cinsellik | * Cinsel özelliklerin bütünü. |
cinsî | * Cinsiyetle ilgili, cinsel, eşeysel. |
cinsilâtif | * Kadın; güzel, alımlı, hoşa giden kadın. |
cinsiyet | * Bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren özel bir yaratılış, eşey, cinslik, seks. |
cinslik | * Cinsiyet. |
cinslik bilimi | * Cinsiyetle ilgili sorunları inceleyen bilim, seksoloji. |
cinsliksiz | * Cinsliği olmayan, erkek veya dişi olmayan, eşeysiz. |
cinyolu | * Tarlaların arasında görülen verimsiz topraklar. |
cip | * Her türlü arazide kullanılabilen ufak, hafif, motorlu taşıt. |
cips | * İnce, yuvarlak kesilerek kızartılmışpatates. |
ciranta | * Bir senedi ciro eden kimse. |
cirim | * Hacim, oylum. * Miktar, tutar, bölüm. |
cirit | * At koşturup birbirine değnek atarak topluca oynanan oyun. * Bu oyunda atılan değnek. |
cirit atma | * Atletizmin ciridi fırlatmaya dayanan dalı. |
cirit atmak | * (bir yerde) çokça bulunmak, sık dolaşmak ve serbestçe davranmak. |
cirit oynamak | * istediği biçimde, keyfince davranmak. |
cirit oyunu | * Cirit. |
cirit ucu | * Cirit sopasının ucundaki demir, temren. |
ciritçi | * Cirit oynayan kimse. |
ciro | * Bir ticaret senedinin, alacaklıtarafından başkasına çevrilmesi ve senedin arkasına gereken yazının yazılıp imza edilmesi. |
ciro etmek | * bir ticaret senedinin veya çekin arkasına gereken yazıyıyazmak. |
cisim | * Maddenin biçim almışdurumu. * Gövde, beden, vücut. |
cisimcik | * Küçük cisim. * Atom taneciği. |
cisimlenme | * Cisimlenmek işi, tecessüm. |
cisimlenmek | * (cismi olmayan bir şey için) Cisim durumuna gelmek, tecessüm etmek. |
cisimleşme | * Cisimleşmek durumu. |
cisimleşmek | * Cisim hâline gelmek, tecessüm etmek. |
cismanî | * Cisimle, bedenle ilgili. * Dinî bir inanışla ilgili düşüncelere bağlı olmayarak, yalnız maddî temellere dayanan, ruhanî karşıtı. |
cismanîlik | * Maddîlik. |
cismen | * Cisim olarak, vücutça, bedence. |
civan | * Yakışıklı genç erkek veya genç kadın. * Genç ve yakışıklı olan. |
civanım! | * bir sevgi seslenişi. |
civankaşı | * Bir tür nakışve işleme. |
civanmert | * Mert yaradılışlı, yüce gönüllü, yiğit. |
civanmertlik | * Civanmert olma durumu. |
civanperçemi | * Birleşikgillerden, birçok türleri olan bir kır bitkisi, kandil çiçeği (Achillea millefolium). |
civar | * Yöre, yakın yer, dolay. |
civciv | * Kümes hayvanlarının yumurtadan yeni çıkmışyavrusu. |
civcivli | * Gürültülü patırtılı, telâşlı. |
civcivlik | * Sekiz on haftalık oluncaya kadar civcivlerin bakımına ayrılan kümes. |
civelek | * Canlı, neşeli ve sokulgan. * Yeniçeri ocağına yeni girmişdelikanlı. |
civeleklik | * Civelek olma durumu. |
ciyak ciyak | * Bkz. cıyak cıyak. |
ciyaklama | * Cıyaklama. |
ciyaklamak | * Cıyaklamak. |
cizvit | * İsa Derneği denilen bir Hristiyan derneğinin üyesi. |
cizye | * Müslüman devletlerde Müslüman olmayanlardan alınan bir çeşit vergi. |
Cl | * Klor`un kısaltması. |
Co | * Kobalt`ın kısaltması. |
coğrafî | * Coğrafya ile ilgili. |
Kategori: C
C Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük C Sayfa 23
-
Türkçe Sözlük C Sayfa 24
coğrafî durum * Bir yerin çevresi ile ilgisinin tespiti veya görünümü. coğrafik * Coğrafî. coğrafya * Yeryüzünü fizikî, ekonomik, beşerî, siyasî, yönlerden inceleyen bilim.
* Bir yeryüzü parçasını, bir bölgeyi, bir ülkeyi belirleyen, niteleyen, fizikî, ekonomik, beşerî, siyasî
gerçekliklerin tümü.coğrafyacı * Coğrafya araştırmalarıyapan kimse.
* Coğrafya öğretmeni.coğrafyacılık * Coğrafyacı olma durumu veya coğrafyacının mesleği. cokey * Yarışatlarına binen, yetenekleri bu amaca göre geliştirilmişkimse. cokeylik * Cokeyin yaptığı iş. conta * Geçirmezliği sağlamak için, sıkıştırılmışiki yüzey arasına yerleştirilmiş, genellikle kauçuk ve kurşundan
yapılan ince parça.contalama * Contalamak işi. contalamak * Conta koymak veya yerleştirmek. cop * Kalın kısa değnek.
* Polislerin kullandığı araç veya lâstik sopa.coplama * Coplamak işi. coplamak * Copla vurmak, copla dövmek. coplanma * Coplanmak işi. coplanmak * Copla dövülmek. coplatma * Coplatmak işi. coplatmak * Coplamak işini yaptırmak. corum * Balık akını.
* Uskumruların büyük balıklardan korkarak kıyıya sığınmasıdurumu.coşku * Genellikle büyük bir istekle ortaya çıkan geçici hayranlık veya heyecan durumu.
* Sevinç gösterileriyle beliren güçlü heyecan.
