Blog

  • En İyi 5 Yabancı Aşk Dizisi

    En İyi 5 Yabancı Aşk Dizisi

    Bu makalemizde aşk dizisi arayanlar için en iyi yabancı dizileri derledik. Çayınızı,kahvenizi,çerezinizi ve en önemlisi partnerinizi yanınıza alın aşk dizilerinin tadını çıkarın . İyi seyirler.

    1-) The Innocents

    2018 yılında Netflix de yayımlanan aşk ,bilim kurgu, fantastik bir dizidir. Bu sürükleyici aşk dizisinde Guy Pearce (Memento) genç Sorcha Groundsell ve Percelle Ascott ile rol alıyor.Babasının baskısından kurtulmak isteyen June ve sevgilisi Harry ile kaçan  June’un gizemli yetenekler sergilemeye başlamasının ardından tehlikeli ve kafa karıştırıcı yeni bir dünyaya sürüklenmesi anlatılmaktadır. Daha ilk dakikadan insanın içine işleyen melodisi, harika atmosferi başarılı anlatımıyla film sizi içine çekmektedir. İyi seyirler.

    2-) She’s Gotta Have It

    2017 yılında yayımlanmaya başlayan dizi genç bir bayan olan Nola Darling  3 sevgilisini idare eden ve aynı zamanda hayallerini yaşamayı başaran kadının hayatını anlatmaktadır. Nola Darling  kendini beğenmiş kibirli bir adam olan Greer Childs, ataerkil yönleri baskın gelen Jamie Overstreet ve sempatik fakat çocuksu bir komedyen olan Mars Blackmon Nola’yı cezbetmek için ellerinden geleni yapacaktır.

    3-) Plan Coeur / Aşk Planı

    Genç bir kız olan  Elsa eski sevgilisini unutamaz ve arkadaşları da onun hayatına devam etmesi için gizlice bir escort tutarlar ve işler sarpa sarar.

    4-) Love

    2016 yılında yayımlanan dizi bu yıl 3. sezonunu yayımlamıştır.Yaratıcıları arasında Judd Apatow’un da bulunduğu bu cesur komedide, asi Mickey ve iyi huylu Gus markette tanışırlar ve arkadaş olurlar bu arkadaşlık daha sonra aşka dönüşür.

    5-)You/Sen

    2018 yılında Netflix de yayımlanan dizi en çok izlenen diziler arasında yerini almayı başarmıştır.Dizi tehlikeli bir cazibeye sahip olan kitabevi müdürü olan genç adam takıntı haline getirdiği kadınların internet ve sosyal medya aracılığı ile hayatlarına girmeye çalıştığı bir genç adamın hayatını anlatmaktadır.

     6-)Romance is a Bonus Book

    2019 yılında Netflix de yayımlanan dizi bir Güney Kore dizisidir. Kang Dan-Yi (Lee Na-Young) bir zamanlar reklam yazarlığında oldukça başarılı iken evlendikten sonra işini bırakmış ve çalışmamıştır. Evliliğinde yüzü gülmeyen genç kadın yedi yıl sonunda boşanmış ve bir çocuğuyla evsiz barksız kalmıştır. İş arayışına girer lakin ara verdiği için kapılar hep yüzüne kapanır. Son çare özgeçmişi hakkında yalan söyleyerek, yakın arkadaşı olan ünlü yazar Cha Eun-Ho (Lee Jong-Suk )’nun başeditör olduğu yayın şirketinde işe başlar ve yeni bir hayatın kapısı aralanır.

    7-) Crash Landing on You

    Dizi Güney Koreli kadın ile Kuzey Koreli adamın arasındaki aşk hikayesini anlatmaktadır.Güney Korede bir holdingin sahibi olan genç adam yamaç paraşütü yaparken sert rüzgar nedeni ile Kuzey Kore’ye acil iniş yapmak zorunda kalır. Kendini kurtaran genç adam gönlünü Kuzey Koreli genç kadına kaptırır.

  • İngilizce Sevgili Hitap Sözleri

    İngilizce Sevgili Hitap Sözleri

    Yarim = My love

    Sevdiğim = Favorite

    Erkeğim = My man

    Yaşama sebebim = My reason for living

    Yol arkadaşım = My companion

    Hayat arkadaşım = My partner

    Gün ışığım = My Sunshine

    Hayatımın aşkı = Love of my life

    Birtanem = My darling

    Sevgilim = My darling

    Gerçek aşkım = My true love

    Gerçeğim =I’m real

    Gönül ışığım = My heart light

    Kalbim = My heart

    Dünyam = My world

    Sebebim = Reason

    Gülen yüzüm = My smiling face

    Mutluluğum = My happiness

    Huzurum = My peace

    Yakışıklım = My handsome

    Delikanlım = My lad

    Ay yüzlüm = My moon face

    Serserim = I Sharma

    Deli dolu sevgilim = My crazy lover

    Beyaz atlı prensim = My white horse prince

    Beyaz atlım = My white horse

    Yasaklım =I Banned

    Kara sevdam = Black love

    Balım = Honey

    Aşk böceğim = My love bug

    Hayat ışığım = My light of life

    Deniz fenerim = My lighthouse

    Güzel suratlım = Beautiful face

    Güneşim = My sun

    Nefesim = My breath

    Zamansızım = My timeless

    İnce sızım = Fine leakage

    Gönül hırsızım = My heart thief

    Ayım = Month

    Tatlım = Sweetie

    Şekerparem = Pumpkin

    Kalp atışım = My heart beat

    Kalbimin sol yanı = The left side of my heart

    Ömrümün baharı = The spring of my life

    Bal yanaklım = Honey cheek

    Kiraz dudaklım= My cherry lips

    Küçüğüm = I’m little

    Miniğim = My Little

    Çiçek kokulum = Flower scent

    Cennet kokulum = My scent of heaven

    Mis kokulum = My sweet scent

    Kalp hırsızım = My heart thief

    Çapkınım = I Crashers

    Ruh eşim = My soulmate

    Ruhum = My soul

    Eşim = My partner

    Eşsizim = My unique

    İmkansızım = My impossible

    Tutkum = My passions

    Tek gerçeğim = My only truth

    Tek aşkım = My only love

    Son aşkım = My last love

    İlk aşkım = My first love

    En güzel hayalim = My most beautiful dream

    Rüyam = My dream

    Yüzü güzelim = Her face is beautiful

    Lokumum = My Delight

    Kurabiyem = Cookie

    Ballı lokmam = Donuts with honey

    Tatlı yalanım = My sweet lie

    Yalancı yarim = My falsehood

    Sahici sevdam = My true love

    Üzümlü kekim = My grape cake

    Kalbimin sahibi =The owner of my heart

    Kalbimin ritmi =The rhythm of my heart

    Ömrümün sahibi = The owner of my life

    Ömürlük sevdam = My love for life

    Issız adamım = Desolate man

    Issız adam = Unemployed man

    Zor aşkım = Hard love

    Değerlim = My precious

    Kıymetlim = My precious

    Kar tanem = My Snowflake

    Aşk tanem = My love

    Sevgi arsızım = Love cheeky

    Sevgili yarim = Dear half

    Ela gözlüm = Hazel eye

    Bal gözlüm = Honey eyed

    Karizmam = My Train

    Karizmatik sevgilim  = My charismatic darling

    Gülen gözlerim = My laughing eyes

    Hayatımın tadı = The taste of my life

    Kış güneşim =My winter sun

    İlk göz ağrım = My firstborn

    Sevgilim = My darling

    Sözüm = I promise

    Gözümün nuru = The light of my eye

    Başımın belası = The scourge of my head

    Başımın tatlı belası = Sweet trouble of my head

    Çikolatam = My chocolate

    Aşk parçam = My love piece

    Tatlı tesadüfüm = My sweet coincidence

    Şansım = I had a chance

  • İngilizce Anlamlı Sözler

    İngilizce Anlamlı Sözler

    Güzeli güzel yapan edeptir, edep ise güzeli sevmeye sebeptir!

    Decency is what makes beauty beautiful, decency causes loving beauty!

    Sen benim bu dünyada en değerli varlığımsın.

    You are my most valuable asset in this world.

    Mutluluğu çoğaltmak istiyorsan memnun etmelisin.

    If you want to increase happiness, you should be satisfied.

    Zaman küçük olan çocuklar tarafından oynanan en iyi oyunlardan biridir.

    Time is one of the best games played by young children.

    Zihin fukara olunca akıl ukala olurmuş.

    When the mind became poverty, the mind would be cocky.

    Seni hayallerine ulaştıracak en önemli şey, cesaretindir.

    The most important thing that will bring you to your dreams is courage.

    Aşk rüzgar gibidir, göremezsin ama hissedebilirsin.

    Love is like the wind, you can’t see but feel

    Bazıları büyük doğar, bazıları büyüklüğü kazanır, bazılarına da büyüklük kendi gelir.

    Some are born large, some gain size, and others come in size.

    “İnsan, aslında ne olduğunu reddeden tek varlıktır.”

    “Man is the only entity that rejects what it actually is.”

    Asla vazgeçmeyin, kaybedenler yalnızca vazgeçenlerdir.

    Never give up, losers are only those who give up.

    Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur. Voltaire

    Every person is guilty of all the good things he doesn’t do.

    Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceğin önünü açar.

    Forgiveness does not change the past, but it opens the way for the future.

    Kişi kim olduğunu bilmek isterse, kimleri sevdiğine baksın .

    If a person wants to know who he is, look at who he likes.

    Eskiden altını çizdiklerimin şimdi ise üstünü çiziyorum.

    Now I am highlighting what I used to underline.

    Beyinlerimiz savaşsın isterdim, Ama görüyorum ki silahsızsınız bayım!

    I wish our brains would fight, but I see you are unarmed, sir!

    Senin zirven benim zeminim!

    Your summit is my floor!

    Hepiniz hızlısınız ama sadece yokuş aşağı!

    You are all fast but just downhill!

    Sana çok kızıyorum ama aklıma o güzel gülüşün gelince vazgeçiyorum.

    I am very angry with you but I give up when I have that beautiful smile.

    Gök kuşağını görmen için yukarıya bakman gerekiyor.

    You have to look up to see the rainbow.

    Seyahat etmeniz için paranızın olmasına gerek yok cesaretinizin olması gerekir.

    You don’t have to have money to travel, you need to have the courage.

    Aşkın uğruna ölebilirsin fakat uğruna ölebileceğin aşkı bulamazsın.

    You can die for the sake of love, but you cannot find the love you can die for.

    Mutluluğu herkesle paylaşabilirsin ama acıyı paylaştığın insanlar özeldir.

    You can share happiness with everyone, but the people you share the pain with are special.

