istilâcılık | * İstilâcı olma durumu. |
istilzam | * Gerektirme, gerekme. |
istilzam etmek | * gerekli bulmak. |
istim | * İslim. |
istim arkadan gelsin | * önce istenilen işyapılsın, gereken şartlar sonradan yerine getirilsin. |
istim üstünde olmak | * (buharla işleyen araçlar için) kalkmaya hazır duruma gelmek. |
istimal | * Kullanma. |
istimal etmek | * kullanmak. |
istimara | * Ölçme, değerlendirme. * Bir kabın hacmini veya alabileceği miktarıhesaplama. |
istimator | * Gümrüklerde mallara değer biçen görevli. |
istimbot | * Filika büyüklüğünde, islimle işleyen deniz teknesi, çatana. |
istimdat | * İmdat isteme, yardıma çağırma. |
istimdat etmek | * yardıma çağırmak, yardım istemek. |
istimlâk | * Kamulaştırma. |
istimlâk etmek | * kamulaştırmak. |
istimna | * Onanizm. |
istimrar | * Sürüp gitme, süreklilik. |
istimzaç | * Bir kimsenin huyunu, kişiliğini tanımak için araştırma. * Sorma, yoklama. |
istimzaç etmek | * sormak, yoklamak. |
istinabe | * Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması. |
istinaden | * Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak, dayanılarak, güvenerek. |
istinaf | * Mahkemenin verdiği kararıkabul etmeyerek, bunu istinaf mahkemesine götürme. |
istinaf mahkemesi | * Sulh ve asliye mahkemeleri benzeri ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri arasında yer alan ikinci derecede yüksek mahkeme. |
istinas | * Yadırgamaz olma, alışma, ısınma. |
istinat | * Dayanma, yaslanma. * Güvenme, kuvvet alma. * Bir şeyi kanıt sayma. |
istinat duvarı | * Toprak veya yapının kaymasınıönlemek için yapılan, direnç sağlayan duvar. |
istinat etmek | * dayanmak, yaslanmak. |
istinatgâh | * Dayanacak, güvenecek,sığınacak yer, dayanak. |
istinga | * Yelkenleri toplamak için kullanılan halat. |
istinga etmek | * (yelkenleri) toplamak. |
istinkâf | * Çekinme, geri durma, sakınma. |
istinkâf etmek | * çekinmek, geri durmak, sakınmak. |
istinsah | * Bir şeye bakarak aynısınıyazma. |
istinsah etmek | * bir şeye bakarak aynısınıyazmak, kopya ederek örnek çıkarmak. |
istintaç | * Sonuç çıkarma. * Bir büyük önermeden küçüğe ve sonurguya, yasalardan olaylara, nedenden sonuca giderek sonuç çıkarma. |
istintaç etmek | * sonuç çıkarmak. |
istintak | * Sorgu. * Sorguya çekme. |
istintak etmek | * sorguya çekmek. |
istirahat | * Dinlenme, rahat etme. |
istirahat etmek | * dinlenmek. |
istirdat | * Geri alma. * (bir yeri) Yeniden ele geçirme, geri alma, kurtarma. |
istirham | * Yalvarma, merhamet dileme. |
istirham etmek (veya istirhamda bulunmak) | * yalvarmak, dilemek, rica etmek. |
istiridye | * Yassısolungaçlılar sınıfından, güçlü kaslarla birbiri üzerine kapanan iki çeneti olan, eti beğenilen bir deniz yumuşakçası(Ostrea edulis). |
istiskal | * Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme. |
istiskal etmek | * hoşnutsuzluğunu belli ederek soğuk davranmak. |
istismar | * İşletme, yararlanma. * Birinin iyi niyetini kötüye kullanma. * Sömürme. |
istismar etmek | * işletmek, yararlanmak. * birinin iyi niyetini kötüye kullanmak. * sömürmek. |
istismarcı | * Birinin iyi niyetini kötüye kullanan (kimse). * Sömürücü. |
istismarcılık | * İstismar etme işi. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 49
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 50
istisna * Bir kimse veya bir şeyi benzerlerinden ayrıtutma.
* Genelden ayrı, kural dışı olma, ayrıklık.
* Ayrıtutulan kimse veya şey.istisna etmek * ayırmak. istisnaî * Benzerlerine uymayan, kural dışı olan, ayrıklı. istisnasız * İstisnası olmadan, ayrıksız, ayrıcasız, bilâistisna. istişare * Danışma. istişare etmek * danışmak. istişare heyeti * Danışma kurulu. istitrat * Söz arasında, sırası gelmişken, antrparantez. istiva * Birden çok şeyin birbirine eşit ve denk olması. istiva hattı * Ekvator. istizah * Herhangi bir konuda açıklayıcı bilgi isteme, bir sorunun açıklanmasını isteme.
* Gensoru.istizah etmek * sorulan soruya açıklayıcı bilgi istemek, bir sorunun açıklanmasını istemek. istizan * Yetki isteme, izin isteme. istizan etmek (veya eylemek) * yetki istemek, izin istemek. istop * Stop.
* Ebenin topu havaya atması, diğerlerinin kaçışmasıve ebe tarafından topla vurulması biçiminde oynanan
bir oyun.istop etmek * durmak, çalışmamak. istor * Stor. istralya * Gemide direk ve çubukları baştarafından, yani burundan tutan halat.
* Geminin kaburgalarını birbirine bağlayan demir kuşak.istrongilos * İzmaritgillerden, Akdeniz’de yaşayan, eti lezzetli bir balık (Smaris vulgaris). İsveççe * İsveç dili. İsveçli * İsveç halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). İsviçreli * İsviçre halkından olan (kimse). isyan * Herhangi bir amaçla kurulu düzene veya devlet güçlerine karşı gelme, başkaldırma, ayaklanma.
* Bir düzene veya emre boyun eğmeme, uymama, itaat etmeme.isyan bayrağınıaçmak * karşı gelmek, başkaldırmak. isyan etmek * ayaklanmak.
* kabullenmemek, razı olmamak.isyancı * Başkaldırıcı(kimse), asi. isyancılık * İsyancının işi. isyankâr * Başkaldırıcı, isyancı. isyankârlık * İsyankâr olma durumu, başkaldırıcılık, asilik. iş * Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma.
* Bir değer yaratan emek.
* Birinden istenen hizmet veya birine verilen görev.
