bireşim | * Parçaların veya ögelerin bir araya getirilip bir bütün olarak birleştirilmesi. * Bu biçimde oluşan bütün. * Element veya başka maddeleri bir araya getirerek, sun’î olarak bileşik cisimler oluşturma, sentez. * Yalından karmaşık olana, küllîden cüz’îye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, terkip, sentez. |
bireşimli | * Bireşim yolu ile elde edilen, sentetik. |
birey | * Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert. * Bir türün kapsamı içine giren somut varlık. * Doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri. * Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert. * İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarınıkendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri de bulunan tek can, fert. |
birey oluş | * Yumurtanın döllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geçirdiği gelişim evrelerinin bütünü, ontogenez, soy oluşkarşıtı. |
birey üstü | * Tek bir bireyi aşan. * Genellikle fertlerin çevresini aşan, bireylerin bilincinden bağımsız olan. |
bireyci | * Kişi haklarınısavunan. * Bireycilikten yana olan, ferdiyetçi. |
bireycilik | * Bireylerin yararlarınıtoplumsal yararlardan daha üstün veya daha önemli sayan öğreti, tutum veya politikaların genel adı, ferdiyetçilik, individüalizm. * Bütüne, genele değil de, bireye, tek olana üstünlük tanıyan görüş, ferdiyetçilik, individüalizm. |
bireyleşme | * Türle ilgili bir örneğin bireyde gerçekleşmesi. * Bağımsız kişiliğe varan gelişme süreci. |
bireyleştirme | * Bireye özgü kılma. |
bireyleştirmek | * Bireye özgü kılmak, başkalarından ayırmak. |
bireylik | * Bir kimseyi dışgözlemciler gözünde benzersiz, tek kılan özellikler veya bunların tek biçimi, ferdiyet. * Bireyi benzerlerinden ayıran niteliklerin bütünü. |
bireysel | * Bireyle ilgili olan, bireye özgü olan, ferdî. |
bireyselleştirme | * Bireysel duruma getirme. * Ancak ortaklaşa ve genel olarak var olan şeyi bireylere uygulama ve yayma. * İnsanların doğal, toplumsal ve tarihî gelişmesinden; kendine özgü olan şeylerin, özelliklerin, bireysel olanın çekilip çıkarılması. |
bireyselleştirmek | * Bir şeyi ayrı olarak, bireysel olarak göz önüne almak. |
bireysellik | * Birey olma olgusu. * Bir kişiyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünü, ferdiyet. |
biri | * Bir tanesi. * Bilinmeyen bir kimse. * Tamlanan olarak kullanılan bazı isim tamlamalarında tamlayanın küçümsendiğini, hor görüldüğünü anlatır. * Yüklem durumunda olan bir isim takımının belirtileni olarak kullanıldığında, belirtenin hor görüldüğünü anlatır. |
biri çok olmak | * haddini aşarak karşısındakini usandırmak. |
biri eşikte biri beşikte | * ufak cocuğu çok olan kimseler için söylenir. |
biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar | * bir şeyden yalnız bir veya birkaç kişi yararlanır da başkalarına yararlanma imkânıverilmezse bundan büyük sorunlar çıkar. |
birice | * En fazla, tek. |
biricik | * Eşi, benzeri, ikincisi olmayan ve çok sevilen, tek, yegâne. |
birikim | * Birikme, bir yerde toplanıp yığılma. * Gözlemler, deneyler sonucu elde edilmişşeylerin bütünü. * Toplumların kültürel varlıklarının gelişip genişlemesi ve uygarlık düzeyinin yükselmesi süreci. * Mal ve paranın toplanıp çoğalma süreci. * Herhangi bir aşınma sürecinde veya taşıma işi yapılırken alüvyonlu maddelerin bırakılması. |
birikinti | * Bir yerde kendi kendine birikmişolan şey. |
birikinti konisi | * Dağlık bölgelerden veya yamaçlardan suların getirdiği kum veya taşparçalarının bir düzlükte oluşturduğu yelpaze biçimindeki yığın. |
birikiş | * Birikme işi veya biçimi. |
birikişme | * Birikişmek işi. |
birikişmek | * Bir yere toplanmak, bir araya gelmek. |
birikme | * Toplanıp yığılma. |
birikme havzası | * Kar ve yağmur sularının biriktiği bölge. |
birikmek | * Toplanıp yığılmak. * Birbirine eklenip çoğalmak. |
biriktirim | * Biriktirme. |
biriktirme | * Biriktirmek işi, tasarruf. |
biriktirmek | * Toplayıp yığmak. * Bir şeyi, parayıölçülü kullanarak artırmak, tasarruf etmek. * Öğrenme, yarar sağlama gibi sebeplerle bazınesneleri bir araya getirmek, koleksiyon yapmak. |
birileri | * Bazıkimseler. |
birim | * Bir kümenin her elemanıveya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, ünite. * Bir niceliği ölçmek için kendi cinsinden örnek seçilen değişmez parça, vahit. * Herhangi bir kuruluştaki alt bölümlerden her biri. * Dilin, oluşturduğu yapı içinde, belli bir düzlemde yer alan öbür ögelerle kurduğu bağıntılarla tanımlanan ayrınitelikli öge, ünite. |
birimci ekonomi | * Birime bağlı ekonomi. |
birimler bölüğü | * Birden dokuz yüz doksan dokuza kadar olan sayılar bölüğü. |
birincasıf | * Birleşikgillerden hekimlikte kullanılan bir bitki. |
birinci | * Bir sayısının sıra sıfatı. * Zaman, yer, sıra bakımından başkalarından önce gelen. * Sırada, önem sırasında en üstün olan kimse. * (ulaşım araçlarında) Mevki, sınıf, orun. |
birinci çağ | * Yeryüzünün yaklaşık üç yüz milyon yıllık çağı, paleozoik. |
birinci gelmek (veya çıkmak) | * birçoklarıarasında en iyi olarak seçilmek. |
birinci olmak | * başta gelmek, önde gelmek. |
birinci orun | * (tren, vapur, uçak vb.) Birinci mevki. |
birinci zar | * Yemişlerin derisi, dışkabuk, meyve dışı. |
birincil | * Sırada, önemde ilk yeri alan, ana, temel, esas. |
birincil grup | * İçten, samimî, yüz yüze ilişkilere dayanan iki veya daha çok insandan meydana gelen topluluk. |
birincilik | * Birinci olma durumu. * (çoğul durumda) Şampiyonluk için yapılan yarışmalar. |
birincivasıf | * Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki. |
birinden) buz gibi soğumak | * birinden tiksinmek. |
birinin başına dikilmek | * birinin yanından uzaklaşmamak, onu denetim altında bulundurmak. * bir işi yaptırmak için yanında ayakta durmak. * bir şeyin yanında ve ayakta beklemek. |
Kategori: B – Sözlük
B Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük B Sayfa 72
-
Türkçe Sözlük B Sayfa 73
birinin çanına ot tıkmak (tıkamak veya tıkanmak) * sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma getirmek (getirilmek), susturmak. birisi * Bilinmeyen bir kimse. birisinden biri * içlerinden biri, birkaç kişiden herhangi biri. birkaç * Çok olmayan, az sayıda, az. birkaçı * Az sayıda olan kimse veya şey. birleme * Bir etme, tek duruma getirme.
* Tanrı’nın birliğini dile getirme, tevhit.birlemek * Bir etmek, tek duruma getirmek.