    Yüzümüzün ve gözlerimizin rengi ne olursa olsun, gözyaşlarımızın rengi aynıdır.

     Regardless of the color of our face and eyes, the color of our tears is the same.

    Bir insanın, bir insana verebileceği en güzel hediye; ona ayırabileceği zamandır.

    The best gift a person can give to a person; is the time he can spare for him.

    Bazen arkasına dönüp bakması gerekir insanın; Nerden geldiğini unutmaması için. Şems-i Tebrizi

    Sometimes people have to look back; Not to forget where it came from. Sems-i Tabrizi

    Sevdiklerinizi her an kaybedebilirsiniz. O sebeple sevginizi göstermekten korkmayın.

    You can lose your loved ones at any time. So don’t be afraid to show your love.

    Yüzümüzün ve gözlerimizin rengi ne olursa olsun, gözyaşlarımızın rengi aynıdır.

    Regardless of the color of our face and eyes, the color of our tears is the same.

    Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirlerine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu.

    How beautiful the snowflakes are telling that it is possible to go without harming each other.

    Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar.

    The biggest victory in life never falls, it lies up whenever it falls.

    Küçük işlere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.Eflatun

    Those who attach great importance to small jobs are those who do not have big jobs.

    Mutluluk her şeyden önce vücut sağlığındadır.Curtis

    Happiness is above all in body health.

    Ne kadar yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız önemlidir.

    It is important how we live, not how long we live.

    Ne kadar yükselirsen, uçmayı bilmeyenlere o kadar küçük görünürsün.

    The higher you rise, the smaller you look to those who do not know how to fly.

    “Herkesi sev, birilerine güven, kimseye yanlış yapma”

    “Love everyone, trust someone, don’t make anyone wrong”

    Cesaret, hayatımızı mükemmel kılan güçtür.

    Courage is the power that makes our life perfect.

    Başarmak imkansızmış gibi davranın ve harekete geçin. Charles Kettering

    Pretend it’s impossible to accomplish and act

    “Kalbinin ne kadar kırıldığından çok kimin kırdığı üzüyor insanı.”

    “It hurts the person who hurt more than how much his heart was broken.”

    En büyük zenginlik, seni anlayan birine sahip olmaktır.

    The greatest wealth is to have someone who understands you.

    Sabırla bekle, en güzeli senin olur.

    Wait patiently, you will have the most beautiful.

    İnsanı en çok yıpratan şey, iyi niyetidir.

    The thing that wears the person most is his good will.

    Olmayacağını bile bile sevdim.

    I even liked that it wouldn’t be.

  • En İyi 7 Yabancı Korku Filmleri

    En İyi 7 Yabancı Korku Filmleri

    1-)Mirage

    2018 yılında yayımlanan dizi Uzay-zamandaki bir sorun sayesinde 25 yıl önceye giderek bir oğlanın hayatını kurtaran Vera, bu nedenle kendi kızını kaybedince onu geri getirmek için mücadele ettiği bir olay anlatılmaktadır.

    2-)Annihilation

    2018 yılında yayımlanan dizi izleyiciler tarafından dikkatleri üzerine çekmiştir. Dizi Kocası gizli bir görev sırasında kaybolan biyolog Lena, ABD yönetimi tarafından yalıtılmış gizemli bir bölgedeki keşif görevine katılmasını anlatır.

    3-)In the Tall Grass

    2019 yılında Netflix de yayımlanan dizi Cal ve Becky kardeşler, uzun otlarla çevrili bir alanda yaşayan teyzelerine gitmek için yola koyuldukları bir gün bir anne ve oğlunun yardım çığlıklarını duyarlar yardım etmeye gittiklerinde bir zaman sonra kendileri de yardım beklemeye başladıkları bir olay anlatılmaktadır.

    4-)The Silence

    2019 yılında yayımlanan dizionlarca yıl boyunca yeraltında yetişen ölümcül yaratıkların saldırısı altında olan dünyanın yeryüzüne çıkıp insanları avlayan yaratıkların, kurbanlarını seslerinden tanıyarak ele geçtikleri ve dünyaya dehşet saçan yaratıklardan kaçmaya çalışan genç bir kız ve ailesi, şehir dışında bir yerde saklanmaya çalışmalarını anlatmaktadır.

    5-)The Wailing

    Kara büyü bir Güney Kore dizisidir. Dizi, kızını kurtarmak için Gokseong adlı uzak bir Kore mezrasında bir dizi gizemli cinayeti ve hastalığı araştıran bir polise odaklanılmasını anlatmaktadır.

    6-)Green Room

    Yeşil oda olan dizi Amerikan korku filmidir.Film de barlarda konser veren bir rock grubunun gittiği barda kadın cesedi görmesi sonucu bar sahibinin cesedi gören müzisyenlerin ölümün emrini vermesi ile müzisyenlerin bir odaya kapatılması ile geçen olayları anlatılmaktadır.

    7-)The Babysitter

    Dizi Cole sıradan bir aile hayatı olan, okulunda arkadaş edinmekte zorlanan bir çocuğun aynı zamanda bakıcısı Bee’ye deliler gibi aşık olduğu ama bakıcısının görünen kadar masum olmadığını yatağından çıktığı o gün anlar ve olaylar böylece başlar.

  • Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi

    Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi

    Pinokyo Masalı ( Pinocchio Tale )

    Bir varmış, bir yokmuş çook eski bir zamanda küçük bir kasabada Geppetto adında ihtiyar bir oyuncakçı yaşarmış. Yaptığı tahtadan oyuncakları satarak geçimini sağlarmış. İhtiyar oyuncakçının hayatta üzüldüğü tek şey bir çocuğunun olmamasıymış. Bir çocuğunun olması için neler vermezmiş ki. Bir gün yeni bir oyuncak yapmak için ormana gidip kütük aramaya başlamış. Derken tam aradığı gibi bir kütüğü bulmuş.

    -There was an old one, there was not an old toyman named Geppetto in a small town in a very old time. He made his living by selling toys from the wood he made. The only thing that the old toymaker is upset about is that he doesn’t have a child. What wouldn’t he give to have a child? One day he went to the forest to search for a log to make a new toy. Then he found a log just like he was looking for.

    İşte tam aradığım gibi bir kütük. Bununla çok güzel bir kukla yapacağım, diye sevinerek kütüğü sırtladığı gibi oyuncakcı dükkanına taşımış. Tezgahın üzerine koymuş. Başlamış yontmaya. Geppetto kütüğü yonttukça kütükten “ah ah!” diye sesler geliyormuş.

    – Here is a log just like I was looking for. I will make a very beautiful puppet with this, he gladly carried the log to the toy store as he was standing. He put it on the counter. He started to chip. As the geppetto stumps the billet, “ah ah!” the voices were coming.

    Geppetto usta: “Nereden geliyor bu ses,, diye düşünmüş. “Herhalde bana öyle geldi” diye içinden geçirmiş. Derken kuklanın önce kafası sonra da vücudu daha sonra da kolları ile bacakları şekillenmeye başlamış. Geppetto usta en sonunda kuklayı bitirmiş. Onu sandalyenin üzerine oturtmuş. Ortalığı temizlemeye başlamış. O ortalığı temizlerken, “Merhaba” diye bir ses duymuş. Sesin nereden geldiğini anlamak için başını çevirmiş. Ortalıkta sandalyenin üzerinde oturmakta olan kukladan başka kimsecikler yokmuş. Yine yanıldığını düşünerek işine devam etmiş. Az sonra kukla oturduğu sandalyeden hopladığı gibi odanın içinde dans etmeye başlamış. Olanları gören Geppetto ustanın şaşkınlıktan ağzı bir karış açılmış.

    -Geppetto master: “Where does this sound come from,” he thought. “I suppose it came to me like that,” he passed. Then, the puppet started to shape its head, then the body, and then its arms and legs. Geppetto master finally finished the puppet. He made her sit on the chair. He started cleaning up. While he was cleaning up, he heard a voice saying “Hello”. He turned his head to understand where the sound came from. There was nobody other than the puppet sitting on the chair around. He continued his job, thinking that he was wrong again. Soon, the puppet started dancing in the room, just as she jumped from the chair she was sitting on. Seeing what happened, the Geppetto master’s mouth opened wide in confusion.

    -Aman Allahım! Bu kukla canlı. “Tam da benim istediğim gibi bir çocuk” demiş. Etten kemikten değilmiş ama tıpkı bir çocuk gibi gülüyor, koşuyor, oynuyormuş. Kukla çocuğu kucağına alıp;

    – My God! This puppet is alive. “Just like I want, he’s a boy,” he said. It was not made of bone, but just like a child, he laughed, ran, played. Taking the puppet boy into her arms;

    Sen gerçek bir çocuk gibisin. Senin adın Pinokyo olsun, demiş. Artık Geppetto ustanın hiç canı sıkılmıyor, günlerini Pinokyo ile ilgilenerek geçiriyormuş. Bir süre sonra Pinokyo’nun okula gitmesi gerektiğini düşünmüş. Ancak Pinokyo’nun ne defteri varmış ne kalemi. Geppetto ustada da hiç para olmadığından paltosunu satarak, aldığı parayı Pinokyo’ya vermiş.

    -You’re like a real boy. “Your name is Pinocchio,” he said. The Geppetto master was never bored anymore, spending his days taking care of Pinocchio. After a while he thought that Pinocchio should go to school. However, Pinocchio has neither a notebook nor a pen. Since there is no money in Geppetto master, he sold his coat and gave the money he received to Pinocchio.

    Al oğlum bu parayla kendine defter kalem al. Güzelce okuluna git, demiş. Pinokyo parayı avucuna almış yola koyulmuş. Neşe içinde yürüyormuş. Merakla etrafına bakınıp, yol üzerindeki dükkanları, pazar tezgahlarını, bağıran insanları izliyormuş. Bu arada yolun başındaki kalabalık dikkatini çekmiş. Kalabalığın arasına dalıp ne olduğunu öğrenmeye çalışmış. Kalabalığın önünde kocaman renkli bir çadır duruyormuş. Bu şehre yeni gelen sirkin çadırıymış. Çadırın önündeki palyaço bağırarak müşteri topluyormuş. Pinokyo çadırın içerisinde ne olduğunu merak edip, kalabalığın arasından geçip çadıra girmek istemiş. Palyaço, Pinokyo’ya içeri parasız girilemeyeceğini söylemiş. Pinokyo içeride olanları çok merak ettiğinden, Geppetto ustanın okula gitmesi için verdiği parayı uzatmış. İçeriye girince çadırın ortasına kurulan sahnede oynayan kuklaları görmüş.

