He ain’t got my smile, that don’t bother me a bit
– O benim gülüşüme sahip değil, bu beni biraz rahatsız etmiyor
He’s got somebody else’s eyes I’m seeing myself in
– Başka birinin gözleri var, kendimi görüyorum.
I’m holding on to every moment, God knows I’ve missed a few
– Her anı tutuyorum, tanrı bilir bir kaçını kaçırdım
The day we met I knew I had some catching up to do
– Tanıştığımız gün biraz yetişmem gerektiğini biliyordum.
He ain’t my blood, ain’t got my name
– O benim kanım değil, ismim yok
But if he did, I’d feel the same
– Ama olsaydı, ben de aynı şeyi hissederdim.
I wasn’t there for his first steps
– İlk adımları için orada değildim.
But I ain’t missed a ball game yet
– Ama henüz bir top maçını kaçırmadım.
And that ain’t ever gonna change
– Ve bu asla değişmeyecek
I could never walk away
– Asla çekip gidemezdim
Yeah, he’s my son and that’s my choice
– Evet, O benim oğlum ve bu benim seçimim
He ain’t my blood but he’s my, he’s my boy
– O benim kanım değil ama o benim, o benim oğlum
It hit me like a train, the first time he called me dad
– Bana bir tren gibi çarptı, ilk kez bana baba dedi
In a three stick figure crayon picture with all of us holding hands
– Hepimiz el ele tutuşarak üç sopa rakam mum boya resimde
His mama said, “I understand if it’s too soon for this”
– Annesi dedi ki, ” bunun için çok erken olup olmadığını anlıyorum”
I didn’t let her finish
– Ama bitirmesine izin vermedim
I took it to the kitchen and I stuck it on the fridge, yeah
– Onu mutfağa götürdüm ve buzdolabına koydum, Evet
He ain’t my blood, ain’t got my name
– O benim kanım değil, ismim yok
But if he did, I’d feel the same
– Ama olsaydı, ben de aynı şeyi hissederdim.
I wasn’t there for his first steps
– İlk adımları için orada değildim.
But I ain’t missed a ball game yet
– Ama henüz bir top maçını kaçırmadım.
And that ain’t ever gonna change
– Ve bu asla değişmeyecek
I could never walk away
– Asla çekip gidemezdim
Yeah, he’s my son and that’s my choice
– Evet, O benim oğlum ve bu benim seçimim
He ain’t my blood but he’s my, he’s my boy
– O benim kanım değil ama o benim, o benim oğlum
He’s Saturday morning cartoons
– O Cumartesi sabahı çizgi film
He’s, “Hey, can I sleep in your room?”
– “Hey, odanda uyuyabilir miyim?”
He’s bigger than the plans I had
– O benim planlarımdan daha büyük.
He’s making me a better man
– Beni daha iyi bir adam yapıyor.
He ain’t my blood, ain’t got my name
– O benim kanım değil, ismim yok
But if he did, I’d feel the same
– Ama olsaydı, ben de aynı şeyi hissederdim.
I wasn’t there for his first steps
– İlk adımları için orada değildim.
But I ain’t missed a ball game yet
– Ama henüz bir top maçını kaçırmadım.
And that ain’t ever gonna change
– Ve bu asla değişmeyecek
I could never walk away
– Asla çekip gidemezdim
Yeah, he’s my son and that’s my choice
– Evet, O benim oğlum ve bu benim seçimim
He ain’t my blood but he’s my, he’s my boy
– O benim kanım değil ama o benim, o benim oğlum
Yeah, he’s my, he’s my boy
– Evet, O benim, o benim oğlum

Elvie Shane – My Boy İngilizce Sözleri Türkçe Anlamları
yazarı:
Etiketler:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.