zor alım | * İşlenen bir suç karşılığı olarak suçlunun malının bütünü veya bir bölümü üstündeki mülkiyetine son verilmesi ve bu mülkiyetin bir başka kuruluşa devredilmesi, müsadere. * Tanzimattan önce herhangi bir kişiye ait mallara padişah adına el konulması. |
zor alıma çarpmak | * kişi mallarına devlet adına yasal olarak el koymak, müsadere etmek. |
zor belâ | * Güçlükle. |
zor gelmek | * bir işin yapılması birine güç gelmek. |
zor kullanmak | * bir işin yapılması için her türlü baskıya başvurmak. |
zor oyunu bozar | * oyun, hile, güç kullanarak kestirme yoldan boşa çıkarıldığında söylenir. |
zora binmek | * iş, ancak zor kullanılmakla sonuçlanacak bir durum almak. |
zora gelememek | * baskıya, sıkıntıya veya sıkı bir çalışmaya dayanamamak, katlanamamak. |
zora koşmak | * güçlük çıkarmak. |
zoraki | * İstemeye istemeye, istemeyerek (yapılan); zorla. |
zorba | * Gücüne güvenerek başkalarının hakkınıalan, müstebit. |
zorbaca | * Zorba bir yol seçerek. |
zorbalık | * Zorba olma durumu. * Zorbaca davranış, müstebitlik. |
zorbalık etmek | * zorba gibi davranmak. |
zorca | * Zora yakın, oldukça zor. * (zo’rca) Zor bir biçimde. |
zorgu | * Kişinin eğilimi ve isteğine uymayan işve davranışlara zorlanmasıveya bu özellikteki davranışları göstermesi. |
zorgulu | * Davranışlarıuygunsuz ve yersiz olmasına karşın bunlarıyapmak için önüne geçilmez bir zorgu duyan (kimse). |
zorla | * Zor kullanarak, zecren; metazori. * İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki. |
zorlama | * Zorlanmak işi, zecir. * Özellikle oynaklarda ara keseciklerinin fıtığı olarak beliren, bir organın zorlanmışolmasıyla ortaya çıkan aksaklık veya bozukluk. * Zorlanarak sağlanan, cebrî. |
zorlamak | * Birine bir şey yaptırmak amacıyla güç kullanmak, boyun eğdirmeye çalışmak, zor kullanmak, mecbur etmek. * Açılması, kırılması, sökülmesi gereken şeyler için güç kullanmak. * Üstelemek, ısrar etmek. |
zorlamasız | * Kolay, içten. |
zorlanış | * Zorlanmak işi veya biçimi. |
zorlanma | * Zorlanmak işi veya durumu. |
zorlanmak | * Zorlamak işi yapılmak veya zorlamak durumuna konu olmak. |
zorlaşma | * Zorlaşmak durumu. |
zorlaşmak | * Zor duruma gelmek, güçleşmek. |
zorlaştırma | * Zorlaştırmak işi veya durumu. |
zorlaştırmak | * Zor duruma getirmek, güçleştirmek. |
zorlaya zorlaya | * Sürekli zorlayarak. |
zorlayıcı | * Zorlayan, mücbir. |
zorlayış | * Zorlamak işi veya biçimi. |
zorlu | * Baskıyapabilecek ölçüde güçlü, kuvvetli, şiddetli. * Tuttuğunu koparan (kimse), güçlü, kavi. * Zor, güç yapılan. * Zorbalık yapan. |
zorluk | * Sıkıntıveya güçlükle yapılma durumu, zor olma, güçlük. |
zorluk çıkarmak | * bir şeyin yapılmasınıengellemek için çeşitli sorunlar yaratmak. |
zorlukla | * Zor bir biçimde, güçlükle. |
zorsunma | * Zorsunmak işi veya durumu. |
zorsunmak | * Yüksünmek, yapacağı işi ağır bir yük veya angarya olarak kabul etmek. |
zoru olmak | * kendisini zorlayan bir durumu, bir sıkıntısı olmak, sorunu bulunmak; güçlüğü olmak. |
zoru zoruna | * güçlükle, zor belâ. |
zoru zoruna | * Zorlukla, zorluk çekerek. |
zorun ne? | * kastın ne, ne istiyorsun?. |
zoruna gitmek | * onuruna dokunmak. gücüne gitmek. |