* Sanayi, ticaret, tarım, maliye vb.alanlara ilişkin ekonomik etkinliklerin bütünü.
* Kamu yararına yapılan işler.
* Herhangi bir yere düzen verici, günlük yaşayışısağlayıcıher türlü çalışma.
* Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek.
* İşyeri.
* Ticarî anlaşma, alışveriş.
* Herhangi bir maksatla kurulan düzen.
* Bazıdeyimlerde “yarar, çıkar” anlamında kullanılır.
* Yapılan şey, davranış.
* Nakış, örgü gibi elde yapılan şey.
* Emek, işçilik, ustalık.
* İşlem.
* Sorun, konu, mesele, maslahat.
* Gizli sebep veya maksat.
* Bir kimseye özgü olan görüş, anlayış.
* Bir kuvvetin uygulanma noktasını hareket ettirirken harcadığı güç.-iş * Bkz. -ış/ -iş(I). -iş * Bkz. -ş- / -ş-. iş(birinden) bitmek * işin sonuçlanmasıhâli ondan beklenilmek. iş(birine) kalmak * işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek. iş(güç) edinmek * bir şeyi görev olarak üstlenmek. işaçmak * uğraştırıcı, gereksiz bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmak. işadamı * Ticaret veya sanayi alanında kazanç sağlamak amacıyla para yatıran kimse.
* Kâr sağlamada becerikli ve başarılıkimse.işakdi * Bkz. işsözleşmesi, hizmet akdi. işalanı * Çalışılacak, kazanç sağlanacak dal. işayağa düşmek * iş, sorumsuz ve yetkisiz olanların elinde kalmak. iş başa düşmek * kendi işini kendi görme zorunda kalmak. iş başı * (işyerlerinde) İşe başlama. iş başıyapmak * (işyerinde) işe başlamak. iş başında eğitim (görmek veya yapmak) * işçinin işini yaparken uğraşısında olduğu kadar işgörgüsü, işgüvenliği, işçi sağlığı, işyönetimi konularında
da yetiştirilmesi, hizmet içi eğitim.iş bırakımcı * İş bırakımıyapan kimse, grevci. iş bırakımı * İsteklerini işverene kabul ettirmek için işçilerin, işlerini hep birden bırakması, grev. iş bilenin, kılıç kuşananın * becerikli olanlar kazanır. iş bilimi * İnsanın işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenleyen inceleme ve araştırmaların bütünü, ergonomi. iş bilmek * becerikli olmak. iş birliği * Amaç ve çıkarları bir olanların oluşturduklarıçalışma ortaklığı, teşrikimesai.
* Bir işin çeşitli işçilerce yapılması. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 51
iş birliği yapmak * amaç ve çıkarları bir olanlarca çalışma ortaklığıkurulmak. iş birlikçi * Herhangi bir alanda çıkar sağlama amacını güden kimse veya kuruluşlarla ilişki kuran (kimse, kuruluşvb.). iş birlikli * İş birliği ile, ortaklaşa yapılan. iş bitirmek * bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak. iş bölümü * Bir işi, iki veya daha çok kişi arasında bölme.
* Bir toplumsal üretim düzeni içindeki değişik görev ve hizmetlerin, toplumun üyeleri, kümeleri arasında
karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde bölünmesi.işçatallanmak * bir işte güçlükle karşılaşmak. işçevirmek * gizli, dolambaçlı bir işyapmak. işçığrından çıkmak * amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak. işçıkarmak * çok işyapmak.
* gereksiz, uğraştırıcı bir işe yol açmak, sorunlara sebep olmak.işdayıya düştü * Bkz. gayret dayıya düştü. işdeğil * bir şeyin çok kolay olduğunu belirtir.
* kınama belirtir.işdonu * Şalvar. işdüşmek * birinin işyapması gerekmek. işedinmek * bir şeyi görev, meslek olarak kabul etmek. işeri * Elinden iyi işgelen, becerikli kimse. işetmek * aldatmak, birine beklemediği bir davranışta bulunarak onu zarara sokmak. işgörmek * işyapmak.
* işyapmaya uygun olmak.işgöstermek * yapması için birine işvermek, iş buyurmak. işgücü * Bir insanın yararlışeyler üretmek için harekete geçirmek zorunda olduğu fiziksel ve düşünsel yetilerinin
tümü.işgüç * Yapacak belli bir şey, görev, meşguliyet. işgüç sahibi * Bir işi, bir görevi olan. işgünü * Yasayla tespit edilmişolan çalışma günü. işhanı * Birden çok işyerinin bulunduğu çok katlı bina. işinada binmek * bir işi yapmakta direnmek. işişlemek * nakışyapmak. işişten geçmek * bir işi gerçekleştirme imkânıkalmamışolmak. işkadını * İşadamı. işkarıştırmak * fesat sokmak.
* zararlı bir işyapmak.işkazası * İşyerinde meydana gelen ve işçiyi bedenen veya ruhen etkileyen olay. işki * yeter ki. işkolu * Ekonomik etkinliklerin sınıflandırılmasısonucu birbirine benzeyen veya aynınitelikte olan çalışma
dallarından her biri.
* Bu dalların herhangi birinde çalışanların bütünü.işmerkezi * İşyerlerinin yoğun olduğu bölge.
* Bir ticaret ortaklığının yönetildiği yer.işmi? * yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildirir. işola * “sanki işgörmüş!” anlamında bir hafifseme sözü. işolacağına varır * bir soruna aldırmamayı, ne yapılırsa yapılsın yine aynısonuca ulaşılacağınıanlatır. işolsun diye * gereksiz bir hareketi belirtmek için kullanılır. işsaatleri * Çalışma saatleri. işsarpa sarmak * iş, içinden çıkılmasızor bir duruma girmek. işsözleşmesi * İşçilerle işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen yöntem ve şartlarıkapsayan sözleşme, işakdi, hizmet akdi. iştutmak * işyapmak, çalışmak. işvermek * birine yapacak işgöstermek.
* gönlü olduğunu gösterecek davranışlarda bulunmak, pas vermek.işyapmak * çalışmak. işyeri * Bir görevin yapıldığıyer.
* İşçinin işsözleşmesine göre çalıştığıyer.işyok * o şeyden yarar beklememeli. iş’ar * Yazı ile bildirme. işaret * Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im.
