lütfeylemek | * Lütfetmek. |
lütuf | * Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet. |
lütuf dilemek | * yardım istemek. |
lütufkâr | * İyiliksever, kibar. |
lütufkârane | * İyilikle davranarak. |
lütufkârlık | * Lütufkâr olma durumu. |
lüzucet | * Yapışkanlık, yapışkan olma durumu. * Yapışıp uzayan şeyin durumu. |
lüzucî | * Yapışkan. |
lüzum | * Gerek, gereklik, gereklilik, icap. |
lüzum görmek (veya görmemek) | * gerekli bulmak (bulmamak) gerekli görmek (görmemek). |
lüzum var | * gerekli. |
lüzum yok | * gereksiz. |
lüzumlu | * Gerek, gerekli, lâzım. |
lüzumlu lüzumsuz | * Yerli yersiz, gerekli gereksiz. |
lüzumsuz | * Gereksiz. |
lüzumsuz adam | * Bir işiçin gereken nitelikleri taşımadığıhâlde orada görevli olarak bulunan veya avare, boşve ilgisiz kimse. |
lüzumsuz görmek | * gereksiz bulmak. |
lüzumsuz yere | * boşyere, gerek yokken. |
lüzumsuzca | * Gereksiz olarak. |
lüzumsuzluk | * Gereksizlik. |
lüzumundan fazla | * gerekenden çok. |
Lw | * Lorentiyum’un eski kısaltması. |
Kategori: L
-
Türkçe Sözlük L Sayfa 19
-
Türkçe Sözlük L Sayfa 17
lopur lopur * Lopur sesi çıkararak. lor * Bir tür taze, yumuşak ve tuzsuz beyaz peynir. lorentiyum * Atom numarası103 olan, 1961 ‘de Berkeley’de kaliforniyum atomlarının bor çekirdekleriyle
bombardımanından elde edilen yapma element. KısaltmasıLr (eskiden Lw).lort * İngitere’de babadan oğula veya ailenin ilk erkek kişisine geçen veya kral tarafından bağışlanan soyluluk
unvanı.
* Lortlar Kamarasıüyesi.
* Çok zengin kimse.
* Sükseli, kalantor, gösterişli (kimse).lort gibi * bolluk içinde ve rahat bir biçimde. lorta * Ayakkabıkalı bının çapı. lortlar kamarası * İngiliz parlâmentosunda senato. lostra * Ayakkabı boyama. lostra salonu * Ayakkabı boyanılan yer. lostracı * Lostra salonunda çalışan ayakkabı boyacısı. lostromo * Ticaret gemilerinde tayfaların başı. lostromoluk * Lostromonun yaptığı iş. losyon * Deri ve saç bakımında kullanılan alkollü veya alkolsüz, kokulu sıvı. loş * Yeterince aydınlık olmayan, yarıkaranlık, az ışık alan.
* Az ışık veren.loşça * Az ışık almış, yarıkaranlık. loşlaşma * Loşlaşmak işi. loşlaşmak * Loşduruma gelmek. loşlaştırma * Loşlaştırmak işi. loşlaştırmak * Loş bir duruma getirmek. loşluk * Loşolma durumu. lota * Tatlısularda yaşayan, bir tür gelincik balığı(Lota vulgaris). lotarya * Ad veya numara çekilerek oynanan şans oyunlarının genel adı. lotaryacı * Lotarya yolu ile kazanç sağlayan kimse. lotaryacılık * Lotarya oynatma işi. lotus * Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad. lök * Bir tür erkek deve. lök * Kireç, zeytinyağı, pamuk ve yumurta akının karıştırılmasından elde edilen, kırık, çatlak çanak çömlekleri,
künkleri birleştirmekte kullanılan macun, lökün.lök gibi oturmak (veya çökmek, dikilmek) * bir yere bütün heybetiyle, ağırlığıyla oturmak (veya çökmek, dikilmek). lökleme * Löklemek işi. löklemek * Lökle yapıştırmak. lökoplâst * Bitki hücrelerinde veya bazıkamçılılarda sitoplazma içinde bulunan ve genellikle nişasta taneciğini
oluşturan cisimcik.lökosit * Akyuvar. lökoz * Lösemi durumu. lökün * Bkz. Lök. löp * İri ve yumuşak. löp löp * İri ve yumuşak olan. löpür * Bir şeyi yerken veya yutarken çıkan ses. löpür löpür * Löpür sesi çıkararak. lös * En çok vadilerde, yamaçlarda bulunan, kil ve kum karışımı, sarırenkli verimli balçık. lösemi * Bkz. kan kanseri. lösemit * Lösemilerde görülen deri belirtileri. Lr * Lorentiyum’un kısaltması. Lu * Lütesyum’un kısaltması. -lu * Bkz. -lı/ -li. -lu * Bkz. -ılı/ -ili. -luk * Bkz. -lık / -lik. lûmbago * Soğuğun etkisiyle veya bir bükülme sonucunda, bel bölgesinde birdenbire beliren ağrı. lûnapark * Türlü eğlence ve oyun kuruluşları bulunan alan. lup * Büyüteç. lustrin * Parlak kumaşkullanılarak yapılmış bir ayakkabıtürü. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 18
lûtî * Lût kavminin sapık davranışlarınıhuy edinen, kulampara, oğlancı. lûtr * Su samuru.
* Su samurundan elde edilen post.
* Bu posttan yapılmışolan.-lü * Bkz. -lı/ -li. Lübnanlı * Lübnan halkından olan kimse. lüfer * Hanigillerden, eti beyaz, tadı güzel, gövdesi pullu bir balık (Temnodon saltator). Lüfer, büyüklüğüne göre
sırasıyla şu adlarıalır: Defneyaprağı, çinakop, sarıkanat, lüfer, sırtıkara, kofana.lüferci * Lüfer avcısıveya lüfer yemesini seven kimse. lüfere çıkmak * lüfer avlamak. lüfergiller * Sıcak ve ılık denizlerde yaşayan kemikli balıklar familyası(Pomatomidae). lügat * Kelime, söz, sözcük.
* Sözlük.lügat paralamak * konuşma dilinde geçmeyen yabancıkelimeler kullanmak; ağdalıkonuşmak. lügatçe * Küçük sözlük.