* Tanrı’nın birliğini dile getirmek, zikretmek.birler * Ondalık sayısistemine göre yazılan bir tam sayıda sağdan sola doğru ilk sayının bulunduğu basamak. birleşen * Birbirini kesen, bir noktada kesişen (doğru, yay). birleşik * Bir araya gelmiş, birleşmişolan, müttehit. birleşik cümle * Birkaç yan cümle veya ara cümle ile bir temel cümleden kurulan cümle. birleşik fiil * İsim soyundan bir kelime ile biçim veya anlam bakımından kaynaşıp bütünleşen fiil: Reddetmek,
hissetmek, kaybolmak, bakakalmak, hasta olmak, tedavi etmek gibi.birleşik isim * Birleşik kelime biçiminde belirli kurallar içinde kalıplaşmışisim: Aslanağzı, başşehir, kaptıkaçtı, gecekondu
gibi.birleşik kap * Alt tarafından birleştirilmişkaplardan her biri. birleşik kaplar * Alt taraflarından değişik boyut ve kesitlerde borularla birleştirilmişsistem. birleşik kelime * Ses düşmesi, ses türemesi, kelime türünün değişmesi, üzerindeki ekin görevini kaybetmesi veya anlam
kaymasıdolayısıyla aralarına ek girmeyerek kalıplaşmışiki veya daha çok sözden oluşan kelime: pazartesi (< pazar
ertesi), hissetmek (< hiss etmek), ayakkabı(< ayak kabı), delikanlı(<deli kanlı), kaptıkaçtı(< kaptıkaçtı) gibi.birleşik oturum * Bir arada yapılan oturum. birleşik oy pusulası * Seçime katılan bütün partilerin adaylarınıayrıayrı gösteren oy pusulası. birleşik zaman * Yalın zamanlıve çekimli bir fiilin -di (i-di), -miş(i-miş,), -se (i-se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak
bildirdiği zaman: Sevdiydi (sevdi-y-di <sevdi+i-di), sevecekmiş(sev-ecek-miş< sev-ecek + i-miş) sev-er-se (sev-erse
< sev-er + ise) gibi.birleşilme * Birleşilmek işi veya durumu. birleşilmek * Birleşmek işi yapılmak, bir araya gelinmek, buluşulmak. birleşim * Birleşmek işi.
* Bir meclisin bir gün içindeki toplanmaları, inikat.
* Döllenmek için erkekle dişi hayvanın bir araya gelmesi.birleşme * Birleşmek işi. birleşme değeri * Basit bir cismin bir atomu ile birleşebilecek olan hidrojen atomlarının en yüksek miktarı. birleşmek * Ayrı iken tek bir bütün durumuna gelmek.
* Buluşmak, bir araya gelmek.
* Uyuşmak, aynı görüşte olmak.
* Aynıamaç çevresinde toplanmak.
* Kaynaşmak.
* Cinsel ilişkide bulunmak.birleştirici * Birliği sağlayan.
* Uzlaşmayısağlayan.
* İki veya daha çok nesnenin birleşmesini sağlayan.birleştirme * Birleştirmek işi veya durumu. birleştirmek * Bir araya getirmek. birli * İskambil, domino gibi oyunlarda bir işaretini taşıyan kâğıt veya pul, as. birlik * Tek, bir olma durumu, vahdaniyet.
* Bir taneden oluşmuş, bir tane alabilen.
* Birleşmiş, bir arada olma durumu, vahdet.
* Bağlılık, benzerlik, bağlantı, vahdet.
* Belli bir topluluğun yararlarınıkorumak için kurulmuşdernek.
* Askerlikte bölük, tabur, alay gibi bir bütün sayılan topluluk.
* Konunun bir ana düşünce çevresinde toplanması.
* Bölünmezliği içeren yalın bütün.
* En büyük değerdeki nota, dört dörtlük.birlik olmak * bir işi yapmak için anlaşmak. birlikte * Bir arada, beraberce.
* Yanında, beraberinde.birliktelik * Birlikte olma durumu. birlikten kuvvet doğar * toplu veya beraber davranmak daha büyük güç sağlar. birsam * Sanrı, halüsinasyon. birtakım * Belirsiz olarak çokluğu anlatır (nitelediği isim çokluk biçimde olur), kimi, bazı. birun * Osmanlısarayında Harem dairesinin ve Enderun’un dışında kalan bölüm. biryan * Tandırda susuz pişirilen kebap. biryan pilâvı * Biryan yağı ile pişirilen pilâv. biryan yağı * Tandırda susuz pişirilerek yapılan kebaptan çıkan yağ. biryancı * Biryan yapan veya satan kimse. bisiklet * Tekerleğin ayakla çevrilmesiyle hareket eden iki tekerlekli taşıt, çiftteker. bisiklet yolu * Trafikte bisikletlerin geçmesine ayrılmışdar yol. bisikletçi * Bisikletle spor yapan kimse, çifttekerci. bisikletçilik * Bisikletle yapılan spor, çifttekercilik.
* Bisiklet satma, onarma işi.bisikletli * Bisikleti olan. bisikletsiz * Bisikleti olmayan. bisküvi * Un, süt, şeker veya tuzla yapılan ince, gevrek kuru pasta türü. bismillâh * “Allah’ın adı ile” anlamında, bir işe başlarken söylenen veya şaşırma, korku gibi duyguları belirten söz. bismillah demek * bir işe uğurlu olmasıdileği ile başlamak. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 74
bistro * İçkili kahve, küçük lokanta. bisturi * Neşter. bisülfat * Hidrojenli sülfatlara verilen ad. bisülfür * Molekülünde iki kükürt atomu bulunduran birleşik. bişek * Yayık dövmede kullanılan araç. bişi * Çörek, tatlı bir ekmek türü. bit * Yarım kanatlılar alt takımına giren, insan ve memeli hayvanların vücudunda asalak olarak yaşayan böcek,
kehle (Pediculus).bit kadar * en küçük, en ufak, çok küçük. bit otu * Sıracagillerden, birçok çeşitleri bulunan ve kuzey yarım kürede yetişen bir bitki.
* Bitlere karşıkullanılan bir madde.bit yeniği * Bir işin gizli kalmışkötü ve aksak yanı, kuşkulu bir nokta. bîtap * Bitkin, yorgun. bîtap düşmek * çok yorulmak, yorgun düşmek. bîtaraf * Yansız, tarafsız. bîtaraflık * Yansız olma durumu, yansızca davranış. bitek * Bol ve iyi bitki yetiştiren, verimli (toprak), mümbit. bitelge * Toprağın bitki yetiştirme gücü. bitevi * Bkz. biteviye. biteviye * Aynı biçimde, sürekli olarak. biteviyelik * Aynı biçimde sürüp gitme durumu. bitey * Bitki örtüsü, flora. biti kanlanmak * sıkıntı içinde yaşayan bir kişi para ve varlık yönünden güçlenmek. bitik * Yorgunluk veya hastalıktan gücü kalmamış.
* Durumu kötü, fena.
* Yapışık, dolaşık,ekli.bitiklik * Bitik olma durumu. bitim * Bitmek işi.
* Son, nihayet, münteha.bitimli * Sonu olan, sonlu. bitimsiz * Sonu olmayan, sınırlandırılıp belirlenmeyen, namütenahi. bitirilme * Bitirilmek durumu. bitirilmek * Bitirmek işine konu olmak. bitirim * Çok hoşa giden (kimse, yer).
* Barbut oynatılan yer, kahve, kumarhane.