* Belirti, gösterge, levha, tabelâ, alâmet.
* El, yüz hareketleriyle gösterme.işaret etmek * bir şeyi, bir durumu el, yüz hareketleriyle anlatmak, göstermek.
* belirtmek.işaret parmağı * Elde, başparmaktan sonraki parmak, şahadet parmağı, gösterme parmağı. işaret sıfatı * Bkz. gösterme sıfatı. işaret vermek * bir araç kullanarak bir şeyi belli etmek. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 43
isimden türeme isim * İsim kökünden yapım ekleriyle türetilen isim gövdesi: Ev-cil, göz-cü-lük vb. isimlendirme * İsimlendirmek işi. isimlendirmek * Adlandırmak, ad koymak. isimli * Adı olan, ad almış. isimlik * İsmin yazıldığıplâketin konulduğu yer. isimsiz * Adı olmayan, ad almamış.
* Yaptığı iş bilinmesine karşılık kendi bilinmeyen, adsız.iskalârya * Çarmıhların halat basamakları. iskambil * Bir yüzünde sayılar veya resimler bulunan, çeşitli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun kâğıdı.
* Bu kartların 52 tanesinden oluşan deste.
* Bu kart destesiyle oynanan oyun.iskambil kâğıdı * İskambil. iskambil kâğıdı gibi devrilmek * birer birer ve birbiri ardısıra devrilmek. iskân * Yurtlandırma, yerleştirme.
* Yurtlanma, yerleşme.iskân etmek * (ev, yurt) kazandırmak, boş bir yere insan yerleştirmek. iskandil * Denizin derinliğini ölçme.
* Bu işiçin kullanılan araç.
* İşin iç yüzünü öğrenme, bilgi toplama, sorup soruşturma.iskandil etmek * deniz derinliğini ölçmek.
* bir işin iç yüzünü araştırmak, bilgi toplamak.
* gözetlemek, çevreyi kollamak.
* sorup soruşturmak, araştırmak.İskandinav * Kuzey Avrupa yarım adalarının bütünü.
* İskandinavyalı.İskandinav dilleri * Germen dillerinin kuzey kolundaki dillere verilen ad. İskandinavyalı * İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da oturan halk ve bu halkın soyundan olan (kimse). iskarpelâ * Tahta, metal veya taşı işlemeye yarayan çelik araç. iskarpin * Ökçeli, konçsuz ayakkabı. iskarto * Yapağıkırıntısı. iskele * Deniz taşıtlarının yanaştığı, çoğu tahta ve betondan yapılmış, denize doğru uzanan yer.
* Kıyıya yanaşan deniz aracına doğru uzatılan eğreti küçük köprü veya gemiye çıkmayısağlayan merdiven.
* Vapur uğrağı olan şehir veya kasaba.
* İçerlerde bulunan bir yerin kendine en yakın olan deniz taşıtıuğrağıveya demir yolu durağı.
* Yapıların dışında sıvama, boyama veya onarım için keresteden kat kat kurulan, çalışma sırasında üstüne
çıkılan çatkı.
* Geminin sol yanı.
* Işıkların yerleştirilmesi, ışıkçıların dolaşabilmesi için stüdyolarda tavana yakın yerde duvarıçepeçevre saran
çıkıntı.iskele almak * (gemi) merdivenleri kaldırılıp harekete hazırlanmak.
* bir erkek, bir kadına sarkıntılık etmek.iskele babası * Yanaşan gemileri bağlamak için rıhtıma konmuşdökme demir veya betondan silindir. iskele kelepçesi * İnşaatın dışyüzeyine kurulan iskeleyi birbirine bağlamaya yarayan bağlantıparçaları. iskele kuşu * Yalıçapkını, emircik. iskelet * İnsan ve hayvan bedeninin kemik çatısı, teşrih.
* Yumuşak bölümleri dökülmüş, ölü bir vücudun kemiklerinin bütünü.
* Bir şeyi oluşturan temel çatı.
* Çok zayıf.
* Bir eserin genel plânı.
* Kuru, çıplak.iskelet gibi * çok zayıf. iskelet mobilya * Esas taşıyıcıkısımlarımasif ağaç malzemeden yapılan ve oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye,
kolçaklısandalye, sallanan koltuk vb. mobilya.iskeleti çıkmak * çok zayıflamak. iskemle * Arkalıksız sandalye.
* Üstüne sigara tablası, çiçek vazosu gibi şeyler konulan küçük masa.
* Sandalye.iskerlet * Dikenli salyangoz. iskete * Serçegillerden, gagalarıdişli, zararlı böcek ve kurtlarla beslenen, güzel sesli bir kuş(Parus ater). iski * Bkz. ski. İskitçe * İskitlerin dili. İskitler * MÖ. Vlll-Vll. yüzyıllarda Orta Asya’dan Güney Rusya’ya göç eden bir kavim. İskoç * İskoçya halkından olan kimse.
* İskoçya yapısı, İskoçlara özgü olan.İskoçça * İskoç dili. İskoçyalı * İskoç halkından olan kimse,İskoç. iskolâstik * Bkz. skolâstik. iskonto * Bkz. ıskonto. iskorbüt * C vitamini eksikliğinden ileri gelen ve dermansızlık, zayıflık ve dişetlerinin iltihabı gibi belirtilerle kendini
gösteren hastalık.iskorçina * Birleşikgillerden, lezzetli kökleri sebze olarak kullanılan, Akdeniz bölgesinde çok yetiştirilen bir bitki
(Scorzonera).iskorpit * İskorpitgillerden, iri başlı, yüzgeçlerinde yakıcıdikenleri bulunan, eti beğenilen bir balık (Scorpaena scrofa). iskorpitgiller * Omurgalılardan, örnek hayvanı iskorpit olan, sırt yüzgeçleri zehirli bezlere bağlı güçlü dikenlerle donanmış,
bütün denizlerde rastlanan balıklar sınıfı.iskota * Yelkenleri açmak ve tutmak için alt köşelerine bağlanan halat, zincir ve palangadan oluşan donanım. İslâm * İslâmiyet.
