Yazar: Çevirce

  • Taylor Swift – Bad Blood ft. Kendrick Lamar İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Taylor Swift – Bad Blood ft. Kendrick Lamar İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Cause baby, now we’ve got bad blood¹
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız¹
    You know it used to be mad love
    – Biliyorsun ki bu eskiden çılgın bir aşktı
    So take a look what you’ve done
    – Bu yüzden ne yaptığına bir bak
    Cause baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız, hey!

    I can’t take it back, look where I’m at
    – Onu geri alamam, bir bak nerde yaşıyorum
    I don’t hate you but I hate to critique, overrate you
    – Senden nefret etmiyorum ama eleştiriden ve abartılmandan nefret ediyorum
    No I don’t fear no more
    – Hayır, daha fazla korkmuyorum
    Better yet, respect ain’t quite sincere no more
    – Daha da iyisi, saygı çok samimi değil
    Oh it so sad to think about the good times
    – İyi zamanları düşünmek çok üzücü
    You and I
    – Sen ve Ben

    Cause baby, now we’ve got bad blood¹
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız¹
    You know it used to be mad love
    – Biliyorsun ki bu eskiden çılgın bir aşktı
    So take a look what you’ve done
    – Bu yüzden ne yaptığına bir bak
    Cause baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız, hey!
    Now we’ve got problems
    – Problemlerimiz var şimdi
    And I don’t think we can solve ’em
    – Ve çözebileceğimizi zannetmiyorum
    You made a really deep cut
    – Gerçekten çok derin bir kesik attın
    And baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Ve bebeğim şu anda dargınız, hey!
    Remember when you tried to write me off?
    – Bana yazmayı bırakmayı denediğini hatırla

    And you gotta live with the bad blood now
    – Ve şimdi dargın yaşamak zorundasın
    Oh it so sad to think about the good times
    – İyi zamanları düşünmek çok üzücü
    You and I
    – Sen ve Ben

    Cause baby, now we’ve got bad blood¹
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız¹
    You know it used to be mad love
    – Biliyorsun ki bu eskiden çılgın bir aşktı
    So take a look what you’ve done
    – Bu yüzden ne yaptığına bir bak
    Cause baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız, hey!
    Now we’ve got problems
    – Problemlerimiz var şimdi
    And I don’t think we can solve ’em
    – Ve çözebileceğimizi zannetmiyorum
    You made a really deep cut
    – Gerçekten çok derin bir kesik attın
    And baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Ve bebeğim şu anda dargınız, hey!

    Band aids don’t fix bullet holes
    – Yara bantları kurşun deliklerini düzeltmiyor
    You say sorry just for show
    – Sadece göstermek için özür diliyorsun
    If you live like that,
    – Eğer bu şekilde yaşıyorsan,
    Band aids don’t fix bullet holes
    – Yara bantları kurşun deliklerini düzeltmiyor
    You say sorry just for show
    – Sadece göstermek için özür diliyorsun
    If you live like that,
    – Eğer bu şekilde yaşıyorsan,
    If you live like that,
    – Eğer bu şekilde yaşıyorsan

    Cause baby, now we’ve got bad blood¹
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız¹
    You know it used to be mad love
    – Biliyorsun ki bu eskiden çılgın bir aşktı
    So take a look what you’ve done
    – Bu yüzden ne yaptığına bir bak
    Cause baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız, hey!
    Now we’ve got problems
    – Problemlerimiz var şimdi
    And I don’t think we can solve ’em
    – Ve çözebileceğimizi zannetmiyorum
    You made a really deep cut
    – Gerçekten çok derin bir kesik attın
    And baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Ve bebeğim şu anda dargınız, hey!

    Cause baby, now we’ve got bad blood¹
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız¹
    You know it used to be mad love
    – Biliyorsun ki bu eskiden çılgın bir aşktı
    So take a look what you’ve done
    – Bu yüzden ne yaptığına bir bak
    Cause baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Çünkü bebeğim şu anda dargınız, hey!
    Now we’ve got problems
    – Problemlerimiz var şimdi
    And I don’t think we can solve ’em
    – Ve çözebileceğimizi zannetmiyorum
    You made a really deep cut
    – Gerçekten çok derin bir kesik attın
    And baby, now we’ve got bad blood, hey!
    – Ve bebeğim şu anda dargınız, hey!

  • Sia – The Greatest ft. Kendrick Lamar İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Sia – The Greatest ft. Kendrick Lamar İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Uh-oh, running out of breath, but I
    – Nefesim kesilmiş haldeyim ama benim
    Oh, I, I got stamina
    – Dayanma gücüm var
    Uh-oh, running now, I close my eyes
    – Koşuyorum şimdi, gözlerimi kapatıp
    Well, oh, I got stamina
    – Dayanma gücüm var
    And uh-oh, I see another mountain to climb
    – Ve, diğer zor işleri görüyorum

    But I, I got stamina
    – Ama ben, dayanma gücüne sahibim
    And uh-oh, I need another love to be mine
    – Ve benim olan başka bir sevgiye ihtiyacım var
    Cause I, I got stamina
    – Çünkü benim, dayanma gücüm var

    Don’t give up; I won’t give up
    – Pes etme, ben etmeyeceğim
    Don’t give up, no no no
    – Pes etme, hayır hayır hayır
    Don’t give up; I won’t give up
    – Pes etme, ben etmeyeceğim
    Don’t give up, no no no
    – Pes etme, hayır hayır hayır

    I’m free to be the greatest, I’m alive
    – En büyük olmak için özgürüm, hala hayattayım
    I’m free to be the greatest here tonight, the greatest
    – En büyük olmak için bu gece buradayım, en büyük
    The greatest, the greatest alive
    – En büyük, yaşayan en büyük
    The greatest, the greatest alive
    – En büyük, yaşayan en büyük