* Salgı bezleri ve dinamik etkinliklerle kendine özgü ilişkileri bulunan iç veya dışuyaranların kamçıladığı
güçlü duygu durumu.
* Bir düşünceyle, bir duyguyla dolarak yücelme; ruhun kendini aşıp yücelmesi, heyecan.coşkulanma * Coşkulanmak işi. coşkulanmak * Coşkulu duruma gelmek. coşkulu * Coşkusu olan. coşkun * Coşmuşolan. coşkunca * Coşkun (bir biçimde). coşkunlaşma * Coşkunlaşmak işi. coşkunlaşmak * Coşkun bir duruma gelmek. coşkunluk * Coşkun olma durumu veya coşkunca yapılan iş. coşma * Coşmak işi, galeyan. coşmak * Duygu ve düşünceleri güçlü bir tepki ile dışarıvurmak, galeyan etmek.
* (doğa olaylarından herhangi biri) Birdenbire çoğalıp hızlanmak.coşturma * Coşturmak işi. coşturmak * Coşmasını sağlamak, coşmasına yol açmak. coşturucu * Coşturan. coşturuculuk * Coşturucu olma durumu. coşturulma * Coşturulmak işine konu olmak. coşturulmak * Coşmak işi yaptırılmak. coşuntu * Coşku, heyecanlıdavranış. cömert * Para ve malınıesirgemeden veren, eli açık, selek, semih.
* Verimli.cömert davranmak * sakınmadan, esirgemeden bol bol vermek. cömertçe * Cömert bir biçimde, sakınmadan, bol bol. cömertleşme * Cömertleşmek işi. cömertleşmek * Cömertçe davranmak. cömertlik * El açıklığı, verimlilik, semahat, mürüvvet. cönk * Büyük yelkenli gemi.
* Saz şairlerinin, kendilerinin veya başkalarının şiirlerini derledikleri, uzunlamasına açılan, deri kaplıdefter.Cr * Krom’un kısaltması. crescendo * Çalgılar giderek daha yüksek ses verecek biçimde çalınma durumu. Cs * Sezyum’un kısaltması. Cu * Bakır’ın kısaltması. -cu * Bkz. -cı/ -ci. cudam * Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse. cuk * Bkz. aşağıcuk oturmak. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 25
-cuk * Bkz. -cık / -cik. cukka * Hayvan ve insan memesi. cukkayıyutmak * oyunda ütülmek. -cul * Bkz. cıl /-cıl. cuma * Haftanın altıncı günü, perşembe ile cumartesi arasındaki gün.
* Cuma namazı.cuma gecesi * Perşembeyi cumaya bağlayan gece. cuma namazı * Cuma günü öğlen ibadetinde cemaatle kılınan namaz. cumartesi * Haftanın yedinci günü, cuma ile pazar arasındaki gün. cumartesi kibarı gibi süslenmek * özentili fakat zevksiz süslenmek. cumba * Yapıların üst katlarında, ana duvarların dışına, sokağa doğru çıkıntıyapmış balkon.
* Eski evlerde pencere hizasından sokağa doğru çıkıntısı olan kafesli bölüm.cumbadak * Suya düşen bir cismin çıkardığısesi anlatmak için düşmek fiiliyle birlikte kullanılır. cumbalak * Takla. cumbalama * Cumbalamak işi. cumbalamak * Bir parçanın dar kenarındaki testere izi veya benzeri girinti ve çıkıntılarıdüzeltmek. cumbalatma * Cumbalatmak işi. cumbalatmak * Cumbalamak işini yaptırmak. cumbalı * Cumbası olan (yapı). cumbasız * Cumbası olmayan (yapı). cumbul cumbul * Aşırıölçüde içilmişiçkinin veya yenmişsulu yemeğin vücutta çıkardığısesi anlatır. cumbuldama * Cumbuldamak işi. cumbuldamak * Bir kabın içinde çalkalanıp ses çıkarmak. cumbuldatma * Cumbuldatmak işi. cumbuldatmak * (bir sıvı için) Bir kabın içinde çalkalamak. cumburdama * Cumburdamak durumu. cumburdamak * Cumburtu sesi çıkarmak. cumburlop * Ağır bir cismin suya düştüğü zaman çıkardığısesi anlatmak için kullanılır. cumburtu * Suya düşen ağır bir cismin veya çalkalanan suyun çıkardığıses. cumhur * Halk.
* Topluluk.cumhur cemaat * Cümbür cemaat. cumhura muhalefet kuvveihatadandır * halkın tuttuğu bir davaya karşıçıkılmaz. cumhurbaşkanı * Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde devlet başkanı, reisicumhur. cumhurbaşkanlığı * Cumhurbaşkanı olma durumu.
* Cumhurbaşkanının makamı.cumhurca * Toplu olarak, hep birlikte. cumhuriyet * Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği millet vekilleri aracılığı ile
kullandığıdevlet biçimi.Cumhuriyet Bayramı * 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyeti kutlamak üzere yasayla kabul edilmişolan resmî bayram. cumhuriyetçi * Cumhuriyet yanlısı olan kimse. cumhuriyetçilik * Cumhuriyet yanlısı olma durumu. cumhuriyetperver * Cumhuriyetçi, cumhuriyet yanlısı. cumhurreisi * Bkz. cumhurbaşkanı. cunda * Yatay serenlerin her iki başı. cunta * Bir ülkede yönetime el koyan kimselerden oluşan kurul. cuntacı * Cunta üyesi. cup * Suya düşen birşeyin çıkardığısesi anlatmak için kullanılır. cuppadak * Cumbadak. cura * Tezene ile çalınan iki veya üç telli halk sazı.
* Bir çeşit küçük atmaca.
* Ufak tefek, gelişmemiş.cura zurna * Bir çeşit küçük zurna. curacı * Cura yapan veya çalan kimse. curcuna * Gürültülü, karışık durum.