* Yaman, zeki, çok beğenilen.bitirim yeri * Kumarhane. bitirimci * Barbut kahvesi işleten, barbut oynatan kimse. bitirimhane * Kumar oynanan yer, kumarhane. bitirişyemi * Et üretimi için beslenen hayvanlara belirli bir devreden itibaren besi sonuna kadar yedirilen ve enerji değeri
daha yüksek olan karma yem.bitirme * Bitirmek işi, itmam, mezuniyet. bitirme fiili * Etmiş biçimindeki sıfat-fiille ve olmak yardımcısıyla yapılan ve fiilin, yardımcıfiilin işaret ettiği zamandan
önce olup bittiğini anlatan birleşik fiil.bitirmek * Bitmesini sağlamak,sona erdirmek, tüketmek, tamamlamak, sonuçlandırmak.
* Güçsüz düşürmek, bitkin duruma getirmek, yormak.
* Onulmaz duruma getirmek, mahvetmek.bitirmiş * Bir bilim dalında veya başka bir alanda bilginin doruğuna ulaşmış(kimse).
* Bilgili, açıkgöz.bitiş * Bitmek işi veya biçimi, bitme, sona erme. bitişik * Birbirine dokunacak kadar yakınlaşmışveya yan yana olan.
* Yandaki ev, komşu.
* Yan, yandaki.bitişik çanak yapraklılar * Çanak yaprakları birbirine bitişmiş bulunan bitkiler. bitişik taç yapraklılar * Taç yaprakları birbirleriyle yandan bitişik olan bitkiler. bitişiklik * Bitişik olma durumu. bitişimli * Bitişken. bitişken * Kelime üretim ve çekiminde ekler getirilirken kökü veya gövdesi değişikliğe uğramayan (dil), iltisakî. bitişken dil * Kelime kökleri değişmeyen, eklerle türetilen dil. bitişkenlik * Bitişken olma durumu.
* Yeni bir kelime türetmek için köklere ek getirme özelliği.bitişme * Bitişmek işi, ittisal. bitişmek * Birbirine dokunacak kadar yanaşmak. bitiştirme * Bitiştirmek işi. bitiştirmek * Bitişmesini sağlamak. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 64
bilimci * Bilgin. bilimcilik * Bilginin, temeli olarak yalnız bilim yöntemine önem verme, ilimcilik. bilimsel * Bilimle ilgili, bilime dayanan, ilmî. bilimsel deneycilik * Her bilginin deneyle veya gözlemle doğrulanabileceğini, sınanabileceğini savunan felsefe akımı. bilimsel düşünce * Bilim temeline dayanan özgür eleştirici, araştırıcıve bağımsız düşünce. bilimsel sosyalizim * İhtilâlci sosyalizm, Marxçılık. bilimsel toplantı * Uzmanların katılımı ile gündemi bilimsel konuların oluşturduğu toplantı. bilimselleştirme * Bilimselleştirmek işi. bilimselleştirmek * Bilimin metotlarına uygun duruma getirmek. bilimsellik * Bilimsel olma durumu. bilimsiz * Bilime, bilim yöntemlerine uygun olmayan gayriilmî. bilimsizlik * Bilimsiz olma durumu bilimsizce iş. bilincine varmak * anlamak, kavramak. bilincini yitirmek * bilincini herhangi bir sebeple yitirmek. bilinç * İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.
* Algıve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci, şuur.
* Temel bilgi, temel görüş.
* Bir toplumdaki ruhî etkinliklerin veya ruhî durumların bütünü.
* Dimağ.bilinç akışı * Düşüncelerin arka arkaya birbirini izlemesi.
* Kişinin aklından geçenlerin birinci kişi ağzından yansıtılması.bilinç dışı * Bilinçsizce yapılan işve etkinliklerin bütünü gayrişuur.
* İnsan ruhunun, baskıaltında tutulan isteklerle bunlara bağlıdüşüncelerden oluşan ve bilince ulaşamayan
bölümü.bilinç kaybı * Hafıza yitimi. bilinçaltı * Bilinç dışı olmakla birlikte, dilendiği zaman kapsamındakilerin bilince çağrılabildiği zihin bölgesi, şuuraltı
tahteşşuur.bilinçlendirme * Bilinçlendirmek işi. bilinçlendirmek * Bilinçli duruma getirmek. bilinçlenme * Bilinçlenmek işi. bilinçlenmek * Bilinçli duruma gelmek, şuurlanmak. bilinçli * Bilinci olan, bilinçle yapılan, şuurlu.
* Eleştirmeli bir biçimde, kendi etkinliğinin farkında olan, şuurlu.bilinçlilik * Bilinçli olma durumu şuurluluk.
* Nesne, olay ve edimlere uyanık bulunma durumu, şuurluluk.bilinçsiz * Bilinci olmayan, bilinçle yapılmayan, şuursuz.
* Kendi etkinliğini eleştirmeli bir biçimde sezmeyen, şuursuz.bilinçsizlik * Biliçsiz olma durumu, şuursuzluk.
* Nesne, olay ve işlere karşıuyanık bulunmama durumu, şuursuzluk.bilindik * Bilinen. bilinemez * İnsan aklıyla bilinemeyen şey. bilinemezci * Bilginin bağıntılı olduğuna inanan (kimse).
* Tanrı’nın ve evrenin nereden türediğinin bilinmediğini ve bilinemeyeceğini ileri süren öğretiyi benimseyen
(kimse), lâedri, agnostik.bilinemezcilik * Bilginin bağıntılı olduğuna ve bundan dolayısalt olmadığına inanan öğreti.
* Tanrı’nın ve evrenin nereden türediğinin bilinmediğini ve bilinemeyeceğini ileri süren öğreti, lâedriye,
agnostisizm.bilinen * Değeri belli olan nicelik, bilindik, malûm. bilinme * Bilinmek işi. bilinmedik * Bilinmeyen. bilinmek * Bilmek işine konu olmak, anlaşılmak, öğrenilmek. bilinmeyen * Değeri belli olmayan, bilinmeyen (nicelik), bilinmedik, meçhul. bilinmez * Anlamı gizli ve anlaşılması güç olan, muğlâk.
* Belli olmaz, kuşkulu, meçhul.bilinmezlik * Bilinmez olma durumu. bilir * “Anlar”, “sayar”, “yapar” anlamları ile isimlerle birleşerek birleşik sıfat kurar. bilir bilmez * yarım bilgi ile, bilip bilmediğini göz önüne almadan. bilirkişi * Belirli bir konudan iyi anlayan ve bir anlaşmazlığıçözümlemek için kendisine başvurulan kimse, uzman,
ehlihibre, ehlivukuf, eksper.
* Çözümlenmesi özel veya bilimsel bilgiye dayanan konularda oyuna veya düşüncesine başvurulan kimse,
ehlihibre, ehlivukuf.bilirkişi raporu * Bilirkişinin hazırlamışolduğu rapor. bilirkişilik * Bilirkişinin yaptığı iş. bilisiz * Öğrenim görmemiş, cahil. bilisizlik * Bilisiz olma durumu, cahillik. bilistifade * Yararlanarak. biliş * Canlının, bir nesne veya olayın varlığına ilişkin bilgili ve bilinçli duruma gelmesi, vukuf.