    Uh-oh, running out of breath, but I
    – Nefesim kesilmiş haldeyim ama ben
    Oh, I, I got stamina
    – Dayanma gücüne sahibim
    Uh-oh, running now, I close my eyes
    – Koşuyorum şimdi, gözlerimi kapatıp
    Well, oh, I got stamina
    – Dayanma gücüm var
    And oh yeah, running to the waves below
    – Ve evet, dev dalgaların içine dalıyorum
    But I, I got stamina
    – Ama dayanma gücüm var
    And oh yeah, I’m running and I’m just enough
    – Ve evet, koşuyorum ama yeteri kadar değil
    And uh-oh, I got stamina
    – Ve, dayanma gücüne sahibim

    Don’t give up; I won’t give up
    – Pes etme, ben etmeyeceğim
    Don’t give up, no no no
    – Pes etme, hayır hayır hayır
    Don’t give up; I won’t give up
    – Pes etme, ben etmeyeceğim
    Don’t give up, no no no
    – Pes etme, hayır hayır hayır


    I’m free to be the greatest, I’m alive
    – En büyük olmak için özgürüm, hala hayattayım
    I’m free to be the greatest here tonight, the greatest
    – En büyük olmak için bu gece burdayım, en büyük
    The greatest, the greatest alive
    – En büyük, yaşayan en büyük
    The greatest, the greatest alive
    – En büyük, yaşayan en büyük

    Oh-oh, I got stamina
    – Dayanma gücüm var
    Oh-oh, I got stamina
    – Dayanma gücüm var
    Oh-oh, I got stamina
    – Dayanma gücüm var
    Oh-oh, I got stamina
    – Dayanma gücüm var

    Hey, I am the truth
    – Hey, ben haklıyım
    Hey, I am the wisdom of the fallen; I’m the youth
    – Hey, ben yenilmişlerin bilgesiyim; gençlik çağımdayım
    Hey, I am the greatest; hey, this is the proof
    – Hey, ben en büyüğüm, hey, bu da ıspatı
    Hey, I work hard, pray hard, pay dues, hey
    – Hey, çok çalışırım, çok dua ederim, bedel öderim, hey
    I transform with pressure; I’m hands-on with effort
    – Ben baskılarla değiştim, ellerimle çabalayarak
    I fell twice before; my bounce back was special
    – Daha önce iki kere yıkıldım, kendimi toparlamam çok özeldi
    Letdowns will get you, and the critics will test you
    – Hayal kırıklıkları seni saracak ve eleştriler seni test edecek
    But the strong will survive; another scar may bless you, ah
    – Ama atlatacak güçte olacaksın, belki de başka bir yaran seni koruyacak

    Don’t give up (no no); I won’t give up (no no)
    – Pes etme (hayır hayır); Ben etmeyeceğim (hayır hayır)
    Don’t give up, no no no (nah)
    – Pes etme, hayır hayır hayır
    Don’t give up; I won’t give up
    – Pes etme; ben etmeyeceğim
    Don’t give up, no no no
    – Pes etme, hayır hayır hayır

    I’m free to be the greatest, I’m alive
    – En büyük olmak için özgürüm, hala hayattayım
    I’m free to be the greatest here tonight, the greatest
    – En büyük olmak için bu gece buradayım, en büyük
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up, no no no)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme, hayır hayır hayır)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up, no no no)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme, hayır hayır hayır)

    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)
    The greatest, the greatest alive (Don’t give up, don’t give up, don’t give up; I got stamina)
    – En büyük, yaşayan en büyük (Pes etme, pes etme, pes etme; dayanma gücüm var)

  • Taylor Swift – Gorgeous  İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Taylor Swift – Gorgeous İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Gorgeous
    – Muhteşem

    You should take it as a compliment
    – İltifat olarak kabul etmelisin
    That I got drunk and made fun of the way you talk
    – Sarhoşken ve eğlenmek için sana söylediklerimi.
    You should think about the consequence
    – Sonuç hakkında düşünmelisin
    Of your magnetic field being a little too strong
    – Manyetik alanının sadece birazcık daha
    And I got a boyfriend, he’s older than us
    – Ve bir erkek arkadaşım var, o bizden daha büyük
    He’s in the club doing I don’t know what
    – O şu an kulüpte ve ne yaptığını bilmiyorum
    You’re so cool it makes me hate you so much
    – Çok hoş biri olman senden daha fazla nefret etmeme neden oluyor

    Whiskey on ice, sunset and vine
    – Buzlu viski, gün batımı ve şarap
    You ruin my life, why not be in mine?
    – Hayatımı mahvediyorsun, neden benimkinde olmuyorsun?

    You’re so gorgeous
    – Muhteşemsin sen
    I can’t say anything to your face
    – Yüzüne karşı hiçbir şey söyleyemem
    ‘Cause look at your face
    – Çünkü yüzüne baktığım zaman
    And I’m so furious
    – Çok öfkeleniyorum
    At you for making me feel this way
    – Bana böyle hissettirdiğin için
    But what can I say?
    – Ama ne diyebilirim ki
    You’re gorgeous
    – Sen muhteşemsin

    You should take it as a compliment
    – İltifat olarak kabul etmelisin
    That I’m talking to everyone here but you
    – Burada herkesle konuşuyorum ama sen
    And you should think about the consequence
    – Karanlık odada elime dokunmanın
    Of you touching my hand in the darkened room
    – Sonucunu düşünmelisin
    If you’ve got a girlfriend, I’m jealous of her
    – Kız arkadaşın varsa, onu kıskanırım
    But if you’re single that’s honestly worse
    – Ama yalnızsan, açıkçası bu daha kötü
    ‘Cause you’re so gorgeous it actually hurts
    – Çünkü sen muhteşemsin bu gerçekten acı bir durum
    (Honey, it hurts)
    – (Tatlım, bu acıtır)