* Alaturka müzikte hızlı bir usul.curcunalı * Curcuna içinde olan (yer, ses, hava). curcunaya çevirmek, döndürmek (veya curcunaya vermek) * ortalığıkarışık, gürültülü duruma sokmak. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 26
curnal * Bkz. jurnal. curnata * Bıldırcın sökünü. cuşiş * Coşkunluk, coşma. -cü * Bkz. -cı/ -ci. cübbe * Hukukçuların, üniversitede belli bir aşamaya ulaşmış bilim adamlarının elbise üstüne giydikleri uzun,
yanları geniş, düğmesiz giysi.cübbe gibi * çok genişve uzun (giysi). cübbeci * Cübbe yapan ve satan kimse. cübbeli * Cübbe giymişolan. cüce * Boyu, normalden çok daha kısa olan (kimse).
* Gelişmemiş.cüceleşme * Cüceleşmek durumu. cüceleşmek * Cüce durumuna gelmek. cücelik * Cüce olma durumu. cücük * Filiz, tomurcuk.
* Kümes hayvanlarının yavrusu, civciv.
* Kuşyavrusu.
* Soğan, marul gibi katmerli bitkilerin en iç bölümü.
* Bir şeyin küçüğü veya onu andıran bir parçası.cücüklenme * Cücüklenmek işi. cücüklenmek * Filizlenmek. cücükleşme * Cücükleşmek durumu. cücükleşmek * Filizlenme durumu almak. cüda * (yurt, baba ocağı gibi çok sevilen şeylerden) Ayrılmışolan, uzak kalmışolan. cüda etmek * ayırmak. cühelâ * Bilgisizler, cahiller. -cük * Bkz. -cık /-cik. -cül * Bkz. -cıl /-cil. cülûs * Hükûmdarlık tahtına çıkma, tahta oturma. cülûsiye * Hükümdarların cülûs törenlerinde dağıttığı bahşiş.
* Şairlerin tahta çıkan padişah için yazdığışiir.cümbür cemaat * Toplu olarak, hepsi birden, cumhur cemaat. cümbüş * Eğlenti.
* Maden gövdeli, tambura benzer bir saz.
* Canlılık, coşku.cümbüşyapmak * toplu hâlde eğlenmek. cümbüşçü * Cümbüşçalan (kimse). cümbüşlü * Eğlentili, hareketli. cümle * Dizge, sistem.
* Bir yargı bildirmek için tek başına çekimli bir fiil veya çekimli bir fiille kullanılan kelimeler dizisi, tümce.
* Bütün, hep, herkes.cümle âlem * Herkes. cümle bilgisi * Bir cümleyi oluşturan kelime ve kelime gruplarıarasındaki ilişkiyi inceleyen ve sınıflamalar yapan, dil
bilgisinin ana bölümlerinden biri, tümce bilgisi, söz dizimi.cümle kapısı * Yapılarda ana kapı. cümlecik * Önerme.
* Küçük cümle.cümlenin ögeleri * cümlenin kuruluşunda başlıca görevleri yüklenmişolan kelimeler, özne, tümleç, yüklem. cümlesi * Hepsi. cümleten * Hep birden. cümudiye * Buzul. cünha * Cürüm derecesindeki suç, kabahatten ağır ve cinayetten hafif olan suç. cünun * Delilik. cünüp * Cinsel ilişkiden sonra, dinin buyurduğu biçimde henüz yıkanmadığı için temiz sayılmayan (kimse), cenabet. cünüplük * Cünüp olma durumu. cüppe * Bkz. cübbe. cür’et * Yüreklilik, ataklık, cesaret.
* Düşüncesizce, saygıyıaşan davranış.cür’et etmek * ataklık etmek, yüreklilikle davranmak. cür’etkâr * Atak, cür’etli. cür’etkârlık * Cür’etkâr olma durumu. cür’etlenme * Cür’etlenmek durumu. cür’etlenmek * Cür’etli davranmak. cür’etli * Cür’eti olan. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 27
cür’etsiz * Cür’eti olmayan. cürmümeşhut * Suçüstü. cürmümeşhut hâlinde * suçu işlerken, suç üstü yakalanmak. cüruf * Maden posası, demir boku, dışkı.
* Kaloriferlerden çıkan yanmışkömür artığı.cürüm * Suç.
* Yanlışlık, kusur veya hatadan doğan durum.cüsse * İnsan gövdesi. cüsseli * İri yapılı, iri gövdeli, iri yarı(insan). cüssesiz * İnce yapılı, ufak tefek, güçsüz. cüz * Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri.
* Kur’an`ın bölünmüşolduğu otuz parçadan her biri.
* Basılıeserlerin ayrı bir kapak içinde satışa çıkarılan bir veya birkaç formalık bölümü, fasikül.cüzam * Hansen basilinin sebep olduğu deri hastalığı. cüzamlı * Cüzam hastalığına tutulmuşolan. cüzdan * Cebe girecek büyüklükte, para ve kâğıt koymaya yarar küçük çanta.
* Bir kimsenin kimliğini bildirmek için resmî bir yerden kendisine verilen, cep defteri biçimindeki belge.cüz’î * Az, azıcık, pek az.
* Tikel.-ç * Küçültme eki. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 22
cimcime * Küçük ve tatlı bir tür karpuz.
* Küçük ve sevimli (çocuk, kadın).cimdallı * Bir tür oyun. cimnastik * Bkz. jimnastik. cimnastikçi * Bkz. jimnastikçi. cimri * Elindeki parayıharcamaya kıyamayan. cimrice * Cimri gibi, cimriye yakın. cimrileşme * Cimrileşmek işi. cimrileşmek * Cimri gibi davranmaya başlamak. cimrilik * Cimri olma durumu, pintilik, nekeslik. cimrilik etmek * cimrice davranmak, pintileşmek.
