Video Klip
Şarkı Sözleri
We were in a race to grow up
– Büyümek için bir yarış içindeydik
Yesterday, through today, ’til tomorrow
– Dünden bugüne, yarına kadar
But when the plant blew up
– Ama bitki havaya uçtuğunda
A piece of shrapnel flew and slowed that part of you
– Bir parça şarapnel uçtu ve o parçanı yavaşlattı
The doctors gave you until the end of the night
– Doktorlar sana gecenin sonuna kadar verdi.
But not ’til daylight (Not ’til daylight), not ’til daylight (Not ’til daylight)
– Ama gün ışığına kadar değil (Gün ışığına kadar değil), gün ışığına kadar değil (Gün ışığına kadar değil)
Time passes slower in the flicker of the hospital light
– Hastane ışığının titremesinde zaman daha yavaş geçer
I pray the race is worth the fight
– Yarışın mücadeleye değmesi için dua ediyorum
Made a fool of myself down on Tennessee Street
– Tennessee Caddesinde kendimi aptal yerine koydum
It wasn’t pretty like the movies
– Filmlerdeki gibi değildi.
It was ugly, like what they all did to me
– Çirkindi, hepsinin bana yaptıkları gibi
And they did to me what I wouldn’t do to anyone
– Ve kimseye yapmayacağım şeyi bana yaptılar.
You know that’s for sure
– Bunun kesin olduğunu biliyorsun.
Tell me all the time not to worry
– Bana her zaman endişelenmememi söyle
And think of all the time I’ll, I’ll have with you
– Ve seninle geçireceğim onca zamanı düşün.
When I won’t wake up on my own (Wake up on my own), wake up on my own
– Kendi başıma uyanmayacaksam (Kendi başıma uyan), kendi başıma uyan
Held close all the time, knowing I’m half of you
– Senin yarınım olduğumu bilerek her zaman yakın tutuldum
(Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
– (Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
(Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
– (Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
(Mm-mm, mm-mm, mm-mm-mm)
– (Mm-mm, mm-mm, mm-mm-mm)
(Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
– (Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
(Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
– (Mm-mm-mm, mm-mm-mm)
Lay me down where the trees bend low
– Beni ağaçların alçaldığı yere bırak
Put me down where the greenery stings
– Beni yeşilliklerin soktuğu yere bırak
I can hear them singin’
– Şarkı söylediklerini duyabiliyorum.
“To love me is to suffer me”, and I believe it
– “Beni sevmek acı çekmektir” ve buna inanıyorum
When I lay with you in that auld lang room
– O auld lang odasında seninle yattığımda
Wishin’ I was the way you say that you are
– Keşke senin olduğun gibi söyleseydim
You’ll go fight a war, I’ll go missing
– Sen savaşa gideceksin, ben kaybolacağım
I warned you, for me, it’s not that hard
– Seni uyarmıştım, benim için o kadar da zor değil
That picture on the wall you’re scared of looks just like you
– Korktuğun duvardaki resim tıpkı sana benziyor.
I wanna bleed, I wanna hurt the way that boys do
– Kanamak istiyorum, çocukların yaptığı gibi canımı yakmak istiyorum
Maybe you’re right and we should stop watchin’ the news
– Belki de haklısın ve haberleri izlemeyi bırakmalıyız.
‘Cause, baby, I’ve never seen brown eyes look so blue
– Çünkü bebeğim, kahverengi gözlerin bu kadar mavi göründüğünü hiç görmemiştim
Tell me all the time (Tell me all the time) not to worry (Not to worry)
– Bana her zaman söyle (Bana her zaman söyle) endişelenme (Endişelenme)
And think of all the time I’ll, I’ll have with you
– Ve seninle geçireceğim onca zamanı düşün.
When I won’t wake up on my own (Wake up on my own), wake up on my own
– Kendi başıma uyanmayacaksam (Kendi başıma uyan), kendi başıma uyan
Held close all the time, knowin’ I’m half of you
– Senin yarınım olduğumu bilerek her zaman yakınımda tutuldum
Think of us inside (Think of us inside), after the wedding (After the wedding)
– Bizi içeride düşünün (bizi içeride düşünün), düğünden sonra (Düğünden sonra)
Sufferin’ the while to lie a time or two
– Bir ya da iki kez yalan söylemek için acı çekiyorum
When we won’t wake up on our own (Wake up on our own), wake up on our own (Wake up on our own)
– Kendi başımıza uyanmayacağımız zaman (Kendi başımıza uyanmak), kendi başımıza uyanmak (Kendi başımıza uyanmak)
Held close all the time, knowin’ (Knowin’)
– Her zaman yakın tutuldum, biliyorum (Biliyorum)
This was all for you
– Hepsi senin içindi.
Think of us inside
– Bizi içeride düşün
Gardenias on the tile, where it makes no difference who held back from who
– Karo üzerinde gardenyalar, kimin kimden uzak durduğunun hiçbir fark yaratmadığı yer
To love me is to suffer me
– Beni sevmek acı çekmektir
