i | * İyot’un kısaltması. |
-i | * Bkz. -ı/ -i (II). |
-i | * Bkz. -ı/ -i (III). |
-i | * Bkz. -ı/ -i (IV). |
-i | * 343 -ı/ -i (I). |
-i hâli | * Bkz. belirtme durumu, yükleme durumu. |
i, İ | * Türk alfabesinin on ikinci harfi. İadıverilen bu harf, ses bilimi bakımından ince, düz, dar ünlüyü gösterir. |
iade | * Alınmış bir şeyi geri verme. * Verilen bir şeyi almayarak geri çevirme, reddetme. * Karşılıklı olarak yapma, mukabele etme. |
iade edilmek | * geri verilmek, geri çevrilmek. |
iade etmek | * geri vermek, geri çevirmek. * karşılık olarak yapmak, mukabele etmek. |
iadeiziyaret | * Daha önce yapılan ziyaretin karşılığınıverme. |
iadeli | * Kendisine ulaştırılan kimseden, gönderene iletmek için imza alınan. * Divan edebiyatında her beytin son sözünü sonraki beytin ilk sözü yapma biçiminde ortaya çıkan söz sanatı, buna iade de denilmiştir. |
iadeli taahhütlü | * Bkz. iadeli. |
iane | * Yardım. * Yardım amacıyla toplanan para. |
iare | * Eğreti verme, ödünç verme. |
iaşe | * Yedirip içirme, besleme, bakma. |
iaşe etmek | * yedirip içirmek, beslemek, bakmak. |
iaşe ve ibate | * Besleme, yedirip içirme ve barındırma. |
ibadet | * Tanrı buyruklarınıyerine getirme, Tanrı’ya yönelen saygıdavranışı, tapınma. * Âyin, kült. |
ibadet de gizli, kabahat de | * yapılan iyiliklerin göstermelik olmaması, işlenen suçların, ayıplarının açığa vurulmaması için kullanılır. |
ibadet etmek | * Tanrı buyruklarınıyerine getirmek, Tanrı’ya yönelen saygıdavranışlarında bulunmak, tapınmak. |
ibadetgâh | * İbadet yeri, ibadethane. |
ibadethane | * İbadet edilen yer, tapınak. |
ibadullah | * Tanrı’nın kulları. * Pek bol, pek çok. |
ibare | * Bir düşünce anlatan bir veya birkaç cümlelik söz. |
ibaret | * Oluşan, meydana gelen. |
ibaret olmak (veya kalmak) | * -dan /-den oluşmak, meydana gelmek. * ancak bu kadar olmak. |
ibate | * Barındırma. |
ibate etmek | * barındırmak. |
ibda | * Yaratma, yoktan var etme. |
ibdaî | * Orijinal. |
ibibik | * Çavuşkuşu, hüthüt. |
ibik | * Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan kırmızıderi uzantısı. * Bazıkemiklerde bulunan ve kasların tutunmasına yarayan, çizgi durumunda pürtüklü çıkıntı. * Emzik. * Köşe, kenar, uç. |
ibikli | * İbiği olan. |
ibiksi | * İbiğe benzer. |
ibis | * Leyleksilerden, Afrika ve BatıAsya’nın sulak yerlerinde yaşayan bir kuş, Mısır turnası(İbis aethiopica). |
ibiş | * Orta oyununda çoğu kez aptal uşak rolünü oynayan komik. * Şapşal, palyaço. |
ibişgibi | * yüz ve davranışları gülünç olan kimseler için söylenir. |
iblâğ | * Ulaştırma, eriştirme. * Bir şeyin miktarınıartırma. |
iblâğetmek | * ulaştırmak, eriştirmek. * bir şeyin miktarınıartırmak. |
iblis | * Şeytan. * Kötü, düzenci. |
iblisane | * İblis gibi. |
iblisçe | * Şeytanca, kötülük düşünerek. |
iblisçilik | * İblise bağlanma ve tapınma. * İblisçe davranma. |
iblisçilik etmek | * iblisçe davranmak. |
ibne | * Eş cinsel ilişkide pasif erkek. * Kırgınlıkla hakaret yollu söylenen söz. |
ibnelik | * İbne olma durumu. * İbne gibi davranma durumu. |
ibra | * Aklama, temize çıkarma. |
ibra etmek | * aklamak. |
Kategoriler