zorunda bırakmak | * yapmaya mecbur etmek. |
zorunda kalmak (veya olmak) | * kesinlikle yapması gerekmek, yapmaya mecbur olmak. |
zorunlu | * Kesin olarak ihtiyaç duyulan, zarurî, mecburî, ıstırarî. * Doğal olarak kaçınılması imkânsız olan. |
zorunlu emeklilik | * Yasalarda şartları belirlenmişmecburî emeklilik. |
zorunlu kılmak | * olması gereken duruma getirmek. |
zorunlu olarak | * kendi isteğinin dışında. |
zorunlu öğrenim | * Mecburî olarak yapılan öğrenim. |
zorunlu sigorta | * Mecburî olarak yaptırılan sigorta. |
Kategori: Z
Z Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük Z Sayfa 17
-
Türkçe Sözlük Z Sayfa 11
zılgıt yemek * azar işitmek. zılgıtlanma * Zılgıtlanmak işi veya durumu. zılgıtlanmak * Zılgıt yemek, azar işitmek. zımba * Delgeç.
* Delgeçle açılan delik.zımbalama * Zımbalamak işi veya durumu. zımbalamak * Bir şeyin üzerinde zımba ile delik açmak.
* Bıçaklamak, bıçakla vurmak, öldürmek.zımbalanma * Zımbalanmak işi veya durumu. zımbalanmak * Zımbalanmak işi yapılmak. zımbalatma * Zımbalatmak işi veya durumu. zımbalatmak * Zımba ile işlem yaptırmak. zımbalı * Zımbası olan. zımbalıdefter * Kolay koparılabilsin diye yapraklarının dibi zımbalanmışolan defter. zımbırdatma * Zımbırdatmak işi veya durumu. zımbırdatmak * Telli bir çalgıyıacemice çalmak.
* Herhangi bir şeyden çirkin ve kulağıtırmalayan sesler çıkarmak.zımbırtı * Telli bir çalgıyıacemice çalarak çıkarılan çirkin ses.
* Bu çirkin sesi çıkaran şey.
* Adıhatırlanmayan veya söylenilmek istenmeyen ufak ve değersiz bir şeyi anlatmak için kullanılır.zımnen * Üstü kapalı olarak, dolayısıyla. zımnında * Dolayısıyla, için. zımnî * Kapalı olarak yapılan veya söylenen, dolayısıyla anlatılan; kapalı, gizli.
* İçerik.zımpara * Çok sert alümin billûrlarıkapsayan ve aşındırıcı olarak kullanılan doğal kaya. zımpara kâğıdı * Maden, tahta ve daha başka şeylerin yüzünü aşındırıp düzeltmeye ve parlatmaya yarar, üstüne zımpara tozu
yapıştırılmışkalınca kâğıt.zımpara taşı * Yüzeylerinden biri üzerinde çalışan ve düzlemsel yüzeyleri düzeltmede kullanılan taşlama taşı. zımpara tozu * Taşkesme çarklarının üzerine yapıştırılan maden tozu. zımparalama * Zımparalamak işi veya durumu. zımparalamak * Bir şeyin yüzeyine zımpara sürmek. zımparalanma * Zımparalanmak işi veya durumu. zımparalanmak * Zımparalamak işi yapılamak. zındık * Tanrı’ya ve ahrete inanmayan. zındıklık * Tanrı’ya ve ahrete inanmama durumu. zıngadak * Birdenbire ve sarsıntı ile (durmak, oturmak, düşmek). zıngıl zıngıl * Zangır zangır. zıngıldama * Zıngıldamak işi veya durumu. zıngıldamak * Zangırdamak. zıngır zıngır * Zangır zangır. zıngırdama * Zıngırdamak işi veya durumu. zıngırdamak * Zangırdamak. zıngırdatma * Zıngırdatmak işi veya durumu. zıngırdatmak * Zangırdamasına sebep olmak, titremek. zıngırtı * Zangırdama sesi. zınk * Hızla giden bir şeyin birdenbire durduğu an çıkardığısesi anlatır. zınk diye durmak * birdenbire durmak. zıp * Zıplayan veya birdenbire fırlayan bir şeyin hareketini veya çıkardığısesi anlatır. zıp diye çıkmak * hiç beklenmeyen bir zamanda ortaya çıkmak. zıp zıp * Zıplayarak. zıp zıp zıplamak * çok sevinmek. zıpçıktı * Türedi.