* Hz. Muhammed’in yaydığıdinden olan (kimse), Müslüman.İslâm gizemciliği * Tasavvuf. İslâm hukuku * Din temeline dayanan hukuk, şeriat. İslâmcı * Müslümanlığın esaslarınısadece dinî hayatta değil, hukukî, iktisadî ve siyasî düzenlemelerde de geçerli
kılmak isteyen kimse.İslâmcılık * İslâmcı olma durumu. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 44
İslâmî * İslâm diniyle ilgili olan. İslâmiyet * Hz. Muhammed’in yaydığıdin, Müslümanlık. İslâmlaşma * İslâmlaşmak işi. İslâmlaşmak * Müslüman olmak. İslâmlaştırma * Müslüman olmasını sağlama. İslâmlaştırmak * Müslüman yapmak. İslâmlık * Müslümanlık. İslâv * Slav. İslâvca * Slavca. İslâvcılık * Slavcılık. İslâvist * Slavist. İslâvistik * Slavistik. İslâvlaştırmak * Slavlaştırmak. isleme * İslemek işi. islemek * İse tutup karartmak. islenme * İslenmek işi. islenmek * İsli duruma gelmek. isli * İsi olan, islenmiş, is bulaşmış.
* İs verecek biçimde.isli küf * Toprakta ve gübreliklerde çürükçül yaşamakla birlikte kulak, burun, akciğer asalağı olarak da gelişebilen
asklımantar (Aspergillus fumigatus).islim * Gücünden yararlanmak için elde edilen buhar, istim. islim arkadan gelsin * Bkz. istim arkadan gelsin. İsloven * Sloven. ismen * Adını belirterek, adınısöyleyerek, adınıvererek. ismet * Ahlâk kurallarına bağlıkalma durumu, sililik.
* Dürüstlük, temizlik.ismetli * Ahlâk kurallarına bağlı, ismet sahibi.
* Dürüst olan.ismetsiz * Ahlâk kurallarına aykırıdavranan.
* Dürüst olmayan.ismi çıkmak * ünlü olmak.
* kötü bir ün yapmak.ismi geçmek * adından söz edilmek, bahsedilmek, adı geçmek. ismi var cismi yok * sözü edilen bir kimse veya şeyin gerçekte var olmadığınıanlatır.
* adı olmasına karşılık görevini, etkinliğini yerine getirmeyen.ismini cismini almak * adını, kimliğini belirleyip kaydetmek. ismini cismini bilmemek * hiç tanımamak. ismiyle cismiyle * Bkz. adıyla sanıyla. isnaden * Dayanarak. isnat * Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme.
* Karacılık, iftira.isnat etmek * dayandırmak.
* kara çalmak; iftira etmek.isnat grubu * Sıfatların isimden sonra gelmesiyle oluşan ve genellikle deyim olarak kullanılan kelime grubu. ispalya * Herek. ispanya * Boyacılıkta kullanılan tebeşir tozu. İspanyol * İspanya halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse).
* İspanyol halkına özgü olan.İspanyol dansı * İspanyollara özgü, hareketli bir tür dans. İspanyol müziği * İspanyollara özgü bir tür müzik. İspanyol nezlesi * Paçavra hastalığı. İspanyolca * Hint-Avrupa dillerinden, İspanya’da, Brezilya dışındaki Lâtin Amerika’da ve İspanyol uygarlığını
benimsemişülkelerde kullanılan dil.ispanyolet * Pencere kanatlarınıkapadıktan sonra sürgülemeye yarayan ve ortasında her iki yana işleyen tutacak yeri
bulunan uzun demir sürgü.ispanyolet kilit * Elbise dolabı, büro dolabıvb. eşyaların kapaklarına takılan, sürgü kolları ile kapağın altından ve üstünden
kilitleme yapan gömme kilit çeşidi.ispari * İzmaritgillerden, kurşun renginde bir balık (Sargus annularis). ispat * Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, tanıtlama, tanıt. ispat etmek * kanıtlamak.
* tanıtlamak.ispati * İskambil kâğıdında sinek. ispatlama * Kanıtlama.
* Tanıtlama. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 45
ispatlamak * Kanıtlamak.
* Tanıtlamak.ispatlanış * İspatlanmak işi veya biçimi. ispatlanma * İspatlanmak işi. ispatlanmak * Tanıtlamak işi yapılmak, tanıtlanmak. ispatlayış * İspatlamak işi veya biçimi. ispatlı * Tanıtlanmış. ispatlışahitli * Gerçek yönü gösterilen, tanıtlıve kanıtlı. ispazmoz * Bkz. spazm. ispenç * Bodur bir cins horoz veya tavuk.
* Tarımla uğraşan Hristiyan uyruktan alınan bir tür vergi.ispenç horozu * Ufak tefek olduğu hâlde kabadayılık taslayan. ispençiyari * Eczacılık. ispendek * Levrek balığının küçüğü. ispermeçet * Balinalardan ve özellikle ispermeçet balinasının başından çıkarılan, mum yapımıve kozmetik sanayiinde
kullanılan beyaz bir madde.ispermeçet balinası * Balinalardan, büyüklüğü bakımından balinaya benzeyen, alt çenesindeki genişdişiyle ondan ayrılan deniz
memelisi, kaşalot (Physeter catodon).ispinoz * İspinozgillerden, gagasıkısa ve koni biçiminde, sırt tüyleri yeşilimtırak mavi, boynu ve karnıkırmızırenkte,
güzel sesli bir kuş(Fringilla coelebs).ispinozgiller * Kanarya, saka, serçe, ispinoz gibi ötücü kuşları içine alan göçmen kuşlar familyası. ispir * At veya araba uşağı. ispiralya * Gemi kamaralarınıaydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlıkaporta. ispirto * Etil alkol.
