çevir kazıyanmasın | * karşısındakine dokunacak yersiz bir söz söylediğini fark eder etmez sözünü çevirmeye kalkışanlara alay veya şaka yollu söylenir. |
çevir sesi | * Telefon numarasının aranmaya hazır olduğunu belirten ince ve monoton ses, sinyal. |
çevir sinyali | * Çevir sesi. |
çeviren | * Çeviri yapan kimse, çevirmen. |
çevirgeç | * Elektrik akımınıaçıp kapama veya değiştirme işini yapan araç, şalter, komütatör. |
çevirgi | * Çevrilebilen anahtar, tokmak vb. araçlar. |
çeviri | * Dilden dile aktarma, çevirme, tercüme. * Bir dilden başka bir dile çevrilmişyazıveya kitap, tercüme. |
çeviri dili | * Bir bilgisayarın sembolik makine dili. |
çevirici | * Sözlü veya yazılıçeviri yapan kimse, dilmaç, tercüman, mütercim. * Elektrik akımının yönünü değiştirmeye yarayan araç, komütatör. |
çevirici dili | * Bilgisayarda makine dili komutlarının sembollerle kaydedildiği alçak düzeyli proglamlama dili. |
çeviricilik | * Çeviri işi yapma, dilmaçlık, tercümanlık. |
çevirim | * Çevirme işi. * Sinema filmi elde etmek üzere alıcının çalıştırılması, duyar katın üzerinde gizli görüntülerin belirmesi. |
çevirim senaryosu | * Çekimlere bölünmüş, her çekimin sayısı belirtilmiş, çevirim için bütün teknik açıklamalarıve konuşmaları içine alan senaryo. |
çeviriş | * Çevirmek işi veya biçimi. |
çevirme | * Çevirmek işi, tedvir. * Kuzu, oğlak gibi hayvanların şişte, kor üzerinde çevrilerek pişirilmişi. * Uzaktan dolaşıp düşmanın yan gerilerine düşerek onu istemediği bir durumda dövüşmek zorunda bırakma, kuşatma, ihata. * Bir dilden başka dile çevrilmiş, tercüme. * Bir müzik parçasındaki aralığın veya bir cümle parçasının tiz sesini pese, pes sesini tize dönüştürmek işi. |
çevirme ağı | * Balık sürülerinin önce çevrelerinin sarılması, sonra ağın altının kapatılmasıyoluyla kaçmalarınıönleyerek avlamayısağlayan bir ağtürü. |
çevirmek | * Bir şeyin yönünü değiştirmek. * Öteki yüzünü görünür duruma getirmek. * Döndürerek hareket ettirmek. * Yönetmek, idare etmek. * Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek. * Geri göndermek. * Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek. * Çevrilemek, tevil etmek. * Hile, dolap, dalavere gibi dürüst olmayan davranışlar için yapmak. * Kötü bir duruma getirmek. * Bir dilden başka bir dile aktarmak, tercüme etmek. * Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak. * Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek. * Bir durumdan başka duruma geçmek. * (kâğıt oyunu için) Oynamak. |
çevirmen | * Bir yazıyıveya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, mütercim. |
çevirmenlik | * Çevirmen olma durumu, mütercimlik. * Çevirmenin görevi. |
çevirtme | * Çevirtmek işi. |
çevirtmek | * Çevirmek işi yaptırmak. |
çevre | * Bir şeyin yakını, dolayı, etraf. * Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. * Aynıkonu ile ilgili bulunan kimselerin tümü, muhit. * Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. * Sırma işlemeli mendil. * Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. * Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dışfaktörlerin bütünlüğü. * Bir birimden önce veya sonra gelen aynıtürden birimlerin tümü; bunların oluşturduğu küçük grup, konteks. |
çevre açı | * Geometride, bir çemberin iç bölgesinde, köşesi çember üzerinde bulunan açı. |
çevre bilimci | * Çevre bilimi uzmanı, ekolojist. |
çevre bilimi | * Canlıların aralarındaki bağlantılarıve ortamlarıyla olan ilişkilerini inceleyen biyoloji dalı, ekoloji. |
çevre bilimsel | * Çevre bilimiyle ilgili, çevre bilimine dayanan, ekolojik. |
çevre kirliliği | * Doğal kaynakların aşırıve yanlışkullanılması, tahrip edilmesi sonucunda çevrede dengenin olumsuz yönde bozulmasıve birtakım sorunların ortaya çıkması. |
çevre sağlığı | * Belli bir çevrede yaşayan kişilerin sağlığınıetkileyen dışfaktörler ve alınan önlemler. |
çevre teker | * Sap ve kökte, merkez bölümünün en dışkuşağı. |
çevre yolu | * Şehir trafiğini aksatmamak amacıyla yerleşim yerinin dışından geçen ve şehir yollarına bağlanan ana yol. |
çevreci | * Çevre kirliliği sorunlarıyla uğraşan kimse veya topluluk. |
çevrecilik | * Çevrecinin yaptığı iş. |
çevreleme | * Çevrelemek işi, kuşatma, ihata. |
çevrelemek | * İçine almak, kuşatmak, sarmak, ihata etmek. * Bir konunun sınırlarınıçizmek, tahdit etmek. |
çevreleniş | * Çevrelenmek işi veya biçimi. |
çevrelenme | * Çevrelenmek işi. |
çevrelenmek | * Kuşatılmak, sınır içine alınmak, tahdit edilmek. |
çevreleyiş | * Çevrelemek işi veya biçimi. |
çevrelik | * Marangozlukta, mimarlıkta ve dülgerlikte kullanılan bütün kenar parçaları. |
çevren | * Ufuk, göz erimi. |
çevresel | * Çevre ile ilgili. |
çevri | * Bir söz veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, tevil. * Anafor, burgaç. |
çevrik | * Çevrilmiş, dönük. |
çevrileme | * Çevrilemek işi. |
çevrilemek | * Çevriye uğratmak, tevil etmek. |
çevrili | * Çevrilmiş, kuşatılmış. * Dönük. |
çevriliş | * Çevrilmek işi veya biçimi. |
çevrilme | * Çevrilmek işi. |
çevrilmek | * Çevirmek işine konu olmak. * Kendini çevirmek, birine dönmek. |
çevrim | * Devir. * Bir elektrik akımının iletken üzerinde aldığıyol, devre. * Elektrik enerjisinin bir başka enerjiye dönüştürülmesi. |
Kategori: Ç
Ç Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 27
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 29
çığır açmak * bir alanda yeni bir yol, yöntem başlatmak. çığırından çıkmak * doğru ve uygun yolundan ayrılmak. çığırış * Çığırmak işi veya biçimi. çığırma * Çığırmak işi. çığırmak * Çağırmak, seslenmek.
* Türkü söylemek.çığırtı * Çığrışma sesleri. çığırtkan * Çağırtkan.
* Bir şeyi yüksek sesle çevreye duyuran.
* Çıkarı olduğu için birini övüp koruyan kimse.çığırtkanlık * Çığırtkanın yaptığı iş. çığırtma * Çığırtmak işi.
* Basit, küçük, nefesli bir çalgı.çığırtmacı * Çığırtma çalan kimse. çığırtmak * Çağırtmak. çığlık * Acıacıveya ince ve keskin bağırma, feryat, figan. çığlık atmak (koparmak veya basmak) * kulak tırmalayıcıkorkunç sesler çıkararak acıacı bağırmak. çığlık çığlığa * Çığlık atarak bağırıp çağırarak. çığralık * Karda kürekle, dallarla açılan dar yol.
* Bir tür çalılık.çığrış * Haykırış. çığrışma * Çığrışmak işi. çığrışmak * Hep birden bağırıp çağırarak gürültü etmek. -çık * Bkz. -cık / -cik. çıkacak * Hamamlarda dışarıya çıkıp giyinme yerine giderken kurulanmak üzere verilen havlu.