    – Take it, boy, get yourself a pen and a pen for this money. He said to go to school beautifully. Pinocchio took the money in his palm and set off. He was walking in joy. Curiously he looked around, watching the shops, market stalls and shouting people on the road. Meanwhile, the crowd at the beginning of the road caught his attention. He tried to dive into the crowd and find out what happened. A big colorful tent stood in front of the crowd. It was the circus tent that had just arrived in this city. The clown in front of the tent was shouting customers. Pinocchio wondered what was inside the tent, wanted to go through the crowd and enter the tent. The clown said he couldn’t enter Pinocchio without money. Since Pinocchio was very curious about what happened inside, Geppetto extended the master’s money to go to school. When he entered, he saw the puppets playing on the stage set in the middle of the tent.

    Hey! Bunlar da benim gibi tahtadan, diyerek sahneye kuklaların arasına çıkmış. Kuklaları izleyen kalabalık Pinokyo’ya kızmış.

    – Hey! These, like me, came out of the puppets on the stage, saying wooden. The crowd watching the puppets is angry at Pinocchio.

     Çekil oradan sahneyi görmemizi engelliyorsun, diyerek azarlamışlar Pinokyo’yu. Ancak sahnenin yukarısında kuklalara bağlı olan ipleri tutan sirk sahibi canlı bir kukla gördüğü için çok sevinmiş. “Böyle ipleri olmadan hareket edebilen bir kukla bana çok para kazandıracak” diye düşünmüş. Oyun biter bitmez Pinokyo’yu yakaladığı gibi kafese kapatmış.

    – Get out of here you are preventing us from seeing the scene, they reprimanded Pinocchio by saying. However, the circus owner holding the ropes attached to the puppets above the stage is very happy to see a live puppet. “A puppet that can move without such strings will save me a lot of money,” he thought. As soon as the game ended, he caught Pinocchio in the cage.

    Pinokyo başına gelenlerin kendi suçu olduğunu Geppetto ustanın sözünü dinleyip okula gitse bunların hiçbirinin olmayacağını düşünerek, ağlamaya başlamış. Pinokyonun pişman olduğunu gören iyilik perisi hemen onun yanına giderek; – Babanın sözünden çıkmamalıydın! Ama pişman olduğunu görüyorum. Bunun için seni kurtaracağım. Ama bir daha yaramazlık yapma! Bu da sirke verdiğin para. Onu sakın boş yere harcama. Doğru okuluna git, diyerek Pinokyo’yu sirkin dışına çıkarmış. Pinokyo paralar elinde okula doğru yol almaya başlamış. Bir yandan da şarkı söylüyormuş. Pinokyo’nun şarkı söyleyerek yürüdüğünü gören kurnaz tilki ve arkadaşı kedi “Bu kukla ne kadar da neşeli, şunun bir yanına gidelim” diyerek Pinokyo’nun önüne çıkmışlar.

    -Geppetto started to cry, thinking that what happened to Pinocchio was his fault, listening to the master’s words and going to school, none of them would happen. The fairy godmother, who saw that the pinocchio regretted him, went to him immediately; – You shouldn’t have left your father’s word! But I see you regret it. I will save you for this. But don’t be naughty again! This is the money you give vinegar. Don’t waste it in vain. Go to the right school, he said, taking Pinocchio out of the circus. Pinocchio coins started to move towards school. He was also singing. Seeing how Pinocchio walked by singing, the cunning fox and his friend cat appeared in front of Pinocchio saying “How cheerful this puppet is, let’s go to this side.”

    Hayrola Pinokyo? Böyle neşeli neşeli nereye gidiyorsun? Diye sormuşlar. Pinokyo da:

    – Hayrola Pinocchio? Where are you going so jolly? They asked. In Pinocchio:

    Kendime defter kalem alıp okula gideceğim, demiş. Kurnaz Tilki:

    – He said, “I’ll take a notebook pen and go to school.” The sly Fox:

    Defter, kalem alacak paran var mı? Diye sormuş. Pinokyo, babasının verdiği paraları göstermiş. Paraları gören kurnaz tilki ve kedi bir oyun oynayıp bu paraları almaya karar vermişler. Pinokyo’ya:

    – Do you have money to buy notebooks, pens? He asked. Pinocchio showed the necessary money of his father. The cunning fox and cat who saw the coins decided to play a game and get them. Pinocchio to:

    Defter kalem aldın mı Pinokyo? Diye sormuş. Oysa peri paraları kurnaz tilkiye kaptırdığını biliyormuş. Sakın yalan söyleme yoksa seni cezalandırırım, diye uyarmış. Pinokyo uyarıya aldırmadan yalan söylemiş.

    – Did you get a notebook pen, Pinocchio? He asked. However, he knew that he lost the fairy money to the cunning fox. Do not lie or I will punish you, he warned. Pinocchio lied without worrying about the warning.

    Defter, kalem aldım. Onları okula bıraktım, deyince yalan söylediğinden dolayı burnu uzamaya başlamış. Peri, Pinokyo’nun doğru söylemesi gerektiğini söyledikçe, Pinokyo başka yalanlar uyduruyor, burnu da uzadıkça uzuyormuş. Artık öyle bir hale gelmiş ki kafasını hiç bir tarafa çeviremez olmuş. En sonunda yaptığı hatayı anlamış, işin doğrusunu periye anlatmış, peri de akıllanan Pinokyo’nun burnunu eski haline döndürmüş. Bir sihir yaparak kurnaz tilkiye kaptırdığı paraların, Pinokyo’nun eline geri gelmesini sağlamış. Pinokyo’yu uyararak;

    – Notebook, I bought a pen. I left them to school, and when he said he was lying, his nose started to grow. As the fairy said that Pinocchio had to tell the truth, Pinocchio was making up other lies, and his nose was getting longer and longer. Now it has become such that it cannot turn its head to any side. He finally understood the mistake he made, explained the truth to the fairy, and the fairy restored Pinocchio’s nose. By making a magic, he brought the money that he lost to the cunning fox into the hands of Pinocchio. By stimulating Pinocchio;

    Bu paraları boşyere harcama, doğru okuluna git, diyerek ortadan kaybolmuş. Pinokyo paralar elinde yine şarkı söyleyerek yürümeye başlamış. Tenha bir yerden geçerken birisinin yüksek sesle güldüğünü işitmiş. Aynı anda karşısına kendisini hapseden sirk sahibi çıkıvermiş.

    – Don’t waste these money in vain, go to the right school, he disappeared. Pinocchio coins started to walk by singing again. As he passed through a secluded place, he heard someone laugh out loud. At the same time, the circus owner, who confined him, appeared.

    Gel bakalım buraya seni yaramaz. Geçen sefer elimden nasıl kaçtın bilmiyorum ama şimdi senin cezanı vereceğim, diyerek Pinokyo’yu kollarından tuttuğu gibi denize atıvermiş. Pinokyo denize düşünce, suyun üzerinde kalmış. Dibe batmıyormuş, çünkü Pinokyo tahtadan bir kukla olduğu için su kendisini kaldırıyormuş. Suyun üzerinde böyle batmadan kalmak Pinokyo’nun hoşuna gitmiş.

    -Come on let’s see you here. I don’t know how you got out of my hand last time, but now I will give you your punishment. Pinocchio fell into the sea, stuck on the water. It did not sink to the bottom, because Pinocchio was a wooden puppet, and the water was lifting itself. Pinocchio liked to stay on the water like this.

    Kollarıyla bacaklarını oynatarak yüzmeye başlamış. Kıyıya doğru yüzerken birden ne olduysa olmuş. Pinokyo kendisini karanlık bir yerde buluvermiş. Meğerse Pinokyo’yu kocaman bir balık yutmuş. Şimdi Pinokyo balığın midesinde duruyormuş. Pinokyo balığın midesinde bekleye dursun, biz gelelim Geppetto ustaya. Geppetto usta eve gelmeyen Pinokyo’yu çok merak etmiş. Paltosunu da Pinokyo’yu okula göndermek için sattığından hasta olmuş. Oğlu Pinokyo’yu aramak için hasta hasta yollara düşmüş. En sonunda Pinokyo’nun denize atıldığı yere varmış. Buradaki balıkçılara oğlunu görüp görmediklerini sormuş. Balıkçılar da sirk sahibinin, Pinokyo’yu denize attığını gördüklerini söylemişler.

    -He started swimming by moving his legs and arms. Whatever happened suddenly while swimming towards the shore. Pinocchio found himself in a dark place. It turns out that a huge fish swallowed Pinocchio. Now Pinocchio was standing in the stomach of the fish. Let the pinocchio wait in the stomach of the fish, let us come to the Geppetto master. Geppetto master wondered Pinocchio who did not come home. He became ill because he sold his coat to send Pinocchio to school. The patient fell ill to search for his son Pinocchio. Finally he reached the place where Pinocchio was thrown into the sea. He asked the fishermen here whether they saw his son. Fishermen also said that they saw the circus owner throwing Pinocchio into the sea.

    Geppetto usta balıkçılardan birisine, kayığıyla denize açılıp oğlunu bulmaya yardım etmesi için yalvarmış. Geppetto ustayı tanıyan ve onun ne kadar iyi bir insan olduğunu bilen balıkçı, bu isteği geri çevirmemiş. Birlikte kayığa binip denize açılmışlar. Kayık bir süre yol aldıktan sonra şiddetli bir rüzgar çıkmış. Büyüyen dalgalara kayık daha fazla dayanamamış, birdenbire devrilivermiş. Balıkçıyla, Geppetto usta kendilerini bir anda dalgaların arasında buluvermişler.

    -Geppetto begged one of the master fishermen to sail with his boat to help find his son. The fisherman, who knew the Geppetto master and knew how good he was, did not reject this request. They got on the boat together and sailed. After the boat traveled for a while, there was a strong wind. The boat could not withstand growing waves any more, it suddenly fell over. The fisherman and the Geppetto master suddenly found themselves in the waves.

    Geppetto usta hem yaşlı olduğundan hem de yüzmeyi bilmediğinden denizin dibine doğru batmaya başlamış. Bu sırada Pinokyo’yu yutan balık, Geppetto ustayı da yutmuş. Geppetto usta da balığın boğazından kayıp midesine girivermiş. Balığın midesinde ağlayan bir çocuğun sesini duymuş. Bu sesi hemen tanımış. Bu, oğlu Pinokyo’nun sesiymiş. Geppetto usta oğlunu bulduğu için çok sevinmiş. Pinokyo’ya:

    -Geppetto master began to sink into the sea bottom since he was both old and did not know how to swim. Meanwhile, the fish that swallowed Pinocchio swallowed the Geppetto master. Geppetto master also entered the lost stomach of the fish’s throat. He heard the voice of a crying child in the stomach of the fish. He recognized this voice immediately. This was the voice of his son Pinocchio. Geppetto is very happy to find his master son. Pinocchio to:

    Pinokyo, oğlum ben baban, Geppetto. Hayatta olduğuna çok sevindim. Seni o kadar çok merak ettim ki. Babasının sesini işiten Pinokyo gözyaşları içerisinde boynuna sarılmış.