* daha az vermek, esirgemek.cin * Masallara ve bazı inançlara göre, göze görünmeyen yaratık.
* Akıllı, zeki.cin * Buğday, arpa, yulaf gibi tanelerden çıkarılan ve ardıçla kokulandırılan bir tür alkollu içki. cin * (Cenova şehrinin adından) Pamuklu, kalın kumaştan giysi veya pantalon. cin cin bakmak * kurnazca bakmak.
* uykusuz gözlerle bakmak.cin çalığı * çarpık veya dışgörünüşü çirkin olan insanlar için kullanılır. cin çarpmak * (bir inanışa göre, cinlerin öfkesiyle) inme inmek. cin çarpmışa dönmek * neye uğradığını bilemeyecek kadar kötü bir duruma düşmek. cin darısı * Bkz. cin mısırı. cin fikirli * Çok anlayışlı, çok kurnaz, zeki. cin gibi * anlayışlıve zeki. cin ifrit olmak (veya kesilmek) * son derece kızmak öfkelenmek. cin mısırı * Bir tür ufak taneli mısır, cin darısı. cin saçı * Küsküt. cin tutmak * (bir inanışa göre cinlerin etkisiyle) delirmek. cinaî * Cinayetle ilgili veya konusu cinayet olan. cinas * Çok anlamlı bir kelimeye, her defasında başka bir anlam yükleyerek birbirine yakın birkaç yerde kullanma.
* Çok anlamı olan bir kelimenin iyi anlamınıkullanır görünerek kötüsünü öne çıkarma.cinaslı * Cinası olan, cinas sanatı bulunan. cinayet * Adam öldürme.
* Adam öldürme derecesinde ağır suç.cinayet işlemek * adam öldürmek. cinci * Cin çağırma ve onlarla konuşma gibi bir iddia ile geçim sağlayan (kimse). cingil * Bkz. cıngıl. cingöz * Açıkgöz, hiç aldatılmayan. cini tutmak * çok sinirlenmek. cinlenme * Cinlenmek durumu. cinlenmek * Öfkelenmek. cinler cirit (veya top) oynamak * o yer ıssız olmak. cinleri ayağa kalkmak * sinirlenmek. cinleri başına toplanmak (veya üşüşmek) * öfkelenmek. cinleşme * Cinleşmek işi. cinleşmek * Cin gibi davranmak. cinli * İçinde cinlerin olduğuna inanılan.
* Öfkeli, sinirli (kimse).cinnet * Delilik. cinnet geçirmek * delirmek, aklınıkaçırmak. cins * Tür, çeşit.
* Aralarında ortak özellikler bulunan varlıklar topluluğu.
* Soy, kök, asıl.
* Garip, tuhaf.
* Pek çok ortak özellikleri bulunan türler topluluğu.
* Yüksek nitelikte olan.cins cibilliyet * Nitelik, asıl; soy sop. cins cins * Çeşitli, çeşit çeşit.
* Türlerine göre.cins isim * Cins ismi. cins ismi * Bir türden olan varlıkların adı: Kedi, nehir, düşünce, annelik gibi. cinsel * Bkz. cinsî. cinsel taciz * Ahlâksızca ve ulu orta veya gizlice söz ve davranışlarla karşıcinse eziyet etme, tedirginlik ve sıkıntıverme.
* Çalışma hayatında ekonomik güç, üst makam veya başka etkili bir göreve sahip olanların, genellikle karşı
cinsi ahlâk dışı birtakım tutum ve davranışlarla cinsel yönden sıkıntıya sokup rahatsız etmesi. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 11
celep * Koyun, keçi, sığır gibi kesilecek hayvanların ticaretini yapan kimse.
* Topkapı, Galata, İbrahim Paşa ve Edirne saraylarına alınıp türlü devlet hizmetleri için aday olarak
yetiştirilen genç.celeplik * Koyun, keçi, sığır gibi kesilecek hayvanların ticaretini yapma işi. celî * Açık, aşikâr.
* Parlak, cilâlı.celî yazı * (Arap harfleriyle) Uzaktan okunacak biçimde istif edilmişiri sülüs levha yazısı. celil * Çok büyük, ulu.
* Tanrı’nın sıfatlarından biri.cellât * Ölüm cezasına çarptırılanlarıöldürmekle görevli olan kimse.
* Acımasız, katıyürekli, kolaylıkla suç işleyen, zalim.cellât gibi * acımasız. cellâtlık * Cellâdın görevi.
* Katıyüreklilik, zalimlik.celp * Getirtme, kendi üzerine çekme.
* Mahkeme tarafından dava edene, edilene veya tanıklara gönderilen çağrı belgesi.
* Askerlik ödevini yapmaya çağırma.celp etmek * kendine çekmek.
* getirmek.celp kâğıdı * Çağrıkâğıdı, çağrı belgesi, celpname. celpname * Celp kâğıdı, çağrı belgesi. celse * Oturum. celseyi açmak * oturumu açmak. celseyi tatil etmek * oturuma ara vermek. cemaat * Bir imama uyup namaz kılan kişiler.
* İnsan kalabalığı.
* Bir dinden veya bir soydan olanların topluluğu.cemaat ne kadar çok olsa (veya cami ne kadar büyük olsa) imam gene bildiğini okur * bir yetkili kimse, çevresindekilerin düşüncesi ne olursa olsun kendi istediğini yapmaya çalışır. cemaate uymak * içinde bulunulan bir topluluğa uyarak davranmak. cemaatimüslimin * Müslüman halk. cemaatle namaz kılmak * imama uyarak namaz kılmak. cemaatleşme * Cemaatleşmek işi veya durumu. cemaatleşmek * Cemaat hâline gelmek. cemaatli * Cemaati olan. cemaatsiz * Cemaati olmayan. cemaatsizlik * Cemaatsiz olma durumu. cemadat * Cansızlar, cansız varlıklar. cemal * Yüz güzelliği. cem’an * Toplayarak, toplam olarak, hepsi. cem’an yekûn * Toplam olarak, hepsinin tamamı. cemaziyülâhır * Ay takviminin altıncıayı, küçük tövbe ayı. cemaziyülevvel * Ay takviminin beşinci ayı, büyük tövbe ayı. cemaziyülevvelini bilmek * bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmişteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek. cembiye * Bir çeşit eğri kama, hançer. cembiyeli * Cembiyesi olan. cembiyesiz * Cembiyesi olmayan. cemetme * Cemetmek işi. cemetmek * Toplamak, bir araya getirmek. cemi * Bütün, hep, (bir şeyin) hepsi, (bir şeyin) tümü.