* Bildik, tanıdık, dost.bilişçıkmak * tanımak, önceden tanışolmak. bilişim * Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişimde kullanılan ve özellikle elektronik aletler aracılığı ile
düzenli bir biçimde işlenmeyi ön gören bilim, informatik, sibernitik.bilişim ağı * Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişim sistemi. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 65
bilişim teknolojisi * Bilişimde kullanılan bütün araç ve gereçlerin oluşturduğu sistem. bilişimci * Bilişim alanında uzman kişi. bilişme * Bilişmek işi. bilişmek * Karşılıklı olarak birbirini tanımak, muarefesi olmak.
* Öğrenmek.billâhi * Tanrı’ya ant içerim” anlamında bir ant.
* “İnan olsun” anlamında kullanılır.billûr * Bazıcisimlerin aldıkları geometrik biçim.
* Duru ve temiz kesme cam, kristal.
* Billûrdan yapılmış.
* Koç yumurtası.billûr cisim * Gözde, irisin arkasında, mercek görevini yapan, mercimek biçim ve büyüklüğündeki saydam cisim. billûr gibi * çok duru, çok temiz (su).
* çok beyaz ve pürüzsüz (kol, gerdan, göğüs).
* (ses için) pürüzsüz.billûrî * Billûra benzer, billûr gibi. billûriye * Billûrdan yapılmışveya billûrla ilgili.
* Genellikle billûrdan yapılmışeşya satan dükkân.billûrlaşma * Billûr durumuna gelme.
* Herhangi bir cisim moleküllerinin bazıfizik ve kimya değişmeleriyle geometrik biçim alması, kristalleşme.billûrlaşmak * Billûr durumuna gelmek, billûr durumunda yoğunlaşmak, kristalleşmek.
* Belirgin duruma gelmek, netlik kazanmak.billûrlaştırma * Billûrlaştırmak işi. billûrlaştırmak * Billûr durumuna getirmek. billûrlu * İçinde billûr bulunan.
* Bol ışıklı, pırıl pırıl parlayan (yer).billûrsu * Billûra benzeyen, billûru andıran, kristaloit.
* Diyalize uğrayarak çözümlenen madde, koloit karşıtı.bilme * Bilmek işi.
* Bir şeyin ne olduğunun bilincine varma.
* Bilgi edinmenin gaye ve sonucu.bilmece * Bir şeyin adınıanmadan, niteliklerini üstü kapalısöyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayıdinleyene veya
okuyana bırakan oyun, muamma.
* Bilinmeyen şey, muamma.bilmece çözmek * bilmecenin cevabını bulmak. bilmece gibi konuşmak * açık, anlaşılır biçimde konuşmamak. bilmeden * bilmeyerek.
* sonucun ne olacağınıkestiremeden.bilmediği beşvakit namaz * her şeyi pek iyi bilir, anlamında bir söz. bilmek * Bir şeyi anlamışveya öğrenmiş bulunmak.
* Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak.
* Bir işyapmaya alışmışolmak, elinden gelmek.
* Tanımak, hatırlamak.
* Sanmak, var saymak, farz etmek.
* Anlamak.
* Sorumlu tutmak.
* İnanmak.
* Bazen “işine gelmek”, “uygun bulmak” anlamında da kullanılır.
* -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur.
* Saymak.
* Genişzamanın olumsuz birinci tekil kişisi olarak bilmem biçiminde kullanılınca duraksama, şaşma,
tereddüt anlamını verir.bilmem hangi (veya bilmem kaç, kim, nasıl, ne) * önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılır. bilmemek * birlikte kullanıldığıfiilin bir türlü gerçekleşemediğini anlatır. bilmemezlik * Bilememe durumu, bilmezlik. bilmez * Anlamaz, kavramaz, hatırbilmez, kadirbilmez gibi sözlerle “yapamaz”, “edemez” anlamlarında kullanılır. bilmezleme * Bilmezlemek işi, teçhil. bilmezlemek * Bir kimseyi, bir şey bilmez göstermek, teçhil etmek. bilmezlenme * Bilmezlenmek işi. bilmezlenmek * Bilmiyor gibi görünmek, bilmezlikten gelmek, tecahül etmek. bilmezlik * Bilmez olma durumu, cehalet. bilmezlikten gelme * yazarın, bildiği belli olan bir şeyi bilmez veya başka türlü bilir görünecek yolda bir anlatışsanatı,
tecahülüarifane.bilmezlikten gelmek * bilmiyor görünmek. bilmiş * Her şeyi bilir geçinen, bilgiçlik taslayan.
* Bkz. çok bilmiş.bilmukabele * Karşılıklı olarak, karşılık olarak.
* (davranıştöresinde) Ben de, size de, sizlere de.bilmünasebe * Sırası gelince, sırasıdüşünce. bilsat * Kuruluşlar, şirketler arasında bilgi satma, bilgileşim, bencmarking. bilumum * Bütün, hep, kamu, … -in hepsi. bilvasıta * (birinin) Aracılığı ile, araçla; doğrudan doğruya olmayarak, dolaylı. bilye * Taş, maden, toprak, cam gibi şeylerden yapılmışküçük yuvarlak, misket.
* Motorlu taşıtlarda dönme veya sürtünme etkilerini azaltmak, aşınmayıve enerji yitimini önlemek için,
göbeklerdeki yataklara yerleştirilen, çoğunlukla çelikten, küçük yuvarlak.bilyeli * Bilyesi olan. bilyeli yatak * Bisiklet, otomobil gibi taşıtların tekerleklerinde sürtünmeyi azaltmak amacıyla içine çelik bilye yerleştirilmiş
bölüm.bilyon * Milyar. bin * On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık.
* Bu sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 1000, M.
* Bir isimden önce geldiğinde aşırılık ve çokluk bildirir.bin bilsen de bir bilene danış * bir insan bir şeyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir. bin bir * Pek çok, çok sayıda. bin bir ayak bir ayak üstüne * herkesin ayakta olduğu kalabalık. bin can ile * çok isteyerek, gönülden. bin dallı * Çoğunlukla mor kadife üzerine sırma ile kabartma dal, yaprak ve çiçek işlenmişgiysi veya örtü. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 66
bin derde deva * pek çok işe yarayan; her sıkıntıyı gideren. bin dereden su getirmek * birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek, dil dökmek. bin işçi, bir başçı * her işe, başolacak bir kimse gerekir. bin kalı ba girmek * birbirine benzeyen birçok işyapmak, sürekli olarak düşünce değiştirmek. bin kat * Pek çok, kıyaslanmayacak ölçüde. bin nasihatten bir musibet yeğdir * yaşanmışolaylar, öğütlerden çok daha etkilidir. bin pişman olmak * çok pişman olmak. bin tarakta bezi olmak * birçok işle uğraşmak. bin türlü * Birbirinden çok farklı, çok değişik. bin yaşa! * (memnunluk bildirmek için kullanılan söz) çok yaşa!. bin zahmetle * çok zor, büyük zorlukla. bina * Yapı.
* Arapça fiil çatısınıkonu edinen bilim ve kitap.
* Çatı.bina etmek * yapmak, kurmak, inşa etmek.
* (bir düşünce sistemine göre) kurmak, dayamak, yapmak.binaen * -den dolayı, -den ötürü, -diği için.
* Dayanarak.binaenaleyh * Bundan dolayı, bundan ötürü, bunun için, bunun üzerine. bînamaz * Bkz. beynamaz. binbaşı * Rütbesi yüzbaşı ile yarbay arasında bulunan ve asıl görevi tabur komutanlığı olan subay. binbaşılık * Binbaşırütbesi veya binbaşının görevi. binde bir * çok seyrek olarak. bindi * Destek, hamil. bindiği dalıkesmek * (kendisine gerekli ve yararlı olan şeyi) farkında olmadan yararsız duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek. bindirilme * Bindirilmek işi veya durumu. bindirilmek * Bindirmek işi yapılmak. bindirilmişkuvvetler * Motorlu taşıtlara bindirilmişasker birlikleri. bindirim * Fiyat artırma, zam. bindirimli * Fiyatıartırılmış, zamlı. bindirme * Bindirmek işi.
