Kategori: İ

  • Türkçe Sözlük İ Sayfa 6

    içi yağbağlamak * Bkz. yüreği yağbağlamak.
    içi yanmak * çok susamak.
    * büyük bir acıvb. sebebiyle çok üzülmek.
    içici * İçmek işini yapan (kimse).
    * İçkici, ayyaş, akşamcı.
    içicilik * İçmeyi alışkanlık hâline getirmek işi.
    içiliş * İçilmek işi veya biçimi.
    içilme * İçilmek işi.
    içilmek * İçmek işi yapılmak.
    içim * İçmek işi veya biçimi, içiş.
    * Bir yudumda içilecek miktar.
    * Bir şey içilirken alınan tat.
    içimli * İçimi herhangi bir nitelikte olan.
    * İçimi iyi, lezzetli.
    içimlik * İçilecek miktarda olan.
    için * Amacıyla, maksadıyla.
    * Sebep ve sonuç belirtir.
    * -dan / -den dolayı, … -dan / -den ötürü.
    * Özgü, ayrılmış.
    * Düşüncesince, kendince, göre.
    * Hakkında.
    * Oranla, göz önünde tutulursa.
    * Karşılığında, karşılık olarak.
    * Uğruna, yoluna.
    * Süre belirtir.
    * Ant deyimleri yapar.
    için için * İçinden, açığa vuramayarak, yavaşyavaş, gizli gizli.
    için için gülmek (veya gülümsemek) * belli etmeden, gizli gizli gülmek.
    için için kaynamak * aşırıheyecan, gözü peklik ve hareket içindeyken bunu belli etmemek.
    için için yanmak * yanmasısürmek; (ateşiçin) farkına varılmadan yanmak.
    * dışa vurmadan çok üzülmek.
    içinde * Süresince, zarfında.
    * Ortamında.
    * Kendisinden önceki söze “çok” anlamıverir.
    içinde duymak * hissetmek, varlığınıalgılamak.
    içinde kaybolmak * göze çarpmak.
    * (giysi için) çok büyük gelmek.
    içinde yüzmek * olumlu veya olumsuz bir durumun aşırıderecesinde bulunmak.
    içindekiler * Bir kitabın veya derginin başveya son bölümüne konulan, kişi, konu, yer adıvb. ni yer numarasıyla
    belirten liste, fihrist.
    * Bir kitap, dergi, gazete, mektup vb.nin içinde bulunan konular veya kapsadığışeyler, münderecat.
    içinden bir şeyler kopmak * ruhundaki güzellikler yitmek, iç acısıduymak.
    içinden çıkmak * karışık bir işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek.
    içinden geçirmek * bir şeyi yapmayıdüşünmek.
    içinden geçmek * düşünmek, aklından geçmek.
    içinden gelmek (veya gelmemek) * bir şeyi yapmak için içten bir istek duymak (veya duymamak).
    içinden gülmek * sezdirmeden eğlenmek.
    içinden kan gitmek * Bkz. içi kan ağlamak.
    içinden konuşmak (veya demek) * kimsenin duymayacağıkadar yavaşsesle konuşmak.
    içinden okumak * ses çıkarmadan okumak.
    * sessiz bir biçimde sövmek.
    içinden pazarlıklı(veya içten pazarlıklı) * sinsi.
    içinden yanmak * çok istemek, sabırsızlık göstermek.
    içine almak * kapsamak.
    içine ateşatmak * aşırıacı, sıkıntıveya üzüntü verecek davranışta bulunmak.
    içine ateşdüşmek * büyük bir acıve üzüntünün etkisi altına girmek.
    içine atmak * sıkıntısınıkimseye belli etmemek.
    * yapılan bir kötülüğe karşısesini çıkarmamakla birlikte, bunu unutmamak.
    içine baygınlıklar çökmek * sıkıntı, fenalık basmak.
    içine çekilmek * Bkz. kabuğuna çekilmek.
    içine çekmek * soluk almak.
