egzotik | * Uzak, yabancıülkelerle ilgili, bu ülkelerden getirilmiş, yabancıl. |
egzotik çorba | * Ana malzemesi; deniz kırlangıcı, kaplumbağa vb. deniz ürünleri olan bir çorba türü. |
egzotizm | * Bir eserde uzak, yabancıülkelerle ilgili olayları, kişileri, yöresel görüşleri yansıtma, yabancıllık. |
egzoz | * İçten yanmalımotorlarda yanan akaryakıt gazıve bu gazın boşaltılması. * Bu gazın atılmasınısağlayan düzen. * Susturucu. |
egzoz gazı | * Egzozdan atılan gaz. |
egzozcu | * İçten yanmalımotorlarda egzoz düzenini yapan veya onaran usta. |
eğdiriş | * Eğdirmek işi veya biçimi. |
eğdirme | * Eğdirmek işi. |
eğdirmek | * Eğik duruma getirmek. |
eğe | * Göğüs kafesini oluşturan, arkadan omurgaya, önden de göğüs kemiğine eklenen uzun, yassıve eğri kemiklerden her biri, kaburga. |
eğe | * Madenleri, tahtayıvb. yi yontmak, düzeltmek, perdahlamak için kullanılan, üzeri pürtüklü, sert, ensiz, çelik araç. |
eğeleme | * Eğelemek işi. |
eğelemek | * Eğe ile düzleştirmek, aşındırmak. |
-eğen | * Bkz. -ağan / -eğen. |
eğer | * Şart anlamını güçlendirmek için şartlıcümlelerin başına getirilir, şayet. |
eğiç | * Yemişkoparırken dallarıçekmeye veya kovandan bal almaya yarayan araç. |
eğik | * Yatay bir çizgi veya düzlemle açı oluşturacak biçimde olan, mail, meyil, şev. * Bükülmüş. * Dik veya paralel olmayan doğru. |
eğik biçme | * Ekseni tabanına dikey olmayan biçme. |
eğik çizgi | * Düz olmayan çizgi. |
eğik düzlem | * Bir cismi yükseğe çıkarmak için gerekli gücü ayarlamada kullanılan eğik, düz yüzey. |
eğik silindir | * Ekseni tabanına dikey olmayan silindir. |
eğiklik | * Eğik olma durumu, eğim, yamukluk, meyil. * Bir düzlem üzerinde hareket eden bir gök cismine ilişkin yörünge düzleminin, tutuluma bakışdoğrultusuna dik düzleme veya belirtilmişherhangi bir düzleme göre yaptığı açı. |
eğilim | * Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül. * Para piyasalarında zamanla oluşan değişim, alım satım işlemleriyle ilgili inişçıkışseyri. |
eğilimli | * Eğilimi olan, istekli, meyyal, mail. |
eğiliş | * Eğilmek işi veya biçimi. |
eğilme | * Eğilmek işi. * Bir doğrunun, bir başka doğruya (veya düzleme) göre eğik olması. * Yerin manyetik alanında bulunan serbest mıknatıslı bir iğnenin doğrultusu ile yatay düzlem arasındaki açı. |
eğilmek | * Belirli bir yönle açı oluşturacak bir durum almak, bir yöne doğru çarpılmak. * (insan) Bir işi yapmak için belini eğmek. * Başkasının baskısınıveya egemenliğini benimsemek, kabul etmek. * (bir işi) Önemseyip ele almak. |
eğim | * Eğilmişolma durumu. * Bir yüzeyin yatay düzleme doğru eğilmesi, eğiklik, meyil. |
eğimli | * Eğimi olan. * Bir şeyi yapmaya içten yönelmiş, meyyal. |
eğimölçer | * Bir yüzey, düzlem, yol veya cihazın yatay düzleme oranla eğimini ölçen araç, klinometre. |
eğimsiz | * Eğimi olmayan. |
eğin | * Arka, sırt. * Beden, vücut. * Boy bos, endam. |
eğinik | * Eğilmişolan, mail. * Bir şeyi sevmiş, istemişveya yapmaya içten yönelmişolan. |
eğinme | * Eğinmek durumu. |
eğinmek | * Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelmek, meyletmek. |
eğinti | * Eğelenen bir şeyden dökülen ince toz. |
eğir | * Arıların çıkardığı bir tür salgı. |
eğir kökü | * Dere ve durgun su kenarlarında yetişen, 50-125 cm yüksekliğinde, çok yıllık ve otsu bir bitki (Acorus calamus). |
eğir mumu | * Kışın arıların kovan deliklerine sıvadıklarımadde. |
eğirme | * Eğirmek işi. |
eğirmek | * Yün, pamuk gibi şeyleri iğile büküp iplik durumuna getirmek. |
eğirmen | * İplik eğirmeye yarar araç, kirmen. |
eğirtme | * Eğirtmek işi. |
eğirtmek | * Eğirmek işi yaptırmak. |
eğiş | * Eğmek işi veya biçimi. |
eğitbilim | * Bkz. eğitim bilimi. |
eğitici | * Eğitimi sağlayan, eğitmeye elverişli veya eğiten değerleri bulunan. * Genellikle çocuk eğitimi ile uğraşan kimse, mürebbi. |
eğiticilik | * Eğitici olma durumu veya eğiticinin işi. |
eğitilme | * Eğitilmek işi. |
eğitilmek | * Eğitmek işine konu olmak. |
Kategoriler