çuvallama | * Çuvallamak işi veya durumu. |
çuvallamak | * Çuvala doldurmak. * Başaramamak. |
çuvallanma | * Çuvallanmak işi veya durumu. |
çuvallanmak | * Çuvallamak işine konu olmak. |
çuvallatma | * Çuvallatmak işi veya durumu. |
çuvallatmak | * Çuvallamasını sağlamak. |
çuvallı | * Çuvallanmışveya çuvalı olan. |
çuvalsız | * Çuvalı olmayan veya çuvallanmamış. |
Çuvaş | * İdil ırmağıkıyısındaki Çuvasistan Federe Cumhuriyeti’nde oturan, Türk soyundan bir halk veya bu halkın soyundan olan kimse. * Çuvaşlara özgü olan. |
Çuvaşça | * ÇuvaşTürkçesi. |
-çü | * Bkz. -cı/ -ci. |
çük | * Erkeklik organı. |
çükündür | * Pancar. |
çükür | * Bir yüzü balta, bir yüzü kazma olan araç. |
çünkü | * Şundan dolayı, şu sebeple. |
çürüğe çıkarmak | * bir nesneyi işe yaramayacak durumda olmasından dolayıkullanmamak. |
çürük | * Çürümüşolan. * Sağlam ve dayanıklı olmayan. * Sağlam bir temele veya kanıtlara dayanmayan. * Gereği gibi işlemez, sakat. * Vurma veya sıkıştırma yüzünden vücutta oluşan mor leke. |
çürük (veya çürüğe) çıkmak | * birinin sağlam olmadığı anlaşılmak. * sağlık durumunun elverişsiz olmasıyüzünden askerlik ödevinden bağışlanmak. |
çürük boya | * Doğal olmayan ve basit kimyasal yollarla elde edilen boya. |
çürük çarık | * Sağlam olmayan, işe yaramaz. |
çürük gaz | * Otomobil vb. taşıt araçlarının egzozundan çıkan yanmışgaz. |
çürük iş | * Bozuk, kötü, işe yaramaz özellikleri olan durum veya iş. |
çürük para | * Ayarıdüşük on akçe, sağpara karşıtı. |
çürük sakız | * Çok kullanılan söz veya düşünce. |
çürük tahtaya basmak | * tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir işe girişmek. |
çürükçül | * Doğal olarak hayvan ve bitki kalıntılarının üzerinde yaşayan ve onların çürümesine yol açan (bitki ve organizmalar), saprofit. |
çürüklü | * Çürüğü olan. |
çürüklük | * Çürük olma durumu. * İşe yaramayan maddelerin bırakıldığıyer. * Sakıncalı, şüpheli, belirsiz durum. |
çürüksüz | * Çürüğü olmayan. |
çürüme | * Çürümek işi. |
çürümek | * (bitki veya hayvan) Türlü etkilerle ve en çok mikropların etkisiyle, kimyasal değişikliğe uğrayarak bozulup dağılmak. * Sağlamlığını, dayanıklılığınıyitirmek. * Vurulma veya sıkışma yüzünden vücutta lekeler oluşmak. * (insan için) Yıpranmak, çökmek. * (dava için) Temelsiz ve kanıtsız kalmak. |
çürütme | * Çürütmek işi. |
çürütmek | * Çürümesine sebep olmak. * (eti) Bayatlatıp gevrek bir duruma getirmek. * Doğru olarak ileri sürülen bir düşüncenin, bir davanın boşluğunu, anlamsızlığını ortaya koymak. |
çürütülme | * Çürütülmek işi veya durumu. |
çürütülmek | * Çürütmek işine konu olmak. * Doğru olarak ileri sürülen düşüncenin yanlışlığını, gerçeklere dayanmadığını ortaya çıkarmak. |
çürütüş | * Çürütmek işi veya biçimi. |
çürüyüş | * Çürümek işi veya biçimi. |
çüş | * Yürüyen eşeği durdurmak için söylenen söz. * Yakışıksız bir davranışkarşısında söylenen kaba bir söz. |
Kategori: Ç
Ç Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 52
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 49
çömlekleme * Çömleklemek işi. çömleklemek * Çömlek işine konu olmak. çömmek * Çömelmek. çöngül * Ufak bataklık, çamurlu küçük göl. çöp * Saman inceliğinde herhangi bir sap, dal veya tahta parçası.
* Yararsız, pis veya zararlı olduğu için atılan ufak tefek şeylerin hepsi.çöp arabası * Süprüntülerin, atıkların taşındığı araba.
* İşe yaramaz, değersiz, kaba saba kimse.çöp atlamaz * gözünden hiçbir şey kaçmayacak kadar titiz ve dikkatli (olan), aldatılamaz. çöp gibi * çok ince, zayıf. çöp kebabı * Kısa ve ince ağaç şişlere geçirilerek pişirilen et kebabı. çöp kovası * Bkz. çöp torbası, çöp sepeti. çöp sepeti * Büro ve evlerde çöpleri, atıklarıkoymaya yarayan kap. çöp tenekesi * Çöplerin içinde toplandığı büyük kap.
* Çöplük.
* İşe yaramayan, kötü, berbat (şey).çöp torbası * Evlerde içine çöplerin konduğu kâğıt veya plâstik torba. çöpçatan * Kimin kiminle evleneceğini önceden kararlaştırıp gerçekleştirdiğine inanılan manevî güç.
* Evlenmelerde aracılık eden kimse.çöpçatanlık * Çöpçatanın işi. çöpçü * Evlerden çöpleri toplayan veya sokaklarısüpüren temizlik işçisi. çöpçülük * Çöpçünün yaptığı iş. çöpe dönmek * çok zayıflamak. çöpleme * Düğün çiçeğigillerden, kökleri iç sürdürücü olarak kullanılan, kara çöpleme, yeşil çöpleme ve sarıçöpleme
gibi türleri olan bir bitki, marulcuk (Helleborus).çöplenme * Çöplenmek işi. çöplenmek * Çeşitli yiyeceklerden azar azar yemek.
* Kendine açıktan ufak tefek çıkarlar sağlamak.çöplü * (üzüm vb. için) Sapı olan.
* Çöple, süprüntüyle karışmış.çöplüğü * her türlü yetkinin sınırsızca kullanıldığıyer. çöplüğü * her türlü yetkinin sınırsızca kullanıldığıyer. çöplük * Çöplerin atıldığıyer, süprüntülük, mezbele. çöplük horozu * Güzeli, çirkini ayırt etmeyen kadın düşkünü erkek. çöplükçü * Çöplükleri satın alarak işe yarar madde ve malzemeleri yeniden değerlendirme için hazırlayan kimse. çöplükçülük * Çöplükçünün işi. çöpsüz * Çöpü olmayan. çöpsüz üzüm * Kusursuz ve uygun şey.
