Kategori: G

  • Türkçe Sözlük G Sayfa 8

    gayrimezru * Ekilmemiş, açılmamış(toprak).
    gayrimuayyen * Belirsiz.
    gayrimuhtemel * İhtimali bulunmayan, olacağısanılmayan.
    gayrimuntazam * Düzensiz, dağınık, gelişigüzel.
    gayrimutabık * Uyuşmayan; uymayan, uygun gelmeyen.
    gayrimümbit * Çorak, verimsiz.
    gayrimümkün * Olmaz, imkânsız.
    gayrimünasip * Uygunsuz, yakışıksız.
    gayrimüsavî * Eşitsiz, denk olmayan.
    gayrimüslim * Müslüman olmayan.
    gayrimüsmir * Yararsız, verimsiz, sonuçsuz.
    gayrimütecanis * Ayrıcinsten, bağdaşmaz.
    * Karışmamış, bağdaşmamış.
    gayrinizamî * Düzenli olmayan, düzensiz.
    gayrisafi * Karışık, katışık.
    gayrisafi hasılât * Net olmayan gelir.
    gayrisafi millî hâsıla * Bir ülkede bir yıl süresince üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiatlarına göre hesaplanan değeri.
    gayrisıhhî * Sağlıklı olmayan, sağlıksız.
    gayrişahsî * Kişilik dışı.
    gayrişuurî * Bilinç dışı olan veya bilinç dışı olarak, yaptığını bilmeyerek.
    gayritabiî * Doğa dışı, doğaya aykırı.
    * Olağan dışı.
    * Acayip.
    gayrivaki * Olmamış, olmadık.
    gayrivarit * Hatıra gelmez.
    gayrivazıh * Anlaşılmaz, kapalı, örtülü.
    gayur * Gayreti olan, gayretli, çok çalışkan.
    Gayya * Cehennemde bulunduğu var sayılan bir kuyunun veya derenin adı.
    gayya kuyusu * Karmaşık işlerin döndüğü yer veya çok çapraşık durum.
    gayz * Öfke, hınç.
    gayzer * Volkan bölgelerinde, belli aralıklarla su ve buhar fışkırtan sıcak kaynak, kaynaç.
    gayzerit * Volkan bölgelerinde oluşan silisli çökelti, kaynaç taşı.
    gaz * Tül.
    gaz * Normal basınç ve sıcaklıkta olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılmak ve bu kabın iç
    yüzeyinin her noktasına basınç yapmak özelliğinde olan akışkan madde.
    * Gaz yağı, petrol.
    * Sindirim borusunda, ağızdan yutulan hava ile mayalanma sonucu oluşan uçucu maddelerin karışması.
    * Gaz lâmbası.
    * (motorlu araçlarda) Benzin.
    gaz bezi * Gaz bezi.
    gaz bombası * İçinde canlılar için tehlikeli gazlar bulunan bomba.
    gaz boyaması * En son işlem olarak gaz yağına sokularak boyalarısabitleştirilmişolan başlık, başörtüsü.
    gaz detektörü * Boru hatlarıyla taşınan gazın kontrol edilen ortamda bulunup bulunmadığınıtespit edebilen ve
    konstrasyonu ölçebilen cihaz.
    gaz ibiği * Gazın yandığı ağız.
    gaz lâmbası * İçine konan gaz yağını bir fitil yardımıyla yakan, şişeli, türlü biçimlerde lâmba.
    gaz maskesi * Zehirli gazlardan korunmak amacıyla özel olarak yapılmışgereç.
    gaz ocağı * Gaz yağıyla yanan ocak.
    gaz ölçümü * Gazların hacim, yoğunluk vb.nin ölçülmesi.
    gaz sayacı * İçinden geçen gazın ne kadar olduğunu ölçen araç, hava gazısaati.
    gaz sobası * İçine konan gaz yağının yanmasıyla ısınan soba.
    gaz taşı * Bileme işinde kullanılan bir tür taş.
    gaz yağı * Renksiz veya sarırenkte, ham petrolün 150-250 C° ler arasında eritilmesinden elde edilen akaryakıt.