* Herhangi bir eserin sonunda yer alan ek sözlük.lügatçi * Sözlük yazarıveya hazırlayanı. lügatçilik * Sözlük yazarlığıveya hazırlayıcılığı. lügol * Yüz birim suya bir birim iyodo-iyodür katılarak oluşturulan güçlü bir çözelti. lük * Boyacılıkta kullanılan Hint zamkı. -lük * Bkz. -lık / -lik. lük boyası * Kırmızı boya. lüknet * Dilde pelteklik, tutukluk. lüks * Giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitme, gösteriş, şatafat.
* Gösterişli, şatafatlı.
* Gerekli olanın sınırlarınıaşan.lüks * Aydınlatma ölçü birimi (kısaltmasıLx).
* Hava basınçlı bir tür petrol lâmbası.lüks baskı * (matbaacılıkta) Kitapların normal baskısayısıdışında iyi cins kâğıt ve özel ciltli kapaklara basılan biçimi. lüks hayat * Fazla masraf gerektiren tantanalı, gösterişli ve göz kamaştırıcıyaşama biçimi. lüks koltuk * Salonun arka ve yan taraflarında özel bölmelerde yer alan ve ücreti farklı olan koltuk. lüks lâmbası * Lüks (II). lüks mevki * Normal tarifeden daha pahalı olan ve iyi hizmet verilen mevki. lüks tarife * Normal fiyattan yüksek olan iyi hizmet verilen yerlere uygulanan ücret. lüksmetre * Aydınlıkölçer. lüle * Bükülmüş, dürülmüşşey.
* Tütün çubuğu, pipo, nargile vb.nin ucuna takılan, tütün konulan yuva.
* Musluksuz su borusu.
* Saç kıvrımı.
* Su akan musluksuz boru.lüle lüle * Kıvrımları olan, kıvrım kıvrım. lüle taşı * Deniz köpüğü. lüleci * Çubuk, nargile, pipo vb’nde kullanılan lüleyi yapan kimse. lüleci çamuru * Lüle yapılan özlü ve kızıl balçık. lülecilik * Lüle taşı işçiliği. lüleli * Kıvrık kıvrık (saç). lümen * Işık şiddeti 1 mum olan, eşit dağıtımlı bir nokta kaynağının 1 steradyan içine yayımladığıışık akısı. lümensaat * Işık miktarı birimi lümenlik ışık akısıyla 1 saatte yayılan ışık ölçüsü. lünet * Gözlük camı, gözlük. lüp * Hiç emek vermeden ele geçirilen şey.
* Büyükçe bir şeyin birdenbire ve kolaylıkla yutulmasınıanlatan ses.lüpçü * Lüpe konmasınıseven. lüpçülük * Lüpçü olma durumu. lüpletme * Lüpletmek işi. lüpletmek * Hızlı bir biçimde yiyecekleri mideye indirmek. lüpten * Açıktan, bedavadan, parasız olarak. Lüterci * Lütercilikle ilgili olan.
* Lütercilikten yana olan (kimse).Lütercilik * Kilise öğretisinin yalnızca kutsal kitaba dayanmasını isteyen Martin Luther’in kurduğu mezhep. lütesyum * Atom numarası71, atom ağırlığı175 olan, iterbiyumun çözüşmesi ile oluşan, renksiz tuzlar veren, henüz
uygulama alanı olmayan çok ender bir element. Sembolü Lu.lütfen * Birinden bir şey isterken “dilerim, rica ederim” anlamlarında kullanılır.
* Bir işin, bir davranışın istenmeyerek, gönülsüz yapıldığınısitem yollu anlatır.lütfetme * Lütfetmek işi. lütfetmek * Vermek, ihsan etmek.
* Söylemek, bildirmek.
* İzin vermek, müsaade etmek.
* (yüksek veya saygın bir kimse) Alçak gönüllülük göstermek.lütfeyleme * Lütfeylemek işi. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 15
livar * Avlanan balıklarıcanlı olarak saklamak için ağzı içine doğru konik örülmüşsepet.
* İçinde diri balık saklanan, denizden ayrılmışhavuz.livarlı * Livarı olan. livarlıtekne * Avlanan balıklarıcanlısaklamak için denizde bağlantılı bölümleri olan gemi. liyakat * Lâyık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim.
* Yeterlilik, kifayet.liyakat göstermek * başarmak. liyakat sahibi * Başarılı, erdemli, yetenekli. liyakatli * Liyakati olan, başarılı, yetenekli, değimli. liyakatsiz * Liyakati olmayan, başarısız, yeteneksiz, değimsiz. liyakatsizlik * Liyakatsiz olma durumu. lizol * Krezol. lizöz * Yatakta kadınların giydiği bir çeşit yün hırka. lobelya * Salkım durumunda mavi çiçekleri bulunan bir veya çok yıllık Kuzey Amerika bitkisi (Lobelia). lobi * Bir yapının kapısından içeri girildiğinde görülen ilk boşluk, dalan.
* Otel, tiyatro gibi yerlerde girişe yakın genişyer.
* Bazı ortak çıkarları olan grupların temsilcilerinden oluşan topluluk.lobici * Çıkarları ortak olan grupların temsilcisi, dalancı. lobicilik * Dalancılık. lobut * Kalın, kısa ve düzgün sopa.
* Kol gücünü geliştirmek için kullanılan, gürgenden jimnastik aracı.loca * Tiyatro, sinema gibi eğlence yerlerinde veya parlâmento salonlarında özel bölme.
* Masonların toplantıyeri.loça * Gemilerin baş bodoslamalarının her iki yanında, çapayı içine alabilen ve güverteye açılan demir zincirin
geçtiği delik.loda * Küme, yığın.
* Demet.
* Taneli veya tanesiz saman yığını.
* Üzeri toprak veya otla örtülmüşsaman yığını.lodos * Güneyden veya güneybatıdan esen ve bazen de yağışgetiren yerel rüzgâr, kaba yel.
* Bu rüzgârın estiği gün veya zaman.
* Güney yönü.lodos balığı * Lodos estiğinde sersemleyip kolayca avlanan balık.