* İçki.ispirto ocağı * İspirtoluk. ispirtocu * İspirto içen kimse. ispirtolu * İspirtosu olan. ispirtoluk * İspirto yakan küçük ocak, ispirto ocağı, kamineto. ispirtosuz * İspirtosu olmayan. ispit * Jant. ispiyon * Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan (kimse). ispiyoncu * İspiyon. ispiyonculuk * İspiyonun yaptığı iş. ispiyonlama * İspiyonlamak işi. ispiyonlamak * Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyerek yetkili kişilere bildirmek. ispritizma * Ruhun ölmediğine inanan, gereğinde ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini ileri süren inanış, ruh
çağırma.ispritizmacı * İspritizma ile uğraşan kimse, ruh çağırımcı. ispritizmacılık * İspritizmacının işi. israf * Gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcama, savurganlık, tutumsuzluk. israf etmek * gereksiz yere harcamak, savurganlık etmek, tutumsuzluk etmek. israfa kaçmak * gereksiz yere aşırıharcamalarda bulunmak. İsrafil * İslâm inanışına göre kıyamet gününü öttüreceği boru ile bildirecek olan melek. İsrailli * İsrail halkından olan (kimse). istadya * Uzakta bulunan iki noktanın arasınıölçmekte kullanılan araç. istalagmit * Bkz. stalagmit. istalaktit * Bkz. stalaktit. İstanbul efendisi * Genellikle İstanbul’da oturan kibar, saygılı, alçak gönüllü, olgun, çelebi ve yardımsever kimse. İstanbul kekiği * Trakya, Batıve Güney Anadolu’da yetişen sık tüylü, beyaz ve pembe çiçekli, kuvvetli kokulu, çok yıllık bir
bitki (Origanum heradeoticum).istanbulin * Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar Türkiye’de kullanılan, yakasıkapalı bir tür erkek ceketi. istasyon * Tren durağı.
* Araştırma kuruluşu.
* Satış, bakım, aşı gibi işler yapılan kuruluşveya yer.istasyon yapmak * duraklamak, beklemek. istatistik * Bir sonuç çıkarmak için olgularıyöntemli bir biçimde toplayıp sayı olarak belirtme işi, sayımlama.
* Bir dizi olayın veya sayı ile gösterilen olguların yöntemli öbekleştirilmesine dayanan ve ilkelerini olasılık
kuramlarından alan, matematiğin uygulamalıdalı, sayım bilimi.istatistikçi * İstatik uzmanı, sayımlamacı, istatikle uğraşan (kimse). istavrit * Uskumrugillerden, pulsuz ve az kılçıklı bir balık (Trachurus trachurus). istavrit azmanı * Orkinos balığına yanlışolarak verilen ad. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 41
irdeleme * İrdelemek işi. irdelemek * Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik
ve tetebbu etmek, mütalâa etmek.irfan * Bilme, anlama, sezme, kültür.
* Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.iri * Olağandan daha hacimli, olağanıaşan büyüklüğü olan. iri iri * büyük, çok iri. iri kıyım * İri kıyılmış.
* İri yapılı, gövdeli.iri lâf * Abartılısöz. iri yarı * İri yapılı. iribaş * Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmışkurtçuğu. irice * İriye yakın, biraz iri (kimse veya şey). iridyum * Atom ağırlığı193,1 atom numarası77, yoğunluğu 22,4 olan ve plâtin filizlerinde bulunan değerli bir
element. Kısaltmasıİr.irileşme * İrileşmek işi.
* Bazı organların hastalık sonucunda olağan dışı büyümesi durumu.irileşmek * İri bir duruma gelmek. irili ufaklı * Büyük küçük karışık. irilik * İri olma durumu. irin * Organizmanın herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda ölmüşhücre artıklarından ve bozulmuşak
yuvarlardan oluşan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sarımtırak renkte koyuca sıvı, cerahat.irinlenme * İrinlenmek işi, iltihaplanma, cerahatlenme. irinlenmek * İrin oluşmak, iltihaplanmak, cerahatlenmek. irinli * İrin toplamış, cerahatli. irinti * Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler.
* Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri saman.iris * Saydam tabaka ile göz merceği arasında bulunan, ince, kasılabilen bir zardan oluşan, gözün renkli bölümü,
süsen.iriş * Arış. irkiliş * İrkilmek işi veya biçimi. irkilme * İrkilmek işi. irkilmek * Ürkerek geri çekilir gibi olmak veya şaşırıp duraklamak.
* (vücudun bir yeri) Dışarıdan gelen bir uyarıcının etkisiyle kanlanıp şişmek, taharrüşetmek.
* (akan bir şey) Bir engel karşısında duraklayıp birikmek.irkiltici * İrkilmeye sebep olan. irkiltme * İrkiltmek işi veya durumu. irkiltmek * İrkilmesine sebep olmak. irkinti * Su birikintisi.
* Ürperme, tiksinti.
* Korku, çekinme.irkme * İrkmek işi veya durumu. irkmek * Birikmek.
* Biriktirmek, toplamak.
* Tiksinmek.İrlandalı * İrlanda halkından olan (kimse). irmik * Sert buğdaydan elde edilen, taneleri iri, glütence zengin un. irmik helvası * İrmik, çam fıstığı, yağve şeker karışımıyla hazırlanan bir tatlıtürü. ironi * Dolaylıve alaylıanlatım, mizah. irrasyonalizm * Hayatta ve bilgilerde akıl dışıögelere tek yanlı olarak ağırlık veren sevgi, duygu ve iç güdüleri, bilginin
kaynağısayan görüş, akıl dışıcılık.irrasyonel * Akıl dışı, gayriaklî, us dışı. irrealist * Gerçek dışı. irredantizm * Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında
kalmışhalkın yaşadığıtopraklarıana yurt sınırları içine almak düşüncesi.irs * Kalıtım, soya çekim. irsal * Gönderme, yollama. irsalât * Gönderilen şeyler, gönderiler. irsaliye * Bir yere gönderilen eşyanın listesi, gönderme belgesi. irsen * Kalıtım yoluyla. irsî * Kalıtımla geçen, soydan kalma, soydan geçme, kalıtsal. irsiyet * Soya çekim, kalıtım, veraset. irşat * Doğru yolu gösterme, uyarma. irşat etmek * doğru yolu göstermek, uyarmak. irtibat * Bağlantı, bağlı olma. irtibat kurmak * bağlantı sağlamak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 42
irtica * Gericilik. irticaî * Gericilikle ilgili gerici (davranış, tutum). irtical * Bir manzumeyi veya sözü birdenbire düşünmeden, içine doğduğu gibi söyleme, doğaç. irticalen * İçine doğduğu gibi söyleyerek, doğaçtan. irtifa * Yükseklik.
* Yükselti.irtifak * Dayanma. irtifak hakkı * Başkasının arsa, yol, bahçe gibi taşınmaz bir malından belirli bir yolda yararlanma hakkı. irtihal * (öbür dünyaya) Göçme, ölme. irtihal etmek * ölmek. irtikâp * (kötü iş) Yapma, kötülük etme.
* Yiyicilik, rüşvet alma.
* Yalan söyleme, hile yapma.irtisam * Resmi çıkma, resmi çizilme.