    Ocean blue eyes looking in mine
    – Okyanus mavisi gözleri bana bakıyor
    I feel like I might sink and drown and die
    – Eriyip bitiyorum hatta ölüyorum

    You’re so gorgeous
    – Muhteşemsin sen
    I can’t say anything to your face
    – Yüzüne karşı hiçbir şey söyleyemem
    ‘Cause look at your face
    – Çünkü yüzüne baktığım zaman
    And I’m so furious
    – Çok öfkeleniyorum
    At you for making me feel this way
    – Bana böyle hissettirdiğin için
    But what can I say?
    – Ama ne diyebilirim ki
    You’re gorgeous
    – Sen muhteşemsin

    You make me so happy it turns back to sad, yeah
    – Üzgün bir şekilde dönmen beni çok mutlu etti, evet
    There’s nothing I hate more than what I can’t have
    – Sahip olamadığım şeyler kadar nefret ettiğim bir şey yok
    You are so gorgeous it makes me so mad
    – Sen muhteşemsin ve bu beni deli ediyor
    You make me so happy it turns back to sad, yeah
    – Üzgün bir şekilde dönmen beni çok mutlu etti, evet
    There’s nothing I hate more than what I can’t have
    – Sahip olamadığım şeyler kadar nefret ettiğim bir şey yok
    Guess I’ll just stumble on home to my cats
    – Sanırım evde kedilerimle uğraşacağım
    Alone, unless you wanna come along, oh!
    – Yalnız başıma, tabi benimle gelmek istemezsen

    You’re so gorgeous
    – Muhteşemsin sen
    I can’t say anything to your face
    – Yüzüne karşı hiçbir şey söyleyemem
    ‘Cause look at your face
    – Çünkü yüzüne baktığım zaman
    And I’m so furious
    – Çok öfkeleniyorum
    At you for making me feel this way
    – Bana böyle hissettirdiğin için
    But what can I say?
    – Ama ne diyebilirim ki
    You’re gorgeous
    – Sen muhteşemsin

    You make me so happy it turns back to sad, yeah
    – Üzgün bir şekilde dönmen beni çok mutlu etti, evet
    There’s nothing I hate more than what I can’t have
    – Sahip olamadığım şeyler kadar nefret ettiğim bir şey yok
    You are so gorgeous it makes me so mad
    – Sen muhteşemsin ve bu beni deli ediyor
    You’re gorgeous
    – Sen muhteşemsin
    You make me so happy it turns back to sad, yeah
    – Üzgün bir şekilde dönmen beni çok mutlu etti, evet
    There’s nothing I hate more than what I can’t have
    – Sahip olamadığım şeyler kadar nefret ettiğim bir şey yok
    You are so gorgeous it makes me so mad
    – Sen muhteşemsin ve bu beni deli ediyor
    You are so gorgeous it makes me so mad
    – Sen muhteşemsin ve bu beni deli ediyor
    You’re gorgeous
    – Muhteşemsin

  • Zayn – I Don’t Wanna Live Forever ft.Taylor Swift  İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Zayn – I Don’t Wanna Live Forever ft.Taylor Swift İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Been sitting eyes wide open behind these four walls, hoping you’d call
    – Bu dört duvarın içinde gözlerim açık bekliyorum, arayacağını umarak
    It’s just a cruel existence like there’s no point hoping at all
    – Biliyorum bu sadece zalim bir durum, hayal kurmanın bir mantığı yok

    Baby, baby,
    – Bebeğim,bebeğim,
    I feel crazy, up all night, all night and every day
    – Delice hissediyorum,bütün gece,tüm gece ve her gün
    Give me something, oh, but you say nothing
    – Bana bir şeyler ver,oh,ama hiçbir şey söylemiyorsun
    What is happening to me?
    – Bana neler oluyor?

    I don’t wanna live forever, ’cause I know I’ll be living in vain
    – Sonsuza kadar yaşamak istemiyorum,biliyorum ki boşluk içinde yaşarım
    And I don’t wanna fit wherever
    – Ve herhangi bir yere uymak istemiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum

    I’m sitting eyes wide open and I got one thing stuck in my mind
    – Gözlerim açık bekliyorum ve aklıma takılan bir şey var
    Wondering if I dodged a bullet or just lost the love of my life
    – Merak ediyorum,acaba bir kurşundan mı kurtuldum yoksa hayatımın aşkını mı kaybettim?

    Baby, baby,
    – Bebeğim,bebeğim,
    I feel crazy, up all night, all night and every day
    – Delice hissediyorum,bütün gece,tüm gece ve her gün
    I gave you something, but you gave me nothing
    – Sana çok şey verdim,sense hiçbir şey
    What is happening to me?
    – Bana neler oluyor?

    I don’t wanna live forever, ’cause I know I’ll be living in vain
    – Sonsuza kadar yaşamak istemiyorum,biliyorum ki boşluk içinde yaşarım
    And I don’t wanna fit wherever
    – Ve herhangi bir yere uymak istemiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum

    I’ve been looking sad in all the nicest places
    – Üzgün yüzümle bütün güzel mekanlardayım
    Baby, baby, I feel crazy
    – Bebeğim,bebeğim,delice hissediyorum
    I see you around in all these empty faces
    – Bütün bu boş yüzlerde seni görüyorum
    All night, all night and every day
    – Bütün gece,tüm gece ve her gün
    I’ve been looking sad in all the nicest places
    – Üzgün yüzümle bütün güzel mekanlardayım
    Give me something, oh, but you say nothing
    – Bana bir şeyler ver,oh,ama hiçbir şey söylemiyorsun
    Now I’m in a cab, I tell ’em where your place is
    – Şimdiyse bir takside senin evini söylüyorum
    What is happening to me?
    – Bana neler oluyor?