    gaz yuvarı * Yeri veya herhangi bir gök cismini saran gaz katmanı, atmosfer.
    gaza * İslâm dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşıyapılan savaş, kutsal savaş.
    gaza basmak * harekete geçirmek veya hızınıartırmak için motorlu taşıtın gaz pedalına basmak.
    gaza getirmek * birini olmadık bir şey veya hayalî bilgilerle coşturmak, ileri sürmek.
    gazaba gelmek * öfkelenmek, kızmak.
    gazaba uğramak * güçlü bir kimsenin hışmına uğramak.
  • Türkçe Sözlük G Sayfa 9

    gazabınıyenmek * öfkesini, şiddetini göstermemek veya bastırmak.
    gazal * Ceylân.
    gazap * Öfke, kızgınlık, hiddet.
    gazaplandırma * Gazaplandırmak işi.
    gazaplandırmak * Öfkelendirmek, kızdırmak.
    gazaplanma * Gazaplanmak işi.
    gazaplanmak * Öfkelenmek, kızmak.
    gazaplı * Öfkeli, kızgın, hiddetli.
    gazeki * Cepken altına giyilen kolsuz bir çeşit giysi.
    gazel * Divan edebiyatında beşile on beş beyit arasında değişen, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin
    ikinci dizeleri birinci beyitle uyaklı, en çok lirik konularda yazılan nazım biçimi.
    * Klâsik Türk müziğinde belli bir kurala bağlı olmadan bir kişi tarafından herhangi bir makamda gezinerek
    sesle yapılan taksim.
    gazel * Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı.
    gazel damarı * Şah damarı.
    gazel okumak * gazel söylemek.
    * oyalamak veya kandırmak üzere boş sözler söylemek.
    gazel tutturmak * yüksek sesle şarkıveya türkü söylemek.
    gazelhan * Gazel okuyan, gazel söyleyen kimse.
    gazelhanlık * Gazel söylemeyi kendine meslek edinme.
    gazeliyat * Bir şairin divanında bulunan gazeller bölümü.
    gazellenme * Gazellenmek işi veya durumu.
    gazellenmek * (ağaç) Yapraklarınıdökmek.
    * (yaprak) Sararıp kurumak.
    gazete * Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için, yorumlu veya yorumsuz, her
    gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın.
    * Gazetenin yönetildiği, hazırlandığı, basıldığıyer.
    gazeteci * Gazete yayımlayan kimse.
    * Gazeteye yazıyazmayı, haber toplayıp vermeyi veya gazetenin yazı işlerinde çalışmayı işedinen kimse.
    * Gazete satan kimse.
    gazetecilik * Gazetecinin yaptığı iş.
    gazetelik * Gazete koymaya yarar küçük çatkı.
    * Gazeteye haber diye yazılacak nitelikte.
    gazhane * Hava gazıüretilen veya depolanan yer.
    gazışı * Termik etki olmaksızın kendiliğinden görülen ışık.
    gazışıl * Gazışı ile ilgili, gazışısaçabilen.
    gazi * (İslâmlıkta) Düşmanla savaşan veya savaşyapmış(kimse).
    * Olağanüstü yararlıklar göstererek düşmanıyenen komutanlara veya şehirlere devlet tarafından verilen onur
    unvanı.
    * Savaştan sağve zafer kazanmışolarak dönen (kimse).
    gazi olmak * savaştan, ölmeden dönmek.
    gaziler helvası * Undan yapılan bir tür helva.
    gazilik * Gazi olma durumu.
    * Gazi unvanı.
    * Yiğitlik.
    gazino * Yemek yenilen, gösteri izlenen, bazen oyun sergilenen eğlence yeri.
    * Büyük kahvehane ve birahane.
    gazinocu * Gazino işleten kimse.
    gazinoculuk * Gazinocu olma durumu veya gazinocunun yaptığı iş.
    gazla! * defol, git!.
    gazlama * Gazlamak işi.
    gazlamak * Gaz yağısürmek.
