Kategori: N

  • Türkçe Sözlük N Sayfa 1

    N * Azot’un kısaltması.
    -n * Teklik 2. kişi iyelik eki: anne-n, baba-n, kitab-ı-n, defter-i-n vb.
    -n * Bazıfiil çekimlerinde teklik 2. kişi eki: gel-di-n, gör-dü-n, yap-sa-n, et-se-n vb.
    -n * Fiillerin dönüşlülük ve edilgenlik çatılarınıtüreten ek: döv-ü-n-, öv-ü-n-, tara-n-, yıka-n-, bekle-n-, bul-u-n-
    , çal-ı-n- vb.
    n, N * Türk alfabesinin on yedinci harfi. Ne adıverilen bu harf, ses bilimi bakımından genizsi diş, dişeti
    ünsüzünü gösterir.
    Na * Sodyum’un kısaltması.
    naaş * Ölen kimsenin vücudu, ceset.
    naat * Bir şeyin niteliklerini övme.
    * Hz.Muhammed’in niteliklerini övmek, ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside.
    nabekâr * Yararsız, işe yaramaz.
    * Serseri, haylaz, avare, işsiz.
    nabız * Kalp vuruşunun sağladığıkan basıncından dolayıatardamarlara ve özellikle bilekteki atardamara parmakla
    basıldığında duyulan kımıldama.
    * Eğilim, düşünce, niyet.
    nabız almak * Bkz. nabzınısaymak.
    nabzıatmak * kalp vuruşu sürmek.
    * ortaya çıkmak, görünmek, belli olmak.
    nabzıdurmak * ölmek.
    nabzına girmek * elindeki imkânlarıkullanarak birinin hoşnutluğunu kazanmak, birini yola getirmek ve düşüncelerini
    benimsetmek.
    nabzına göre şerbet vermek * birinin hoşuna gidecek, gururunu okşayacak yolda davranmak.
    nabzınısaymak * bir dakikadaki kalp atışınısaymak.
    nabzınıtutmak * nabzınısaymak için bileğini tutmak.
    nabzınıyoklamak (veya nabız yoklamak) * niyetini, düşüncesini, eğilimini anlamaya çalışmak.
    nacak * Sapıkısa, küçük odun baltası.
    naçar * Çaresi olmayan, çaresiz.
    * Zavallı, düşkün.
    naçar kalmak * bir çare, çıkar yol bulamamak.
    naçiz * Değersiz, önemsiz.
    naçizane * Çok küçük, önemsiz bir şey olarak.
    nadan * Bilgisiz, cahil.
    * Nobran, kaba, kötü.
    nadanca * Nadan davranışına benzer bir tarzda.
    nadanlık * Nadan olma durumu veya nadanca davranış.
    nadas * Tarlayısürerek dinlenmeye bırakmak.
    nadas etmek * bir tarlayısürerek dinlenmeye bırakmak.
    nadasa bırakmak (veya nadasa yatırmak) * tarlayınadas etmek için ekmeyip bırakmak.
    nadaslı * Nadasa bırakılmış.
    nadaslık * Nadasiçin ayrılmış.
    nadide * Az görülür, görülmedik, seyrek görülen, çok değerli.
    nadim * Yaptığı bir davranıştan pişmanlık duyan, pişman.
    nadim olmak * pişman olmak.
    nadir * Seyrek, az, az bulunur.
    nadirat * Seyrek, az görülen, az bulunan şey veya durum.
    nadiren * Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir.
    nafaka * Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü, geçimlik.
    * Birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararıyla bağlanan aylık.
    nafaka bağlanmak * (yasaca, bakılmasızorunlu olan kişiye) mahkeme kararıyla evlât, koca gibi bir kimsenin, geçim parası
    vermesini sağlamak.
    nafaka sağlamak * geçinecek kadar para temin etmek.
    nafakalanma * Nafakalanmak işi.
    nafakalanmak * Geçimi sağlanmak.
    nafıa * Bir yeri bayındır duruma getirmek için yapılan işlerin tamamı, bayındırlık işleri.
    nafi * Yararlı, kazançlı.
    nafile * Yararsız, boşa giden, boş, işe yaramayan.
    * Boşuna, boşyere.
    * Fazladan kılınan (namaz veya tutulan oruç).
    nafile namazı * Fazladan kılınan namaz.
    nafile yere * Boşyere, boşu boşuna.
    nafiz * Delip geçen.
    * İçe işleyen.
    * Sözü geçen, etkili olan.
    nafta * Petrolden 100-250°C arasında damıtılan ürün.
  • Türkçe Sözlük N Sayfa 2