* Toplama.
* Toplama.
* Çoğul, çokluk.cemil * (erkek için) Güzel.
* Tanrı’nın sıfatlarından biri.cemile * (kadın için) Güzel.
* Gönül alıcıdavranış.cemilendirme * Çoğullandırma işi. cemilendirmek * Çoğullandırmak, çokluk hâline getirmek. cemilenme * Çoğullanma işi. cemilenmek * Çoğullanmak. cemiyet * Dernek.
* Topluluk, toplum.
* Düğün.
* Birbirine uygun veya zıt anlamlıkelimeleri tenasüp veya tezat sanatlarıyoluyla bir araya getirme.
* Bir olayıveya kişiyi kutlama amacıyla bir araya gelen topluluk.cemiyetli * Cemiyet içinde geçen, derli toplu, dağınık olmayan. cemre * Şubat ayında birer hafta aralıklarla önce havada, sonra suda ve en sonra toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık
yükselişi.cemre düşmek * sıcaklık yükselişi o hafta içindeki günde başlamak. cenabet * Cünüp.
* Pis, kötü, hoşlanılmayan kimse veya şey.Cenabıhak * Allah, Tanrı. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 12
cenah * Kuşkanadı.
* Kol, pazı.
* Yan, taraf.
* Savaşdüzenindeki ordunun iki yanından her biri.cenap * Saygı, onur ve büyüklük anlamıyla kullanılır. cenaze * Kefenlenip tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmışinsan ölüsü.
* Cenaze töreni.cenaze alayı * Ölüyü kaldırma töreni veya bu törende yer alan veya cenazeyi izleyen topluluk. cenaze duası * Cenaze defnedilirken okunan dua. cenaze gibi * benzi sararmış. cenaze levazımatı * Ölünün kefenlenmesi sırasında gerekli olan malzemeler. cenaze merasimi * Cenaze töreni. cenaze namazı * Cenaze gömülmeden önce musalla taşının üstüne konan tabutun önünde kılınan namaz. cenaze töreni * Cenaze namazından mezara kadar yapılan dinî tören. cenazeyi kaldırmak * ölüyü gömmek üzere götürmek; gömmek. cenbiye * Ağzıeğri bir tür Arap bıçağı. cendere * Bir şeyi sıkmak, ezmek gibi işlerde kullanılan mekanizma, pres.
* Manevî baskı.cendereleşme * Cendereleşmek işi. cendereleşmek * Manevî baskıaltında mücadele etmek. cendereye sokmak * manevî baskıaltına almak. Cenevizli * Ceneviz (bugünkü Cenova şehri) Cumhuriyeti halkından olan kimse. cengâver * Savaşçı.
* İyi dövüşen, dövüşçü, savaşkan, vuruşkan.cengâverce * Cengâvere yakışır biçimde. cengâverlik * Savaşçılık, savaşkanlık, dövüşçülük. cengel * Otlarla ve sık ağaçlarla örtülü genişHindistan ormanlarına verilen ad. cenin * Ana rahminde doğma zamanınıtamamlayamamışveya vaktinden önce düşmüşçocuk. ceninisakıt * Düşük. cenk * Savaş, kavga.
* Büyük çaba, uğraş, kavga; çekişme.cenk etmek * savaşmak, mücadele etmek. cenkçi * Savaşçı, kavgacı. cenkçilik * Cenkçi olma durumu. cenkleşme * Cenkleşmek işi. cenkleşmek * Savaşmak.
* Atışmak, çekişmek, münakaşa etmek.cennet * Dinî inanışlara göre, iyilik yapanların, günahsızların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları
yer; uçmak (II).
* Çok güzel, huzur veren yer.cennet balığı * Cennet balığı gillerden, mavi yeşil zemin üzerine bakır rengi çizgili tropikal balık (Macropodus
viridiauratus).cennet balığı giller * Kemikli balıklar takımının kefallar alt takımına giren bir familya. cennet biberi * Zencefilgillerden karabiber tadında bir bitki. cennet gibi * güzel, bakımlı(yer). cennet kuşu * Cennet kuşugillerden, tüyleri güzel renkli bir kuş(Paradisea apoda).
* Güzel, alımlıkadın.
* Henüz pek küçükken ölen bebek.cennet kuşugiller * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfının bir familyası. cennet öküzü * Yüreği temiz ama budala denecek kadar saf kimse. cennet taamı * Tadıçok güzel olan yemek veya yiyecek. cennete çevirmek * temiz, bakımlı, güzel bir yer durumuna getirmek. cennete dönmek * güzel, rahat yaşanılır, bakımlı bir yer durumuna gelmek. cennetleşme * Cennetleşmek durumu. cennetleşmek * Cennet durumuna girmek.
* Cennetin güzellikleriyle donanmak.cennetlik * Öldükten sonra yerinin cennet olacağına inanılan (kimse).
* (ölmüşkimse için) Yeri cennet olan, cennetmekân.cennetmekân * Cennetlik. centilmen * İyi arkadaşlık eden, saygılı, görgülü, kibar (erkek). centilmence * Centilmene yakışır (bir biçimde). centilmenlik * Centilmen olma durumu.