    * (motorlu araçlarda) Motora fazla benzin gitmesini ve aracın hızlanmasını sağlamak için gaz pedalına
    kuvvetle basmak.
    * Kaçmak.
    gazlanma * Gazlanmak işi.
    gazlanmak * Gaz yağısürülmek.
    * Sindirim yolunda gaz olmak.
    gazlaşma * Gazlaşmak işi veya durumu.
    gazlaşmak * Gaz durumuna girmek.
    gazlaştırma * Gazlaştırmak işi.
    gazlaştırmak * Bir maddeyi gaz durumuna dönüştürmek.
    gazlı * Gazı olan veya gaz bulaşmışolan.
    gazlı bez * Yaralara kapatılan ince ve seyrek bez.
    gazoil * Açık sarırenkte, oldukça kıvamlı, yakıcıve yanıcı olarak kullanılan petrol ürünü.
    gazojen * Sıvıveya katıyakıtıhava veya oksijen etkisiyle gazlaştırmaya yarayan araç.
    gazolin * Ham petrolün ilk damıtılmasında ayrılan çok uçucu, hafif akaryakıt.
    gazometre * Gazların toplanması, belirli basınç altında dağıtılması için kullanılan depo.
    * Gazölçer.
    gazometri * Bkz. gaz ölçümü.
    gazoyl * 343 gazoil.
  • Türkçe Sözlük G Sayfa 10

    gazoz * Meyve esansı, şeker ve karbon asidi ile yapılan, basınçlıhava ile şişelere doldurularak hazırlanan alkolsüz
    içecek.
    gazoz ağacı * Bir sözün çok saçma olduğunu bildirmek için söylenir.
    gazozcu * Gazoz yapıp satan kimse.
    * Eğlence yerlerinde dolaşarak gazoz satan kimse, gazoz satıcısı.
    gazozculuk * Gazozcunun yaptığı iş.
    gazölçer * Belirli basınç altında gelen gazın hacmini ölçmeye yarayan araç, gazometre.
    gazsız * İçinde gaz olmayan veya gaz bulaşmamışolan.
    gazup * Öfkeli.
    gazve * Arap aşiretleri arasında yapılan savaş.
    * Din uğruna yapılan savaş.
    Gd * Gadolinyum’un kısaltması.
    Ge * Germanyum’un kısaltması.
    ge * Türk alfabesinin sekizinci harfinin adı.
    -ge * Bkz. -ga / -ge.
    gebe * Karnında yavru bulunan (kadın veya hayvan), yüklü, hamile, aylı.
    * İçinde oğulcuk veya dölüt bulunan (döl yatağı).
    * Bir birikim sonucu ortaya çıkması beklenen (durum veya olaylar).
    gebe kalmak * (insan, hayvan için) karnında yavru oluşmak.
    gebe olmak * bir şeyin olma ihtimali bulunmak.
    gebelik * Gebe olma durumu, hamilelik.
    * Döllenme ile doğum arasında geçen süre.
    gebelik testi * Gebe olup olmadığınıanlamak için yapılan test.
    geberik * Ölü, ölmüş.
    geberip gitmek * istenmedik bir biçimde ve zamanda ölmek.
    geberme * Gebermek işi.
    gebermek * Ölmek.
    gebertilme * Gebertilmek işi.
    gebertilmek * Gebertmek işi yapılmak, öldürülmek.
    gebertme * Gebertmek İşi.
    gebertmek * Öldürmek.
    gebeş * Aptal, sersem.
    * Bodur ve şişman.
    * Karnışişolan.
    gebeşlik * Gebeşolma durumu.
    gebre * Atıtımar etmekte kullanılan kıldan kese.
    gebre * Gebre otunun yemişi.
    gebre otu * Sürekli yeşil kalan çalı görünümünde bir bitki (Capparis).
    gebre otugiller * Gebre otu gibi bitkileri kapsayan familya.
    gebreleme * Gebrelemek işi.
    gebrelemek * (hayvanı) Gebre (I) ile tımar etmek.
    gebrelenme * Gebrelenmek işi.
    gebrelenmek * Gebrelemek işine konu olmak.
    gece * Güneş battıktan gün ağarmaya başlayıncaya kadar geçen süre, tün.