* Boy ölçüşecek (kimse).çıkagelme * Çıkagelmek işi. çıkagelmek * Beklenmedik bir zamanda gelmek. çıkak * Çıkılacak yer, çıkıt, mahreç.
* Boğumlanma noktası, mahreç.çıkan * Çıkarma işleminde bütünden alınan sayı. çıkar * Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat. çıkar budak * Çevresi ile bağlantısızayıflayan ve bazıağaç türlerinde kendiliğinden düşebilen budak türü. çıkar yol * Güç durumlarda insanı başarıya ulaştıran, kurtaran davranış, çözüm yolu, çare. çıkarayazmak * Çıkarma işi gerçekleşecek olmak. çıkarcı * Yalnız kendi çıkarınıdüşünen, çıkarınıkollayan kimse, menfaatçi, menfaatperest. çıkarcılık * Yalnız kendi çıkarınıdüşünme durumu, menfaatçilik, menfaatperestlik. çıkarılış * Çıkarılmak işi veya biçimi. çıkarılma * Çıkarılmak işi. çıkarılmak * Çıkarmak işine konu olmak. çıkarım * Çıkarmak işi.
* Belli önermelerin kabul edilen veya gerçek olan doğruluklarından veya yanlışlıklarından, başka önermelerin
kabul edilen veya gerçek olan doğruluk veya yanlışlıklarınıçıkarma, istidlâl.çıkarına bakmak * sadece kendini ve kendi durumunu gözeterek çıkar sağlamak. çıkarınıtepmek * kendisine yarar sağlayacak bir şeyi veya bir durumu istememek, böyle bir şeyden veya durumdan
yararlanmamak.çıkarış * Çıkarmak işi veya biçimi. çıkarma * Çıkarmak işi.
* Çıkarmak işlemi, tarh.
* Kıyılara ve en çok düşman kıyılarına asker indirme, asker çıkarma.çıkarma birliği * Deniz kıyısında çıkarma harekâtıyapmak üzere eğitilmiş, özel yapılmışhafif ve küçük teknelerden
kurulmuşaskerî birlik.çıkarma gemisi * Çıkarma yapılacak kıyıya asker, araç ve cephane taşımaya yarayan, altıdüz küçük deniz aracı. çıkarma harekâtı * Düşman işgalinde olan bir kıyıya, güvenli bir köprü başıkurmak amacıyla düzenlenen ve çeşitli birliklerin
görev aldığı askerî harekât.
* Bir konuda kamuoyu oluşturmak veya yandaştoplamak için yoğun faaliyet göstermek.çıkarma işareti * Çıkarma işlemini anlatan işaret. çıkarmak * (birinin veya bir şeyin) Çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak.
* (cümlede zaman anlatan bir sözle) Sonunu getirmek.
* Anlamak, ne olduğunu bilmek.
* Bulmak, ortaya koymak.
* Hatırlamak.
* Söylemek.
* Döküntülü hastalığa tutulmak.
* (keyif, tat, zevk gibi şeyler için) Çok hoşlanmak.
* (öfke, hırs, acı gibi şeyler için) Zararını çektirmek.
* Sağlamak, elde etmek.
* Gibi göstermek, bir davranışyüklemek.
* Sindirim yolundan dışarıatmak.
* İlgisini keserek uzaklaştırmak.
* Giysi, ayakkabı gibi şeyleri vücuttan ayırmak, soymak.
* Yayımlamak.
* Gidermek.
* Sebep olmak, yol açmak.
* Yapmak, üretmek.
* Sunmak.
* Göstermek.
* (bir şeyi) Bir örneğe göre yapmak.
* Üçüncü bir sayıelde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayıkadar birim eksiltmek,
tarh etmek.
* Yollamak, göndermek.
* Yükü boşaltmak.
* Resim yapmak veya fotoğraf çektirmek.çıkarsama * Bir önermeden, düşünce yoluyla bir başka önermeye geçme işi, intikal. çıkartı * Boşaltım ile vücuttan dışarıçıkan madde, ıtrah maddesi. çıkartılma * Çıkartılmak işi. çıkartılmak * Çıkartmak işi yapılmak. çıkartma * Çıkartmak işi.
* Üzerindeki resim ıslatılarak yapıştırıldığıyere çıkartılan, özel olarak hazırlanmışzamklıkâğıt.
* Bu yolla çıkarılan resim.çıkartmak * Çıkarmak işini yaptırmak. çıkı * Küçük bohça, çıkın. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 26
çeşmeye gitse çeşme kuruyacak * çok talihsiz kimseler için söylenir. çeşmibülbül * Üzeri beyaz, sarmal süsler ve çiçek motifleri ile bezenmiş cam işlerine verilen ad. çeşni * (yiyecek, içecek için) Tat, tadımlık.
* Hoşa giden bir özellik.çeşni katmak * değişik, özel ve hoş bir katkıyapmak. çeşni tutmak * ekmekçilikte una karıştırılacak suyun oranını belirtmek. çeşnici * Saraylarda ve büyük konaklarda yemek ve sofra işlerini yöneten kimse.
* Sikkelerin ayarını düzenleyen kimse.
* Tütün veya içkilerin tat ve niteliğini belirleyen kimse.çeşnicibaşı * Başçeşnici.
* Sık sık eşdeğiştiren erkek.çeşnicilik * Çeşnicinin işi. çeşnileme * Çeşnilemek işi. çeşnilemek * Çeşni vermek. çeşnilenme * Çeşnilenmek işi. çeşnilenmek * Tadıyerine gelmek. çeşnili * Çeşnisi olan. çeşnilik * Yemeğe çeşni vermek için katılan baharat vb. çeşnisine bakmak * tadına bakmak. çete * Ordu birliklerinden olmayan silâhlıküçük birlik. çete savaşı * Küçük asker birlikleri veya çeteler tarafından düşmanıyıpratmak için her türlü yola başvurarak yapılan
savaş.çeteci * Çeteden olan kimse. çetecilik * Çeteci olma durumu veya çetecinin yaptığı iş. çetele * Çizilerek veya oyularak açılan kertik.
* Ekmekçi, sütçü gibi esnafın, uzunlamasına ikiye bölüp üzerine kertikler çenterek hesap tuttuklarıağaç dalı.çetele çekmek (veya tutmak) * hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çizmek. çeteleşme * Çeteleşmek işi veya durumu. çeteleşmek * Çete durumuna gelmek. çeteleştirme * Çeteleştirmek işi veya durumu. çeteleştirmek * Çete durumuna getirmek. çeteleye dönmek * (insanın yüzü veya başka bir tarafı için) üzerinde birçok kesikler ve sıyrıklar olmak. çetene * Kendir tohumu. çetin * Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, müşkül. çetin ceviz * Yola getirilmesi güç olan kimse, yapılmasızor olan iş. çetince * Çetin (bir biçimde). çetinleşme * Çetinleşmek işi. çetinleşmek * Çetin duruma gelmek. çetinleştirme * Çetinleştirmek işi veya durumu. çetinleştirmek * Çetin duruma getirilmek. çetinlik * Çetin olma durumu, sertlik. çetrefil * Karışıklığıdolayısıyla, anlaşılmasıveya sonuca bağlanması güç.
* Yapıve ses kurallarına aykırıkullanılan (dil).
* Sarp, engelli ve engebeli yer.çetrefilce * Biraz çetrefil. çetrefilleşme * Çetrefilleşmek işi veya durumu. çetrefilleşmek * Çetrefil duruma gelmek. çetrefilli * Karışık ve anlaşılması güç olan. çetrefillik * Çetrefil olma durumu. çetrefilsiz * Basit ve anlaşılmasıkolay olan. çevgen * Değnek.
* Atlara binilerek değneklerle oynanan bir çeşit top oyunu, polo.çevik * Kolaylık ve çabuklukla davranan, tetik. çevikçe * Çevik (bir biçimde). çevikleşme * Çevikleşmek işi. çevikleşmek * Çevik duruma gelmek. çevikleştirme * Çevikleştirmek işi. çevikleştirmek * Çevik duruma getirmek. çeviklik * Çevik olma durumu veya çevikçe davranış. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 30
çıkık * Yerinden çıkmış(kemik veya organ).