* Birlikte yaşayacak yakınları olmayan eş.çöpten çelebi * çok zayıf, güçsüz kişi. çör çöp * Bkz. çer çöp. çördek * Gabya mantileri üzerine bağlanan palanga, flok ve yan yelkenleri kandilisası. çöre otu * Bkz. çörek otu. çörek * Az yağlı, bazen şekerli ve yumurtalı, gevrekçe bir hamur işi.
* Bir gök cisiminin tekerlek biçiminde görülen yüzü, kurs.çörek mantarı * Ormanlık alanlarda yetişen bir mantar. çörek otu * Düğün çiçeğigillerden bir bitki ve bunun çöreklere çeşni katmak için ekilen, susam iriliğindeki siyah
tohumu (Nigella damascena).çörekçi * Çörek yapan veya satan kimse. çörekçilik * Çörek yapıp, satma işi. çöreklenme * Çöreklenmek işi. çöreklenmek * (yılan için) Halka durumunda kıvrılıp toplanmak.
* Sürekli kalmak, yerleşmek.
* Bir duyguyu güçlü ve sürekli olarak duymak.çöreklik * Çörek yapmaya elverişli olan, çörek için ayrılmışolan. çörkü * Sayı boncuğu, abaküs. çörten * Dam çevresindeki yağmur sularını oluklardan alıp duvar temelinden uzağa akıtan, saçak kenarlarından
dışarıdoğru uzanmışağaç oluk.çörten gibi * oluk gibi, çok gür bir biçimde. çörtü * Değirmende buğday teknesi oluğu. çöven * Kökü ve dalları, suyu sabun katılmışgibi köpürten, kir temizleyici bir bitki, sabun otu, helvacıkökü
(Saponaria officinalis).
* Çevgen.çöz * Bumbar, bağırsak.
* Bumbarın yağı.çözdürme * Çözdürmek işi. çözdürmek * Çözmek işini yaptırmak. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 50
çözelti * Çözülme sonucu ortaya çıkan madde. çözgü * Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler, arış. çözgün * Çözülmüş, dağılmış.
* (kar, buz için) Erimeye başlamış, yumuşamış.çözgünlük * Çözgün olma durumu. çözme * Çözmek işi.
* El tezgâhlarında dokunan, genellikle yatak, yorgan çarşafıyapmakta kullanılan ince bez.çözmek * Düğümlü, bağlıveya sarılı bir şeyi açmak.
* Düğmeyi iliğinden açmak.
* (saç için) Açmak.
* Çözgü ipini tezgâha yerleştirmek.
* (bulmaca, sorun vb. için) Bilinmeyen, gizli noktasını bulup onu açıklamak.
* Bir problemde aranan sonucu, belli ögeler yardımıyla ortaya çıkarmak, halletmek.
* Bir maddeyi bir çözücüde çözündürmek, onun çözeltisini yapmak.çözücü * Çözmek işini yapan.
* Başka bir maddeyi çözmek özelliği olan.çözük * Çözülmüşolan. çözülme * Çözülmek işi.
* Savaşta, gerideki savunma hattına çekilmek isteyen birliğin düşmandan sıyrılması.
* Bir sesin boğumlanmasından sonra organların eski duruma geçmesi.
* Kişilik veya karakter gibi bir bütünde birliğin bozulmasıdurumu.çözülmek * Çözmek işine konu olmak.
* Gevşeyip yumuşamak, erimeye başlamak.
* Birliğini, beraberliğini yitirmek, dağılmak, parçalanmak.
* Gevşemek, güçsüz kalmak.
* Dağılmak, çökmek.çözülüm * Çözülmek işi, dağılım, bozgun.
* Sinir merkezleri arasındaki iş birliği ve uyumun bozulup kesilmesi.çözülüş * Çözülmek işi veya biçimi.
* Eriyerek gevşeme.
* Dağılış.
* Yıkılış.çözüm * Bir sorunun çözülmesinden alınan sonuç, hal.
* Bir denklemde bilinmeyenlerin yerine konulunca o denklemi gerçekleştiren sayıveya sayılar.
* Bir problemi çözmek için verilenler üzerinde yapılacak işlemlerin gösterilmesi.çözüm yolu * Bir güçlüğü giderme çaresi. çözümcü * Çözüm getiren kimse. çözümleme * Çözümlemek işi.
* Herhangi bir konunun, bir nesnenin düşüncede veya gerçeklikte kurucu parçalarına ayrılmak yoluyla
yapısının, işleyişinin ve gelişim yasalarının ortaya konması işlemi.
* Bir cümledeki kelimelerin hangi kelime türünden olduklarınıveya özne, tümleç, yüklem görevlerinden
hangisinde bulunduklarını belirtme, tahlil.
* Bir maddenin birleşimindeki yalın cisimlerin niteliğini veya niceliğini anlamak için yapılan işlem, tahlil,
analiz.
* Bir sayıyı onluk ve birliklerine ayırıp, yazmak.
* Bir metni belirli yöntemlere bağlıkalarak gözden geçirme, tahlil.çözümlemek * Çözümleme yoluyla bir şeyi incelemek, tahlil etmek, analiz etmek.
* Anlamıve niteliği anlaşılamayan bir konuyu açıkladıktan sonra sonuca bağlamak, tahlil etmek, analiz
etmek.çözümlemeli * Çözümlemeye dayanan, çözümle ilgili, tahlil, analitik. çözümleniş * Çözümlenmek işi veya biçimi. çözümlenme * Çözümlenmek işi. çözümlenmek * Çözümlenmek işine konu olmak.
* Onluk sayma düzeninde, sayılar basamak değerlerine ayrılarak yazılmak.çözümleyici * Çözümlemek işini yapan kimse. çözümleyiş * Çözümlemek işi veya biçimi. çözümsel * Çözümle ilgili, tahlilî, analitik. çözümsüz * Çözümü olmayan. çözümsüzlük * Çözümü olmama durumu. çözündürme * Çözündürmek işi. çözündürmek * Çözünmesini sağlamak. çözünme * Çözünmek işi.
* Bir sıvı ile karışan katı, sıvıveya gaz durumundaki bir maddenin bu sıvı içinde homojen bir bütün
oluşturacak biçimde karışması.çözünmek * Çözülmek işine konu olmak, dağılmak, erimek. çözüntü * Çözülme, dağılma durumu. çözüş * Çözmek işi veya biçimi. çözüşme * Çözüşmek işi. çözüşmek * (bir şeyi oluşturan ögeler) Birbirinden ayrılmak. çözyağı * Karın boşluğundaki sindirim organlarıüzerinde bulunan ve onların üzerinden sıyrılarak veya kesilerek
alınan yağ.-çu * Bkz. -cı/ -ci. çubuğunu tüttürmek * üzüntüsüz, kaygısız yaşamak. çubuk * Körpe dal.
* Değnek biçiminde ince, uzun ve sert olan şey.
* Tütün içmek için kullanılan uzun ağızlık.
