Gang of Youths – tend the garden İngilizce Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları

I was young, it was the ’60s, you see
– Gençtim, 60’lı yıllardaydım.
I never wanted to be the chief of anything
– Hiçbir şeyin şefi olmak istemedim.
So it was singing in the church for me
– Yani kilisede benim için şarkı söylüyordu.
Behind the organ was as close as I’d ever be
– Organın arkası benim olabileceğim kadar yakındı.

There was a woman that I knew before
– Daha önce tanıdığım bir kadın vardı.
She was in Auckland, she was spoken for
– Auckland’daydı, kendisi için konuşuldu.
My hair was short, my skin was brown
– Saçlarım kısaydı, tenim kahverengiydi.
I did construction work from town to town
– Kasabadan kasabaya inşaat işleri yaptım.
There were things we did and should not have done
– Yaptığımız ve yapmamamız gereken şeyler vardı.
Been half a century since I seen my sons
– Oğullarımı görmeyeli yarım asır oldu.

Lord knows if they would ever forgive me
– Beni affedip affetmeyeceklerini Tanrı bilir.
I won’t forgive myself at least
– En azından kendimi affetmeyeceğim.
There are strange forces in the air only time can unleash
– Havada sadece zamanın açığa çıkarabileceği garip güçler var.
In a way I still believe
– Hala inandığım bir şekilde

I fell in love, it was the ’90s, you see
– Aşık oldum, 90’lardı, anlıyor musun
I met a woman across the Tasman in ’83
– 83’te Tazman’ın karşısında bir kadınla tanıştım.
And we settled down and raised a couple kids
– Yerleştik ve birkaç çocuk büyüttük.
But I couldn’t bring myself to tell ’em what I did
– Ama onlara ne yaptığımı söylemek için kendimi zorlayamadım.

I hope that one day if they find my sons
– Umarım bir gün oğullarımı bulurlarsa
They’ll tell ’em everything that I’ve become
– Onlara dönüştüğüm her şeyi anlatacaklar.
And I will hold it ’til my dying breath
– Ve onu nefesim kesilene kadar tutacağım
When I tend the garden, I will think of them
– Bahçeye baktığımda, onları düşüneceğim.
But my youngest kid, he can’t shut his mouth
– Ama en küçük çocuğum, ağzını kapatamıyor.
I guess it won’t be long ’til the truth is out
– Sanırım gerçek ortaya çıkana kadar uzun sürmeyecek.

Lord knows if they would ever forgive me
– Beni affedip affetmeyeceklerini Tanrı bilir.
I don’t forgive myself at least
– En azından kendimi affetmiyorum.
There are strange forces in the air only time can release
– Havada sadece zamanın serbest bırakabileceği garip güçler var.
In a way I still believe
– Hala inandığım bir şekilde

You know, with your dad
– Bilirsin, babanla
He had his reasons
– Sebepleri vardı
You know, to, to leave the island
– Biliyor musun, adayı terk etmek için
Go to New Zealand, to go to Australia
– Avustralya’ya gitmek için Yeni Zelanda’ya git

In the instance of pain
– Acı durumunda
I look straight down at the iris
– Doğruca irise bakıyorum.
If the irises fade
– Süsen solursa
I spend days out in the yard
– Günlerimi bahçede geçiriyorum.
In the absence of rain
– Yağmur yokluğunda
I take a seat down at the organ
– Organda oturuyorum.
I play
– Oynuyorum
Lord, I play
– Lord, oynarım
Ah yeah
– Ah evet
Ha-ha-ha-ha-ha
– Ha-ha-ha-ha-ha




Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir yanıt yazın