* Çıkıntısı olan.
* Bir kemik veya organın yerinden çıkmışolması.çıkıkçı * Çıkıklarıdüzelten kimse, sınıkçı, kırıkçı. çıkıkçılık * Çıkıkçının mesleği. çıkıklık * Çıkık olma durumu. çıkılama * Çıkılamak işi. çıkılamak * Çıkıyapmak. çıkılanma * Çıkılanmak işi. çıkılanmak * Çıkılamak işi yapılmak. çıkılatma * Çıkılatmak işi. çıkılatmak * Çıkıyaptırmak. çıkılma * Çıkılmak işi. çıkılmak * (dışarıveya yukarı) Gidilmek. çıkın * Bir beze sarılarak düğümlenmişküçük bohça. çıkın etmek * çıkına koyup bağlamak, çıkına koymak, çıkınlamak. çıkınlama * Çıkınlamak işi. çıkınlamak * Çıkına koyup bağlamak. çıkıntı * Bir yüzeyde ileri doğru çıkan bölüm.
* Bir metni düzeltmek veya ona bir şey eklemek için satır dışına yazılan yazı, çıkma.
* Kambur.çıkıntılı * Çıkıntısı olan. çıkıntısız * Çıkıntısı olmayan. çıkır çıkır * Şıkır şıkır. çıkış * Çıkmak işi veya biçimi.
* Bir yerden çıkmak için kullanılan yer.
* Beklenilmeyen bir sırada yapılan sert konuşma.
* Yokuş.
* Kuşatılmış bir bölgedeki birliklerin yaptığısaldırı.
* Güreşte cazgırın alana çıkardığıpehlivanların izleyicilere doğru yürüyerek çalım yapmaya başlaması.
* Verilen bir işaretle yarışa başlama, depar.
* Havacılıkta uçak, filo bir görev için uçuşa başlama.
* Mezuniyet, okul bitirme.çıkışalmak * işten ayrılmak. çıkış belgesi * Bir kimsenin bir okulu bitirdiğini göstermek için geçici olarak verilen belge.
* Bir malın ülke dışına çıkarılma iznini gösteren belge.çıkışçizgisi * Yarışa başlangıç olarak belirlenen beyaz çizgi. çıkışhakemi * Yarışa başlama işaretini veren görevli. çıkışkapısı * Yapılarda dışarıçıkmayısağlayan kapı. çıkışnoktası * Bir şeye başlanılan yer. çıkıştakozu * Kısa mesafeli hız koşularında, sporcuların dizlerini yere dayadıktan sonra ayaklarını bastırıp itme gücü
sağlamak ve hız kazanmak amacıyla kullandıklarıözel araç.çıkışvermek * belge düzenleyip işine son vermek. çıkışyapmak * bir tartışmada, karşıdüşüncede olanlarıalt etmek için sert davranışta bulunmak.
* uçağın herhangi bir görevle havalanması.çıkışyolu * Çözüm. çıkışamamak * boy ölçüşememek, eşit derecede olmamak. çıkışlı * Belli bir okulu veya öğrenim derecesini bitirmişolan, mezun, neşetli. çıkışma * Çıkışmak işi.
* Birine sert sözler söylemek.çıkışmak * Bir kimseye hoşa gitmeyen bir davranışından dolayısert sözler söylemek, azarlamak.
* Yeter olmak, yetmek.çıkıştırma * Çıkıştırmak işi. çıkıştırmak * Gereken miktara ulaştırmak. çıkıt * Çıkak. çıkma * Çıkmak işi.
* Bir yapının üst katlarından dışarıya doğru uzanmış bölüm, balkon.
* Hamamdan çıkarken kullanılan havlu ve kurulanma takımı, çıkacak.
* Bir yazısayfasının kenarına metinle ilgili olarak yazılan ek, derkenar.
* Çıkmış.
* Çıkmak, neşet.
* Eski, kullanılmış.çıkma durumu * İsim soyundan bir kelimenin kavramında çıkışı gösteren durum, -den hâli, ablatif: Evden, sokaktan vb. çıkmak * İçeriden dışarıya varmak, gitmek.
* Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek.
* Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup sınavınıvererek yetişmişolmak, mezun olmak.
* Ayrılmak, ilgisini kesmek.
* Süresi dolunca ayrılmak.
* Yapılmak, yürümek.
* Yetişecek ölçüde olmak.
* Eksilmek.
* Sonuca ulaşmak.
* Sıyrılmak, ayrılmak.
* Harcama zorunda kalmak.
* Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak.
* Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek.
* Bir şeyin yukarısına varmak veya yükselmek.
* Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak.
* İşiçin, yetkili birini makamında görmek.
* Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak.
* Gitmek, koyulmak.
* Bir konu yetkililerce karara bağlanmak.
* Birdenbire görünmek.
* Mal olmak.
* Oyunda herhangi bir rolü oynamak.
* (bir yere) Ulaşmak, varmak.
* Karaya ayak basmak.
* Yayılmak, duyulmak.
* Olmak, bulunmak, var olmak.
* Bir iddia ile ortalıkta görünmek.
* Yayılmak.
* Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek.
* Bulaşmak.
* (yapı için) Yapmak.
* Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak.
* Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak.
* Niteliği sonradan anlaşılmak veya sonradan ortaya çıkmak.
* Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak.
* Yerinden oynamak.
* Görünür veya belli bir durumda bulunmak.
* Oluşmak, olmak.
* Piyasaya sürülmek.
* Bitmek, büyümek, sürmek.
* Verilmek.
* (ay veya mevsim) Geçmek.
* Yeni yetişip satışa sunulmak.
* Yükselmek, artmak.
* Artırmak, fiyatıyükseltmek.
* Sesini yükseltmek.
* Büyük abdest bozmak.
* Giderilmek, yok olmak.
* Unutmak.
* (Ay, güneş) Doğmak.
* Vermeye katlanmak.
* Yayımlanmak.
* Gelmek.
* Gerçekleşmek.
* Bulunduğu yerden ayrılmak; fırlamak, kopmak.
* (bir şeyin) Düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek.
* Flört etmek.
* Erişmek, görmek.çıkmaklık * Çıkma durumunda olma. çıkmalı * Çıkma durumunda olan. çıkmalıtamlama * Tamlayanıçıkma durumunda olan ve tamlananıüçüncü kişi iyelik eki alan tamlama: İnsanlardan bazıları.
Öğrencilerden ikisi gibi.çıkmalıtümleç * Fiilin anlamınıtamlayan ve çıkma durumunda bulunan dolaylıtümleç. çıkmaz * Sonu kapalı, çıkışyeri olmayan, hiçbir yere ulaşamayan (yol, sokak).
* Çözüme ulaşmayan, çözüm yolu olmayan.çıkmaz ayın son çarşambası * hiç yapılmayacak bir işin sözde yapılma zamanı olarak söylenir. çıkmaz sokak * Herhangi bir yöne çıkışı olmayan sokak. çıkmaza girmek * (bir iş) çözümlenemeyecek, içinden çıkılmayacak bir duruma düşmek. çıkmaza sokmak * (bir işi, bir durumu) çözümlenemez, güç bir duruma getirmek. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 28
çevrimli * İşi iyi yöneten, becerikli, idareli. çevrimsel * Çevrimle ilgili veya çevrim biçiminde olan, devrî. çevrinme * Çevrinmek işi, tavaf. çevrinmek * Bir şeyin etrafında saygı ile dolanmak, tavaf etmek. çevrinti * Bir şeyin kendi ekseni çevresinde sürekli dönmesi.
* Su ve hava çevrintisi.