    – Pinocchio, my son, my father, Geppetto. I’m so glad you’re alive. I was so curious about you. Hearing his father’s voice, Pinocchio hugged his neck in tears.

    Senin sözünü dinlemediğim için çok özür dilerim babacığım, beni affet bir daha sözünden hiç çıkmayacağım, diyerek gözyaşı dökmüş. Pinokyo’nun gerçekten de pişman olduğunu gören peri kızı onları kurtarmaya karar vermiş. Geppetto ustayla, Pinokyo’yu balığın midesinden çıkarıp karaya çıkartmış. Kurtulduklarına çok sevinen Pinokyo, babasının elinden tuttuğu gibi evlerinin yolunu tutmuşlar.

    – I apologize for not listening to your word, daddy, forgive me, I will never come out of your word again, he shed tears. Seeing that Pinocchio really regretted, the fairy girl decided to save them. Geppetto took Pinocchio out of the stomach of the fish and landed with the master. Pinocchio, who was very happy with their survival, took the path of their home just like their father had taken.

    Pinokyo o günden sonra o kadar akıllı bir çocuk olmuş ki babasının sözünden hiç çıkmamış. Her gün okuluna gitmiş. Okul çıkışı ise babasının yanına koşarak ona işlerinde yardım etmiş. Peri kızı da Pinokyo’nun çok iyi bir çocuk olduğunu görüp onu ödüllendirmeye karar vermiş. Pinokyo’nun artık tahtadan değil de etten kemikten normal bir çocuk olması için büyü yapmış. Büyü gerçekleşmiş. Pinokyo gece yatağında, uyumak üzereyken birdenbire normal bir çocuğa döndüğünün farkına varmış. Artık tahtadan değil, etten kemikten bir çocukmuş. Sevinçle yatağından fırlayarak babasının yanına koşmuş. Geppetto usta, karşısında Pinokyo’yu bu şekilde görünce dünyalar onun olmuş. “En sonunda benimde gerçek bir oğlum oldu” diyerek sevinç gözyaşları içerisinde oğluna sarılmış. Baba oğul ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşamışlar.

    -Pinocchio has been such a smart boy since that day that he never got out of his father’s word. He went to school every day. After school, she ran to her father and helped her with her work. The fairy girl saw that Pinocchio was a very good boy and decided to reward her. Pinocchio no longer made a spell, but a spell so that he was a normal child, not from wood. The magic happened. In her night bed, Pinocchio realized that she was suddenly returning to a normal child when she was about to sleep. He was no longer a wood, but a child made of meat and bone. He jumped from his bed with joy and ran to his father. When Geppetto master saw Pinocchio in this way, the worlds became his. “Finally, I had a real son too,” he said, embracing his son in tears of joy. Father and son lived happily until the end of their lives.

  • En İyi Yabancı Netflıx Dizileri (Seri 2 )

    En İyi Yabancı Netflıx Dizileri (Seri 2 )

    1-)Freud

    Netflix de 2020 yılında yayımlanan dizi 8 bölümden oluşmaktadır. Film 19. yüzyıl Viyanası’nda adını duyurmaya istekli ve başarıya aç genç Sigmund Freud, kariyerinde zorluklar yaşamakta ve kendini önce bir suçun içinde daha sonra da kendini bir medyumun yanında bulmaktadır.

    2-)Lucifer

    2016 yılında Netfix de yayımlanan dizi izleyiciler tarafından ilgi odağı olmuştur. Dizi Tanrı’nın en gözde meleği iken babasına yani tanrıya karşı savaş açar. Bu savaş sonucunda Lucifer’ın cezası da Cehennemin Efendisi olmaktır. Uzunca süre cezasını çeken Lucifer cehennemde dünyadaki kötüleri cezalandırmaktan sıkılır ve Cehennemden kaçarak dünyaya gider. Dünya’da Amerika-Los Angeles’da yaşamaya başlayan Lucifer ihtişamı ve çekiciliği ile dünyada sefa sürmektedir. Tanrı tarafından gönderilen abisi Amenadiel, kardeşi Lucifer’ı geri götürmek ile görevlendirilir. Bir yandan Lucifer ilk görüşte aşık olacağı kadın Chloe Decker ile karşılaşır. Decker dizide cinayet davalarını çözen bir dedektiftir. Chloe’ye yakın olmak için özel güçleri ile insanları konuşturarak cinayet davalarına yardım etmeye başlar. Ancak tek sorun Lucifer, sadece Chloe’nin yanında bir ölümlüye dönüşmeyi anlatmaktadır.

    3-)Peaky Blinders

    2013 yılında Netflix de yayımlanan dizi ödüllü diziler arasında yer almaktadır.Dizi En İyi Drama Dizisi BAFTA ödülü, En İyi Aktör (Cillian Murphy) ve En İyi Yardımcı Aktris (Charlie Murphy) IFTA ödüllerini almıştır.1919 yılında ortaya çıkan bir suç çetesini konu alan film izleyiciler tarafından çok beğenilmiştir.

    4-) The Witcher

    2019 yılında Netflix de yayımlanan aksiyon ve macera dizilerinden önemli isimler arasına adını yazdırmayı başarmıştır.Dizi Mutasyona uğramış bir canavar avcısı olan Rivyalı Geralt, insanların çoğunlukla yaratıklardan daha uğursuz olduğu, karmaşa içindeki bir dünyada kaderine doğru yol alması anlatılmaktadır.

    5-) You

    2018 yılında Netflix de yayımlanan dizi en çok izlenen diziler arasında yerini almayı başarmıştır.Dizi tehlikeli bir cazibeye sahip olan kitabevi müdürü olan genç adam takıntı haline getirdiği kadınların internet ve sosyal medya aracılığı ile hayatlarına girmeye çalıştığı bir genç adamın hayatını anlatmaktadır.

  • YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – J/K/L

    YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – J/K/L

    1. jeopardize (ciopidayz) = tehlikeye atmakn (endanger) riske atmak
    2. join = katmak, eklemek, üye olmak (include, affiliate), katılmak (attend), birleşmek, birleştirmek (affiliate), join filter – birleştirmek filtresi, buluşmak, iştirak etmek (share), kaynamak
    3. joint = birlikte, ortaklaşa (collective), joint ownership – birlikte sahiplenme, joint marketing – ortaklaşa pazarlama, ortak, müşterek (collaborative, common), joint venture – ortak girişim, joint ventures – müşterek yönetime
    4. justify = haklı çıkarmak, haklı göstermek, savunmak, aklamak, hak vermek (legitimize, defend, acquit), justify murder – cinayeti aklamak
    5. kennel = köpek evi, kennel f = köpek evine kapamak
    6. keyhole = anahtar deliği
    7. kidnapper = adam/çocuk kaçıran kimse
    8. knock = çalmak, kapıyı çalmak
    9. knowledge = bilgi, anlama, haber
    10. label = etiketlemek, etiketli
    11. lamb = kuzu kuzu eti, koyun
    12. latter = sonraki, ikincisi, sonra gelen latter rain – sonraki yağmur
    13. lawyer = avukat, hukukçu
    14. leak = sızıntı, sızan, sızma (leakage), leak detector – sızıntı dedektörü, leak fluid – sızan sıvı, leak diagnosis – sızma diyagnozu
    15. legend = efsane, söylence, yazıt
    16. legislate = yasamak, yasallaştırmak, Kanun yapmak
    17. leisure = boş vakit, eğlence, dinlence,
    18. lessen = azaltmak, hafifletmek, küçültmek
    19. levy = toplamak, zorla toplamak, haczetmek, el koymak
    20. Likewise = aynı şekilde, keza, ayrıca, hem, dahi (also), nitekim
    21. listless = yorgun, bitkin ,dikkatsiz, ilgisiz, kayıtsız, cansız
    22. literacy = yazarlık, okuryazarlık
    23. litter = çöp, kedi kumu, sedye
    24. loathe = nefret etmek, tiksinmek, iğrenmek (hate, detest)
    25. locate = yerleştirmek, almak, bulmak
    26. location = yer, konum, yerleştirme, mahal, yer belirleme, mevki
    27. loose = gevşek, gevşemiş, açık, bol, hafif, oynak, ahlaksız, yarım yamalak
    28. lovely = sevecen, sevimli, güzel, hoş
    29. luggage (lagiç) = bagaj, bavul, valiz,eşya
  • YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – H/İ

    YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – H/İ

    1. harass = taciz etmek, rahatsız etmek, bezdirmek, sıkmak, canına okumak molest, plague)
    2. harbour = (1) liman (2) barındırmak, sağlamak.sığınak
    3. hardship = zorluk, sıkıntı, güçlük, (difficulty, challenge), undue hardship – aşırı sıkıntı, economic hardship – ekonomik güçlük, yoksulluk, yokluk misery)
    4. harshly = sert bir şekilde, sertçe, kaba bir şekilde
    5. hasten = acele etmek, acele ettirmek (hurry, rush), hızlandırmak, (accelerate), telaşlandırmak
    6. havoc = hasar, yıkım,zarar, tahribat
    7. hazard = tehlike, risk
      8.hazardous = tehlikeli (= perilous)
    8. hectic = heyecanlı, telaşlı,
      10.hesitate = çekinmek, duraksamak, tereddüd etmek (pause)
      11.highly = oldukça, epey (= extremely), çok, son derece
      12.hinder = ngellemek, aksatmak, (block, disturb), engel olmak, alıkoymak (delay), aksamak
      13.hire = kiralamak,işe almak (= employ)
    9. hitchhiker = otostopçu
    10. hollow = oyuk, boşluk, delik, oyuk, ağaç kovuğu
    11. hopefully = inşallah , umuyla, ümitle
    12. horrible = korkunç, kötü, berbat, iğrenç, horrible things – korkunç şeyler, horrible mascara – berbat maskara, horrible beast – iğrenç hayvan
    13. huge = iri, büyük , kocaman, muaazzam, dağ gibi
    14. humiliate = aşağılamak, rezil etmek, utandırmak (= embarrass)
    15. hunter = avcı, avcılık
    16. hurricane (hörikeyn) = kasırga, fırtına
    17. iceberg = buz dağı
    18. identify =tanımlamak, belirlemek, tanımak, belirtmek, kimliğini saptamak, bir tutmak, aynı saymak, (describe, detect, diagnose, designate), correctly identify – doğru tanımlamak, quickly identify – hızla belirlemek, strongly identify – güçlü tanımak
    19. idle = boş, çalışmayan, işlemeyen, boşa geçen, (empty, inoperative) idle session – boş oturum
    20. ignore = aldırmamak, görmezlikten gelmek, önemsememek, önem vermemek, boşlamak, bilmezlikten gelmek (disregard, neglect)
    21. illusion =yanılsama, illüzyon, hayal, yanılgı, aldatma, göz aldanması, aldatıcı görünüş
      (delusion, deception), cosmic illusion – evrensel yanılsama, optical illusion – optik illüzyon, fundamental illusion – temel yanılgı
    22. illustrate = örneklemek, göstermek
    23. imagine = üşünmek, sanmak, tasavvur etmek
    24. imitate = taklit etmek, benzetmek, taklidini yapmak, örnek almak, (ape, simulate, copy)
    25. immediate =hemen, derhal, doğrudan
    26. immobilize (immmobilayz) = hareketsiz hale getirmek, sabitlemek
    27. impact = etki, çarpma, tesir (effectiveness, collision, influence), environmental impact – çevresel etki, impact velocity – çarpma hızı, directly impact – doğrudan tesir
    28. impeach = suçlamak, itham etmek, şüphelenmek
    29. implement = gerçekleştirmek, uygulamak
    30. implicate = içermek, kapsamak, içine almak
    31. imply içermek, ima etmek (include, refer), anlamına gelmek, kastetmek, demek olmak, demeye gelmek
    32. impose = zorla kabul ettirmek, koymak( vergi), yük olmak,uygulamak, dayatmak
    33. imprisonment = hapse atmak (= incarceration),hapis, hapsedilme, hapsetme, tutukluluk
    34. improve = geliştirmek, gelişmek, iyileşmek, iyileştirmek, düzelmek, ilerlemek (enhance, develop, ameliorate), improve shape – geliştirmek şekli, constantly improve – sürekli gelişmek, artırmak, arttırmak
    35. inaudible = duyulamaz, işitilemez (ses vb)
    36. incapable of (inkepıbıl) = aciz, yetersiz, kabiliyetsiz, elinden gelmez, ehliyetsiz (unable, incompetent), utterly incapable – tamamen aci, entirely incapable – tamamen yetersiz, yeteneksiz
    37. incapacitate = aciz bırakmak, yapamaz hale getirmek
    38. incessant = aralıksız, sürekli,devamlı
    39. incline = eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek, eğilimli olmak, yatkın olmak
    40. include = içermek, kapsamak, dahil etmek, içine almak (comprise, incorporate), include construction – inşaatını içermek, Bulunmak
    41. incorporate into = dahil etmek (= include, integrate)
    42. incredible = inanılmaz, harika, olağanüstü
    43. indicate = göstermek, belirtisi olmak, bildirmek
    44. indifference to = kayıtsızlık, ilgilenmeme, aldırmazlık, umursamama, umursamazlık, önemsizlik (unconcern, disregard)
    45. induce = indüklemek, kandırmak, uyarmak, ikna etmek, teşvik etmek, sebep olmak(exhort, convince, encourage, cause)
    46. inevitable = kaçınılmaz, beklenen, çaresiz, malum(imminent, certain), inevitable consequence – kaçınılmaz sonucu
    47. infer = sonuç çıkarmak, anlam çıkarmak, anlamına gelmek (conclude, imply)
    48. influence = etki, nüfuz, tesir
    49. influential (influwenşıl) = nüfuzlu, sözü geçer, çevresi geniş (=well-connected),
      etkili, nüfuzlu, tesirli,etkileyici
    50. inherit = mirasa konmak, miras olarak almak (= come into),devralmak (take), inherit permissions – izin devralmak, miras almak, miras olarak almak, kalıtımla kazanmak
    51. inhibit = göz dağı vermek, engellemek, kısıtlamak
    52. initially = başlangıçta, ilk etapta (= at first), öncelikle, ilk olarak
    53. initiate (inişiyeyt)= başlatmak, üyeliğe kabul etmek (launch), sunmak
    54. injure = yaralamak, sakatlamak, zarar vermek, incitmek, zedelemek (hurt, disable), injure opponents – rakiplerini yaralamak
    55. injustice = eşitsizlik, adaletsizlik , haksızlık
    56. innovate = yenilik yapmak, yenilik getirmek, değişiklik yapmak
    57. innovation = yenilik, yeni bir şey icad etmek
    58. innovative = yenilikçi, icatçı, yaratıcı
    59. insatiable (inseyşıbıl) = doyumsuz, doymak bilmez, açgözlü insatiable appetite – doyumsuz iştah
    60. insignificant = ehemmiyetsiz, önemsiz, anlamsız, manasız, değersiz
    61. insist (on) = ısrar etmek (= persist in)
    62. inspect = incelemek, muayene etmek, yoklamak (audit, search)
    63. instantaneously = anlık, bir anda olan, aniden (= immediately, instantly), hemen, derhal
    64. institute = kurmak
    65. instruct = bilgilendirmek, görevlendirmek, emir vermek (advise, order), istemek
    66. insulate (against) = yalıtmak, izole etmek, ayırmak, ayrı tutmak, tecrit etmek
      (isolate)
    67. integrate = birleştirmek, bütünlemek, integralini almak (combine), tümleştirmek, bütünleştirmek
    68. intelligence = (1) zeka, akıl (2) haber ajansı
    69. intention (intenşın) = niyet, plan, kasıt
    70. intentional = kasıtlı,maksatlı,bile bile
    71. interaction (with) = etkileşim
    72. interfere = karışmak, müdahale etmek, girişmek, araya girmek, parazit yapmak (intervene)
    73. interfere with = karışmak, müdahale etmek, engel olmak
    74. interpretation = yorum, çeviri, canlandırma
    75. interrogate = sorguya çekmek, sorgulamak
    76. interview = röportaj, röportaj yapmak, mülakat, mülakat yapmak
    77. intimate = samimi, ilişkisi olan, sıkı fıkı (close)
    78. introduce = tanıtmak, sunmak, tanıştırmak, başlamak, getirmek, takdim etmek, ortaya koymak, içeri sokmak
    79. invade = istila etmek, saldırmak, ele geçirmek (attack, conquer)
    80. invaluable = paha biçilmez, çok değerli (= priceless)
    81. invent = icat etmek, uydurmak, atmak (contrive), bulmak, keşfetmek (discover)
    82. invest (in) = para yatırımı yapmak, para yatırmak, satın almak
    83. investigate = araştırmak, incelemek, soruşturmak (examine, consider, inquire)
    84. invoke = çağırmak, yakarmak, hatırlatmak (call, recall)
    85. involve = içermek, kapsamak, gerektirmek,
    86. involvement = dahil olma, karışma (= association, participation), katılım, ilişki , ilgi
    87. irregularity = usulsüzlük (fraud), düzensizlik, kuralsızlık, kuraldışılık, düzgün olmama
    88. isolate = izole etmek, birbirinden ayırmak, tecrit etmek
  • YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – F/G

    YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – F/G

    1. fabricate = üretmek (manufacture), uydurmak (concoct), atmak, yalan söylemek
    2. facilitate = kolaylaştırmak, rahatlatmak, hafifletmek (ease), hızlandırmak (accelerate), olanak tanımak (enable)
    3. fade = soldurmak, rengi solmak, rengi atmak, (wear), solmak, güçten düşmek (die, wilt)
    4. failure = yetmezlik, başarısızlık, yapmama, bulunmama, yokluk, ihmal, dinme, batma, yenilgi, iflas, sekte, aksatma, fiyasko, tükenme, kıtlık
    5. faint = bayılma, baygınlık, feeling faint – bayılma hissi, hafif, silik
    6. fairly = oldukça, tarafsızca, güzelce, epeyce, epey, adeta
    7. falsify = tahrif etmek, değiştirmek, sahtesini yapmak, oynama yapmak, kalpazanlık yapmak (counterfeit)
    8. familiar (with) = tanıdık, içten, aşina, teklifsiz
    9. famish = açlıktan ölmek, aç bırakmak (starve)
    10. fare =ücret fee), fare collection – ücret toplama, yolcu, yiyecek, gıda
      11 fatal = ölümcül, öldürücü, vahim, mahvedici, ölümle biten
    11. favourable = elverişli, uygun, iyi niyetli, lehte
    12. fearful for = için korkan, endişelenen
    13. fertilize = döllemek, gübrelemek, aşılamak, verimli kılmak, (impregnate)
    14. fetch = alınmak, almak (retrieve, collect), easily fetch – kolayca almak, getirmek, gidip
      almak
    15. fiancé = (erkek) nişanlı
    16. fiancée = (kız) nişanlı
    17. field trip = kır gezisi, arazi gezisi
    18. fierce = şiddetli, kıyasıya, çetin rekabet vb. azgın, azmış köpek vb
    19. figure = şekil, figür, rakam, sayı , figure out = anlamak (= make out)
    20. filthy = pis, kirli, dayanıksız, sağlam olmayan
    21. finance = finanse etmek, paraca desteklemek
    22. fine = ince ince, küçük doğranmış et, patates vb. iyi, güzel, para cezası
    23. firework = havai fişek
    24. fit = sağlıklı, zinde, sıhhati yerinde (= robust, healthy), bir kıyafetin şıklık
      bakımından değil de bedene oturması anlamında yakışmak, sara nöbeti (=
      seizure)
    25. flatmate = ev arkadaşı
    26. flattery = yağcılık, dalkavukluk, övme, kompliman, yaltaklanma
    27. flee = kaçınmak, kaçmak, sıvışmak, aceleyle çıkmak
    28. fleece = koyun postu (yünlü) *** hide = yünsüz post
    29. flight = uçma, uçuş, Uçar, uçak (aircraft) flight ticket – uçak bileti
    30. flow = akıcılık, akım, akış, debi, akışkanlık, met, akıntı, akan miktar
    31. fluctuate = dalgalanmak, inip çıkmak, düzensiz hareket etmek, bocalamak (vacillate), kararsız olmak (vacillate)
    32. focus on = odaklanmak, yoğunlaşmak, bir noktada toplamak
    33. fold = kat, katlama, kıvrım, ağıl, pli, katlı, katlık, büklüm, yuva
    34. force = gücü, kuvvet, güç, zor
    35. forceful = güçlü, kuvvetli, şiddetli
    36. forecast = önceden tahmin etmek , öngörü
    37. forge = taklidini yapmak, sahtesini çıkarmak
    38. forgery = sahtecilik, sahtekârlık, kalpazanlık, sahte imza (fraud)
    39. former = eski, geçmiş, önceki, sabık
    40. formerly = evvelki, önceki, eskiden
    41. formulate = formülleştirmek, formüle dökmek
    42. forthcoming = önümüzdeki, gelecek, yaklaşan, hazır, çıkacak olan, açık sözlü, konuşkan, cana yakın, dost
    43. fortify = güçlendirmek, kuvvetlendirmek, takviye etmek, desteklemek (boost, strengthen), canlandırmak (boost)
    44. fracture = kırılmak, çatlamak ( kemik, kolon vb)
    45. frail = zayıf, cılız, çelimsiz
    46. frame = kare (keyframe), frame rate – kare hızı, erçeve, yapı, arka plân, iskelet, şasi, çatı, tezgâh, beden, sera
    47. freed = özgürleştirmek (liberate), kurtarmak, serbest bırakmak, salıvermek, muaf tutmak
    48. fulfil = yerine getirmek, yapmak, karşılamak, tamamlamak, uygulamak, bitirmek
    49. fundamental = esas, temel, zorunlu, ana
    50. funeral = cenaze töreni, sorun, defin, problem
    51. fussy = titiz, detaycı, zor beğenen (choosy) very fussy – çok titiz
    52. fuzzy bulanık (dim) fuzzy logic – bulanık mantık belirsiz, hayal meyal, tüy gibi, uçuşan, ince tüyl
    53. gather = toplanmak, toplamak, bir araya getirmek, biriktirmek, irin toplamak, kendini toplamak (assemble, collect, amass) tutmak
    54. gender = cinsiyet, cins
    55. generate = ısı, elektrik vb. üretmek, tartışma vb. ortaya atmak
    56. genre (= canr) = tür, çeşit, nevi (= type, sort)
    57. get rid of = kurtulmak, temizlemek, öldürmek, kovmak, savmak, başından savmak, savuşturmak, yakasını sıyırmak
    58. giant = dev X dwarf
    59. give up = vermek, yapıvermek, sunmak, gitmek, kazandırmak, düzenlemek, ödemek, uçlanmak, hediye etmek, esnemek
    60. glance = bakıvermek, göz atmak, göz gezdirmek (glimpse)
    61. gloom = kararma, karanlık, kasvet, sıkıntılı bakış (darkness)
    62. glorify = yüceltmek, övmek
    63. goal = hedef, amaç, gol, gaye, ideal, erek
    64. govern = yönetmek
    65. government = hükümet, devlet, rejim, yönetim biçimi
    66. grab = kapmak, el koymak,tutmak, kaçırmak
    67. gradually = yavaş yavaş, kademeli olarak, giderek, gittikçe
    68. grant = vermek, bağışlamak, nasip etmek
    69. grasp = kavrama, anlama, anlayış
    70. graveyard =m mezar, mezarlık
    71. groom = damat, güvey, seyis
    72. grow tired of = — den yorulmak
    73. growl = hırlamak, homurdamak, gürlemek, hırıldamak(snarl, roar, purr)
    74. guide = kılavuz, rehber, kitapçık, el kitabı, danışman,(instruction, book, handbook)
  • Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi-2

    Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi-2

    Pamuk Prensens Masalı ( Snow White )

    Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş. Bir kraliçe, sarayının pencerelerinden birinin arkasında bir yandan nakış işliyor, bir yandan da hayal kuruyormuş. Derken birden parmağına iğne batmış ve gergefin üstüne üç damla kan akmış.

    -It was a winter day, everywhere covered with snow. A queen was embroidering behind one of the windows of her palace, on the one hand, and daydreaming on the other. Then, suddenly a needle was stuck in his finger and three drops of blood flowed over the rhino.

    Kraliçe kan damlalarına bakar bakmaz, “Çocuğum kız olursa, teni kar gibi ak, yanakları kan gibi al, saçları da pencerenin çerçevesi gibi kapkara olsun,” diye geçirmiş içinden. Bu olaydan kısa bir süre sonra bir kız çocuğu getirmiş dünyaya. Kızı tıpkı içinden geçirdiği gibi bir kızmış. Ona Pamuk Prenses adını vermişler. Ne yazık ki kraliçe doğumdan birkaç saat sonra ölmüş.

    -As soon as the queen looked at the drops of blood, she said, “If my child is a girl, let the skin flow like snow, cheeks like blood, and her hair will be black like the frame of the window.” Shortly after this incident, he brought a girl to the world. The girl was a girl just as she passed through. They called it Snow White. Unfortunately, the queen died a few hours after birth.

    Bir yıl sonra Kral yeniden evlenmiş. Yeni Kraliçe çok güzel bir kadınmış. Güzelliğine güzelmiş, ama bir o kadar da kibirliymiş, kendisinden daha güzel birinin olabileceğini düşüncesine bile tahammül edemezmiş. Odasında sihirli bir aynası varmış. Her gün o aynanın karşısına geçer, saatlerce kendisini seyreder ve sonunda,

    -A year later the King remarried. The New Queen was a very beautiful woman. She was beautiful to her beauty, but so arrogant, she could not even tolerate the thought that someone could be more beautiful than her. He had a magic mirror in his room. He crosses that mirror every day, watches himself for hours, and eventually,

    “Ayna, ayna söyle bana En güzel kim bu dünyada,” Diye sorarmış. Ayna da hiç duralamadan, “Sizsiniz Kraliçem,” dermiş. Fakat, Pamuk Prenses on dört yaşına geldiğinde, bir gün ayna şöyle demiş: Güzelsiniz Kraliçem, güzel olmasına, Ama Pamuk Prenses sizden daha güzel.”

    -“Mirror, tell me mirror, who’s the prettiest in this world,” he asked. The mirror said, “You are my queen,” without stopping. However, when Snow White turned fourteen, one day she said the mirror: You are beautiful, my queen, be beautiful, but Snow White is more beautiful than you. ”

    Kraliçe bunu duyunca çok kızmış, öfkesinden ne uyku girmiş gözüne, ne de bir lokma yemek yiyebilmiş. ‘Ne yapmalı, ne etmeli?’ diye düşünüp durmuş günlerce. Sonra kararını vermiş ve sarayın avcısını çağırmış huzuruna.

    -The queen was very angry when she heard about it, she could neither sleep in her anger, nor eat a bite. For days he thought, “What to do, what to do?” Then he made his decision and called before the hunter of the palace.

    “Pamuk Prenses’i ormana götür ve orada öldür. Öldürdüğüne kanıt olarak da kalbiyle ciğerini sök, bana getir.” Avcı Pamuk Prenses’i ormana götürmüş, bıçağını çekmiş. Fakat Pamuk Prenses’in ağladığını görünce onu öldürmeye kıyamamış. Pamuk Prenses ağaçların arasına dalıp gözden kaybolurken, “Ben yapamadım, ama hava kararıncaya kadar bir ayı veya bir kurt benim yapamadığımı yapar nasıl olsa,” demiş.

    -“Take Snow White to the forest and kill her there. As a proof of his killing, take your heart out and bring it to me. ” The hunter took Snow White to the forest and pulled her knife. But when he saw the Snow White cry, he couldn’t stop killing him. “I couldn’t, but a bear or a wolf would do what I couldn’t,” said Snow White as she plunged into the trees and disappeared.

    Yolda genç bir yabandomuzu çıkmış avcının karşısına. O da hayvanı oracıkta öldürmüş, kalbiyle ciğerini söküp Kraliçe’ye götürmüş. Ama Pamuk Prenses’i avcının düşündüğü gibi ne bir ayı ne de bir kurt yemiş. Akşam olup hava kararınca dağların ardında küçük bir eve gelmiş. Kapısını çalmış, açan olmamış. Cesaretini toplayıp içeri girmiş. İçeride üzeri yenmeye hazır yiyeceklerle dolu yedi küçük tabağın bulunduğu yedi küçük sandalyeli uzun bir masa varmış, duvar dibinde de yedi yatak diziliymiş. Beklemiş, beklemiş, ama kimsecikler gelmemiş. Çok aç ve çok yorgun olduğu için daha fazla bekleyememiş ve her tabaktan bir kaşık yemek almış, yedi yataktan yedincisine yatıp uykuya dalmış. Biraz sonra evin sahipleri eve dönmüşler. Dağların derinliklerinde bulunan bir gümüş madeninde çalışan yedi cücelermiş bunlar. Pamuk Prenses’i görünce, “Ne kadar güzel bir kız!” demişler.

    -On the way, a young boar appeared before the hunter. He killed the animal on the spot, took his heart out and took it to the Queen. But the Snow White ate neither a bear nor a wolf, as the hunter thought. When it got dark in the evening, he came to a small house behind the mountains. He knocked on his door, no one opened it. He gathered his courage and went inside. There was a long table with seven small chairs with seven small plates filled with ready-to-eat food inside, and seven beds at the bottom of the wall. He waited, waited, but nobody came. Since she was very hungry and very tired, she couldn’t wait any longer, she bought a spoon of food from each plate, slept from seven beds to seventh and fell asleep. A little later, the owners of the house returned home. These are the seven dwarves working in a silver mine deep in the mountains. Seeing Snow White, “What a beautiful girl!” He had.

    Sabah olup uyandığında Pamuk Prenses cüceleri görünce önce çok korkmuş, ama kısa bir süre sonra onlardan bir kötülük gelmeyeceğini, onların çok iyi insanlar olduklarını anlamış. Yedi cüceler Pamuk Prenses’ten evlerini çekip çevirmesini istemişler, o da hemen kabul etmiş. “Hoşça kal,” demişler yedi cüceler işe giderlerken. “Kapıyı kimseye açma. Eğer üvey annen burada olduğunu öğrenirse seni tekrar öldürmeye kalkar sonra.”

    -When she woke up in the morning and saw the Snow White dwarfs, she was very scared at first, but soon realized that no evil would come from them, that they were very good people. The seven dwarfs asked Snow White to pull away their homes, and she immediately agreed. “Goodbye,” they said as the seven dwarves went to work. “Don’t open the door to anyone. If your stepmother finds out you’re here then she’ll try to kill you again. ”

    Bir gün Kraliçe tekrar aynasının karşısına geçmiş. Aynadan şu cevabı alınca suratının aldığı şekli varın siz düşünün artık:

    -One day, the Queen came across the mirror again. When you get the following answer from the mirror, you have the shape of your face.

    “Güzelsin Kraliçem, buraların en güzeli sizsiniz Ama ne var ki, yüksek dağların ardında Cücelerin küçük, şirin evindeki Pamuk Prenses dünyalar güzeli.” Bunu duyar duymaz Kraliçe hemen kolları sıvamış. Yaşlı bir satıcı kadın kılığına bürünmüş ve elinde içi kurdele dolu bir tablayla dağlara doğru çıkmış yola. Cücelerin evine varınca, “Kurdelelerim var, harika kurdeleler!” diye seslenerek kapıyı çalmış. Kimin geldiğine bakmak için pencereye çıkan Pamuk Prenses kurdeleleri görünce içi gitmiş. ‘Bunda ne kötülük olabilir ki!’ diye düşünerek kapıyı açmış.