* Birbiri üzerine gelerek eklenen levha, kiremit, ahşap parçalarının durumu.
* Çıkarma harekâtına katılacak birliklerin, çıkarma yerine gitmek için kendilerine ayrılan deniz araçlarına
binmeleri.bindirme kilit * Gövdesi kutu biçiminde olan, kapak veya kapının arkasına doğrudan vidalanan, basit mekanizmalıkilit. bindirmek * Bir kimseyi bir şeyin üzerine çıkartmak, oturtmak veya içine yerleştirmek, binmesini sağlamak.
* (taşıt) Baştarafından başka bir taşıta çarpmak veya bir yere vurmak.
* Eklemek, katmak.binek * Binmeye ayrılmışşey ve daha çok at.
* Üzerine binilen, binmeye yarayan.binek atı * Sadece binmek, gezmek veya binicilik sporu için yetiştirilen at. binek taşı * At veya arabaya binmek için üstüne çıkılan yüksekçe taş. biner * Bin sayısının üleştirme biçimi, her birine bin, her defasında bini bir arada olarak. bingi * Kemerler üzerine oturtulmuşkubbe ile kemerlerin arasınıkapatan üçgen biçimindeki kubbe parçalarından
her biri.bini * Binme işi.
* Kapı, dolap gibi şeylerin, kanatlarıkapanınca kalan aralığıörtebilmek için bu kanatların kenarına çakılan
çıta.bini aşmak * çok fazla olmak. bini bir paraya * pek çok ve ucuz.
* pek çok yapılan, pek çok olan.binici * Binen.
* Ata iyi binen kimse.binicilik * Ata binme ustalığı.
* Ata binilerek yapılan spor.binilme * Binilmek işi. binilmek * Binmek işi yapılmak. binin yarısı beşyüz (o da bizde yok) * çok düşünceli görünen birine şaka yollu “aldırma!” anlamında söylenir. bininci * Bin sayısının sıra sıfatı, sırada dokuz yüz doksan dokuzuncudan sonra gelen. biniş * Binmek işi veya biçimi.
* Atlıalay.
* Atlıalayda giyilen giysi.
* Yüksek aşamalı bilginlerin ve yeniçeri subaylarının giydikleri cübbe.
* Üniversite öğretim üyelerinin giydikleri cübbe.binişme * Binişmek durumu. binişmek * İki parçadan biri, öbürünün üstünde olmak.
* Kas kirişleri birbiri üstüne binmek.
* Kırık bir kemiğin iki parçası birbiri üstüne gelmek.binit * Üstüne binilen hayvan, binek atı. binit * Hamur durumundaki ekmeklerin, fırına atılmadan önce, içine konulduğu oyuk gözlü tahta. binlerce * Birçok bin; pek çok. binlik * Bin liralık kâğıt para.
* Yaklaşık olarak üç litrelik büyük şişe.
* Bin tanesi bir arada olan. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 67
binme * Binmek işi. binmek * Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarınısallandırarak oturmak.
* Bir yere gitmek için tren, vapur, uçak, otomobil gibi bir taşıtta yer almak.
* (bisiklet motosiklet, binek hayvanı için) Kullanmak.
* İşistenilmeyen veya beklenilmeyen bir biçim almak.
* Bir şey sıkışarak yanındakinin üstüne çıkmak.
* Fiyat artmak.
* Eklenmek, katılmak.binnetice * Sonuç olarak, nihayet. binyıl * Bin yılı içine alan zaman dilimi. biokütle * Belirli zamanda sınırları belirli bir biyotopta bulunan canlı organizmaların toplam kütlesi. biomedikal * Hem biyoloji hem de tıpla ilgili olan. biomekanik * Biyoloji, fizyoloji ve tıp konularınımekanik kanunlar yöntemiyle irdeleme. biomikroskop * Kendine özgü bir ışık ile kullanılan çift göz mercekli mikroskop. bîperva * Çekinmez, sakınmaz, korkusuz, gözü pek.
* Çekinmeden, korkmadan.bir * Sayıların ilki.
* Bu sayıyı gösteren rakam 1, I.
* Bu sayıkadar olan.
* Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösterir.
* Tek.
* Birleşik.
* Eş, aynı, bir boyda.
* Ortaklaşa olan, müşterek.
* Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer.
* Sıfat veya zarf durumunda başına geldiği kelimelere kuvvet, istek veya kesin olmayan anlamlar katar.
* (tekrarlanarak) Bir kez.
* Sadece.
* Ancak, yalnız.bir (veya sağ) elinin verdiğini öbür (veya sol) elin duymasın * yapılan bir iyilik gizli tutulmalı, onunla övünülmemelidir. bir (veya tek başına) * yalnız olarak, yanında kimse bulunmadan.
* başka birinin yardımı olmaksızın.bir …, bir (veya bir de) * hem …. hem. bir abam var atarım, nerede olsam yatarım * tek başına bulunan kimsenin istediği yerde barınıp rahat edebileceğini anlatır. bir acıkahvenin kırk yıl hatırıvardır * Bkz. bir fincan kahvenin kırk yıl hatırıvardır. bir ağızdan * hep birlikte, beraberce, hep birden. bir ağızdan çıkıp bin dile yayılır * ortaya atılan bir söz çok çabuk yayılır. bir alay * Birçok, bir sürü, pek çok. bir âlem * Kendine özgü bir niteliği olan. bir an * Çok kısa bir süre için kullanılır. bir an önce * Bir ara, olabildiği kadar tez. bir ara * Kısa bir süre.
* Geçmişte bir zaman.bir araba * Odun, kömür gibi bazışeylerin ölçü birimi.
* Pek çok, fazla.bir arada * Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak. bir aralık * Bir ara. bir araya gelmek * bir yerde toplanmak, buluşmak. bir araya getirmek * toplamak. bir arpa boyu (gitmek veya yol almak) * çok az. bir aşağı bir yukarı * amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatır. bir atımlık barutu olmak (veya kalmak) * bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak. bir avuç * Bir avuç dolduracak kadar.
* Az, çok az.bir ayağıçukurda olmak * yaşayacak çok az zamanıkalmışolmak; çok yaşlanmışolmak. bir ayak önce (evvel) * bir an önce. bir ayak üstünde bin yalan söylemek (veya bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek) * çok kısa sürede pek çok yalan söylemek. bir baba dokuz evlâdı besler, dokuz evlât bir babayı beslemez * çok çocuğu olan baba, her çocuk babasına bakılmasınıötekinden beklediği için sıkıntıda kalır. bir bakıma * Başka bir görüşle, başka bir düşünüşle. bir baltaya sap olmak * belirli bir işsahibi olmak. bir bardak suda fırtına koparmak * önemsiz, küçük bir sorunu büyütmek. bir başına * Tek başına. bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca) * bir yerin bir sınırdan öbür sınırına kadar. bir ben, bir de Allah bilir * sıkıntılıdurumlarda söylenilen bir deyim. bir biçimine getirmek * çözüm yolu bulmak. bir bir * Bkz. hepyek. bir bir * Birer birer, ayrıayrı.