* Çeşitli tahıl karışığı.çevriyazı * Bir yazıyı bütün ses inceliklerini belirterek başka bir alfabeye çevirme yolu, yazıçevrimi, transkripsiyon. çeyiz * Gelin için hazırlanan her türlü eşya. çeyiz çemen * Eksiksiz, kusursuz çeyiz. çeyiz düzmek * çeyiz hazırlamak. çeyizci * Çeyiz hazırlayan veya satan kimse. çeyizcilik * Çeyiz hazırlama veya satma işi. çeyizleme * Çeyizlemek işi. çeyizlemek * Evlenecek kızın çeyizini hazırlayıp vermek. çeyizlenme * Çeyizlenmek işi. çeyizlenmek * Çeyizli duruma gelmek veya getirilmek. çeyizli * Çeyizi olan. çeyizlik * Çeyiz olarak hazırlanan, çeyiz için ayrılan.
* Çeyiz eşyası.çeyizsiz * Çeyizi olmayan. çeyrek * Dörtte bir.
* Gümüşmecidiyenin dörtte biri değerinde olan beşkuruş.
* On beşdakikalık zaman.
* Alman markı.çeyrek final * Bir yarışmada ikili eşlemelerle son sekiz takımın oluşturduğu grup veya aşama. çeyrek finalist * Çeyrek final aşamasına yükselme başarısını gösteren ekip veya kişi. çeyrek son * Koşullarda yarıfinal yarışına katılacak dört kişiyi seçmek üzere sekiz kişi veya dört takımıayırmak için
sekiz takım arasında düzenlenen seçme yarışı.çeyrekleme * Çeyreklemek işi. çeyreklemek * Süt çocuklarının kollarınıve bacaklarınıçaprazlayarak vücutlarına idman yaptırmak. çeyreklenme * Çeyreklenmek işi. çeyreklenmek * Çeyreklemek işi yapılmak. -çı * Bkz. -cı/ -ci. çı ban * Vücudun herhangi bir yerinde oluşan ve çoğu, deride şişkinlik, kızartı, ağrıve ateşile kendini gösteren irin
birikimi.çı ban ağırşağı * Çı banın patlamak üzere olan yeri.
* Ağır sonuçlar doğurabilecek durum veya sorun.çı ban işlemek * çı ban irin akıtmak. çı banbaşı * Kurcalandığı, üzerine düşüldüğü takdirde ağır veya kötü bir sonuca varacak olan tehlikeli sorun veya konu. çı banın başınıkoparmak * ağır bir sorunun patlak vermesine yol açmak. çı banlaşma * Çı banlaşmak durumu. çı banlaşmak * Çı ban durumuna gelmek. çıdam * Sabır. çıdama * Çıdamak işi. çıdamak * Sabretmek. Çıfıt * Yahudi.
* (küçük ç ile) Hileci, düzenbaz.çıfıt çarşısı * Türlü şeylerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer. Çıfıtlık * Yahudilik.
* (küçük ç ile) Hilekârlık, düzenbazlık.çıfıtlık etmek * hile yapmak, düzenbazlık etmek. çığ * Dağın bir noktasından kopup yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyen kar kümesi.
* Bölme veya paravana.çığdüşmek * dağda aşağıçığyuvarlanmak. çığgibi büyümek * (bir olay için) birdenbire ve etkileyici bir şekilde büyümek. çığa * Mersin balığının, yumurtasından havyar yapılan türü (Acipenser ruthenus). çığa * Horoz, cennet kuşu gibi birtakım kuşların kuyruğundaki tüylerden en uzun ve gösterişli olanı. çığalanma * Çığalanmak işi. çığalanmak * (atın kuyruğu) Horoz kuyruğu gibi dikilmek. çığıltı * Çığlıkla karışık ses. çığır * Çığın kar üzerinde açtığı iz.
* Hayvanların gide gele açtıkları ince yol, keçi yolu, patika.
* İz.
* (başkalarının da uyabileceği) Yeni bir biçim, yöntem veya yol.
* Büyük hattatların sanat yolu. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 16
çatışma * Çatışmak işi.
* Silâhlı büyük kavga, arbede.
* Savaşmaksadıyla düşmana karşı ilerleyen bir birliğin keşif ve güvenlik kollarıarasında ilk silâhlıvuruşma.
* Türlü yönlerden uzanan kıvrımlıdağsıralarının, bir yerde dar bir açı ile birbirine yaklaşıp kaynaşmasıveya
düğümlenmesi.çatışmak * Birbirine çatmak veya çatılmak.
* (söz, iddia veya davranışla) Birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak.
* Karşılıklıvuruşmak.
* Kavga etmek.
* (deve ve köpek için) Çiftleşmek.
* Aynızamana rastlamak.çatıştırma * Çatıştırmak işi. çatıştırmak * Birbirine çattırmak, kavga ettirmek, birbirine düşürmek. çatıyıalmak * çatıya ulaşmak. çatkı * Uç uca, birbirine çatılan şeylerin bütünü.
* Sehpa.
* Alından geçerek başın çevresine çember gibi bağlanan bağ, kaş bastı.
* Bir işin bütününün veya parçalarının bir araya getirilmesinde uyulan yöntem.çatkılı * Çatkısı olan. çatkılık * Çift öküzlerini birbirlerine bağlayan çifte boyunduruklu ağaç. çatkın * Çatık. çatkınlık * Çatkın olma durumu. çatkısız * Çatkısı olmayan. çatladın mı? * aşırısabırsızlık gösterenlere söylenen kaba bir uyarma. çatlak * Çatlamışolan.
* Çatlamışyer.
* Çatlama.
* Deli.çatlak ses * Pürüzlü, bozuk ses. çatlak zurna * Çirkin sesli, geveze, boş boğaz. çatlaklık * Çatlak olma durumu.
* Çatlamışyer, çatlak.
* Delilik.çatlama * Çatlamak işi.
* Tohumların dağılması için meyve kabuğunun yarılması, açılma.
* Dalgaların sığkıyıya geldikleri zaman dökülüp köpürmesi, çatlak.
* Uygun olmayan kuruma sonucu ağacın boyu yönündeki lif ayrılması.çatlamak * Parçalarıayrılıp dağılmayacak biçimde yarılmak.
* Bir yüzeyde kırışıklar, çizgiler oluşmak.
* Aşırıyemekten, içmekten, yorgunluktan veya (bebek) ağlamaktan ölecek duruma gelmek veya ölmek.
* Sıkıntı, sevinç, yalnızlık, heyecan, sabırsızlık, kıskançlık gibi ruhî durumlarıaşırıderecede duymak.çatlasa da (veya çatlasa da patlasa da) * elinden gelen her çareye başvursa da. çatlatış * Çatlatmak işi veya biçimi. çatlatma * Çatlatmak işi. çatlatmak * Çatlak duruma getirmek.
* Çatlamasına yol açmak.
* Aklınıkaçırmak.çatlayış * Çatlatmak işi veya biçimi. çatma * Çatmak işi.
* Provada geçici olarak bir giysiye iliştirilmişolan parça.
* Duvarlarıağaç gövdesinden birbirine takılarak ve çivisiz olarak yapılan yayla evi, yörük çadırı.
* Bir çeşit döşemelik kumaş.
* Ahşap yapılarda ağaç iskeletin temel parçaları.
* Semerin ağaç kısmı.
* Heykel yapımında çamuru ayakta tutan tel iskelet.çatma kaş * Aralarında kılsız yer olmayıp birbirine kavuşmuşolan kaşlar. çatmak * Değnek, kılıç, tüfek gibi uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak
durdurmak.
* (kereste vb. gereci) Birbirine tutturmak.
* Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek.
* (yükü hayvana) İki yanlıyüklemek.
* (başa yemeni, çatkı, yazma gibi şeyleri) Bağlamak.
* (kaş, yüz için) Sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak.
* Üzücü olaylarla karşılaşmak.
* Birine sert sözle söylemek veya yazılar yazmak.