* Alık, sersem, şaşkın, ne yaptığını bilmez hâlde dolaşan (kimse).lodosa çevirmek (veya dönmek) * hava soğuk iken lodosla ısınmak. lodoslama * Lodoslamak işi. lodoslamak * Lodos esmeye başlamak.
* (rüzgâr) Lodosa çevirmek.lodoslu * Lodosu olan, lodosa sahip veya lodosa maruz kalan. lodosluk * Lodosun estiği yön, güney. logaritma * Büyük çarpmaları, bölmeleri, kök ve kuvvet alışlarınıyapabilmek için bulunan bir yol; biri geometrik,
öbürü aritmetik olarak kurulan iki sayıdizisinden aritmetik olanın her sayısı, karşılaştığı geometrik sayının
logaritmasıdır.logaritma tablosu * Sayıların logaritmalarını gösteren çizelge. logaritmik * Logaritmaya ilişkin. logistik * Bkz. lojistik. logo * Arma. logos * Bkz. deyi. loğ * Yollarda, toprak damlarda yeri bastırmak veya tarlalarda toprağıezmek için gezdirilen taşsilindir. loğlama * Loğlamak işi. loğlamak * Üzerinde loğgezdirip toprağı bastırmak, sıkıştırmak. loğusa * Yeni doğum yapmışkadın. loğusa humması * Albastı. loğusa otu * İki çeneklilerden, çiçekleri koyu kahverengi ve pis kokulu, tırmanıcı bir bitki (Aristolochia). loğusa şekeri * İçinde karanfil, baharat ve şekerci boyası bulunan, baklava biçiminde kırmızışeker. loğusa şerbeti * Loğusa şekerinden yapılan, doğum dolayısıyla kutlamaya gelenlere sunulan şerbet. loğusalık * Loğusa olma durumu.
* Doğumdan sonraki yedi veya kırk günlük dönem.lojik * Mantık. lojistik * Askerlik mesleğinin savaşta veya askerî harekâtta, yol, haberleşme, sağlık, yiyecek, içecek ve silâh sağlama
gibi çok yönlü hizmetleri en akılcı, etkili ve seri bir biçimde plân ve programa bağlayıp uygulayan hizmetler bütünü.
* Modern mantık.
* Lojistik hizmetle ilgili.lojistik dairesi * Askerlikte lojistik hizmetlerin görüldüğü bölüm. lojistik hizmet * Askerlik mesleğinin savaşta veya harekâtta çok yönlü görevlerini yerine getirme. lojman * Bir çalışma yerinde görevlilere, işçilere parasız veya az bir kira karşılığında verilen konut. lok * Gemileri, farklı iki su düzeyinin birinden öbürüne aşırmak için yapılmışara havuz. lokal * Belli bir yerle, bölgeyle ilgili, yerel, mahallî, mevziî.
* Sınırlı bir yerle ilgili olan, yerel, mevziî.
* Bir dernek veya kuruluşun üyelerinin buluşmaları için ayrılmışyer, dernek evi.
* Müzikli eğlencelerin yapıldığıyer, gece kulübü.lokalizasyon * Kuruluşyeri seçimi. lokanta * Kazanç amacıyla açılmış, para karşılığında yemek yenilen yer, restoran. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 16
lokantacı * Lokanta işleten kimse. lokantacılık * Lokanta işletme işi. lokantalı * Lokantası olan. lokatif * İsim hâllerinden bulunma durumu, -de hâli. lokavt * İşverenin işçileri topluca işten uzaklaştırma veya işten çıkarma kararı. lokma * Ağza bir defada alınıp götürülen yiyecek parçası, sokum.
* Mayalıhamuru yuvarlak lokmalar durumunda kızgın yağa döküp kızarttıktan sonra şerbete atarak yapılan
bir tatlı.
* Türlü kalınlıktaki cıvataları, boşluğuna geçirip sökmeye veya sıkıştırmaya yarayan metalden alet.
* Yemek.
* Genellikle haksız olarak ele geçirilen mal veya para.lokma anahtar * Altıveya sekiz köşeli, vidalarısökmeye yarayan alet. lokma başlığı * Lokmaların takıldığıparça. lokma çiğnenmeden yutulmaz * her işin emekle yapılır. lokma dökmek * lokma tatlısıyapmak.
* konuk için yemek hazırlamak.lokma etmek * (dervişler arasında) yemek yemek.
* yemek.lokma göz * Dışarıfırlamışgöz, patlak göz. lokma gözlü * Fırlak, patlak gözlü. lokma lokma * Lokmalar durumunda, lokma biçiminde bölünmüşolarak. lokma tatlısı * Mayalıhamuru küçük yuvarlak lokmalar durumunda kızgın yağa döküp kızarttıktan sonra şerbete atarak
yapılan bir tatlı, lokma.lokmacı * Lokma yapan veya satan kimse. lokmacık * Küçük bir lokma. lokmacılık * Lokmacı olma durumu veya lokmacının işi. Lokman hekimin ye dediği * (şaka) tadı güzel olan şeyler için kullanılır. lokman ruhu * Eter. lokmasıağzında büyümek * üzüntü veya iştahsızlık sebebiyle lokmasınıyutamamak. lokmasınıdökmek * bir ölünün hatırası için lokma döküp dağıtmak. lokmasınısaymak * sofrasında yemek yiyen kimsenin ne kadar yediğine dikkat etmek. lokomobil * Sanayi ve tarımda kullanılan, tekerlekler üzerine kurulmuş, istenilen yere çekilebilen patlamalımotor veya
buhar makinesi.lokomotif * Vagonlarıçeken, tekerlekli, buharlı, elektrikli, termik motorlu veya sıkıştırılmışhavalımakine. lokomotifli * Lokomotifi olan. lokomotifsiz * Lokomotifi olmayan. lokosit * Akyuvar. lokum * Şekerli nişasta eriyiğini pişirip hafif ağdalaştırarak yapılan, küçük küp veya dikdörtgen biçiminde kesilen
şekerleme, kesme, lâtilokum.lokum gibi * tatlı, güzel, yumuşak şeyler için söylenir.
