My lover’s got humor
– Sevgilimin esprisi var.
She’s the giggle at a funeral
– Cenazede kıkırdayan o.
Knows everybody’s disapproval
– Herkesin onaylamadığını bilir
I should’ve worshiped her sooner
– Ona daha önce tapmalıydım.
If the heavens ever did speak
– Eğer gökler konuşsaydı
She’s the last true mouthpiece
– O son gerçek ağızlık
Every Sunday’s getting more bleak
– Her pazar daha da kasvetli oluyor.
A fresh poison each week
– Her hafta taze bir zehir
“We were born sick”
– “Hasta doğduk”
You heard them say it
– Dediklerini duydun bunu
My church offers no absolutes
– Kilisem mutlakiyet sunmuyor.
She tells me, “Worship in the bedroom”
– Bana “Yatak odasında ibadet et” diyor.
The only Heaven I’ll be sent to
– Gönderileceğim tek Cennet
Is when I’m alone with you
– Seninle yalnız olduğumda
I was born sick, but I love it
– Hasta olarak doğdum ama buna bayılıyorum.
Command me to be well
– Komut iyi olmamı
Aay, Amen
– Aay, Amin
Amen, Amen
– Amin, Amin
Take me to church
– Beni kiliseye götür
I’ll worship like a dog at the shrine of your lies
– Senin yalanlarının tapınağında köpek gibi ibadet edeceğim.
I’ll tell you my sins, and you can sharpen your knife
– Sana günahlarımı anlatacağım ve bıçağını keskinleştirebilirsin.
Offer me that deathless death
– Bana o ölümsüz ölümü teklif et
Good God, let me give you my life
– Yüce Tanrım, sana hayatımı vereyim.
Take me to church
– Beni kiliseye götür
I’ll worship like a dog at the shrine of your lies
– Senin yalanlarının tapınağında köpek gibi ibadet edeceğim.
I’ll tell you my sins, and you can sharpen your knife
– Sana günahlarımı anlatacağım ve bıçağını keskinleştirebilirsin.
Offer me that deathless death
– Bana o ölümsüz ölümü teklif et
Good God, let me give you my life
– Yüce Tanrım, sana hayatımı vereyim.
If I’m a pagan of the good times
– Eğer iyi zamanların putperestiysem
Then my lover’s the sunlight
– O zaman sevgilim güneş ışığı
To keep the goddess on my side
– Tanrıçayı yanımda tutmak için
She demands a sacrifice
– Bir kurban istiyor
Drain the whole sea
– Bütün denizi boşaltın
Get somethin’ shiny
– Parlak bir şey al
Something meaty for the main course
– Ana yemek için etli bir şey
That’s a fine-looking high horse
– Güzel görünümlü yüksek bir at.
What you got in the stable?
– Ahırda ne var?
We’ve a lot of starving faithful
– Bir sürü aç sadık var.
That looks tasty
– Çok lezzetli görünüyor
That looks plenty
– Bu çok görünüyor
This is hungry work
– Bu aç bir iş
And take me to church
– Ve beni kiliseye götür
I’ll worship like a dog at the shrine of your lies
– Senin yalanlarının tapınağında köpek gibi ibadet edeceğim.
I’ll tell you my sins, so you can sharpen your knife
– Sana günahlarımı anlatacağım, böylece bıçağını keskinleştirebilirsin.
Offer me my deathless death
– Bana ölümsüz ölümümü teklif et
Good God, let me give you my life
– Yüce Tanrım, sana hayatımı vereyim.
Take me to church
– Beni kiliseye götür
I’ll worship like a dog at the shrine of your lies
– Senin yalanlarının tapınağında köpek gibi ibadet edeceğim.
I’ll tell you my sins, so you can sharpen your knife
– Sana günahlarımı anlatacağım, böylece bıçağını keskinleştirebilirsin.
Offer me my deathless death
– Bana ölümsüz ölümümü teklif et
Good God, let me give you my life
– Yüce Tanrım, sana hayatımı vereyim.
No masters or kings when the ritual begins
– Ritüel başladığında ne efendiler ne de krallar
There is no sweeter innocence than our gentle sin
– Nazik günahımızdan daha tatlı bir masumiyet yoktur.
In the madness and soil of that sad earthly scene
– O hüzünlü dünyevi sahnenin çılgınlığında ve toprağında
Only then, I am human
– Ancak o zaman, ben insanım
Only then, I am clean
– Ancak o zaman temizim.
Amen, Amen
– Amin, Amin
Amen, Amen
– Amin, Amin
Take me to church
– Beni kiliseye götür
I’ll worship like a dog at the shrine of your lies
– Senin yalanlarının tapınağında köpek gibi ibadet edeceğim.
I’ll tell you my sins, and you can sharpen your knife
– Sana günahlarımı anlatacağım ve bıçağını keskinleştirebilirsin.
Offer me that deathless death
– Bana o ölümsüz ölümü teklif et
Good God, let me give you my life
– Yüce Tanrım, sana hayatımı vereyim.
Take me to church
– Beni kiliseye götür
I’ll worship like a dog at the shrine of your lies
– Senin yalanlarının tapınağında köpek gibi ibadet edeceğim.
I’ll tell you my sins, and you can sharpen your knife
– Sana günahlarımı anlatacağım ve bıçağını keskinleştirebilirsin.
Offer me that deathless death
– Bana o ölümsüz ölümü teklif et
Good God, let me give you my life
– Yüce Tanrım, sana hayatımı vereyim.

Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.