    -“You are beautiful, my queen, you are the most beautiful of these places. But, however, the Snow White in the small, cozy house behind the high mountains is the beauty of the worlds.” As soon as I heard this, the Queen immediately rolled up her arms. An old salesman dressed as a woman and set out towards the mountains with a tray full of ribbons. When I arrived at the dwarves’ house, “I have ribbons, great ribbons!” she called, knocking on the door. When he saw the Snow White ribbons that came to the window to see who came, he went inside. He opened the door, thinking, “What could be the worst in this!”

    “Bunu mu beğendin güzelim?” demiş Kraliçe kurdeleyi Pamuk Prenses’in boynuna takarken. Sonra kurdeleyi sıktıkça sıkmış, ta ki Pamuk Prenses ölü gibi boylu boyunca yere uzanana kadar. O gece yedi cüceler Pamuk Prenses’i o halde bulmuşlar. Kurdeleyi kesmişler ve Pamuk Prenses hayata dönmüş tekrar. Böylece Kraliçe’nin elinden ikinci kez kurtulmuş Pamuk Prenses. Ertesi sabah Kraliçe anasının karşısına geçmiş yeniden. Aynadan Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığı haberini alır almaz hemen kılık değiştirmiş ve bir kez daha dağların yolunu tutmuş.“Taraklarım var, harika taraklar!” diye seslenmiş cücelerin evinin kapısında. Pamuk Prenses yaşlı kadının elinde tuttuğu tarafı görünce başına gelenleri unutuvermiş. Kapıyı açmış.

    -“Do you like this, beautiful?” the Queen said, wearing the ribbon around Snow White’s neck. Then he squeezed the ribbon as he squeezed it, until Snow White lay down on the ground like a dead one. That night, the seven dwarfs found Snow White then. They cut the ribbon and Snow White came back to life again. So Snow White, who got rid of the Queen for the second time. The next morning he crossed over to the Queen mother again. As soon as we heard from the mirror that Snow White is still alive, she immediately disguised and once again made her way to the mountains. “I have combs, great combs!” called the dwarves at the door of his house. When the Snow White saw the old woman’s side, she forgot what happened to her. He opened the door.

    “Saçların ne güzel, bırak ben tarayayım,” demiş Kraliçe. Ama tarak zehirliymiş, başına değer değmez Pamuk Prenses ölü gibi yere uzanmış. O gece yedi cüceler saçından tarağı almışlar ve Pamuk Prenses yeniden hayata dönmüş. Böylece Kraliçe’nin elinden üçüncü kez kurtulmuş Pamuk Prenses. Ertesi gün Kraliçe aynasının karşısına geçince, Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığını öğrenmiş. Öfkesi burnunda, bu kez en büyülü iksirini hazırlayıp bir elmanın yarısına sürmüş. Sonra da yaşlı bir dilenci kılığına girip yola koyulmuş. “Güzel kızıma tatlı bir elma benden, armağan,” demiş Kraliçe, pencereden bakan Pamuk Prenses’e. “Pencereden de verebilirim, kapıyı açmana gerek yok.” “Kötü diye mi almıyorsun yoksa,” demiş Kraliçe, Pamuk Prenses’in kararsız olduğunu görünce. Sonra da zehirsiz tarafından ısırmış ve, “Al bak harika!” diyerek uzatmış, yanakları gibi al al elmayı Pamuk Prenses’e. Pamuk Prenses elmayı zehirli tarafından ısırır ısırmaz cansız yere uzanmış.

    -“How beautiful your hair is, let me comb it,” said the Queen. But the comb was poisonous, not worth it. Snow White lay down on the ground like dead. That night, the seven dwarves took the comb from their hair, and Snow White came back to life. Thus, Snow White, who was freed from the Queen for the third time. The next day, when the Queen came across her mirror, she learned that Snow White is still alive. His anger is in his nose, this time he prepared his most magical potion and put it in half of an apple. Then he was disguised as an old beggar. “A sweet apple to me, my gift to my beautiful daughter,” said the Queen to Snow White looking out the window. “I can give it through the window, you don’t have to open the door.” “Are you not taking it because it’s bad?” Said the Queen when she saw Snow White was unstable. Then he was bitten by the poisonless and said, “Look, it’s great!” He said, and he took the apple like the cheeks to Snow White. As soon as Snow White bites the apple from the poisonous side, she lay on the lifeless ground.

    Kraliçe pencereden içeri, Pamuk Prenses’e bakmış. “Nihayet senden kurtuldum, artık dünyanın en güzeli benim,” demiş. Oradan doğruca saraya gitmiş. Erkesi gün aynaya kimin en güzel olduğunu sorduğunda ayna, “Sizsiniz Kraliçem,” deyince dünyalar onun olmuş. Bu sefer cücelerden hiçbiri Pamuk Prenses’i uyandıramamış ölüm uykusundan. Aradan üç gün geçmiş, bütün umutlarını kaybetmişler. Fakat nedense Pamuk Prenses hiç de ölü gibi durmuyormuş. O yüzden yedi cüceler onu gömmemişler ve camdan bir tabut içine koymuşlar, tabutu da yüksek bir tepenin en tepesine yerleştirmişler. Günlerden bir gün cüceleri ziyarete gelen bir Prens oradan geçerken camdan tabutun içinde Pamuk Prenses’i görmüş ve hemen ona âşık olmuş.“Onu sarayıma götürmeme izin verin,” diye yalvarmış Prens. Yedi cüceler ona acımışlar ve izin vermişler. Prens’in uşakları tabutu kaldırırken Pamuk Prenses’in boğazına takılmış olan zehirli elma parçası pat düşmüş ağzından. Pamuk Prenses doğrulmuş nerede olduğunu anlamadan, gözünü açmış, yakışıklı Prensi karşısında görmüş. Görür görmez ona âşık olmuş. Birkaç hafta sonra nişanlanmışlar.

    -The queen looked through the window, looking at Snow White. “Finally I got rid of you, now I am the most beautiful in the world,” he said. From there he went straight to the palace. When the man asked who was the most beautiful in the mirror the day before, the world became his when the mirror said, “You are my queen.” This time, none of the dwarves were able to wake Snow White out of her sleep. Three days have passed, they have lost all their hopes. But for some reason Snow White did not look dead at all. So the seven dwarfs did not bury it and put it in a glass coffin, and placed the coffin at the top of a high hill. One day, a Prince, who came to visit the dwarves one day, passed by and saw the Snow White in the glass coffin and fell in love with him. The seven dwarves pitted him and let them. While the Prince’s servants lift the coffin, the piece of poisonous apple stuck in the throat of Snow White has fallen out of his mouth. The Snow White opened her eyes, not knowing where she was right, and saw the Prince in front of her. He fell in love with him as soon as he saw it. They got engaged a few weeks later.

    Derken düğün günü gelip çatmış. Düğüne çağrılanlar arasında Pamuk Prenses’in üvey annesi de varmış. Üvey annesi sarayın salonuna girer girmez Pamuk Prenses’i tanımış, ama bu sefer bir şey yapmaya fırsat bulamamış. Çünkü Prens’in adamları Kraliçe’yi hemen yakalamış, Prens de onu artık kötülük yapamayacağı uzak bir ülkeye sürgün etmiş. O günden sonra Pamuk Prenses, güzelliğinin yanı sıra mutluluğuyla da ün salmış.

    -Then the wedding day came and frowned. Among those called for the wedding was Snow White’s stepmother. Her stepmother got to know Snow White as soon as she entered the hall of the palace, but this time she did not have the opportunity to do anything. Because the Prince’s men caught the Queen immediately, and the Prince banished him to a remote country where he could no longer do evil. Since then, Snow White has gained a reputation for her happiness as well as her beauty.

  • İngilizce Oyun Kısaltmaları Ve Türkçe Anlamları

    İngilizce Oyun Kısaltmaları Ve Türkçe Anlamları

    PUBG( PlayerUnknown’s Battlegrounds)

    PlayerUnknown’s Battlegrounds ,isminin uzunluğu dolayısıyla genellikle kısaca PUBG olarak da kullanılır, çok oyunculu bir video oyunudur. Oyunda 100’e yakın (en fazla 100) oyuncu rotası belirlenmiş bir uçağın içinde oyuna başlarlar. İstedikleri zaman uçaktan atlarlar ve paraşütleriyle adanın herhangi bir konumuna inerler. Oyuncuların temel amacı çeşitli yerlerden buldukları çeşitli silahlarla diğer oyuncuları öldürüp ölmeden en sona kalan oyuncu olmaktır. Oyun esnasında adanın haritasındaki güvenli alan gittikçe küçülmeye başlar. Harita küçüldükçe oyuncular daha küçük bir alana yoğunlaşırlar ve birbirlerini görüp saf dışı bırakmaları ihtimali kolaylaşır. Oyunda en son hayatta kalan oyuncu/takım oyunu kazanır.

    LOL (League of Legends)

    LOL  Riot Games tarafından geliştirilen ve yayımlanan video oyunudur.League of Legends, beş güçlü şampiyondan oluşan iki takımın birbirlerinin üslerini yok etmeye çalıştığı takım çalışmasına yönelik bir strateji oyunudur.

    CS (Counter Strike)

    Counter Strike kısaca CS, Minh “Gooseman” Le ve Jess Cliffe tarafından Half -Life adlı oyunun bir modu olarak yaratılmış, daha sonra oyunun geliştiricisi  Valve Corporation  tarafından isim hakları satın alınarak geliştirilmeye devam edilmiş bir birinci şahıs nişancı türünde taktiksel aksiyon oyunudur.

    Oyun teröristler (Terrorists) ve terörle mücadele ekibi (Counter-Terrorists) olmak üzere iki takım olarak devreler halinde oynanmaktadır. Her devre başında takımlar bir önceki devredeki başarılarına göre kazandıkları para ile kendilerine silah alırlar. Ekonomi sistemini bu şekilde uygulayan ilk oyun olmuştur. Takıma özel silahların da bulunmasına rağmen genel kullanıma açık silahlar çoğunluktadır. Örneğin AK-47 teröristlerde, M4A1 ise terörle mücadele ekibindedir. Her oyuncu 800 dolar ile başlar ve her tur başına bu miktar artar. Kazanan grubun artış miktarı daha fazla olmakla beraber, özel bazı durumlarda (C-4 bombasını imha etme, harita içindeki rehineleri kurtarma vb.) kişinin parası da artabilmektedir. Örneğin rakip oyuncuyu öldürmek 300 dolar kazandırır. Karşı takımın tüm oyuncuları öldürüldüğünde veya görev tamamlandığı takdirde tur sonuçlanır ve yeni oyun başlar. Ölmeyen oyuncunun eşyaları kalır. Yeni turda para, kazanan takımın daha fazla olmak üzere, belli bir miktar artar.