* çok güzel (kadın).lolo * Gösteriş, kabadayılık. lololo * Ters ve olumsuz davranışiçin söylenen bir söz. lombar * Gemi bordalarına, küpeştelerine açılan dörtgen biçiminde delik. lomboz * Kamaralarla alt güverteleri aydınlatmak için bordalardan ve güvertelerden açılan yuvarlak pencere. lonca * Belli bir işkolunda usta, kalfa ve çırakları içine alan dernek, korporasyon. lonca ustası * Lonca başkanı. loncacılık * Lonca kuruluşlarına dayanan ekonomi ve devlet anlayışı. london * Landon. longa * Türk müziğinde yörük özellik taşıyan oyun havası. longoz * Deniz veya ırmaklarda birdenbire derinleşen yer. longpley * Uzun devirli plâk, uzunçalar. lop * Yumuşak, yuvarlak ve irice. lop * Bir organın yuvarlak ve birbirinden ayrılmışparçalarından her biri. lop et * Yağsız, iyi pişmiş, iri parça et. lop incir * İri ve yumuşak bir tür incir. lop lop * İri parçalar durumunda (yemek veya yutmak). lop yumurta * Suda çok kaynatılmışkabuklu yumurta. lopçuk * Küçük lop. loppadak * Lop diye ses çıkararak. lopur * Bir şeyi yerken veya yutarken çıkan ses. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 13
likit * Sıvı, akışkan.
* Kullanılmasıhemen mümkün olan para.likorinoz * Balıkların iste kurutularak yapılan pastırması. likör * Meyve, alkol, esans karışımıyla yapılan şekerli içki. likör bardağı * Likör ikram edilen küçük, ince ve zarif cam bardak. limaki * Ayakkabıcılıkta kullanılan küçük eğe. liman * Gemilerin barınarak yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine uygun kuruluşları olan doğal
veya yapay sığınak.liman cüzdanı * Deniz adamlarının özel kimlik belgesi yerine seferlerde kullandığıküçük defter. liman işçisi * Limanda çalışan işçi. liman reisi * Gemilerin limana girip çıkması, yük alıp vermesi işlerine bakan yetkili kimse. limanlama * Limanlanmak işi veya durumu. limanlamak * (gemi) Bir limana girip orada kalmak.
* Yatışmak, sakinleşmek.limanlık * Liman gibi kullanılan, liman kurmaya elverişli (yer).
* (deniz, hava için) Yatışmış, dalgasız, sakin.limbo * Irmaklarda, sığsularda yük taşıyan bir tür tekne.
* Bir ticaret gemisinin içindeki yükü, bordasına yanaşan başka bir gemiye aktarma işlemi.lime * Parça. lime lime * Parça parça, ayrılmış, yırtık. lime lime olmak * parçalanıp ufalanmak, parça parça olmak. limit * Bir şeyin nicelik bakımından erişebileceği en son nokta veya yer.
* Değişken bir büyüklüğün istenildiği kadar yaklaşabildiği durağan büyüklük.limitet * Sınırlandırılmış, sınırlı. limitet ortaklık * Ortaklarının sorumluluğu, koyduklarısermaye ile sınırlı bulunan ortaklık. limitet şirket * Bkz. limitet ortaklık. limitsiz * Sınırsız, herhangi bir kısıtlama olmaksızın. limnoloji * Göl bilimi. limon * Turunçgillerden, 3,5 m yükseklikte, kışın yapraklarınıdökmeyen, beyaz çiçekli bir ağaç (Citrus limonum).
* Bu ağacın sarırenkli, kabuğu kokulu, suyu ekşi meyvesi.limon asidi * Bkz. sitrik asit. limon esansı * Taze limon kabuğunun sıkılmasıyla elde edilen uçucu yağ. limon gibi * sarı, çok sarı.
* çok ekşi.limon kabuğu * Çeşitli maddelerin yapımında kullanılan ve limonu çevreleyen kabuk. limon kabuğu gibi * küçük ve biçimsiz (şapka). limon küfü * Yeşile çalan mavi renk.
* Bu renkte olan.limon otu * Kışın yapraklarınıdöken, salkım çiçekli bir ağaççık (Lippia citriodora). limon sarısı * Limon kabuğunun rengi. limon suyu * Limon sıkılarak elde edilen meyve suyu. limon tozu * Sitrik asit. limon tuzu * Sitrik asit. limonata * Su, şeker ve limon suyundan yapılan şerbet. limonata bardağı * Limonata ikram etmek için kullanılan ince, uzun cam bardak. limonata gibi * sıcak günlerde serin esen hafif rüzgâr için söylenir. limonatacı * Limonata yapan veya satan kimse. limonatacılık * Limonata yapmak veya satmak işi. limoncu * Limon yetiştiren veya satan kimse. limonî * Limon renginde olan, yeşile çalan açık sarı.
* Alıngan, beklenmeyen bir zamanda öfkelenen.
* (insan ilişkileri için) Biraz bozuk.limonî hava * Yağmur yağıp yağmayacağı belli olmayan kapalıhava. limonit * Sarıveya kahverengi doğal hidratlıdemir oksit. limonlama * Limonlamak işi. limonlamak * İçine veya üstüne limonun suyunu sıkmak veya katmak. limonlu * İçine limon sıkılmışveya limon doğranmış. limonluk * Sıcak iklim bitkilerinin korunduğu ve yetiştirildiği, bir bölümü veya bütünü camlı, kapalıyer, ser, sera.
* Üzerine kesilmişlimon bastırılıp sıkılan, ortasıtümsek ve oluklu küçük araç.
* Merdiven, balkon gibi yerlerin kıyılarına çekilen, 20, 30 cm yüksekliğindeki set, tavhane.linç * Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışıve yargılamasız
olarak, taş, sopa gibi araçlarla döverek öldürmesi.linç etmek * (kalabalık, topluluk) yargılamadan öldürmek. lineer * Çizgilerle ilgili olan.