    I don’t wanna live forever, ’cause I know I’ll be living in vain
    – Sonsuza kadar yaşamak istemiyorum,biliyorum ki boşluk içinde yaşarım
    And I don’t wanna fit wherever
    – Ve herhangi bir yere uymak istemiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum

    I just wanna keep calling your name until you come back home
    – Sadece, sen eve dönene kadar adını haykırmak istiyorum
    Until you come back home
    – Sen eve dönene kadar

  • Miley Cyrus – Malibu İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Miley Cyrus – Malibu İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    I never came to the beach or stood by the ocean
    – Asla sahile gelmedim ya da okyanusun dibinde durmadım
    I never sat by the shore under the sun with my feet in the sand
    – Güneşin altında ayaklarım kumdayken hiç oturmadım
    But you brought me here and I’m happy that you did
    – Ama sen beni buraya getirdin ve bunu yaptığın için mutluyum
    ‘Cause now I’m as free as birds catching the wind
    – Çünkü şimdi ben kuşların rüzgarı yakaladığı gibi özgürüm

    I always thought I would sink, so I never swam
    – Her zaman batacağımı düşündüm, bu yüzden hiç yüzmedim
    I never went boatin’, don’t get how they are floatin’
    – Asla kürek çekmeye gitmedim, onların nasıl yüzdüğünü anlayamadım
    And sometimes I get so scared of what I can’t understand
    – Ve bazen anlayamadığım şeylerden çok korkarım

    But here I am
    – Ama buradayım
    Next to you
    – Senin yanında
    The sky is more blue
    – Gökyüzü daha mavi
    In Malibu
    – Malibu’da
    Next to you
    – Senin yanında
    In Malibu
    – Malibu’da
    Next to you
    – Senin yanında

    We watched the sun go down as we were walking
    – Yürürken güneşin batışını izledik
    I’d spend the rest of my life just standing here talking
    – Hayatımın büyük bir kısmını sadece burada konuşurken geçirdim
    You would explain the current, as I just smile
    – Geçerli halimi açıklar mısın, sadece gülümsediğim gibi
    Hoping I just stay the same and nothing will change
    – Sadece aynı kalacağım umuduyla hiçbir şey değişmeyecek
    And it’ll be us, just for a while
    – Ve bu biz olacağız, sadece bir süreliğine
    Do we even exist?
    – Var mıyız?
    That’s when I make the wish
    – Balıklarla birlikte yüzmek için
    To swim away with the fish
    – Hayal kurmaya başladığımda

    Is it supposed to be this hot all summer long?
    – Olması gerektiği gibi çok mu sıcaktır hep yaz boyunca?
    I never would’ve believed you
    – Sana asla inanmazdım
    If three years ago you told me
    – Eğer üç yıl önce bana deseydin
    I’d be here writing this song
    – Burada ve bu şarkıyı yazıyor olurdum

    But here I am
    – Ama buradayım
    Next to you
    – Senin yanında
    The sky is more blue
    – Gökyüzü daha mavi
    In Malibu
    – Malibu’da
    Next to you
    – Senin yanında
    In Malibu
    – Malibu’da
    Next to you
    – Senin yanında

    Next to you
    – Senin yanında
    The sky is more blue
    – Gökyüzü daha mavi
    In Malibu
    – Malibu’da
    Next to you
    – Senin yanında

    We are just like the waves that flow back and forth
    – Biz sadece ileri geri akan dalgalara benziyoruz
    Sometimes I feel like I’m drowning and you’re there to save me
    – Bazen boğuluyormuşum gibi hissediyorum ve beni kurtarmak için oradasın
    And I wanna thank you with all of my heart
    – Ve ben bütün kalbimle sana teşekkür etmek istiyorum
    It’s a brand new start
    – Bu yepyeni bir başlangıç
    A dream come true
    – Bir hayalin gerçekleşmesi
    In Malibu
    – Malibu’da

  • Avicii – Lonely Together ft. Rita Ora İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Avicii – Lonely Together ft. Rita Ora İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    It’s you and your world and I’m caught in the middle
    – Sen ve senin dünyan, ikisi arasında kaldım
    I caught the edge of a knife and it hurts just a little
    – Bıçak sırtındayım ve bu birazcık canımı yaktı
    And I know, and I know, and I know, and I know that I can’t be your friend
    – Ve biliyorum, biliyorum ki, Arkadaşım olmayacaksın
    It’s my head or my heart, and I’m caught in the middle
    – Aklım ve kalbim, ikisi arasında kaldım

    My hands are tied, but not tied enough
    – Ellerim bağlı ama yeterince değil
    You’re the high that I can’t give up
    – Sen vazgeçemediğim yüksekliğimsin
    Oh lord, here we go
    – Oh tanrım, işte yine başlıyoruz

    I might hate myself tomorrow
    – Belki yarın kendimden nefret edebilirim
    But I’m on my way tonight
    – Ama bu gece yollara düştüm
    At the bottom of a bottle
    – Şişenin dibindeyim
    You’re the poison in the wine
    – Sen şaraptaki zehirsin
    And I know
    – Ve biliyorum
    I can’t change you and I
    – Seni ve kendimi değiştiremem
    I won’t change
    – Değiştirmeyeceğim de zaten
    I might hate myself tomorrow
    – Belki yarın kendimden nefret edebilirim
    But I’m on my way tonight
    – Ama bu gece yollara düştüm

