bohçalamak | * Bir şeyi bohça içine koyup sarmak. * Güreşte rakibin kol ve ayaklarınıüst üste getirerek kımıldayamaz hâlde alttan kavrayıp kucaklamak. |
bohçasınıkoltuğuna almak | * kendi isteğiyle ayrılmak. |
bohçasınıkoltuğuna vermek | * kovmak, işine son vermek. |
bohçasınıtoplamak | * eşyasınıtoplamak. |
bohem | * Yarınınıdüşünmeden günü gününe tasasız, derbeder bir yaşayışı olan edebiyat ve sanat çevresinden (kimse veya topluluk). |
bohem hayatı | * Başı boşyaşayış. |
bok | * Dışkı. * (kaba konuşmada) Hor görülen, tiksinilen. * Güç durum. |
bok atmak | * (birine) leke sürmek, kara çalmak. |
bok böceği | * Kın kanatlılardan, genellikle otçul memeli hayvanların gübrelerinde yaşayan ve bokla beslenen böcek (Geotrupes stercorarius). |
bok canına olsun | * bıkılan, kötülüğü görülen şeylere karşı bir sövgü sözü olarak söylenir. |
bok etmek | * (bir işi, bir şeyi) bozmak, berbat etmek. |
bok karıştırmak | * bir işi bozacak biçimde davranmak. |
bok püsür | * hoşa gitmeyen, can sıkan şey ve onun ayrıntıve pürüzleri. |
bok üstün bok | * çok kötü, çok berbat. |
bok yedi başı | * burnunu her işe sokan, her işe karışan. |
bok yemek | * yakışıksız bir işyapmak. |
bok yemek düşmek | * birinin bir işe karışmaması, burnunu sokmaması gerekir. |
bok yemenin Arapçası | * yakışıksızlığın büyüğü. |
bok yoluna gitmek | * yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak. |
boka nispetle tezek amberdir | * çok kötü bir şeyin yanında, ondan daha az kötü olanı güzel görünür. |
boklama | * Boklamak işi. |
boklamak | * (bir yeri veya bir işi) Kötü bir duruma getirmek. |
boklanma | * Boklanmak durumu. |
boklanmak | * Kötü bir duruma gelmek, pislenmek. |
boklaşma | * Boklaşmak durumu. |
boklaşmak | * Kötü bir duruma girmek. |
boklu | * Boku olan; pis. |
bokluk | * Pislik. * Kötü durum. |
boks | * Belirli kurallara uyularak yapılan yumruk dövüşü, yumruk oyunu. |
boksit | * Korindon. |
boksör | * Boks oynayan kimse, yumruk oyuncusu. |
boksörlük | * Boksörün işi veya mesleği. |
boktan | * temelsiz, derme çatma, yararsız. |
boku bokuna | * boşu boşuna, yok yere. |
boku çıkmak | * bir işveya durum tatsızlaşmak. |
bokun soyu (veya bok soyu) | * kızılan veya tiksinilen bir şeye karşısövgü olarak söylenir. |
bokunda boncuk bulmak | * birine hak etmediği hâlde çok değer vermek. |
bokunu çıkarmak | * bok etmek. |
bokuyla kavga etmek | * çok sinirli ve geçimsiz olmak, her şeye öfkelenir olmak. |
bol | * İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya genişolan, dar karşıtı. * (nicelik bakımından) Olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı. |
bol | * Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki. |
bol bol | * Fazla, büyük miktarda, sıkıntıya düşmeden. |
bol bolamat | * Refah, zenginlik, bolluk. |
bol bulamaç | * Bol bol, pek çok. |
bol doğramak | * (parasını) saçıp savurmak. |
bol kepçe | * Servis sırasında yiyeceği bol bol dağıtma. * Cömert, eli açık, zengin gönüllü. |
bol keseden | * bol bol, ölçüsüz, çok. |
bol paça | * Genişpaçalı. * Dökük, saçı, şapşal. |
bolalma | * Bolalmak işi veya durumu. |
bolalmak | * Bollaşmak. |
Kategoriler