* Görgüsüz, fırsatçıkimse.zıpır * Delişmen. zıpırlık * Delişmenlik. zıpka * Karadeniz kıyısıhalkının giydiği dar paçalıpotur. zıpkın * Büyük balıklarıvurup çekmeye yarayan ucu çengelli mızrak. zıpkıncı * Zıpkın olarak balık avlayan kimse. -
Türkçe Sözlük Z Sayfa 14
zihin yorgunluğu * Aşırıderecede zihnin yorulmasıdurumu. zihin yormak * bir konuda çok düşünmek, kafa yormak. zihince * Zihne göre, zihninin kavradığı biçimiyle. zihinsel * Zihinle ilgili, zihnî. zihnen * Zihince, zihinli, zihinden. zihnî * Zihinle ilgili, zihinsel. zihni açılmak * kavrayışı, anlayışıçoğalmak. zihni alt üst etmek * düşüncelerini karmakarışık duruma getirmek. zihni boşalmak * kafasırahat ve dingin olmak. zihni bulanmak (veya karışmak) * düşünürken olaylar arasındaki bağlantıyıyitirmek.
* ne yapacağınışaşırmak.zihni takılmak * yanlış bir kanıya takılıp kalmak.
* çözülmesi gerekli bir konu üzerinde durmak.zihnine girmek * düşüncesini değiştirmek. zihnine yerleştirmek * unutulamayacak biçimde aklında tutmak. zihnini bozmak * sürekli olarak aynışeyi düşünmek. zihnini bulandırmak * kuşkuya düşürmek. zihnini çelmek * bir kimseyi yanıltmak, yanlışyola sürüklemek.
* baştan çıkarmak.zihnini dağıtmak * gerektiği gibi düşünmemek. zihnini kurcalamak * bir şeyi anlamaya, kavramaya çalışmak. zihnini kurcalamak (veya tırmalamak) * bir şey sıksık hatırlanıp insanıdüşündürmek. zihnini oynatmak * çıldırmak, delirmek. zihnini toplamak * kendine gelmek, sağlıklıdüşünmeye başlamak. zihniye * Anlıkçılık, entelektüalizm. zihniyet * Bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüşve inanışetmenlerinin etkisiyle beliren düşünme yolu,
düşünüş biçimi.zikıymet * Değerli, kıymetli. zikir * Anma, söyleme, sözünü etme.
* (bir tarikata bağlı olanlar için) Tanrı’nın adınıart arda söyleme işi.zikredilme * Zikredilmek işi veya durumu. zikredilmek * Adıanılmak. zikretme * Zikretmek işi veya durumu. zikretmek * Adınısöylemek, sözünü söylemek, anmak. zikri geçmek * anılmak, adı geçmek. zikrolunma * Zikrolunmak işi veya durumu. zikrolunmak * Adı geçmek, söylenmek. zikzak * Art arda birdenbire ters yöne açılar yapan (kırık çizgi).
* Sık sık değişen görüşdüşünce veya davranış, istikrarsızlık.
* Karşılıklı.zikzak dikişi * Nakışta ve terzilikte zikzak biçiminde yapılan dikiş. zikzak makinesi * Zikzak dikişi yapan makine. zikzak yapmak * sık sık sağa sola yön değiştirmek.