    * Bu süre içindeki karanlık.
    * Gece vaktinde, geceleyin.
    * Eğlence, anma vb. amaçlarla geceleri düzenlenen toplantı.
    gece bekçisi * Bazı işyerlerini, kuruluşları gece bekleyen kimse.
    gece gözü kör gözü * geceleyin iyi işyapılamayacağınıanlatır.
    gece gündüz * Her zaman, ara vermeden, aralıksız, geceli gündüzlü.
    gece gündüz dememek * vaktin uygun olup olmadığına bakmamak, vakit seçmemek.
    * sürekli olarak, ara vermeksizin bir işi yapmak.
    gece hayatı * Gece eğlencelerine düşkünlük.
    gece işçiliği * Geceleyin yapılan hırsızlık.
    gece işi körler işi * gece yapılan işin randımanlı olamayacağınıanlatır.
    gece kıyafeti * Gece giyilen elbise.
    gece kulübü * Geceleri açık olan, dans etmek, müzik dinlemek ve gösteri izlemek için gidilen eğlence yeri.
    gece kuşu * Gece gezmesini seven kimse.
    * Gece uyuyamayan.
    * Geceleri para karşılığıerkeklerle ilişki kuran kadın.
    * Yarasa.
    gece mavisi * Koyu mavi.
    gece silâhlı gündüz külâhlı * kimseye sezdirmeden kötü işler yapan kimse.
    gece uçuşu * Askerî amaçla uçakların geceleyin yaptığıuçuş.
    * Geceleri para karşılığıerkeklerle ilişki kurmak işi.
    gece yanığı * Uçuk gibi birdenbire oluşan kabarcıklıderi döküntülerine verilen ad.
  • Türkçe Sözlük G Sayfa 1

    g, G * Türk alfabesinin sekizinci harfi. Ge adıverilen bu harf ses bilimi bakımından ince ünlülerle ön damak,
    kalın ünlülerle art damak patlayıcıünsüzlerinin ötümlülerini gösterir.
    * Nota işaretlerini harflerle gösterme yönteminde sol sesini bildirir.
    Ga * Galyum’un kısaltması.
    -ga / -ge * Fiilden isim türeten ek.
    gabardıç * Yaşlıardıç ağacı.
    gabardin * Sık dokunmuş bir tür ince yünlü veya pamuklu kumaş.
    * Su geçirmeyen kumaştan yapılmışreglân pardösü.
    gabari * Bazıeşyaya verilmesi gereken boyutları, yan görüşü çizmeye, hazırlamaya veya denetlemeye yarayan örnek.
    * Motorlu veya motorsuz taşıtların köprü vb. altından rahatça geçebilmeleri için en yüksek boyutları belirten
    ölçüler.
    * Bir binanın yöre imar dairesinin öngördüğü azamî yüksekliği.
    gabavet * Anlayışsızlık, kalın kafalılık.
    gabi * Anlayışsız, ahmak, ebleh, kalın kafalı.
    gabilik * Anlayışsızlık, ahmaklık, kalın kafalılık.
    gabin * Alışverişte satın alınan mala ödenen karşılığın, malın değerinden çok fazla olması, alışverişte hile yapma.
    * Edimler arasında açık oransızlık.
    Gabonlu * Afrika’daki Gabon halkından olan kimse.
    gabro * Renkli minerallerden (amfibol, piroksen ve olivin) oluşan bir tür iri taneli kaya.
    gabya * Ana direklerin üzerine sürülen çubuklara ve ana direklerin üstlerinde bulunan serenlere verilen ad.
    gabya yelkeni * Ana yelkenler üzerindeki yelkenler.
    gabyacı * Yelkenli gemilerde yelken, arma, seren ve bütün bunlara ait her tür işi yapan görevli, gabyar.
    gabyar * Bkz. gabyacı.
