Josman & Laylow – Brûle Fransızca Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları

Dans tes yeux, ça s’voit, ça brûle, tu veux pas faire comme les autres
– Gözlerinde, görünür, yanıyor, diğerleri gibi yapmak istemiyorsun
Tu sais plus si ton cœur est pur et tes mains demandent de l’or
– Eğer kalbiniz saf ve ellerini altın isteyen varsa artık bilmiyorum
Donc souvent, tu traînes dehors, tu sais même pas c’que tu cherches
– Sık sık takılıyorsun, ne aradığını bile bilmiyorsun.
Dans la ville, il pleut des cordes, mais dans tes yeux, ça s’voit, ça brûle (brûle)
– Şehirde, halatlar yağıyor, ama gözlerinde, görünür, yanıyor (yanıyor)
Dans tes yeux, ça s’voit, y a l’monde qui tourne, tu l’voudrais tout entier, tu voudrais l’voir brûler
– Gözlerinde, görülebilir, dönen bir dünya var, onu bütün olarak görmek istiyorsun, yandığını görmek istiyorsun
Mais y a ton père, ta mère, tes potes, des gens qui t’aiment de dingue à l’intérieur
– Ama içinde baban, annen, arkadaşların, seni deli gibi seven insanlar var.
Ça défile à 200 dans l’Porsche Macan (Macan), y a des vampires qui vendent ton sang (ton sang)
– Porsche Macan’da (Macan) 200’de çalışıyor, kanınızı satan vampirler var (kanınız)
Bah bien sûr qu’t’en es conscient, mais la vérité, c’est qu’tu t’en tapes
– Elbette farkındasın, ama gerçek şu ki umursamıyorsun.
Contrat à temps plein qui sera à ta taille, négro? (Qui?) Capuché même sous l’préau (yeah)
– Bedenine uyacak tam zamanlı kontrat mı, zenci? (Kim?) Gölgelik altında bile kapüşonlu (evet)
Mélancolie t’a dit “hello” (hello), depuis, t’as les yeux qui brûlent, t’as les yeux qui brûlent, tu connais
– Melankoli sana “merhaba” dedi (merhaba), çünkü yanan gözlerin var, yanan gözlerin var, biliyorsun

(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan
(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan
(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan
(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan

Yeah, dans mes yeux, tu vois, ça brûle (yeah), le regard qui perce la brume (mmh)
– Evet, gözlerimde, görüyorsun, yanıyor (evet), sisi delen bakış (mmh)
Les cauchemars qui embrassent les rêves (rêves), la colombe qui perd ses plumes
– Rüyaları kucaklayan kabuslar (rüyalar), tüylerini kaybeden güvercin
Moi, j’ai toujours la mienne, c’est pas moi, c’est la société qui m’aliène
– Ben, hala kendiminkine sahibim, ben değilim, beni yabancılaştıran toplum
C’est eux qui m’guettent comme un alien dans ma voiture allemande, des coutures italiennes
– Alman arabamdaki bir uzaylı gibi beni bekleyenler onlar, İtalyan dikişi
Génération loin du talion, génération Air Max, TN, tombée du camion
– Talion’dan uzak nesil, Air Max, TN jenerasyonu, kamyondan düştü
Génération “faut s’débrouiller”, pas l’temps d’pleurer, bredouiller, même si l’système est brouillé
– Nesil “yönetmeli”, sistem şifreli olsa bile ağlamak, gevezelik etmek için zaman yok
Génération sommeil difficile, même dans un lit douillé
– Rahat bir yatakta bile zor bir uyku
Génération des problèmes à la file indienne
– Hint kuyruğuna sorun oluşturma
Génération “reste fort quoi qu’il advienne”
– Nesil “ne olursa olsun güçlü kal”

Nan, j’ai pas les yeux qui brillent, ce soir, j’ai les yeux qui brûlent
– Hayır, gözlerim parlamaz, bu gece gözlerim yanar
Sans cesse le veau-cer qui vrille, sombre dans le beau crépuscule
– Dönen buzağıyı durdurmadan, güzel alacakaranlıkta kararır
Beaucoup d’infos qui s’bousculent (fuck)
– Çok fazla bilgi itiyor (lanet olsun)
Même quand la pression cherche à m’mettre sur les rotules, j’me relève et j’prends du recul
– Baskı beni diz kapaklarının üzerine koymaya çalışsa bile ayağa kalkıp geri adım atıyorum.
J’gobbe pas la pilule, j’suis toujours incrédule (han-han)
– Hapı yutmuyorum, hala güvensizim (han-han)
Les humeurs qui basculent, au pas de la pendule (oh, oh)
– Sarkacın basamağında sallanan ruh halleri (oh, oh)
Le cœur en minuscule, le seum en majuscule (eh)
– Küçük harfle kalp, büyük harfle seum (eh)
Dans mes yeux, y a l’monde qui tourne et qui brûle
– Gözlerimde dönen ve yanan bir dünya var.

Dans tes yeux, ça s’voit, ça brûle, tu veux pas faire comme les autres
– Gözlerinde, görünür, yanıyor, diğerleri gibi yapmak istemiyorsun
Tu sais plus si ton cœur est pur et tes mains demandent de l’or
– Eğer kalbiniz saf ve ellerini altın isteyen varsa artık bilmiyorum
Donc souvent, tu traînes dehors, tu sais même pas c’que tu cherches
– Sık sık takılıyorsun, ne aradığını bile bilmiyorsun.
Dans la ville, il pleut des cordes, mais dans tes yeux, ça s’voit, ça brûle (brûle)
– Şehirde, halatlar yağıyor, ama gözlerinde, görünür, yanıyor (yanıyor)

(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan
(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan
(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan
(Han) Han-han, han-han, brûle
– (Han) Han-han, han-han, yan




Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir yanıt yazın