* Kumaşta düz çizgi.
* Ana direkler üzerine sürülen ikinci ve üçüncü direk parçası.çubuk ağacı * Sütleğengillerden, içi delik olan dallarıçubuk gibi kullanılan bir ağaçcık (Mabea). çubuk makarna * İnce, uzun, çubuk biçiminde dökülmüşve fırınlanmışmakarna. çubuk odası * Bkz. çubukluk. çubukçu * Çubuk yapıp satan kimse.
* Saraylarda ve büyük konaklarda tütün çubuklarınıhazırlayan kimse.çubuklama * Çubuklamak işi. çubuklamak * Halı, kilim gibi örtülerin tozunu temizlemek veya şilte, pamuk gibişeyleri kabartıp düzeltmek için
üzerlerine değnekle vurmak.çubuklu * Çubuğu olan.
* (kumaşta) Uzunlamasına çizgili.çubukluk * Çubuk saklanan uzun dolap. çubuksuz * Çubuğu olmayan. çucu * Semerci. çuha * Tüysüz ince, sık dokunmuşyün kumaş. çuha çiçeği * İki çeneklilerden, çok yıllık, değişik renkli çiçekleri ve rozet yaprakları olan, dere kenarlarında da yetişen bir
süs bitkisi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 51
çuha çiçeğigiller * İki çeneklilerden, örneği çuha çiceği olan bir bitki familyası. çuhacılık * Çuha dokuma işi. çuhadar * Bir dairenin dışardaki ayak işlerine bakan kimse. çuhadarlık * Çuhadarın işi. çuhalı * Çuhası olan. çuhçuh * (çocuk dilinde) Tren.
* Lokomotifin çalışırken çıkardığıses.çuka * Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’de yaşayan tekirlerin irisi. çukur * Çevresine göre aşağıçökmüşolan (yer).
* Çene ve yanaktaki gamze.
* Sin, mezar.çukur açmak * toprağıkazarak çukur yapmak. çukura düşmek * kötü ve uygunsuz bir duruma girmek. çukurlanma * Çukurlanmak işi. çukurlanmak * Çukur durumuna girmek veya çukurlu olmak. çukurlaşma * Çukurlaşmak işi. çukurlaşmak * Çukur duruma gelmek. çukurlatma * Çukurlatmak işi. çukurlatmak * Çukur durumuna getirmek veya çukurlu yapmak. çukurlu * Çukuru olan. çukurluk * Çukur olma durumu.
* Çukur yer.çukurunu kazmak * birinin felâketine yol açacak bir düzen kurmak. çul * Genellikle kıldan yapılmışkaba dokuma.
* Kıldan veya yünden yapılmışhayvan örtüsü.
* Giyim, giysi.çul çaput * Dokunmuşeski eşya veya eski giysi.
* Her türlü dokunmuşkumaş.çul tutmaz * giysi ve mal değeri bilmeyen, derbeder, serseri, avare (kimse). çulcu * Çul işleriyle uğraşan kimse. çulha * El tezgâhında bez dokuyan kimse. çulha kuşu * Bir iskete türü (Parus pendulinus). çullama * Çullamak işi.
* Tavşan ve kuzu eti ile kızartılmışhamur yemeği.çullamak * Hayvana çul örtmek.
* Fırtınalıdenizde dalgalar güverteye su atmak.çullandırma * Çullandırmak işi veya durumu. çullandırmak * Çullanmasına sebep olmak. çullanış * Çullanmak işi veya biçimi. çullanma * Çullanmak işi. çullanmak * Alta almak için birinin üzerine abanmak.
* Birini bezdirecek, bıktıracak kadar tedirgin edici olmak.çulluk * Çullukgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’da yaşayan, 32 cm uzunluğunda, tüyleri kahverengi ve kül
rengi, göçebe, eti için avlanan, uzun gagalı bir kuş, bekas (Scolopax rusticola).çullukgiller * Yağmur kuşlarının örnek hayvanıçulluk ve batak çulluğu olan alt familyası. Çulpan * Venüs. çulsuz * Çulu olmayan.
* Varlıksız, parasız.çultar * Eyerin veya palanın üzerine örtülen kilim, halı gibi örtü. çultarı * Bkz. çultar. çulu düzmek (veya düzeltmek) * giyimi kuşamıyenilemek.
* maddî durumu iyileşmek.çupra * Bkz. çopra. çupra balığı * Çipura. çurçur * Lâpina familyasından, eti pek sevilmeyen, küçük bir deniz balığı(Crenilabrus).
* Önemsiz, değersiz.çurlatma * Çurlatmak işi veya durumu. çurlatmak * Hızla, hızlandırmak. çuşka * Acı biber, kırmızı biber. çuval * Pamuk, kenevir veya sentetik iplikten dokunmuş büyük torba.
* Bir çuvalın alabileceği miktar.çuval gibi * kaba ve seyrek (kumaş) veya bol ve ütüsüz (giysi). çuvalcı * Çuval yapan veya satan kimse.
* Tarım işlerinde ürünü çuvallara dolduran kimse.çuvalcılık * Çuval yapıp satma işi.
* Ürünü çuvala doldurma işi.çuvaldız * Çuval gibi dokumalar dikmekte kullanılan, ucu yassıve eğri, büyük iğne. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 47
çopurina * İzmarite benzer bir balık. çopurlaşma * Çopurlaşmak işi. çopurlaşmak * Çopur duruma gelmek. çopurlaştırma * Çopurlaştırmak işi. çopurlaştırmak * Çopur duruma getirmek. çopurluk * Çiçek bozuğu olma durumu. çor * Hastalık, dert.
* Sığır vebası.çorak * Bitkisi iyi olmayan veya hiç bitki vermeyen, verimli olmayan.
* (su için) Acı.
* Toprak damlara çekilen su geçirmeyen killi toprak.
* Bazıtoprakların yüzünde beyaz bir katman durumunda toplanan ve eskiden barut yapmakta kullanılan
potaslı, sutlu tuz.
* Verimsiz, kısır, bakımsız, yoksul.çoraklaşma * Çoraklaşmak işi. çoraklaşmak * Çorak duruma gelmek. çoraklaştırma * Çoraklaştırmak işi. çoraklaştırmak * Çorak duruma getirmek. çoraklık * (toprak için) Verimli olmama durumu.
* (su için) Acılık.çorap * Çeşitli ipliklerden örülen, ayağa giyilen giyecek. çorap kaçmak * çorabın bir teli kopup örgüsü uzunlamasına açılmak. çorap örmek * Bkz. başına çorap örmek. çorap söküğü gibi gitmek (veya gelmek) * başlayan bir işveya birbirine bağlı birçok işarka arkaya ve kolayca sürüp gitmek. çorapçı * Çorap ören veya satan kimse. çorapçılık * Çorap yapma işi.