    gacı * Bkz. gaco.
    gacır gacır * Gacır gucur.
    gacır gucur * Sert cisimlerin çarpıştıklarında, birbirine sürtündüklerinde çıkan çirkin ve kulak tırmalayıcısesi belirtmek
    için kullanılır.
    gacır gucur etmek * gacır gucur ses çıkarmak.
    gacırdama * Gacırdamak işi.
    gacırdamak * Tedirginlik veren, kulak tırmalayıcıve düzensiz ses çıkarmak.
    gacırdatma * Gacırdatmak işi.
    gacırdatmak * Gacırdamasına sebep olmak.
    gacırtı * Gacırdarken çıkan ses.
    gaco * Kadın, dost, sevgili, metres.
    * Torik yavrusu.
    -gaç / -geç; -kaç / -keç * Fiillerden isim türeten ek: bur-gaç, süz-geç, kıs-kaç, yüz-geç vb.
    gaddar * Acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden, merhametsiz, katıyürekli, insafsız davranan, kıyıcı.
    gaddar gaddar * Acımasız bir biçimde, gaddarca.
    gaddar olmak * acımasız, haksız, insafsız davranmak.
    gaddarca * Gaddara yakışır (biçimde), insafsızca.
    gaddarlık * Gaddar olma durumu, kıyıcılık.
    gaddarlık etmek * gaddarca, insafsızca davranmak, kıyıcılık etmek.
    gadir * Haksızlık etme, zarar verme.
    * Acımasızlık, merhametsizlik, kıygı.
    gadirlik * Kıygı, gadir.
    gadolinyum * Atom numarası64, atom ağırlığı156,9 olan, yüksek ısıda eriyen, birtakım tuzları bilinen, parlak gri renkte
    katıelement. Kısaltması gd.
    gadre uğramak * haksız davranışlarla karşıkarşıya gelmek.
    gadretme * Gadretmek işi.
    gadretmek * Haksızlık etmek.
    gadrolma * Gadrolmak işi veya durumu.
    gadrolmak * Haksızlığa uğramak.
    gadrolunma * Gadrolunmak işi veya durumu.
    gadrolunmak * Haksızlığa uğratılmak.
    gaf * Yersiz, beceriksiz, zamansız söz veya davranış, patavatsızlık pot.
    gaf yapmak * bilmeden, yersiz bir davranışta bulunmak veya başkasını incitecek söz söylemek, pot kırmak, çam
    devirmek.
    gaffar * Kullarının günahlarınıaffeden, bağışlayan, bağışlayıcıanlamında Allah’ın isimlerinden biri.
    gafil * Çevresindeki gerçekleri görmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalgın (kimse).
    gafil avlamak * umulmadık, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma düşürmek.
    gafil avlanmak * beklenmedik bir sırada yakalanmak, habersiz ve hazırlıksız bir anda bir olayla karşılaşmak, zor duruma
    düşürülmek.
  • Türkçe Sözlük G Sayfa 2

    gafilâne * Dikkatsizlikle, gafletle yapılan, gaflet içinde bulunan kimseye yakışan biçimde.
    gafillik * Gafil olma durumu, gaflet.
    gafillik etmek * çevresindeki gerçekleri görmemek, sezmemek.
    gaflet * Dalgınlık, dikkatsizlik, boş bulunma, aymazlık, dalgı, ihtiyatsızlık.
    gaflet basmak * dalgın, dikkatsiz bir durumda bulunmak.
    * uykusu gelmek.
    gaflet uykusu * Dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk.
    gafur * Çok bağışlayıcıve merhamet eden, sayan anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
    gag * Oyuna komiklik ve neşe katan beklenmedik söz veya hareket, gülüt.
    gaga * Genel olarak kuşlarda ağzın bir uzantısıdurumunda olan, biçim ve büyüklüğü değişik, boynuz yapısında,
    katıve çıkıntılı organ.
    * Ağız.
    gaga burun * Burnu uzun ve aşağıya doğru kıvrık olan (kimse).
    gagaburun * Baş bodoslaması gagayıandırır biçimde yapılmışticaret yelkenlisi.
    gagalama * Gagalamak işi.
    gagalamak * (kuş) Gagasıyla yemi toplamak.
