ambalâjlamak | * Ambalâj yapmak. |
ambale etmek | * Birini düşünemez duruma getirmek, çok yormak. * Otomobili fazla gaz vermekten çalışmaz hâle sokmak. |
ambale olmak | * Çok yorulup işgöremez, düşünemez duruma gelmek. |
ambar | * Genellikle tahıl saklanan yer. * Yiyecek ve bazıeşyanın saklandığıyer. * Geminin yük koymaya ayrılmışyeri. * Eşya taşıma işleri yapan kurum veya ortaklık. * Kum, çakıl gibi yapımalzemesini ölçmekte kullanılan ve her yanıçoğunlukla 75 cm olan küp ölçek. * Genellikle tahılın çok üretildiği yer, bölge. |
ambarcı | * Ambara bakan görevli, ambar memuru. |
ambarcılık | * Ambarcının gördüğü iş. |
ambarda kurutma | * Kapalı bir yerde, güçlü bir vantilâtör kullanılarak sağlanan hava akımı ile yeşil ve sulu yemlerin kurutulması. |
ambargo | * Bir devletin, gemilerin kendi limanlarından ayrılmasınıyasaklama buyruğu. * Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak. |
ambargo koymak | * gemilerin limanlardan hareketini yasaklamak. * bir malın serbest sürümünü engellemek. * bir mala el koymak, müsadere etmek. * siyasî, ekonomik, sosyal alanlarda caydırma amacıyla yaptırım uygulamak. |
ambargoyu kaldırmak | * ambargo ile ilgili yasaklamayıkaldırmak. |
ambarlama | * Ambar durumuna gelmek. |
ambarlamak | * Ambar işi yapmak. |
amber | * Amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül renginde bir madde. * Güzel kokulu bazımaddelerin ortak adı. |
amber ağacı | * Baklagillerden bir cins mimoza (Geum urbonum). |
amber balığı | * Balinagillerden, boyu 25 m’ye kadar çıkan, başı büyük, dişli, çok yırtıcı bir balık, ada balığı(Catodon macrocephalus). |
amber çiçeği | * Amber ağacının toparlak, fındık büyüklüğünde, altın sarısırenginde güzel kokulu çiçeği. |
amberbaris | * Sarıçalı. |
amberbu | * Hindistan’da, İran’da yetişen, pişince güzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir tür pirinç. |
amblem | * Soyut bir şeyin, bir kavramın sembolü olan varlık veya eşya, belirtke. |
amboli | * Atardamarda kanın pıhtılaşmasıveya yağparçacıklarının oluşmasısonucunda meydana gelen tıkanma. |
ambülâns | * Hasta arabası, cankurtaran (arabası), cankurtaran. |
amca | * Babanın erkek kardeşi. * Yaşlıerkeklere saygı için kullanılan seslenme. |
amcalık | * Amca olma durumu. |
amcalık etmek | * birine amca gibi yakınlık göstermek. |
amcamla dayım, hepsinden aldım payım | * yakınlarından beklediği ilgi ve yardımı görmeyen bir kimsenin artık yeni bir dilekte bulunmaya niyetli olmadığınıanlatmak için söylenir. |
amcazade | * Amcanın oğlu veya kızı. |
amel | * Yapılan iş, edim, fiil. * Bir kimsenin dinin buyruklarınıyerine getirmek için yaptıkları. * Sürgün, ötürük, ishal. |
amele | * İşçi, emekçi. |
amele taburu | * Genellikle yol yapım işlerinde görevli amelelerden oluşan birlik. |
amelelik | * Amele olma durumu. |
amelî | * İşe dayanan, işüstünde, tatbikî, pratik. * İş bakımından, işçe. * Elverişli, kolay, uygun, kestirme. * Hareketle ilgili olan, yalnız düşünce alanında kalmayıp işe dönüşen uygulamalı, tatbikî. |
amelimanda | * İşyapamaz durumda olan. |
ameliyat | * Operatörün, hasta üzerinde kesme ve dikme yoluyla yaptığımüdahale, operasyon. * ç. İşler, faaliyetler. |
ameliyat geçirmek | * ameliyat edilmişolmak. |
ameliyat masası | * Üzerinde ameliyat yapılan özel donanımlımasa. |
ameliyathane | * Hastaların ameliyat edildiği yer. |
ameliyatlı | * Ameliyat edilmiş. |
ameliye | * Yapılan iş, işlem. |
amenajman | * Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmişesaslara uygun olarak işletilmesi. * Tabiî kaynakların işletilmesi. |
amenna | * İnandık anlamı ile “öyledir”, “doğru”, “diyecek yok” gibi tasdik etme anlatır. |
Amentü | * Kur’an surelerinden birinin adı. |
Amerika armudu | * Defnegillerden, Amerika’da yetişen bir ağaç (Persea gratissima). * Bu ağacın armuda benzer yemişi. |
Amerika bademi | * Aselbent ve zamk gibi maddeler veren bir sıcak iklim ağacı(Styrax americana). |
Amerika elması | * Antep fıstığı gillerden, Amerika’da yetişen bir ağaç, bilader ağacı(Anacardium occidentale). * Bu ağacın badem biçiminde çekirdekli, armuda benzer yemişi. |
Amerika tavşanı | * Kemiricilerden, arka ayaklarıçok uzun, küçük bir memeli kürk hayvanı(Eriomys chincilla). |
Amerika üzümü | * Şekerci boyası. |
Amerikalı | * Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse. |
Amerikalılaşma | * Amerikalılaşmak işi veya durumu. |
Amerikalılaşmak | * Amerikalıların yaşayıştarzını benimsemek. |
Amerikan | * Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse. * Amerika’ya özgü, Amerika ile ilgili olan. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 61
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 58
Altayistik * Altay grubuna giren Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Korelilerin dil, edebiyat, kültür ve tarihleriyle
uğraşan bilim dalı.alternatif * Seçilebilecek bir başka yol, yöntem; seçenek.
* Almaşık.
* Dalgalı(akım).alternatör * Dalgalıelektrik akımıveren üreteç. altes * Prens ve prenseslere verilen şeref unvanı.
* Bu unvanıtaşıyan kimse.altı * Beşten sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 6, Vl.
* Beşten bir artık.altıalay üstü kalay * içi dışı gibi özenilmişolmayan şeyler için söylenir. AltıKardeş * Kuzey kutup yönünde, Büyük Ayı’nın karşısında bulunan takım yıldız. altıkarış beberuhi * kısa boylu olanlar için alay yollu söylenir. altıkaval üstü şişhane * Bkz. altıkaval üstü şişhane. altıkaval, üstü şişhane * (giyim için) altı, üstüne uymaz. altı okka etmek * birini kollarından ve bacaklarından tutup yukarıkaldırarak sallamak veya götürmek. altıyaşolmak * işe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncalar bulunduğu anlaşılmak. altıyol * Altıyolun birleştiği yer. altıdan yemek * hastahanelerde hiç perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek. altı gen * Altıkenarlıçokgen, müseddes. altık * Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tümel olumlu, biri tikel olumlu; biri tümel olumsuz, biri tikel olumsuz iki
önerme arasındaki bağlantıdurumu, mütedahil: “Kimi insanlar fanidir” önermesi “Bütün insanlar fanidir”
önermesinin altığı olur.altılı * Altıparçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden altıtane bulunan.
* İskambil, domino gibi oyunlarda üzerinde altı işareti bulunan kâğıt veya pul.