* Rastlamak, karşılaşmak.
* Sırası gelmek, zamanı gelmek.çatpat * Bkz. çatapat. çatra patra * Bir dilin az çok ve yalan yanlışolarak konuşulduğunu anlatır. çattırma * Çattırmak işi. çattırmak * Çatmak işini yaptırmak. çav * Ses, ün, haber. çav * At, eşek gibi hayvanların erkeklik organı. çav * Hoşça kal anlamında gençler arasında kullanılan bir söz. çavalye * Balıkçıların tuttukları balıkları içine attıklarısepet. çavdar * Buğdaygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale). çavdar ekmeği * Çavdar ve buğday unu karışımından yapılan ekmek. çavdarlı * Çavdar katışmış. çavdarmahmuzu * Buğdaygillerin ve en çok çavdarın başağıüzerinde türeyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu andıran,
1-4 cm uzunlukta, 2-7 mm genişlikte, az çok kıvrık, kolayca kırılabilen, özel kokulu, silindir yapılıçubuklar hâlinde
olan ve hekimlikte kullanılan askılımantarlardan biri (Claviceps purpurea).çavdarsız * Çavdar katışmamışolan. çavelâ * Tutulan balıkların içine konduğu sepet, çavalye. çavlan * Çağlayanın büyüğü, şelâle. çavlanma * Çavlanmak işi. çavlanmak * Gürültüsü çevreye yayılmak.
* Dillere düşmek, şüyu bulmak.çavlı * Henüz ava alıştırılmamışdoğan yavrusu. çavmak * Güneşdoğmak.
* Dağılıp yayılmak, saçılmak.
* Sapmak, yol değiştirmek, amaçtan şaşmak.çavşır * Maydanozgillerden bir bitki ve bunun eczacılıkta kullanılan reçinesi (Opopanax chironium). Çavuldur * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. çavun * Hayvan derisinden veya çavdan yapılmışkırbaç. çavuş * Osmanlıdevleti teşkilâtında çeşitli hizmetler yapan görevli.
* Osmanlı ordusunda üst komutanların buyruklarınıast komutanlara ulaştıran görevli.
* Onbaşıdan sonra gelen ve görevi manga komutanlığı olan er rütbesi.
* Bir işin veya işçilerin başında bulunan ve onlarıyöneten sorumlu kimse.
* Askerî okullarda sınıf birincisi.çavuşkuşu * Çavuşkuşugillerden, uzun yay biçimli gagalı, güvercinden küçük, başısorguçlu, kısa kanatlı bir kuş, ibibik,
hüthüt (Upopa epops). -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 19
çekememezlik * Çekememe durumu veya çekememekten, kıskançlıktan doğan davranış. çekemez * Kıskanç. çekemezlik * Bkz. çekememezlik. çeker * Bir tartma aletinin kaldırabildiği ağırlık miktarı.
* Çekici araç.çeki * Tartı.
* İki yüz elli kiloya eşit olan, odun, kireç gibi ağır ve kaba şeyleri tartmakta kullanılan bir ağırlık ölçüsü.
* Kadınların başlarına bağladıklarıörtü.
* Bkz. çeki düzen.
* Üzüntü, sıkıntı.çeki düzen * Düzenlilik, özen, itina, intizam, ihtimam. çeki düzen vermek * düzgün duruma getirmek, düzeltmek, düzenlemek. çeki taşı gibi * ağır ve kımıldamaz. çekici * Çekme işini yapan.
* Kendisi için eğilim uyandıran, alımlı, cazibeli, cazip.
* Kurtarma aracı.çekicilik * Çekici olma durumu, cazibe.
* Çekme gücü.çekiç * Çivi çakmak, madenleri dövmek gibi işlerde kullanılan ve bir sapla dövecek bir maden bölümden yapılmış
araç.
* Yaklaşık 1.20 m uzunluğundaki madenî tele bağlıve ağırlığı7.257 kg olan gülle.çekiç atma * Çekicin en uzağa atılmasıtemeline dayanan atletizm dalı. çekiç kemiği * Orta kulaktaki dört küçük kemikten biri. çekiç makinesi * Ayakkabı imalâtında taban köşelerinin burun kısımlarını incelten ve köseleleri döverek düzelten bir
makine.çekiçhane * Demir fabrikalarında makine ile çalışan çok ağır çekiçlerin bulunduğu yer. çekiçleme * Çekiçlemek işi. çekiçlemek * Çekiçle dövmek. çekik * Yanlara doğru çekilerek gerilmişgibi olan.
* İçeriye doğru kaçmış, batık.çekikçe * Çekiğe yakın, biraz çekik. çekiliş * Çekilme işi. çekilme * Çekilme işi.
* Bir görevden, bir işten kendi isteği ile ayrılma, istifa.
* Yerin yükselmesiyle bu yeri örten deniz sularının gerilemesi, basma karşıtı.
* Savaşta, bir ordunun veya bir birliğin düşmandan ayrılmak için yaptığıdavranış, ricat.
* Bir boksörün veya güreşçinin herhangi bir sebeple karşılaşmayı bırakması.çekilmek * Çekme işi yapılmak.
* Kendini geriye veya bir yana çekmek.
* Bir işten bir görevden kendi isteğiyle ayrılmak, istifa etmek.
* Azalmak veya yok olmak.
* Bir yere, bir duruma geçmek.
* Bir yerden uzaklaşmak, bir yere uğramamak.
* Gerilemek, geri gitmek, ricat etmek.
* Katılmamak, vazgeçmek.
* Katlanmak, üstlenmek, tahammül etmek.çekim * Çekmek işi.
* Herhangi bir cismin, başka bir cismi kendine doğru çekme gücü, cazibe.
* Fiillerin çeşitli zaman, kişi ve kiplere, isimlerin de isim hallerine göre uğradıklarıdeğişiklikler, tasrif.
* Alıcının sürekli olarak bir kez çalıştırılmasıyla elde edilen film parçası, plân.çekim ekleri * Fiil, isim kök veya gövdelerine gelerek bağlı olduklarıkelime gruplarına göre kelimeler arasında durum
(hâl) iyelik, çokluk, zaman, şahıs ilişkisi kuran birimler: ev-e, ev-im, ev-ler, gel-di, gel-di-m, gel-di-ler gibi.çekimci * Yapımcı.
* Kameraman.çekimleme * Çekimlemek işi. çekimlemek * (bir cismi) Genel çekim yasasına göre başka bir cismi çekmek. çekimli * Çekimi olan.
* Çekim ekleri alabilen.çekimli fiil * Kip zaman ve kişi eklerini almışfiil. çekimölçer * Çekim kuvvetlerini ölçmeye yarayan araç.
* Yer yer değişen yer çekiminin tam ve gerçek değerini dikey olarak belirlemeye yarayan araç, gravimetre.çekimsenme * Çekimsenmek işi. çekimsenmek * Bir şeyi yapmaktan geri durmak, kaçınmak, el çekmek, istinkâf etmek. çekimser * Oy vermekten, eğilim göstermekten veya bir şey yapmaktan kaçınan, müstenkif. çekimserlik * Çekimser davranma durumu. çekimsiz * Çekimi olmayan.
* Cins, sayı, kişi belirtmeden bütün durumlarda değişmeyen kelimeler.çekimsizlik * Çekimsiz olma durumu. çekince * Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek çekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz. çekince koymak * çekindiğini, sakındığını belirtmek. çekine çekine * Çekinerek. çekingen * Her şeyden çekinme huyu olan, ürkek, sıkılgan, muhteriz. çekingen davranmak * ürkekçe davranışlarda bulunmak. çekingence * Çekingene yakışır (biçimde), ürkekçe. çekingenleşme * Çekingenleşmek işi. çekingenleşmek * Çekingen duruma gelmek. çekingenlik * Çekingen olma durumu. çekinik * Birkaç kuşak sonra ortaya çıkan ve o zamana kadar aradaki döllerde gizli kalan soya çekim nitelikleri için
kullanılır, resesif.çekinilme * Çekinilmek işi. çekinilmek * Çekinmek işine konu olmak. çekiniş * Çekinmek işi veya biçimi. çekinme * Çekinmek işi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 17
çavuşkuşugiller * Örneği çavuşkuşu olan bir kuşfamilyası. çavuşüzümü * Kabuğu ince, çekirdeği ufak, iri taneli bir tür beyaz üzüm. çavuşluk * Çavuşolma durumu veya görevi.