* Değişmesi bir doğru ile gösterilebilen. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 14
linet * Sürgün. linin * Hücre çekirdeğinde bulunan ve kromatin tanelerini taşıyan ağbiçimindeki ipliksi yapıya verilen ad. link * Atın eşkin yürüyüşü. link * İletişim dizgesi birliği. linolyum * Yer döşemesi olarak kullanılan, üzeri keten yağıve mantar tozuyla kaplanmışjüt bezi, muşamba. linotip * Basım evinde harfleri dizen ve satırları blok durumunda döken dizgi makinesi. linyit * Birleşimindeki karbon oranı% 60, 70 olan, kahverengi veya siyah taşıl kömür. lipari * Çirozluktan sonra yağlanmaya başlayan uskumru. liparit * Riyolit. lipit * Her tür organik yağa verilen ad. lipom * Yağdokusunun, bulunduğu yerde büyümesiyle oluşan zararsız ur, yağuru. lipsos * İskorpitgillerden, Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nda yaşayan, yüzgeçlerindeki dikenlerde yaralara sebep olan
bir zehir bulunan, 40 cm uzunluğunda, eti çok beğenilen bir balık (Scorpaena porcus).lir * Kaynağımitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı. lira * Yüz kuruşdeğerinde Türk para birimi.
* Bazıülkelerin para birimlerini de gösterir.
* Yedi gram ağırlığında altın sikke.liralık * Herhangi bir lira değerinde olan.
* Lira.liret * İtalyan para birimi. lirik * Coşkun, ilhamla dolu.
* Eski Yunan edebiyatında lir eşliğinde söylenen (şiir).
* Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duygularıdile getiren edebiyat.lirik şiir * Yunanlılarda lir eşliğinde okunan şiir.
* Coşkun ve ateşli bir anlatımı olan, toplumun ortak veyaşairin kişisel duygularınıyansıtan şiir.lirizm * Kişisel duyguların ilham yolu ile coşkulu ve etkili anlatımı. lisan * Dil, zeban. lisana gelmek * (konuşmaz şeyler) konuşmaya başlamak, dile gelmek, dillenmek. lisanıhâl * Hâl diliyle, davranışla düşünce ve istenileni anlatma. lisanımünasip * Karşısındakinin kolayca anlayabileceği dil ve uslûp. lisanî * Dille ilgili. lisaniyat * Dil bilimi; lengüistik, filoloji. lisans * Genellikle dört yıl süren üniversite veya yüksek okul öğrenimi.
* Bu öğrenim sonunda elde edilen ve diploma ile belgelendirilen akademik derece.
* Yurda mal sokma veya yurttan mal çıkarma izni.
* Bir malıyabancıfirma adına üretme izni.
* Bir sporcunun resmî yarışmalara katılabilmesi için spor federasyonunun kendisine verdiği kayıt fişi veya
kimlik kartı.lisansiyer * Üniversitede okuyan öğrenci. lisanslı * Lisansı olan. lisansüstü * Lisans eğitimi sonrası. lisansüstü eğitim * Lisans eğitimi bittikten sonra yapılan yüksek öğretim. lise * Sekiz yıllık ilköğretimden sonra en az üç yıllık bir eğitimle hayata veya yüksek öğretime hazırlayan orta
öğretim kurumu.liseli * Lise öğrencisi. liste * Alt alta yazılmışşeylerin bütünü. liste başı * Herhangi bir seçimde, listenin en başında olan isim. listeci * Liste yapan kimse.
* İnternet aracılığıyla, alıcıya gönderilen mesaj, mektup veya dosyaları düzenli bir biçimde listeleyen düzenek.listeleme * Listelemek işi veya durumu. listelemek * Liste durumuna getirmek. literatür * Edebiyat, yazın.
* Herhangi bir bilim dalında yazılmışolan yazıveya eserlerin bütünü.litografi * Bkz. litografya. litografya * Taş basması.
* Bu yöntemle basılmış(yazı, resim).litografya taşı * Taş basmasında kullanılan çok düzgün bir kalker. litografyacı * Litografya işi ile uğraşan, litografya yapan kimse. litoloji * Taş bilimi. litosfer * Taşyuvarı. litre * Sıvılarıölçmede kullanılan, bir desimetre küp hacminde ölçü birimi.
* Bir litrenin alabileceği miktarda olan.litrelik * Herhangi bir litre ölçüsünde sıvıalan. liturya * Bkz. kudas. lityum * Atom sayısı3, atom ağırlığı6,94, yoğunluğu 0,55 olan, 180° C de eriyen, gümüşparlaklığında, bilinen en
hafif element. KısaltmasıLi.lityumlu * Lityum içeren bir madde. liva * Sancak.
* Tugay.
* Tuğgeneral. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 10
lekesiz * Lekesi olmayan, tertemiz.
* Namuslu.leksikbirim * Sözlük birimi. leksikograf * Sözlük yazarı, sözlükçü. leksikografi * Sözlük yazarlığı; sözlük bilgisi. leksikolog * Sözlük bilimci. leksikoloji * Sözlük bilimi. lektör * (üniversitede) Okutman.
* Yayın evlerinde yayınlanmasıdüşünülen eserleri inceleyerek değerlendiren okuyucu.lektörlük * Okutmanlık. lemis * El ile dokunarak duyma, bir şeye el ile dokunma. lenduha * Çok iri ve kaba (şey). lenf * Lenf damarlarında dolaşan kanla, doku ögeleri arasında aracı görevi yapan, kan plâzmasıve lenfositten
oluşan saydam, sarırenkte bir sıvı, ak kan.lenfa * Lenf. lenfatik * Lenfle ilgili olan.
* Lenfatizme tutulmuşolan (kimse).lenfatizm * Vitamin azlığından veya lenf boğumlarının hacminin artmasından doğan, derinin aşırı beyazlığı, tenin çok
yumuşak olması, ayaklarda şişme ve boyundaki bezlerde büyüme gibi belirtilerle kendini gösteren bir hastalık.lenfosit * Kanda, kemik iliğinde, lenfte bulunan, tek ve çok iri çekirdekli, küçük, renksiz bir kan hücresi. lenger * Yayvan ve kenarları geniş, büyük bakır kap.
* Bir lengerin alabileceği miktarda olan.
* Gemi demiri.lengüistik * Bkz. Dil bilimi. Leninci * Leninciliği benimsemişveya Lenincilik yanlısıkimse. Lenincilik * Lenin’in düşüncelerine dayanan bir akım. Leninist * Leninci. Leninizm * Lenincilik. lens * Mercek.
