edilgi | * Dışarıdan gelip bir şeyde belli bir değişiklik yapan işveya bu işin sonucu, infial. |
edilgin | * Hareketi ve etkisi olmayan, pasif. * Etkileri alıcıdurumunda olan, munfail, pasif, etkin karşıtı. * Olayların gidişini etkilemek ve denetlemek için kişinin hiçbir çaba göstermemesi durumu. |
edilginlik | * Edilgin olma durumu. |
edilme | * Edilmek işi veya durumu. |
edilmek | * Etmek fiiline konu olmak, yapılmak. |
edim | * Yapılmış, gerçekleşmişiş,amel, fiil. * İnsan bilinç ve faaliyetlerinin tek tek davranışları. * Belirli bir işdurumuyla karşılaştığızaman kişinin yapabildiği davranış. * Alacaklının isteyebileceği ve borçlunun yapmak zorunda olduğu davranış, ivaz. |
edimli | * Edimi olan. |
edimsel | * Edim niteliğinde olan, gerçek olarak var olan, fiilî, aktüel, gizli ve tasarılıkarşıtı. |
edinç | * Edinilen şey veya şeyler, müktesebat. |
edinilme | * Edinilmek işi. |
edinilmek | * Edinmek işi yapılmak. |
edinim | * Kazanma, iktisap. |
edinme | * Edinmek işi, kazanma, iktisap. |
edinmek | * Kendini (bir şeye) sahip kılmak, kendine sağlamak, iktisap etmek. |
edinti | * Edinilen, kazanılan şey. |
edip | * Edebiyatla uğraşan, edebî eser veren kimse, yazar. |
edisyon | * Basım. |
editör | * Basıcı, yayımcı, naşir, tâbi. |
editörlük | * Basıcılık, yayımcılık. |
edna | * Çok aşağı, en alt düzeyde. |
edvar | * Çağlar, devirler. * Alaturka müzik kurallarını inceleyen eser. |
edvar musikisi | * Alaturka klâsik müzik. |
efe | * Yiğit, özellikle BatıAnadolu köy yiğidi, zeybek. * Ağabey. * Kabadayı. |
efece | * Efe gibi, efeye yakışır (biçimde). |
efekt | * Radyo ve televizyon yayınlarında, tiyatro oyunlarında veya film seslendirmelerinde, hareketleri izlemesi gereken seslerin tabiî kaynakların dışında, optik, mekanik, kimyasal yöntemlerle gerçekleştirilmesi. |
efektif | * Banknot ve metal sikke. |
efelek | * Lâbada. |
efeleniş | * Efelenmek işi veya biçimi. |
efelenme | * Efelenmek işi. |
efelenmek | * Diklenmek, kafa tutmak. |
efeleşme | * Efeleşmek işi. |
efeleşmek | * Efe durumuna gelmek. |
efelik | * Efe olma durumu. * Kabadayılık. |
efelik etmek (veya yapmak) | * kabadayılık etmek. |
efemine | * Kadınlara benzeyen veya kadınsıdavranışlar içinde görünen, davranışve kılık kıyafet bakımından kadına özenen (erkek). |
efendi | * Eğitim görmüşkişi için özel adlardan sonra kullanılan unvan. * Günümüzde bey unvanından farklı olarak özel adlardan sonra kullanılan ikinci derecede bir unvan. * Buyruğu yürüyen, sözü geçen kimse. * Koca. * Saygıdeğer, ince, çelebi. * (erkekler için) Seslenme sözü olarak kullanılır. |
efendi efendi | * Uslu uslu. |
efendi gibi yaşamak | * sıkıntısız, varlık içinde yaşamak. |
efendibaba | * Bazıailelerde çocukların babaları, gelinlerin kayınpederleri için kullandıklarısaygısözü. |
efendice | * Efendi gibi, efendiye yaraşır (biçimde). |
efendiden bir adam | * terbiyeli, kibar ve ağırbaşlıkimse. |
efendilik | * Efendi olma durumu, efendiye yakışır davranış. |
efendim | * Bir seslenişkarşısında “buradayım” anlamında kullanılır. * Anlaşılmayan bir sözü tekrarlatmak veya karşısındakinin ne düşündüğünü sormak için söylenir. * Nezaket veya saygı için söze katılır. |
efendim nerede, ben nerede? | * “Ben ne diyorum siz ne diyorsunuz” anlamında kullanılır. |
efendime söyleyeyim | * söz söylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kullandığı bir söz. |
efil efil | * Saç, giysi gibi hafif şeylerin rüzgârda dalgalanmasını belirtir, ifil ifil. |
efil efil esmek | * yazın rüzgâr yavaşyavaş, serin serin esmek. |
efil efil etmek | * rüzgârda dalgalanmak. |
efkâr | * Eski düşünceler, fikirler. * Tasa, kaygı. * Kamuoyu, efkarıumumiye. |
efkâr basmak | * tasalanmak, kaygılanmak. |
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.