* Divan edebiyatında her bendi altımısradan oluşan nazım biçimi.altılık * Altısı bir arada, altıtaneden oluşmuş, altıtane alabilen. altın * Atom sayısı79, atom ağırlığı196,9 olan, 10640 C de eriyen, kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz
element, kısaltmasıAu.
* Altından yapılmış.
* Altından yapılmışsikke.
* Niteliği iyi olan, üstün nitelikte olan, değerli.altın adıpul oldu, kız adıdul oldu * uygunsuz davranışlarıyüzünden temiz tanınan kişiliği lekelendi. altın adını bakır etmek * kötü işler yaparak temiz ve parlak ününü karartmak. altın anahtar her kapıyıaçar * para olunca her güçlük yenilebilir. altın babası * Çok zengin, parasıçok olan kimse. altın beşik * Bir elleriyle kendi bileklerini kavrayan iki kişinin, öteki elleriyle karşılıklı olarak birbirlerinin bileklerini
tutmaları.altın bilezik * Altından yapılmışkola takılan ve pek çok türü olan süs eşyası.
* Para getiren sanat veya meslek.altın çağ * En parlak ve mutlu çağ. altın eli bıçak kesmez * varlıklıveya değerli kişilerin elini kimse bükemez. altın gibi * altına benzeyen, sarı. altın kaplama * Herhangi bir metal altın suyuna batırılarak ince bir altın tabaka ile sarılarak altına benzetilmek. altın keseği * Yerden temiz külçe durumunda çıkan altın. altın kesmek * çok para kazanır olmak. altın kökü * Güney Amerika’da yetişen, kusturucu niteliği olan bir kök, ipeka (Cephaelis ipeca cuanha). altın küpü * Altın para biriktiren; parasıçok olan. altın leğene kan kusmak * varlık içinde hastalık veya sıkıntıçekerek yaşamak. altın saat * İzlenme oranının en çok olduğu vakit, prime time. altın sarısı * Altın rengini andıran. altın suyu * Bir kısım konsantre nitrik asit ile üç veya dört kısım konsantre hidroklorik asitten oluşmuş, özellikle plâtin
ve altın gibi metalleri çözmekte kullanılan bir karışım.altın topu * güzel ve tombul olan kucak çocukları için bir benzetme sözü olarak kullanılır. altın tutsa, toprak olur (veya altına yapışsa elinde bakır kesilir) * giriştiği işlerde büyük talihsizliklere uğrayan kimsenin durumunu anlatır. altın yağmurcun * Bir tür kuş, yağmur kuşu. altın yıl * Eşlerin birlikte ulaştıkları50. evlilik yılı. altın yumurtlayan tavuk * mesleği, sanatı, parası olan, gelirli kimse.
* turist.altın yürekli olmak * çok iyi niyetli olmak, yumuşak huylu görünmek. altına etmek (veya kaçırmak) * yatağına veya donuna abdest etmek. altınbaş * Daha çok Ege bölgesinde yetişen, yuvarlak, kalınca kabuklu güzel bir kavun türü. altıncı * Altısayısının sıra sıfatı, sırada beşinciden sonra gelen. altıncıduygu * Ön sezi. altıncıhis * Bkz. altıncıduygu. altında kalmak * ezilmek. altında kalmamak * karşılığınıvermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 59
altından Çapanoğlu çıkmak * girişilen işte başa dert olacak bir durumla karşılaşmak. altından çapanoğlu çıkmak * bir işte başa dert olacak bir durumla, bir sorunla karşılaşmak. altından girip üstünden çıkmak * malı, parayıdüşüncesizce harcayıp tüketmek. altından kalkamamak * bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek.
* kendini savunamamak.altından kalkmak * bir güçlüğü yenmek, başarmak. altınıçizmek * (bir sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek; vurgulamak. altınııslatmak * yatağına veya donuna küçük abdestini etmek. altınıüstüne getirmek * söz veya tutumuyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek.
* bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak.altınlaşma * Altınlaşmak işi veya durumu. altınlaşmak * Altın durumu veya görünümü almak. altınoluk * İşlemeli kadın şalvarı.
* Altın sırma veya kılaptanla işlenmişçizgili ipek kumaşve bu cins kumaşların üstünde bulunan sırma
işlemeli yollar.
* Sarıkların üstüne sarılan sırma şerit.altıntop * Turunçgillerden, sıcak bölgelerde yetişen bir meyve ağacı, greyfrut (Citrus decumana).
* Bu ağacın kanarya sarısırenginde, tadıacımsımeyvesi, kız memesi, greyfrut.altıntop * İki çeneklilerden, uzun, dikenli ve kürecikler hâlinde sapları olan bir kaktüs türü (Trollius ranunculoides). altıparmak * Ellerinde veya ayaklarında altışar parmağı olan (kimse).
* İri bir tür palamut balığı.
* Ayrırenkte altıyolu olan kumaş.
* Bu kumaştan yapılan gelin giysisi.altıpatlar * Altıtane fişek alan toplu tabanca, revolver. altışar * Altısayısının üleştirme biçimi; her birine altı, her seferinde altısı bir arada olan. altız * Bir doğumda dünyaya gelen altı(kardeş). altimetre * Yükseklikölçer. altlama * Altlamak işi. altlamak * Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek. altlı * Altı olan. altlıüstlü * Altıve üstü birlikte.
* Alt ve üst katta olmak üzere, birlikte.altlık * Tabak veya bardak altı.
* Hayvanların altına yayılan ot veya saman.
* Arabaya koşulan atların yollarıkirletmemesi için kuyruğunun altına yerleştirilen torba.altmış * Elli dokuzdan sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 60, LX.
* Altıkere on, elli dokuzdan bir artık.altmışaltı * Altmışaltısayıalmakla kazanılan bir çeşit iskambil oyunu. altmışaltıya bağlamak * temelli olmayan bir çözümle durumu kurtarmışgörünmek. altmışdörtlük * Bir notanın altmışdörtte biri değerinde olan nota. altmışar * Altmışsıfatının üleştirme biçimi, her birine altmış, her defasında altmışı bir arada olan. altmışıncı * Altmışsıfatının sıra bildiren biçimi, sırada elli dokuzuncudan sonra gelen. altmışlık * İçinde altmıştane bulunan.
* Altmışyaşında olan veya görünen.alto * Kemanla viyolonsel arası büyük keman, viyola.
* Kontralto.altta kalanın canıçıksın * “herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun” anlamında kullanılır. altta kalmak * herhangi bir çatışmada, çekişmede yenilmek. altta yok üstte yok * yoksul, fakir. alttan (veya aşağıdan) almak * sert konuşan birine karşıyumuşak, olumlu davranmak. alttan alta * gizlice, el altından. alttan güreşmek * gizli gizli yenme yollarınıkollamak. altunî * Altın renginde olan. alüfte * İffetsiz, oynak, cilveli (kadın). alüftelik * Alüfte olma durumu. alümin * Suda çözünmeyen, 20500 C de eriyen, beyaz bir toz olan alüminyum oksit (Al2O3). alümina * Bkz. alümin. alüminyum * Atom numarası13, atom ağırlığı26,98 olan, gümüşparlaklığında, beyaz, 6600 C de eriyen hafif bir
element. KısaltmasıAl.
