Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 70

anlam kayması * Yeni bir anlam vermek üzere kelimelerin gerçek anlamlarından kayarak kalıplaşmaları.
anlam kötüleşmesi * Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması.
anlam vermek * kendince bir yargıya varmak, yorumlamak.
anlama * Anlamak işi, vukuf.
* Bir olay veya önermenin daha önce bilinen bir kanunun veya formülün sonucu olduğunu görme.
anlamak * Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek
sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek.
* Sorup öğrenmek.
* Doğru ve yerinde bulmak.
* Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini sezebilmek.
* Bir şey üzerinde bilgisi bulunmak.
* (olumsuz veya soru biçiminde) İyilik görmek, yararlanmak.
* Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek.
anlamamak * hoşlanmamak, ilgilenmemek.
anlamamazlık * Anlamazlık.
anlamazlık * Bir şeyi anlamamış, kavrayamamışgibi davranmak.
anlamazlıktan gelmek * bir şeyi anladığıhâlde anlamamış, farkına varmamışgibi davranmak.
anlamdaş * Eşanlamlı, müradif, müteradif, sinonim.
anlamdaşlık * Eşanlamlılık.
anlamına gelmek (veya manaya gelmek) * (bir anlam) bildirmek.
anlamlandırma * Anlamlandırmak işi.
anlamlandırmak * Anlamınıaçıklamak; anlam vermek, anlam kazandırmak.
anlamlı * Anlamı olan, bir şey demek isteyen, düşündürücü, manalı, manidar.
anlamlıanlamlı * Anlamlı olarak.
anlamlılık * Anlamlı olma durumu.
anlamsal * Anlamla ilgili, semantik.
anlamsız * Anlamı olmayan, önemli bir şey anlatmayan, manasız.
anlamsızlaşma * Anlamsızlaşmak durumu.
anlamsızlaşmak * Anlamsız duruma gelmek.
anlamsızlaştırma * Anlamsızlaştırmak durumu.
anlamsızlaştırmak * Anlamsız duruma getirmek.
anlamsızlık * Anlamsız olma durumu, manasızlık.
anlarsın ya! * açıklanmaması gereken bir olayıdolaylıyoldan anlatmak için kullanılır.
anlaşık * Aralarında anlaşma bulunan taraflardan, kimselerden biri.
anlaşılan * anlaşıldığına göre, galiba.
anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi * işin iç yüzü, gerçeği öğrenildi.
anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi * Bkz. anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi.
anlaşılma * Anlaşılmak işi.
anlaşılmak * Anlamak işine konu olmak, belli olmak, ortaya çıkmak.
anlaşılmaz * Anlaşılması güç olan, bir anlam verilemeyen, karışık, muğlâk.
anlaşma * Anlaşmak işi, uyuşma, itilâf.
* Devletler arasısiyasî, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan uzlaşma ve bu uzlaşmanın tespit edildiği
belge, uyuşma, itilâf, antant.
anlaşma yapmak * anlaşma belgesi düzenleyip imzalamak.
anlaşmak * Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek.
anlaşmalı * Anlaşmaya dayanan.
anlaşmaya varmak * bir konuda birisiyle anlaşmak.
anlaşmazlık * İki veya daha çok tarafın karşılaşan düşünce ve amaçlarıarasında ayrılık, uyuşmazlık, ihtilâf.
anlaşmazlık çıkmak * bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak.
anlaştırma * Anlaştırmak işi.
anlaştırmak * Anlaşmayı, uzlaşmayı, uyuşmayı sağlamak.
anlata anlata bitirememek * bir şeyden çok söz etmek, övmek.
anlatı * Hikâye etme, tahkiye.
anlatıcı * Hikâye, fıkra gibi şeyleri anlatan kimse.
anlatılma * Anlatılmak işi.
anlatılmak * Anlatmak işine konu olmak.
anlatım * Anlatmak işi.
* Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz veya yazı ile bildirme, ifade.
anlatım bilimi * Üslûp yöntemlerini inceleyen edebî araştırma, inceleme, stilistik.
anlatım tonu * Anlatımda mantık ve düşünce özelliğine göre oluşan ton.
anlatımcı * Yalnızca hikâye etmeye ağırlık veren (eser).
* Eserlerinde hikâye etmeye, tahkiyeye ağırlık veren (yazar).

Bir yanıt yazın