Traveling in a fried-out Kombi
– Kızarmış bir Kombi içinde seyahat
On a hippie trail, head full of zombie
– Bir hippi izinde, zombi dolu kafa
I met a strange lady, she made me nervous
– Garip bir bayanla tanıştım, beni sinirlendirdi
She took me in and gave me breakfast
– Beni yanına aldı ve kahvaltı verdi.
And she said:
– Ve dedi ki :
Do you come from a land down under?
– Aşağıdaki topraklardan mı geliyorsun?
Where women glow and men plunder
– Kadınların parladığı ve erkeklerin yağmalandığı yer
Can’t you hear, can’t you hear the thunder?
– Duymuyor musun, gök gürültüsünü duymuyor musun?
You better run, you better take cover
– Kaçsan iyi olur, saklansan iyi olur.
Buying bread from a man in Brussels
– Brüksel’de bir adamdan ekmek satın almak
He was six foot four and full of muscle
– O altı ayak dört ve kas doluydu
I said, “Do you speak-a my language?”
– Dedim ki, ” benim dilimi konuşuyor musun?”
He just smiled and gave me a Vegemite sandwich
– O sadece gülümsedi ve bana bir Vegemite sandviç verdi
And he said:
– Ve şöyle dedi: :
I come from a land down under
– Alt kattaki bir araziden geliyorum.
Where beer does flow and men chunder
– Bira akıyor ve erkekler chunder nerede
Can’t you hear, can’t you hear the thunder?
– Duymuyor musun, gök gürültüsünü duymuyor musun?
You better run, you better take cover, ye-aah
– Daha iyi çalıştırmak, daha iyi kapağı almak, ye-aah
Lyin’ in a den in Bombay
– Bombay’da bir inde yalan
With a slack jaw and not much to say
– Sarkık bir çene ile ve söyleyecek çok şey yok
I said to the man, “Are you trying to tempt me?”
– Adama dedim ki, ” beni baştan çıkarmaya mı çalışıyorsun?”
Because I come from the land of plenty
– Çünkü ben bolluk ülkesinden geliyorum.
And he said:
– Ve şöyle dedi: :
Oh! Do you come from a land down under? (oh yeah, yeah)
– Oh! Aşağıdaki topraklardan mı geliyorsun? (oh evet, evet)
Where women glow and men plunder
– Kadınların parladığı ve erkeklerin yağmalandığı yer
Can’t you hear, can’t you hear the thunder? Aah
– Duymuyor musun, gök gürültüsünü duymuyor musun? Aah
You better run, you better take cover
– Kaçsan iyi olur, saklansan iyi olur.
Living in the land down under
– Yeraltındaki topraklarda yaşamak
Where women glow and men plunder
– Kadınların parladığı ve erkeklerin yağmalandığı yer
Can’t you hear, can’t you hear the thunder? (Can’t you hear thunder?)
– Duymuyor musun, gök gürültüsünü duymuyor musun? (Gök gürültüsünü duymuyor musun?)
You better run, you better take cover
– Kaçsan iyi olur, saklansan iyi olur.
Living in the land down under
– Yeraltındaki topraklarda yaşamak
Where women glow and men plunder
– Kadınların parladığı ve erkeklerin yağmalandığı yer
Can’t you hear, can’t you hear the thunder? Oh, yeah
– Duymuyor musun, gök gürültüsünü duymuyor musun? Oh, evet
You better run, you better take cover, e-ah
– Kaçsan iyi olur, saklansan iyi olur, e-ah
Living in the land down under, oh-ooh
– Toprak altında yaşamak, oh-ooh
Where women glow and men plunder
– Kadınların parladığı ve erkeklerin yağmalandığı yer
Can’t you hear, can’t you hear the thunder? (Ya-ya, ya-ya, yaa, thunder)
– Duymuyor musun, gök gürültüsünü duymuyor musun? (Ya-ya, ya-ya, yaa, Gök gürültüsü)
You better run, you better take cover
– Kaçsan iyi olur, saklansan iyi olur.
Living in the land down under
– Yeraltındaki topraklarda yaşamak
Living in the land down under
– Yeraltındaki topraklarda yaşamak

Men At Work – Down Under İngilizce Sözleri Türkçe Anlamları
yazarı:
Etiketler:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.