* Alüminyumdan yapılmış.alüminyum taşı * Boksit. alüvyon * Akarsuların taşıyıp yığdıkları balçık, kil gibi çok ince taneli şeylerin kum ve çakılla karışmasıyla oluşan yığın,
lığ.alveol * Torba biçiminde küçük boşluk veya genişlemişkısım. alvere tulumbası * Emme basma tulumba. alyans * Nişan yüzüğü. alyon * Para babası. alyuvar * Kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücre, eritrosit. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 60
Am * Amerikyum’un kısaltması. am * Dişilik organı, ferç. -am / -em * Fiilden isim türeten ek: tut-am, dön-em vb. ama * Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarar, amma.
* Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarar.
* Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cümleyi onun sebebi durumunda olan cümleye bağlar.
* Bir yargıyıveya bir buyruğu pekiştirmek için de kullanılır.
* Bazen dikkati çekmek için cümlenin sonuna getirilir.âmâ * Görmez, kör. ama ne * ne hoş.
* şaşılacak niteliği olan.amabile * Bir parçanın sevimli ve cana yakın çalınacağınıanlatır. amaç * Erişilmek istenilen sonuç, maksat.
* Gaye.
* Hedef.amaç dışı * Gaye dışı, hedeflenen amacın dışında. amaç edinmek * bir amaca ulaşma isteğinde bulunmak. amaç gütmek * bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak. amaçlama * Amaçlamak işi, hedef alma, istihdaf. amaçlamak * Bir amaca ulaşmayı istemek, istihdaf etmek. amaçlanma * Amaçlanmak işi. amaçlanmak * Amaçlamak işine konu olmak. amaçlı * Amacı olan, gayeli.
* Bir amaca yönelik.amaçlılık * Amaçlı olma durumu. amaçsız * Amacı olmayan, gayesiz. amaçsızlık * Amaçsız olma durumu. amade * (bir işi) Yapmaya hazır. -amak * Fiilden isim türeten ek: bas-amak, tutamak, kaç-amak vb. amal * İşler, işlemler. âmâlık * Âmâ olma durumu. amalierbaa * Matematikte dört işlem terimine verilen ad. aman * Yardım istendiğini anlatır.
* Bir suçun bağışlanmasının istenildiğini anlatır.
* Rica anlatır.
* Usanç ve öfke anlatır.
* Dikkat uyandırmak için kullanılır.
* Çok beğenmeyi anlatır: Aman ne güzel şey! Bu anlamda kullanıldığında buna da edatıda getirilebilir.
* Şaşma anlatır.aman Allah (Allahım) * şaşma, beğenme veya beğenmeme, korku gibi duyguları belirtmek için kullanılır. aman bulmak * kurtulmak. aman dedirtmek (veya amana getirmek) * karşıkoyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, zor durumda bırakmak. aman derim! * sakın ha, böyle bir işyapayım deme. aman dilemek * önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasınıdilemek. aman vermek * canını bağışlamak, öldürmemek. aman vermemek * rahat bırakmamak, göz açtırmamak.
* acımayıp öldürmek.aman zaman * Karşısındakini yumuşatmak için söylenen sözleri anlatır. amana gelmek * önce direnirken zor karşısında boyun eğmek. amanın * Korkma ve şaşma sözü. amanname * İslâm devletlerinde düşmana güvenlik içinde olduğunu bildirmek üzere verilen belge. amansız * Aman vermez, hiç acımayan, cana kıyıcı. amansız hastalık * Kanser. amansızca * Öldürücü bir durumda, acımasız olarak.
* Hoşgörüsüz olarak.amasımamasıyok! * hiçbir özrün geçerli olamayacağınıanlatır. amasıvar * herkesin bilmediği sakıncasıveya kusurlarıvar. Amasya’nın bardağı, biri olmazsa biri daha * ele geçirilmeyen veya kaçan bir şeye üzülmek boştur, çünkü her zaman benzeri sağlanabilir. amatör * Bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan kimse, hevesli, profesyonel karşıtı. amatörlük * Amatör olma durumu. amazon * (eski çağların Amazonlarına benzetilerek) Erkek gibi, savaşsaflarında yer alan kadın.
* Ata binen kadın.ambalâj * Eşyayısarmaya yarayan mukavva, kâğıt, tahta, plâstik madde gibi malzeme. ambalâj yapmak * (bir şeyi) bu gibi maddelerle paketlemek, sandıklamak. ambalâjcı * Ambalâj yapan kimse. ambalâjcılık * Ambalâjcı olma durumu veya işi. ambalâjlama * Ambalâjlamak işi. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 54
Allah bir * yemin yerine kullanılır. Allah bir dediğinden başka sözüne inanılmaz * birinin çok yalancı olduğunu anlatmak için söylenir. Allah bir yastıkta kocatsın * yeni evlenenlere “bir arada yaşlanın” anlamında söylenen bir iyi dilek sözü. Allah büyüktür * günün birinde hakkınıalacağına, kendine yapılmışolan haksızlıkların düzeleceğine inanmak gerektiğini
anlatır.Allah canınıalsın * ilenme sözü. Allah cezasınıvermesin (veya Allah cezasınıversin) * yarışaka, yarışaşma yollu, bazen de gerçek öfke ile söylenen ilenme sözü. Allah dağına göre kar verir * Tanrıherkese dayanabileceği ölçüde sıkıntıverir. Allah derim * pek bozuk bir işiçin sorulan “ne dersin?” sorusuna karşı”söyleyecek başka söz bulamıyorum” anlamında
kullanılır.Allah dirlik düzenlik versin * Tanrıaile huzuru versin. Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz * alın yazısıne ise o olur. Allah dört gözden ayırmasın * “Tanrı, çocuğu yetim veya öksüz bırakmasın” anlamında bir iyi dilek sözü. Allah düşmanıma vermesin * anlatılan bir kötülüğün büyüklüğünü belirtmek için söylenir. Allah ecir sabır versin * başsağlığıdileği olarak söylenir. Allah eksik etmesin * Tanrıyokluğunu göstermesin.
* birinin yaptığı bir hizmet anılırken onun için teşekkür yollu söylenir.Allah eksikliğini göstermesin * pek gerekli olan bir şeyin kusuru anlatılırken, böyle de olsa onun varlığına şükredildiğini anlatır. Allah emeklerini eline vermesin * Tanrıemeklerini boşa çıkarmasın. Allah esirgesin (veya saklasın) * Tanrıkorusun! Tanrıkötü durumla karşılaştırmasın!. Allah etmesin * olması istenilmeyen bir durumdan veya bir olaydan söz edilirken söylenir. Allah gecinden versin * “çok yaşayasın”‘ anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü. Allah göstermesin * Tanrıkötü bir durumla karşılaşmaktan korusun. Allah hakkı için * ant içmek veya ant vermek için kullanılır. Allah Halil İbrahim bereketi versin * Tanrıçok versin, bereket versin. Allah hayırlıetsin * genellikle bir olay başlangıcında “Tanrıuğurlu etsin” anlamında söylenir. Allah herkesin gönlüne göre versin * Tanrıherkesin dileğini yerine getirsin. Allah hoşnut olsun * bir kimsenin, kendisine iyiliği dokunan biri için kullandığı bir iyi dilek sözü. Allah için * gerçekten, doğrusu. Allah iki iyilikten birisini versin * (ağır hasta için) ya ölsün kurtulsun, ya iyi olsun. Allah iyiliğini (veya lâyığını) versin * hoşa gitmeyen bir davranışkarşısında hoşgörü ile söylenir. Allah kabul etsin * sevap sayılan bir işyapıldığında söylenir. Allah kahretsin * “Tanrıcezasınıversin” anlamında bir ilenme sözü. Allah kavuştursun * birinin yakını, bulunduğu yerden ayrılınca kalanlara kavuşma dileğinde bulunmak için söylenen söz. Allah kazadan belâdan saklasın * Tanrı’nın insanıtürlü kötülüklerden korumasıdileğiyle söylenen bir iyi dilek sözü. Allah kerim * Tanrı büyüktür, Tanrı’ya güvenmeli. Allah kısmet ederse * Tanrı izin verirse. Allah korusun (veya saklasın) * Tanrıtehlikeye, kötü duruma düşürmesin!. Allah kuru iftiradan saklasın * bir suçlama karşısında bunun sırf iftira olduğunu anlatmak için söylenir. Allah manda şifalığıversin * çok veya ağır yemek yiyenler için şaka yollu söylenir. Allah mübarek etsin * kutlu olsun.
