etekleyiş | * Eteklemek işi veya biçimi. |
eteklik | * Vücudun belden aşağısınıörten, beli dar, altı geniş, genellikle kadın giysisi, etek. * Etek yapmaya elverişli (kumaş). * Bir şeyin aşağıya doğru uzanan yüzü. |
etelemek betelemek | * Kötü davranmak. |
eten | * Etene. * Yemişlerin yenilen bölümü. |
etene | * Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ, son, eş, döl eşi, meşime, plâsenta. * Meyve yaprağında yumurtacıkların bağlı olduğu bölüm. |
etenelenme | * Embriyon veya eklentileriyle ana arasında kimyasal değiştokuşu sağlamak amacıyla ilgi kurma. |
etenelenmek | * Embriyon veya eklentileriyle ana arasında ilgi kurmak. |
eteneli | * Etenesi olan. |
eteneliler | * Etenesi bulunan memeliler alt sınıfı. |
etenesiz | * Etenesi olmayan. |
etenesizler | * Etenesi bulunmayan basit yapılımemeli hayvanlar. |
eter | * Oksijenli asitlerin alkollerle birleşmesinden oluşan sıvılara verilen ad. * Hekimlikte kullanılan, çok uçucu, renksiz ve kendine özgü kokusu olan bir sıvı, lokman ruhu. |
eterleme | * Eterlemek işi. |
eterlemek | * Eter buharıkoklatarak anestezi yapmak. |
eterleşme | * Eterleşmek işi. |
eterleşmek | * Bir alkol veya bir asit eter durumuna dönüşmek. |
eterleştirme | * Eterleştirmek işi. |
eterleştirmek | * Eter durumuna getirmek. |
etı bba | * Doktorlar, hekimler. |
Eti | * Hitit. |
eti budu yerinde (veya etine dolgun) | * şişmanca, tombul. |
eti kemiği | * esası, ana özelliği, asıl ağırlığı. |
eti ne budu ne? | * yaşıküçük. * imkânları, gücü sınırlı, parasıaz. |
eti senin, kemiği benim | * çocuk velilerinin öğretmene, ustaya vb. ye çocuğun eğitiminde kendisine tam yetki verdiğini anlatmak için söylenir. |
etik | * Töre bilimi, ahlâk bilimi. * Ahlâkî, ahlâkla ilgili. |
etiket | * Bir malın tür, miktar, fiyat vb. nitelikleri veya kitap, defter vb. şeylerin kime ait olduğunu belirtmek, belli etmek için üzerlerine konulan küçük kâğıt. * Toplum içindeki davranışlarda izlenecek yol, teşrifat. * Kimlik. |
etiketçi | * Etiket yapıştıran kimse. * Etikete önem veren, etikete sıkısıkıya bağlı olan. |
etiketçilik | * Etiketçinin işi veya mesleği. * Etiketçi olma durumu. |
etiketleme | * Etiketlemek işi. |
etiketlemek | * Satışa çıkarılan mal üzerine etiket koymak. |
etiketlenme | * Etiketlenmek işi. |
etiketlenmek | * Satışa çıkarılan mal üzerine etiket konulmak. |
etiketli | * Etiketi olan. * Etikete bağlı. |
etiketlik | * Etiket yapmaya yarayan veya etiket çubuğu. |
etiketsiz | * Etiketi olmayan. |
etil | * Organik birleşiklerin birleşimine giren karbon ve hidrojen atomları grubu. |
etilalkol | * Bkz. alkol. |
etilen | * Yanıcı, renksiz, az kokulu, 0,97 yoğunluğunda karbon ve hidrojen birleşimi. |
etimolog | * Etimoloji uzmanı. |
etimoloji | * Köken bilimi. * Bir kelimenin kökeni. |
etimolojik | * Köken bilimi ile ilgili. |
etinden et koparmak (veya kesmek) | * çok acıvermek. |
etine dolgun | * Şişman sayılmayan, balık etinde. |
etioloji | * Sebep bilimi. |
Etiyopyalı | * Etiyopya halkından olan, Habeş, Habeşî. |
etken | * Etki yapan (her şey), müessir, faktör. * Bir madde üzerinde belli bir değişiklik yapan, müessir. * Doğrudan doğruya öznenin yaptığı işi anlatan fiil, edilgen karşıtı, malûm. |
etken fiil | * Öznesi belli olan fiil: Ali kediyi çok sever. cümlesinde olduğu gibi. |
etkenlik | * Etken olma durumu. * Bir ışığın bir duyar katıetkileme özelliği. |
etki | * Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir. * Bir etken veya bir sebebin sonucu. * Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim. |
etkileme | * Etkilemek işi, tesir. |
Kategoriler