Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 29

başını boş bırakmak * yalnız veya serbest bırakmak.
başınıçatmak * başağrısınıönlemek için alnın üstünden arkaya doğru eşarp ve benzeri şeyleri çepeçevre bağlamak.
başınıçıkarmak * (bitki için) filizlenmeye başlamak.
başınıderde sokmak * sıkıntılı bir duruma girmek veya getirilmek.
başınıdik tutmak * onurunu korumak.
başınıdinlemek * sessiz, sakin kalmak.
başınıdöndürmek * mutluluktan yarısarhoşduruma getirmek.
* kendine hayran bırakmak.
başınıduman almak * sis kaplamak, sis bürümek.
başınıezmek * bir daha kötülük edemeyecek duruma getirmek.
başını gözünü yarmak * bir işi kötü yapmak, bir işi istenildiği gibi yapmamak.
başını istemek * öldürülmesini istemek.
başınıkaldırmamak (veya kaldıramamak) * bir işi aralıksız sürdürmek.
* iyileşememek, yataktan çıkamamak.
başınıkaşımaya vakti olmamak (veya başınıkaşıyacak vakti olmamak) * arada en ufak başka bir işyapamayacak kadar sıkışık durumda bulunmak.
başınıkoltuğunun altına almak * ölümü göze alarak bir işe girişmek.
başınıkurtarmak * canınıkorumak.
* geçimini sağlayacak bir duruma gelmek.
başınınâra yakmak * birini ağır bir zarara uğratmak.
başını ortaya koymak * bir işe girişirken ölümü göze almak.
başınısokmak * barınacak bir yer bulmak.
başınıtaştan taşa vurmak * çaresiz kalarak çok pişman olmak.
başınıtoplamak * (kadın) saçınıtoplayıp başına bir çeki düzen vermek.
başınıuçurmak * Bkz. kellesini uçurmak.
başınıvermek * kendini feda etmek.
başınıyakmak * güç bir duruma sokmak.
başınıyemek * yok olmasına sebep olmak.
başının altında * yastığının altında.
başının altından çıkmak * birinin hilesiyle yapılmak.
başının çaresine bakmak * kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak.
başının derdine düşmek * başka bir şeyle ilgilenmeyecek kadar sıkıntılıdurumda bulunmak.
başının dikine gitmek * kendi düşünce ve görüşünün en iyi olduğuna inanarak kimsenin öğüdünü, uyarısınıdinlememek.
başının etini yemek * karşısındakini bezdirinceye, bıktırıncaya kadar sürekli konuşmak veya söylemek.
başının gözünün sadakası * başa gelecek bir belâyısavmak veya önlemek için yapılan bağış, özveri.
başimam * Birden çok imam bulunan camilerde yönetici durumundaki imam.
başka * Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge.
* Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan.
* Konu edilen, bilinenden ayrınesne ve kimse için teklik veya çokluk olarak başkası, başkaları biçiminde
kullanılır.
* “Ayrıca üstelik bir yana” anlamlarında -dan / -den başka biçiminde kullanılır.
başka biri * diğer bir kimse.
başka işi yok mu? * Bu işe ne diye karışıyor? Bu işonu ilgilendirmez.
başka olmak * farklı olmak, değişik görünmek.
başkaca * Ayrıca.
başkafiye * Dize başlarında aynıkelime olmamak kaydıyla aynısesleri veren kelimelerden oluşan kafiye.
başkahraman * Bir eserde başrolü oynayan kişi, başkişi.
başkalaşım * Bir kütlenin fizikçe ve kimyaca değişmesi, istihale, metamorfizm.
başkalaşma * Başkalaşmak işi.
* Embriyon evresinden ergin olana değin bir hayvanın geçirdiği biçim ve yapıdeğişimleri, istihale,
metamorfoz.
başkalaşmak * Başka bir varlığa, niteliğe dönüşmek, değişmek, farklılık kazanmak.
* Biçim değiştirmek, istihale etmek.
* Kötüleşmek, bozulmak.
başkalaştırma * Başkalaştırmak işi.
başkalaştırmak * Başka bir duruma getirmek.
başkaldırı * Ayaklanma, isyan.
başkalık * Alışılana benzememe, değişik olma durumu, değişiklik.
başkan * Bir topluluğun, bir toplantının veya bir derneğin başında bulunan kimse, reis.
* Bazıülkelerde devletin ve hükûmetin başı.
başkan vekili * Başkanın işini görmesi için yerine bıraktığıveya yetki verdiği kimse.
başkan yardımcısı * Başkana yardım eden sorumlu ve yetkili kimse.
başkanlık * Başkan olma durumu.
* Başkanın görevi veya makamı, reislik, riyaset.

Bir yanıt yazın