* onaylanmayan bir durumda alay yollu kullanılır.Allah müstahakınıversin * (gerçek veya alay anlamında) çıkışma anlatan bir söz. Allah ne verdiyse * yemek olarak evde ne varsa. Allah ömürler versin * saygı gösterilen bir kimseye selâm veya teşekkür olarak söylenir. Allah övmüşde yaratmış * çok güzel olanlar için söylenir. Allah rahatlık versin * genellikle yatmaya gidilirken söylenen bir iyi dilek sözü. Allah rahmet eylesin * ölüleri hayırla anmak için söylenir. Allah rızası için * dilencilerin para isterken söyledikleri yalvarma sözü.
* ne olursun.
* karşılık beklemeksizin.Allah sağgözü (veya eli) sol göze (veya ele) muhtaç etmesin * Tanrıkimseyi kimseye, en yakınlarına bile muhtaç etmesin. Allah selâmet versin * yola çıkanlara “Tanrıkazadan belâdan korusun” anlamında söylenen bir uğurlama sözü.
* yolda güçlük içinde bulunanlara iyi dilek sözü olarak kullanılır.
* uzaktaki tanıdıklar anılırken kullanılır.
* birinden pek yana olmayan bir söz söyleneceği zaman onun adından önce getirilen girişsözü.
* “keyfin bilir, gidersen git” anlamında kullanılır.Allah senden razı olsun * yapılan bir iyilik karşısında “Tanrıseninle birlik olsun, iyiliğini senden esirgemesin” anlamında teşekkür
olarak kullanılır.Allah seni (veya sizi) inandırsın * doğru söylüyorum, Tanrıtanıktır. Allah son gürlüğü versin * Tanrı, yaşlılıkta sıkıntı göstermesin. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 55
Allah sonunu hayır etsin * bir işin sonucu için kaygıduyulduğunda söylenen bir iyi dilek sözü. Allah taksimi * eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma, kul taksimi karşıtı. Allah taksimi * Eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma kul taksimi karşıtı. Allah taksiratınıaffetsin * (ölüler için) Tanrıkusurlarını bağışlasın. Allah tamamına eriştirsin * herhangi bir işveya olayın iyi sonuçlanmasıdileğiyle söylenir. Allah tekrarına erdirsin * tekrar bu günleri görün. Allah utandırmasın * bir işe girişenlere söylenen başarıdileği. Allah var (veya Allah’ıvar) * doğrusunu söylemek gerekirse. Allah vere de * iyi dilek anlatır. Allah vergisi * Tanrıvergisi, yaradılıştan olan yetenek veya özellik. Allah vermesin * bir şeyin olmamasıdileğini anlatır. Allah versin * iyi bir şey ele geçirenlere memnunluk bildirmek için, bazen de takılma ve şaka için söylenir.
* dilenciyi savmak için söylenir.Allah yapısı * İnsanlar tarafından değil de tabiatta olduğu gibi. Allah yarattıdememek * kıyasıya dövmek, çok hırpalamak. Allah yazdı ise bozsun * gerçekleşmesi istenmeyen bir olay veya durum için kullanılır. Allah yürü ya kulum demiş * az zamanda çok para kazananlar veya işinde çok ilerleyenler için söylenir. Allah ziyade etsin * (kahve ve yemekten sonra) “Tanrıartırsın” anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü. Allah’a (bin) şükür * “hamdolsun”, “bereket versin” gibi durumdan memnun olunduğunu anlatır. Allah’a bir can borcu var * Allah’a vereceği canından başka hiç kimseye bir borcu yok. Allah’a emanet * “Tanrıesirgesin” anlamında birini överken söylenir. Allah’a emanet olun * ayrılanın kalana söylediği bir esenleme sözü. Allaha ısmarladık * Ayrılanın kalan veya kalanlara söylediği bir iyi dilek sözü. Allah’a yalvar * kendi kusuru yüzünden güç bir duruma düşüp yakınan kimseye “ben sana yardım edemem, benden bir şey
umma” anlamında söylenir.Allah’ı(veya Allah’ını) seversen * “Allah aşkına” gibi, yerine göre ant verme, yalvarma için kullanılmakla birlikte, şaşma veya usanç gibi
duygular da anlatır.Allah’ıçok, insanıaz bir yer * pek ıssız ve kuytu bir yer. Allah’ım! * şiddetli bir duygulanma anlatan ünlem. Allah’ın (veya Tanrı’nın) günü * (bıkkınlık duygusu ile) hemen hemen her gün. Allah’ın adamı * garip, saf, zavallı(kimse). Allah’ın belâsı * varlığıüzüntü veren. Allah’ın binasınıyıkmak * kendini veya başkasınıöldürmek. Allah’ın cezası * pek yaramaz, şirret. Allah’ın emri * kader. Allah’ın evi * cami, mescit.
* insan gönlü.Allah’ın gazabı * çok sıkıntıveren şey. Allah’ın hikmeti * beklenmeyen, sebebi anlaşılmayan veya şaşılan şeyler için kullanılır. Allah’ın işine bak * (bir işin, bir olayın) beklenmedik, şaşılacak bir durum almasında kullanılır. Allah’ın kulu * insan, kimse, kişi. Allah’ından bulsun * ben kendisine bir şey yapmayacağım, yaptığı kötülüğün cezasınıTanrıversin. Allah’ınıseversen * istek, dilek ve yalvarma amacıyla kullanılır. allahlık * Kendisinden hiçbir işte yararlık umulmayan saf ve zararsız (kimse). allahsız * Tanrı’yıtanımayan, Tanrı’nın varlığına inanmayan, Tanrısız.
* Acımasız, insafsız, vicdansız.allahsızlık * Tanrısızlık. Allah’tan * iyi ki.
* yaradılıştan.Allah’tan kork! * “yapma, utan, yazıktır!”. Allah’tan korkmaz * can yakıcı, insafsız, acımasız. Allah’tan umut kesilmez * daha çok ağır hastalar için söylenilen “iyileşebilir” anlamında bir iyi dilek sözü. Allahüâlem * Tanrıdaha iyisini bilir anlamında kullanılır. Allahütealâ * Yüce Tanrı, ulu Allah. allak * Sözünde durmaz, dönek, aldatıcı.
* Kendisine güvenilmesi doğru olmayan (kimse).allak bullak * Alt üst, karmakarışık. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 56
allak bullak etmek * karmakarışık bir duruma getirmek, düzeni bozmak.
* (aklını, zihnini) düşünemez duruma getirmek.allak bullak olmak * çok karışık duruma gelmek, altıüstüne gelmek, karmakarışık olmak, düzeni bozulmak.