* Centilmene yakışır davranış.centilmenlik antlaşması * Hukukî ve resmî olmayan, ancak tarafların karşılıklı güvenlerine dayanan sözlü antlaşma. cenubî * Güneyle ilgili, güneye özgü olan, güney. cenup * Güney. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 13
cenuplu * Güneyli. cep * Genellikle bir şey koymaya yarar, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmıştorba
veya giysinin üzerine konulan parça ile yapılmışyer.
* Belirtisiz isim tamlamasıyapısında, tamlayan görevinde “cebe sığabilecek boyda” anlamını verir.
* Savaşalanının bir yerinde düşmanın geriletilmesiyle ortaya çıkan taktik durum, çökertme.
* Trafiği kolaylaştırmak için yaya kaldırımlarında veya yollarda yapılan cep biçimindeki taşıt yanaşma yeri.
* Kablosuz telefon.cep defteri * Cebe sığabilecek büyüklükteki defter. cep feneri * Pille çalışan ve cepte taşınan küçük fener. cep harçlığı * Bir kimseye ufak tefek gündelik harcamalarıkarşılaması için verilen para. cep harçlığınıçıkarmak * günlük masrafınıkarşılayacak kadar kazanç sahibi olmak. cep kitabı * Cepte taşınacak, cebe girecek biçimde küçük kitap. cep saati * Cepte taşınan saat. cep sözlüğü * Cepte taşınabilecek ve günlük ihtiyaca hemen cevap verebilecek küçük sözlük. cep takvimi * Cepte taşınabilecek küçük boy takvim. cep telefonu * Cebe sığabilecek küçüklükte olan, taşınabilir, kablosuz telefon. cep televizyonu * Çok küçük boyutları olan veya cebe sığabilecek küçüklükteki televizyon. cepçi * Yankesici. cepçilik * Yankesicilik. cephane * Ateşli silâhlarla atılmak için hazırlanan her türlü patlayıcımadde. cephaneci * Kara, deniz ve hava birliklerinde cephanelik görevlisi veya sorumlusu olan kimse. cephanelik * Cephanenin saklanmasına yarar kapalıve korunmuşyer. cephe * (yapılarda) Yüz, alnaç.
* Üzerinde savaşın sürdüğü bölge.
* Yan, yön, taraf.
* Belli bir düşünce, istek çevresinde sağlanan beraberlik.cephe açmak * savaşolmayan bir bölgede, savaşa hazırlanmak ve başlamak. cephe almak * hasım durumu takınmak, bir düşünceye karşı olmak, direnmek. cephe gerisi * Savaşalanının gerisinde kalan bölge. cepheden cepheye koşmak * durmadan, değişik cephelerde savaşmak, yılmak bilmemek. cepheden hücuma geçmek * dolaşık yollara sapmadan, doğrudan doğruya konuyu ele alarak birine karşıçıkmak veya mücadeleyi açıktan
açığa yapmak.cephelenme * Cephelenmek işi. cephelenmek * Cephe oluşturmak. cepheleşme * Cepheleşmek işi. cepheleşmek * Bir düşünce, bir istek çevresinde birlik oluşturmak. cepheli * Yönlü, taraflı. cepken * Kollarıyırtmaçlıve uzun, harçla işlenmiş bir tür kısa, yakasız üst giysisi. cepleme * Ceplemek işi. ceplemek * Kazanmak, cebine indirmek. cepten aramak * bir kimseyi cep telefonundan aramak. cepten vermek * kendi kesesinden, kendi malından ödemek. cer * Çekme, sürükleyerek götürme. cer hocası * Taşrada imamlık yaparak para ve erzak toplayan genç medrese öğrencisi. cerahat * İrin.
* Yara.cerahatlenme * Cerahatlenmek işi. cerahatlenmek * (yara) İrin toplamak. cerahatli * İrin toplamış, irinli. cerahatsiz * İrin toplamamış, irinsiz. cerbeze * Güzel konuşma.
* Beceriklilik, girginlik.
* Kurnazlık, hilekârlık.cerbezeli * Girgin, kolaylıkla ve inandırıcısöz söyleyen, dilli. cereme * Başkasıtarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararıödeme. ceremesini çekmek * başkasının yol açtığızararıödemek. ceren * Ceylan. cereyan * Bir yöne doğru akma, akış, akıntı.
* Akım.
* Bir şeyin gelişme, olma durumu.
* Aynıeğilimde olan, aynı görüşü paylaşan kimselerin oluşturduğu hareket.cereyan çarpmak * elektrik akımına tutulup etkisinde kalmak. cereyan etmek * geçmek, olmak, yapılmak. cereyana kapılmak * elektrik akımıyla çarpılmak.
* suyun akışı içinde kalıp sürüklenmek.
* bir eğilim, bir görüşhareketi içinde yer almak.cereyanda kalmak * kapalı bir yerde, karşılıklıaçık pencere veya kapıarasında meydana gelen hava akıntısında kalıp üşütmek. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 14
cereyanlı * Akıntılı.
* Akımlı.cerh * Yaralama.
* (bir düşünce, inanç, veya iddia için) Çürütme.cerh etmek * yaralamak.
* çürütmek.ceride * Gazete.
* Tutanak, kayıt defteri.
* Süvari kolu.ceriha * Yara. cerime * Cereme. Cermen * Bugünkü Almanya’yı, Bohemya ve Polonya’nın batı bölümünü kapsayan Cermanya’da M.Ö. 3. yüzyıldan 9.
yüzyıla kadar oturan halk veya bu halktan olan kimse.Cermen dilleri * Kuzey Avrupa’da konuşulan ve Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alan diller. cermen menteşe * Bina kapıları ile pencerelere takılan ve yapraklarımenteşe uzunluğunun yarısıkadar olan, sactan kıvrılarak
yapılmışmenteşe.Cermence * Cermen dili. cerrah * Operatör.