* İz düşümü.irtişa * Rüşvet alma, rüşvet yeme. is * Dumanın değdiği yerde bıraktığıkara leke.
* Sürme.isabet * (bir yöne doğru atılan şey için) Hedefe varma, hedefi vurma.
* (piyango vb.) Şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma.
* (öneri, düşünce, söz için) Yerinde olma, yanılmazlık.
* Güzel rastlantı.
* “Çok güzel”, “iyi oldu!” gibi anlamlarda kullanılır.isabet almak * vurulmak, yaralanmak. isabet etmek * nişan alınan yere değmek, rastlamak.
* çıkmak.
* yerinde işgörmüşolmak.isabet oldu * yerinde, tam isteğe uygun. isabetli * Yerine düşmüş, yerinde, uygun. isabetsiz * Yerinde olmayan, uygun olmayan, yersiz. isaf * (bir dileği, isteği) Yerine getirme. isal * Ulaştırma. isale * Akıtma. is’at * Kutlama. is’at etmek * kutlamak. İsa’yıküstürdü, Muhammed’i memnun edemedi * iyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi.
iseise tutmak * dumana tutup karartmak. İsevî * Hz. İsa’ nın yaydığıdinden olan, Hristiyan. İsevîlik * Hristiyanlık. isfendan * Akçaağaç.
* Akçaağaçtan yapılmışolan.isfenks * Bkz. Sfenks. ishak kuşu * Bataklık baykuşu. ishal * Sürgün, iç sürme, ötürük, amel. ishal olmak * amel olmak, sürgün olmak. ishalli * İshali olan. isilik * Terlemekten veya sıcaktan vücutta meydana gelen küçük pembe kabartılar, ısırgın. isim * Ad.
* Kişi, insan.
* Canlıve cansız varlıkları, duygu ve düşünceleri, çeşitli durumları bildiren kelime.isim cümlesi * Yüklemi isim soyundan olan veya ek fiile kurulan cümle. isim çekimi * İsimlere iyelik eklerinin getirilmesi. isim durumu * İsim hâli. isim gövdesi * İsim ve fiil köklerinden yapım ekleriyle türetilen ve isim olarak kullanılan gövde. isim hakkı * Bir ticarethanenin veya malın adınıkullanma karşılığında talep edilen hak, patent hakkı. isim hâli * Başka bir kelime ile ilgi kurmak için, ismin yalın olarak veya ek olarak girdiği durum. isim koymak * ad koymak, tesmiye etmek. isim kökü * Bir ismin eklerine bölünemeyen anlamlıen küçük parça. isim tabanı * İsim kök ve gövdelerinin çekim eki almamışhâli. isim tamlaması * İki veya daha çok isim soyundan kelime ile kurulmuşolan tamlama. isim vermek * ad vermek. isim yapmak * bir alanda ün kazanmak, ün almak. isimcilik * Adcılık. isimden türeme fiil * İsim kökünden fiil yapım ekiyle yapılmışfiil gövdesi. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 36
insan biçimcilik * İnsanın niteliklerinin başka bir varlığa, özellikle Tanrı’ya aktarılması, antropomorfizm. insan bilimci * Antropolog. insan bilimi * Antropoloji. insan bilimsel * Antropolojik. insan coğrafyası * Beşerî coğrafya. insan eli değmemiş(veya dokunmamış) * bakımsız kalmışyer. insan eti yemek * birini çekiştirmek. insan evlâdı * İyi insan, iyi kimse. insan gibi * insanlara yaraşır biçimde. insan gönlünün artığınısöyler * insanlar şaka yaparken içlerinden geçeni yansıtırlar. insan hâli * Olabilir, hoşkarşılamak gerekir. insan içine çıkmak * toplum içine karışmak, başkalarıyla ilişki kurmak. insan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa * insanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar. insan kurusu * Çok zayıf. insan kuşmisali * uzakça bir yere gidildiğinde söylenir. insan müsveddesi * Bir insanda bulunması gerekli niteliklerden yoksun olan. insan sarrafı * Bkz. adam sarrafı. insanbaşlı * İnsan kafalı, androsefal. insanca * İnsana yakışır biçimde, insanî.
* İnsan bakımından.insancı * İnsancıl. insancıl * İnsan seven.
* İnsanla ilgili.
* İnsana değer veren.
* İnsancılık yanlısı olan, hümanist.insancılık * Eski Yunan ve Lâtin kültürünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Orta Çağın skolâstik düşünüşüne
karşıXlV.yüzyılda doğan felsefe, bilim ve sanat görüşü, hümanizm, humanizma.
* İnsanlık sevgisini, insan ululuğunu en yüce amaç ve olgunluk sayan öğreti, hümanizm, humanizma.insancıllaşma * İnsancıllaşmak işi. insancıllaşmak * İnsancıl duruma gelmek. insangiller * Fosil hâlinde yaşayan insanıkapsayan familya. insanımsılar * İnsana benzer yaratıklar, insansılar, antropoitler. insanın adıçıkacağına canıçıksın * haklıveya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktımı, ondan sonra yaptıklarıhep o gözle değerlendirilir. insanî * İnsana, insanlığa yakışan, insanca. insaniçincilik * İnsanıevrenin merkezi sayan, bütün öbür yaratıkların insan için yaratılmışolduklarınısöyleyen dinî
nitelikli öğreti, antroposantrizm.insaniyet * İnsanlık. insaniyet namına * insanlığa yakışır duygulara uyarak. insaniyetli * İnsanlığı olan, insan, mürüvvetli. insaniyetsiz * İnsanlığı olmayan, mürüvvetsiz. insaniyetsizlik * İnsaniyetsiz olma durumu. insanlaşma * İnsanlarımaymunlardan ayıran evrim süreçlerinin hepsi. insanlaşmak * İnsanca davranma özelliği kazanmak, insana yaraşır biçimde davranmak. insanlık * Bütün insanları içine alan varlık.
* İnsanı insan yapan, insanın doğasını oluşturan niteliklerin hepsi.
* İnsanın değerini, saygınlığınıveren öz, insana yaraşır yaşama ve düşünme ilkesi.
* İnsanısevme, insan sevgisi, insancıl olma.insanlık etmek * insana yaraşır biçimde davranmak. insanlık hâli * Olabilir, hoşkarşılamak gerekir, insan hâli. insanlıktan çıkmak * çok zayıflamışolmak.