* Bkz. Kontak lens.lento * Bir parçanın ağır çalınacağınıanlatır.
* Bu tempoda çalınan parça.lento * Kapıve pencerelerin ağaç, taşveya betondan üst eşiği, boyunduruk. leopar * Pars. lepiska * Leipzig şehrinde üretilen ipek.
* Uzun, sarıve yumuşak (saç için).lepra * Cüzam. lerzan * Titrek. lerze * Titreme, titreyiş. lesepase * Bir sınırdan geçebilmek için verilen yazılı izin.
* Bu izni gösteren belge.leş * Kokmuşhayvan ölüsü.
* Çok kötü kokan (şey).leşgibi * (yer için) çok pis.
* (koku için) rahatsız edici, ağır.
* tembel veya çok yorgun.leşgibi sarhoş * kör kütük sarhoş, çok sarhoş. leşgibi serilmek * kollarını bacaklarınıyayarak kımıldamadan yatmak. leşkargası * Kargagillerden, Avrupa ve Asya’da orman, çayır ve bahçelerde yaşayan, başıkara, vücudu kül rengi bir kuş
(Corvus cornis).leş cil * Leşle beslenen (hayvan). leş cil akbaba * Tüyleri beyazımsı, kanat uçlarısiyah, çıplak başlıküçük akbaba. leşini çıkarmak * çok dövmek, adamakıllıdövmek. leşini sermek * (göz dağı olarak) öldürmek. leşker * Asker.
* Ordu.letafet * Güzellik, hoşluk.
* Yumuşaklık, incelik.letarji * Yaşama işlevlerinin çok zayıfladığı, çok derin ve sürekli patolojik uyku durumu. Letçe * Leton dili. Leton dili * Letonya’da kullanılan dil. leva * Bulgar para birimi. Levanten * Yakın Doğuda yerleşmişveya evlenerek soyu karışmışAvrupa asıllıkimse.
* (küçük l ile)Levantene özgü olan.levanti * Bir rüzgâr türü. levazım * Değişik işkollarında gerekli olan şeyler, araç ve gereçler.
* Gerekli araç ve gereçleri sağlayan büro.
* Ordunun lojistik hizmetinde bulunan bütün malzeme veya bu malzemeyi sağlayan bölüm.levazım bölüğü * Levazım işleriyle uğraşan askerî birlik. levazım sınıfı * Silâhlıkuvvetlerin, silâh ve cephanenin dışında kalan yiyecek, giyecek gibi ihtiyaçlarınısağlayan asker sınıfı. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 11
levazımat * Gerekenler, lâzım olan şeyler.
* Askerî araç gereçlerin tümü.levazımatçı * Levazımat satan veya alan kimse.
* Öleni gömmek için gerekli malzemeyi satan kimse.levazımcı * Levazım sınıfından olan kimse. levazımcılık * Levazımcının görevi. levendane * Levende yakışır biçimde, yakışıklıve gösterişli bir tarzda. levent * Osmanlıdonanmasında ve kıyılarında görev yapan asker sınıfı.
* Boylu boslu, yakışıklı(kimse).
* Boyca uzun olan.leventlik * Levent olma durumu.
* Levendin görevi.levha * Bir yere asılmak için yazılmışyazı, safiha.
* Tablo, resim.
* Tabelâ.levhacı * Levha yapan veya satan kimse. levhacık * Çok ince ve çok küçük levha. levhacılık * Levhacının yaptığı işveya mesleği. levrek * Levrekgillerden, eti beyaz, üzeri pullu iri bir balık (Labrax labrax). levrekgiller * Kemikli balıklardan, bir bölümü tatlısularda yaşayan, yüzgeçleri dikenli bir familya. levüloz * Balda ve birçok meyvede bulunan bir tür şeker, meyve şekeri, früktoz. levye * Bir mekanizmanın kumanda kolu.
* Bir şeyi yerinden oynatmak, kaldırmak, harekete geçirmek, gevşetmek vb. için kullanılan, kaldıraca benzer
araç.ley * Rumen para birimi. -leyin * İsimlerden zaman zarfıtüreten ve ses uyumuna uymayan ek (vurgusuz): sabah-leyin, akşam-leyin, geceleyin vb. leylâk * Zeytingillerden, yapraklarıkarşılıklı bir ağaççık (Syringa vulgaris).
* Bu ağacın koni durumunda toplanmış, beyaz, eflâtun veya pembe renkte, güzel kokulu çiçekleri.leylâkî * Leylâk renginde olan. leyleği havada görmek * çok gezenlere takılmak için söylenir. leyleğin (yuvadan) attığıyavru * çevresinde gereği kadar ilgi görmeyen kimse. leyleğin ömrü (veya günü) lâklâkla geçer * boş, anlamsız konuşanların durumunu anlatmak için söylenir. leylek * Leyleksilerden, kışın tropikal Afrika’da yaşayan, siyah telekli, uzun gagalı, uzun bacaklı, büyük, beyaz,
göçmen kuş(Ciconia ciconia).leylek gibi * zayıf ve uzun bacaklı. leylekgagası * Bir çizimin oranları, bozulmadan daha küçük veya daha büyük çizimi için kullanılan araç. leylekgiller * Leyleksilerden bir familya (Ciconiidae). leylekler * Leyleksiler takımının bir alt takımı(Ciconiiformes). leyleksiler * Kuşlar sınıfından leylekler, sümsükgiller, balıkçıllar ve flâmanları içine alan omurgalıhayvanlar takımı. leylî * Yatılı.
* Geceye özgü.leylî meccanî * Parasız yatılı. lezar * Kertenkele derisinin sepilenmesiyle elde edilen bir tür deri. lezbiyen * Eş cinsel, sevici kadın. lezbiyenizm * Kadınlar arasıeş cinsellik, sevicilik. lezbiyenlik * Lezbiyen olma durumu. leziz * Tadı güzel, lezzetli.
* Hoş, güzel, zevkli, lâtif.lezyon * Bkz. doku bozukluğu. lezzet * Ağız yoluyla alınan tat.