* Çorap alıp satma işi.çorba * Sebzeyle veya etle hazırlanan sıcak, sulu içecek. çorba etmek * karıştırmak. çorba gibi * pek sulu (yemek). çorba içmeye çağırmak * yemek yemeye çağırmak. çorba kaşığı * Yemek yerken kullanılan tatlıkaşığından büyük kaşık. çorba olmak * Bkz. çorbaya dönmek. çorba tabağı * Çorba konmak için yapılan özel tabak. çorbacı * Çorba pişirip satan kimse.
* Taşrada halkın Hristiyan ileri gelenlerine verdiği unvan.
* Yeniçerilerde bir birlik komutanı.
* Tayfaların gemi sahibine verdikleri ad.çorbacılık * Çorba pişirip satma işi. çorbada tuzu (veya maydanozu) bulunmak * bir işveya görevde az da olsa emeği geçmişolmak. çorbalık * Çorba pişirmeye yarar. çorbaya dönmek * karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak. çorbaya sinek düşmek * işin tadıkaçmak, yeteri kadar iyi ve güzel olmadığı anlaşılmak. çorlu * Hastalıklı, dertli. çorman * Bkz. karman çorman. çotanak * Üzerinde birçok fındık bulunan dal. çotira * Çotiragillerden, dikenli, sert pullu, kısa ve geniş, siyaha yakın esmer bir balık (Balistes capriscus). çotiragiller * Örnek hayvanıçotira olan kemikli balıklar familyası. çotra * Ağaçtan yapılmışküçük su kabı. çotuk * Dışarda kalmışağaç kökü.
* Kesilen ağacın topraktan yukarıda kalan bölümü.
* Asma kütüğü, tevek.çöğdürme * Çöğdürmek işi. çöğdürmek * İşemek.
* İleri doğru fışkırtmak.çöğmek * Alçalmak, aşağıya inmek. çöğüncek * Dayanma noktası ortada olan kaldıraç, tahterevalli. çöğünme * Çöğünmek işi. çöğünmek * Bir yanı inerken öbür yanıkalkmak. çöğür * İri gövdeli, kısa saplı bir tür halk sazı. çöğür * Maydanozgillerden bir çeşit dikenli yaban bitkisi.
* Tohumdan yetişmişküçük fidan.çöğürcü * Çöğür (I) çalan kimse. çökek * Çukur yer.
* Bataklık, sazlık.çökel * Taşan bir suyun çekildikten sonra bıraktığıtortu.
* Çökelti, rüsup. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 48
çökelek * Yağıalınmışsüt veya yoğurdun kaynatılmasıyla elde edilen bir çeşit peynir, kesik, ekşimik.
* Tortu.çökelekli * İçinde çökelek bulunan, çökeleği olan. çökelge * Bataklık, su kenarı, balçık. çökelme * Çökelmek işi. çökelmek * (bir sıvının içinde erimişolan katı bir madde) Bir ayıracın yardımıyla sıvıdibine çökmek, teressüp etmek. çökelti * Bir çökelme sonunda bir sıvının dibine çöken katımadde, rüsup. çökeltme * Çökeltmek işi. çökeltmek * Çökelmeye uğratmak, çökelmesini sağlamak. çökermek * Çökmesini sağlamak. çökertme * Çökertmek işi veya durumu.
* Bir tür halk oyunu.
* Bkz. cep.çökertme * Deniz dibine indirilerek üstüne balıklar geldiğinde köşelerinden çekilip kaldırılan ağ. çökertmek * Çöktürüp oturtmak.
* Bulunduğu yerde yere yıkmak.
* Moral bozmak, dağınıklığa yol açmak.çökkün * Çökmüşolan.
* Vücut, akıl ve ruhça gücü azalmışolan.çökkünleşme * Çökkünleşmek işi. çökkünleşmek * Çökkün duruma gelmek. çökkünlük * Çökkün olma durumu. çökme * Çökmek işi, inhitat.
* Bir kısım yerin alttan yıkılarak alçalması.çökmek * Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak.
* Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak.
* Çömelmek.
* Oturmak, birdenbire oturmak.
* (deve, sığır vb. için) Olduğu yere oturmak.
* (şakak, avurt vb. için) İçeri doğru girmek, çukurlaşmak.
* İnerek kaplamak.
* (tortu) Dibe inmek.
* Sarsılıp dinçliğini yitirmek.
* Son bulmak, yıkılıp dağılmak.
* (duygu, durum vb.) Basmak, yayılmak.
* Yoğun bir biçimde duymak.çöktürme * Çöktürmek işi. çöktürme havuzu * Pis suyu temizleme döşemelerine, yabancımaddelerin çöktürüldüğü havuz. çöktürmek * Çökmesine yol açmak, çökmesine sebep olmak. çökük * Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş. çöküklük * Çökük olma durumu. çöküm * Çökme biçimi, inhitat. çöküntü * Çökme.
* Çöken şeylerin kalıntısı, enkaz.
* Suyun dibine çöken şeyler.
* Jeolojik bir olay sonunda oluşan toprak çöküklüğü.
* Uyaranlara karşıduyarlığın, işyapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun
güçlenmesiyle ortaya çıkan aklî bozukluk, depresyon.
* Gerileme, kriz.çöküntü hendeği * Yer kabuğunun birbirine parelel olarak uzanan kırıklarıveya basamaklıkırık dizileri arasındaki çökmüş
bölümü, yer çöküntüsü.çöküş * Çökmek işi veya biçimi, inhitat.
* Yıkılma.
* Çömelip yere oturuş.
* Son bulma, mahvolma, inhitat.çöküşme * Çöküşmek işi. çöküşmek * Bir şeyin başına çöküp toplanmak. çöl * Kumluk, susuz ve ıssız genişarazi, sahra.
çöl tavuğuçöl tavuğugiller * Omurgalılardan çöllerde yaşayan, uzun gövdeli, çarpık bacaklıkuşlar takımı(Ptero clidae). çöle dönmek * harap olmak, bozulmak. çölleşme * Çölleşmek işi. çölleşmek * Özlü toprağıakıp çöl durumuna gelmek.
* Verimsiz hâle gelmek.çölleştirme * Çölleştirmek işi veya durumu. çölleştirmek * Çöl durumuna getirmek. çöllük * Çölü çok olan.
* Çorak.çömçe * Tahta kepçe. çömeliş * Çömelmek işi veya biçimi. çömelme * Çömelmek işi. çömelmek * Dizlerini bükerek topuklarıüzerine oturmak. çömeltme * Çömeltmek işi veya durumu. çömeltmek * Çömelmek işini yaptırmak. çömez * Medreselerde müderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan öğrenci.
* Birinin kendi işini öğreterek yetiştirdiği kimse.çömezlik * Müderrisin yanında öğrencilik etme.