* insana özgü niteliklerini yitirmek.insanoğlu * İnsan, âdemoğlu. insanoğlu çiğsüt emmiş * insanlardan tam bir doğruluk beklenmez. insansı * İnsana benzeyen, insanıandıran, antropoit. insansılar * Maymunlarıve insangilleri içine alan maymunlar alt takımı, insanımsılar, antropoitler. insanüstü * İnsan gücünü ve yeteneklerini aşan, fevkalbeşer. insektaryum * Bilimsel amaçlarla böcek inceleme, saklama, koruma yeri. insicam * Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım.
* Tutarlık.insicamlı * Düzgün, tutarlı. insicamlılık * Tutarlılık. insicamsız * Birbirini tutmayan, tutarsız. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 37
insicamsızlık * İnsicamsız olma durumu. insiraf * Bükün. insirafî * Bükülgen (dil). insiyak * İçgüdü, sevkıtabiî. insiyakî * İçgüdülü, sevkıtabiî. instant coffee * Bkz. hazır kahve. inşa * Yapıkurma, yapıyapma, kurma.
* (düz yazı, şiir) Kaleme alma, yazıya dökme.
* Düz yazı, nesir.inşa etmek * kurmak, yapmak. inşaat * Yapı, yapı işleri.
* Yapmak işi, yapım.inşaat çivisi * Çapı2-7 mm, boyu 4-20 cm arasında değişen, başlıve tepesi tırtıllıçivi. inşaatçı * Yapı işlerini yöneten teknik görevli.
* Yapıustası.inşaatçılık * İnşaat işleriyle uğraşma. inşallah * Allah “Tanrıdilerse” anlamında dilek anlatır. inşallahla maşallahla * çaba harcamadan, tevekkülle. inşat * Şiir okuma, şiir söyleme.
* Bir şiiri, bir edebiyat eserini topluluk önünde, yüksek sesle ve gerektiği biçimde okuma.inşat etmek * bir şiiri, bir edebiyat eserini yüksek sesle okumak. inşirah * İç açılması, gönül açılması, ferahlık. inşirah bulmak * iç açılmak, ferahlamak. intaç * Bir işi sonuçlandırma, sona erdirme, bitirme. intaç etmek * sonuçlandırmak, bitirmek. intak * Konuşturma söyletme.
* Kişileştirilen varlıklara, hayalî yaratıklara söz söyletme sanatı, dillendirme.intan * Mikroptan ileri gelen hastalık.
* Kokuşma, kötü kokma.intanî * Mikropla oluşan, mikroplu. intaniye * Mikropla bulaşan hastalıklar. intaniyeci * Mikroplu hastalıklar doktoru, uzmanı. integral * Parçalardan oluşmuş bütün.
* Türevi bilinen fonksiyon.integral denklemi * Bir değişkenin bilinmeyen fonksiyonunu ve bu fonksiyonun bulunduğu belirli integrali birbirine bağlayan
denklem.integral hesapları * Sonsuz integrallerin bulunmasıve onların uygulanması ile ilgili yöntemleri kullanan matematik dalı. integrasyon * Bilinen bir diferansiyelin denklemini çözme işlemi.
* Bir diferansiyel denklemi çözme işlemi.integre * Entegre. intelekt * Entelekt. intelektüalizm * Entelektüalizm. interferometre * Girişimölçer. interferometri * Girişim ölçme. interferon * Hücrelerin virüslere karşı oluşturduklarıözel savunma maddesi. interkinez * Çekirdeğin iki bölünme devresi arasındaki dinlenme durumu. interkoneksiyon * Birçok elektrik şebekesi arasında bağlantıkurma. intermezzo * Serbest bir biçimde yazılmışolan ve kendi kendine bir bütün oluşturan müzik eseri. -inti * Bkz. -ıntı/ -nti. intiba * İzlenim. intibah * Uyanma, uyanış. intibak * Çevreye veya bir duruma uyma.
* İki şeyin ölçülerinin birbirini tutması.intibak etmek * uymak, alışmak. intibaksız * Yaşadığıçevreye veya duruma uymakta güçlük çeken. intibaksızlık * Çevreye uymama durumu. intifa * Yararlanma, faydalanma. intifa hakkı * Başkasına ait bir maldan yararlanma, başkasına ait bir malıkullanma hakkı. intiha * Son, sona erme, sonu gelme. intihabat * Seçimler. intihal * Aşırma. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 38
intihap * Seçim, seçme. intihar * Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal sebeplerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi.
* Hayatınıtehlikeye düşürecek aşırıdavranışveya iş.intihar etmek * kendini öldürmek. intikal * Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş.
* Anlama, kavrama.
* Miras olarak babadan oğula kalma.intikal etmek * yer değiştirmek.
* anlamak, kavramak.
* miras olarak babadan oğula kalmak.intikam * Öç. intikam almak * öç almak. intikamcı * Öç almaya çalışan. intisap * Bağlanma.
* Girme.
* Kapılanma.intisap etmek * bağlanmak.
* girmek.
* kapılanmak.intişar * Yayılma.
* (gazete, dergi) Çıkma, yayımlanma.intişar etmek * yayılmak, dağılmak.
* yayımlanmak.intizam * Düzenli, düzgün olma. intizamlı * Düzgün, düzenli. intizamsız * Düzensiz, düzeni olmayan, karışık. intizamsızlık * Düzensiz olma durumu, düzensizlik, karışıklık. intizar * Bekleme, gözleme.
* İlenme, beddua, inkisar.intizar etmek * beklemek, gözlemek.
* iIenmek, beddua etmek.inzal * İndirme, indirilme. inzibat * Sıkıdüzen.
* Silâhlıkuvvetlerde, ordudaki düzeni sağlamak amacıyla görevlendirilmiş er.inzibatî * Sıkıdüzeni sağlayıcı, düzene bağlayıcı, insan davranışlarınısınırlayıcı, düzenleyici, baskıaltına alıcı. inzibatsız * Sıkıdüzeni olmayan, düzensiz, başı boş. inzimam * Katılma, ulanma, eklenme. inzimam etmek * katılmamak, eklenmek, ulanmak. inziva * Toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama.
* Dışdünyayla bütün bağlarınıkeserek Tanrıyla birleşebilmek için insanın kendi içine kapanması.inzivaya çekilmek * toplumdan kaçıp, hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak. ip * Dokuma maddelerinin bükülmüşliflerinden yapılan bağ.