* Olduğu gibi, tam tamına, eksiksiz.bir boy * Bir kez.
* Hele.bir boyda * Boylarıeşit. bir boydan bir boya * Bir yerin bir ucundan öbür ucuna kadar, baştan başa. bir bu eksikti * sıkıntılı bir durum varken bir yenisinin çıkmasıüzerine söylenir. bir çatıaltında (olmak veya bulunmak) * aynıyapı içinde. bir çekirdek geri kalmamak * bütünüyle denk olmak. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 68
bir çenekliler * Oğulcuğu bir çenekten oluşmuş, kapalıtohumlulardan bir bitki sınıfı. bir çenetli * Kapsüllü yemişlerin tek parçalı olanları. bir çırpıda * bir ele alışta, ele alır almaz, çabucak. bir çiçekle bahar (veya yaz) olmaz * küçük, güzel bir belirti ile doyurucu sonuca ulaşılmaz.
* çapkın kimseler için kullanılır.bir çift * Bir takım.
* Biraz, bir iki.bir çift söz * Bir iki söz. bir çift sözü olmak * söyleyecek bir şeyleri bulunmak. bir çokları * çok sayıda olan (kimse veya şey). bir çöplükte iki horoz ötmez * bir yerde iki kişi başolmaz. bir çuval inciri berbat etmek * düzelmekte olan bir durumu yersiz, yanlışdavranışlarla bozmak. bir daha * bir kez daha.
* hiçbir zaman.bir daha yüzüne bakmamak * darılıp ilgiyi kesmek. bir dalda durmamak * sık sık işveya düşünce değiştirmek. bir damla * Çok az.
* (çocuk için) Çok küçük.bir de * ve olana katarak, fazladan.
* umulanın veya beklenilenin dışında bir durumu anlatan cümlelerin başına gelir.bir dediği bir dediğini tutmamak * söyledikleri birbirine uymamak, tutarsız konuşmak. bir dediği iki olmamak * her istediği yapılmak. bir dediğini iki etmemek * her istediğini hemen yapmak. bir defa * Olup bitti anlatan cümlelere katılır.
* “ilk önce”, “hele” anlamında da kullanılır.bir defada * ara vermeksizin. bir defalık * Bir kere yapmaya yetecek kadar.
* Bir kereye özgü olan, bir kereye özgü olarak.bir deli kuyuya bir taşatar, kırk akıllıçıkaramazmış * bazen bir kimsenin yaptığıyersiz bir iş, birçok kimse tarafından düzeltilemez. bir derece (veya bir dereceye kadar) * biraz. bir deri bir kemik (kalmak) * çok zayıflamak. bir dikili ağacı olmamak * evi veya mülkü olmamak. bir dirhem * Çok az, birazcık. bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek * verimi az, zahmeti çok olan bir işle uğraşmak. bir dirhem et bin ayıp örter * biraz kilo almak bazen insanı güzelleştirir. bir dokun bin ah işit (dinle) kaseifağfurdan * insanlarıkonuşturmak için biraz dertlerini deşmek yeter. bir dolu * Birçok. bir don bir gömlek * yarıçıplak. bir dostluk kaldı! * az bir mal kalınca satıcıların kullandığı bir özendirme deyimi. bir dudağıyerde bir dudağı gökte * masallardaki dev gibi korkunç ve çirkin. bir düziye * Sürekli olarak. bir el * (ateşli silâh için) bir kez atım. bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar * bazıdurumlarda yardımcısız işyapılmayacağınıanlatır. bir elden * aynıkimse tarafından.
* bir merkezden.bir eli yağda bir eli balda (olmak) * varlık ve bolluk içinde olmak. bir elin sesi çıkmaz * bir davanın bir kişi tarafından savunulmasıetkili ve yeterli değildir.
* yardımlaşarak işler daha kolay başarılır.bir elini bırakıp ötekini öpmek * aşırısaygı göstermek. bir elle verdiğini öbür elle almak * yapar göründüğü bir iyiliği, sağladığı bir çıkarla ödetmek. bir elmanın yarısı o, yarısı bu * birbirlerine çok benzeyen kimseler için kullanılır. bir evcikli * Mısır, ceviz, fındık gibi erkek ve dişi organlarıayrıçiçeklerde, ancak aynıkök üzerinde bulunan (bitki). bir fende kazık kakmak * bir bilgi veya bilim dalında saplanmışkalmak. bir fincan (veya bir acı) kahvenin kırk yıl hatırıvardır * iyilik küçük de olsa unutulmaz. bir gecelik * Bir gece için, bir gece içinde olup biten, bir geceye ait. bir gömlek aşağı * bir derece daha düşük (birinden). bir gömlek fazla eskitmişolmak * birinden daha yaşlıve daha görmüşgeçirmişolmak. bir göz ağlarken öbür göz gülmez * keder veya sıkıntıvarken dostlar, akrabalar eğlenmemelidir. bir göz gülmek * hem gülüp hem ağlamak. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 69
bir gözeli * Yapısıtek bir hücreden oluşan (hayvan veya bitki), tek hücreli. bir gözeliler * Yapısıtek bir hücreden oluşan hayvanlar veya bitkiler. bir gün evvel * olabildiği kadar çabuk. bir günden bir güne * hiç, hiçbir zaman. bir günlük beylik beyliktir * hoşa giden bir durum, kısa da sürse çekici ve güzeldir. bir güzel * Çok iyi, iyice. bir hâl olmak * bir şeyin çok tekrarlanmasıyüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek.
* huyu değişmek.
* kazaya uğramak, ölmek.bir hamlede * Çabucak, bir atılışta. bir hayli * Epey, çok. bir hoş * Tuhaf bir şekilde, garip. bir hoşeylemek * hüzünlendirmek. bir hoşolmak * şaşırmak.
* hüzünlenmek.bir hoşluğu olmak * bir rahatsızlığı, bir neşesizliği olmak. bir hücreli * Bkz. bir gözeli. bir içim su (gibi) * (kadın için) çok güzel. bir iğne bir iplik olmak * Bkz. iğne ipliğe dönmek. bir iki * Birtakım, bazı, bir parça, biraz, çok az sayıda, birkaç kez. bir iki demeden (demeye kalmadan) (veya bir iki derken) * duraksamadan, karşısındakine vakit bırakmadan, duraksamadan. bir işaretine bakmak * bir işi yapmak için hazır beklemek. bir iştir oldu * istenmeyen, kötü bir durum karşısında söylenir. bir kafada * aynıdüşüncede. bir kalem * Bir an için.
* Aynı, benzer, tek tür.bir kalem geçmek * boşvermek, bir an için göz ardıetmek. bir kalemde * birden ve toptan. bir kapıya çıkmak * aynısonuca varmak. bir karar * Aynıdurumunu koruyarak, belli durumunu değiştirmeden. bir kararda bir Allah * insan talihinin her an değişebileceğini ve bunun olağan karşılanmasınıöğütler. bir karış * Çok kısa.
* Çok az.bir karış beberuhi * çok kısa boylu kimse. bir karıyla bir koca, dırdır eder her gece * sıkıntıveya yalnızlık yüzünden iki dost (bile) birbiriyle dalaşır, anlamsız konuşur. bir kaşık suda boğmak * bir kimseye çok kızmak veya çok öfkelenmek. bir kazanda kaynamak * anlaşmak, uyuşmak, bağdaşmak. bir kenarda durmak * gerektiği zaman kullanmak üzere hazırda tutmak. bir kere * Aslında.