* Çavuşrütbesi.çay * Çaygillerden bir ağaççık (Thea chinensis).
* Bu ağaççığın özel işlemlerle kurutulan yaprağı.
* Bu yaprakların haşlanması ile elde edilen güzel kokulu ve sarımtırak kırmızırenkli içecek.
* Konukların çay, börek, pasta gibi içecek ve yiyeceklerle ağırlandığıtoplantı.
* Müzikli toplantı.çay * Dereden büyük, ırmaktan küçük akarsu. çay bahçesi * Çay, kahve ve alkolsüz içkilerin içildiği bahçe. çay bardağı * Çay içmekte kullanılan, belli biçimde cam bardak. çay demlemek * Bkz. demlemek. çay evi * Çay gibi içeceklerin hazırlandığıve bunların içildiği yer, çayhane. çay fincanı * Genellikle porselenden yapılan, çay içmeye yarayan, kulplu fincan. çay kaşığı * Kahve yaparken veya çaya toz şeker koyarken ölçek olarak kullanılan ve şekeri karıştırmaya yarayan küçük
kaşık.çay kenarında kuyu kazmak * elde, maksada ulaşılacak bol araç varken emek harcayarak başka yollar aramak. çay ocağı * Çay pişirilen veya çay içilen yer. çay saati * Çay içmek için belirlenmişsaat. çay servisi * Çay dağıtımı. çay şekeri * Çayıtatlandırmak için kullanılan katışeker, küp şekeri. çay takımı * Çaydanlık, sütlük, şekerlik ve altıveya on iki çay fincanından oluşan takım.
* Çay sunulurken kullanılan örtü ve peçetelerin hepsi.çay vermek * konuklara çay ve börek, çörek, pasta gibi yiyecekler sunulan toplantı düzenlemek. çayan * Akrep, yılan, çıyan, kırkayak vb. zehirli hayvan. çaycı * Çay yapıp satan kimse.
* Çay yetiştiricisi.
* Çay içmeye düşkün, çay tiryakisi.çaycılık * Çay yapma ve satma işi.
* Çay yetiştirme işi.çayda çıra * Elâzığve çevresinde kına gecesi veya düğünlerde, ellerde yanan mum taşınarak oynanan türkülü bir halk
oyunu veya bu oyunun müziği.çaydan geçip derede boğulmak * büyük güçlükleri yenmişken önemsiz bir sebepten başarısızlığa uğramak. çaydanlık * İçinde çay pişirilen kap. çaygiller * İki çeneklilerden, yapraklarından çay yapılan bir bitki familyası. çayhane * Çay evi. çayhaneci * Çayhane işleten kimse. çayhanecilik * Çayhanecinin işi veya mesleği. çayı görmeden paçalarısıvamak * Bkz. dereyi görmeden paçalarısıvamak. çayır * Üzerinde gür ot biten düz ve nemli yer.
* Böyle yerde biten otlar.çayır güzeli * Buğdaygillerden bir bitki çayır otu (Erogrostis major). çayır kuşu * Tarla kuşu. çayır mantarı * Şapkasının alt yüzü ince dilimli, yenebilen ve zehirli de olabilen mantar türlerinin ortak adı. çayır otu * Çayır oluşturan çeşitli bitkilerin genel adı.
* Buğdaygillerden kuru ve kireçli yerlerde yetişen küçük bir çayır otu, fleol (Phleum pratense).çayır peyniri * Bir çeşit az tuzlu veya tuzsuz taze peynir. çayır tavuğu * Orman tavuğugillerden, sırtı beyaz çizgili siyah ve esmer, karnısiyah bir kuş(Tympanuchus cupido). çayır teresi * Turpgillerden beyaz çiçekli, yabanî bir bitki (Cardemina pratensis). çayır tirfili * Baklagillerden, hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki (Trifolium pratense). çayır yulafı * Buğdaygillerden, yulafa benzeyen bir kır bitkisi (Avenastrum). çayırlama * Çayırlamak işi. çayırlamak * Çayırlanmak.
* (hayvan) Yediği çayırdan hastalanmak.çayırlanma * Çayırlanmak işi. çayırlanmak * (hayvan) Çayırda otlamak. çayırlaşma * Çayırlaşmak işi. çayırlaşmak * Çayır durumuna gelmek. çayırlatma * Çayırlatmak işi. çayırlatmak * Çayırlanmasını sağlamak. çayırlı * Çayırı olan. çayırlık * Çayırı olan yer. çayırmelikesi * Erkeçsakalı, keçisakalı. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 21
çektirici * Tekstil imalâtında dokunmuşmalzemeyi istenilen boy ve ene göre çektiren aracıçalıştıran işçi. çektiriş * Çektirmek işi veya biçimi. çektirme * Çektirmek işi.
* Çektiri.
* Büyük yelken kayığı.
* Sökülebilir elbise, yemek ve salon dolaplarının tablalarını birbirine tutturmak için metal veya plâstikten
yapılmış bağlantıparçası.
* Arabaların göbek bilyalarınıçıkarmak için kullanılan araç.çektirme ağı * Yan yana ilerleyen iki tekne tarafından çekilen genişağızlı büyük balık ağı. çektirmek * Çekmek işini yaptırmak.
* Birinin sıkıntıçekmesine, onulmaz duruma gelmesine yol açmak.çekül * Ucuna küçük bir ağırlık bağlanmışiple oluşturulan, yer çekiminin doğrultusunu belirtmek için sarkıtılarak
kullanılan bir araç, şakul.çekyat * Gerektiğinde açılıp yatak hâline getirilebilen koltuk, kanepe. çelebi * Görgülü, terbiyeli, olgun (kimse).
* Bay.
* Bektaşî ve Mevlevî pirlerinin en büyüklerine verilen unvan.
* Hristiyan tüccar.çelebice * Çelebiye yakışır (biçimde), çelebi gibi. çelebilik * Çelebi olma durumu veya çelebice davranış. çelek * Boynuzu kırık veya eğri hayvan. çelen * Ev saçağı. çelenç * Sporda rekor kıranlar arasında elden ele geçen kupa ve bu kupayıkazanmak için yapılan yarışma. çelenk * Çiçek, dal ve yapraklarla yapılmışhalka.
* Kadınların başlarına taktıklarımücevher veya madenden yapılmışsorguç.çelenk koymak * bir kimseyi anmak için mezarına veya anıtına çelenk bırakmak. çelgi * Alna bağlanan yazma yemeni. çeliğe su vermek * çeliği hızla soğutarak özel bir şekilde daha çok sertleşmesini sağlamak. çelik * Su verilerek çok sert ve esnek bir duruma getirilebilen, birleşiminde az miktarda karbon bulunan demir ve
karbon alaşımı, pulat.
* Çelikten yapılmış.çelik * Kısa kesilmişdal.
* Kök salmak amacıyla yere dikilen dal.
* Çocukların çelik çomak oyununda ucuna çomakla vurarak havaya kaldırdıkları, iki tarafısivri, kısa değnek.
* Gemilerde, üzerine halat veya ip geçirip tutturmaya yarayan ağaç veya metalden yapılmışkısa değnek.