* (bazı bölgelerde) İplik.
* Asarak öldürme cezası.-ip * Bkz. -ıp / -ip. ip atlamak * ipin iki ucunun tutularak çevrilmesiyle, ipe ayağınıve başınıdeğdirmeden zıplamak. ip cambazı * İki direk arasında, yüksekte gerilmişip üzerinde gösteriler yapan cambaz. ip merdiven * İpten örülmüş, çoğunlukla gemilerde kullanılan merdiven. ip takmak * birinin kötülüğü için çalışmak. ip torba * Pazar filesi. ip torbalı * Elinde pazar filesi olan. ipçi * İp üreten, yapan veya satan kimse. ipçik * Bitkilerin erkek organlarında başçığıçiçeğe bağlayan ince sap. ipçilik * İpçinin işi veya mesleği. ipe çekmek * asarak öldürmek. ipe dizmek * boncuk gibi şeyleri ipliğe geçirmek. ipe gelesice * “asılarak öl” anlamında bir ilenme. ipe gitmek * ölüme gitmek. ipe sapa gelmeyen (veya gelmez) * akla yakın olmayan veya birbirini tutmayan. ipe un sermek * geçersiz birtakım sebepler ileri sürerek istenilen işi yapmaktan kaçınmak. ipek * İpek böceği kozalarıçözülerek çıkarılan ve dokumacılıkta kullanılan çok ince, esnek ve parlak tel.
* Bu telden yapılmış.ipek ağacı * Ekvatoral bölgelerde yetişen, kerestesi ipek görünüşünde, sarıparıltılı, değerli bir mobilya ağacı. ipek böceği * Kanatlarıpullu böcekler sınıfından, ördüğü kozalardan ipek elde edilen, dut yaprağı ile beslenen bir cins
kelebeğin tırtılı(Bombyx mori).ipek böceği kelebeği * Tırtıllarının ördüğü kozalardan ipek elde edilen kelebeklere verilen genel ad. ipek böcekçiliği * İpek ipliği veya ipek böceği yumurtasıelde etmek amacıyla ipek böceği yetiştirmek ve koza elde etmek işi. ipek çiçeği * Semizotugillerden, güzel çiçek açan bir bitki cinsi (Portulaca grandiflora). ipek gibi * çok ince, parlak ve yumuşak.
* güzel, iyi huylu. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 39
ipek matı * Cilâ veya vernikle ağaç üzerinde oluşturulan, ipeği andıran yarıparlak görünüş. ipeka * Altın kökü. ipekçi * İpek böceği yetiştiren veya ipek satan kimse. ipekçilik * İpek böceği yetiştirme veya ipek alıp satma işi. ipekhane * Kozaların, ipek çilesi durumuna getirilmesi için işlendiği yer. ipekli * İpekten yapılmışveya içinde ipek bulunan (kumaş). ipham * Belirsizlik, kapalılık.
* Etkisini artırmak için anlamın bilerek, isteyerek kapalı bırakılması.ipi (birinin) eline geçmek * yönetimi başkasının eline geçmek, kontrolü başkasının elinde bulunmak. ipi çözmek * ilgisini kesmek. ipi çürük * Güvenilmez (kimse). ipi kırık * Serseri, sorumsuz. ipi kırmak * savuşup gitmek. ipi koparmak * bağlı bulunduğu kuruluşla veya yakınlığı bulunan kişi ile ilişkisini kesmek. ipi sapıyok * birbirini tutmaz, yersiz, anlamsız. ipil ipil * Parlak bir ışıkla yanarak, bir sönüp bir parlayarak. ipileme * İpilemek işi. ipilemek * Az ışıkla yanmak. ipilti * Hafif esinti. ipin ucunu kaçırmak * yönetimde veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü yitirmek. ipince * Çok ince, incecik. ipini çekmek * birini ölçülü davranmaya zorlamak. ipini kırmak * azmak, ele avuca sığmaz bir durum almak. ipini koparan * başı boşkalan. ipipullah * Kimsesi, malımülkü olmayan kimse. ipipullah, sivri külâh (kalmak) * yalnız, kimsesiz, hiçbir şeysiz (kalmak). ipiyle kuyuya inilmez * kendisine güvenilmez. ipka * Yerinde, önceki durumunda bırakma.
* Sınıfta bırakma.ipka etmek * yerinde bırakmak, kaldırmamak, değiştirmemek. ipka kalmak * sınıf geçmemek. iple çekmek * sabırsızlıkla beklemek. iplemek * Saygı göstermek, değer vermek. iplememek * saygı göstermemek, değer vermemek, önem vermemek, aldırışetmemek. ipleri birinin elinde olmak * o işi el altından yönetmek. iplicik * Sığırların soluk borularına yerleşen ve ara konakçısız bulaşan, en çok 8 cm uzunluğunda akciğer kıl kurdu
(Dictyocaulus viviparus).ipliği pazara çıkmak * kötü nitelik ve suçları ortaya çıkmak. iplik * Pamuk, keten, yün, ipek, naylon vb.dokuma maddelerinin uzun, ince liflerinden her biri.
* Bu liflerin birlikte bükülmüşve çekilmişdurumu.
* Fasulye gibi sebzelerin veya bazımeyvelerin lifi.iplik çekmek * kumaştan iplik çıkarmak.
* iplik eğirmek.iplik iplik * Tel tel.
* Yol yol.iplik kurdu * İpsiler sınıfına bağlıtürlerden her biri. iplik solucanlar * İpsiler. iplikçi * İplik yapan veya satan kimse. iplikçilik * Dokuma liflerini iplik durumuna getirmek için yapılan işlemlerin bütünü.
* İplik satma işi.iplikhane * Ham bitki liflerinin iplik yapıldığıyer. ipliklenme * İpliklenmek işi. ipliklenmek * Tel tel olmak, lif lif olmak. ipliksi * İpliğe benzer. ipnotize * İpnotizma yoluyla uyutulmuş, etki altında kalmış. ipnotize etmek * ipnotizma yoluyla birini uyutmak. ipnotize olmak * ipnotizma yoluyla etki altında kalmak; yarıuykulu duruma gelmek. ipnotizma * Sözle, bakışla, telkin yoluyla sağlanan bir tür uyku.