* Önemsiz yaraları iyileştiren kimse.cerrahî * Cerrahlıkla ilgili.
* Hekimliğin, ameliyatla tedavi yapan dalı.cerrahî müdahale * Ameliyat. cerrahlık * Cerrah olma durumu veya cerrahın mesleği. cerrar * Çekici, sürükleyici.
* Zorla para alan (kimse).
* Savaş araçlarıyla donatılmışkalabalık ordu.
* Dilenci.cerre çıkmak * (medreselerde okuyan softalar) para ve erzak toplamak için belli aylarda köylere dağılıp imamlık veya
müezzinlik yapmak.cesamet * Büyüklük, irilik. cesametli * Kocaman, iri. cesaret * Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven; yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz
pekliği.
* Çekinmezlik, atılganlık.cesaret almak (veya bulmak) * herhangi bir durumdan, davranıştan güç almak. cesaret etmek * korkulması gereken bir işe korkmadan girişmek, göze almak. cesaret gelmek * yılgınlığı gitmek, yüreklenmek. cesaret göstermek * yürekli davranmak. cesaret vermek * birinin yılgınlığını gidermek, birini yüreklendirmek. cesarete gelmek * yılgınlığı gitmek, yüreklenmek. cesaretini kırmak * yürekliliğini gidermek, korkutmak. cesaretini toplamak * kendine güven duygusunu, yürekliliğini ve atılganlığını bir araya getirmek. cesaretlendirilme * Cesaretlendirilmek işi, yüreklendirilme. cesaretlendirilmek * Yüreklendirilmek. cesaretlendirme * Cesaretlendirmek işi, yüreklendirme, yiğitlendirme. cesaretlendirmek * Yüreklendirmek, yiğitlendirmek, cesaret vermek. cesaretlenme * Cesaretlenmek işi, yüreklenme, yiğitlenme. cesaretlenmek * Yılgınlığı gitmek, yüreklenmek, yiğitlenmek. cesaretli * Hiçbir şeyden korkusu olmayan, yürekli, yiğit. cesaretlilik * Cesaretli olma durumu, yüreklilik. cesaretsiz * Yüreksiz.
* Çekingen.cesaretsizlik * Cesaretsiz olma durumu, yüreksizlik. ceset * Ölü vücut, naaş. cesim * Büyük, iri, kocaman. ceste * “Azar azar”, “kısım kısım” anlamındaki ceste ceste ikilemesinde geçer. ceste ceste * Azar azar. cesur * Yürekli, cesaretli. cesurane * Cesaretle, yüreklice, yiğitçesine. cesurca * Cesura yakışan biçimde, cesur gibi. cesurluk * Yüreklilik, gözü pek olma durumu.
* Atılganlık.cet * Dede, büyük baba, ata. cetbecet * Atalardan beri, soyca. cetvel * Doğru çizgileri çizmeye yarayan, dereceli veya derecesiz, tahtadan, plâstikten veya madenden yapılmış araç,
çizgilik.
* Liste, çizelge.
* Ark, su kanalı.cevaben * Cevap olarak, karşılık olarak. cevabıdikmek (veya dayamak, yapıştırmak) * kesin, ters ve karşısındakinin beklemediği bir karşılık vermek. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 15
cevabî * Cevap niteliğinde olan. cevahir * Elmas, yakut gibi değerli taşlar, mücevher. cevahir yumurtlamak * cevher yumurtlamak. cevahirci * Mücevher alıp satan kimse, mücevherci. cevap * Bir soruya, bir isteğe, bir söz veya yazıya verilen karşılık, yanıt. cevap anahtarı * Sınavlarda sorulan soruların çözülmüş biçimi. cevap hakkı * Bir kimsenin şahsıyla ilgili basın yayın organlarında çıkan haberlere karşılık olarak ya düzeltme ya da cevap
verme hakkı.cevap kâğıdı * Sınavlarda sorulan soruların cevaplarının bulunduğu kâğıt. cevap vermek * karşılık olarak bildirmek veya söylemek.
* ihtiyacıkarşılamak.
* iyi sonuç vermek, iyi sonuç alınmak.cevaplama * Cevaplamak işi. cevaplamak * Bir soruya, bir isteğe, bir söz veya yazıya karşılık vermek, yanıtlamak. cevaplandırılma * Cevaplandırılmak işi, yanıtlandırılma. cevaplandırılmak * Bir şeyin cevabı, karşılığıverilmek, yanıtlandırılmak. cevaplandırma * Cevaplandırmak işi, yanıtlandırma. cevaplandırmak * Bir şeyin cevabını, karşılığınıvermek, yanıtlandırmak. cevaplı * İçinde cevap bulunan, yanıtlı. cevaplıtelgraf * Cevabının ücreti bir şey sorup cevap almak için telgraf gönderen kimse tarafından önceden ödenmişolan
telgraf türü.cevapsız * Cevabıverilmemiş, karşılıksız, yanıtsız. cevapsız bırakmak * karşılığında herhangi bir cevap vermemek, bir tepki göstermemek. cevaz * İzin, müsaade. cevaz vermek * hoşgörmek, uygun bulmak. cevelân * Dolaşma, dolanma, gezinme, gezinti. cevher * Bir şeyin özü, maya, gevher.
* Değerli süs taşı, mücevher.
* İyi yetenek.
* Töz.cevher yumurtlamak * değerli sözler söylediğini sanarak saçmalayanlar için alay yollu söylenir. cevherli * Cevheri olan. cevhersiz * Cevheri olmayan. cevir * Eziyet, cefa, üzgü. ceviz * Cevizgillerin örnek bitkisi olan, uzun ömürlü, gövdesi kalın, kerestesi değerli, yurdumuzda çok yetişen ağaç
(Juglans regia).
* Bu ağacın yağlı, nişastalıyemişi, koz.