* Bir kez, bir defa.bir kerecik * Bir defaya mahsus olarak. bir kıyamettir gitmek (veya kopmak) * çok fazla gürültü, patırtı, telâşolmak. bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır * güzel şeyi herkes ister, ama o, ancak bir kişiye kısmet olur. bir kol çengi (olmak) * şen sözler ve davranışlarla çevresine neşe saçanlar için söylenir. bir koltuğa iki karpuz sığmaz * aynızamanda birden çok işle ilgilenmek başarı için sakıncalıdır. bir koşu * Koşarak, koşa koşa, çabucak. bir koyundan iki post çıkmaz * birinden, gücünün yetmediği bir özveriyi beklememek gerekir. bir Köroğlu, bir Ayvaz * bir karıkocanın çocuklarının, yakınlarının yanlarında bulunmadığınıveya hiç çocukları olmadığınıanlatır. bir köşeye atmak * gerektiğinde kullanılmak için bir yere koymak. bir köşeye koymak * saklamak, biriktirmek. bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak * söylenen söze önem vermemek. bir kurşun atımı * kurşunun gidebileceği uzaklık. bir lokma bir hırka * hayatta azla yetinmeyi, dervişçe geçinmeyi anlatır. bir mum al da derdine yan * başkalarıyla uğraşacağına kendi durumunu düşün. bir nebze * Çok az, bir parça. bir nefeste * (söz ve içecekler için) Ara vermeden. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 70
bir nice * Bir hayli, birçok. bir numara * Tek, birinci. bir numaralı * Birinci, başta gelen. bir o kadar * Ne kadar varsa o kadar daha, bir katı, bir misli. bir o yana, bir bu yana * rastgele, birçok yerlere, çeşitli yönlere. bir olmak * bir araya gelmek, iş birliği yapmak. bir ölçüde * Biraz, belli oranda. bir örnek * Aynı biçimde olan, yeknesak. bir papel etmemek * hiç bir işe yaramamak, değeri olmamak. bir paralık etmek * çok utanacak, işe yaramaz bir duruma düşürmek. bir parça * Biraz, azıcık, çok az. bir parmak * Parmak ucuyla alınan miktar veya parmak ucuyla alarak.
* Çok küçük (çocuk).bir postum var atarım, nerede olsa yatarım * istediğim yere gider, istediğim biçimde davranırım. bir pul etmemek * hiç değeri olmamak. bir pula satmak * bir kimseyi bir çıkar uğruna harcamak. bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda yakalanırsın çekirge (veya üçüncüsünde avucuma düşersin çekirge) * birkaç kez saklanabilen bir suç günün birinde ortaya çıkarak yapanıkötü bir duruma düşürür, suçlu cezasız
kalmaz.bir sıkımlık canı olmak * çok cılız ve güçsüz olmak. bir sıra * Üst üste, ardıardına. bir solukta * Çabucak, çarçabuk, çok kısa bir sürede, hemen. bir söyle on dinle * az konuşup çok dinlemek yaralı olur. bir söyledi pir söyledi * uzatmadan, gereği gibi söyledi. bir sözünü iki etmemek * birinin her istediğini hemen yerine getirmek. bir sürü * Çok sayıda, pek çok. bir şey sanmak * (bir kimseyi, bir şeyi, bir yeri) gerçeğinden, olduğundan başka türlü düşünerek hayal kırıklığına uğramak,
değerlendirmede yanılmak.bir şey söylemek * konuşmak.
* belirtmek, anlatmak, ifade etmek.bir şeye benzememek * işe yarar durumda olmamak. bir şeyin şuyuu vukuundan beterdir * söylenti veya dedikodu olayın gerçekleşmesinden daha kötüdür. bir şeyler (veya bir şey) olmak * huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek.
* bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek.
* ölmek.bir şeyler, bir şeyler * daha fazla açıklamamak, kısa kesmek gerektiğinde söylenir. bir tahtada * bir defada, yekten. bir tahtasıeksik * akılca eksik, yarım akıllı. bir tane * Biricik, yegâne. bir tanem * Sevgi sözü. bir tarafa bırakmak (veya koymak) * önemsememek, benimsememek, ertelemek. bir taşla iki kuşvurmak * bir davranışla birden çok yararlısonuca ulaşmak. bir tek atmak * bir kadeh içki içmek. bir temiz * Adamakıllı. bir terimli * Aralarında yalnız çarpma, bölme, kuvvete yükseltme, kök alma işlemleri yapılacak olan (nicelikleri gösteren
terim).bir torba kemik * çok zayıf. bir tuhaflığı olmak * kendini iyi hissetmemek. bir tutmak (veya bir görmek) * eşit saymak, eşit görmek. bir türlü * (tekrarlıkullanıldığında) işin yapılmasının da, yapılmamasının da aynıderecede kötü olduğunu belirtir.
* hiçbir biçimde, hiçbir yolla.bir vakitler * Geçmişzamanda, eskiden, vaktiyle. bir varmış bir yokmuş * bir masala başlarken, “eskiden” anlamında söylenen bir tekerleme.
* masal gibi geçip gitmiş, artık hayal olmuş.bir yakadan başçıkarmak * bir çatıaltında dirlik düzenlik içinde yaşamak. bir yana * -den başka, sayılmazsa, hariç tutulursa. bir yana dünya bir yana * bir varlığa çok değer verildiğini anlatmak için kullanır. bir yandan (yanda) * bir taraftan (tarafta), hem … hem. bir yastığa başkoymak * (karıkoca) evli bulunmak. bir yastıkta kocamak * (karıkoca birlikte) uzun bir ömür sürmek. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 61
bidoncu * Bidon satan kimse. bienal * Yıl aşırı, iki yılda bir olan. biftek * Izgara veya tavada pişirilen dana eti dilimi. bîgâne * Yabancı.
* İlgisiz.bîgânelik * Bîgâne olma durumu. bigudi * Kadınların saçlarınıkıvırmak için kullandıkları, metal veya plâstikten, boru biçiminde küçük araç. bîgünah * Suçsuz, günahsız. bîhaber * Habersiz, bilgisiz. bihakkın * Hakkı ile, hakkı olarak, gerçekten. bîhuş * Şaşkın, sersem, aklı başında olmayan, deli. bîilâç * İlâçsız, çaresiz, umutsuz. bijon anahtarı * Araba tekerleklerinin somunlarınısökmek için kullanılan alet. bijuteri * Kuyumcunun yaptığıdeğerli takıların tamamı.
* Değerli olmayan maden veya taşlardan yapılmıştakı, süs eşyası.bîkarar * Kararsız, tereddütlü. bikarbonat * Hidrojen karbonatların genel adı. bîkes * Kimsesiz. bîkeslik * Bîkes olma durumu. bikini * İki parçalıkadın mayosu. bikir * Kızlık, erdenlik. bilâder ağacı * Amerika elması. bilâhare * Sonra, sonradan, daha sonra, sonraları. bilâistisna * İstisnasız, ayrıksız, ayrım yapılmadan. bilâkaydüşart * Kayıtsız ve şartsız olarak, herhangi bir kısıtlama olmaksızın. bilâkis * Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine. bilânço * Bir kuruluşun veya bir ticarethanenin belirli bir dönem sonundaki veya belirli bir gündeki taşınır ve
taşınmaz varlıkları ile bunları sağlamak için kullanılan öz ve yabancıkaynaklarıdengeli olarak gösteren çizelge.