* Herhangi bir şey karşısında duyulan zevk, haz.lezzet almak * hoşlanmak. lezzetlendirme * Lezzetlendirmek işi. lezzetlendirmek * Tat vermek; lezzetlenmesini sağlamak. lezzetlenme * Lezzetlenmek işi. lezzetlenmek * İyi bir tat kazanmak, tat verilmek, lezzetli bir duruma gelmek. lezzetli * Tadı güzel.
* Zevkli, haz dolu.lezzetlilik * Tadı güzel olma durumu. lezzetsiz * Tadı güzel olmayan, tatsız. lezzetsizlik * Tatsız olma durumu. -lı/ -li, / -lu / -lü * İsimden sıfat türeten ek: tat-lı, biber-li, tuz-lu, bilgi-li, görgü-lü, sözlü, yaş-lıvb. lığ * Alüvyon. lığlama * Lığlamak işi. lığlamak * Sel, akarsu, ince çamur, birikinti getirip yığmak. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 12
lığlanma * Lığlanmak işi. lığlanmak * Üstünde lığbirikmek. lığlı * Lığdan oluşmuşveya üzerinde lığbirikmiş. -lık / -lik, -luk / -lük * İsimden isim türeten ek.
* Yer isimleri yapar: Odun-luk, kömür-lük, vişne-lik vb.
* Alet isimleri yapar.
* Soyut isimler kurar.
* Sıfatlar türetir.lıkır * Sıvıların bir kaptan akarken çıkardığıses. lıkır lıkır * (kaptaki sıvı) Akarken lık lık diye ses çıkararak. lıkırdama * Lıkırdamak işi. lıkırdamak * (kaptaki sıvı) Akarken lık lık diye ses çıkarmak. Li * Lityum ‘un kısaltması. -li * -lı/ -li. -li * -ılı/ -ili. libas * Giysi. liberal * Hürriyet ve serbestlikle ilgili.
* Hoşgörülü.
* Serbest ekonomiden yana olan kimse.liberalizm * Serbestlik. liberalleşme * Liberalleşmek işi. liberalleşmek * Serbest bir duruma gelmek. liberallik * Liberal olma durumu. liberasyon * İthalâtıserbest bırakma, ithalâta konulmuşmiktar sınırlamalarınıkaldırma. liberasyon listesi * İthal yolu ile girmesine izin verilen malların listesi. libido * Cinsel iç güdünün belirtilerini gösteren, yaşama gücünün bütünü. liboş * Liberal ekonomiyi ve liberal siyaseti savunurken çabucak zengin olmayıamaçlayan ve bu yolda hiçbir
değer yargısınıkabul etmeyen, her şeyi mubah gören kimse.libre * Yarım kilogramlık bir ağırlık ölçü birimi. libretto * Bir operanın sözlerinin yazılı bulunduğu kitap.
* Bir pantomimi veya baleyi açıklayan kitap.Libyalı * Libya halkından olan (kimse). lider * Yönetimde gücü ve etkisi olan kimse, önder, şef.
* Bir partinin veya bir kuruluşun en üst düzeyde yönetimiyle görevli kimse.
* Bir yarışmada başta bulunan takım veya yarışmacı.liderlik * Liderin görevi.
* Lider olma durumu.liet * Şarkı. lif * Çok ince ve uzun parça.
* Yıkanmak için kullanılan bitki telleri demeti veya bu amaçla türlü ipliklerden yapılmışörgü.
* Tel.lif lif * Tel tel, ince ince. lifleme * Liflemek işi. liflemek * Vücudu lifle sabunlamak. liflenme * Liflenmek işi. liflenmek * Lif oluşmak.
* Lifle sabunlanmak.lifleşme * Lifleşmek durumu veya biçimi. lifleşmek * Lif durumuna gelmek. lifleştirme * Lifleştirmek işi. lifleştirmek * Lifleşmesini sağlamak. lifli * Lifi olan. lift * Teniste topa arkadan öne ve yukarıdan aşağıya doğru vurma. lig * Küme. liga * Üç deniz mili uzunluğunda eski bir ölçü birimi. ligden düşmek * kümeden düşmek. lignin * Bitkide kök ve gövdenin sert ve odunsu yapısını oluşturan madde. lik * Bkz. -lık / -lik. lika * Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek. liken * Bir mantarla bir su yosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkan bitkilerin genel adı.
* Kaşındırıcı bir deri hastalığı.liken bilimi * Likenleri inceleyen bilim dalı. likidasyon * Tasfiye. likide * Alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirtmek anlamında likide etmek teriminde geçer. likidite * Para ve ticaretle ilgili işlemlerde kullanılabilecek durumda olan satın alma gücü.
* Kolaylıkla paraya çevrilebilme özelliği fazla olan varlıklar. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 9
leffüneşir * Birkaç adı bir sözün başında söyledikten sonra bunların sıfat veya fiillerini daha aşağıda sıralama. legal * Kanunî, yasal, meşru. legalleşme * Legalleşmek işi veya durumu. legalleşmek * Legal, yasal duruma gelmek. legato * Bir parçanın notalarının, ara vermeden birbirine bağlanarak söyleneceğini veya çalınacağınıanlatır. legorn * Yumurta verimi çok, genellikle beyaz tüylü bir tavuk ırkı. leğen * Genellikle, içinde bir şey yıkamak için kullanılan metal veya plâstikten, yayvan kap.
* Bütün üstün yapılı omurgalılarda, gövdenin arka veya alt ucunda bulunan, bir yandan omurganın bel
bölümüyle, öte yandan bacaklarla eklemlenen kemik çatı, havsala.leğen başından almak * hamarat diye seçerek almak. leğen ibrik * El ve yüz yıkamak, abdest almak için kullanılan, leğen ve ibrikten oluşan takım. Leh * Polonya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. leh * Onun için, onun tarafına, ondan yana.
* Bir şeyden veya bir kimseden yana olma.
* Yarar, menfaat, fayda.Lehçe * Polonya dili. lehçe * Bir dilin tarihî, bölgesel, siyasî sebeplerden dolayıses, yapıve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt.
* Şive, konuşma tarzı.lehçe bilimi * Bir dilin lehçelerini inceleyen bilim dalı, diyalektoloji. lehçeci * Lehçe bilimi uzmanı. lehdar * Yandaş, taraftar. lehim * Erime noktalarıdüşük metalleri tutturma işlemlerinde kullanılan, kalay ve kurşun alaşımlarının genel adı.