* (akıl, zihin) şaşkına dönmek, karışmak, şaşırmak.allama * Allamak işi. allamak * “Süslemek, donatmak” anlamına gelen allamak pullamak deyiminde geçer. allâme * Derin ve çok bilgisi olan, çok bilgili. allâme kesilmek * her şeyi bilir görünmek. allâmelik * Allâme olma durumu. allâmelik taslamak * bilgisiz olduğu hâlde her şeyi bilir görünmek. allanma * Allanmak işi. allanmak * Süslenmek. allaşma * Allaşmak işi veya durumu. allaşmak * Al duruma gelmek. allegretto * Bir parçanın allegrodan biraz daha ağır çalınacağınıanlatır. allegro * Bir parçanın canlı, neşeli ve hızlıçalınacağınıanlatır. allem * Bir işi istediği duruma getirmek için “her türlü kurnazca çareye başvurmak” anlamıyla allem etmek kallem
etmek deyiminde geçer.allı * Üzerinde al renk bulunan. allıpullu * Göz alıcırenkler ve şeylerle süslenmiş. allık * Al olma durumu.
* Kadınların süs için yanaklarına sürdükleri al boya.alma * Almak işi.
* Alıntı, iktibas.almaç * Bir elektrik akımınıalıp başka bir kuvvete çeviren cihaz, alıcı, ahize, reseptör. almak * Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak.
* Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak.
* Yanında bulundurmak.
* Birlikte götürmek.
* Satın almak.
* Ele geçirmek, fethetmek.
* İçine sığmak.
* Kabul etmek.
* Kendine ulaştırmak, iletilmek.
* İçeri sızmak, içine çekmek.
* (erkek, kadın için) … ile evlenmek.
* Sürükleyip götürmek.
* Kazanmak, elde etmek.
* Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak.
* Bürümek, sarmak, kaplamak.
* Kısaltmak, eksiltmek.
* Yolmak, koparmak.
* Yerini değiştirmek, çekmek.
* Temizlemek.
* (duş, banyo için) Yapmak; yıkanmak.
* (içeri) Götürmek.
* Bir yeri savaşla ele geçirmek.
* (tat veya koku için) Duymak.
* Örtmek, koymak.
* (süre için) Değiştirmek.
* … gibi anlamak.
* Başlamak.
* Davranışveya makam değiştirmek.
* (içecek veya sigara için) İçmek.
* Yutmak; kullanmak.
* (yol için) Gitmek, (mesafe) katetmek.
* Çalmak.
* Göreve, işe başlatmak.
* Görevden, işten çekmek.
* Kazanç sağlamak.
* (ölüm sebebiyle) Ayrılmak.
* Gidermek, yok etmek.
* Soldurmak.
* Vücuttaki hasta bir organıameliyatla çıkarmak.
* (motor) Çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek.almamazlık * Kabul etmeme durumu. Alman * Cermen soyundan olan halk ve bu halktan olan kimse.
* Alman halkına, Almanya’ya özgü olan şey.Alman gümüşü * Çinko, bakır ve nikelden yapılan, gümüşü andırır bir alaşım, mayşor. Alman papatyası * Orta Avrupa’da yetişen bir papatya türü (Anfhemis mobilis). Alman usulü * Bir topluluk için yapılan harcamada giderlerin herkese eşit olarak bölüştürülmesi yöntemi. almanak * Yılın gün, hafta, ay gibi bölümlerinden başka, bayram, yıl dönümü gibi belli günleri ve birtakım astronomi,
meteoroloji, istatistik bilgilerini gösteren kitap biçiminde takvim.Almanca * Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile İsviçre’nin bir bölümünde kullanılan
dil.
* Almanların kullandığı dil.
* Bu dile özgü olan.Almancı * Almanya yanlısı olan (kimse).
* Almanya’da çalışan Türk işçisi.Almancılık * Almancı gibi davranma. Almanlaşma * Almanlaşmak işi veya durumu. Almanlaşmak * Alman yaşayıştarzını benimsemek. Almanlaştırma * Almanlaştırmak işi. Almanlaştırmak * Almanlara özgü yaşayıştarzıkazandırmak. almaş * İki veya daha çok şeyin sıra ile değiştirilerek kullanılmasıveya kendiliğinden değişerek çalışması, keşikleme,
münavebe.
* Birinin doğru olmasıötekinin yanlışlığını gerektiren iki önermenin oluşturduğu sistem.almaşık * İki veya daha çok şeyin sıralanmalarında değişiklik olan.
* Almaşlı olarak işleyen, mütenavip, alternatif.almaşık yapraklar * Sapın iki yanında karşılıklıdeğil de aralıklı olarak bir sağda, bir solda bitmişyapraklar. almaşıklık * Dönüşümlü ve düzenli sıralanma. almaşlı * Almaşniteliği olan. alnaç * Bir şeyin ön tarafı, ön yüzü. alnıaçık yüzü ak * çekinecek hiçbir durumu veya ayı bı olmayan. alnına kara sürmek * bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak. alnında yazılmışolmak * bir olayın, kişinin başına gelmesini Allah’ın buyurmuşolduğuna inanmak. alnından öpmek * beğenmek, takdir etmek. alnınıkarışlamak * küçümseyerek meydan okumak. alnının akı ile * ayıplanacak bir duruma düşmeden, tertemiz, şerefiyle, başarı göstermişolarak. alnının kara yazısı * kötü kaderi, kötü talihi. alo * Telefon konuşmasında kullanılan seslenme sözü. alogami * Bir çiçek tepeciğinin başka bir çiçek tozu ile tozlanması. alotropi * Karbon, fosfor gibi maddelerin, fiziksel bakımdan ayrıözellikler gösterebilmesi durumu. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 57
alp * Yiğit, kahraman. Alp eren * Derviş.
* Mücahit.Alp yıldızı * Dağların çok yüksek yamaçlarında yetişen bir çiçek (Paradisia liliastrum). alpaka * Çifte parmaklılar takımının devegiller sınıfından, Güney Amerika’da yaşayan, uzun tüylü, memeli bir
hayvan (Lama glama pacos).
* Bu hayvanın yünü veya bu yünden dokunan kumaş.alpaks * Kolayca bükülebilen alüminyum ve silisyum karışımı. alpinist * Dağcı. alpinizm * Dağcılık. alplık * Alp olma durumu, yiğitlik, kahramanlık. alşimi * Elementleri altına çevirmek isteyen bir işalanı, simya. alşimist * Alşimi ile uğraşan kimse, simyacı. alt * Bir şeyin yere bakan yanı, üst karşıtı.
* Bir nesnenin tabanı.
* Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen bölümü.
* Bir şeyin yere yakın bölümü.
* Birkaç şeyin içinden bize göre uzak olanı.
* (birkaç şeyden) Yere yakın olan.
* Alt kelimesi “… altında” biçiminde kullanıldığında “bir şeyin etkisinde” anlamını verir.
* Alt bir isimle tamlama kelime oluşturduğunda a) önceki ismin kavramına etki veya yer anlamıkatar: Ayak
altı. b) (sınıflamalarda) ikinci derecede olan.
* (kaynatma veya pişirmede) Yanan ocak, ocak alevi.alt alta * Birbirinin altında olarak. alt alta üst üste * birbirleriyle itişir kalkışır durumda. alt bölüm * Yazılarda bölümlerin ayrıldığı parçalardan her biri, ayrım. alt cins * Bir cins içinden ayrılan ikinci derecede bir cins. alt çene * İnsan ve hayvanlarda yiyecekleri çiğnemeye yarayan, oynayabilen çene. alt çene oynamak * yemek, içmek. alt damak * Damaklardan altta olanı. alt deri * Üst derinin altında bulunan ikinci tabaka, hipoderm.