    Let’s be lonely together
    – Hadi yalnız kalalım
    A little less lonely together
    – Birazda birlikte yalnız kalalım

    Eyes wide shut and it feels like the first time
    – Gözler tamamen kapalı ve sanki ilk kezmiş gibi geliyor
    Before the rush to my blood was too much and we flatlined
    – Kanım kaynamadan önce aşırıya kaçtık ve kaybettik
    And I know, and I know, and I know, and I know just how this ends
    – Ve biliyorum, biliyorum nasıl sonlanacağını biliyorum
    Now I’m all messed up and it feels like the first time
    – Şimdi berbat bir haldeyim ve sanki ilk kez böyle olmuşum gibi geliyor

    I might hate myself tomorrow
    – Belki yarın kendimden nefret edebilirim
    But I’m on my way tonight
    – Ama bu gece yollara düştüm
    At the bottom of a bottle
    – Şişenin dibindeyim
    You’re the poison in the wine
    – Sen şaraptaki zehirsin
    And I know
    – Ve biliyorum
    I can’t change you and I
    – Seni ve kendimi değiştiremem
    I won’t change
    – Değiştirmeyeceğim de zaten
    I might hate myself tomorrow
    – Belki yarın kendimden nefret edebilirim
    But I’m on my way tonight
    – Ama bu gece yollara düştüm

    Let’s be lonely together
    – Hadi yalnız kalalım
    A little less lonely together
    – Birazda birlikte yalnız kalalım
    Let’s be lonely together
    – Hadi yalnız kalalım
    A little less lonely together
    – Birazda birlikte yalnız kalalım

    My hands are tied, but not tied enough
    – Ellerim bağlı ama yeterince değil
    You’re the high that I can’t give up
    – Sen vazgeçemediğim yüksekliğimsin
    Oh lord, here we go
    – Oh tanrım, işte yine başlıyoruz

    I might hate myself tomorrow
    – Belki yarın kendimden nefret edebilirim
    But I’m on my way tonight
    – Ama bu gece yollara düştüm
    At the bottom of a bottle
    – Şişenin dibindeyim
    You’re the poison in the wine
    – Sen şaraptaki zehirsin
    And I know
    – Ve biliyorum
    I can’t change you and I
    – Seni ve kendimi değiştiremem
    I won’t change
    – Değiştirmeyeceğim de zaten
    I might hate myself tomorrow
    – Belki yarın kendimden nefret edebilirim
    But I’m on my way tonight
    – Ama bu gece yollara düştüm

    Let’s be lonely together
    – Hadi yalnız kalalım
    A little less lonely together
    – Birazda birlikte yalnız kalalım
    Let’s be lonely together
    – Hadi yalnız kalalım
    A little less lonely together
    – Birazda birlikte yalnız kalalım
    A little less lonely now
    – Şimdi biraz yalnızlaşalım
    A little less lonely now
    – Şimdi biraz yalnızlaşalım
    A little less lonely now
    – Şimdi biraz yalnızlaşalım

  • Major Lazer – Run Up ft. Nicki Minaj İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Major Lazer – Run Up ft. Nicki Minaj İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    They thought that you was a shy girl
    – Evet, uyangaç bir kız olduğumu düşündüler
    Until I made you my girl
    – Ta ki seni kızım(sevgilim) yapana kadar
    Girl you pushed me like a big button
    – Kızım bana büyük bir buton gibi bastın
    ‘Til I cuffed you like you did somethin’
    – Seni kelepçeleyene kadar, sanki bir şey yapmışsın gibi
    You ain’t gotta wait for it
    – Bunu beklemek zorunda değilsin
    You ain’t gotta wait for me to give you my love
    – Sana benim aşkımı vermem için beklemek zorunda değilsin
    You ain’t gotta wait for it
    – Bunu beklemek zorunda değilsin

    Things are gettin’ sticky, girl I think that I’m stuck
    – İşler sarpa sarıyor, kızım bence saplanıp kaldım
    I’ll admit I’m wrong when I know that you gon’ come for me
    – Kabul ediyorum, “benim için geleceğini biliyorum” dediğimde yanılmışım
    When you gon’ come for me, yeah
    – Benim için geleceğini, evet
    Never gonna not not hit that, your lovin’ is drugs to me
    – Aşkın asla ama asla kullanmayacağım bir uyuşturucudur bana
    When you gon’ come to me, yeah
    – Beni için geleceğini evet
    And every time you hit my phone, when you say you need company, oh
    – Ve arkadaşlığına ihtiyacım var deyip beni her aradığında
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım

    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım

    Girl you used to bein’ quiet
    – Kız eskiden sessiz kalıyordun
    ‘Til I brought that loud
    – Ta ki ben seslenene kadar
    You say your dollars is a mountain
    – Dolarlarının bir dağ oldu derdin
    And your mama your accountant
    – Ve annen de muhasebecin
    You watch your figure ’cause you a big deal
    – Figürünü izle çünkü bu büyük bir anlaşma
    Got your fresh prince and a big whip
    – Geç bir prens’in ve büyük bir kırbacın var
    Polo mink coat, that’s a big kill
    – Kürk modası büyük bir katliam
    Put you on a phone like a windshield
    – Kendini ön cam gibi bir telefona koy