    naftalin * Maden kömürü katranının kuru kuruya damıtılmasından elde edilen, özel kokulu, beyaz, 1,158
    yoğunluğunda, 80° C de eriyen, 218° C de kaynayan, suda erimeyen, alkol, benzol ve eterde kolaylıkla eriyen,
    antiseptik bir hidrokarbon.
    naftalinleme * Naftalinlemek işi.
    naftalinlemek * Güveden korumak için yünlüler üzerine veya arasına naftalin serpmek veya atmak.
    naftalinlenme * Naftalinlemek işi.
    naftalinlenmek * Naftalin serpilmek, naftalin dökülmek.
    nagehan * Ansızın, birdenbire, ani olarak.
    nağme * Güzel, uyumlu ses, ezgi.
    * Ezgi bölümü, nota.
    * Birinin yalandan ve nazlanarak söylediği söz.
    nağme yapmak * bildiği bir şeyi bilmez görünmek.
    * bahane ileri sürmek.
    nağmeli * Nağmesi olan.
    nağmesiz * Nağmesi olmayan.
    nahak * Haksız, gereksiz.
    * Boşuna, boşyere.
    nahak yere * Haksız, gereksiz olarak, boşyere, boşuna.
    nahır * Sığır sürüsü.
    nahırcı * Çoban.
    nahif * Zayıf, cılız, çelimsiz.
    * Bkz. zayıf nahif.
    nahiv * Cümle bilgisi, söz dizimi, sentaks.
    nahiye * Bucak.
    * Bölge.
    nahiye müdürü * Bucaktaki görevlerin sorumlu yöneticisi.
    nahoş * Hoşolmayan, hoşa gitmeyen, kötü, çirkin.
    naif * Kendi kendisini yetiştirmiş, doğal bir plâstik sanat yeteneğine sahip sanatçılar tarafından yaratılan resim
    sanatı.
    nail * Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış.
    nail olmak * erişmek, ulaşmak, kavuşmak.
    naip * Tahtta hükümdar olmadığızaman veya hükümdarın çocukluğu sırasında devleti yöneten kimse.
    * Naiplik yapan.
    naiplik * Naip olma durumu, niyabet.
    nakarat * Bir şarkıda her kıtadan sonra tekrarlanan ve bestesi değişmeyen parça.
    * Çok sık tekrarlanan, bundan dolayı bıkkınlık vererek önemini yitiren söz.
    * Bir şiirin içinde iki veya daha çok kez tekrarlanan bölüm.
    nakaratlı * Nakaratı olan.
    nakaratsız * Nakaratı olmayan.
    nakavt * Boks maçında yumruk etkisiyle yere düşen ve 10 saniye içinde kalkıp devam edemeyen oyuncunun
    yenilmesi durumu.
    nakavt etmek * boks maçında nakavtla yenmek.
    * mat etmek.
    nakavt olmak * boks maçında nakavtla yenilmek.
    nakden * Para olarak.
    * Peşin olarak.
    nakdî * Para ile ilgili, para bakımından, paraca, parasal.
    nakdî ceza * Para cezası.
    nakdî kıymet * Para bakımından değeri.
    nakdî teminat * Borcun ödeneceğine dair, alacaklıya parayla sağlanan güvence.
    * Kredi kullanılmasıdurumunda güvence olarak gösterilen nakit değer.
    nakdî vergi * Mal veya hizmet yerine para olarak ödenen vergi.
    nakdî yardım * Para olarak yapılan yardım.
    nakıs * Eksik, tam olmayan, bitmemiş, noksan.
    * Özrü, kusuru olan.
    * Eksi.
    nakış * Genellikle kumaşüzerine renkli iplikler veya sırma ve sim kullanarak elle, makineyle yapılan işleme.
    * Özellikle duvar ve tavanlarısüslemek için yapılan resim.
    * Beste ve semaîlerin, dört yerine iki haneli olanlarına verilen ad.
    * Hile.
    nakışipliği * Çeşitli motifleri kumaşüzerine işlemek için pamuk, ipek, yün veya başka maddelerden hazırlanan sırma,
    sim gibi özel iplik.
    nakışişlemek * kumaşüzerine renkli iplikler, sırma veya sim kullanarak işleme yapmak.
    nakışmakinesi * Nakışişleyen özel olarak yapılmışmakine.
    nakışçı * Nakışyapan kimse.
    nakışçılık * Nakışyapma işi.
    nakışlama * Nakışlamak işi.
    nakışlamak * Nakışla bezemek, işlemek.
    nakışlı * Nakışı olan.
    nakışlık * Nakışolma durumu veya değeri.
    nakışsız * Nakışı olmayan.
    nakız * Bozma, çözme; kırma.