    * (kuş) Gaga ile vurup ısırmak.
    * Azarlamak, hırpalamak.
    gagalanma * Gagalanmak işi.
    gagalanmak * Gagalamak işi yapılmak.
    * Azarlanmak, hırpalanmak.
    gagalaşma * Gagalaşmak işi.
    gagalaşmak * (kuşlar için) Birbirini gagalamak.
    * Birbirini gagalayarak oynaşmak.
    gagalı * Gagası olan.
    * Gaga burun.
    gagalımemeli * Tek deliklilerin gagalımemeliler familyasından, vücudu yumuşak tüylerle kaplı, eti yenen, Avustralya ve
    Tasmanya ırmaklarında yaşayan bir memeli türü, ornitorenk (Ornithorhynchus anatinus).
    gagalımemeliler * Örnek türü gagalımemeli olan, tek delikliler takımının bir familyası.
    gagamsı * Gagayıandıran, gagaya benzeyen.
    gagasından yakalamak * bir kimseyi karşıkoyamayacak duruma getirmek.
    Gagavuz * Büyük çoğunluğu Moldovo’da, az bir kısmıDeliorman, Dobruca, Beserabya ve Ukrayna’da oturan
    Ortodoks Türk halkıveya halktan olan kimse.
    Gagavuzca * Gagavuz Türkçesi.
    gâh * Bkz. kâh.
    gâhî * Bazen, ara sıra.
    gâhîce * Zaman zaman.
    gaile * Sıkıntı, dert, keder, üzüntü.
    * Uğraştırıcı, pürüzlü iş, yük.
    * İstenmeyen durum, baş belâsı.
    gaile açmak * sıkıntıyaratmak, üzüntü vermek.
    gaileli * Başa dert olan, üzüntü veren, gaile çıkaran.
    * Sıkıntısı olan, dertli.
    gailesiz * Gaile çıkarmayan.
    * Gailesi olmayan, dertsiz, huzurlu, dinç.
    gailesizlik * Gailesiz olma durumu, dertsizlik.
    gaip * Göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen.
    * Üçüncü kişi.
    * Görünmez âlem.
    gaiplik * Gaip olma durumu.
    * Bir kimsenin ölüm tehlikesi içinde kaybolmasıveya kendisinden uzun süre haber alınmamasısonucu yargıç
    kararı ile kişiliğine son verilmesi.
    gaipten haber vermek * (kendisinde manevî güç olduğuna inanılan kimse) gelecekte neler olacağından veya bilinmeyen âlemden
    haber vermek.
    gaita * İnsan dışkısı.
    gak * Karganın çıkardığıses.
    gaklama * Gaklamak işi.
    gaklamak * (karga) Gak diye ses çıkarmak.
    gala * Resmî bir törenden sonra verilen büyük ve gösterişli şölen.
    * Genellikle resmî giysilerle gidilen, bir temsilin ilk oynanışıveya bir filmin ilk gösterilişi.
    galaksi * Gök adası.
    galalit * Arıkazeinden oluşan ve birçok işte kullanılan plâstik bir madde.
    galat * Yanlış(kelime veya söz).
    galatıhis * Duygu yanılması, yanılsama.
    galatımeşhur * Yaygın yanlış.
    gale * İçerisinde kalıp yapılan üç tarafıkaplı, bir tarafıaçık tepsi şeklinde dizgi aleti.
    galebe * Yenme, yengi.
    * Üstünlük, çokluk.
    galebe çalmak * yenmek.
    * üstün gelmek, baskın çıkmak.
    galenit * İçinde doğal kurşun bulunan sülfür.
    galeri * Bir yapının birçok bölümlerini aynıkatta birbirine bağlayan içten veya dıştan yapılmışgenişgeçit.
    * Sanat eserlerinin veya herhangi bir malın sergilendiği salon.
    * Maden ocaklarında açılan yer altıyolu.