* Bu alaşımla yapılan işlem.lehimci * Lehim yapan kimse. lehimcilik * Lehim yapma işi. lehimleme * Lehimlemek işi. lehimlemek * Lehimle yapıştırmak, lehimle tutturmak. lehimlenme * Lehimlenmek işi. lehimlenmek * Lehimle yapıştırılmak. lehimletme * Lehimletmek işi. lehimletmek * Lehim yaptırmak. lehimli * Lehimle tutturulmuş. lehinde olmak * bir şeyin tarafınıtutmuşolmak veya birinin yararına olmak. lehinde söylemek (veya bulunmak) * iyiliğini söylemek. lehine olmak * bir kimsenin iyiliğine yardım eder olmak. lehte olmak * (bir şeyden) yana olmak. lejant * Bir fotoğrafın, desenin veya karikatürün özünü anlatan yazı. lejitimist * Meşrutiyetçi. lejyon * Eski Romalılarda, piyade ve süvarinin oluşturduğu askerî birlik.
* Birkaç takımdan oluşan asker birliği.lejyoner * Lejyon asker.
* Fransa’da légion d’honneur nişanıalmışkimse.-lek * Bkz. -lak / -lek. leke * Kirliliği gösteren iz.
* Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan renk değişikliği.
* Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe.
* Vücudun herhangi bir yerinde oluşan renk değişmesi.
* Parlak bir yüzeyde görülen karanlık bölüm (Güneş, Ay, gezegen için).leke etmek (veya yapmak) * lekelemek. leke getirmek * yüz kızartacak, onur kıracak durumla karşılaşmak. leke olmak * üstünde leke oluşmak. leke sürmek * birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, lekelemek. lekeci * Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici. lekeci kili * Kumaşlardaki lekeleri çıkarmak için kullanılan bir tür kil. lekecilik * Doğa biçimlerini değil, boya biçimlerini değerlendiren ve boya vuruşundan doğan görüntünün, insanın iç
coşkusunu anlatmaya yeter olduğuna inanan soyut resim anlayışı, taşizm.lekeleme * Lekelemek işi.
* Namusa dokunur bir suç yükleme.lekelemek * Bir şeyi kirletmek, bir şey üzerinde leke oluşturmak.
* Birine, namusa dokunur bir suç yüklemek.lekelenme * Lekelenmek işi.
* Adıkötüye çıkma.lekelenmek * Leke oluşmak.
* Kötü tanınmak.lekeli * Herhangi bir sebeple üzerinde leke olmuş, lekesi olan.
* Kötü tanınmış, lekelenmiş.lekeli humma * Tifüs. lekende * Kaba dikiş. -
Türkçe Sözlük L Sayfa 8
lâvman * Kalın bağırsağıanüs yoluyla su fışkırtarak yıkama.
* Bu işiçin kullanılan alet ve sıvı.lâvrensiyum * Bkz. lorentiyum. lâvrovit * Piroksen grubundan doğal silikat. lâvsonit * Hidratlıalüminyum ve kalsiyum çift silikatı. lâvta * Mızrapla çalınan, gövdesi uttan küçük bir çalgı. lâvta * Ebe.
* Doğacak çocuğu ana rahminden çekmeye yarayan alet.
* Erkek doğum hekimi.lâvtacı * Lâvta (I) çalan kimse. lâvtacılık * Lâvtacının mesleği. lâyemut * Ölümsüz, ölmez. lâyenkati * Kesintisiz, aralıksız. lâyığını bulmak * dengini, yaraşır eşini bulmak.
* hak ettiği cezayı bulmak.lâyık * Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmışolan; bir kimseye uygun olan
yaraşan.lâyık görmek * yakıştırmak, uygun görmek. lâyık olmak * hak kazanmışolmak.
* Uygun olmak.lâyıkıyla * Gerektiği gibi, gerektiğince. lâyiha * Herhangi bir konuda bir görüşve düşünceyi bildiren yazı.
* Tasarı.lâytmotif * Bir eserde, bir duyguyu, bir düşünceyi veya kişiliği göstermek için sürekli tekrarlanan motif, ana motif.
* Bir edebî eserde, bir kültür ürününde pek çok tekrarlanan formül.lâyuhti * Hata işlemeyen, yanlışyapmayan. Lâz * Güney Kafkasyalı bir halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu halkla ilgili olan.lâza * Bal koymaya yarayan küçük tekne. lâzanya * Bir çeşit İtalyan makarnası. Lâzca * Lâzların kullandığıdil. lâzer * Çok güçlü ışık pırıltıları oluşturan, iletişimde ve biyolojide yararlanılan ışık kaynağı. lâzım * Gerek, gerekli.
* Geçişsiz (fiil).lâzım gelmek (veya olmak) * gerekmek. lâzıme * Yapılması gerekli olan şey.
* Gerekçe.lâzımlık * Oturak. lâzlık * Lâz olma durumu, lâz gibi davranma. lâzut * Mısır. le * Türk alfabesinin on beşinci harfinin adı. -le * Bkz. -la / -le. -le * 343 -la / -le. leb * “Daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak” anlamında leb demeden lebleyi anlamak
deyiminde geçer.lebalep * Ağzına kadar dolmuş(olarak), silme. lebbeyk * Buyrun, efendim, emredin. lebiderya * Deniz kenarı. leblebi * Dışkabuğu çıkarıldıktan sonra fırında kavrulup eğlencelik olarak yenen nohut. leblebi şekeri * İçinde leblebi olan şeker. leblebici * Leblebi yapan veya satan kimse. leblebicilik * Leblebi yapma veya satma işi. leblebiden nem kapmak * en küçük bir olay veya davranıştan olumsuz etkilenmek. leçe * Taşlıtarla. leçek * Başörtüsü, yün atkı. leçelik * Leçe. ledün * Tanrıkatı. ledün ilmi * Tanrı ile ilgili bilgi. lef * İçine sokma, iliştirme. lef etmek * Bkz. leffetmek. leffetme * Leffetmek işi veya durumu. leffetmek * İçine sokmak, iliştirmek.