* Birinin sözünden çıkmama, davranışlarına uyma durumu.çömlek * Toprak tencere. çömlek hesabı * Basit ve güvenilmez hesap. çömlek kebabı * Çömlek içinde pişirilen et yemeği. çömlekçi * Çanak, çömlek, testi yapan veya satan kimse. çömlekçilik * Çanak, çömlek, testi gibi şeyler yapma sanatı, seramikçilik. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 45
çoğaltım * Çoğaltmak işi.
* Asıl kopya ile aynıözellikleri taşıyan yeni bir kopyayıtek işlemde elde etme.çoğaltış * Çoğaltmak işi veya biçimi. çoğaltma * Çoğaltmak işi.
* Çok duruma getirme, teksir.çoğaltma makinesi * Özel bir kâğıt üzerine yazılmışyazıyıçoğaltmaya yarayan makine, teksir makinesi, müstensih. çoğaltmak * Miktarını, sayısını, ölçüsünü artırmak.
* Çoğaltma makinesi kullanılarak sayısınıartırmak, teksir etmek.çoğu * Çoğu zaman, çok defa.
* Bir şeyin büyük bölümü.
* Çok kimse.çoğu gitti, azıkaldı * yapılmakta olan işin en önemli, en güç bölümü bitti, az ve önemsiz bölümü kaldı. çoğu kez * Birçok kere, defalarca. çoğu zarar, azıkarar * “aşırıya kaçmamalı” anlamında kullanılır. çoğul * Kelimelerin belirli eklerle birden çok varlığıveya kişiyi bildirme biçimi, çokluk: Ordular. Geldik. Evlerimiz
gibi.çoğul eki * Çokluk eki. çoğul ekleri * Çokluk ekleri. çoğulcu * Çoğulculukla ilgili olan, plüralist: Çoğulcu görüş.
* Çoğulculuk yanlısı olan (kimse), plüralist.çoğulculuk * Çeşitli eğilimlerin, düşüncelerin, yönetimde etkisini kabul eden siyasî yöntem, plüralizm. çoğullama * Çoğullamak işi. çoğullamak * Çoğul duruma getirmek. çoğullaştırma * Çoğullaştırmak işi. çoğullaştırmak * Bir kelimeyi çokluk ifade edecek biçime getirmek. çoğulluk * Çoğul olma durumu. çoğumsama * Çoğumsamak işi. çoğumsamak * Bir şeyin düşünülenden daha çok olduğu yargısına varmak, çok görmek, çok bulmak. çoğun * Çok kez, sık sık, ekseriya. çoğunca * En çoğu, ekseri. çoğunluk * Sayıüstünlüğü, ekseriyet. çoğunlukla * Çoğunluğa dayanılarak.
* Çoğu zaman,.çoğu kez.çoğurcuk * Sığırcık kuşunun başka bir adı, çekirge kuşu (Suturnus vulgaris). çok * Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı.
* Sayı, güçlük, süre vb. bakımından aşırılık bildirir.çok anlamlı * Çok anlamlılıkla ilgili olan. çok anlamlılık * Bir kelimenin birçok anlamlar bildirme niteliği. çok ayaklılar * Eklem bacaklı böceklerin, çıyan gibi, her ekleminde bir veya iki çift ayağı olan takımı. çok çok * En çok, en son, olsa olsa. çok düzlemli * Birkaç düzlemin birbirini kesmesiyle oluşmuş(açı). çok eşli * Aynızamanda birçok kadınla evli olan (erkek) veya birçok erkekle evli olan (kadın), poligram. çok eşlilik * Karıveya kocadan herhangi birinin birden çok sayıda olmasının toplumsal olarak onayladığıevlilik biçimi,
poligami.çok fazlı * Birden çok fazı bulunan (akım, sistem). çok geçmeden * kısa bir süre sonra. çok gelmek * gereğinden fazla olmak.
* çekilmez ve katlanılmaz olmak.çok görmek * esirgemek.
* bir kimsenin bir davranışınıyadırgamak.çok gözeli * Bkz. çok hücreli. çok hücreli * Yapısında birden çok hücre bulunan (hayvan veya bitki). çok hücreliler * Yapısında birden çok hücre bulunan bitki ve hayvanlar. çok karılı * Bkz. çok eşli. çok karılılık * Bir erkeğin kanunî olarak aynızamanda iki veya daha çok sayıda kadınla evli olabildiği evlilik biçimi,
polijini.çok katlı otopark * Katlarında araç park yerlerinin bulunduğu bina. çok kısa dalga * 2.9 m’den 3.4 m’ye kadar (104 megahertze kadar) olan radyo dalgaları. çok kocalı * Çok karılı. çok kocalılık * Çok karılılık. çok ortaklı * Birçok ortaktan oluşan (şirket), anonim. çok partili * Birden fazla partinin katılımı ile yaşanan siyasî hayat. çok seslendirilmiş * Çok sesli duruma getirilmiş. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 46
çok sesli * Çok seslilikle ilgili, polifonik.
* Dilde birçok sesi bildiren (harf), polifonik.
* Birçok değişik sesin bir araya gelmesiyle yapılan (müzik), polifonik.çok seslilik * Birçok sesi müziğe uygun olarak yazma sanatı, polifoni.
* Dilde bir harfin birden çok sesi karşılamasıniteliği, polifoni.çok söylemek * gevezelik etmek. çok sözlü * Tatlıdilli, konuşkan. çok şey! * şaşma anlatır. çok şükür! * Tanrı’nın verdiği nimetlerden hoşnutluğu anlatır. çok tanrıcı * Birden çok tanrının varlığını benimseme. çok tanrıcılık * Birçok tanrının varlığıdüşüncesini benimseyen inanç, politeizm, paganizm. çok tasım * Birinin vargısıötekine öncül olmaya yaramak yoluyla birbirine bağlı bulunmayan birçok tasımdan oluşmuş
kanıt.çok terimli * Aralarında artı(+) veya eksi (-) işareti bulunan birçok terimden oluşan cebir ile ilgili anlatım. çok uluslu * (sanayi veya ticaret için) İki veya daha çok ulusla ilgili olan; çeşitli ulusların katıldığı ortaklık. çok yanlı(veya yönlü) * ikiden çok yanı olan.
* birçok konuda bilgi ve çalışması olan.çok yıllık * Yıllarca toprak üstünde ve toprak altında canlılığınısürdürebilen bitki.
* Çiçek açmadan önce birçok yıl yaşayan (bitki).çok yüzlü * Bütün yüzleri birer çokgen olan şekil. çokal * Savaşlarda giyilen zırh. çokbilmiş * Her şeye aklıeren, zeki, akıllı.
* Çıkarını bilen, kurnaz.çokbilmişlik * Çok bilmişolma durumu. çokbilmişlik taslamak * kendini çokbilmişgibi göstermek. çokça * Çok olarak.