    I’ll admit I’m wrong when I know that you gon’ come for me
    – Kabul ediyorum, “benim için geleceğini biliyorum” dediğimde yanılmışım
    When you gon’ come for me, yeah
    – Benim için geleceğini, evet
    Never gonna not not hit that, your lovin’ is drugs to me
    – Aşkın asla ama asla kullanmayacağım bir uyuşturucudur bana
    When you gon’ come to me, yeah
    – Beni için geleceğini evet
    And every time you hit my phone, when you say you need company, oh
    – Ve arkadaşlığına ihtiyacım var deyip beni her aradığında
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım

    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım

    Major keys, I’m the boss
    – Majör perdesi, patron benim
    Don’t Griselda go off?
    – Griselda gitmedi mi?
    Left from the loft and went to Bergdorf
    – Çatıdan ayrılıp Bergdorf’a gitti
    Most of these dudes is really quite soft
    – Bu çocukların çoğu gerçekten yumuşak
    45 special, this is my cloth
    – Özel 45, tam benim kumaşım
    ‘Bout to drop a album, this is my fourth
    – ‘Albüm çıkarmak üzereyim, bu benim dördüncü

    I don’t put sugar in my spaghetti sauce
    – Benim spagetti sosuna şeker koymuyorum
    Drop a freestyle and get these hoes parched
    – Serbest uçuş yapın ve ayaklarımı sıkıca tutun
    Fire burn the obea man church
    – Büyülü adam kilisesini yak
    Pretty girls, when my girls get right
    – Kızlarım doğru yere gelince çok tatlılar
    ‘Cause it’s another day, let ya light shine bright
    – Çünkü bu başka bir gün, ışığın parlamasına izin ver
    Ain’t none of them in your lane
    – Hiçbiri senin yolunda değil
    Just link wit some hot gyal out ah road
    – Sadece yoldan biraz ateşli kızla bağlantı kur
    True mi have di waist small, pretty, bus whine
    – Doğru benim belim var küçük, güzel, otobüs sızlaması
    Rolex nah deh pon uno dutty gyal time?
    – Rolex Nah Deh Pon Nuno Dutti Gayal Saati?
    Yo, I told ’em pull up on me faster than Danica
    – Beni Danica’dan daha hızlı çekmelerini söyledim
    That’s on the low I’m tryna blow him like harmonicas
    – Bu düşük seviyede Ben, ona mızakacı gibi üflemeyi deniyorum.
    He call me queen, he know “Nicki” is the moniker
    – Bana kraliçe diyor, “Nicki”nin lakap olduğunu biliyor
    He want a mix between Hillary and Monica
    – Hillary ve Monica arasında bir karışım istiyor.
    I switch it up, I switch it up
    – Değiştiriyorum, değiştiryorum
    Rip the beat, then I, I stitch it up
    – Canlandır, sonra ben, değiştiririm
    Travel, then I bounce, I ball-Sinead, Sir
    – Seyahat,
    Barbie a link up Major Lazer
    – Barbi, Major Lazer bağlantısı

    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım
    I’ma run up on you
    – Sana koşacağım

  • Lady Gaga – Til It Happens To You İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Lady Gaga – Til It Happens To You İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    You tell me, it gets better
    – Bana diyorsun ki, daha iyi olacak
    It gets better in time
    – Zamanla daha iyi olacak
    You say to pull myself together
    – Kendime çekidüzen vermemi söylüyorsun
    Pull it together, you’ll be fine
    – Kendine çekidüzen ver, iyi olacaksın

    Tell me, what the hell do you know?
    – Söyle bana, nesini biliyorsun?
    What do you know?
    – Ne biliyorsun?
    Tell me, how could you know?
    – Söyle bana, neyi bilebilirdin?
    How could you know?
    – Ne bilebilirdin?

    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You don’t know how it feels, how it feels
    – Nasıl hissettirdiğini bilemezsin
    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You won’t know, it won’t be real
    Anlayamayacaksın, gerçekçi olmayacak
    No, it won’t be real
    – Hayır, gerçekçi olmayacak
    Won’t know how it feels
    – Nasıl hissettirdiğini bilemeyeceksin

    You tell me, hold your head up
    – Bana diyorsun ki, başını dik tut
    Hold your head up and be strong
    – Başını dik tut ve güçlü ol
    ‘Cause when you fall, you gotta get up
    – Çünkü düşersen, ayağa kalkman gerek
    You gotta get up and move on
    – Kalkman ve ilerlemen gerek

    Tell me, how the hell could you talk?
    – Söyle bana, nasıl konuşabilirdin?
    How could you talk?
    – Nasıl konuşabilirdin?
    ‘Cause until you walk where I’ve walked
    – Çünkü sen benim geçtiğim yerden yürüyene dek..
    It’s just no joke
    – Bu şaka yapılacak bir şey değil

    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You don’t know how it feels, how it feels
    – Nasıl hissettirdiğini bilemezsin
    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You won’t know, it won’t be real
    – Anlayamayacaksın, gerçekçi olmayacak
    (How could you know?)
    – (Nasıl bilebilirdin?)
    No, it won’t be real
    – Hayır, gerçekçi olmayacak
    (How could you know?)
    – (Nasıl bilebilirdin?)
    Won’t know how I feel
    – Nasıl hissettiğimi bilemeyeceksin

    Till your world burns and crashes
    – Dünyan yanana ve parçalanana dek
    Till you’re at the end, the end of your rope
    – İdam halatının sonuna gelene dek
    Till you’re standing in my shoes
    – (Sen) nasıl hissettiğimi anlayana dek
    I don’t wanna hear anything from you,
    – Senden bir kelime bile duymak istemiyorum
    From you, from you
    – Senden, senden
    ‘Cause you don’t know
    – Çünkü (nasıl hissettiğimi) bilmiyorsun