* sık sık düşünce değiştirmek.zikzaklı * Zikzak biçiminde olan. zil * İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle
veya başka düzenlerle işletilebilen araç, çıngırak.
* Birbirine çarparak ses çıkartmak için parmaklara veya tefin kasnağındaki deliklere takılan metal kurs.zil takıp oynayacak * çok sevinenler için söylenir. zil vurmak * zil çalmak. zil zurna * Aşırıölçüde (sarhoş). zil zurna olmak * çok içip sarhoşolarak kendini bilemeyecek duruma gelmek. zilhicce * Ay takviminin on ikinci ayı, kurban ayı. zilkade * Ay takviminin on birinci ayı. zillet * Hor görülme, alçalma. zilli * Zili olan, üstünde zili bulunan.
* Edepsiz, eli maşalı, şirret (kadın).zilli bebek * Dalkavuk, şakşakçı. zilli maşa * Uçlarına zil takılmışmaşa biçiminde bir çalgı.
* Edepsiz, şirret.zilsiz * Zili olmayan. zilsiz oynamak * çok sevindiğini belli etmek. -
Türkçe Sözlük Z Sayfa 18
zorunlu tasarruf * Mecburen yapılması gereken tasarruf. zorunluk * Olması gerekme, olduğundan başka olmama durumu, mecburiyet, zaruret, ıstırar.
* Olayların iç ve özlerindeki düzenlilik, yasaya bağlılık ve yapı gereği, belli şartlar altında ortaya çıkması
kaçınılmaz olan şey.
* İnsanın, doğanın ve toplumun nesnel yasalarına bağımlı olmasıdurumu.zorunluluk * Zorunlu olma durumu, zorunluk. Zr * Zirkonyum’un kısaltması. zuhur * Ortaya çıkma, görünme, belirme, başgösterme, meydana çıkma. zuhur etmek * ortaya çıkmak, görünmek, belirmek. zuhurat * Gerçekleşeceği düşünülmeyen, hesapta olmayan, umulmadık, olağan dışı olgular. zuhurî * Orta oyununda taklitçi. zuhurî kolu * Orta oyunu takımı. zula * Kaçak ve yasak şeylerin saklandığı gizli yer. zula etmek * çalmak, aşırmak. zulmet * Karanlık. zulmetme * Zulmetmek işi veya durumu. zulmetmek * Eziyet etmek, işkence etmek. zulüm * Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasınıuğrattığıkötü durum, kıyım, kıygı,
acımasızlık, haksızlık, eziyet, cefa.zulüm görmek * haksızlığa uğramak, kendisine eziyet edilmek. zum * Değişebilir odak uzaklıklı objektif, optik kaydırma. zum yapmak * doğaya bakışaçısını genişletmek veya daraltmak amacıyla objektifin odak uzaklığınıdeğiştirmek. zurna * Keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla veya dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı. zurna gibi * dar (pantolon). zurnacı * Zurna çalan kimse. zurnacılık * Zurnacının işi veya mesleği. zurnacının karşısında limon yemek gibi * birinin zihnini çelip işini göremeyecek duruma getirildiği anlatılırken söylenir. zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına * “rastgele yapılan plânsız işlerde yöntem, kural aranmaz” anlamında kullanılır. zurnanın zırt dediği yer * sürdürülmekte olan bir işin en can alıcınoktası. zurnapa * Zürafa. zurnazen * Zurna çalan kimse, zurnacı. zurt * Bkz. zart zurt. zübde * Özet, öz. zücaciye * Cam, porselen vb. maddelerden yapılmışeşya.