* Aşırı, fazla.çokçu * Çokçuluk öğretisini benimseyen (kimse), plüralist. çokçuluk * Gerçekçiliğin açıklanmasında birden çok ilkenin temelde bulunduğu kabul eden öğretici, bircilik karşıtı,
plüralizim.çokgen * Açı oluşturacak biçimde dörtten çok kenardan oluşan kapalıdüzlem. çokları * Birçoğu. çoklarınca * Birçok kimselerce, birçok kimse tarafından. çokluk * Sayıveya ölçü yönünden çok olma durumu, kesret, ekseriyet.
* Çoğunluk.
* Sık sık, çokça, çok kez, çoğu.çokluk eki * Getirildiği kelimenin birden çok olduğunu anlatan ek. çoklukla * Genellikle. çokrağan * Gür kaynak. çokrama * Çokramak işi. çokramak * Fıkır fıkır kaynamak. çoksamak * Çok görmek. çoktan (veya çoktandır) * çok zaman önce, çok zamandan beri, öteden beri, uzun süreden beri. çolak * Eli veya kolu sakat olan. çolaklık * El veya kol sakatlığı. çolpa * Ayağısakat olan.
* Beceriksiz, eli işe yakışmayan, acemi.çolpalık * Çolpa olma durumu. Çolpan * Bkz. Çulpan, Venüs. çoluk çocuğa karışmak * evlenip çocuklarıdünyaya gelmek. çoluk çocuk * Çocuklarla birlikte aile topluluğu.
* Bir işte gereken tecrübeyi kazanmamışyaşça küçük kimseler, gençler.çoluk çocuk elinde kalmak * tecrübesiz, çok genç kişilerin eline geçmek. çoluk çocuk sahibi olmak * (erkek) evlenip eşi ve çocukları olmak. çoluklu çocuklu * Çoluk çocuğu olan. çomak * Değnek. çomak sokmak (veya koymak) * Bkz. tekerine çomak koymak. çomaklama * Çomaklamak işi. çomaklamak * Çomakla vurmak. çomar * İri köpek, çoban köpeği. çopra * Balık kılçığı.
* Sık çalılık veya sazlık.çopra balığı * Kayalıklarda yaşayan, iri bıyıklı bir tatlısu balığı(Cobitis). çopur * Yüzü çiçek hastalığından kalma küçük yara izleri taşıyan, aşırıçiçek bozuğu olan (kimse). -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 44
çobantarağı * Maydanozgillerden, tarlalarda çok rastlanılan, beyaz çiçekli bir bitki (Scandix). çobantuzluğu * Sarıçalı. çocuğu olmak * çocuğu doğmak. çocuğumsu * Çocuksu. çocuk * Küçük yaştaki oğlan veya kız.
* Soy bakımından oğul veya kız, evlât.
* Bebeklik çağı ile erginlik çağıarasındaki gelişme döneminde bulunan insan.
* Genç erkek.
* Büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse.
* (büyükler arasında daha az yaşlılar için) İnsan.
* (küçümseme yolu) Belli bir işte yeteri kadar tecrübesi ve yeteneği olmayan kimse.çocuk aldırmak * (kadın) karnındaki bebeği hekime ameliyatla aldırmak. çocuk bahçesi * Çocukların gezinmesi, oyun oynamasıve hava alması için yapılmış bahçe. çocuk bakıcı * Bkz. çocuk bakıcısı. çocuk bakıcısı * Çocuk bakımı ile görevlendirilmişkız veya kadın. çocuk bezi * Bebeklerin altına bağlanan bez. çocuk bilimci * Çocuk bilimi uzmanı, pedolog. çocuk bilimi * Konu olarak çocuğu alıp her bakımdan inceleyerek özelliklerini belirten bilim, pedoloji. çocuk dili * Çocukların belli birtakım seslerden, basitleştirilmişkurallardan, örneklemelerden yararlanarak kullandıkları
dil.çocuk dünyaya getirmek * çocuk doğurmak. çocuk düşürmek * (gebe kadın) çocuğunu vaktinden önce ve ölü olarak doğurmak, düşük yapmak. çocuk gibi * yetenekleri gelişmemiş, çocuk kalmış.
* kolay kanar, kolay inanır.çocuk gibi sevinmek * çok sevinmek. çocuk işi * Kolay veya önemsiz iş. çocuk kalmak * büyümüşolmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak. çocuk olmak * çocuklaşmak. çocuk oyuncağı * Önem verilecek değerde olmayan.
* Kolay iş.çocuk oyuncağıhâline getirmek * yeteneksiz kimseler karışarak bir işi değerinden düşürmek. çocuk oyunu * Çocukların oynadığı oyun.
* Basit ve sıradan bir olay veya durumun olmadığını ifade etmek için söylenir.çocuk peydahlamak * (evli olmayan kadın) gebe kalmak. çocuk ruhlu * Çocuklara benzeyen bir iç dünyası olan, çocuksu davranışları olan. çocuk yapmak * (isteyerek) çocuğu olmak. çocuk yetiştirmek * çocuğu topluma yararlı bir duruma getirmek. çocuk yuvası * Genellikle çalışan kadınların küçük çocuklarınısabah bırakıp akşam aldıkları bakım evi, kreş. çocukcağız * Kendisine karşışefkat ve acıma duyulan kız. çocukça * Çocuğa yakışır (biçimde), çocuk gibi. çocukçu * Çocuk sağlığıve hastalıklarıdoktoru. çocukla çocuk, büyükle büyük olmak * içinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak. çocuklar! * arkadaşlar!. çocuklaşma * Çocuklaşmak işi. çocuklaşmak * Çocuk gibi davranışlarda bulunmak. çocuklaştırma * Çocuklaştırmak işi. çocuklaştırmak * Çocuklaşmasına yol açmak. çocuklu * Çocuğu olan. çocukluğu tutmak * çocuksu davranışlarda bulunmak. çocukluk * Çocuk olma durumu.
* İnsan hayatının bebeklikle ergenlik arasındaki dönemi.
* Çocukça davranış.çocukluk etmek * çocukça davranışlarda bulunmak.
* gereği gibi düşünmeden tecrübesizce davranmak.çocuksu * Çocuk gibi, çocukça olan, çocuğa benzeyen. çocuksuluk * Çocuksu olma durumu. çocuksuz * Çocuğu olmayan. çocuksuzluk * Çocuksuz olma durumu. çocuktan al haberi * bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir şey, çocukların rastgele söyledikleri bir sözle anlaşıldığında
söylenir.çoğalış * Çoğalmak işi veya biçimi. çoğalma * Çok duruma gelme, artma. çoğalmak * Azken çok olmak, çok duruma gelmek. çoğaltıcı * Çoğaltma işini gerçekleştiren düzenek. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 41
çirkinseme * Çirkinsemek işi. çirkinsemek * Bir şeyi çirkin bulmak. çiroz * Yumurtasınıatarak zayıflamışuskumru balığıve bunun kurutulmuşu.