    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You don’t know how I feel, how I feel, how I feel
    – Nasıl hissediyorum, anlayamazsın
    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You won’t know, it won’t be real
    – Anlayamayacaksın, gerçekçi olmayacak
    (How could you know?)
    – (Nasıl bilebilirdin?)
    No, it won’t be real
    – Hayır, gerçekçi olmayacak
    (How could you know?)
    – (Nasıl bilebilirdin?)
    Won’t know how it feels
    – Nasıl hissettirdiğini bilemeyeceksin

    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    Happens to you
    – Başına gelene dek
    Happens to you
    – Başına gelene dek
    Happens to you
    – Başına gelene dek
    Happens to you
    – Başına gelene dek
    Happens to you
    – Başına gelene dek

    Till it happens to you
    – Başına gelene dek
    You won’t know how I feel
    – Nasıl hissettiğimi bilemezsin

  • Justin Bieber – Life Is Worth Living İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Justin Bieber – Life Is Worth Living İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Ended up on a crossroad
    – Bir kavşak sona erdi
    Tried to figure out which way to go
    – Ne yapmak gerektiğini anlamaya çalıştım
    It’s like you’re stuck on a treadmill
    – Bir koşu bandının üzerinde takılmışa benziyorsun
    Running in the same place
    – Aynı yerde koşuyorsun
    You got your hazard lights on now
    – Kabul etmek zorundasın ki şimdi tehlike ışıkların yanıyor
    Hoping that somebody would slow down
    – Umarım biri (seni) yavaşlatabilir.
    Praying for a miracle
    – Bir mucize için dua ediyorum
    Ooh show you grace
    – Oh nezaket göstereyim
    Had a couple dollars and a quarter tank of gas
    – Bir kaç dolar ve bir çeyrek depo benzin almalısın
    With a long journey ahead
    – Önümüzdeki uzun yolculuk için
    Seen a truck pull over
    – Bir kamyonun kenara yanaştığını görünce
    God sent an angel to help you out
    – Tanrı size yardım etmek için bir melek gönderdi
    He gave you direction
    – O seni yönlendirdi
    Showed you how to read a map
    – Bir haritayı nasıl okuyacağını gösterdi
    For the long journey ahead
    – Önümüzdeki uzun yolculuk için
    Said it ain’t over
    – Dedi ki: bu bitmedi
    Oh, even in the midst of doubt
    – Oh, Şüphelerin tam ortasında bile


    Life is worth living
    – Hayat yaşamaya değer
    Life is worth living, so live another day
    – Hayat yaşamaya değer, öyleyse başka bir günü yaşa
    The meaning of forgiveness
    – Bağışlayıcılığın anlamı
    People make mistakes, doesn’t mean you have to give in
    – İnsanlar hatalar yapar, bu pes ettiğin anlamına gelmez
    Life is worth living again
    – Hayat yine de yaşamaya değer

    Relationship on a ski slope
    – İlişkimiz bir kayak pisti üzerinde
    Avalanche comin’ down slow
    – Çığ yavaş yavaş geliyor
    Do we have enough time to salvage this love?
    – Bu ilişkiyi kurtarmak için yeterli vaktimiz var mı?
    Feels like a blizzard in April
    – Nisan ayında bir kar fırtınası gibi hissediyorum
    Cause my heart, it’s just that cold
    – Çünkü kalbüm, o kadar soğuk
    Skating on thin ice
    – İnce buz üzerinde kayıyor
    But it’s strong enough to hold us up
    – Ama o (buz) bizi tutacak kadar güçlü
    Seen her scream and holler
    – Kızın çığlığını ve haykırışını gördüm
    Put us both on blast
    –??Büyük patlamaya ikimizi de koy
    Tearing each other down When I thought it was over
    – Her şeyin bittiğini düşündüğüm zaman diğerinin düşüşüne ağlıyoruz.


    God sent an angel to help you out
    – Tanrı size yardım etmek için bir melek gönderdi
    He gave us direction,
    – O bizi yönlendirdi
    Showed us how to make it last
    – Nasıl dayanacağımızı gösterdi
    For the long journey ahead
    – Önümüzdeki uzun yolculuk için
    Said it ain’t over
    – Dedi ki: bu bitmedi
    Oh, even in the midst of doubt
    – Oh, Şüphelerin tam ortasında bile

    Life is worth living
    – Hayat yaşamaya değer
    Life is worth living, so live another day
    – Hayat yaşamaya değer, öyleyse başka bir günü yaşa
    The meaning of forgiveness
    – Bağışlayıcılığın anlamı
    People make mistakes, doesn’t mean you have to give in
    – İnsanlar hatalar yapar, bu pes ettiğin anlamına gelmez
    Life is worth living again
    – Hayat yine de yaşamaya değer
    Life is worth living again
    – Hayat yine de yaşamaya değer

    What I get from my reflection
    – Yansımamdan ne alırım
    Is a difference in perception?
    – Algılamada bir farklılık var mı?
    From what the world may see
    – Dünyayı görebildiğimiz kadarıyla
    They tried to crucify me
    – Onlar beni çarmıha germeye çalıştı
    I ain’t perfect, won’t deny
    – Mükemmel değilim, inkar etmiyorum
    My reputation’s on the line
    – Benim şöhretim çizgi üzeride
    So I’m working on a better me
    – Yani  kendimi geliştirmek için çalışıyorum

    Life is worth living
    – Hayat yaşamaya değer
    Life is worth living, so live another day
    – Hayat yaşamaya değer, öyleyse başka bir günü yaşa
    The meaning of forgiveness
    – Bağışlayıcılığın anlamı
    People make mistakes
    – İnsanlar hatalar yapar
    Only God can judge me
    – Beni sadece Tanrı yargılayabilir
    Life is worth living again
    – Hayat yine de yaşamaya değer
    Another day
    – Başka bir gün
    Life is worth living again
    – Hayat yine de yaşamaya değer