* Bazı gövde ve yaprakların üst derilerinin altında bulunan, çoğu kez hücre zarlarıkalınlaşmışözel doku,
hipoderm.alt diş * Alt çene üzerinde sıralanmışdişlerin biri. alt dudak * Dudaklardan altta bulunanı.
* Böceklerin ağız sisteminde bulunan alt parça.alt etmek * üstünlük sağlamak, yenmek, sırtınıyere getirmek. alt familya * Bir familyanın içinden ayrılan ikinci derecede bir familya. alt geçit * Trafik akımınıkesmemek için bir yolun altından geçirilen yol. alt güverte * Gemilerde güvertelerden altta bulunanı. alt hava yuvarı * Dünyamızıkuşatan atmosferin 10 km kalınlığında olan alt katmanı. alt ırk * Aynıırk içinde yetiştirme amacına ve çevreye bağlıkalınarak değişme uğratılmışve bu yolla ırk içinde
özellikle fizyolojik nitelikleri bakımından kalıtsal sapma gösteren hayvan topluluğu.alt karşıt * Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tikel olumlu, öbürü tikel olumsuz, karşıkarşıya konmuşiki önermeden
her biri: Bazı insanlar bilgindirler” ile “Bazı insanlar bilgin değildirler” gibi.alt kat * Bir yapının veya aracın katlarından altta bulunan bölümü. alt kurul * Belli bir konuyu ele almak amacıyla bir kurul içinden birkaç kişi seçilerek oluşturulan kurul. alt olmak * yenilmek. alt sınıf * Bir sınıf içinden ayrılan ikinci derecedeki sınıf. alt şube * Bir şube içinde kurulan ikinci derecedeki şube. alt tabaka * Tabakalardan altta bulunan. alt takım * Bir takım içinde kurulan ikinci derecedeki takım. alt tarafı(veya yanı) * geriye kalanı.
* işin daha sonrası.
* değeri, olup olacağı.alt tür * Bir tür içinde ayrılan ikinci derecedeki tür. alt üst * Çok karışık ve dağınık. alt üst böreği * Önce bir yüzü, sonra çevrilerek öbür yüzü kızartılarak pişirilen börek. alt üst etmek * alt yüzünü üst yüzüne getirmek.
* çok karışık duruma getirmek, düzenini bozmak.
* zarar vermek, yıkmak.
* huzursuz etmek, rahatsızlık vermek.alt üst olmak * çok karışık duruma gelmek.
* heyecanlanmak, üzülmek, tedirgin olmak, yıkılmak.
* rahatsızlanmak.alt yanıçıkmaz sokak * sonu gelmeyen, sonuç alınamayan işler için söylenir. alt yapı * Bir yapı için gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik gibi tesisatların hepsi.
* Toplumun ekonomik yapısını oluşturan ve insan bilincinden bağımsız olarak biçimlenen üretim
ilişkilerinin hepsi, üst yapıkarşıtı.alt yazı * Gazete, dergi gibi yayınlarda çıkan resim ve fotoğraflarıaçıklayan yazı.
* Yabancıdildeki bir filmin konuşmalarını çeviri olarak görüntünün altında veren yazı.alt yazılama * Alt yazılmak işi. alt yazılamak * Alt yazılarıhazırlamak ve gerçekleştirmek. alt yazılayıcı * Alt yazılamak işini yapan (kimse). alt yazılı * Alt yazısı bulunan (film, görüntü). Altayca * Altay Türkçesi.
* Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Kore ve Japon dillerinin kendisinden türediği varsayılan ana dil.Altayist * Altayistik ile uğraşan kimse. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 52
alıp vereceği olmamak * bir kimseyle hiçbir ilgisi olmamak. alıp verememek * anlaşamamak, çekememek, geçinememek. alıp vermek * yürek çarpıntısı geçirmek. alıp yürümek * az zamanda çok ilerlemek, yayılmak, çoğalmak, artmak. alır almaz * hemen, derhal. alırlık * Duygusal uyarımlarıalabilme yeteneği, idrak kabiliyeti. alış * Almak işi veya biçimi. alışfiyatı * Bir mal için alım karşılığıödenen para ve üretim gereçleri fiyatı. alışveriş * Alım satım işi.
* İlişki, münasebet.alışverişyapmak * alım satım işini gerçekleştirmek. alışverişe çıkmak * alım satım işi için çarşıya gitmek. alışverişi kesmek * biriyle ilgisi kalmamak. alışık * Herhangi bir duruma alışmışolan. alışık olmak * alışkanlık durumuna gelmek. alışıklık * Alışık olma durumu. alışılma * Alışılmak işi. alışılmak * Bir şeye alışmışduruma gelinmek. alışılmamış * Nadir, bilinmeyen, az rastlanan. alışılmış * Her zamanki, mutat. alışkan * Alışkın. alışkanlığında olmak * iyice alışık bulunmak, huy hâline getirmek. alışkanlık * Bir şeye alışmışolma durumu, itiyat, huy.
* Yakınlık, arkadaşlık, ünsiyet.
* İç ve dışetkilerle davranışların tekrarlanması, hep aynı biçimde gerçekleşmesi sonucu beliren, şartlanmış
davranış.alışkanlık edinmek * bir şeyi sürekli yapar olmak, itiyat edinmek. alışkanlıktan kopamamak * belli bir huydan vazgeçememek, alışıklığı bırakamamak. alışkı * Yapılmaya alışılmışdavranış. alışkın * Bir şeye veya bir şey yapmaya alışmışolan. alışkın olmak * iyice alışmak, hiç yabancılık çekmemek. alışkınlık * Alışkın olma durumu, alışkanlık. alışma * Alışmak işi. alışmak * Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek.
* Yadırgamaz duruma gelmek.
* Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek.
* Sürekli ister olmak.
* Bağlanmak, ısınmak.
* Etkisini yitirmek.
* Evcilleşmek, ehlîleşmek.
* Tutuşmak, yanmaya başlamak.alışmışkudurmuştan beterdir * alışılan bir şeyden kolayca vazgeçilmez. alıştırma * Alıştırmak işi.
* Bir beceriyi, bilgiyi kazanmak için yapılan tekrar, temrin, egzersiz.
* Vücudun biyolojik yönden gelişimini sağlayan çalışma, idman.alıştırmak * Alışmasına yol açmak.
* Uyar duruma getirmek.Ali * Kişi adı olarak aşağıdaki deyimlerde geçer. âli * Yüce, yüksek. Ali Cengiz oyunu * “kurnazca ve haince düzen” anlamında kullanılır. Ali kıran başkesen * çok zorba. Ali kıran başkesen * zorba. âlicenap * Cömert.
