Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 46

etkilemek * Etkiye uğratmak, tesir etmek.
etkilenme * Etkilenmek işi.
etkilenmek * Etkiye uğramak, müteessir olmak.
etkileşim * Birbirini karşılıklı olarak etkileme işi.
etkileşme * Etkileşmek işi.
etkileşmek * Karşılıklı olarak birbirini etkilemek.
etkileyici * Etkileyebilecek özellikte olan.
etkili * Etkisi olan, tesirli, müessir.
etkili olmak * etkisi duyulmak, etkisini göstermek, tesirli olmak.
etkililik * Etkili olma durumu, müessiriyet.
etkime * Etkimek işi, tesir.
etkimek * Etkide bulunmak, tesir etmek.
etkin * Hareketli, işleyen, çalışan, faal, aktif.
* Fiilde bulunan, etkinlik gösteren, edilgin karşıtı.
* Kimyasal tepkimelere katılma yatkınlığı gösteren (molekül, atom).
etkin okul * Eğitim etkinliklerinin plânlanması, uygulanmasıve değerlendirilmesi konularında öğrencilere genişçapta
katılma imkânısağlayan okul.
etkin öğretim * Ele alınan bir sorunun çözümünde, geleneksel öğretim yöntemlerinden yararlanmak yerine, ilgili birkaç
bilgi alanında araştırma, deneme ve inceleme yapmaya önem veren öğretim.
etkinci * Etkincilik taraftarı(kimse).
etkincilik * Bütün varlığın etkinlik olduğunu, bu etkinliğin bir taşıyıcıyı gerektirmediğini ileri süren öğreti, aktivizm.
etkinleşme * Etkinleşmek işi.
* Bir molekül, bir atom veya bir iyonun normal durumundan, enerji yönünden daha zengin ve olaya girmeye
hazır olduğu duruma geçmesi.
etkinleşmek * Etkin özellik kazanmak.
etkinleştirme * Etkinleştirmek işi.
etkinleştirmek * Etkin duruma getirmek.
etkinlik * Etkin olma durumu, çalışma, işyapma gücü, faaliyet.
* Fiilde bulunanın, etkin olanın niteliği.
etkisiz * Etkisi olmayan, tesirsiz.
etkisizleşme * Etkisizleşmek işi.
etkisizleşmek * Etkisiz duruma gelmek.
etkisizleştirme * Etkisizleştirmek işi.
etkisizleştirmek * Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek.
etkisizlik * Etkisiz olma durumu.
etle tırnak arasına girilmez * aile anlaşmazlıklarında bir yanıtutmak doğru değildir.
etle tırnak gibi * birbirlerine candan bağlı, sıkı ilişkili.
etlenme * Etlenmek işi.
etlenmek * Şişmanlamak, semirmek.
etli * İçinde et bulunan.
* Eti çok olan.
* Dolgun, kalın.
* (meyveler için) Yenecek kısmıçok olan.
etli bitki * Kurak ortamda yaşayan ve dokuları içinde bol su depo eden, yapraklarıve saplarıkalın bitki.
etli butlu * Oldukça şişman.
etli canlı * Dolgun vücutlu, sağlıklı, güçlü.
etli ekmek * Bkz. etli pide.
etli meyve * Ortasıetli ve sulu olan yemiş.
etli pide * Genellikle kıyma ve sebze ile hazırlanan iç malzemesinin ince açılmışhamur üzerine yayılarak fırında
pişirilmesi ile yapılan pide.
etlik * Kışiçin etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan.
* Buzdolabında et koymak için ayrılmışyer.
etliye sütlüye karışmamak * toplum içindeki çeşitli hareketlerden uzak durmak, hiçbir şeyle ilgilenmemek.
etme * Etmek işi.
etme (veya etme yahu) * şaşılacak durumlarda “öyle mi, doğru mu, gerçek mi?” gibi anlamlar bildirir.
etme bulma dünyası * kötülük eden kötülük bulur.
etme eyleme * kötü bir davranışkarşısında “yapma, affet” anlamında kullanılır.
etmediğini bırakmamak (veya komamak) * elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak.
etmek * Bir işi yapmak.
* Bir durumu ortaya çıkarmak.
* (iyi, kötü zarflarıyla) Davranmak.
* (olumsuz olarak) Bir ihtiyacıkarşılamak.
* Bulmak, erişmek.
* Birini bir şeyden yoksun bırakmak.
* Vermek.
* Eşit değer kazanmak.
* Herhangi bir değerde olmak.
* (neler, çok, az gibi belgisiz sıfatlarla) Kötülükte bulunmak.
* (tümleç olarak yatak, alt gibi kelimelerle) Küçük veya büyük aptesini yapmak.
etmen * Birlikte veya ayrıayrıetkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri,
amil, faktör.
etnik * Kavimle ilgili, budunsal, kavmî.
etnograf * Etnografya uzmanı, budun betimci.

Bir yanıt yazın