* Çok zayıf kimse.çirozlaşma * Çirozlaşmak işi veya durumu. çirozlaşmak * (uskumru için) Yumurtasınıatarak zayıflamak.
* Çok zayıflamak.çirozluk * Çiroz olmaya elverişli.
* Zayıflık, kuruluk.çis * Bazı bitkilerden sızan ve katılaşarak sarımtırak bir cisim durumuna gelen bir çeşit şekerli öz su, kudret
helvası.çise * İnce yağmur, çisenti. çiseleme * Çiselemek işi. çiselemek * (yağmur) İnce ince yağmak. çiseme * Çisemek işi. çisemek * Çiselemek. çisenti * Toz gibi ince yağan (yağmur). çiskin * Çiseleyen yağmurdan hafifçe ıslanmış.
* Çiseleyen yağmur.çiş * (çocuk dilinde) Sidik. çişetmek * işemek. çişi gelmek * işeyeceği gelmek. çişik * Tavşan yavrusu. çit * Bağ, bahçe, bostan gibi yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar. çit * Pamuktan dokunmuş basma.
* Başörtüsü, yazma, yemeni.çit sarmaşığı * Çit sarmaşığı gillerin örnek bitkisi olan, daha çok tarla kenarlarında yetişen, beyaz çiçekli, tüysüz ve uzun
saplı, sarılıcı, çok yıllık ve otsu bir bitki (Convolvulus sepium).çit sarmaşığı giller * Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, çit sarmaşığı, kahkaha çiçeği, mahmude, küsküt gibi bitkileri içine
alan bir familya.çita * Etçil memeliler sınıfının etçiller takımının kedigiller familyasından bir hayvan. çitar * İpek ve pamukla dokunan bir tür kumaş. çitari * İzmaritgillerden, üzerinde sarıçizgiler bulunan, en büyüğü yarım kiloyu aşmayan, kılçıklı bir balık
(Boxsalpa).
* Bir tür ince dokunmuş, çizgili kumaş.çiten * Saman taşımak için arabalara konulan ince dallardan örülmüş büyük sepet veya çit.
* Kuzu ağılı.çiti * Çitmek işi. çiti yapmak * saçları, çitilmiştarakla taramak.
* çitilemek.çitileme * Çitilemek işi. çitilemek * Kirini çıkarmak için çamaşırın iki yanınıele alıp birbirine sürmek. çitilenme * Çitilenmek işi. çitilenmek * Çitilemek işine konu olmak. çitili * Çitilenmişolan. çitilmek * Çitmek işine konu olmak. çitişme * Çitişmek işi. çitişmek * Birbirine geçip pekişmek. çitlembik * Kara ağaçgillerden, mercimekten az büyük, buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç, melengiç (Celtis). çitlembik gibi * ufak tefek, esmer ve sevimli. çitleme * Çitlemek işi. çitlemek * Kabak çekirdeği, fıstık gibi şeylerin kabuklarınıçıkararak yemek.
* Çitle çevirmek.çitme * Çitmek işi. çitmek * Bir araya getirmek, birleştirmek.
* Kumaştaki deliği örerek kapamak.
* Tarağın dişlerini iplikle bağlayıp sıkıştırmak.
* Çitilemek.çitmik * Üzüm salkımının küçük dalı.
* İki parmak ucu ile alınan miktar, çimdik.çivi * İki şeyi birbirine tutturmak için çakılan, ucu sivri, başlı, metal veya ağaçtan yapılmışufak çubuk.
* Kalkan balığının üzerindeki düğmeye benzer kemiksi oluşum.çivi çıkar, ama yeri kalır * gönül yarasıkapansa da unutulmaz. çivi çiviyi söker * güçlü bir şey kendisi güçlü olan başka bir şeyle veya durumla etkisiz bırakılır. çivi gibi * çok sağlam ve çevik (insan).
* çok soğuk.çivi gibi olmak * çok üşümek, donmak. çivi kesmek * çok üşümek. çivi kestirmek * çok üşütmek. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 42
çivi kırmak * ayakkabıların içinden çıkan çivi uçlarını bir âletle kesip raspa ile eğeleyerek köselenin içine gömmek. çivi sokmak (veya sürmek) * bir işin olmasında engel, güçlük çıkarmak. çivi yazısı * Eski Farsların, Medlerin ve Asurluların kullandığıyazı. çivi yukarı * Yağlı güreşte hasmıayaklarından yakalayıp tepesi üstü diktikten sonra sırtınıyere getirerek yenme yolu. çivici * Çivi satan kimse.
* Topu sert olarak karşıalana dikine indiren oyuncu.çivicilik * Çivi yapıp satma işi. çividî * Çivit renginde olan. çivileme * Çivilemek işi.
* Dimdik ve ayaküstü bir durumda (denize atlama).
* Topu karşıalana dikine indirmeye yarayan sert vuruş.çivilemek * Bir şeyi bir yere çivi ile tutturmak, mıhlamak.
* Vurmak, öldürmek.
* Olduğu yerde hareketsiz bırakmak.
* Aynınoktaya sürekli olarak bakmak.
* Sabitleştirmek, kesin olarak yerleştirmek.çivilenme * Çivilenmek işi. çivilenmek * Çivi ile tutturulmak, mıhlanmak.
* Bir yerde hareketsiz kalmak.çiviletme * Çiviletmek işi. çiviletmek * Çivi çaktırmak. çivili * Çivisi olan.
* Çivi çakılarak yapılmış.
* Çivi ile bir yere tutturulmuş.
* Çeşitli spor oyunlarında giyilen bir ayakkabıtürü.çivisiz * Çivisi olmayan veya çivilenmemişolan. çivisiz kalkan * Vücudunda çivi yerine benekleri bulunan, eti çok lezzetli kalkan balığıcinsi. çivit * Eskiden çivit otundan, bugün yapay yollarla elde edilen, mavi renkli, sarılığını gidermek için çamaşırın son
suyuna karıştırılan toz boya.çivit mavisi * Çivit rengindeki mavi. çivit otu * Baklagillerden, yapraklarından çivit çıkarılan bitki türü (İndigofera).
* Turpgillerden, yapraklarından mavi boya çıkarılan bitki (İsalis tinctoria).çivit rengi * Bir tür koyu mavi renk.
* Bu renkte olan.çivitleme * Çivitlemek işi. çivitlemek * Çamaşırıçivitli suya sokup sarılığını gidermek. çivitlenme * Çivitlenmek işi. çivitlenmek * Çivitlemek işine konu olmak. çivitli * İçinde çivit bulunan.