    * bilincine varmak, anlamak.
    içine dert olmak * bir şeyi yapmamaktan dolayıüzülmek.
    içine doğmak * hiçbir belirtiye dayanmadan, bir işin olacağınıveya olduğunu önceden sezinlemek, malûm olmak.
    içine dokunmak * dertlendirmek, üzmek.
    içine etmek * Bkz. içine sıçmak.
    içine hüzün çökmek * kederlenmek, hüzünlenmek.
    içine işlemek * duygulanmak, etkilenmek, dokunmak.
    içine kapanmak (veya içine çekilmek) * çevresindeki kişilerle ilgi kurmamak, duygularınıkimseye açmamak.
    içine kurt düşmek * kendisine zararıdokunacak bir durum meydana geleceğinden kuşkulanmak.
    içine oturmak * çok etkilemek, çok üzmek.
    içine sıçmak * bozup berbat etmek, içine etmek.
    içine sinmek (veya sinmemek) * isteğince olduğu için huzur ve mutluluk duymak (duymamak).
    * içi rahat etmek (etmemek).
    içine sokacağı gelmek * birini çok sevmek.
  • Türkçe Sözlük İ Sayfa 7

    içine tükürmek * bir şeyi bozup berbat etmek.
    içini açmak * derdini anlatmak, içini dökmek.
    içini bayıltmak (veya kıymak) * (tatlı) ağır gelip artık yiyememek.
    * çok konuşarak veya ağır davranarak birini usandırmak.
    * yoğun olarak hissetmek.
    içini boşaltmak * sıkıntıve derdini söylemek; öfkesini açığa vurmak.
    içini çekmek (iç çekmek veya iç geçirmek) * üzüntüyle veya özlemle derin soluk almak.
    içini çürütmek * ruhunu karartmak, bezdirmek, yıldırmak.
    içini dökmek * derdini anlatmak, iç dünyasındaki duygu ve düşüncelerini bir bir anlatmak.
    * ferahlamak, rahatlamak.
    içini ezmek * üzüntüsünü, sıkıntısınıduymak.
    içini karartmak * bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek.
    içini kemirmek * bir üzüntüden rahatsızlık duymak, tedirgin olmak.
    içini kurt yemek (veya kemirmek) * sürekli bir kaygı içinde bulunmak.
    içini okumak * birinin gizli, saklıdüşüncelerini anlamak.
    içini parçalamak (veya parça parça etmek) * çok üzülmek, aşırıderecede sıkılıp harap olmak.
    içini sarmak * sürekli düşünmek, hep onunla meşgul olmak.
    içini sıkmak * sıkıntıvermek.
    içini yakmak * çok üzülmek.
    içini yemek * çok üzülmek.
    içinin (veya yüreğinin) yağıerimek * telâşveya kaygı ile üzülmek.
    içinin ateşi küllenmek * acısı, hüznü, kederi son bulmamak, sürmek.
    içirik * Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şeyler.
    içirilme * İçirilmek işi.
    içirilmek * İçmesi sağlanmak.
    içiriş * İçirmek işi veya biçimi.
    içirme * İçirmek işi.
    içirmek * İçmek işini yaptırmak, içmesini sağlamak.
    içirtme * İçirtmek işi.
    içirtmek * İçmek işini yaptırmak.
    içiş * İçmek işi veya biçimi, içim.
    içit * İçilecek şey.
    içitim * Vücuda şırınga ile sıvıverme işi, zerk.
    içitme * İçitmek işi, zerk.
    içitmek * Sıvıyışırınga vb. ile vücuda vermek, zerk etmek.
    içki * İçinde alkol bulunan içecek.
    * İçki içme işi.
    içki âlemi * İçkili yemek eğlentisi.
    içki masası * İçki sofrası.
    içki psikozu * Alışkanlık hâlinde ve aşırıderecede içki kullanmanın yarattığı ağır bunalım.
    içki sefası * İçki âlemi.
    içki sofrası * İçki içilen sofra.
    içkici * İçki yapan veya satan kimse.
    * İçkiye düşkün kimse, içici.
    içkicilik * İçki yapma veya satma işi.
    * İçkiye düşkün olma durumu.
    içkili * İçki içmişolan.
    * İçki içilen.
    * İçki içmişolarak.
    içkin * Varlığın içinde bulunan, varlığın yapısına karışmışolan, mündemiç.
    * Yalnızca bilinçten olan, yalnızca bilinç içeriği olarak var olan (şey), mündemiç.
    * Deney içinde kalan, deneyi aşmayan (şey).
    * Dünya içinde, dünyada olan (şey).
    içkinlik * İçkin olma durumu.
    içkisiz * İçki içmemişolan.
    * İçki içilmeyen.
    * İçki içmemişolarak.
    içkiyi bırakmak * içki içmekten vazgeçmek.
    içlem * Bir kavramın çağrıştırdığı kapsama giren niteliklerin veya taşıdığı özelliklerin bütünü, tazammun.