* Cam, porselen ile ilgili.züğürt * Parasız, yoksul, meteliksiz olan kimse. züğürt tesellisi * Kötü sonuçlanmış bir işte, çok önemsiz iyi bir yan bularak sevinme. züğürtleme * Züğürtlemek işi veya durumu. züğürtlemek * Parasız, meteliksiz kalmak, züğürt duruma gelmek. züğürtleşme * Züğürtleşmek işi veya durumu. züğürtleşmek * Züğürt durumuna gelmek. züğürtlük * Parasızlık, parasız kalma durumu, meteliksizlik. Zühal * Sekendiz, Satürn. Zühre * Çulpan, Çoban yıldızı, Venüs. zührevî * Frengi ve bel soğukluğu gibi cinsel ilişkilerle bulaşan (hastalık). zührevî hastalık * Bkz. zührevî. züht * Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp, buyurduklarınıyerine getirme, takva. zühul * İşçokluğu veya dalgınlık sebebiyle yanılma, geciktirme, ihmal etme. zükâm * Nezle, ingin, dumağı. zül * Alçalma, düşkünlük; ayıplanacak şey. zül saymak * (bir olay veya sözü) küçültücü, alçaltıcı, aşağılayıcı olarak değerlendirmek. zülâl * Saf, tatlısu. Zülcelâl * Tanrı. zülfaris * Baklagillerden bir süs bitkisi ve bunun güzel kokulu, mor, beyaz renkli, saç lülesi görünüşünde olan
kıvrıntılıçiçeği (Phaseolus caracalla).zülfaruz * Bkz. zülfaris. -
Türkçe Sözlük Z Sayfa 12
zıpkınlama * Zıpkınlamak işi veya durumu. zıpkınlamak * Zıpkınla vurmak. zıpkınlanma * Zıpkınlamak işi veya durumu. zıpkınlanmak * Zıpkınlamak işi yapılmak. zıplama * Zıplamak işi. zıplamak * Bir yere çarpıp yukarıfırlamak.
* Sevinçten veya oyun yapmak için, bulunduğu yerde havaya doğru fırlamak.zıplatma * Zıplatmak işi veya durumu. zıplatmak * Zıplamak işini yaptırmak, hoplatmak, sıçratmak. zıplaya zıplaya * Sıçrayarak. zıppadak * Beklenilmeyen, uygun olmayan bir sırada. zıpzıp * Çocukların oynadığı, taştan veya camdan küçük yuvarlak, bilye.
* Bir yerinden lâstik bir bağla asılmış, içi talaşdolu hafif bir top olan çocuk oyuncağı.zır zır * Bıktırıcıve sürekli bir sesi anlatır. zırcahil * Çok cahil. zırdeli * Aşırıdeli, çılgın. zırh * Savaşlarda ok, kılıç, süngü gibi silâhlardan korunmak için giyilen, demir ve tel levhalardan yapılmışgiysi.
* Savaşgemilerinin veya bazıaraçlarının dışına kaplanılan çelik levha.zırhlandırma * Zırhlandırmak işi veya durumu. zırhlandırmak * Zırhla kaplamak.
* Zırh giydirmek.
* Kuvvetlendirip sağlamlaştırmak.zırhlanma * Zırhlanmak işi. zırhlanmak * Zırh giymek.
* Zırh kuşatılmak.zırhlı * Zırh giymişveya zırh kaplanmış.
* Büyük bir bölümü mermilere ve uçak bombalarına karşı bir zırhla korunmuş, genellikle büyük tonajlıaçık
deniz gemisi.zırhlıaraç * Savaşta veya savaşdışında emniyeti sağlamak için zırh ile kaplanmış araç. zırhlı balık * Zırhlıyayın. zırhlı başlılar * Omurgalıhayvanlardan amfibyumların bir takımı. zırhlı birlik * Hareket yeteneği yüksek, ateşgücüne sahip, zırhla korunan savaş araçlarıyla donatılmışsilâhlıkara
kuvvetlerine verilen ad.zırhlı güç * Zırhlıkuvvet. zırhlıkuvvet * Zırhlı birlik. zırhlıyayın * Kemikli balıklar takımının yayın balığı giller familyasından bir balık türü. zırhsız * Zırhı olmayan. zırıl zırıl * Sürekli zarıldamayıanlatır.
