çızıktırmak | * Çiziktirmek. |
-çi | * Bkz. -cı/ -ci. |
çiçeğe kesmek | * çiçek açmak. |
çiçeği burnunda (veya çiçeği burnunda, çamuru karnında) | * yeni, çok taze, yeni koparılmış. |
çiçek | * Bir bitkinin, üreme organlarınıtaşıyan çoğu güzel kokulu, renkli bölümü. * Çiçek açan kır veya bahçe bitkisi. * Davranışlarıhafif, toplum kurallarına uymayan kimse. * İrinli kabarcıklar dökerek yüzde izler bırakan ateşli, ağır ve bulaşıcı bir hastalık. * Süblimleşme veya çiçeksime yoluyla elde edilen toz. |
çiçek açmak (veya vermek) | * çiçeklenmek. * yeniden ortaya çıkmak, görüntü vermek. |
çiçek aşısı | * Çiçek hastalığına karşı bağışıklık sağlamak amacıyla aşı olarak yapılan zayıflatılmışçiçek virüsü. |
çiçek bahçesi | * Çiçek yetiştirilen veya çiçeklerle kaplanmışsüslü bahçe. |
çiçek biti | * Yarım kanatlılardan, küçük ve yumuşak vücutlu olan, bitkilerin üzerinde sürü durumunda yaşayan bir böcek. |
çiçek boyası | * Kırmız. |
çiçek bozuğu | * Çiçek hastalığından yüzü delik deşik olmuş, çopur. |
çiçek çıkarmak | * çiçek hastalığına tutulmak. |
çiçek durumu | * Çiçeklerin sap üzerindeki dizilişi. |
çiçek dürbünü | * Bkz. kaleydoskop. |
çiçek evi | * Çiçek yetiştirilen ve satılan yer. |
çiçek gibi | * temiz, bakımlı, güzel. |
çiçek olmak | * yaşına, durumuna uymayan aşırıdavranışlarda bulunmak. |
çiçek pazarı | * Çiçeklerin alınıp satıldığıçarşı. |
çiçek sapçığı | * Çiçekleri sapa birleştiren ince ve küçük sap. |
çiçek sapı | * Çiçek durumunda bütün çiçeklerin, üzerinde toplandığıveya bitiştiği sap. |
çiçek soğanı | * Lâle gibi çiçeklerin ekim zamanıköklerinde oluşan soğan biçimindeki yumru filiz. |
çiçek suyu | * Turunçgillerin çiçeklerinin imbikten geçirilmesiyle elde edilen güzel kokulu su. |
çiçek tacı | * Çiçeklerin üreme organlarının çevresinde türlü renkte yaprakçıklardan oluşan ve böcekleri çeken organ. |
çiçek tozu | * Başçığın içinde bulunan, çiçekte döllenmeyi sağlayan toz. |
çiçek yağı | * Ayçiçeği yağı. |
çiçek yaprağı | * Çiçek sapıüzerinde ve çiçeğe yakın, özel biçimler gösteren yaprak. |
çiçekçi | * Çiçek yetiştiren, satan veya yapma çiçek işiyle uğraşan kimse. * Çiçek satılan yer. |
çiçekçi esnafı | * Sebze ve meyve toptancısı, komisyoncusu. |
çiçekçilik | * Çiçek yetiştirme, satma veya yapma, çiçek yapıp satma işi. |
çiçekleme | * Çiçeklemek işi. |
çiçeklemek | * Çiçek dikmek. * Çiçekle donatmak. |
çiçeklendirme | * Çiçeklendirmek işi. |
çiçeklendirmek | * Çiçekli duruma getirmek. * Çiçekli bir durumdaymışgibi görünmek. |
çiçekleniş | * Çiçeklenmek işi veya biçimi. |
çiçeklenme | * Çiçek açma. * Çiçeğin açma zamanı. * Tuzların billûrlaşma sularınıyitirerek toz durumuna gelmesiyle oluşan tuzlar. |
çiçeklenmek | * Çiçek açmak, çiçek vermek, çiçekli duruma gelmek. |
çiçekleşme | * Çiçekleşmek işi veya durumu. |
çiçekleşmek | * Çiçek durumuna girmek, çiçek gibi olmak. |
çiçekli | * Çiçeği veya çiçek resimleri olan. |
çiçekli bitkiler | * Bkz. tohumlu bitkiler. |
çiçeklik | * Koparılmışçiçekleri koymaya yarar kap. * Çiçek saksılarınıkoymaya veya çiçek yetiştirmeye ayrılmışyer. * Eski evlerde süs eşyasıkonulan raflıduvar oyuğu. * Çiçeğin üzerinde çanak, taç ve öteki organlarının bulunduğu parça. |
çiçeksever | * Çiçeğe düşkün kimse. |
çiçeksime | * Çiçeksimek işi veya sonucu. |
çiçeksimek | * Çiçek gibi olmak, çiçeklenmek. * Kristal durumunda bulunan bir bileşik, kristal suyunu yitirip beyazımsı bir toz durumunu almak. * Deride leke, sivilce, çiçek gibi döküntüler belirmek. |
çiçeksiz | * Çiçeği olmayan. |
çiçeksiz bitkiler | * Mantarlar ve eğrelti otları gibi, üreme organları gizli olan bitkiler sınıfı. |
çift | * (nesneler için) Birbirini tamamlayan iki tekten oluşan. * Bir erkek ve bir dişiden oluşan iki eş. * Toprağısürmek için birlikte koşulan iki hayvan. * Küçük maşa veya cımbız. |
çift atış | * Çıkışhakeminin, çıkışın yanlışolduğunu koşuculara bildirmek ve yarışıdurdurmak için yaptığı iki el tabanca atışı. |
çift ayaklılar | * Duyargalarısekiz eklemli, vücut halkalarında ikişer çift ayak bulunan, ıslak ve karanlık yerleri seven çok ayaklılar topluluğu. |
çift camlı | * Aralarında boşluk bırakılarak takılmışiki camı bulunan (pencere). |
Kategori: Ç
Ç Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 35
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 36
çift cinsellik * Kişinin beyninde bir dişi bir de erkek gizil gücün bulunmasıdurumu. çift çubuk * Çiftçilik yapabilmek için gereken her türlü araç.
* Mal mülk, para edebilecek bütün varlıklar.çift dalma * Ayakta güreşirken beklenmeyen bir atılımla karşısındakinin iki ayağını birden kapma. çift desimetre * Üzerinde yirmi cm’lik bölüntüler bulunan ölçü cetveli. çift dikiş * Birbirlerinden geçen iki sıra düz dikiş.
* Bir sınıfta iki yıl üst üste okuma.çift direkli * İki direkli küçük yelkenli. çift dirsek * Boruya 180° lik dönüşveren dirsek. çift dişliler * Omurgalılardan, üst çenedeki bir çift kemirmeye yarayan kesici dişin arasında bir çift daha küçük dişleri
bulunan kemiriciler takımının bir alt takımı.çift görmek * sarhoşolmak. çift kanatlılar * Sinekler gibi iki kanadı olan ve emici ağızları bulunan böcekler takımı, iki kanatlılar. çift kapı * Üst üste kapanan veya birbirine vidalanarak kullanılan, yalıtma özelliği çok, iki katlıkapı. çift kişilik * İki kişiye ait, iki kişilik. çift kol * Aynıyönde ilerleyen, duran veya yürüyen birliklerden ve araçlardan oluşan yan yana iki kol. çift koşmak * hayvanlarısabana pulluğa koşmak. çift küme * Birbirine çok yakın iki yıldız kümesi. çift motorlu * İki motorlu küçük uçak. çift parmaklılar * Memelilerin öküz, koyun gibi parmaklarıçift olan takımı. çift pencere * Yalıtkanlığı artırmak amacıyla üst üste kapanan iki kanat biçiminde yapılmışpencere. çift sayı * 4, 6, 8 gibi 2’nin katı olan ve 2’ye bölünebilen tam sayı. çift sürmek * saban, pulluk kullanarak toprağıekilebilir duruma getirmek. çift vuruş * Kasıtlı olmayan ama kurala da aykırı olan bir davranışa uygulanan ve doğrudan doğruya kaleye
çekilemeyecek, iki vuruşlu bir ceza türü.çift yıldız * Birbirinin çekim etkisinde bulunan ve böylece ortak kütle merkezi çevresinde dolanan yakın iki yıldız. çift zamanı * Tarla sürme zamanı. çiftçi * Geçimini toprağıekerek sağlayan kimse, rençber. çiftçilik * Çiftçi olma durumu.
* Çiftçinin gördüğü işler, tarım, rençberlik, ziraat.çiftçilik etmek * tarımla uğraşmak, rençberlik yapmak. çifte * İkisi bir arada bulunan veya ikili.
* (sandal, kayık için) Çift kürekli.
* At, eşek ve katırın arka ayaklarıyla vuruşu, tekme.
* İki namlulu av tüfeği.çifte atmak * (at, eşek) arka ayakları ile vurmak.
* iki namlulu av tüfeğini patlatmak.çifte çubuğa gitmek * ekim ve biçim işleriyle uğraşmak. çifte dalmak * Bkz. çift dalma. çifte dikiş * Bkz. çift dikiş. çifte gitmek * tarla sürmeye gitmek. çifte kavrulmuş * Bir çeşit sert ve ufak kesilmişlokum.
* Pek pişkin (kimse).
* Çok çile çekmiş(kimse).çifte kıskaç * İkili kıskaca alma durumu. çifte koşmak * başka bir işte kullanılan hayvanlarısabana, pulluğa koşmak. çifte kumrular * Çok sevişen ve birbirinden hiç ayrılmayan kimseler. çifte nağra * Birbirine bağlıküçük iki dümbelekten oluşan çalgı. çifte standart * Çifte ölçü, ikili davranışveya tutum. çifte vatandaşlık * İki ayrımillet vatandaşlığına sahip olma. çifte yemek * hayvanın çiftesine maruz kalmak. çiftehane * Kuşüretmeye yarar kafesli yer. çifteleme * Çiftelemek işi. çiftelemek * (hayvan) Arka ayaklarıyla tepmek.
* (gemi) Havanın sertleşmesi üzerine ikinci demirini de atmak.çiftelenme * Çiftelenmek işi. çiftelenmek * Çifte yemek. çifteleşme * Çifteleşmek işi veya biçimi. çifteleşmek * Birbirini çiftelemek. çifteli * Çiftesi bulunan.
* Çifte atan veya alnında çift sakar bulunan.
* Rahat durmayan, sataşkan.
* Uğursuz.çifter çifter * Her defasında, her yapılışında çift olarak. çiftetelli * Göğüs ve göbek titreterek, gerdan kırarak oynanan bir oyun.
* Bu oyunun müziği. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 37
çifti bozmak * çiftçilik yapmaktan vazgeçmek. çiftleme * Çiftlemek işi. çiftlemek * Çift duruma getirmek, ikilemek.
* Dişi ile erkeği bir araya getirmek.çiftlenme * Çiftlenmek işi. çiftlenmek * İkili duruma getirilmek. çiftleşme * Çiftleşmek işi. çiftleşmek * Bir şey tek iken bir tanesinin daha katılmasıyla iki olmak.
* Erkek ve dişi hayvan veya bitki hücreleri döllenmek için bir araya gelmek.çiftleştiriş * Çiftleştirmek işi veya biçimi. çiftleştirme * Çiftleştirmek işi. çiftleştirmek * Çift yapmak.
* Hayvanlarıçiftleşmek üzere bir araya getirmek.çiftlik * Tarım yapılan, hayvan yetiştirilen ve orada çalışanların oturması için evleri bulunan geniştoprak parçası. çiftlik kâhyası * Çiftlik işlerini yöneten kimse. çiftteker * Bisiklet. çifttekerci * Bisikletçi. çifttekercilik * Bisikletçi olma durumu. Çigan * Çingene. Çigan müziği * Macar folklorundan gelişmişözel yaylısazla çalınan hareketli halk müziği. çiğ * Pişmemişveya az pişmiş.
* Yersiz ve yakışıksız.
* Yaşının gerektirdiği görgüye ve olgunluğa erişmişolmayan.
* (renk, ışık için) Gözü rahatsız eden, göze batan.çiğbörek * Çiğkıyma, soğan ve baharat karışımınıaçılmışolan yufkaya koyarak hazırlanan ve yağda kızartılarak
yapılan börek.çiğçiğyemek * parçalayıp öldürecek derecede birine kızmak. çiğdüşmek * hoşkarşılanmamak, kaba ve yersiz bulunmak. çiğiplik * Bükülmemişiplik. çiğkaçmak (veya düşmek) * yersiz, yakışıksız olmak. çiğköfte * İyice dövülmüşçiğetle ince bulgura biber, soğan, baharat, salça, maydanoz katılarak bulgur yumuşayıncaya
kadar yoğrulup sıkılan ve pişirilmeden yenen köfte.çiğrenkçi * Çiğrenkçilik anlayışında resim yapan (sanatçı). çiğrenkçilik * XX. yüzyılın başlangıcında ilk defa izlenimciliğin renklerini bırakıp gereğinden çok saf renkler kullanarak
abartılmıştabiat biçimlerini gösteren resim anlayışı.çiğsüt emmiş * Bkz. insanoğlu çiğsüt emmiş. çiğtoprak * Uzun zaman işlenmemiş, güç sürülür toprak. çiğyemedim ki karnım ağrısın * suç işlemedim ki korkayım. çiğde * Ayrıçanak yapraklı iki çeneklilerden bir ağaç, hünnap (Zizyphus sativa).
* Bu ağacın kırmızıkabuklu, sert çekirdekli, iri zeytin biçiminde ve büyüklüğünde, güzün olgunlaşan yemişi.çiğdem * Zambakgillerden, türlü renklerde çiçek açan, çok yıllık, yumrulu bir kır bitkisi, mahmur çiçeği (Colchicum). çiğden vermek * yiyecek karşılığınıpara olarak ödemek. çiğe * Ceviz veya badem içi. Çiğil * Eski Türk boylarından biri. çiğin * Omuz. çiğindirik * İki ucuna su kabı, yoğurt tablası gibi taşınacak şeyler asılarak omuza alınan ağaç, omuzluk. çiğit * Çekirdek, özellikle pamuk çekirdeği. çiğitli * Çiğit karışmışolan. çiğleşme * Çiğleşmek işi. çiğleşmek * Göze batmak.
* Kaba davranışlarda bulunmak.çiğlik * Çiğolma durumu.
* Kaba, yersiz, yakışıksız davranış.çiğlik etmek * ters veya yersiz bir davranışta bulunmak. çiğnek * Yolüstü. çiğnem * Ağızda çiğnenecek miktar(da), bir parça, çiğnemlik. çiğneme * Çiğnemek işi. çiğnemek * Ağıza alınan bir şeyi dişler arasında ezmek, öğütmek.
* Ayak veya tekerlek altına alarak ezmek.
* Sayılması gereken bir şeyi saymamak, itibar etmemek, ayaklar altına almak.
* Egemenliği altına almak, hükmetmek.çiğnemik * Ağızda çiğnenip çıkarılan yemek. çiğnemlik * Ağızda çiğnenecek miktarda olan. çiğneniş * Çiğnenmek işi veya biçimi. çiğnenme * Çiğnenmek işi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 38
çiğnenmek * Çiğnemek işi yapılmak.
* İşgal altına alınmak.çiğnetme * Çiğnetmek işi. çiğnetmek * Çiğnemek işini yaptırmak. çiğneyiş * Çiğnemek işi veya biçimi. çiklet * Şekerli ve kokulu çiğneme sakızı, jiklet. çikletçi * Çiklet yapan veya satan kimse. çikletçilik * Çikletçinin işi ve mesleği. çikolata * Kakaodan yapılan ve bazen içine şeker, süt, fıstık, fındık katılan yiyecek. çikolatacı * Çikolata yapan veya satan kimse.
* Çok çikolata yiyen veya seven kimse.çikolatacılık * Çikolata yapmak veya satmak işi. çikolatalı * Çikolatası olan. çil * Orman tavuğugillerden, eti için avlanan, ormanlarda yaşayan bir kuş, dağtavuğu (Tetrastes bonasia). çil * Çoğunlukla yüzde oluşan kahverengi küçük benekler.
* Aynada oluşan leke.
* Köklerdeki kıl gibi ince uzantılar.
* Tüyünde küçük benekler bulunan (hayvan).
* Yeni ve parlak.çil çil * Pırıl pırıl, parlak. çil yavrusu gibi dağılmak * toplu bir hâlde bulunan insanların her biri bir yana dağılmak. çile * Dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıklarızahmetli ve perhizli dönem.
* Zahmet, sıkıntı.çile * İpek, yün, pamuk gibi her türlü iplik kangalı.
* Yay kirişi.çile çekmek * çok sıkıntıçekmek. çile çıkarmak (veya doldurmak) * sıkıntılı bir işin veya bir durumun sona ermesini beklemek. çilecilik * Dinî maksatlarla ve törelere bağlı olarak tabiî eğilimleri ve beden isteklerini yenmek için isteyerek acı
çekme.çileden çıkarmak * çok kızdırmak. çileden çıkmak * olup bitenler karşısında sabrıve dayanıklığıkalmayıp taşkınlık göstermek.
* çile süresini bitirmek.çilehane * Dervişlerin çile doldurduklarıyer. çilek * Gülgillerden, saplarısürüngen, çiçekleri beyaz bir bitki.
* Bu bitkinin güzel kokulu, pembe, kırmızırenkli meyvesi.çilek reçeli * Çilek ve şekerden yapılan kokulu bir tür reçel. çilek suyu * Çilekten sıkılan meyve suyu. çilek üzümü * Bir tür üzüm. çilekçi * Çilek yetiştiren veya satan kimse. çilekçilik * Çilek yetiştirme veya satma işi. çilekeş * Birçok sıkıntılıve üzüntülü durumlara düşmüşolan. çilekeşlik * Çilekeşolma durumu. çileli * Çilesi olan, çok sıkıntıçekmişolan.
* Çok üzüntülere yol açan.çilemek * Yağmur çiselemek.
* Nemlenmek, ıslanmak.
* (bülbül) Şakımak.çilenti * Hafif yağmur, serpinti. çilesi dolmak * dervişve tarikat ehlinin sadece dua ve ibadetle geçirmeleri gereken süreyi tamamlayarak çileden çıkması.
* üzücü ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak.çileye girmek * dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıklarızorlu ve perhizli döneme girmek. çilingir * Kilit, anahtar gibi demirciliğin ince işlerini yapan usta. çilingir sofrası * Üzerine meze ve içki konmuştepsi, küçük içki sofrası. çilingirlik * Çilingirin yaptığı iş. çillenme * Çillenmek işi. çillenmek * Çil (Il) oluşmak. çilli * Çili olan. çilsiz * Çili olmayan. çim * Buğdaygillerden, bahçelerin yeşillendirilmesinde yararlanılan çok yıllık bitki (Lolium). çim çim * İsteksizce. çimbali * Orkestralarda çalınan iki yuvarlak yüzeyden oluşmuşmetal vurmalıçalgı. çimçek * Serçenin küçük bir türü. çimdik * Çimdiklemek işi.
* Başparmakla işaret parmağının ucu arasına alınan miktar.
* Gönül kıracak söz.
* Tatar böreği.çimdik atmak (veya basmak) * çimdiklemek. çimdikleme * Çimdiklemek işi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 39
çimdiklemek * Bir kimsenin etini iki parmak ucu arasında kıstırarak sıkıp acıtmak.
* Bir bütünden küçük küçük parçalar koparmak.çimdiklenme * Çimdiklenmek işi. çimdiklenmek * Çimdik atılmak. çimdirme * Çimdirmek işi veya durumu. çimdirmek * Çimmek işini yaptırmak. çimek * Çimecek yer. çimen * Kendiliğinden yetişmişçim.
* Bkz. çemen.çimenli * Çimeni olan. çimenlik * Çimeni olan (yer). çimensiz * Çimeni olmayan. çimento * Killi kalkerleri özel fırınlarda pişirip ezmekle elde edilen, çamuru çarçabuk katılaşıp sertleşen ve yapılara
harç olarak kullanılan kül renginde veya beyaz toz.çimentocu * Çemento üreten veya satan kimse. çimentoculuk * Çimento üretmek veya satmak. çimentolama * Çimentolamak işi. çimentolamak * Çimento sürmek, çimento ile sıvamak. çimentolanma * Çimentolanmak işi. çimentolanmak * Çimento sürülmek, çimento ile kaplanmak. çimentolatma * Çimentolatmak işi. çimentolatmak * Çimento ile sıvatmak, çimento karışımımalzeme ile yaptırmak. çimentolu * Çimentosu olan. çimentosuz * Çimentosu olmayan. çimleme * Çimlemek işi. çimlemek * Çim ekmek. çimlendirme * Çimlendirmek işi. çimlendirmek * Çimlenmesini sağlamak. çimlenme * Çimlenmek işi. çimlenmek * Çimle kaplanmak.
* Üzerinde çim bitmek.
* Kendinin olmayan şeylerden biraz yarar sağlamak.
* (yiyeceklerden) Azar azar alıp yemek.çimleyiş * Çimlemek işi veya biçimi. çimmek * Suya bütün vücuduyla girip çıkmak. Çin anasonu * Manolyagillerden, sarırenkteki çiçekleri anason kokan bir ağaççık (lllicium anisatum). Çin gülü * Bkz. kamelya. Çin lâhanası * Çin’de yetiştirilen bir tür lâhana. Çin leylâğı * Tespih ağacı. çinakop * Lüfer balığının küçüğü (Temnodon altator). Çince * Çin dili. çinçilya * Çinçilyagillerden, postu için avlanan, yumuşak ve gümüşrengi tüyleri olan kemirici hayvan (Chinchilla
laniger).çinçilyagiller * Örnek hayvanıçinçilya olan kemiriciler familyası. Çingen * Çingene. Çingene * Hindistan’dan çıktıklarısöylenen, dünyanın çeşitli yerlerinde göçebe olarak yaşayan bir topluluk veya bu
topluluktan olan kimse.
* (Küçük ç ile) Cimri.Çingene borcu * Tutarıpek önemli olmamakla birlikte ufak ve dağınık borçların bütünü. Çingene çergesi * Derme çatma ve pis bir yer. Çingene çergesinde musandıra ne arar * yoksul bir kimseden ne beklenir?. Çingene düğünü * Gürültülü toplantı. Çingene kavgası * Önemsiz bir sorun üzerine başlayıp gittikçe kızışan, yakasıaçılmadık küfürlere yol açan kavga. Çingene palamudu * Palamut balığının yavrusu. Çingene parası * Bozuk para, ufaklık. Çingene pembesi * Göz alıcı, çiğpembe renk.
* Bu renkte olan.Çingenece * Çingene dili.
* (Küçük ç ile) Çingeneye yaraşır (biçiminde), çingene gibi.çingeneleşme * Çingeneleşmek işi. çingeneleşmek * Cimrice davranışlarda bulunmak. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 34
çırpmak * Hızla ve kesik kesik silkelemek.
* İki şeyi birbirine çarpmak.
* Bir şeyin ucundan bir parça kesmek.
* Sulu yiyecekleri hızla ve sürekli olarak çatal, kaşık gibi bir şeyle karıştırmak.
* Güreşte rakibinin kollarını beli hizasında sımsıkıkavrayarak minderde kendi üzerinden sağa ve sola sırt
üstü savurmak.
* Çalmak, hırsızlık etmek.çırptırma * Çırptırmak işi. çırptırmak * Çırpmak işini yaptırmak. çıt * Küçük bir şeyin kırılırken çıkardığıhafif ve süreksiz ses. çıt çıkarmamak * hiç ses çıkarmamak. çıt çıkmamak * en hafif bir ses bile çıkmamak. çıt etmek * çıt sesi çıkarmak. çıt yok * en hafif bir ses bile yok. çıta * Düzgün biçilmişuzun ve ensiz tahta. çıtak * Dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan.
* Kaba, huysuz, kavgacı.çıtçıt * Üzerinde dikili bulunduklarışeyin iki kenarınıüst üste getirerek birleştirmeye yarayan iki parçadan yapılmış
metal tutturmalık, fermejüp, kopça.
* Mobilya kapaklarını, kapılarıkilitleme ve sürgülemenin dışında kapalıtutmaya yarayan ve az bir kuvvetle
açılıp kapanmasınısağlayan iki parçalımetal veya plâstik araç.çıtçıtlama * Çıtçıtlamak işi. çıtçıtlamak * Çıtçıtla tutturmak. çıtıpıtı * Ufak tefek ve sevimli. çıtır çıtır * Kömür ve odun yanarken, ince tahta çubuklar vb. kırılırken, gevrek bir şey yenilirken çıkan ses. çıtır çıtır etmek * çıtırdamak. çıtır çıtır konuşmak * düzgün ve uzunca konuşmak. çıtır pıtır * (çocuklar için) Kolaylıkla ve tatlıtatlı(konuşmak).
* Çıtıpıtı.çıtırdama * Çıtırdamak işi. çıtırdamak * Çıtır çıtır ses çıkarmak. çıtırdata çıtırdata * Çıtırdatarak. çıtırdatış * Çıtırdatmak işi veya biçimi. çıtırdatma * Çıtırdatmak işi. çıtırdatmak * Çıtır çıtır ses çıkarmasına yol açmak. çıtırdayış * Çıtırdamak işi veya biçimi. çıtırtı * Çıtırdama sesi. çıtkırıldım * Aşırı incelik, dayanıksızlık ve çekingenlik gösteren (kimse). çıtkırıldımlık * Çıtkırıldım olma durumu. çıtlama * Çıtlamak işi.
* Antep fıstığının kabuğunu aralama.çıtlamak * Çıt sesi çıkarmak. çıtlatılma * Çıtlatılmak işi. çıtlatılmak * Çıtlatmak işi yapılmak. çıtlatış * Çıtlatmak işi veya biçimi. çıtlatma * Çıtlatmak işi.
* Antep fıstığının kabuğunu aralama.çıtlatmak * Bir şeyden çıt sesi çıkarmak.
* Bir kimseye, bilmediği bir şeyden ancak sezdirecek kadar söz etmek.
* Antep fıstığının kabuğunu aralamak.
* İşparçalarının bazıyerlerini oyup çıkarmadan makasla kesmek.çıtlık * Çitlembik. çıtpıt * Ayak altında ezilerek çıtır çıtır ses çıkaran bir tür patlangaç, çatapat. çıvdırma * Çıvdırmak işi. çıvdırmak * Çıvmak işini yaptırmak. çıvgar * Çift sürmekte veya araba çekmekte olan hayvanlara yardımcı olarak koşulan hayvan. çıvgın * Rüzgâr ve karla karışık yağan yağmur.
* Ağaç sürgünü, filiz.çıvlama * Çıvlamak işi. çıvlamak * Fışkırarak akmak. çıvma * Çıvmak işi. çıvmak * Atlamak, sıçramak, zıplamak.
* (hızla giden bir şey) Bir yere çarpıp yön değiştirmek, sekmek, çavmak, sapmak, inhiraf etmek.çıyan * Çok ayaklılardan.sarımtırak renkte, zehirli böcek (Scolopendra). çıyan gibi * hain bakışlısarışın kimse. çıyan gözlü * Mavi gözlü. çıyanlık * Hain olma durumu, hainlik. çıyanlık etmek * hainlik etmek. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 40
Çingenelik * Çingene olma durumu.
* (Küçük ç ile) Arsızca aç gözlülük, cimrilik.çini * Duvarlarıkaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlıve genellikle çiçek resimleriyle bezeli, pişmiş,
balçık levha, fayans.
* Sırlıve süslü, pişmiş balçıktan yapılmışolan.çini döşemek * bir yeri çini ile kaplamak. çini mürekkebi * Simsiyah, ince ve solmaz bir is mürekkebi. çinici * Çini yapan veya satan kimse. çinicilik * Çini yapma sanatı. çinili * Çinisi olan, çinilerle bezenmişolan. çinisiz * Çinisi olmayan. çinke * Sağlam, sert taş.
* En ufak parça.
* Benek.çinko * Atom numarası30, atom ağırlığı65,37, mavimsi beyaz renkte olan sert bir element, tutya. KısaltmasıZn.
* Bu elementten yapılmış.çinko * Tombala oyununda kartın bir veya iki sırasınıdoldurunca kazandığını bildiren ve açıkça söylenen söz.
* Tombala oyununda kartın bir veya iki sırasınıdoldurana verilen ödül.çinkograf * Çinkografi ustası. çinkografi * Çoğaltılmak istenilen resim veya yazıların kalı bınıçinko üzerine çıkarma sanatı. Çinli * Çin milletinden veya bu milletin soyundan olan (kimse). çintiyan * İçi astarlı, uzun kadın donu, kadın şalvarı. çip * Milimetrik yüzeyler üzerinde on binlerce devre elemanından oluşan ve son derece karmaşık elektronik
devrelerin yerleştirildiği, genellikle silikon gibi yarı iletken bir malzemeden yapılmışince bir dilim.çipil * (göz için) Ağrılıve kirpikleri dökülmüş. çipilleşme * Çipilleşmek işi. çipilleşmek * Gözleri çipil duruma gelmek. çipilti * Yağmur serpintisi. çipo * Gemiyi istenilen bir yerde tutmak için bir zincirle denize atılan, iki veya daha çok kolu bulunan gemi
demiri.çipura * Karagöz balığına benzer, eti beyaz bir Akdeniz balığı(Aurata aurata). çir * Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. çirçirci * Çirçir yapan kimse. çiriş * Çirişotunun kökünün öğütülmesiyle yapılan ve su ile karılarak tutkal gibi kullanılan esmer, sarı bir toz. çirişgibi * yapışkan ve acı. çirişotu * Zambakgillerden, beyaz çiçekli bir bitki (Asphodelus). çirişçi * Çirişyapan ve satan kimse. çirişçi çanağı * Çirişhazırlamakta kullanılan derin kap.
* Acıve kurumuş, zehir gibi.çirişçilik * Çirişçinin işi veya mesleği. çirişleme * Çirişlemek işi. çirişlemek * Çirişsürmek. çirişlenme * Çirişlenmek işi veya durumu.
* Nişastanın ve bazı inorganik tuzların etkisi ile granürler yapısının bozulması, su alarak şişmesi, kristal
özelliğini kaybetmesi ve viskozite ve enzimlere karşıhassasiyetinin artması.çirişlenmek * Çirişsürülmek. çirişli * Çirişsürülmüş.
* İnceliği kola ile örtülmüş(bez, kumaş).çirkef * Pis ve bulanık su.
* İğrenç ve bulaşkan (kimse veya şey).çirkefçe * Çirkefe yakışır bir biçimde (olan). çirkefe (çamura) taşatmak (veya çirkefi üzerine sıçratmak) * edepsiz bir kimsenin tepkisine yol açacak bir davranışta bulunmak. çirkefleşme * Çirkefleşmek işi. çirkefleşmek * Çirkef durumuna gelmek. çirkefli * İğrenç ve pis durumda bulunan. çirkeflik * Çirkef olma durumu veya çirkefçe davranış. çirkin * Göze veya kulağa hoşgelmeyen, güzel karşıtı.
* Yakışık almayan.
* Karanlık, dalavereli, şüpheli.çirkin kaçmak * hoşolmayan bir durum olmak. çirkince * Çirkine yakın, çirkin bir biçimde (olan). çirkinleşme * Çirkinleşmek işi. çirkinleşmek * Çirkin bir duruma gelmek. çirkinleştirme * Çirkinleştirmek işi. çirkinleştirmek * Çirkin bir duruma getirmek. çirkinlik * Çirkin olma durumu.
* Çirkin olanın niteliği. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 31
çıkra * Sık çalı. çıkralık * Çıkra ile örtülü yer. çıkrık * Kuyudan kovayıçekmeye yarayan ve el ile çevrilen araç.
* İplik bükmek, iplik sarmak gibi işlerde kullanılan, el veya ayakla çevrilen dolap.
* Ağır bir şeyi çekecek ipin sarılmasına yarayan ve bir eksen üzerinde uzunca bir kolla çevrilerek dönen
silindir.çıkrıkçı * Çıkrık yapıp satan kimse.
* Elyaf fitillerini incelterek iplik veya elyaf yünü hâline getiren ve boşmakaralara saran bir makine.çıkrıkçılık * Çıkrık yapma işi veya satma. çıkrıkçın * Bir ördek türü. çıkrıklı * Çıkrığı olan. çıkrıksız * Çıkrığı olmayan. çıktı * Üretim sonucu ortaya çıkan ürün, girdi karşıtı.
* Artık.
* Bilgisayarda yazılan bir metni kâğıda dökme.
* Mezuniyet belgesi.-çıl * Bkz. -cıl / -cil. -çıl * Küçültme sıfatlarıtüreten ek: ak-çıl, kır-çıl vb. çılan * İri bir çeşit çiğde. çılbır * Yoğurtlu yumurta yemeği. çılbır * Yulara takılan ip veya zincir. çıldır çıldır * Canlıcanlı.
* Parlak parlak, parlayarak.çıldırasıya * Çıldıracak gibi, pek çok. çıldırış * Çıldırmak işi veya biçimi. çıldırma * Çıldırmak işi. çıldırmak * Delirmek, aklını oynatmak.
* Israrla istemek, büyük arzu göstermek.çıldırtıcı * Çıldırtmak işini yapan. çıldırtıcılık * Çıldırtıcı olma durumu. çıldırtma * Çıldırtmak işi. çıldırtmak * Çıldırmasına sebep olmak. çılgın * Aşırıdavranışlarda bulunan, deli, mecnun.
* Çok büyük, aşırı, olağanüstü.çılgına dönmek * sevniç, öfke, kızgınlık vb. duygular sonucu aşırıölçüde heycanlamak, kendine hâkim olamamak. çılgınca * Deli gibi, delicesine.
* Aşırı bir biçimde.çılgıncasına * Çılgın gibi, çılgına dönmüşolarak. çılgınlaşma * Çılgınlaşmak işi. çılgınlaşmak * Çılgınca davranışlarda bulunmak. çılgınlık * Aşırıdavranış. çılkava * Bkz. cılkava. çıma * Halat ucu. çıma vermek * halat uzatmak. çımacı * Vapur iskelelerinde çıma uzatan veya tutan işçi. çımacılık * Çımacının işi. çımbar * Dokuma tezgâhındaki kumaşı germeye yarayan iki tarafıdişli araç, çımbar. çımkırma * Çımkırmak işi. çımkırmak * (kuşiçin) Pislemek. çın * Doğru, gerçek. çın çın * Metal eşyaya vurulunca çıkan sese benzeyen bir ses çıkararak. çın çın inletmek * gür ve keskin ses çıkarmak. çın çın ötmek * sürekli olarak keskin ses çıkarmak. çın tutmak * doğru olduğunu söylemek, doğrulamak. çınar * İki çeneklilerden, 30 m’ ye kadar uzayabilen, gövdesi kalın, uzun ömürlü, genişyapraklı bir ağaç (Platanus). çınargiller * Örneği çınar olan bitki familyası. çınarımsı * Çınara benzeyen. çınarımsı isfendan * Çınara benzer akça ağaç türü (Acer psüudoplatanus). çınarlı * Çınarı olan. çınarlık * Çınar ağaçlarıçok olan yer. çınayaz * Açık, mehtaplı, çok soğuk hava. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 32
çınçınlatmak * (kadehleri) Birbirine tokuşturmak. çıngar * Kavga, gürültü. çıngar çıkarmak * gürültü, kavga çıkarmak. çıngar kopmak * gürültü, kavga çıkmak. çıngı * Kıvılcım.
* Parça, zerre.çıngıl * Ufak ve seyrek taneli üzüm salkımı. çıngır çıngır * (ses için) Çıngırak sesi gibi ses çıkararak. çıngırağıçekmek * ölmek. çıngırak * Küçük çan.
* İçindeki tanelerin hareketiyle ses çıkaran metal yuvarlak nesne.çıngırakçı * Çıngırak yapan veya satan kimse. çıngırakçılık * Çıngırak yapmak veya çıngırak satmak işi. çıngıraklı * Çıngırak taşıyan, üzerinde çıngırak bulunan.
* Neşeli ve yüksek sesle (gülme, kahkaha).çıngıraklıyılan * Çıngıraklıyılangillerden, kuyruk ucundaki sert pullarıkımıldatarak kuru yaprak hışırtısına benzer bir ses
çıkartan tehlikeli bir yılan (Crotalus).çıngıraklıyılangiller * Omurgalıhayvanlardan sürüngenler sınıfına giren bir familya. çıngırdak * Çıngırak.
* Çocuk oyuncağı olarak kullanılan saplı bir tür çıngırak.çıngırdama * Çangırdamak işi. çıngırdamak * Çıngırak sesi çıkarmak. çıngırdatma * Çıngırdatmak işi. çıngırdatmak * Çıngırak sesi çıkarmasını sağlamak. çıngırtı * Çıngırağın sesine benzer keskin ve kesik ses. çınlak * Çınlaması, yankısıçok olan (yer). çınlama * Çınlamak işi. çınlamak * Çın diye ses çıkarmak.
* Yankıvermek.çınlamalı * Çınlaması olan. çınlatış * Çınlatma işi veya biçimi. çınlatma * Çınlatmak işi veya biçimi. çınlatmak * Çınlamasını sağlamak. çınlayış * Çınlamak işi veya biçimi. çınsabah * Sabahleyin, çok erken. çıpıçıpı * (çocuk dilinde) Yıkanma. çıpıl çıpıl * Su ile oynayarak. çıpıldak * (küçük çocuklar için) Çıplak. çıpır * Yonga. çıpır makinesi * Elyaflıplâka imalâtında kullanılmak üzere odunlarıyonga hâline getiren makine. çıplak * Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan.
* (başiçin) Saçsız.
* Üzerinde yeşillik bulunmayan.
* İçinde, gerekli eşya bulunmayan.
* Yalın, süssüz.
* Olduğu gibi, apaçık.
* Çıplak vücut resmi, nü.
* Yoksul kimse.çıplak alev * Isıtılacak maddelere veya bunların içinde bulunduğu kaplara doğrudan doğruya yöneltilen ateşveya alev. çıplak at * Koşumlarıve gemi takılmamış, eyerlenmemişat. çıplak gözle (bakmak) * görmeye yardımcı olacak hiçbir araç kullanmaksızın. çıplak maden * Tamamen saf durumda, içinde hiçbir yabancımadde bulunmayan maden. çıplak mülkiyet * Yararlanma hakkı başkasının olan bir mal üzerindeki sahiplik durumu, kuru mülkiyet. çıplak resim * Resim sanatında çıplak insanıkonu alan bir resim türü, nü. çıplak tohumlular * Açık tohumlar. çıplak ücret * Vergiler, yan ödemeler veya primler dışında kalan aslî ücret. çıplaklar kampı * İçinde, insanların giysisiz dolaşıp yaşadıklarıdinlenme bölgesi. çıplaklaşma * Çıplaklaşmak işi. çıplaklaşmak * Çıplak duruma gelmek. çıplaklaştırma * Çıplaklaştırmak işi. çıplaklaştırmak * Çıplak duruma getirmek. çıplaklığıyla * hiçbir şey saklamaksızın, olduğu gibi. çıplaklık * Çıplak olma durumu. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 33
çıplanma * Çıplanmak işi. çıplanmak * Çıplak duruma gelmek. çır çır * Çırpınmak fiili ile birlikte ne yapacağınışaşırmış bir durumda çok üzüntü ve telâşanlatır. çıra * Çam gibi reçineli ağaçların yağlıve çabuk yanmaya elverişli bölümü.