* Onurlu, şerefli.âlicenaplık * Âlicenap olma durumu. alifatik * Açık zincirli (organik madde). alil * Hastalıklı, sakat. alim * Bilen, bilici. âlim * Bilgin. alimallah * Allah “Allah bilir” anlamına gelen bu söz, söylenen bir sözün doğruluğuna inandırmak için kullanılır. âlimane * Âlime yakışan, âlimin yaptığı gibi. âlimlik * Bilginlik. alinazik * Közlenmişpatlıcan, sarımsaklıyoğurt ve kıyma ile yapılan bir çeşit yemek. Ali’nin külâhınıVeli’ye, Veli’nin külâhınıAli’ye giydirmek * (bir kimse) birinden aldığınıötekine, ötekinden aldığın bir başkasına vererek işini yürütmek. Ali’nin külâhınıVeli’ye, Veli’nin külâhınıAli’ye giydirmek * birinden aldığınıöbürüne, bir başkasından aldığınıda ona vererek işini yürütmek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 53
aliterasyon * Şiir ve nesirde uyum sağlamak için söz başlarında ve ortalarında aynıünsüzün veya aynıhecelerin
tekrarlanması.alivre * Ürün daha tarladayken, yetiştiği zaman teslim edilmek üzere, önceden pey verilerek yapılan (satış).
* Dağıtım, dağıtma.alivre satış * Vadeli satış. aliyyülâlâ * En güzel, en iyi, mükemmel. alizarin * Kök boyası, kök kırmızısı. alize * Tropikal bölgelerdeki denizlerde bütün yıl süresince düzenli esen birtakım rüzgârlar. Alka Evli * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. alkali * Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel adı. Bu maddelerde, asitlerin kırmızıya
çevirmişolduğu bitkisel mavi rengi eski durumuna döndürme özelliği vardır.alkali metaller * Oksitlenmelerini sodyum, lityum, potasyum, rubidyum, sezyum elementlerinin sağladığımetaller. alkalik * Alkali ile ilgili olan veya içinde alkali bulunan, kalevî, antiasit. alkalimetre * Bkz. alkalölçer. alkaloit * Özellikleri ile alkalileri andıran organik madde. alkalölçer * Alkalilerin saflık derecesini belirtmeye yarayan cihaz, alkalimetre. alkarna * İstiridye, midye, tarak gibi kabuklu hayvanlarıavlamak için deniz dibini taramakta kullanılan, ağız kısmı
demirden bir ağ.alkım * Gök kuşağı. alkış * Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığınıanlatmak için el çırpma, alkışlama. alkışağası * Padişahıalkışlamakla görevli kimse. alkışalmak * çok beğenilmek. alkışkopmak * birdenbire güçlü bir biçimde el çırpılmak. alkıştoplamak * çok alkışlanmak. alkıştufanıkopmak * sürekli ve coşkun alkış başlamak. alkıştutmak * el çırparak veya topluca, yüksek sesle “yaşa”, “var ol” gibi sözler ile birini alkışlamak.
* taraftar olmak belli bir görüşten yana olmak.alkışçı * Alkışlayan (kimse).
* Şakşakçı, dalkavuk, yüze gülücü, yağcı.alkışçılık * Alkışçı olma durumu. alkışlama * Alkışlamak işi. alkışlamak * Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığınıanlatmak için el çırpmak.
* Beğenmek, takdir etmek.alkışlanma * Alkışlanmak işi. alkışlanmak * Alkışlamak işine konu olmak. alkil * Alkol kökü. alkol * Bira, şarap gibi sıvıların veya pancar, patates nişastasının şekere dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan glikoz
çözeltilerin mayalaşmışözlerinin damıtılmasıyla elde edilen, kokulu, uçucu, yanıcı, renksiz sıvı, C2H5OH, ispirto,
etanol, etil alkol.
* Her türlü alkollü içki.alkolik * Alkollü içkilere aşırıderecede düşkün olan (kimse). alkolizm * Alkollü içkilere hastalık derecesinde düşkün olma durumu. alkollü * Alkolden yapılmışveya içinde alkol bulunan.
* İçkili.alkolölçer * Sıvılardaki alkol oranınıölçmeye yarayan cihaz. Allah * Kâinatta var olan her şeyin yaratıcısı, koruyucusu olduğuna ve tek olduğuna inanılan yüce ve üstün varlık,
Yaradan, Tanrı, Rab, Mevlâ.
* Allah adı bazı isim tamlamalarında tamlanan kelimeyi güçlendirir.
* En büyük, en usta.Allah Allah! * şaşma veya can sıkıntısıanlatan bir ünlem.
* Türk askerinin hücum narası.Allah (bin bir) bereket versin * bir kazanç karşısında durumundan hoşnut olmayı belirtir. Allah (seni) inandırsın * inanılmasıpek kolay olmayan bir şey anlatılırken yemin yerine söylenir. Allah (veya Allahım) * bir şey karşısında hayranlık veya yakarma bildirir. Allah acısınıunutturmasın * Tanrı bu acıyıunutturacak daha büyük bir acı göstermesin. Allah akıl fikir versin (veya Allah akıllar versin) * akılsızca bir davranışta bulunanlar için kullanılır. Allah aratmasın * yakınılacak bir durumda “Tanrıdaha kötüsünü göstermesin” anlamında kullanılır. Allah artırsın * (gerçek veya alay anlamında) Tanrıdaha çoğunu versin. Allah aşkına * birlikte söylendiği sözün anlamına göre ant vermek veya yalvarmak için “Allah’ınıseversen” anlamında,
şaşma, usanç bildirir.Allah bağışlasın * (çocuğunu, sevdiğini) Tanrıkazadan, belâdan korusun, esirgesin. Allah bahtından güldürsün * (evlenecek kız için) mutluluk dileğini belirtir. Allah bana, ben de sana * şimdi sana borcumu ödeyecek param yok, kazanırsam öderim. Allah belâsınıversin * ilenme sözü. Allah beterinden saklasın (veya esirgesin) * Tanrıdaha kötü duruma düşürmesin. Allah bilir * belli değil.
* bana öyle geliyor ki. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 51
alıcıkılığına girmek * müşteri gibi davranmak. alıcıkuş * Atmaca. alıcıverici * Bağışladığını geri alan. alıcıyönetmeni * Alıcıyıdoğrudan doğruya çalıştıran ve yöneten, alıcı hareketlerini gerçekleştiren, görüntülerin filme
alınmasınısağlayan kimse, kameraman.
* Televizyon alıcısınıdoğrudan çalıştıran kimse, kameraman.alıç * Gülgillerden, kırlarda yetişen yabanî bir ağaç (Crataegus).
* Bu ağacın mayhoşyemişi.alık * Akılsız, sersem, budala, ebleh. alık * Hayvan çulu.
* Eskimişgiyecek.alık alık * Aptalca, şaşkın şaşkın. alık alık bakmak * aptalca, şaşkın şaşkın. alık salık * Aptal.
* Aptalca.alıklaşma * Alıklaşmak işi. alıklaşmak * Alık duruma gelmek, bir şey karşısında aptallaşıp şaşırmak, şaşkınlaşmak, aptallaşmak. alıklaştırma * Alıklaştırmak işi. alıklaştırmak * Alık duruma getirmek. alıklık * Alık olma durumu veya alıkça bir iş. alıkonulma * Alıkonulmak işi. alıkonulmak * Alıkoymak işine konu olmak, menedilmek, tatil edilmek. alıkoyma * Alıkoymak işi. alıkoymak * Bir süre için bir yerde tutmak.
* Birini, yapmakta olduğu veya yapmak istediği işten geri tutmak.
* Ayırıp saklamak.
* Mahrum etmek.
* Mani olmak, engel olmak.alım * Almak işi.
* Gözü, gönlü çeken durum, cazibe.
