çekinmek | * Saygı, korku, utanma gibi duygularla bir şeyi yapmak istememek, kaçınmak. * Bir şey sürünmek. |
çekinti | * Duraksama, kararsızlık, tereddüt. |
çekip almak | * uzaklaştırmak, meşguliyetine son vermek, koparmak. |
çekip çevirmek | * hâle yola koymak, yönetmek. |
çekip gitmek | * bırakıp gitmek, ayrılmak, savuşmak. |
çekirdecik | * Hücre çekirdeğinin içinde tek veya birden çok bulunan yuvarlak cisim. |
çekirdek | * Etli meyvelerin içinde bir veya birden çok bulunan, çoğu sert bir kabukla kaplıtohum. * Yenmek için satılan kabak veya ayçiçeği çekirdeği. * Bir hücrenin merkezini oluşturan cisimcik. * Atom çekirdeği. * Kuyumculukta kullanılan ve beşsantigrama eşit olan ağırlık ölçüsü. * Bir şeyin temelini oluşturan öz, nüve. * Ağaçlarda soyulmayan bölüm. |
çekirdek aile | * Anne, baba ve henüz evlenmemişçocuklardan oluşan aile. |
çekirdek kahve | * Çekilmemişveya dövülmemişkahve. |
çekirdekçi | * Çekirdek satan kimse. |
çekirdekçilik | * Çekirdek satma işi. |
çekirdeklenme | * Çekirdeklenmek işi. |
çekirdeklenmek | * Çekirdek bağlamak. |
çekirdekli | * Çekirdeği olan, içinde çekirdeği bulunan. |
çekirdeksel | * Atom çekirdeği ile ilgili, nükleer. |
çekirdeksiz | * Çekirdeği olmayan, içinde çekirdeği bulunmayan. |
çekirdekten yetişme | * herhangi bir işte, meslekte, küçük yaştan başlayarak yetişmişolan. |
çekirge | * Düz kanatlılardan, uzun olan art bacaklarına dayanarak uzağa sıçrayabilen, birçok türleri olan böcek (Acridium). |
çekirge kuşu | * Sığırcık (Sturnus vulgaris). |
çekirge ötleğeni | * Orta Asya ve Avrupa içlerinde yaşayan ötücü bir kuş. |
çekirge şalvar | * Paçalarıçok dar, bacak bölümü genişolarak dikilmişşalvar. |
çekiş | * Çekmek işi veya biçimi. * Bir motorun çekme gücü. * Ağız kavgası. |
çekişe çekişe pazarlık (etmek) | * (alıcı) bir malıucuz almak için titizce pazarlık (etmek). |
çekişken | * Çekişmeyi seven, kavgacı(kimse). |
çekişli | * Çekme gücünü ön tekerleklerden alan araç. |
çekişme | * Çekişmek işi. |
çekişmek | * İki yönünden karşılıklıçekmek. * Bir şeyi birbirine karşıçekmek. * (ad çekme, niyet, kâğıt için) Aralarında çekmek. * Ağız kavgasıetmek. * Çaba, gayret harcamak. |
çekişmeli | * Çekişmeye yol açan. * Sert, çetin, zorlu. |
çekişmesiz | * Çekişmeye yol açmayan. |
çekişte | * Tuzla terbiye edilmişyeşil zeytin. |
çekiştirici | * Çekiştirmek işini yapan (kimse). * Bir kimsenin kötü taraflarınıuzun uzadıya sayıp döken (kimse). |
çekiştiricilik | * Çekiştiricinin işi. |
çekiştirme | * Çekiştirmek işi. |
çekiştirmek | * Uçlarında tutarak ayrıyönlere doğru çekmek. * Tekrar tekrar çekerek koparmak. * Bir kimsenin kötü taraflarınıuzun uzadıya sayıp dökmek. |
çekiver kuyruğunu | * artık ondan hayır bekleme. |
çekiye gelmek | * düzene uymak. |
çekiye gelmez | * ölçüsüz derecede çok veya büyük. * düzeltilemez, düzene sokulamaz. |
çekkin | * Elini eteğini çekmiş, ilgisiz. |
çekme | * Çekmek işi. * Masa, dolap gibi şeylerin dışarıya çekilen gözü, çekmece. * Yüksekteki ince dallarıçekip kesmeye yarar, ay biçiminde, uzun saplı, ağzıtırtıklı bıçak. * Düzgün biçimli. * Çekilerek giyilen veya kullanılan. * Parmak veya mızrapla çalınan çalgı. * Ağacın yapısındaki nem oranının azalmasısonucu boyutlarının küçülmesi. * İşyaparken giyilen bir tür şalvar. * Vücut bölümlerinin bükücü kas gücü ile bir direnci kendisine yaklaştırması. |
çekme demir | * Haddeden geçirilmişdemir. |
çekme kat | * Apartmanda veya evlerde dört yanıteras olarak bırakılan en üst kat. |
çekmece | * Masa, dolap gibi şeylerin dışarıya çekilen gözü, çekme. * İçinde mücevherat veya başka değerli şeyler saklanan küçük, süslü sandık. * Gemilerin barınabilecekleri koy. |
çekmeceli | * Çekmecesi olan. |
çekmecesiz | * Çekmecesi olmayan. |
çekmek | * Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek. * (taşıt için) Bırakmak, koymak. * Germek. * İçine almak. * Bir yerden başka bir yere taşımak. * Bir amaçla ortadan kaldırmak. * Solukla içine almak. * Üzerinde bulunan bir silâhla saldırmak için davranmak. * Atmak, vurmak. * (bir kimseyi veya bir şeyi) Geri almak. * (güç durumlara) Uğramak, dayanmak, katlanmak. * Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak. * (tartıda) Ağırlığı olmak. * Döşemek. * Herhangi bir engel kurmak. * (ad çekme, niyet, piyango için) Şans denemek amacıyla hazırlanmışkâğıtlardan birini almak. * İmbik yardımı ile elde etmek. * Çizgi durumunda uzatmak. * Tıpkısınıyazmak veya çizmek. * (şişe, vantuz, sülük vb. için) Tedavi amacıyla uygulamak. * Bir yerden bir şeyi yukarıdoğru almak. * Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerinde tespit etmek. * Taşıma gücü olmak. * Öğütmek. * (protesto, poliçe, çek gibi şeyler için) Düzenleyip yürürlüğe koymak. * (dikkat, ilgi vb. için) Üzerine toplamak. * Hoşa gitmek, sarmak. * Kaçan ilmeği örmek. * Masrafınıkarşılamak. * Bir duyguyu içinde yaşatmak. * İçki içmek. * Yürütmek, sürmek. * (bir kimse) Ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek. * (bir şeyin iç yüzünü anlamak amacıyla) Sıkıştırmak. * Herhangi bir anlama almak. * Örtmek, giymek. * Dişi hayvanıçiftleşmek için erkeğin yanına götürmek. * (yol, ay için) Sürmek. * Daralıp kısalmak. * Söylemek. * Asmak. * (boya, badana vb.) Sürmek. * Yollamak. * (bir şeyi) Emip dışarıya çıkarmak. |
çekmeli | * Çekmesi veya çekişi olan. * Çekmecesi olan. |
çekmelik | * Genellikle yemeni gibi giyeceklerde, ayağın daha rahat girmesi için topuk üzerinde bulunan uzun çıkıntı. |
Çekoslovak | * Çekoslovakya’da yaşayan (kimse). |
Çekoslovakyalı | * Çekoslovak halkından olan kimse. |
çektiri | * Yelkenleri olmakla birlikte kürekle de yol alan eski zaman gemisi, çektirme. |
Kategoriler