    * Bir nesnenin içeriğini oluşturan şey.
    içlendirme * İçlendirmek işi veya durumu.
    içlendirmek * İçlenmek işini yaptırmak.
    içlene içlene * Sürekli içine atarak.
    içleniş * İçlenmek işi veya biçimi.
  • Türkçe Sözlük İ Sayfa 1

    i * İyot’un kısaltması.
    -i * Bkz. -ı/ -i (II).
    -i * Bkz. -ı/ -i (III).
    -i * Bkz. -ı/ -i (IV).
    -i * 343 -ı/ -i (I).
    -i hâli * Bkz. belirtme durumu, yükleme durumu.
    i, İ * Türk alfabesinin on ikinci harfi. İadıverilen bu harf, ses bilimi bakımından ince, düz, dar ünlüyü gösterir.
    iade * Alınmış bir şeyi geri verme.
    * Verilen bir şeyi almayarak geri çevirme, reddetme.
    * Karşılıklı olarak yapma, mukabele etme.
    iade edilmek * geri verilmek, geri çevrilmek.
    iade etmek * geri vermek, geri çevirmek.
    * karşılık olarak yapmak, mukabele etmek.
    iadeiziyaret * Daha önce yapılan ziyaretin karşılığınıverme.
    iadeli * Kendisine ulaştırılan kimseden, gönderene iletmek için imza alınan.
    * Divan edebiyatında her beytin son sözünü sonraki beytin ilk sözü yapma biçiminde ortaya çıkan söz sanatı,
    buna iade de denilmiştir.
    iadeli taahhütlü * Bkz. iadeli.
    iane * Yardım.
    * Yardım amacıyla toplanan para.
    iare * Eğreti verme, ödünç verme.
    iaşe * Yedirip içirme, besleme, bakma.
    iaşe etmek * yedirip içirmek, beslemek, bakmak.
    iaşe ve ibate * Besleme, yedirip içirme ve barındırma.
    ibadet * Tanrı buyruklarınıyerine getirme, Tanrı’ya yönelen saygıdavranışı, tapınma.
    * Âyin, kült.
    ibadet de gizli, kabahat de * yapılan iyiliklerin göstermelik olmaması, işlenen suçların, ayıplarının açığa vurulmaması için kullanılır.
    ibadet etmek * Tanrı buyruklarınıyerine getirmek, Tanrı’ya yönelen saygıdavranışlarında bulunmak, tapınmak.
    ibadetgâh * İbadet yeri, ibadethane.
    ibadethane * İbadet edilen yer, tapınak.
    ibadullah * Tanrı’nın kulları.
    * Pek bol, pek çok.
    ibare * Bir düşünce anlatan bir veya birkaç cümlelik söz.
    ibaret * Oluşan, meydana gelen.
    ibaret olmak (veya kalmak) * -dan /-den oluşmak, meydana gelmek.
    * ancak bu kadar olmak.
    ibate * Barındırma.
    ibate etmek * barındırmak.
    ibda * Yaratma, yoktan var etme.
    ibdaî * Orijinal.
    ibibik * Çavuşkuşu, hüthüt.
    ibik * Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan kırmızıderi uzantısı.
    * Bazıkemiklerde bulunan ve kasların tutunmasına yarayan, çizgi durumunda pürtüklü çıkıntı.
    * Emzik.
    * Köşe, kenar, uç.
    ibikli * İbiği olan.
    ibiksi * İbiğe benzer.
    ibis * Leyleksilerden, Afrika ve BatıAsya’nın sulak yerlerinde yaşayan bir kuş, Mısır turnası(İbis aethiopica).
    ibiş * Orta oyununda çoğu kez aptal uşak rolünü oynayan komik.
    * Şapşal, palyaço.
    ibişgibi * yüz ve davranışları gülünç olan kimseler için söylenir.
    iblâğ * Ulaştırma, eriştirme.
    * Bir şeyin miktarınıartırma.
    iblâğetmek * ulaştırmak, eriştirmek.
    * bir şeyin miktarınıartırmak.
    iblis * Şeytan.
    * Kötü, düzenci.
    iblisane * İblis gibi.
    iblisçe * Şeytanca, kötülük düşünerek.
    iblisçilik * İblise bağlanma ve tapınma.
    * İblisçe davranma.
    iblisçilik etmek * iblisçe davranmak.
    ibne * Eş cinsel ilişkide pasif erkek.