* Girişilen herhangi bir işte, belirli bir süre sonunda elde edilen iyi ve kötü sonuçların karşılıklıdurumu.bilâr * Katranlıkıldan yapılan ve kalafat işlerinde kullanılan bir tür macun. bilârdo * Yeşil çuha kaplı bir masa üzerinde, fil dişi toplarla ve isteka ile oynanan bir oyun. bilârdocu * Bilârdo oynayan veya oynatan kimse. bilârdoculuk * Bilârdo salonunu işletme veya oynama işi. bilâvasıta * Vasıtasız, araçsız, aracısız, dolaysız, doğrudan doğruya. bilcümle * Bütün, hep …-in hepsi. bildiğinden şaşmamak (veya kalmamak) * hiçbir etkiye aldırışetmeyerek doğru bildiği davranışısürdürmek. bildiğini okumak * herkes ne derse desin bildiği, istediği gibi davranmak. bildiğini yapmak * verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek. bildiğini yedi mahalle bilmez * bir kimsenin çok kurnaz, çok bilmişolduğunu anlatır. bildik * Tanıdık. bildik çıkmak * birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarınıanlamak. bildim bileli (veya bildik bileli) * öteden beri, eskiden beri. bildirge * Bir kimsenin resmî bir kuruluşa herhangi bir durumu bildirmek için verdiği çizelge, beyanname.
* Vergi yükümlülerinin belli zamanlarda, bağlı olduklarıvergi dairelerine verdikleri gelir bildirme belgesi,
beyanname.bildiri * Resmî bir makam, kurum veya bir topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan
yazı, tebliğ, tebligat.
* Bilimsel bir konu üzerine yazılan açıklama, tebliğ.bildirilme * Bildirilmek işi veya durumu. bildirilmek * Bildirmek işine konu olmak, duyurulmak, haber verilmek. bildirim * Yazılı olarak yapılan açıklama, tebliğ.
* Bu açıklamanın yapıldığıkâğıt, ihbarname.bildirim ödencesi * Süresi belli olmayan sürekli işsözleşmelerinin daha önce bildirim yapılmaksızın yürürlükten kaldırılması
sebebiyle yükümlü olanlarca karşıtarafa verilmesi zorunlu olan ödence, ihbar tazminatı.bildiriş * Bildirmek işi veya biçimi. bildirişim * İletişim, haberleşme, komünikasyon. bildirişme * Bildirişmek işi veya durumu. bildirişmek * Bir duygu veya düşünceyi işaretle veya sesler dizgesiyle bildirerek anlaşmak. bildirme * Bildirmek işi, beyan. bildirme cümlesi * Yüklemi bildirme kiplerinden biriyle kurulan cümle. -
Türkçe Sözlük B Sayfa 62
bildirme kipleri * Belli zaman kavramıveren, belirli geçmiş, belirsiz geçmiş, şimdiki zaman, genişzaman, gelecek zaman
kipleri: Gel-di, gelmiş, gel-iyor, gel-ir, gel-ecek gibi.bildirmek * Herhangi bir şeyi haber vermek.
* Herhangi bir konuda bilgi vermek.
* Anlatmak, ifade etmek.bile * Birlikte.
* Aynızamanda, da, de, dahi.
* Üstelik.bile bile * Bilerek, isteyerek, önceden tasarlayarak, düşünülerek, kasten. bile bile lâdes * Kötü bir durumu öyle gerektiği için kabullenmişgörünme, bilerek aldanmışgörünme. bilecen * Her şeyi bilen, her şeyden anlayan.
* Bilgiçlik taslayan, ukalâ.bilecenlik * Bilecen olma durumu. bileği * Kesici araçları bilemek için kullanılan alet. bileği taşı * Bıçak, çakı, makas gibi kesici araçları bilemekte kullanılan ince taneli sarışist. bileğinde altın bileziği olmak * Bkz. kolunda altın bileziği olmak. bileğine güvenmek * gücüne veya hünerine güvenmek. bileğine kadar (veya bileklerine kadar) * (çamur, kar için) ayakları içine gömülecek biçimde.
* (giysi eteği için) yalnız ayaklar görünecek kadar (uzun).bileğinin hakkı ile * kendi gücü ve kendi çalışması ile. bilek * Elle kolun, ayakla bacağın birleştiği bölüm.
* Güç, kuvvet.bilek damarı * Nabız. bilek gibi * (saç veya akarsu için) gür, kalın. bilek gücü * Kol kuvveti. bilek güreşi * Karşılıklı iki kişi dirseklerini dayayarak birbirlerinin bileğini bükmek. bilek kuvveti * Beden kuvveti, kol kuvveti. bilek saati * Bileğe takılan küçük saat. bileklik * Oyunlarda bileğin incinmesini önlemek için bileğe takılan meşin sargı. bileme * Bilemek işi. bilemedin (veya bilemediniz) * en çok, en fazla. bilemek * Kesici aletleri zımpara veya bileği taşında keskinleştirmek, keskin duruma getirmek, keskinleştirmek.
* Güçlendirmek, etkisini artırmak.bilenme * Bilenmek işi. bilenmek * Bilemek işine konu olmak, keskin duruma getirilmek.
* Bir işe yoğun bir biçimde hazırlanmak, konsantre olmak.
* Hırslanmak, aşırıderecede istemek.bilerek * isteyerek, kasten. bileşen * Bir bileşke oluşturan kuvvetlerin her biri. bileşik * Birleşerek oluşmuş, basit olmayan, mürekkep.
* Kimyasal tepkimeler sonucu iki veya daha çok elementten oluşan ve bunlardan bağımsız fiziksel, kimyasal
nitelikler gösteren (madde).
* Ses ve görüntünün birlikte yer aldığıfilm parçası.bileşik faiz * Süre tarihine dek birikmişfaizlerin ana paraya eklenmesiyle elde edilen toplam üstünden ödenen faiz,
mürekkep faiz.bileşik kap * Birleşik kap. bileşik kaplar * Birleşik kaplar. bileşik kesir * Payıpaydasına eşit veya payıpaydasından büyük olan kesir. bileşik önerme * En az iki önermeden oluşan yeni önerme. bileşikgiller * Bitişik yapraklı iki çeneklilerden, çiçekleri kömeç durumunda toplu olarak bulunan, bazıcinsleri uçucu yağ
veya süt taşıyan bir familya.bileşim * İki veya daha çok öge bir araya gelerek yeni bir öge oluşturma, terkip.
* Bir maddenin hangi kimyasal türlerden oluştuğunu belirleyen verilerin tamamı.
* Bileşme sonucu oluşan cisim.
* Bileşmek işi veya durumu.bileşke * Bir cisme uygulanan birkaç kuvvetin toplam etkisine eşit olan tek kuvvet, muhassala. bileşme * Bileşmek işi, terekküp. bileşmek * İki veya daha çok öge bir araya gelerek yeni bir öge oluşturmak, terekküp etmek. bileştirici * Bileştirmek işini yöneten kimse. bileştirme * Bileştirmek işi. bileştirmek * Bileşmesini sağlamak.
* İki veya daha çok vektörün, paralel kenar kuralına uygun olarak geometrik toplamınıalmak, geometrik
toplam.bilet * Para ile alınan, konser, sinema, tiyatro gibi eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme veya bir talih
oyununa katılma imkânınıveren belge.bilet kesmek * bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak. biletçi * Bilet satan görevli. biletçilik * Bilet satma işi. biletli * Bileti olan. biletme * Biletmek işi. biletmek * Bilemek işini yaptırmak. biletsiz * Bileti olmayan.