* Bir ağacıaşılamak amacıyla hazırlanmışdal.çelik başlık * Hafif piyade silâhlarının, havan ve top mermi parçalarının etkilerine karşı başıkorumak için giyilen özel
başlık.çelik çember * Balya, eşya, yük vb. sarılıp ambalâjlanmasında kullanılan dar, çelik şerit. çelik çomak * Çocukların, çomakla çeliğe vurarak oynadıkları oyun. çelik gibi * zayıf, fakat güçlü (vücut). çelik halat * Çelikten yapılan, asma köprü ayaklarını birbirine bağlayan, tral ağınıdenizde çekmeye yarayan halat. çelik kalemi * Her türlü metal, tahta ve taşlarıkesme, oyma ve yontma işlerinde çekiçle vurarak kullanılan, çelikten
yapılmış, keskin uçlu alet.çelik kapı * Ana çevresi çelikten, yüzeyi ahşaptan yapılan dışkapı. çelik kasa * Kıymetli eşyayıve parayımuhafaza etmek için çelikten yapılan kasa. çelik macunu * Yağ, vernik, dolgu ve renk gereçlerinden hazırlanan boya astarı. çelik metre * Üzerinde ölçü birimleri işaretlenmişküçük bir kutuya girebilen, ince çelik metalden yapılmışölçme aracı. çelik pamuğu * Verniklenmişyüzeyleri düzeltmeye veya matlaştırmaya yarayan uzun ve keskin kenarlıçelik tel tomarı. çelik yelek * Özel alaşım ve maddelerle kurşun geçirmeyecek biçimde yapılmışüst giysisi. çelikhane * Çelik elde edilen fabrika. çelikleme * Çelik dikerek ağaç yetiştirme. çeliklemek * Çelik dikerek ağaç yetiştirmek. çelikleşme * Çelikleşmek işi. çelikleşmek * Çelik durumuna gelmek.
* Çelik gibi sağlam olmak.çelikleştirme * Çelikleştirmek işi. çelikleştirmek * Çelik durumuna getirmek.
* Güçlendirmek, güç kazandırmak.çelikli * Çeliği olan, çelik içeren veya çelikle kaplı. çeliksi * Çeliğe benzeyen, çeliği andıran. çelim * Güç, kuvvet. çelimli * Güçlü. çelimsiz * Güçsüz, nahif. çelimsizlik * Çelimsiz olma durumu. çelişik * Çelişme durumunda olan, çelişmeli, mütenakız. çelişiklik * Çelişik olma durumu. çelişiklik ilkesi * İki çelişik önermenin hem doğru hem yanlışolamayacağı ilkesi. çelişken * Çelişik. çelişki * Çelişme, tenakuz. çelişkili * Çelişme durumunda olan, çelişmeli, mütenakız. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 23
çemenli * Çemeni olan veya çemen sürülmüşolan. çemiç * Dut veya üzüm kurusu. çemkiriş * Çemkirmek işi veya biçimi. çemkirme * Çemkirmek işi. çemkirmek * (birine) Karşı gelmek, sert cevap vermek.
* Köpek kesik kesik havlamak.çemrek * Kollarıve bacaklarısıvanmış(kimse). çemreme * Çemremek işi. çemremek * Kolunu veya paçalarınısıvamak, eteğini toplamak. çemrenme * Çemrenmek işi. çemrenmek * Kendi kol, etek veya paçalarını çemremek.
* Bir işe girişmek için hazırlanmak, paçalarısıvamak.çençen * Geveze. çene * Omurgalılardan kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlıüstlü dişleri taşıyan ve ağzın açılıp kapanmasını
sağlayan parça.
* Omurgasız hayvanlarda buna benzeyen yapı.
* Mengene veya kerpeten gibi araçların eşyayısıkıştıran karşılıklı iki parçasından her biri.
* Çok konuşma huyu.
* Köşe.çene çalmak * gevezelik etmek. çene çukuru * Alt çenenin ucundaki çukur. çene kavafı * Geveze. çene yarışı * Durmadan karşılıklıkonuşmak. çene yarıştırma * karşılıklı gevezelik etme, karşılıklıçene çalma.
* Bkz. söz göstergesi.çene yarıştırmak * karşılıklı gevezelik etmek, karşılıklıçene çalmak. çene yormak * boşuna söyleyip durmak. çenebaz * Çok konuşan, çenesi kuvvetli, çeneli. çenebazlık * Çenebaz olma durumu. çenek * Tohumda embriyonu kaplayan etli bölüm.
* Kuşların gagasını oluşturan alt ve üst bölümlerden her biri.
* Böceklerde ağzın iki yanında bulunan parçalayıcısert organ.çenekli * Çeneği olan. çeneksiz * Çeneği olmayan ve çenekleri iyi görülemeyen. çeneleşme * Çeneleşmek işi. çeneleşmek * Karşılıklı olarak konuşmak. çeneli * Çenesi olan.
* Çok konuşan.çenen tutulsun * (şom ağızlılara) “söyleyemez ol! anlamında beddua olarak kullanılır. çenesi açılmak * durmadan konuşmak, gevezelik etmek. çenesi atmak * (can çekişirken) çenesi titremek. çenesi durmamak * gereksiz yere sürekli konuşmak. çenesi düşmek * yerli yersiz konuşup gevezelik etmek. çenesi düşük * Çok gereksiz şeyler konuşan, boş boğaz, geveze. çenesi kitlenmek * alt ve üst çene sımsıkı bir durumda bir araya gelmek. çenesi kuvvetli * Kolay ve etkili söz söylemekten yorulmayan. çenesi oynamak * bir şey yemekte bulunmak. çenesini açtırmak * söz fırsatıvermek. çenesini bağlamak * ölen bir kimsenin çenesi altından geçirilen tülbendi başının üstünde düğümlemek.
* bir kimsenin ölümünü istemek.çenesini bıçak açmamak * sıkıntıve üzüntüden konuşmamak. çenesini dağıtmak * çok güçlü bir yumrukla çenesine vurmak. çenesini kapatmak * susturmak. çenesini tutmak * bildiğini, düşündüğünü söylememek veya konuşmaktan vazgeçmek. çenesinin bağıçözülmek * gevezelik etmek, yerli yersiz, durmadan konuşmak. çenesiz * Çenesi olmayan.
* Yerinde ve düzgün konuşmasını bilmeyen.çenet * Açıldığında tohumların ortaya çıktığıkabuk.
* İstiridye gibi iki çeneli yumuşakçalarda, kolsu ayaklılarda kavkının iki parçasından her biri.çenetli * İki veya daha çok çeneti bulunan. çeneye kuvvet * konuşma gücüyle, durmadan konuşup söyleyerek. çeng * Eski bir Türk sazı. çengel * Bir yere takılmaya, geçirilmeye yarayan eğri ve ucu sivri demir.
* Basketbolda çembere yan durarak tek elle başüzerinden geçirilerek atılan şut, çengel atış.çengel atış * Çengel. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 15
çatallaştırma * Çatallaştırmak işi. çatallaştırmak * Çatallaşmasına yol açmak. çatallı * Çatalı olan veya çatal durumunda olan.
* İki veya daha çok ihtimali olan.
* (ses için) Pürüzlü.çatallık * Çatal konulan yer. çatana * Filika büyüklüğünde, islimle işleyen deniz teknesi, küçük vapur, istimbot. çatanacı * Çatana işleten kimse. çatapat * Ayakla çiğnenince veya bir yere sürtülünce çat pat diye patlayan bir eğlence fişeği. çatı * Bir yapının, bir evin damınıkuran parçaların bütünü.
* Birbirine çatılmışçakılmışşeylerin bütünü.
* Yapının tavanı ile damıarasındaki genellikle az kullanılan yer.
* İnsan ve hayvanda iskeletin kuruluşu.
* Barınılan, sığınılan yer.
* Belli bir maksada yönelik kimselerin oluşturduğu kuruluş.
* Özne veya nesne durumlarına göre, belirli çatıeklerinin fiil kök veya gövdelerine getirilen türev, bina:
Sevinmek (sev-in-), sevdirmek (sev-dir-), sevindirmek (sev-in-dir-) gibi.