    * Kırgınlıkla hakaret yollu söylenen söz.
    ibnelik * İbne olma durumu.
    * İbne gibi davranma durumu.
    ibra * Aklama, temize çıkarma.
    ibra etmek * aklamak.
  • Türkçe Sözlük İ Sayfa 2

    ibraname * Aklama belgesi.
    İbranca * İbranîce.
    İbranî * Eski Yahudilere verilen ad.
    İbranîce * Bugün İsrail’de kullanılan Samî dili.
    ibraz * Ortaya koyma, gösterme, meydana çıkarma.
    ibraz etmek * ortaya koymak, göstermek, meydana çıkarmak.
    ibre * Ölçü aletlerinde sayıveya işaret göstermeye yarayan hareketli iğne.
    * Çam, ardıç, sedir gibi ağaçların yaprağı.
    ibret * Yanlış, kötü davranışlardan sakınmayısağlayan olgu veya bu gibi olgulardan alınması gereken sonuç, ders.
    * Çirkin, kötü, acayip.
    ibret almak * ders almak.
    ibret olmak * ders olmak.
    ibretamiz * İbret verici, ibret dolu.
    ibreten * İbret olsun diye.
    ibretiâlem * Herkes, başkaları.
    ibretiâlem için * başkalarına örnek olsun diye.
    ibretin kudreti * çok acayip ve çirkin.
    ibretlik * Ders alınacak nitelikte olan.
    ibrik * Su ve sulu şeyler koymaya yarayan kulplu, emzikli kap.
    ibrikçi * İbrikle su taşıyan, döken kimse.
    * İbrik yapan veya satan kimse.
    ibriktar * Sarayın leğen, ibrik gibi eşyalarından sorumlu olan görevli.
    ibriktar usta * Sarayın harem dairesinde leğen ve ibriklere bakan ve padişahın özel hizmetini gören kimse, karavaş.
    ibrişim * Kalınca bükülmüşipek iplik.
    ibrişim kurdu * İpek böceği.
    ibzal * Esirgemeden bol bol verme, yapma veya söyleme.
    ibzal etmek * esirgemeden bol bol vermek, yapmak veya söylemek.
    icabet * Bir çağrıyıyerine getirme, bir çağrıya gitme.
    * Bir buyruk veya isteğe uyma, kabul etme, razı olma.
    icabet etmek * çağrıüzerine gitmek.
    * bir buyruğa, bir isteğe uygun olarak davranmak.
    icabına bakmak * gereğini yerine getirmek.
    * bir kimseyi yok etmek, ortadan kaldırmak.
    icabında * Gerekince, gerekirse.
    icap * Gerek, gereklik, ister, lüzum.
    * Olumlama.
    icap etmek * gerekmek.
    icap ettirmek * gerektirmek.
    icapçı * Nöbeti hastahanede değil, evde tutan ve her an hastahaneden çağrılacak vaziyette bekleyen doktor.
    icar * Kira.
    icara vermek * kiraya vermek.
    icat * Yeni bir şey yaratma, bulma.
    * Gerçekmişgibi gösterme çabası.
    icat çıkarmak * hoşgörülmeyen yeni bir huy, davranışgöstermek veya yadırganan bir yol tutmak.
    * ortaya gereği olmayan bir sorun atmak.
    icat etmek * ilk kez yeni bir şey yaratmak.
    * bir şeyi gerçekmişgibi göstermek.
    icatçı * İcat eden, bulan, kâşif, bulucu.
    icaz * Az sözle çok şey anlatma.
    icazet * İzin, onay, onaylama.
    * Diploma.
    icazet almak * izin, onay almak.
    * diploma almak.
    icazetname * İzin belgesi, onay belgesi.
    * Diploma.
    icbar * Zorlama, zorunda bırakma.
    icbar etmek * birine istemediği bir işi zorla yaptırmak, zorlamak, zorunda bırakmak.
    -ici- * Bkz. -ıcı.
    iciği ciciği * Bkz. ıcığıcıcığı.
    icmal * Özet, kısaltma.
    icmal etmek * özetlemek.
    icra * Yapma, yerine getirme, (bir işi) yürütme.
    * Bir müzik eserini oluşturan notalarısese çevirme.
    * Borçlunun alacaklıya karşıyapmak veya ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi adlî bir kuruluşaracılığıyla
    yerine getirme ve adliyenin bu işle görevli dairesi.
    icra etmek * yapmak.
    * bir müzik eserini söylemek veya çalmak.