* Bolca.zırıldama * Zırıldamak işi veya durumu. zırıldamak * Durmaksızın söylenerek hoşnutsuzluğunu açığa vurmak.
* Sürekli ağlamak.zırıldanma * Zırıldanmak işi veya durumu. zırıldanmak * Zırıldamak. zırıltı * Zırıldama sesi veya işi.
* Anlaşmazlık sebebiyle çıkan kavga; geçimsizlik.
* Can sıkan çalgıveya hoşa gitmeyen müzik.
* Adıhatırlanmayan veya söylenilmek istenmeyen şeyleri anlatmak için kullanılır.zırıltıçıkarmak * anlaşmazlık sebebiyle kavga etmek. zırlak * Sürekli zırlayan. zırlama * Zırlamak işi veya durumu. zırlamak * Zırıldamak. zırlatma * Zırlatmak işi veya durumu. zırlatmak * Zırlamasına sebep olmak. zırnık * Arsenik.
* Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası.zırnık (bile) koklatmamak * en ufak bir şey vermekten kaçınmak. zırnık bile vermemek * en ufak bir şey vermemek. zırt fırt * İkide birde, süreklice. zırt kaba kâğıt * Bkz. cart kaba kâğıt. zırt pırt * İkide birde, uygunsuzca.
* Yerli yersiz, durmaksızın.zırt zırt * İkide birde, sık sık ve uygunsuz zamanlarda. zırtapoz * Delişmen, zıpır, utanmaz, saygısız, hayta. zırtapozluk * Delişmenlik. zırtlak * Yavan, tatsız. -
Türkçe Sözlük Z Sayfa 19
Zülfikar * Hz. Ali’nin iki çatallıkılıcı. zülfüyâr * Bkz. zülüf. zülfüyâre dokunmak * hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak. zülfüyâre dokunmamak * hiç kimseye zarar veya sıkıntıvermemek. zülüf * Şakaklardan sarkan saç lülesi.
* Sevgilinin saçı.zülüflü * Zülfü olan. zümre * Topluluk, takım, grup, camia.
* Tür, cins.zümre edebiyatı * Seçkin kesimlere hitap eden edebiyat. zümre toplantısı * Aynıdersi okutan branşöğretmenlerinin ders konularınıveya öğrenci sorunlarınıele aldığıkurul. zümrüdî * Zümrüt renginde, yemyeşil. Zümrüdüanka * Masallarda geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş, Anka. zümrüdüanka gibi * hayal ürünü olan veya adı olup da kendi var olmayan iyi ve güzel şeyler için kullanılır. zümrüt * Doğal alüminyum ve berilyum silikatı; cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı.
* Bu taştan yapılmışolan.
* Zümrüt renginde, yeşil.zümrüt gibi * yemyeşil. zümrüt yeşili * Koyu yeşil. zümrütlenme * Zümrütlenmek işi veya durumu. zümrütlenmek * Yeşil duruma gelmek, yeşillenmek. züppe * Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırısaydığıyapmacıklara ve aşırılıklara
kaçan, snop.züppece * Züppe (bir biçimde). züppeleşme * Züppeleşmek işi veya durumu. züppeleşmek * Giyiniş, söz söyleyiş, düşünüş, dil vb.nde, toplumun gülünç ve aykırısaydığıyapmacıklara ve aşırılıklara
kaçmak, züppe olmak.züppeleştirme * Züppeleştirmek işi veya durumu. züppeleştirmek * Züppe durumuna getirmek. züppelik * Züppe olma durumu veya züppece davranış, snopluk. züppelik etmek * züppece davranmak. zürafa * Geviş getiren memelilerden, Afrika’da yaşayan, çok uzun boylu ve boyunlu, derisi alacalı, ot yiyen hayvan
(Giraffa camelopardalis).
* Bir boncuk oyasıtürü.zürafa gibi * ince, uzun boylu, uzun boyunlu (kimse). zürafagiller * Örnek hayvanı zürafa olan geviş getiren memeliler familyası. zürra * Çiftçiler, tarımla uğraşanlar. zürriyet * Döl, soy sop, sulp.