* Ceviz ağacının kerestesinden yapılmış.ceviz içi * Cevizin kabuğu kırıldıktan sonra kalan iç. ceviz kırmak * yanlıştutum veya davranışta bulunmak, hata yapmak. cevizgiller * Örneği ceviz olan, taçsız iki çeneklilerden bir bitki familyası. cevizî * Cevizden yapılmışveya cevizi andıran. cevizli * Cevizi olan, ceviz katılmış. cevizlik * Ceviz ağacının çok olduğu yer. cevretme * Cevretmek işi. cevretmek * Eziyet etmek. cevval * Davranışlarıçabuk ve kesin olan. cevvaliyet * Çabukluk, hareketlilik. cevvî * Atmosfer ile ilgili, atmosferik. Cevza * İkizler burcu. ceylân * Çift parmaklılardan, boynuzlugiller familyasından, çöllerde yaşayan, çok hızlıkoşan, gözlerinin güzelliği ile
tanınan, ince bacaklı, zarif, memeli hayvan, gazal (Gazella dorcas).ceylân bakışlı * Süzgün ve tatlı bakışlı. ceylân gibi * yapısı ince ve uyumlu. ceylânca * Ceylân gibi, ceylâna uygun biçimde. ceza * Uygun görülmeyen tepki ve davranışlarıönlemek için üzüntü, sıkıntı, acıveren uygulama.
* Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşıdevletin koyduğu sınırlama.ceza alanı * (futbol, hentbol vb. de) Bir oyuncunun bilerek yaptığıkural dışıdavranışın penaltı ile cezalandırıldığıveya
kalecinin topu elle tutmasına izin verilen alan.ceza almak * öğrenci cezalandırılmak.
* (görevli, suçluya) para cezasıverdirmek.ceza atışı * Ceza vuruşu. ceza çekmek * hapiste yatmak.
* manevî bakımdan işlenen suçun ağırlığını çekip sıkıntıve üzüntü içinde kalmak.ceza evi * Hükümlülerin içinde tutulduklarıyapı, hapishane, mahpushane. -
Türkçe Sözlük C Sayfa 16
ceza görmek * kendisine ceza verilmek, cezalandırılmak. ceza hukuku * Suç kapsamı içine giren eylemler ile bunlara uygulanacak cezaları inceleyen hukuk dalı. ceza kesmek * (görevli) para cezasıyazmak. ceza reisi * Ağır ceza mahkemesi başkanı. ceza sahası * Bkz. ceza alanı. ceza vermek * cezalandırmak.
* para cezasıödemek.ceza vuruşu * Özellikle futbolda, bir oyuncunun oyun alanında yanlışdavranışınıcezalandırmak için, karşıtarafın
yapmaya hak kazandığıserbest vuruş.ceza yazmak * Bkz. ceza kesmek. ceza yemek * cezalandırılmak. cezaî * Ceza ile ilgili, cezaya ilişkin, cezaya dayanan. cezalandırılma * Cezalandırılmak işi. cezalandırılmak * Cezaya çarptırılmak, ceza verilmek, tecziye edilmek. cezalandırma * Cezalandırmak işi. cezalandırmak * Bir kimseye veya varlığa ceza vermek. cezalanma * Cezalanmak işi. cezalanmak * Cezaya çarpılmak. cezalı * Cezalandırılmış(kimse). cezasını bulmak * hak ettiği kötü sona uğramak. cezasını çekmek * yaptığı bir kusur veya tedbirsizliğin zararına uğramak.
* hükmedilen cezayı bitirmek.cezasız * Cezaya çarptırılmamış, cezalandırılmamış. cezaya çarptırmak * cezalandırmak. Cezayir menekşesi * Zakkumgillerden, bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, kendine özgü mavi, açık mor renkli çiçekleri ve
ortasıçukur taç yaprakları olan bir bitki (Vinca).Cezayirli * Cezayir halkından olan (kimse). cezbe * Bir duygu veya bir inanışın etkisiyle aşırıölçüde coşup kendinden geçme durumu. cezbelenme * Cezbelenmek durumu. cezbelenmek * Cezbeye tutulmak, kendinden geçmek, kendini kaybetmek. cezbeli * Cezbesi olan. cezbesiz * Cezbesi olmayan. cezbetme * Cezbetmek durumu. cezbetmek * Kendine çekmek, bağlamak. cezbeye tutulmak (veya kapılmak) * bir duygu veya bir inanışın etkisiyle aşırıölçüde coşup kendinden geçmek. cezerye * Ezilmişhavuç içine fındık, şeker vb. eklenerek yapılan bir tatlıtürü. cezir * Kök.
* Alçalma.cezire * (denizde) Ada. cezp * Kendine çekme.
* Etkileyerek kendine bağlama.cezrî * Köklü, kökten, temelden, radikal. cezve * Kahve pişirmeye yarayan, saplı, silindire benzer küçük kap. cezve sürmek * kahveyi pişirmek için cezveyi ateşe doğru itmek. Cf * Kaliforniyum’un kısaltması. CGS * Santim, gram, saniye kelimelerinin kısaltılmasından oluşan uluslar arasıfizik birimleri sistemi. charter * Bkz. çartır. check up * Bkz. çekap. -cı/ -ci, -cu / -cü * İsimden isim ve sıfat türeten ek: kapı-cı, köfte-ci, su-cu, türkü-cü, balık-çı, simit-çi, yoğurt-çu, kürk-çü vb. cı bıl * Çıplak.
* Yoksul, parasız, geçim darlığıçeken.cıcığıçıkmak (veya cıcığınıçıkartmak) * çok yorulmak, hırpalanmak. cıcık * Güzel.
* Süs.
* Derisi soyulmuşet.
* İç organlar.cıda * Mızrak. cıdağı * Atın iki omzunun arası.
* Derin, işleyen yara, büyük çı ban.cıdak * Mızrak. cı gara * Bkz. sigara.