* Kurum, çalım, gurur.-alım / -elim * İstek kipinin çokluk 1. kişi eki: al-alım, gid-elim, başla-y-alım, bekle-y-elim vb. alım çalım * Gösteriş, çekici hareket. alım satım * Satın alma ve satma işi, alışveriş. alım satım bürosu * Alışverişişlerinin yapıldığıveya düzenlendiği şube, yer. alım satım ofisi * Alım satım bürosu. alımcı * Başkasının hesabına alacak toplayan veya kabul eden kimse. alımlı * Alımı olan, çekici, cazibeli.
* Kurumlu, çalımlı, gururlu.alımlıçalımlı * Gösterişli, güzel. alımlılık * Alımlı olma durumu. alımsız * Alımı olmayan, cazibesiz. alımsızlık * Alımsız olma durumu. alın * Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü.
* Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi.
* (bazışeylerde) Ön, ön yüz.
* Karşı.alın çatısı * İki kaşın arası, alnın ortası. alın damarıçatlamak * Bkz. ar damarıçatlamış. alın teri * Emek. alın teri dökmek * çok emek vermek, zahmetli bir işgörmek. alın teri ile kazanmak * hak ederek, çalışarak, emek vererek kazanmak. alın yazısı * Yazgı, talih, kader, mukadderat. alındı * Para veya başka bir şeyin teslim alındığını gösteren belge, makbuz. alındılı * Yerine gitmesini sağlamak için gönderenin ek bir ücret ödeyerek postaya alındıkarşılığında verilen
(mektup, paket vb.).alıngan * Aşırıduygulu, çabuk gücenen, kırılan. alınganlık * Alıngan olma durumu. alınlık * Kadınların alınlarına taktıklarıaltın veya gümüşten süs eşyası.
* Yapılarda cephe süsü.alınma * Alınmak işi. alınmak * Almak işi yapılmak.
* Bir sözün, bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak incinmek, kırılmak veya öfkelenmek.
* Elde edilmek.
* Uyarlanmak, adapte olunmak.alıntı * Bir yazıya başka bir yazarın yazısından alınmışparça, aktarma, iktibas.
* Başka bir dilden alınmışkelime.alıntılama * Alıntılamak işi. alıntılamak * Bir yazıya başka bir yazarın yazısından cümle veya cümleler almak, alıntıyapmak, aktarmak, iktibas etmek. alıp satmaz görünmek * ilgisiz görünmek veya davranmak. alıp sattığı olmamak * hiç ilgisi bulunmamak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 46
alalamak * Beneklerle, çizgilerle veya renklerle bezeyerek bir şeyi bulunduğu çevreye uydurmak, maskelemek, kamufle
etmek.alamana * Balık avlamakta veya yük taşımakta kullanılan büyük kayık. alamana ağı * Kıyılardan uzak sularda avlanmak için iki alamana kayığıtarafından kullanılan, uzunluğu 200 ile 250,
genişliği 7 ile 25 kulaç olan büyük ağ.alâmet * Belirti, işaret, iz, nişan.
* Büyüklük, irilik bakımından şaşılacak durumda olan şey.alâmetifarika * Bazıticaret eşyasıüzerine konulan, o eşyayıüreten veya satanıtanıtan resim, harf gibi özel işaret, marka.
* Ayırıcınitelik, ayırıcıözellik.alâmetifarikalı * Alâmetifarikası olan. alâminüt * Çarçabuk, anında, hemen, şipşak. alâminüt yemek * Kolayca hazırlanıp tüketilebilen yemek. alan * Düz, açık ve genişyer, meydan, saha.
* Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran.
* Bir konu veya çalışma çevresi.
* Yüz ölçümü.
* İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu var sayılan uzay parçası.
* Eski Roma’da açık hava gösterisi yapılan genişyer.
* Bir alıcımerceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü.
* Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığıyer, saha.alan hızı * Hareket eden bir cismi, duran bir noktaya birleştiren doğru parçasının birim zamanda taradığı alan. alan korkusu * Bazıkişilerin alan, park, sokak gibi yerlerde duyduklarıürkeklik hastalığı, agorafobi. alan talan * Karmakarışık, allak bullak, darmadağınık. alan talan etmek * allak bullak etmek, dağıtmak, alt üst etmek, yağma etmek. alan talan olmak * her biri bir yana dağılmak. alan topu * Tenis. alarga * Açıktan geç, yaklaşma.
* Açık deniz, engin.
* Uzaktan, açıktan.alarga durmak * uzak durmak, karışmak istememek, ilgisiz davranmak. alarga etmek * açık denize çıkmak, engine açılmak.
* geri çekilmek, uzaklaşmak.alargada durmak * uzakta durmak. alargadan seyretmek * Uzaktan bakmak. alârm * Bir tehlike olduğunda bunu herkesin haber alması için verilen işaret. alârma geçmek * beliren tehlikeye karşıdirenebilecek, dayanabilecek duruma gelmek. alaşağıetmek * birini, yetkilerini elinden alıp yerinden uzaklaştırmak, atmak, kovmak.
* kapıp yere vurmak.alaşağıvur yukarı * çekişe çekişe (pazarlık). alaşım * İki veya daha çok metalden, bazıdurumlarda metallerle, C, P, Te gibi elementlerden oluşan metal
görünümünde katıveya sıvıkarışım.alaşımlama * Alaşımlamak işi. alaşımlamak * Çözen metale, alaşım elementlerini eriterek katmak. alaten * Cüzamlı, abraş. alaturka * Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, alafranga karşıtı.
* Bu töre ve hayatı benimsemiş(kimse).
* Alaturka saat.
* Düzensiz, yöntemsiz.alaturka müzik * Türk müziği. alaturka saat * Güneşin batışında 12’yi gösterecek biçimde ayarlanmışsaat, ezanî saat. alaturka tuvalet * Tuvalet ihtiyacını gidermek amacıyla çömelme usulüne göre yapılan tuvalet. alaturkacı * Alaturka bilen, alaturka eser veren kimse.
* Türk müziğinden yana olan.
* Bu tür müziği seslendiren veya çalan, söyleyen.alaturkacılık * Alaturkacı olma durumu. alaturkalaşma * Alaturkalaşmak durumu. alaturkalaşmak * Alaturka olmak. alaturkalaştırma * Alaturkalaştırmak işi. alaturkalaştırmak * Alaturkalaşmasını sağlamak. alaturkalık * Alaturka olma durumu. alavandalı * Bkz. andavallı. alavere * Bir şeyin elden ele geçmesi.
* Bir şeyi elden ele vererek aktarma.
* Vapurlarda bu biçimde taşıma işi için bordalarda kurulan basamaklı iskele.
* Kargaşalık.alavere dalavere yapmak (veya çevirmek) * hileli, düzenli bir işyapmak, yalanla dolanla işgörmek. alavere tulumbası * Emme basma tulumbası. alavereci * Piyasada fiyatıdüşünce yükselir umuduyla mal alan ve fiyat yükselince malısatan toptancı, vurguncu,
spekülâtör.alay * Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk.
* Çok kalabalık.
* Bütünü, hepsi.
* Genel olarak üç tabur (süvarilerde dört veya beş bölük) ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker
topluluğu.
* Çok miktarda, fazla sayıda.alay * Ses tonu, söz, davranışgibi yollarla biriyle, bir şeyle eğlenme; onu küçümseme. alay alay * Kalabalık olarak, pek çok. alay beyi * Albay rütbesinde jandarma alay komutanı. alay etmek * bir kimsenin, bir şeyin, bir durumun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek eğlence konusu
yapmak.alay geçmek * alay etmek.