    HL (Half Life)

    1998 yılında Sierra Studios tarafından yayımlanan ve Valve tarafında üretilen birinci şahıs nişancı bilimkurgu video oyunudur. Oyun, serinin ilk oyunu olmakla beraber aynı zamanda Valve’nin ürettiği ilk oyundur.Oyunda ilerleyebilmek için oyuncunun oyunun verdiği görevleri yerine getirmesi ve bulmacaları çözmesi gerekiyor. Oyunda genel olarak bulmacalara yer veriliyor. Bu bulmacalar ya bir kapıyı açmak için ya da bir yerden bir yere gidebilmek için çevreyi kullanmak oluyor. Bazı bölüm sonu canavarlarında çevreyi kullanarak öldürmek gerekiyor. Oyunun çoğunda oyuncu yalnız başına ilerliyor. Ama bazı yerlerde oyunun yan karakterleride yanında gelebiliyor. Oyundaki düşmanlarımız genel olarak uzaylılar (Headcrabs, Bullsquids, Headcrab Zombies, Vortigaunts vb.) var ama bizi öldürmeye çalışanların arasında askeri Birlikler (Hazardous Environment Combat Unit) ve Özel Operasyon Birlikleride (Black Ops Assassins) vardır. Askeri birliklerin ve özel operasyon birliklerinin amacı olayı örtbas edebilmek için hayatta kalan ne kadar canlı organizma varsa yok etmektir.

    SİM (Simulator)

    Genellikle gerçek dünyadaki etkinlikleri yakından simüle etmek için tasarlanmış video oyunlarıdır.Simülasyon oyunları, eğitim, analiz veya tahmin gibi çeşitli amaçlar için bir oyun biçiminde çeşitli etkinlikleri gerçek hayattan kopyalamaya çalışır.

  • Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi

    Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi

    Külkedisi Masalı ( Cinderella Story )

    Bir zamanlar, güzeller güzeli bir kız varmış. Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi de ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş. Bu iki kız, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasında ne var ne yoksa tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak şöyle dursun, bütün ev işlerini üzerine yıkmışlar. Ev işleri bittikten sonra bile kızın onlarla oturmasına izin verilmiyormuş. Akşamları, mutfakta, sönmekte olan ocağın önünde duruyormuş tek başına, ellerini küllere doğru tutup ısınmaya çalışarak. Bu yüzden üvey kız kardeşleri ona “Külkedisi” adını takmışlar.

    -Once upon a time, there was a beautiful girl. When her mother died, her father remarried. He came and settled in the house. These two girls didn’t like their new sisters at all. They threw it in the attic of whatever was in the room. They stopped all household chores, no matter how they treated him like a brother. Even after the housework was finished, the girl was not allowed to sit with them. In the evening, in the kitchen, raising their hands, trying to keep them warm. That’s why his half-sisters named him “Cinderella”.

    Bir gün iki kız kardeşe sarayda verilecek bir balo için davetiye gelmiş. İkisi de heyecandan deliye dönmüşler. Herkes Prens’in evlenmek istediğini biliyormuş. ‘Bakarsın ikimizden birini seçer, belli mi olur?’ diye düşünmüşler. İki kız kardeş de kendilerini mümkün olduğunca güzelleştirmek için hemen kolları sıvamışlar. Fakat maalesef bu biraz zormuş, çünkü Külkedisi’nin aksine bayağı çirkinmiş her ikisi de! Balo akşamı, üvey kardeşleri gittikten sonra Külkedisi mutfakta oturmuş ve için için ağlamaya başlamış. “Neyin var, neden ağlıyorsun Külkedisi?” diye sormuş bir kadın sesi. “Ben de baloya gitmek istiyordum,” demiş hıçkırarak Külkedisi. “Gideceksin öyleyse,” demiş ses.

    -One day, an invitation came to two sisters for a prom in the palace. They both went crazy with excitement. Everyone knew that the Prince wanted to get married. They thought, “You see, he chooses one of us, is it certain?” The two sisters immediately rolled up their sleeves to make them as beautiful as possible. Unfortunately, this was a bit difficult because unlike Cinderella, they were both pretty ugly! On the prom evening, after her half-brothers left, Cinderella sat in the kitchen and started to cry. “What have you, why are you crying Cinderella?” a woman’s voice asked. “I wanted to go to the ball, too,” said Cinderella with hiccups. “Then you will go,” said the voice.

    Külkedisi duyduğu sese doğru dönüp bakmış, şaşkınlıktan donakalmış. Güzel bir kadın duruyormuş yanı başında. “Ben senin peri annenim,” demiş kadın. “Şimdi kaybedecek zamanımız yok! Bana bir bal kabağı getir hemen!” Külkedisi bir bal kabağı getirmiş. Peri annesi sihirli değneğiyle dokununca, bal kabağı birdenbire altından bir fayton oluvermiş. “Şimdi de altı fare…” Külkedisi altı fare bulup getirmiş, peri annesi onları hemen ata dönüştürmüş. “Bir sıçan…” Onu da arabacı yapmış. külkedisi“Ve altı kertenkele…” Onları da faytonun arkasında koşacak altı uşağa çevirivermiş. Nihayet Külkedisi’ne gelmiş sıra. Peri değneğiyle bir dokununca Külkedisi’nin yırtık, pırtık giysileri nefesleri kesecek harika bir elbiseye dönmüşmüş. Ayaklarında bir çift camdan ayakkabı pırıl pırıl parlıyormuş.

    -Cinderella turned and stared at the sound she heard, froze in surprise. A beautiful woman was standing beside her. “I am your fairy mother,” said the woman. “We don’t have time to waste now! Bring me a pumpkin! ” Cinderella brought a pumpkin. When the fairy touched her mother with her magic wand, the pumpkin was suddenly a carriage in gold. “Now six mice…” Cinderella found six mice and brought them to her, her fairy mother immediately turned them into horses. “A rat…” The coachman made him too. Cinderella “And six lizards…” He translated them into six servants who would run behind the phaeton. Finally it’s time for Cinderella. Tapping with a fairy wand, Cinderella’s torn and tattered clothes turned into a wonderful dress that would take your breath away. A pair of glass shoes were shining brightly on their feet.

    “Bir şey var yalnız,” demiş Peri. “Gece yarısına kadar eve dönmelisin. Saat on ikide elbisen tekrar eski giysilerine, faytonun bal kabağına, atların fareye dönüşecek. Prens’in bunu görmesini istemezsin herhalde? Şimdi git, dilediğince eğlen.”

    -“There is something alone,” said the Fairy. “You have to go home until midnight. At twelve o’clock your dress will turn into old clothes, carriage of pumpkin and mice of horses. You probably don’t want the Prince to see this? Now go and have fun as you wish. ”

    O gece Külkedisi balonun yıldızı olmuş. Baloya katılan hanımlar (özellikle de iki üvey kız kardeşi) onun elbisesini çok beğenmişler ve terzisinin adını öğrenmek için ona yalvarmışlar. Beyefendilerin hepsi onunla dans etmek için birbirleriyle yarışmışlar. Prens ise götür görmez ona aşık olmuş! Ve o andan sonra hiç kimseye bu kızla dans etmek için izin verilmemiş.

    -That night Cinderella became the star of the balloon. The ladies attending the ball (especially her two half sisters) liked her dress very much and begged him to learn the name of his tailor. The gentlemen all competed to dance with him. The Prince fell in love with him as soon as he saw it! And after that moment no one was allowed to dance with this girl.

    Saatler saatleri, dakikalar dakikaları kovalamış ve Külkedisi saat tam on ikiyi vuracağı sırada evde olması gerektiğini hatırlamış. “Gitme!” diye seslenmiş Prens arkasından, ama Külkedisi bir an bile durmadan koşup oradan uzaklaşmış. Sokağa çaktığında elbisesi tekrar eski elbiselerine dönüşmüş. Geriye kala kala camdan ayakkabıların bir teki kalmış. Diğer tekini nerede kaybettiğini bilmiyormuş.

    -Hours followed hours, minutes and minutes, and Cinderella remembered that he should be home when the clock hits twelve. “Do not go!” shouted the Prince behind him, but Cinderella ran for a moment and walked away. When she hit the street, her dress turned back into her old clothes. All that remains is a glass of shoes. He didn’t know where he lost the other one.

    O gece Külkedisi uyuyana kadar ağlamış. Hayatının bir daha asla o geceki kadar harika olamayacağını düşünüyormuş. Ama bu doğru değilmiş. Ayakkabının diğer tekini sarayın merdivenlerinde bulmuşlar. Ertesi sabah Prens ev ev dolaşıp ayakkabıyı tek tek bütün genç kızlara denetmiş. “Bu ayakkabının dün gece karşılaştığım güzel sahibini bulamazsam yaşayamam,” demiş. Derken Külkedisi’nin evine gelmiş. Üvey kardeşleri ayakkabıyı denemişler, olmamış. Ayaklarına girmemiş bile.

    -That night Cinderella cried until she slept. He thought that his life would never be as great as that night. But this was not true. They found the other one of the shoes on the stairs of the palace. The next morning, the Prince walked home and checked the shoes one by one for all the young girls. “I can’t live if I can’t find the beautiful owner of this shoe I met last night,” he said. Then he came to Cinderella’s house. His half-brothers tried the shoes, not it. He hasn’t even gotten on his feet.

    Prens çok üzgünmüş, çünkü uğramadığı sadece birkaç ev kalmış. Tam oradan ayrılacakken evin hizmetçisi dikkatini çekmiş. “Hanımefendi,” demiş Prens Külkedisi’ne, “bir de siz deneseniz?” “O mu deneyecek? Ne münasebet!” diye haykırmış üvey kardeşler. Fakat Prens ısrar etmiş. Külkedisi’nin ne kadar güzel bir kız olduğu gözünden kaçmamış. Tabii ayakkabı Külkedisi’nin ayağına kalıp gibi oturmuş. Prens diz çöküp Külkedisi’ne evlenme teklif ederken iki üvey kardeşe de öfke ve kıskançlıkla olanları seyretmek kalmış. Külkedisi Prens’in teklifini tabii ki kabul etmiş.

    -The prince was very upset because there are only a few houses left. Just as he was leaving, the maid of the house caught his attention. “Ma’am,” said Prince Cinderella, “and if you try?” “Will he try? Far from it!” the brothers screamed. But the Prince insisted. He did not see how beautiful Cinderella was. Of course, the shoe fits like Cinderella’s mold. While the Prince kneels and proposes to Cinderella, it is up to both the brothers to watch what happens with anger and jealousy. Of course Cinderella accepted the Prince’s offer.