Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 2

gafilâne * Dikkatsizlikle, gafletle yapılan, gaflet içinde bulunan kimseye yakışan biçimde.
gafillik * Gafil olma durumu, gaflet.
gafillik etmek * çevresindeki gerçekleri görmemek, sezmemek.
gaflet * Dalgınlık, dikkatsizlik, boş bulunma, aymazlık, dalgı, ihtiyatsızlık.
gaflet basmak * dalgın, dikkatsiz bir durumda bulunmak.
* uykusu gelmek.
gaflet uykusu * Dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk.
gafur * Çok bağışlayıcıve merhamet eden, sayan anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
gag * Oyuna komiklik ve neşe katan beklenmedik söz veya hareket, gülüt.
gaga * Genel olarak kuşlarda ağzın bir uzantısıdurumunda olan, biçim ve büyüklüğü değişik, boynuz yapısında,
katıve çıkıntılı organ.
* Ağız.
gaga burun * Burnu uzun ve aşağıya doğru kıvrık olan (kimse).
gagaburun * Baş bodoslaması gagayıandırır biçimde yapılmışticaret yelkenlisi.
gagalama * Gagalamak işi.
gagalamak * (kuş) Gagasıyla yemi toplamak.
* (kuş) Gaga ile vurup ısırmak.
* Azarlamak, hırpalamak.
gagalanma * Gagalanmak işi.
gagalanmak * Gagalamak işi yapılmak.
* Azarlanmak, hırpalanmak.
gagalaşma * Gagalaşmak işi.
gagalaşmak * (kuşlar için) Birbirini gagalamak.
* Birbirini gagalayarak oynaşmak.
gagalı * Gagası olan.
* Gaga burun.
gagalımemeli * Tek deliklilerin gagalımemeliler familyasından, vücudu yumuşak tüylerle kaplı, eti yenen, Avustralya ve
Tasmanya ırmaklarında yaşayan bir memeli türü, ornitorenk (Ornithorhynchus anatinus).
gagalımemeliler * Örnek türü gagalımemeli olan, tek delikliler takımının bir familyası.
gagamsı * Gagayıandıran, gagaya benzeyen.
gagasından yakalamak * bir kimseyi karşıkoyamayacak duruma getirmek.
Gagavuz * Büyük çoğunluğu Moldovo’da, az bir kısmıDeliorman, Dobruca, Beserabya ve Ukrayna’da oturan
Ortodoks Türk halkıveya halktan olan kimse.
Gagavuzca * Gagavuz Türkçesi.
gâh * Bkz. kâh.
gâhî * Bazen, ara sıra.
gâhîce * Zaman zaman.
gaile * Sıkıntı, dert, keder, üzüntü.
* Uğraştırıcı, pürüzlü iş, yük.
* İstenmeyen durum, baş belâsı.
gaile açmak * sıkıntıyaratmak, üzüntü vermek.
gaileli * Başa dert olan, üzüntü veren, gaile çıkaran.
* Sıkıntısı olan, dertli.
gailesiz * Gaile çıkarmayan.
* Gailesi olmayan, dertsiz, huzurlu, dinç.
gailesizlik * Gailesiz olma durumu, dertsizlik.
gaip * Göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen.
* Üçüncü kişi.
* Görünmez âlem.
gaiplik * Gaip olma durumu.
* Bir kimsenin ölüm tehlikesi içinde kaybolmasıveya kendisinden uzun süre haber alınmamasısonucu yargıç
kararı ile kişiliğine son verilmesi.
gaipten haber vermek * (kendisinde manevî güç olduğuna inanılan kimse) gelecekte neler olacağından veya bilinmeyen âlemden
haber vermek.
gaita * İnsan dışkısı.
gak * Karganın çıkardığıses.
gaklama * Gaklamak işi.
gaklamak * (karga) Gak diye ses çıkarmak.
gala * Resmî bir törenden sonra verilen büyük ve gösterişli şölen.
* Genellikle resmî giysilerle gidilen, bir temsilin ilk oynanışıveya bir filmin ilk gösterilişi.
galaksi * Gök adası.
galalit * Arıkazeinden oluşan ve birçok işte kullanılan plâstik bir madde.
galat * Yanlış(kelime veya söz).
galatıhis * Duygu yanılması, yanılsama.
galatımeşhur * Yaygın yanlış.
gale * İçerisinde kalıp yapılan üç tarafıkaplı, bir tarafıaçık tepsi şeklinde dizgi aleti.
galebe * Yenme, yengi.
* Üstünlük, çokluk.
galebe çalmak * yenmek.
* üstün gelmek, baskın çıkmak.
galenit * İçinde doğal kurşun bulunan sülfür.
galeri * Bir yapının birçok bölümlerini aynıkatta birbirine bağlayan içten veya dıştan yapılmışgenişgeçit.
* Sanat eserlerinin veya herhangi bir malın sergilendiği salon.
* Maden ocaklarında açılan yer altıyolu.

Bir yanıt yazın