* Bir yapıyıörten ve eğik yüzeyleri olan damın tahtadan iç yapısı.
* Hikâye, roman, piyes gibi edebî türlerde olay kuruluşu, kurgu.çatıarası * Tavanla çatıörtüsü arasında kalan boş bölüm, tavan arası. çatıekleri * Fiil kök veya gövdelerinden dönüşlü, edilgen, işteş, ettirgen çatılar yapmaya yarayan ekler: (Sev-in-), (sev-il-
), (sev-iş-), (kapa-t-), (geç-ir-), (sev-dir-) gibi.çatıeteği * Çatının, binanın dışduvarlarınıaşan, yağışlara karşıduvarın en üst bölümünü koruyan dışa uzanmışkısmı. çatıkaplayıcı * İskele kurup ahşap çatıkaplamasınıve duvarlarıkeçe veya özel kâğıtlar ile kaplayan usta. çatıkatı * Yapılarda çatı ile son kat arasında yapılan küçük kat. çatıkirişi * Bir ucu tavanın üstüne bindirilen ve üzerine kiremit altıtahtalarının kaplandığı ana kiriş. çatıörtüsü * Çatıların üstüne kiremit, çinko ve oluklu sac vb. ile kaplanan, tavana su geçmesini önleyen yapı bölümü. çatıpenceresi * Tavan arasınıaydınlatmaya yarayan pencere veya camlıkapak. çatıcı * Çatma işini yapan kimse. çatık * Çatılmışolan. çatık çehre * Çatık yüz. çatık kaş * Kaşları birbirine çok yakın ve çatık olan (kimse). çatık surat * Çatık yüz. çatık yüz * Öfkeli yüz (çehre, surat). çatıklaşma * Çatıklaşmak işi. çatıklaşmak * Çatık duruma gelmek. çatıklık * Çatık olma durumu. çatıldama * Çatıldamak durumu. çatıldamak * Çatık duruma gelmek. çatılı * Çatısı olan (yapı).
* Çatılmışolan.
* Başına çatkı bağlanmışolan.çatılış * Çatılmak işi veya biçimi. çatılma * Çatılmak işi. çatılmak * Çatmak işine konu olmak. çatınma * Çatınmak işi. çatınmak * Kaşlarınıçatıp surat asmak. çatır çatır * Sert bir şey kırılırken, yanarken yerinden sökülürken veya sıkıştırılınca çıkan ses.
* Zor kullanarak, baskıyaparak.
* Güçlük çekmeden.çatır çatır çatlamak * çok çatlamak.
* çok kıskanmak.çatır çatır etmek * çatır çatır ses çıkarmak. çatır çatır sökmek * bir şeyi zorlayarak yerinden söküp çıkarmak. çatır çutur * Bir şey kırılırken çıkan sesi anlatır. çatırdama * Çatırdamak işi. çatırdamak * Çatır diye ses çıkarmak.
* Çökmeye, yok olmaya yüz tutmak, tehlikeli duruma düşmek.çatırdatma * Çatırdatmak işi. çatırdatmak * Bir şeyin çatır diye sesini çıkartmak. çatırtı * Çatırdama sesi. çatırtılı * Çatırtısı olan. çatısız * Çatısı olmayan, üstü açık (ev, kulübe). çatış * Çatmak işi veya biçimi. çatışık * Birbirini tutmayan, birbirini çelen, birbirine uymayan, çelişik, mütenakız. çatışılma * Çatışılmak işi. çatışılmak * Çatışmak işi yapılmak. çatışkı * Yasaların veya önermelerin kendi aralarında çelişikliği, antinomi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 22
çelişkisiz * Çelişme durumunda olmayan, çelişmesiz. çelişme * Birbirine ters olma, birbirini tutmama.
* Önerme, yargı, kavram ve terimlerin birbirini tutmama durumu.çelişmek * (düşünce ve davranış) Birbirini tutmamak, birbirlerine ters düşmek, mütenakız olmak. çelişmeli * Çelişik, çelişkili. çelişmesiz * Çelişiği olmayan, çelişkisiz. çelişmezlik * İçinde çelişme yaratmayan kuram. çelişmezlik ilkesi * Çelişik önermeleri özünde bulundurmayan ve yasaklayan kuram. çello * Viyolonselin kısaltılmışadı. çelme * Çelmek işi.
* Birini yere düşürmek için ayağının önüne ayak uzatmak.
* Arkadan hafifçe bağlanan başörtüsü.çelme atmak (veya takmak) * çelme ile yıkmaya çalışmak.
* bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek.çelmece * Aklınıkarıştıracak biçimde. çelmek * Düşürmek.
* Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek.
* (örtü vb. bir şey) Örtünüp iki ucunu bağlamak.
* Bir şeyin kenarınıverev veya çapraz kesmek, çalmak.
* Dua okumak, zikretmek.
* (düşünce ve davranışiçin) Birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek.
* Topa gidişyönünü değiştirecek biçimde vurmak.çelmeleme * Çelmelemek işi. çelmelemek * Çelme takmak. çelmelenme * Çelmelenmek işi. çelmelenmek * Çelme takılmak.
* (bir işveya kimse) Engellenmek, baltalanmak.çelmeleyiş * Çelmelemek işi veya biçimi. çelmik * Buğday ve başakla karışık iri saman. çeltek * Çoban yamağı, yardımcı, uşak. çeltik * Kabuğu ayıklanmamışpirinç. çeltik kargası * Bkz. kara leylek. çeltik tarlası * Pirinç yetiştirilen sulak tarla. çeltikçi * Çeltik yetiştiricisi. çeltikçilik * Çeltik yetiştirme işi. çeltikli * İçinde çeltik olan. çeltiklik * Çeltik ekmeye veya üretmeye elverişli yer. çem * Yeşilliği bol olan yer. çembalo * Klâvsen. çember * Merkez denilen sabit bir noktadan aynıuzaklık ve düzlemdeki noktalar kümesinin oluşturduğu kapalıeğri.
* Bu biçime getirilmişkatıcisimlerin çevresi.
* Çocukların oynamak için çevirip arkasından koştuklarıtekerlek biçiminde oyuncak.
* Sandık, denk, fıçıvb. nin dağılmaması için üzerlerine geçirilen dayanıklı bir cisimden kuşak.
* Büyük yazma yemeni.
* Aşılması, çözümü güç durum.
* Basketbolda içinden topun geçmesiyle sayıkazanılan ağlıdemir halka.çember çevirmek * (çocuk) çemberi döndürmek. çember geçirmek * çemberle kuşatmak. çember içine almak (veya çembere almak) * kuşatmak. çember kayık * Arka tarafıyuvarlak kayık. çember makası * Karyola ve somya imalâtında kullanılacak olan çelik çemberleri kesmeye yarayan araç. çember sakal * Yuvarlak bir biçimde kesilmişsakal. çemberden dönmek * başarıya ulaşmak üzere iken olumsuz bir sonuçla karşılaşmak. çemberi yarmak * kuşatmadan, bir veya birkaç noktayı geçerek kurtulmak. çemberleme * Çemberlemek işi. çemberlemek * Çemberle kuşatmak. çemberlenme * Çemberlenmek işi. çemberlenmek * Çemberle kuşatılmak.
* Çember durumuna gelmek.çemberletme * Çemberletmek işi. çemberletmek * Çemberlenmesini sağlamak. çemberli * Çemberi olan.
* Çember geçirilmişolan.çembersel bölge * Çember ve çemberin içindeki noktaların meydana getirdiği düz yüzey. çembersiz * Çemberi olmayan.
* Çember geçirilmemişolan.çemçe * Çömçe. çemen * Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu (Cuminum cyminum).
* Bu tohumu un durumuna getirip sarımsak, kırmızı biberle karıştırarak yapılan, pastırma üzerine sürülen
macun.çemenleme * Çemenlemek işi. çemenlemek * Çemen sürmek.