Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 102

burnundan yakalamak * birini yönetimi altına almak, kaçamak bulamayacağıduruma getirmek.
burnunu çekmek * sümüğünü çekmek.
* umduğunu bulamamak, amacına ulaşamamak.
burnunu kırmak * birini güç durumda bırakarak büyüklenmesini veya direnişini yok etmek.
burnunu sıksan canıçıkacak * çok zayıf ve güçsüz kimseler için kullanılır.
burnunu sokmak * gerekmediği hâlde her işe karışmak.
burnunun dibi * çok yakını.
burnunun dibine sokulmak * çok yaklaşmak, iyice yaklaşmak.
burnunun dikine (veya doğrusuna) gitmek * öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi davranmak.
burnunun direği kırılmak * çok pis bir koku duyarak tedirgin olmak.
burnunun direği sızlamak * (maddî veya manevî) çok acıduymak, çok üzülmek.
burnunun ucundan ötesini (veya ilerisini) görmemek * kıt düşünceli olmak.
burnunun ucunu görmemek * çok sarhoşolmak.
burnunun yeli harman savurmak * büyüklenmek, kibirlenmek.
* çok öfkelenmek.
burs * Bir öğrencinin öğrenimini yapmasıveya bir kimsenin bilgi ve görgüsünü artırması için belli bir süre devlet
veya özel kuruluşlarca, ödenen aylık para.
* Bu amaçla vakfedilmişparanın veya malın geliri.
burslu * Burs alan, bursu olan.
burssuz * Burs almayan, bursu olmayan.
burtlak * Taşlık, çalılık yer.
buru * Sancı, buruntu.
buruk * Burulmuşolan.
* Tadıkekre olan.
* Alınarak küskünlük gösteren, gücenmiş(kimse).
* Uygun olmayan şartlar sonucu dönerek büyüyen ağacın kerestesi.
buruk buruk * Buruk bir biçimde.
burukça * Tadı biraz buruk olan.
buruklaşma * Buruklaşmak işi veya durumu.
buruklaşmak * Buruk durum almak.
burukluk * Buruk olma durumu, kekrelik.
* Küskünlük, gücenmişlik.
buruksu * Buruğa benzer, buruk gibi.
burulma * Burulmak işi.
burulma dayanımı * Elyafını bükerek kırmaya çalışan kuvvete karşıağacın gösterdiği direnç.
burulmak * Ekseni çevresinde döndürülmek.
* Sancımak, ağrımak.
* Alınarak küskünlük göstermek, gücenmek.
burum burum * Burulmak fiili ile birlikte “çok fazla burulmak” anlamında kullanılır.
burun * Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı.
* Bazışeylerin ön ve sivri bölümü.
* Karanın, özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda, türlü biçimlerde denize uzanmış bölümü.
* Kibir, büyüklenme.
burun boşlukları * Burun deliklerinden yukarıdoğru açılan, mukozayla kaplı boşluklar.
burun buruna * Birbirine çok yakın ve yüz yüze.
burun buruna gelmek * beklenmedik bir anda karşılaşmak, birbirlerine çok yaklaşmak.
* karşısında hissetmek.
burun bükmek * beğenmemek, önem vermemek.
burun deliği * Burnun iki boşluğundan her biri.
burun kanadı * Burun deliğinin yan tarafındaki kabarık bölüm.
burun kıvırmak * önem vermemek, küçümsemek, beğenmemek.
burun otu * Burna çekilen tütün, enfiye.
burun perdesi * Burun boşluğunu ikiye ayıran bölme.
burun şişirmek * kibirlenmek.
burun yapmak * üstünlük taslamak.
Burundili * Burindi halkından olan (kimse).
burunduruk * Hayvanlarınallarken ısırmaması için dudaklarınıkıstırmaya yarayan kıskaç, yavaşa.
burunlamak * Dışlamak, aşağılamak.
burunlu * Herhangi bir biçimde burnu olan.
* Çıkıntısı olan.
* Kendini beğenmiş, onurlu, kibirli.
burunluk * Burunsak.
burunsak * Hayvan yavrusunun anasından süt emmesini önlemek için burnuna geçirilen başlık.
* Hayvanların burunlarına geçirilen ip.
burunsalık * Burunsak.
buruntu * Buru, sancı, bağırsak bozukluğu.
buruş buruş * Çok buruşmuş.

Bir yanıt yazın