Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 69

anıtlaştırılma * Anıtlaştırılmak durumu.
anıtlaştırılmak * Anıtlaştırmak durumuna getirmek.
anıtlaştırma * Anıtlaştırmak işi.
anıtlaştırmak * Anıt durumuna getirmek, abideleştirmek.
anıtsal * Anıt niteliğinde olan, anıta benzeyen, abidevî.
* Büyüklüğü, görünüşü ve güzelliğiyle görenleri etkileyen, görkemli.
anıtsı * Anıta benzer.
anız * Ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap.
* Ekin biçildikten sonra sürülmemiştarla.
anız biçmek * anızıve tarla kenarındaki otları biçmek.
anız bozmak * anızıalt üst etmek için toprağıyüzden sürmek.
anızlık * Anızısökülmemiştarla.
anî * Bir anda oluveren, apansız.
* Ansızın, birdenbire.
anî akın * Bir anda gerçekleştirilen hücum.
anî hız * Bir andaki hız.
anîde * Hemencecik, bir anda, birden.
anîden * Ansızın, birdenbire.
anif * Sert, kaba.
anilin * Benzenden türeyen bir amin.
anilin boyalar * Taşkömürü eterinden elde edilen, fotoğrafçılıkta, basım işlerinde, boya sanayiinde kullanılan organik boya
cevheri.
animasyon * Canlandırma.
animato * Bir parçanın canlıçalınacağınıanlatır.
animizm * Canlıcılık.
anjin * Boğaz mukozasının şişmesi, boğak, yutak iltihabı, hunnak, farenjit.
anjiyo * Anjiyografinin kısaltması.
anjiyo olmak * anjiyografi çektirmek veya yaptırmak.
anjiyografi * Damar içine x ışınlarını geçirmeyen bir madde şırınga edildikten sonra damarların filminin alınması.
anjiyoloji * Dolaşım organlarını inceleyen anatomi bölümü.
Anka * Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş, Zümrüdüanka.
Ankara keçisi * Uzun, kıvırcık ve ipek gibi yumuşak kılları olan ve Ankara yöresinde yetiştirilen evcil keçi türü, tiftik keçisi.
Ankara kedisi * Uzun tüylü ve Ankara yöresinde yetişen kedi ırkı.
ankastre * Bir oyuğa, yuvaya yerleştirilmiş(tesisat).
ankesörlü telefon * Kutulu telefon.
anket * Soruşturma, sormaca.
anket yapmak * bir konuda soruşturma, araştırma yapmak.
anketçi * Soruşturmacı.
anketçilik * Soruşturmacılık.
anketör * Anket yapan uzman.
ankiloz * Oynar eklemlerde oynaklığın kalmamasıyla eklemin işlemez duruma gelmesi, eklem kaynaşması.
anladımsa arap olayım * hiçbir şey anlamadım.
anlak * Zekâ.
anlaklı * Zeki.
anlam * Bir kelimeden, bir sözden, bir davranışveya olgudan anlaşılanşey; bunların hatırlattığıdüşünce veya nesne,
mana, fehva.
* Bir önermenin, bir tasarının, bir düşüncenin veya eserin anlatmak istediği şey.
anlam aykırılığı * Karşıt anlamlıkelimelerin, sözlerin bir araya gelmesi.
anlam bayağılaşması * Anlam kötüleşmesi.
anlam bilimi * Dili anlam açısından inceleyen bilim dalı, semantik.
anlam bilimsel * Anlam bilimi ile ilgili, semantik.
anlam çıkarmak * bir cümlede veya bir metinden yeni ve değişik bir anlam yakalamak veya bulup çıkarmak.
* yersiz ve gereksiz bir yargıya varmak, yanlışdeğerlendirmek; bir söze, söyleyenin aklından geçmeyen bir
anlam vermek.
anlam daralması * Genişkavramları olan bir kelimenin, bu kavramlar içinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir
anlamdan özel bir anlama geçiş.
anlam değişmesi * Anlamın daralması, genişlemesi, kaymasıveya bayağılaşması.
anlam genişlemesi * Dar bir anlamda kullanılan bazıkelimelerdeki anlamın ilgili kavramlara yayılması.
anlam iyileşmesi * Kötü ve olumsuz bir anlamı olan bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazanması.
* Bkz. isimden türeme fiil.

Bir yanıt yazın