* Çivitli sudan geçirilmişolan (çamaşır).çivitsiz * Çividi olmayan veya çivitlenmemişolan. çiy * Havada buğu durumundayken akşamın ve gecenin serinliğiyle yerde veya bitkilerde toplanan küçük su
damlaları, şebnem.çiyleme * Hafif ve ince yağan yağmur, çisenti. çiylemek * Yağmur çiselemek. çizdirme * Çizdirmek işi. çizdirmek * Çizmek işini yaptırmak. çizecek * Ağacıçizmeye yarayan, çember kesitli, ucu sivri ve ağaç saplıel aracı. çizelge * Çizgilerle bölümlere ayrılmışkâğıt, cetvel. çizge * Bir olayın çeşitli durumlarını göstermeye veya birkaç şey arasında karşılaştırma yapmaya yarayan
çizgilerden oluşmuş biçim, grafik.çizgi * Çizilerek veya çeşitli yollarla oluşmuşiz, çizi, hat.
* Yüz ve vücut hatlarının her biri.
* Bir noktanın yürütülmesiyle oluşan biçim.
* Temel.
* Bir durumdan başka bir duruma atlanan, geçilen yer, sınır.çizgi çekmek * bir noktayıhat biçiminde çeşitli yönde uzatmak.
* bitirmek, sona erdirmek.çizgi film * Bir konuyla ilgili olarak kişilerinin hareketlerini belirtecek yolda art arda çizilmişresimlerden oluşan sinema
filmi.çizgi ölçek * Plân veya haritanın alt köşesinde yatay bir çizgi ile gösterilen, harita üzerindeki uzunluğun gerçekte ne
kadar uzunluğa karşılık olduğunu belirten ve bunun çizgi üzerinde işaretlenmesiyle elde edilen ölçek.çizgi resim * Yalnız çizgilerle yapılmışresim. çizgi roman * Konuyu ve olaylar zincirini kesintisiz olarak resimleme yöntemiyle okuyucuya sunan anlatım tarzı. çizgileme * Çizgilemek işi. çizgilemek * Çizgi çekmek, çizgi çizmek. çizgilenme * Çizgilenmek işi veya durumu. çizgilenmek * Çizgi meydana gelmek. çizgileşme * Çizgileşmek işi veya durumu. çizgileşmek * Çizgi durumuna gelmek. çizgili * Üzerinde çizgi bulunan. çizgilik * Çizgi çizmeye yarar tahta, cetvel tahtası. çizginme * Çizginmek işi veya durumu. çizginmek * Bir şeyin etrafında dönüp durmak.
* Tereddüt etmek. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 43
çizgisel * Çizgi ile gösterilmiş. çizgisiz * Üzerinde çizgi olmayan. çizi * Çizgi.
* Saban demirinin toprakta bıraktığı iz.
* Tutum, davranış.çizici * Çizen.
* Tarlada haşhaşkozalaklarınıafyon almak için çizen kimse.çizicilik * Çizicinin işi. çizik * Çizilmiş.
* Çizgi.çizik çizik * Çizikle dolu. çizikli * Çizikleri olan. çiziktirme * Çiziktirmek işi. çiziktirmek * Çabucak çizmek.
* Baştan savma yazmak.çizili * Çizilmişolan. çiziliş * Çizilmek işi veya biçimi. çizilme * Çizilmek işi. çizilmek * Çizmek işine konu olmak. çizim * Belli bir kurala göre ve genellikle yalnız cetvel ve pergel yardımıyla bir şeklin çizilmesi. çizimci * Çizim yapan kimse. çizin çizin * Çizgi durumunda, sırayla. çizinti * Ufak sıyrık.
* Bir yazıda üzeri çizilen yer.çiziş * Çizmek işi veya biçimi. çizme * Koncu diz kapaklarına kadar çıkan bir çeşit ayakkabı. çizme * Çizmek işi. çizmeci * Çizme yapan veya satan kimse. çizmecilik * Çizme yapma veya satma işi. çizmeden yukarıçıkmak * bilmediği, aklının ermediği, yetkisi dışındaki bir işe karışmak. çizmek * Çizgi çekmek.
* Resmini yapmak, resmetmek.
* Çizgiler hâlinde belirtmek, desenini yapmak.
* Çizgi hâlinde berelemek.
* Geçersiz kılmak için üzerine çizgi çekmek.çizmeleri çekmek * bir işe girişmek. çizmeli * Çizmesi olan. çoban * Davar, koyun, keçi, sığır, manda sürülerini güdüp otlatan kimse.
* Bkz. Çulpan.çoban aldı bağa gitti, kurt aldıdağa gitti * malını, varlığını başkalarıkullandı, kendisine bir şey kalmadı. çoban böreği * Haşlanmışpatateslerin sütle püre hâline getirilmesi, malzemenin doğranmışsoğanla kavrulması, üzerine et
suyu, kıyma ve nane eklenerek pişirilmesiyle hazırlanan börek.çoban kebabı * Taşkebabına benzeyen yoğurtlu et yemeği. çoban köpeği * Sürüyü koruyan iri cins köpek. çoban kulübesinde padişah rüyası görmek * içinde bulunduğu duruma uygun düşmeyen düşler kurmak. çoban merhemi * Terementi ve mum yağı ile yapılmışyara merhemi. çoban salatası * Domates, salatalık ve biberler küçük küçük doğranarak yapılan soğanlısalata. Çoban Yıldızı * Venüs, Çulpan. çobanaldatan * Çobanaldatangillerden, kanatlarısivri, kuyruğu uzun bir kuştürü, keçisağan, dağkırlangıcı(Caprimulgus
europeus).çobanaldatangiller * En iyi bilinen türü çobanaldatan olan, kuşlar sınıfının gök kuzgunumsular takımının bir familyası. çobançantası * Turpgillerden, yemişleri torbayıandıran bir yaban bitkisi (Capsella bursa pastoris). çobandağarcığı * Turpgillerden yabanî bir bitki, kuşekmeği (Thlaspi). çobandeğneği * Kara buğdaygillerden, beyaz veya pembe çiçekli, yürek biçimi yapraklı, otsu bir kır bitkisi (Polygonum
aviculare).çobandüdüğü * İki çeneklilerden, sap ve yapraklarında keskin bir koku ve acı bir tat olan, nemli yerlerde yetişen bir bitki,
meyhaneci otu (Asarum europaeum).çobanın gönlü olursa tekeden yağ(süt veya köremez) çıkarır * bir işi bitirecek kişi, isterse olmayacak gibi görünen işlere çözüm yolu bulur. çobaniğnesi * Itır çiçeği cinsinden kokulu bir bitki (Geranium). çobanlama * Kır yaşantısının ve özellikle çobanların aşk ve yaşayışlarınıanlatan edebiyat türü, pastoral. çobanlık * Çoban olma durumu veya çobanın gördüğü iş.
* Çobana verilen ücret.çobanlık etmek * çoban olarak çalışmak, hayvan gütmek. çobanpüskülü * Çobanpüskülügillerden, bir süs bitkisi (llex aquifolium). çobanpüskülügiller * İki çeneklilerden, örnek bitkisi çobanpüskülü olan bitki familyası. çobansüzgeci * Yoğurt otu.