  • Ariana Grande – Side To Side İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Ariana Grande – Side To Side İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    I’ve been here all night, Ariana
    – Bütün gece buradaydım,Ariana
    I’ve been here all day, Nicki Minaj
    – Bütün gece buradaydım,Nicki Minaj
    And boy, got me walkin’ side to side
    – Ve oğlum,beni bir oraya bir buraya yürüttürüyorsun
    Let them hoes know
    – Bırak o sürtükler bilsinler

    I’m talkin’ to ya
    – Sana söylüyorum
    See you standing over there with your body
    – Vücudunla orada dururken görüyorum
    Feeling like I wanna rock with your body
    – Vücudunla sarsılmak istiyormuşum gibi hissediyorum
    And we don’t gotta think ’bout nothin’ (’bout nothin’)
    – Ve hiç bir şey hakkında düşünmek zorunda değiliz (hiçbir şey hakkında)
    I’m comin’ at ya
    – Sana geliyorum
    Cause I know you got a bad reputation
    – Çünkü biliyorum kötü bir şöhretin var
    Doesn’t matter, cause you give me temptation
    – Ama fark etmez çünkü beni ayartıyorsun
    And we don’t gotta think ’bout nothin’ (’bout nothin’)
    – Ve hiç bir şey hakkında düşünmek zorunda değiliz (hiçbir şey hakkında)

    These friends keep talkin’ way too much
    – Bu arkadaşlar çok fazla konuşuyor
    Saying I should give you up
    – Senden vazgeçmem gerektiğini söylüyorlar
    Can’t hear them no, cause I…
    – Onları duyamam hayır, çünkü ben…

    I’ve been here all night
    – Bütün gece buradaydım
    I’ve been here all day
    – Bütün gün buradaydım
    And boy, got me walkin’ side to side
    – Ve oğlum,beni bir oraya bir buraya yürütüyorsun
    I’ve been here all night
    – Bütün gece buradayım
    I’ve been here all day
    – Bütün gün buradaydım
    And boy, got me walkin’ side to side (side to side)
    – Ve oğlum, beni bir oraya bir buraya yürütüyorsun (yan yana)

    Been tryna hide it
    – Bunu saklamaya çalışıyorum
    Baby what’s it gonna hurt if they don’t know?
    – Bebeğim eğer onlar bilmezse bizi ne incitebilir ki?
    Makin’ everybody think that we solo
    – Herkese yalnızmışız gibi düşündürelim
    Just as long as you know you got me (you got me)
    – Bana sahip olduğunu bildiğin sürece (bana sahipsin)
    And boy I got ya
    – Ve oğlum bende sana sahibim
    Cause tonight I’m making deals with the devil
    – Çünkü bu gece şeytanla bir anlaşma yapıyorum
    And I know it’s gonna get me in trouble
    – Ve biliyorum bu başımı belaya sokacak
    Just as long as you know you got me
    – Bana sahip olduğunu bildiğin sürece

    These friends keep talkin’ way too much
    – Bu arkadaşlar çok fazla konuşuyor
    Saying I should give you up
    – Senden vazgeçmem gerektiğini söylüyorlar
    Can’t hear them no, cause I…
    – Onları duyamam hayır,çünkü ben…

    I’ve been here all night
    – Bütün gece buradaydım
    I’ve been here all day
    – Bütün gün buradaydım
    And boy, got me walkin’ side to side
    – Ve oğlum,beni bir oraya bir buraya yürütüyorsun
    I’ve been here all night
    – Bütün gece buradayım
    I’ve been here all day
    – Bütün gün buradaydım
    And boy, got me walkin’ side to side (side to side)
    – Ve oğlum, beni bir oraya bir buraya yürütüyorsun (yan yana)

    This the new style with the fresh type of flow
    – Bu canlı bir akımla yeni bir tarz
    Wrist icicle, ride dick bicycle
    – Bilek tutucu, pislik bisikletine bin
    Come true yo, get you this type of blow
    – Gerçeğe dönüşüyor,seni bu tür bir darbeyle alıyorum
    If you wanna menage I got a tricycle
    – Ev işi istiyorsan, üç tekerlekli bisikletim var

    All these bitches, flows is my mini-me
    – Bütün bu sürtükler,küçük ben’e akıyorlar
    Body smoking, so they call me young Nicki chimney
    – Vücut yanıyor, böylece bana genç Nicki bacası diyebilirler
    Rappers in they feelings cause they feelin’ me
    – Rapçiler duyguya giriyorlar çünkü beni anlıyorlar
    Uh, I-I give zero fucks and I got zero chill in me
    – Ah,hiç umrumda değil ve içim çok rahat
    Kissing me, copped the blue box that say Tiffany
    – Beni öperken, Tifanny diyen mavi kutunun orada yakaladın
    Curry* with the shot, just tell ’em to call me Stephanie
    – Curry* atışıyla, onlara bana Stephanie demelerini söyle
    Gun pop and I make my gum pop
    – Mantar tabancasını ve sakızımı patlatırım
    I’m the queen of rap, young Ariana run pop
    – Ben Rap’in kraliçesiyim, genç Ariana da Pop’u yönetiyor

    These friends keep talkin’ way too much
    – Bu arkadaşlar çok fazla konuşuyor
    Saying I should give you up
    – Ondan vazgeçmem gerektiğini söylüyorlar
    Can’t hear them no, cause I…
    – Onları duyamam hayır,çünkü ben…

    I’ve been here all night
    – Bütün gece buradaydım
    I’ve been here all day
    – Bütün gün buradaydım
    And boy, got me walkin’ side to side
    – