çift cinsellik | * Kişinin beyninde bir dişi bir de erkek gizil gücün bulunmasıdurumu. |
çift çubuk | * Çiftçilik yapabilmek için gereken her türlü araç. * Mal mülk, para edebilecek bütün varlıklar. |
çift dalma | * Ayakta güreşirken beklenmeyen bir atılımla karşısındakinin iki ayağını birden kapma. |
çift desimetre | * Üzerinde yirmi cm’lik bölüntüler bulunan ölçü cetveli. |
çift dikiş | * Birbirlerinden geçen iki sıra düz dikiş. * Bir sınıfta iki yıl üst üste okuma. |
çift direkli | * İki direkli küçük yelkenli. |
çift dirsek | * Boruya 180° lik dönüşveren dirsek. |
çift dişliler | * Omurgalılardan, üst çenedeki bir çift kemirmeye yarayan kesici dişin arasında bir çift daha küçük dişleri bulunan kemiriciler takımının bir alt takımı. |
çift görmek | * sarhoşolmak. |
çift kanatlılar | * Sinekler gibi iki kanadı olan ve emici ağızları bulunan böcekler takımı, iki kanatlılar. |
çift kapı | * Üst üste kapanan veya birbirine vidalanarak kullanılan, yalıtma özelliği çok, iki katlıkapı. |
çift kişilik | * İki kişiye ait, iki kişilik. |
çift kol | * Aynıyönde ilerleyen, duran veya yürüyen birliklerden ve araçlardan oluşan yan yana iki kol. |
çift koşmak | * hayvanlarısabana pulluğa koşmak. |
çift küme | * Birbirine çok yakın iki yıldız kümesi. |
çift motorlu | * İki motorlu küçük uçak. |
çift parmaklılar | * Memelilerin öküz, koyun gibi parmaklarıçift olan takımı. |
çift pencere | * Yalıtkanlığı artırmak amacıyla üst üste kapanan iki kanat biçiminde yapılmışpencere. |
çift sayı | * 4, 6, 8 gibi 2’nin katı olan ve 2’ye bölünebilen tam sayı. |
çift sürmek | * saban, pulluk kullanarak toprağıekilebilir duruma getirmek. |
çift vuruş | * Kasıtlı olmayan ama kurala da aykırı olan bir davranışa uygulanan ve doğrudan doğruya kaleye çekilemeyecek, iki vuruşlu bir ceza türü. |
çift yıldız | * Birbirinin çekim etkisinde bulunan ve böylece ortak kütle merkezi çevresinde dolanan yakın iki yıldız. |
çift zamanı | * Tarla sürme zamanı. |
çiftçi | * Geçimini toprağıekerek sağlayan kimse, rençber. |
çiftçilik | * Çiftçi olma durumu. * Çiftçinin gördüğü işler, tarım, rençberlik, ziraat. |
çiftçilik etmek | * tarımla uğraşmak, rençberlik yapmak. |
çifte | * İkisi bir arada bulunan veya ikili. * (sandal, kayık için) Çift kürekli. * At, eşek ve katırın arka ayaklarıyla vuruşu, tekme. * İki namlulu av tüfeği. |
çifte atmak | * (at, eşek) arka ayakları ile vurmak. * iki namlulu av tüfeğini patlatmak. |
çifte çubuğa gitmek | * ekim ve biçim işleriyle uğraşmak. |
çifte dalmak | * Bkz. çift dalma. |
çifte dikiş | * Bkz. çift dikiş. |
çifte gitmek | * tarla sürmeye gitmek. |
çifte kavrulmuş | * Bir çeşit sert ve ufak kesilmişlokum. * Pek pişkin (kimse). * Çok çile çekmiş(kimse). |
çifte kıskaç | * İkili kıskaca alma durumu. |
çifte koşmak | * başka bir işte kullanılan hayvanlarısabana, pulluğa koşmak. |
çifte kumrular | * Çok sevişen ve birbirinden hiç ayrılmayan kimseler. |
çifte nağra | * Birbirine bağlıküçük iki dümbelekten oluşan çalgı. |
çifte standart | * Çifte ölçü, ikili davranışveya tutum. |
çifte vatandaşlık | * İki ayrımillet vatandaşlığına sahip olma. |
çifte yemek | * hayvanın çiftesine maruz kalmak. |
çiftehane | * Kuşüretmeye yarar kafesli yer. |
çifteleme | * Çiftelemek işi. |
çiftelemek | * (hayvan) Arka ayaklarıyla tepmek. * (gemi) Havanın sertleşmesi üzerine ikinci demirini de atmak. |
çiftelenme | * Çiftelenmek işi. |
çiftelenmek | * Çifte yemek. |
çifteleşme | * Çifteleşmek işi veya biçimi. |
çifteleşmek | * Birbirini çiftelemek. |
çifteli | * Çiftesi bulunan. * Çifte atan veya alnında çift sakar bulunan. * Rahat durmayan, sataşkan. * Uğursuz. |
çifter çifter | * Her defasında, her yapılışında çift olarak. |
çiftetelli | * Göğüs ve göbek titreterek, gerdan kırarak oynanan bir oyun. * Bu oyunun müziği. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 36
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 37
çifti bozmak * çiftçilik yapmaktan vazgeçmek. çiftleme * Çiftlemek işi. çiftlemek * Çift duruma getirmek, ikilemek.
* Dişi ile erkeği bir araya getirmek.çiftlenme * Çiftlenmek işi. çiftlenmek * İkili duruma getirilmek. çiftleşme * Çiftleşmek işi. çiftleşmek * Bir şey tek iken bir tanesinin daha katılmasıyla iki olmak.
* Erkek ve dişi hayvan veya bitki hücreleri döllenmek için bir araya gelmek.çiftleştiriş * Çiftleştirmek işi veya biçimi. çiftleştirme * Çiftleştirmek işi. çiftleştirmek * Çift yapmak.
* Hayvanlarıçiftleşmek üzere bir araya getirmek.çiftlik * Tarım yapılan, hayvan yetiştirilen ve orada çalışanların oturması için evleri bulunan geniştoprak parçası. çiftlik kâhyası * Çiftlik işlerini yöneten kimse. çiftteker * Bisiklet. çifttekerci * Bisikletçi. çifttekercilik * Bisikletçi olma durumu. Çigan * Çingene. Çigan müziği * Macar folklorundan gelişmişözel yaylısazla çalınan hareketli halk müziği. çiğ * Pişmemişveya az pişmiş.
* Yersiz ve yakışıksız.
* Yaşının gerektirdiği görgüye ve olgunluğa erişmişolmayan.
* (renk, ışık için) Gözü rahatsız eden, göze batan.çiğbörek * Çiğkıyma, soğan ve baharat karışımınıaçılmışolan yufkaya koyarak hazırlanan ve yağda kızartılarak
yapılan börek.çiğçiğyemek * parçalayıp öldürecek derecede birine kızmak. çiğdüşmek * hoşkarşılanmamak, kaba ve yersiz bulunmak. çiğiplik * Bükülmemişiplik. çiğkaçmak (veya düşmek) * yersiz, yakışıksız olmak. çiğköfte * İyice dövülmüşçiğetle ince bulgura biber, soğan, baharat, salça, maydanoz katılarak bulgur yumuşayıncaya
kadar yoğrulup sıkılan ve pişirilmeden yenen köfte.çiğrenkçi * Çiğrenkçilik anlayışında resim yapan (sanatçı). çiğrenkçilik * XX. yüzyılın başlangıcında ilk defa izlenimciliğin renklerini bırakıp gereğinden çok saf renkler kullanarak
abartılmıştabiat biçimlerini gösteren resim anlayışı.çiğsüt emmiş * Bkz. insanoğlu çiğsüt emmiş. çiğtoprak * Uzun zaman işlenmemiş, güç sürülür toprak. çiğyemedim ki karnım ağrısın * suç işlemedim ki korkayım. çiğde * Ayrıçanak yapraklı iki çeneklilerden bir ağaç, hünnap (Zizyphus sativa).
* Bu ağacın kırmızıkabuklu, sert çekirdekli, iri zeytin biçiminde ve büyüklüğünde, güzün olgunlaşan yemişi.çiğdem * Zambakgillerden, türlü renklerde çiçek açan, çok yıllık, yumrulu bir kır bitkisi, mahmur çiçeği (Colchicum). çiğden vermek * yiyecek karşılığınıpara olarak ödemek. çiğe * Ceviz veya badem içi. Çiğil * Eski Türk boylarından biri. çiğin * Omuz. çiğindirik * İki ucuna su kabı, yoğurt tablası gibi taşınacak şeyler asılarak omuza alınan ağaç, omuzluk. çiğit * Çekirdek, özellikle pamuk çekirdeği. çiğitli * Çiğit karışmışolan. çiğleşme * Çiğleşmek işi. çiğleşmek * Göze batmak.
* Kaba davranışlarda bulunmak.çiğlik * Çiğolma durumu.
* Kaba, yersiz, yakışıksız davranış.çiğlik etmek * ters veya yersiz bir davranışta bulunmak. çiğnek * Yolüstü. çiğnem * Ağızda çiğnenecek miktar(da), bir parça, çiğnemlik. çiğneme * Çiğnemek işi. çiğnemek * Ağıza alınan bir şeyi dişler arasında ezmek, öğütmek.
* Ayak veya tekerlek altına alarak ezmek.
* Sayılması gereken bir şeyi saymamak, itibar etmemek, ayaklar altına almak.
* Egemenliği altına almak, hükmetmek.çiğnemik * Ağızda çiğnenip çıkarılan yemek. çiğnemlik * Ağızda çiğnenecek miktarda olan. çiğneniş * Çiğnenmek işi veya biçimi. çiğnenme * Çiğnenmek işi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 38
çiğnenmek * Çiğnemek işi yapılmak.
* İşgal altına alınmak.çiğnetme * Çiğnetmek işi. çiğnetmek * Çiğnemek işini yaptırmak. çiğneyiş * Çiğnemek işi veya biçimi. çiklet * Şekerli ve kokulu çiğneme sakızı, jiklet. çikletçi * Çiklet yapan veya satan kimse. çikletçilik * Çikletçinin işi ve mesleği. çikolata * Kakaodan yapılan ve bazen içine şeker, süt, fıstık, fındık katılan yiyecek. çikolatacı * Çikolata yapan veya satan kimse.
* Çok çikolata yiyen veya seven kimse.çikolatacılık * Çikolata yapmak veya satmak işi. çikolatalı * Çikolatası olan. çil * Orman tavuğugillerden, eti için avlanan, ormanlarda yaşayan bir kuş, dağtavuğu (Tetrastes bonasia). çil * Çoğunlukla yüzde oluşan kahverengi küçük benekler.
* Aynada oluşan leke.
* Köklerdeki kıl gibi ince uzantılar.
* Tüyünde küçük benekler bulunan (hayvan).
* Yeni ve parlak.çil çil * Pırıl pırıl, parlak. çil yavrusu gibi dağılmak * toplu bir hâlde bulunan insanların her biri bir yana dağılmak. çile * Dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıklarızahmetli ve perhizli dönem.
* Zahmet, sıkıntı.çile * İpek, yün, pamuk gibi her türlü iplik kangalı.
* Yay kirişi.çile çekmek * çok sıkıntıçekmek. çile çıkarmak (veya doldurmak) * sıkıntılı bir işin veya bir durumun sona ermesini beklemek. çilecilik * Dinî maksatlarla ve törelere bağlı olarak tabiî eğilimleri ve beden isteklerini yenmek için isteyerek acı
çekme.çileden çıkarmak * çok kızdırmak. çileden çıkmak * olup bitenler karşısında sabrıve dayanıklığıkalmayıp taşkınlık göstermek.
* çile süresini bitirmek.çilehane * Dervişlerin çile doldurduklarıyer. çilek * Gülgillerden, saplarısürüngen, çiçekleri beyaz bir bitki.
* Bu bitkinin güzel kokulu, pembe, kırmızırenkli meyvesi.çilek reçeli * Çilek ve şekerden yapılan kokulu bir tür reçel. çilek suyu * Çilekten sıkılan meyve suyu. çilek üzümü * Bir tür üzüm. çilekçi * Çilek yetiştiren veya satan kimse. çilekçilik * Çilek yetiştirme veya satma işi. çilekeş * Birçok sıkıntılıve üzüntülü durumlara düşmüşolan. çilekeşlik * Çilekeşolma durumu. çileli * Çilesi olan, çok sıkıntıçekmişolan.
* Çok üzüntülere yol açan.çilemek * Yağmur çiselemek.
* Nemlenmek, ıslanmak.
* (bülbül) Şakımak.çilenti * Hafif yağmur, serpinti. çilesi dolmak * dervişve tarikat ehlinin sadece dua ve ibadetle geçirmeleri gereken süreyi tamamlayarak çileden çıkması.
* üzücü ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak.çileye girmek * dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıklarızorlu ve perhizli döneme girmek. çilingir * Kilit, anahtar gibi demirciliğin ince işlerini yapan usta. çilingir sofrası * Üzerine meze ve içki konmuştepsi, küçük içki sofrası. çilingirlik * Çilingirin yaptığı iş. çillenme * Çillenmek işi. çillenmek * Çil (Il) oluşmak. çilli * Çili olan. çilsiz * Çili olmayan. çim * Buğdaygillerden, bahçelerin yeşillendirilmesinde yararlanılan çok yıllık bitki (Lolium). çim çim * İsteksizce. çimbali * Orkestralarda çalınan iki yuvarlak yüzeyden oluşmuşmetal vurmalıçalgı. çimçek * Serçenin küçük bir türü. çimdik * Çimdiklemek işi.
* Başparmakla işaret parmağının ucu arasına alınan miktar.
* Gönül kıracak söz.
* Tatar böreği.çimdik atmak (veya basmak) * çimdiklemek. çimdikleme * Çimdiklemek işi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 39
çimdiklemek * Bir kimsenin etini iki parmak ucu arasında kıstırarak sıkıp acıtmak.
* Bir bütünden küçük küçük parçalar koparmak.çimdiklenme * Çimdiklenmek işi. çimdiklenmek * Çimdik atılmak. çimdirme * Çimdirmek işi veya durumu. çimdirmek * Çimmek işini yaptırmak. çimek * Çimecek yer. çimen * Kendiliğinden yetişmişçim.
* Bkz. çemen.çimenli * Çimeni olan. çimenlik * Çimeni olan (yer). çimensiz * Çimeni olmayan. çimento * Killi kalkerleri özel fırınlarda pişirip ezmekle elde edilen, çamuru çarçabuk katılaşıp sertleşen ve yapılara
harç olarak kullanılan kül renginde veya beyaz toz.çimentocu * Çemento üreten veya satan kimse. çimentoculuk * Çimento üretmek veya satmak. çimentolama * Çimentolamak işi. çimentolamak * Çimento sürmek, çimento ile sıvamak. çimentolanma * Çimentolanmak işi. çimentolanmak * Çimento sürülmek, çimento ile kaplanmak. çimentolatma * Çimentolatmak işi. çimentolatmak * Çimento ile sıvatmak, çimento karışımımalzeme ile yaptırmak. çimentolu * Çimentosu olan. çimentosuz * Çimentosu olmayan. çimleme * Çimlemek işi. çimlemek * Çim ekmek. çimlendirme * Çimlendirmek işi. çimlendirmek * Çimlenmesini sağlamak. çimlenme * Çimlenmek işi. çimlenmek * Çimle kaplanmak.
* Üzerinde çim bitmek.
* Kendinin olmayan şeylerden biraz yarar sağlamak.
* (yiyeceklerden) Azar azar alıp yemek.çimleyiş * Çimlemek işi veya biçimi. çimmek * Suya bütün vücuduyla girip çıkmak. Çin anasonu * Manolyagillerden, sarırenkteki çiçekleri anason kokan bir ağaççık (lllicium anisatum). Çin gülü * Bkz. kamelya. Çin lâhanası * Çin’de yetiştirilen bir tür lâhana. Çin leylâğı * Tespih ağacı. çinakop * Lüfer balığının küçüğü (Temnodon altator). Çince * Çin dili. çinçilya * Çinçilyagillerden, postu için avlanan, yumuşak ve gümüşrengi tüyleri olan kemirici hayvan (Chinchilla
laniger).çinçilyagiller * Örnek hayvanıçinçilya olan kemiriciler familyası. Çingen * Çingene. Çingene * Hindistan’dan çıktıklarısöylenen, dünyanın çeşitli yerlerinde göçebe olarak yaşayan bir topluluk veya bu
topluluktan olan kimse.
* (Küçük ç ile) Cimri.Çingene borcu * Tutarıpek önemli olmamakla birlikte ufak ve dağınık borçların bütünü. Çingene çergesi * Derme çatma ve pis bir yer. Çingene çergesinde musandıra ne arar * yoksul bir kimseden ne beklenir?. Çingene düğünü * Gürültülü toplantı. Çingene kavgası * Önemsiz bir sorun üzerine başlayıp gittikçe kızışan, yakasıaçılmadık küfürlere yol açan kavga. Çingene palamudu * Palamut balığının yavrusu. Çingene parası * Bozuk para, ufaklık. Çingene pembesi * Göz alıcı, çiğpembe renk.
* Bu renkte olan.Çingenece * Çingene dili.
* (Küçük ç ile) Çingeneye yaraşır (biçiminde), çingene gibi.çingeneleşme * Çingeneleşmek işi. çingeneleşmek * Cimrice davranışlarda bulunmak. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 40
Çingenelik * Çingene olma durumu.
* (Küçük ç ile) Arsızca aç gözlülük, cimrilik.çini * Duvarlarıkaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlıve genellikle çiçek resimleriyle bezeli, pişmiş,
balçık levha, fayans.
* Sırlıve süslü, pişmiş balçıktan yapılmışolan.çini döşemek * bir yeri çini ile kaplamak. çini mürekkebi * Simsiyah, ince ve solmaz bir is mürekkebi. çinici * Çini yapan veya satan kimse. çinicilik * Çini yapma sanatı. çinili * Çinisi olan, çinilerle bezenmişolan. çinisiz * Çinisi olmayan. çinke * Sağlam, sert taş.
* En ufak parça.
* Benek.çinko * Atom numarası30, atom ağırlığı65,37, mavimsi beyaz renkte olan sert bir element, tutya. KısaltmasıZn.
* Bu elementten yapılmış.çinko * Tombala oyununda kartın bir veya iki sırasınıdoldurunca kazandığını bildiren ve açıkça söylenen söz.
* Tombala oyununda kartın bir veya iki sırasınıdoldurana verilen ödül.çinkograf * Çinkografi ustası. çinkografi * Çoğaltılmak istenilen resim veya yazıların kalı bınıçinko üzerine çıkarma sanatı. Çinli * Çin milletinden veya bu milletin soyundan olan (kimse). çintiyan * İçi astarlı, uzun kadın donu, kadın şalvarı. çip * Milimetrik yüzeyler üzerinde on binlerce devre elemanından oluşan ve son derece karmaşık elektronik
devrelerin yerleştirildiği, genellikle silikon gibi yarı iletken bir malzemeden yapılmışince bir dilim.çipil * (göz için) Ağrılıve kirpikleri dökülmüş. çipilleşme * Çipilleşmek işi. çipilleşmek * Gözleri çipil duruma gelmek. çipilti * Yağmur serpintisi. çipo * Gemiyi istenilen bir yerde tutmak için bir zincirle denize atılan, iki veya daha çok kolu bulunan gemi
demiri.çipura * Karagöz balığına benzer, eti beyaz bir Akdeniz balığı(Aurata aurata). çir * Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. çirçirci * Çirçir yapan kimse. çiriş * Çirişotunun kökünün öğütülmesiyle yapılan ve su ile karılarak tutkal gibi kullanılan esmer, sarı bir toz. çirişgibi * yapışkan ve acı. çirişotu * Zambakgillerden, beyaz çiçekli bir bitki (Asphodelus). çirişçi * Çirişyapan ve satan kimse. çirişçi çanağı * Çirişhazırlamakta kullanılan derin kap.
* Acıve kurumuş, zehir gibi.çirişçilik * Çirişçinin işi veya mesleği. çirişleme * Çirişlemek işi. çirişlemek * Çirişsürmek. çirişlenme * Çirişlenmek işi veya durumu.
* Nişastanın ve bazı inorganik tuzların etkisi ile granürler yapısının bozulması, su alarak şişmesi, kristal
özelliğini kaybetmesi ve viskozite ve enzimlere karşıhassasiyetinin artması.çirişlenmek * Çirişsürülmek. çirişli * Çirişsürülmüş.
* İnceliği kola ile örtülmüş(bez, kumaş).çirkef * Pis ve bulanık su.
* İğrenç ve bulaşkan (kimse veya şey).çirkefçe * Çirkefe yakışır bir biçimde (olan). çirkefe (çamura) taşatmak (veya çirkefi üzerine sıçratmak) * edepsiz bir kimsenin tepkisine yol açacak bir davranışta bulunmak. çirkefleşme * Çirkefleşmek işi. çirkefleşmek * Çirkef durumuna gelmek. çirkefli * İğrenç ve pis durumda bulunan. çirkeflik * Çirkef olma durumu veya çirkefçe davranış. çirkin * Göze veya kulağa hoşgelmeyen, güzel karşıtı.
* Yakışık almayan.
* Karanlık, dalavereli, şüpheli.çirkin kaçmak * hoşolmayan bir durum olmak. çirkince * Çirkine yakın, çirkin bir biçimde (olan). çirkinleşme * Çirkinleşmek işi. çirkinleşmek * Çirkin bir duruma gelmek. çirkinleştirme * Çirkinleştirmek işi. çirkinleştirmek * Çirkin bir duruma getirmek. çirkinlik * Çirkin olma durumu.
* Çirkin olanın niteliği. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 31
çıkra * Sık çalı. çıkralık * Çıkra ile örtülü yer. çıkrık * Kuyudan kovayıçekmeye yarayan ve el ile çevrilen araç.
* İplik bükmek, iplik sarmak gibi işlerde kullanılan, el veya ayakla çevrilen dolap.
* Ağır bir şeyi çekecek ipin sarılmasına yarayan ve bir eksen üzerinde uzunca bir kolla çevrilerek dönen
silindir.çıkrıkçı * Çıkrık yapıp satan kimse.
* Elyaf fitillerini incelterek iplik veya elyaf yünü hâline getiren ve boşmakaralara saran bir makine.çıkrıkçılık * Çıkrık yapma işi veya satma. çıkrıkçın * Bir ördek türü. çıkrıklı * Çıkrığı olan. çıkrıksız * Çıkrığı olmayan. çıktı * Üretim sonucu ortaya çıkan ürün, girdi karşıtı.
* Artık.
* Bilgisayarda yazılan bir metni kâğıda dökme.
* Mezuniyet belgesi.-çıl * Bkz. -cıl / -cil. -çıl * Küçültme sıfatlarıtüreten ek: ak-çıl, kır-çıl vb. çılan * İri bir çeşit çiğde. çılbır * Yoğurtlu yumurta yemeği. çılbır * Yulara takılan ip veya zincir. çıldır çıldır * Canlıcanlı.
* Parlak parlak, parlayarak.çıldırasıya * Çıldıracak gibi, pek çok. çıldırış * Çıldırmak işi veya biçimi. çıldırma * Çıldırmak işi. çıldırmak * Delirmek, aklını oynatmak.
* Israrla istemek, büyük arzu göstermek.çıldırtıcı * Çıldırtmak işini yapan. çıldırtıcılık * Çıldırtıcı olma durumu. çıldırtma * Çıldırtmak işi. çıldırtmak * Çıldırmasına sebep olmak. çılgın * Aşırıdavranışlarda bulunan, deli, mecnun.
* Çok büyük, aşırı, olağanüstü.çılgına dönmek * sevniç, öfke, kızgınlık vb. duygular sonucu aşırıölçüde heycanlamak, kendine hâkim olamamak. çılgınca * Deli gibi, delicesine.
* Aşırı bir biçimde.çılgıncasına * Çılgın gibi, çılgına dönmüşolarak. çılgınlaşma * Çılgınlaşmak işi. çılgınlaşmak * Çılgınca davranışlarda bulunmak. çılgınlık * Aşırıdavranış. çılkava * Bkz. cılkava. çıma * Halat ucu. çıma vermek * halat uzatmak. çımacı * Vapur iskelelerinde çıma uzatan veya tutan işçi. çımacılık * Çımacının işi. çımbar * Dokuma tezgâhındaki kumaşı germeye yarayan iki tarafıdişli araç, çımbar. çımkırma * Çımkırmak işi. çımkırmak * (kuşiçin) Pislemek. çın * Doğru, gerçek. çın çın * Metal eşyaya vurulunca çıkan sese benzeyen bir ses çıkararak. çın çın inletmek * gür ve keskin ses çıkarmak. çın çın ötmek * sürekli olarak keskin ses çıkarmak. çın tutmak * doğru olduğunu söylemek, doğrulamak. çınar * İki çeneklilerden, 30 m’ ye kadar uzayabilen, gövdesi kalın, uzun ömürlü, genişyapraklı bir ağaç (Platanus). çınargiller * Örneği çınar olan bitki familyası. çınarımsı * Çınara benzeyen. çınarımsı isfendan * Çınara benzer akça ağaç türü (Acer psüudoplatanus). çınarlı * Çınarı olan. çınarlık * Çınar ağaçlarıçok olan yer. çınayaz * Açık, mehtaplı, çok soğuk hava. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 24
çengel atmak * bir konuya taraftar toplama girişiminde bulunmak, ilişki kurmak. çengel çeneliler * Çeneleri gaga biçiminde uzamışve tam kemikleşmemiş balıklar takımı, yapışık çeneliler. çengel iğnesi * Çengel biçiminde ilmiklerden oluşan bir tür işleme.
* Çengelli iğne.çengel sakızı * Kengel sakızı. çengel takmak * uğraşmak veya kötülük etmek için el atmak. çengelleme * Çengellemek işi. çengellemek * Çengelini takmak.
* Çengel atışyapmak.çengellenmek * Çengel takılmak, çengelle tutturulmak. çengelleyiş * Çengellemek işi veya biçimi. çengelli * Çengeli olan veya ucu çengel biçiminde olan. çengelli iğne * Tutturulduğu yerden kurtulmaması için ucu özel yuvaya geçirilen iğne. çengelsi * Çengeli andıran, çengel biçimli. çengi * Çalgıeşliğinde oynamayımeslek edinmişkadın. çengi kolu * Çengilerden oluşan topluluk. çengi takımı * Çengi kolu. çengilik * Çenginin yaptığı iş. çengüçegane * Saz eğlentisi. çenileme * Çenilemek işi. çenilemek * Canıyanan köpek ağlar gibi acıacıses çıkarmak. çenk * Harpıandıran, telli bir çalgı. çentik * Bir şeyin kenarından kesilerek veya kırılarak açılan küçük kertik, tırtık.
* Kertikli.
* Küçük oyuk.
* Basım sırasında basım aletinin diyaframını belirli bir açıklığa getirecek düzeni işletmek için filmin kenarına
yapılan çukurluk.çentik açmak * çentik oluşturmak. çentik atmak * çentiklemek. çentikleme * Çentiklemek işi. çentiklemek * Bir şeyde çentik açmak.
* Bir şeyi ince doğramak.çentiklenme * Çentiklenmek işi. çentiklenmek * Çentikli duruma gelmek. çentikli * Üzerinde çentik bulunan. çentilme * Çentilmek durumu. çentilmek * Çentmek işine konu olmak. çentme * Çentmek işi. çentmek * Bir şeyin kenarında kertik açmak.
* Soğan, salatalık gibi şeyleri küçük ve ince parçalar durumunda doğramak.çepçevre * Bkz. çepeçevre. çepeçevre * Bütün yanlarınıkuşatacak biçimde, fırdolayı. çepel * Kir, bulaşık, çamur, pislik.
* Ürüne karışmışyabancımadde.
* Çalıçırpı.
* Bozuk, kapalı, yağmurlu hava.çepelleme * Çepellemek işi. çepellemek * Çepel duruma getirmek, karıştırmak. çepellenme * Çepellenmek işi. çepellenmek * Çepelli duruma gelmek.
* Karışıp bozulmak.çepelli * İçinde sap, taş, toprak gibi yabancımadde bulunan. çepellilik * Çepelli olma durumu. çeper * Çit.
* Ahlâksız, huysuz, geçimsiz kimse.
* Bağçubuğu, çalıçırpı.
* Sebze bahçesi.
* Zar.çeper çekmek * çitten duvar çevirmek. çeperli * Çeperi olan, çeperle çevrili bulunan. çepez * Bozuk ipek kozası. çepiç * Çebiç. çepin * Bahçelerde kullanılan küçük çapa. Çepni * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. çer * “Gelişigüzel ve dayanıksız yapılmış” anlamında çer çöp veya çerden çöpten ikilemelerinde geçer. çer çöp * Çalıçırpıkırıntısı.
* Döküntü, süprüntü.
* Bazıçocuk oyunlarında dikkat anlamında kullanılan uyarma sözü. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 25
çerçeve * Resim, yazı, ayna gibi şeyleri süslemek veya bir yere asılabilecek duruma getirmek için bunlara geçirilen
kenarlık.
* Kapı, pencere ile bunların cam veya tablalarının yerleştirilmişolduğu kenarlık.
* Bir düşünce alanının sınırlarıveya bu sınırlar içindeki alan.
* Beden eğitiminde asılma ve tırmanmalar için kullanılan araç.çerçeve anlaşma * Hükûmet ile sendika ve işverenler arasında toplu sözleşme öncesinde varılan ön anlaşma. çerçeveci * Çerçeve yapan kimse.
* Resimlere, tablolara çerçeve takma işiyle uğraşan kimse.çerçevecilik * Çerçeve yapma veya satma işi. çerçeveleme * Çerçevelemek işi.
* Filmi çevrilecek başlıca cismin, gerek büyüklük gerek yer bakımından görüntü çerçevesine göre
düzenlenmesi işi.çerçevelemek * Bir şeye çerçeve geçirmek veya bir şeyi çerçeve içine alma. çerçevelenme * Çerçevelenmek işi. çerçevelenmek * Çerçeve içine alınmak. çerçeveletme * Çerçeveletmek işi. çerçeveletmek * Çerçeve geçirtmek. çerçeveli * Çerçeve geçirilmişveya çerçeve içine alınmışolan. çerçevesiz * Çerçeve içinde olmayan. çerçi * Köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyasısatan gezginci esnaf.
* (bazı bölgelerde) Tuhafiyeci.çerçici * Çerçi. çerçilik * Çerçinin yaptığı iş. çerden çöpten * Dayanıksız, çürük.
* Zayıf, narin, çelimsiz.çerez * Asıl yemekten sayılmayan, peynir, zeytin gibi yiyecekler.
* Yemek dışında yenilen yaşveya kuru yemişgibi şeyler.çerezci * Çerez satan kimse. çerezcilik * Çerez satma işi. çerezlenme * Çerezlenmek işi. çerezlenmek * Çerez türünden bir şeyler yemek.
* Bir şeyden biraz yararlanmak, çimlenmek.çerezlik * Çerez olabilecek şeyler.
* Çerez konulan kap.çerge * Derme çatma çadır, göçebe çadırı.
* Çingene çadırı.
* Otağ.çergeci * Padişah çadırını beklemekle görevli yeniçeri. çergi * Bkz. çerge. çergici * Pazarlarda sergi açan gezginci esnaf. çeri * Asker. çeribaşı * Alay beyi.
* Çingene topluluklarının başı.çeribaşılık * Çeribaşı olma durumu. Çerkez * Kafkasya’da yaşayan bir boy veya bu boydan olan kimse.
* Çerkezlere özgü, Çerkezlerle ilgili.Çerkez peyniri * Peynir yapmak için mayalanan sütün ince dilimler hâlinde sıcak suya atılmasıyla yapılan, taze veya kuru
olarak yenen tuzlu bir peynir türü.Çerkez tavuğu * Tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının etinden yapılan ve salçasına dövülmüş ceviz, biber katılarak
hazırlanan bir yemek.Çerkezce * Çerkez dili. çerkezlik * Çerkez gibi davranma eğilimi. çermik * Kaplıca, ılıca. çerviş * Kasaplık hayvanlardan elde edilen çeşitli yağların eritilmişi.
* Yemeğin sulu kısmı.çervişli * Çervişi olan. çeşit * Aynıtürden olan şeylerin bazıözelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi.
* Canlıların bölümlenmesinde, bireylerden oluşan, türden daha küçük birlik.
* Türlü.çeşit çeşit * Çeşitli olan, türlü türlü. çeşitkenar * Kenarlarından hiçbiri ötekine eşit olmayan (çokgen). çeşitkenar üçgen * Üç kenarıda ayrıuzunlukta olan üçgen. çeşitleme * Çeşitlemek işi.
* Belli bir temayıdeğişik armoni, melodi ve ritmle süsleyerek yeniden çalma, varyasyon.çeşitlemek * Bir şeyin çeşidini artırmak. çeşitlendirme * Çeşitlendirmek işi. çeşitlendirmek * Çeşitlerini artırmak. çeşitlenme * Çeşitlenmek işi. çeşitlenmek * Çeşitli duruma gelmek. çeşitli * Çeşidi çok olan, türlü, mütenevvi. çeşitlilik * Çeşidi çok olma durumu, tenevvü. çeşme * Çoğunlukla herkesin yararlanması için yapılan, borularla gelen suyun bir oluktan veya musluktan aktığı,
yalaklısu hazinesi veya yapısı. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 26
çeşmeye gitse çeşme kuruyacak * çok talihsiz kimseler için söylenir. çeşmibülbül * Üzeri beyaz, sarmal süsler ve çiçek motifleri ile bezenmiş cam işlerine verilen ad. çeşni * (yiyecek, içecek için) Tat, tadımlık.
* Hoşa giden bir özellik.çeşni katmak * değişik, özel ve hoş bir katkıyapmak. çeşni tutmak * ekmekçilikte una karıştırılacak suyun oranını belirtmek. çeşnici * Saraylarda ve büyük konaklarda yemek ve sofra işlerini yöneten kimse.
* Sikkelerin ayarını düzenleyen kimse.
* Tütün veya içkilerin tat ve niteliğini belirleyen kimse.çeşnicibaşı * Başçeşnici.
* Sık sık eşdeğiştiren erkek.çeşnicilik * Çeşnicinin işi. çeşnileme * Çeşnilemek işi. çeşnilemek * Çeşni vermek. çeşnilenme * Çeşnilenmek işi. çeşnilenmek * Tadıyerine gelmek. çeşnili * Çeşnisi olan. çeşnilik * Yemeğe çeşni vermek için katılan baharat vb. çeşnisine bakmak * tadına bakmak. çete * Ordu birliklerinden olmayan silâhlıküçük birlik. çete savaşı * Küçük asker birlikleri veya çeteler tarafından düşmanıyıpratmak için her türlü yola başvurarak yapılan
savaş.çeteci * Çeteden olan kimse. çetecilik * Çeteci olma durumu veya çetecinin yaptığı iş. çetele * Çizilerek veya oyularak açılan kertik.
* Ekmekçi, sütçü gibi esnafın, uzunlamasına ikiye bölüp üzerine kertikler çenterek hesap tuttuklarıağaç dalı.çetele çekmek (veya tutmak) * hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çizmek. çeteleşme * Çeteleşmek işi veya durumu. çeteleşmek * Çete durumuna gelmek. çeteleştirme * Çeteleştirmek işi veya durumu. çeteleştirmek * Çete durumuna getirmek. çeteleye dönmek * (insanın yüzü veya başka bir tarafı için) üzerinde birçok kesikler ve sıyrıklar olmak. çetene * Kendir tohumu. çetin * Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, müşkül. çetin ceviz * Yola getirilmesi güç olan kimse, yapılmasızor olan iş. çetince * Çetin (bir biçimde). çetinleşme * Çetinleşmek işi. çetinleşmek * Çetin duruma gelmek. çetinleştirme * Çetinleştirmek işi veya durumu. çetinleştirmek * Çetin duruma getirilmek. çetinlik * Çetin olma durumu, sertlik. çetrefil * Karışıklığıdolayısıyla, anlaşılmasıveya sonuca bağlanması güç.
* Yapıve ses kurallarına aykırıkullanılan (dil).
* Sarp, engelli ve engebeli yer.çetrefilce * Biraz çetrefil. çetrefilleşme * Çetrefilleşmek işi veya durumu. çetrefilleşmek * Çetrefil duruma gelmek. çetrefilli * Karışık ve anlaşılması güç olan. çetrefillik * Çetrefil olma durumu. çetrefilsiz * Basit ve anlaşılmasıkolay olan. çevgen * Değnek.
* Atlara binilerek değneklerle oynanan bir çeşit top oyunu, polo.çevik * Kolaylık ve çabuklukla davranan, tetik. çevikçe * Çevik (bir biçimde). çevikleşme * Çevikleşmek işi. çevikleşmek * Çevik duruma gelmek. çevikleştirme * Çevikleştirmek işi. çevikleştirmek * Çevik duruma getirmek. çeviklik * Çevik olma durumu veya çevikçe davranış. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 27
çevir kazıyanmasın * karşısındakine dokunacak yersiz bir söz söylediğini fark eder etmez sözünü çevirmeye kalkışanlara alay
veya şaka yollu söylenir.çevir sesi * Telefon numarasının aranmaya hazır olduğunu belirten ince ve monoton ses, sinyal. çevir sinyali * Çevir sesi. çeviren * Çeviri yapan kimse, çevirmen. çevirgeç * Elektrik akımınıaçıp kapama veya değiştirme işini yapan araç, şalter, komütatör. çevirgi * Çevrilebilen anahtar, tokmak vb. araçlar. çeviri * Dilden dile aktarma, çevirme, tercüme.
* Bir dilden başka bir dile çevrilmişyazıveya kitap, tercüme.çeviri dili * Bir bilgisayarın sembolik makine dili. çevirici * Sözlü veya yazılıçeviri yapan kimse, dilmaç, tercüman, mütercim.
* Elektrik akımının yönünü değiştirmeye yarayan araç, komütatör.çevirici dili * Bilgisayarda makine dili komutlarının sembollerle kaydedildiği alçak düzeyli proglamlama dili. çeviricilik * Çeviri işi yapma, dilmaçlık, tercümanlık. çevirim * Çevirme işi.
* Sinema filmi elde etmek üzere alıcının çalıştırılması, duyar katın üzerinde gizli görüntülerin belirmesi.çevirim senaryosu * Çekimlere bölünmüş, her çekimin sayısı belirtilmiş, çevirim için bütün teknik açıklamalarıve konuşmaları
içine alan senaryo.çeviriş * Çevirmek işi veya biçimi. çevirme * Çevirmek işi, tedvir.
* Kuzu, oğlak gibi hayvanların şişte, kor üzerinde çevrilerek pişirilmişi.
* Uzaktan dolaşıp düşmanın yan gerilerine düşerek onu istemediği bir durumda dövüşmek zorunda bırakma,
kuşatma, ihata.
* Bir dilden başka dile çevrilmiş, tercüme.
* Bir müzik parçasındaki aralığın veya bir cümle parçasının tiz sesini pese, pes sesini tize dönüştürmek işi.çevirme ağı * Balık sürülerinin önce çevrelerinin sarılması, sonra ağın altının kapatılmasıyoluyla kaçmalarınıönleyerek
avlamayısağlayan bir ağtürü.çevirmek * Bir şeyin yönünü değiştirmek.
* Öteki yüzünü görünür duruma getirmek.
* Döndürerek hareket ettirmek.
* Yönetmek, idare etmek.
* Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek.
* Geri göndermek.
* Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek.
* Çevrilemek, tevil etmek.
* Hile, dolap, dalavere gibi dürüst olmayan davranışlar için yapmak.
* Kötü bir duruma getirmek.
* Bir dilden başka bir dile aktarmak, tercüme etmek.
* Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak.
* Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek.
* Bir durumdan başka duruma geçmek.
* (kâğıt oyunu için) Oynamak.çevirmen * Bir yazıyıveya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, mütercim. çevirmenlik * Çevirmen olma durumu, mütercimlik.
* Çevirmenin görevi.çevirtme * Çevirtmek işi. çevirtmek * Çevirmek işi yaptırmak. çevre * Bir şeyin yakını, dolayı, etraf.
* Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit.
* Aynıkonu ile ilgili bulunan kimselerin tümü, muhit.
* Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam.
* Sırma işlemeli mendil.
* Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi.
* Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dışfaktörlerin bütünlüğü.
* Bir birimden önce veya sonra gelen aynıtürden birimlerin tümü; bunların oluşturduğu küçük grup,
konteks.çevre açı * Geometride, bir çemberin iç bölgesinde, köşesi çember üzerinde bulunan açı. çevre bilimci * Çevre bilimi uzmanı, ekolojist. çevre bilimi * Canlıların aralarındaki bağlantılarıve ortamlarıyla olan ilişkilerini inceleyen biyoloji dalı, ekoloji. çevre bilimsel * Çevre bilimiyle ilgili, çevre bilimine dayanan, ekolojik. çevre kirliliği * Doğal kaynakların aşırıve yanlışkullanılması, tahrip edilmesi sonucunda çevrede dengenin olumsuz yönde
bozulmasıve birtakım sorunların ortaya çıkması.çevre sağlığı * Belli bir çevrede yaşayan kişilerin sağlığınıetkileyen dışfaktörler ve alınan önlemler. çevre teker * Sap ve kökte, merkez bölümünün en dışkuşağı. çevre yolu * Şehir trafiğini aksatmamak amacıyla yerleşim yerinin dışından geçen ve şehir yollarına bağlanan ana yol. çevreci * Çevre kirliliği sorunlarıyla uğraşan kimse veya topluluk. çevrecilik * Çevrecinin yaptığı iş. çevreleme * Çevrelemek işi, kuşatma, ihata. çevrelemek * İçine almak, kuşatmak, sarmak, ihata etmek.
* Bir konunun sınırlarınıçizmek, tahdit etmek.çevreleniş * Çevrelenmek işi veya biçimi. çevrelenme * Çevrelenmek işi. çevrelenmek * Kuşatılmak, sınır içine alınmak, tahdit edilmek. çevreleyiş * Çevrelemek işi veya biçimi. çevrelik * Marangozlukta, mimarlıkta ve dülgerlikte kullanılan bütün kenar parçaları. çevren * Ufuk, göz erimi. çevresel * Çevre ile ilgili. çevri * Bir söz veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, tevil.
* Anafor, burgaç.çevrik * Çevrilmiş, dönük. çevrileme * Çevrilemek işi. çevrilemek * Çevriye uğratmak, tevil etmek. çevrili * Çevrilmiş, kuşatılmış.
* Dönük.çevriliş * Çevrilmek işi veya biçimi. çevrilme * Çevrilmek işi. çevrilmek * Çevirmek işine konu olmak.
* Kendini çevirmek, birine dönmek.çevrim * Devir.
* Bir elektrik akımının iletken üzerinde aldığıyol, devre.
* Elektrik enerjisinin bir başka enerjiye dönüştürülmesi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 28
çevrimli * İşi iyi yöneten, becerikli, idareli. çevrimsel * Çevrimle ilgili veya çevrim biçiminde olan, devrî. çevrinme * Çevrinmek işi, tavaf. çevrinmek * Bir şeyin etrafında saygı ile dolanmak, tavaf etmek. çevrinti * Bir şeyin kendi ekseni çevresinde sürekli dönmesi.
* Su ve hava çevrintisi.
* Çeşitli tahıl karışığı.çevriyazı * Bir yazıyı bütün ses inceliklerini belirterek başka bir alfabeye çevirme yolu, yazıçevrimi, transkripsiyon. çeyiz * Gelin için hazırlanan her türlü eşya. çeyiz çemen * Eksiksiz, kusursuz çeyiz. çeyiz düzmek * çeyiz hazırlamak. çeyizci * Çeyiz hazırlayan veya satan kimse. çeyizcilik * Çeyiz hazırlama veya satma işi. çeyizleme * Çeyizlemek işi. çeyizlemek * Evlenecek kızın çeyizini hazırlayıp vermek. çeyizlenme * Çeyizlenmek işi. çeyizlenmek * Çeyizli duruma gelmek veya getirilmek. çeyizli * Çeyizi olan. çeyizlik * Çeyiz olarak hazırlanan, çeyiz için ayrılan.
* Çeyiz eşyası.çeyizsiz * Çeyizi olmayan. çeyrek * Dörtte bir.
* Gümüşmecidiyenin dörtte biri değerinde olan beşkuruş.
* On beşdakikalık zaman.
* Alman markı.çeyrek final * Bir yarışmada ikili eşlemelerle son sekiz takımın oluşturduğu grup veya aşama. çeyrek finalist * Çeyrek final aşamasına yükselme başarısını gösteren ekip veya kişi. çeyrek son * Koşullarda yarıfinal yarışına katılacak dört kişiyi seçmek üzere sekiz kişi veya dört takımıayırmak için
sekiz takım arasında düzenlenen seçme yarışı.çeyrekleme * Çeyreklemek işi. çeyreklemek * Süt çocuklarının kollarınıve bacaklarınıçaprazlayarak vücutlarına idman yaptırmak. çeyreklenme * Çeyreklenmek işi. çeyreklenmek * Çeyreklemek işi yapılmak. -çı * Bkz. -cı/ -ci. çı ban * Vücudun herhangi bir yerinde oluşan ve çoğu, deride şişkinlik, kızartı, ağrıve ateşile kendini gösteren irin
birikimi.çı ban ağırşağı * Çı banın patlamak üzere olan yeri.
* Ağır sonuçlar doğurabilecek durum veya sorun.çı ban işlemek * çı ban irin akıtmak. çı banbaşı * Kurcalandığı, üzerine düşüldüğü takdirde ağır veya kötü bir sonuca varacak olan tehlikeli sorun veya konu. çı banın başınıkoparmak * ağır bir sorunun patlak vermesine yol açmak. çı banlaşma * Çı banlaşmak durumu. çı banlaşmak * Çı ban durumuna gelmek. çıdam * Sabır. çıdama * Çıdamak işi. çıdamak * Sabretmek. Çıfıt * Yahudi.
* (küçük ç ile) Hileci, düzenbaz.çıfıt çarşısı * Türlü şeylerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer. Çıfıtlık * Yahudilik.
* (küçük ç ile) Hilekârlık, düzenbazlık.çıfıtlık etmek * hile yapmak, düzenbazlık etmek. çığ * Dağın bir noktasından kopup yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyen kar kümesi.
* Bölme veya paravana.çığdüşmek * dağda aşağıçığyuvarlanmak. çığgibi büyümek * (bir olay için) birdenbire ve etkileyici bir şekilde büyümek. çığa * Mersin balığının, yumurtasından havyar yapılan türü (Acipenser ruthenus). çığa * Horoz, cennet kuşu gibi birtakım kuşların kuyruğundaki tüylerden en uzun ve gösterişli olanı. çığalanma * Çığalanmak işi. çığalanmak * (atın kuyruğu) Horoz kuyruğu gibi dikilmek. çığıltı * Çığlıkla karışık ses. çığır * Çığın kar üzerinde açtığı iz.
* Hayvanların gide gele açtıkları ince yol, keçi yolu, patika.
* İz.
* (başkalarının da uyabileceği) Yeni bir biçim, yöntem veya yol.
* Büyük hattatların sanat yolu. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 29
çığır açmak * bir alanda yeni bir yol, yöntem başlatmak. çığırından çıkmak * doğru ve uygun yolundan ayrılmak. çığırış * Çığırmak işi veya biçimi. çığırma * Çığırmak işi. çığırmak * Çağırmak, seslenmek.
* Türkü söylemek.çığırtı * Çığrışma sesleri. çığırtkan * Çağırtkan.
* Bir şeyi yüksek sesle çevreye duyuran.
* Çıkarı olduğu için birini övüp koruyan kimse.çığırtkanlık * Çığırtkanın yaptığı iş. çığırtma * Çığırtmak işi.
* Basit, küçük, nefesli bir çalgı.çığırtmacı * Çığırtma çalan kimse. çığırtmak * Çağırtmak. çığlık * Acıacıveya ince ve keskin bağırma, feryat, figan. çığlık atmak (koparmak veya basmak) * kulak tırmalayıcıkorkunç sesler çıkararak acıacı bağırmak. çığlık çığlığa * Çığlık atarak bağırıp çağırarak. çığralık * Karda kürekle, dallarla açılan dar yol.
* Bir tür çalılık.çığrış * Haykırış. çığrışma * Çığrışmak işi. çığrışmak * Hep birden bağırıp çağırarak gürültü etmek. -çık * Bkz. -cık / -cik. çıkacak * Hamamlarda dışarıya çıkıp giyinme yerine giderken kurulanmak üzere verilen havlu.
* Boy ölçüşecek (kimse).çıkagelme * Çıkagelmek işi. çıkagelmek * Beklenmedik bir zamanda gelmek. çıkak * Çıkılacak yer, çıkıt, mahreç.
* Boğumlanma noktası, mahreç.çıkan * Çıkarma işleminde bütünden alınan sayı. çıkar * Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat. çıkar budak * Çevresi ile bağlantısızayıflayan ve bazıağaç türlerinde kendiliğinden düşebilen budak türü. çıkar yol * Güç durumlarda insanı başarıya ulaştıran, kurtaran davranış, çözüm yolu, çare. çıkarayazmak * Çıkarma işi gerçekleşecek olmak. çıkarcı * Yalnız kendi çıkarınıdüşünen, çıkarınıkollayan kimse, menfaatçi, menfaatperest. çıkarcılık * Yalnız kendi çıkarınıdüşünme durumu, menfaatçilik, menfaatperestlik. çıkarılış * Çıkarılmak işi veya biçimi. çıkarılma * Çıkarılmak işi. çıkarılmak * Çıkarmak işine konu olmak. çıkarım * Çıkarmak işi.
* Belli önermelerin kabul edilen veya gerçek olan doğruluklarından veya yanlışlıklarından, başka önermelerin
kabul edilen veya gerçek olan doğruluk veya yanlışlıklarınıçıkarma, istidlâl.çıkarına bakmak * sadece kendini ve kendi durumunu gözeterek çıkar sağlamak. çıkarınıtepmek * kendisine yarar sağlayacak bir şeyi veya bir durumu istememek, böyle bir şeyden veya durumdan
yararlanmamak.çıkarış * Çıkarmak işi veya biçimi. çıkarma * Çıkarmak işi.
* Çıkarmak işlemi, tarh.
* Kıyılara ve en çok düşman kıyılarına asker indirme, asker çıkarma.çıkarma birliği * Deniz kıyısında çıkarma harekâtıyapmak üzere eğitilmiş, özel yapılmışhafif ve küçük teknelerden
kurulmuşaskerî birlik.çıkarma gemisi * Çıkarma yapılacak kıyıya asker, araç ve cephane taşımaya yarayan, altıdüz küçük deniz aracı. çıkarma harekâtı * Düşman işgalinde olan bir kıyıya, güvenli bir köprü başıkurmak amacıyla düzenlenen ve çeşitli birliklerin
görev aldığı askerî harekât.
* Bir konuda kamuoyu oluşturmak veya yandaştoplamak için yoğun faaliyet göstermek.çıkarma işareti * Çıkarma işlemini anlatan işaret. çıkarmak * (birinin veya bir şeyin) Çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak.
* (cümlede zaman anlatan bir sözle) Sonunu getirmek.
* Anlamak, ne olduğunu bilmek.
* Bulmak, ortaya koymak.
* Hatırlamak.
* Söylemek.
* Döküntülü hastalığa tutulmak.
* (keyif, tat, zevk gibi şeyler için) Çok hoşlanmak.
* (öfke, hırs, acı gibi şeyler için) Zararını çektirmek.
* Sağlamak, elde etmek.
* Gibi göstermek, bir davranışyüklemek.
* Sindirim yolundan dışarıatmak.
* İlgisini keserek uzaklaştırmak.
* Giysi, ayakkabı gibi şeyleri vücuttan ayırmak, soymak.
* Yayımlamak.
* Gidermek.
* Sebep olmak, yol açmak.
* Yapmak, üretmek.
* Sunmak.
* Göstermek.
* (bir şeyi) Bir örneğe göre yapmak.
* Üçüncü bir sayıelde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayıkadar birim eksiltmek,
tarh etmek.
* Yollamak, göndermek.
* Yükü boşaltmak.
* Resim yapmak veya fotoğraf çektirmek.çıkarsama * Bir önermeden, düşünce yoluyla bir başka önermeye geçme işi, intikal. çıkartı * Boşaltım ile vücuttan dışarıçıkan madde, ıtrah maddesi. çıkartılma * Çıkartılmak işi. çıkartılmak * Çıkartmak işi yapılmak. çıkartma * Çıkartmak işi.
* Üzerindeki resim ıslatılarak yapıştırıldığıyere çıkartılan, özel olarak hazırlanmışzamklıkâğıt.
* Bu yolla çıkarılan resim.çıkartmak * Çıkarmak işini yaptırmak. çıkı * Küçük bohça, çıkın.