* Lâmba.çıra dibine ışık vermek * Bkz. mum dibine ışık vermek. çırağ * Mum, kandil, lâmba gibi ışık aracı; ışık. çırak * Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse.
* Dükkânda ayak işlerine bakan kimse.
* Saray veya daire gibi büyük yerlerde yıllarca hizmet ettikten sonra geçimi sağlanarak izin verilen kimse.çırak çıkarmak * bir kimsenin beklediğinden az bir kazançla ortalıktan uzaklaştırıldığınıanlatmak için kinayeli olarak
kullanılır.
* Cariye veya odalıkların saray, konak veya köşk gibi büyük yerlerde yıllarca hizmet ettikten sonra
evlenmesine veya geçimi sağlayacak o yerden ayrılmasına izin vermek.çırak etmek * bir ustanın yanında çalıştıktan sonra geçimini sağlayabilecek düzeye erişmişolan kişiye bağımsız çalışması
için izin vermek.çıraklık * Çırak olma durumu, yamaklık.
* Çırağın yaptığı iş.
* Çırağa verilen ücret.
* Çırakların çalıştığıyer.çıraklık etmek * çırak olarak çalışmak. çırakma * Üzerine kandil, mum veya herhangi bir ışık konulan yüksek tabla, şamdan. çırakman * Üzerinde meş’ale yakılan kule veya demir direk.
* Balıkçıların balıklarıkıyıya çekebilmek için geceleyin yaktıklarıateş.
* Çırakma.çıralı * Çırası olan veya çıra gibi reçineli olan. çıralık * Çıra olarak kullanılmaya elverişli. çıramoz * Balıkçıların, ateş balığı avlarken üzerinde çıra ve funda yaktıklarıızgara. çırçıl * Gemilere yükleme sırasında, bir fıçıyıyukarıkaldırabilmek için fıçının iki başına takılan enli ve kancalı
zincir.çırçıplak * Bütünüyle çıplak, çırılçıplak. çırçıplaklık * Çırçıplak olma durumu. çırçır * Pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan âlet. çırçır * Küçük pınar.
* Cırcır böceği.çırçırlama * Çırçılamak işi veya durumu. çırçırlamak * Pamuk, keten ve kendir gibi bitkisel dokuma ham maddelerini çekirdek veya kabuklarından temizlemek. çırılçıplak * Tamamen çıplak, çırçıplak.
* Çok açık ve yalın bir durumda.çırılçıplaklık * Çırılçıplak olma durumu. çırnık * Küçük boyda kayık.
* Üç flok yelkeni bulunan, iki yüz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli.çırpı * Dal, budak kırpıntısı.
* Boyalıve gergin bir sicimi yay gibi çekip bırakmak yoluyla çizgi çizme.çırpı(gibi) * (kol ve bacak için) çok ince, çok zayıf. çırpı ipi * İki nokta arasında düzgünlüğü sağlamak için kullanılan ip. çırpıvurmak * boyaya batırılmışipin gerilip çabucak çırpılmasıyla yüzeylere çizgi çekmek. çırpıcı * Çırpmak işini yapan.
* Yazma kumaşişlerini, boyalarıtutsun diye deniz suyunda çırpan kimse.çırpılma * Çırpılmak işi. çırpılmak * Çırpma işine konu olmak. çırpınıçırpını * Çırpınarak. çırpınış * Çırpınmak işi veya biçimi. çırpınma * Çırpınmak işi. çırpınmak * Acı ile kımıldanmak.
* Kaslar birdenbire kendiliğinden ve düzensiz bir biçimde kımıldamak, ihtilâç etmek.
* Ses çıkararak hafif dalgalanmak.
* Ne yapacağınışaşırmış bir durumda üzüntü ve telâşgöstermek.
* Çok istenilen bir şeyi gerçekleştirebilmek için aşırıderecede çaba harcamak.çırpıntı * Çırpınma.
* Suların ufak ve oynak dalgalarla kaynaşması.çırpıntılı * Ufak ve oynak dalgalı(deniz). çırpış * Çırpma. çırpışma * Çırpışmak işi. çırpışmak * (kuşlar) Kanatlarını oynatmak. çırpıştırılma * Çırpıştırılmak işi. çırpıştırılmak * Çırpıştırmak işi yaptırılmak. çırpıştırma * Çırpıştırmak işi.
* Çarçabuk, özensiz ve üstünkörü yapılan (iş).çırpıştırmak * Emek harcamadan, özensiz ve üstünkörü yapmak. çırpıya getirmek * bir sıra veya çizgi üzerine getirmek. çırpma * Çırpmak işi.
* Kumaşın kenarınıkıvırıp dikmek için iğne, kenara göre çapraz tutularak ve çift kattan batırılıp tek kattan
çıkarılarak yapılan dikiş biçimi.çırpmacı * Çırpmak işini yapan kimse. çırpmacılık * Çırpmacının işi veya mesleği. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 25
çerçeve * Resim, yazı, ayna gibi şeyleri süslemek veya bir yere asılabilecek duruma getirmek için bunlara geçirilen
kenarlık.
* Kapı, pencere ile bunların cam veya tablalarının yerleştirilmişolduğu kenarlık.
* Bir düşünce alanının sınırlarıveya bu sınırlar içindeki alan.
* Beden eğitiminde asılma ve tırmanmalar için kullanılan araç.çerçeve anlaşma * Hükûmet ile sendika ve işverenler arasında toplu sözleşme öncesinde varılan ön anlaşma. çerçeveci * Çerçeve yapan kimse.
* Resimlere, tablolara çerçeve takma işiyle uğraşan kimse.çerçevecilik * Çerçeve yapma veya satma işi. çerçeveleme * Çerçevelemek işi.
* Filmi çevrilecek başlıca cismin, gerek büyüklük gerek yer bakımından görüntü çerçevesine göre
düzenlenmesi işi.çerçevelemek * Bir şeye çerçeve geçirmek veya bir şeyi çerçeve içine alma. çerçevelenme * Çerçevelenmek işi. çerçevelenmek * Çerçeve içine alınmak. çerçeveletme * Çerçeveletmek işi. çerçeveletmek * Çerçeve geçirtmek. çerçeveli * Çerçeve geçirilmişveya çerçeve içine alınmışolan. çerçevesiz * Çerçeve içinde olmayan. çerçi * Köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyasısatan gezginci esnaf.
* (bazı bölgelerde) Tuhafiyeci.çerçici * Çerçi. çerçilik * Çerçinin yaptığı iş. çerden çöpten * Dayanıksız, çürük.
* Zayıf, narin, çelimsiz.çerez * Asıl yemekten sayılmayan, peynir, zeytin gibi yiyecekler.
* Yemek dışında yenilen yaşveya kuru yemişgibi şeyler.çerezci * Çerez satan kimse. çerezcilik * Çerez satma işi. çerezlenme * Çerezlenmek işi. çerezlenmek * Çerez türünden bir şeyler yemek.
* Bir şeyden biraz yararlanmak, çimlenmek.çerezlik * Çerez olabilecek şeyler.
* Çerez konulan kap.çerge * Derme çatma çadır, göçebe çadırı.
* Çingene çadırı.
* Otağ.çergeci * Padişah çadırını beklemekle görevli yeniçeri. çergi * Bkz. çerge. çergici * Pazarlarda sergi açan gezginci esnaf. çeri * Asker. çeribaşı * Alay beyi.
* Çingene topluluklarının başı.çeribaşılık * Çeribaşı olma durumu. Çerkez * Kafkasya’da yaşayan bir boy veya bu boydan olan kimse.
* Çerkezlere özgü, Çerkezlerle ilgili.Çerkez peyniri * Peynir yapmak için mayalanan sütün ince dilimler hâlinde sıcak suya atılmasıyla yapılan, taze veya kuru
olarak yenen tuzlu bir peynir türü.Çerkez tavuğu * Tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının etinden yapılan ve salçasına dövülmüş ceviz, biber katılarak
hazırlanan bir yemek.Çerkezce * Çerkez dili. çerkezlik * Çerkez gibi davranma eğilimi. çermik * Kaplıca, ılıca. çerviş * Kasaplık hayvanlardan elde edilen çeşitli yağların eritilmişi.
* Yemeğin sulu kısmı.çervişli * Çervişi olan. çeşit * Aynıtürden olan şeylerin bazıözelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi.
* Canlıların bölümlenmesinde, bireylerden oluşan, türden daha küçük birlik.
* Türlü.çeşit çeşit * Çeşitli olan, türlü türlü. çeşitkenar * Kenarlarından hiçbiri ötekine eşit olmayan (çokgen). çeşitkenar üçgen * Üç kenarıda ayrıuzunlukta olan üçgen. çeşitleme * Çeşitlemek işi.
* Belli bir temayıdeğişik armoni, melodi ve ritmle süsleyerek yeniden çalma, varyasyon.çeşitlemek * Bir şeyin çeşidini artırmak. çeşitlendirme * Çeşitlendirmek işi. çeşitlendirmek * Çeşitlerini artırmak. çeşitlenme * Çeşitlenmek işi. çeşitlenmek * Çeşitli duruma gelmek. çeşitli * Çeşidi çok olan, türlü, mütenevvi. çeşitlilik * Çeşidi çok olma durumu, tenevvü. çeşme * Çoğunlukla herkesin yararlanması için yapılan, borularla gelen suyun bir oluktan veya musluktan aktığı,
yalaklısu hazinesi veya yapısı. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 24
çengel atmak * bir konuya taraftar toplama girişiminde bulunmak, ilişki kurmak. çengel çeneliler * Çeneleri gaga biçiminde uzamışve tam kemikleşmemiş balıklar takımı, yapışık çeneliler. çengel iğnesi * Çengel biçiminde ilmiklerden oluşan bir tür işleme.
* Çengelli iğne.çengel sakızı * Kengel sakızı. çengel takmak * uğraşmak veya kötülük etmek için el atmak. çengelleme * Çengellemek işi. çengellemek * Çengelini takmak.
* Çengel atışyapmak.çengellenmek * Çengel takılmak, çengelle tutturulmak. çengelleyiş * Çengellemek işi veya biçimi. çengelli * Çengeli olan veya ucu çengel biçiminde olan. çengelli iğne * Tutturulduğu yerden kurtulmaması için ucu özel yuvaya geçirilen iğne. çengelsi * Çengeli andıran, çengel biçimli. çengi * Çalgıeşliğinde oynamayımeslek edinmişkadın. çengi kolu * Çengilerden oluşan topluluk. çengi takımı * Çengi kolu. çengilik * Çenginin yaptığı iş. çengüçegane * Saz eğlentisi. çenileme * Çenilemek işi. çenilemek * Canıyanan köpek ağlar gibi acıacıses çıkarmak. çenk * Harpıandıran, telli bir çalgı. çentik * Bir şeyin kenarından kesilerek veya kırılarak açılan küçük kertik, tırtık.
* Kertikli.
* Küçük oyuk.
* Basım sırasında basım aletinin diyaframını belirli bir açıklığa getirecek düzeni işletmek için filmin kenarına
yapılan çukurluk.çentik açmak * çentik oluşturmak. çentik atmak * çentiklemek. çentikleme * Çentiklemek işi. çentiklemek * Bir şeyde çentik açmak.
* Bir şeyi ince doğramak.çentiklenme * Çentiklenmek işi. çentiklenmek * Çentikli duruma gelmek. çentikli * Üzerinde çentik bulunan. çentilme * Çentilmek durumu. çentilmek * Çentmek işine konu olmak. çentme * Çentmek işi. çentmek * Bir şeyin kenarında kertik açmak.
* Soğan, salatalık gibi şeyleri küçük ve ince parçalar durumunda doğramak.çepçevre * Bkz. çepeçevre. çepeçevre * Bütün yanlarınıkuşatacak biçimde, fırdolayı. çepel * Kir, bulaşık, çamur, pislik.
* Ürüne karışmışyabancımadde.
* Çalıçırpı.
* Bozuk, kapalı, yağmurlu hava.çepelleme * Çepellemek işi. çepellemek * Çepel duruma getirmek, karıştırmak. çepellenme * Çepellenmek işi. çepellenmek * Çepelli duruma gelmek.
* Karışıp bozulmak.çepelli * İçinde sap, taş, toprak gibi yabancımadde bulunan. çepellilik * Çepelli olma durumu. çeper * Çit.
* Ahlâksız, huysuz, geçimsiz kimse.
* Bağçubuğu, çalıçırpı.
* Sebze bahçesi.
* Zar.çeper çekmek * çitten duvar çevirmek. çeperli * Çeperi olan, çeperle çevrili bulunan. çepez * Bozuk ipek kozası. çepiç * Çebiç. çepin * Bahçelerde kullanılan küçük çapa. Çepni * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. çer * “Gelişigüzel ve dayanıksız yapılmış” anlamında çer çöp veya çerden çöpten ikilemelerinde geçer. çer çöp * Çalıçırpıkırıntısı.
* Döküntü, süprüntü.
* Bazıçocuk oyunlarında dikkat anlamında kullanılan uyarma sözü.