* Çocuk.züyuf * Kalp veya ayarıdüşük paralar. -
Türkçe Sözlük Z Sayfa 13
zırva * Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız (söz). zırva tevil götürmez * saçma olan bir düşünceyi döndürme, çevirme yolu ile savunmaya kalkışanlara karşısöylenir. zırvalama * Zırvalamak işi veya durumu. zırvalamak * Boşve anlamsız sözler söylemek, saçmalamak. zıt * Karşıt anlamlı. zıt anlamlı * karşıt anlamlı. zıt gitmek * birine karşısürekli ters davranmak, istediklerinin tersini yapmak. zıt kutup * Farklıdurum ve yapıda olma. zıtlanma * Zıtlanmak işi veya durumu. zıtlanmak * Ters, karşıdavranmak, zıtlaşmak. zıtlaşma * Zıtlaşmak işi veya durumu. zıtlaşmak * Birbirine karşıters davranmak.
* Birbirine karşıt olmak.zıtlık * Zıt olma durumu. zıvana * İki ucu açık küçük boru.
* Bir kilit dilinin yerleşmesi için açılmışdelik.zıvanadan çıkarmak * sinirlendirmek, öfkelendirmek. zıvanadan çıkmak * çok sinirlenmek, öfkelenmek.
* aklınıyitirmek, çılgın gibi davranmak.zıvanalı * Zıvanası olan. zıvanalısigara * Bir ucunda kartondan zıvana bulunan sigara.
* İçinde esrar bulunan sigara.zıvanalıvida * Zıvanası olan vida. zıvanasız * Zıvanası olmayan.
* Kaçık, delişmen.zıya * Kaybolma, yitme, kayıp, yitim. zıypak * Üzerine basıldığında kayan, kaygan. zibidi * Gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmişolan.
* Yersiz ve zamansız davranışları olan kimse.zibidilik * Zibidi olma durumu. zifaf * Gerdeğe girme, gerdek. zifafa girmek * düğün gecesi eşiyle birlikte yatmak. zifir * Tütün dumanının bıraktığıyağlıkir.
* Karanlık.zifirî * Zifir gibi kara, çok kara. zifirî karanlık * Çok karanlık. zifos * Yerden sıçrayan çamur.
* Yararsız, boş.zifos atmak * sataşmak.
* kara sürmek, iftira atmak.zift * Katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az
ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde, kara sakız.zift gibi * çok acı. zift yesin (veya ziftin pekini yesin) * “ne yerse yesin” anlamında öfke sözü. ziftinmek * Bkz. siftinmek. ziftleme * Ziftlemek işi veya durumu. ziftlemek * Zift sürmek, ziftle kaplamak. ziftlenme * Ziftlenmek işi veya durumu. ziftlenmek * Zift sürülmek, ziftle kaplanmak.
* Yemek.
* Bir işten kendine yolsuz kazanç sağlamak.zigot * Erkek ve dişi gametin birleşmesiyle oluşan döllenmişhücre. zihaf * Aruzla yazılmışşiirlerde uzun okunması gerekirken uzun bir ünlünün kısa okunması, imale karşıtı. zihayat * Canlı, neşeli, dinç. zihin * Canlının duygu ve davranışlar dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin bütünlüğü.
* Yaşantıları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihninde saklama gücü, bellek,
hafıza.
* Anlayış, kavrayış.
* Bilinç, dimağ.zihin açıklığı * Düşünme gücü. zihin açmak * (zihni) daha iyi çalışır duruma getirmek. zihin berraklığı * Bkz. zihin açıklığı. zihin bulanıklığı * Bkz. zihin karışıklığı. zihin hesabı * Matematik işlemlerinin doğrudan doğruya akıldan yapıldığıhesap. zihin jimnastiği * Bazızihinsel yetileri çevikleştirmek için yapılan alıştırmaların tümü. zihin karışıklığı * Düşünme sırasında düşünceler arasındaki bağlantının yok olması.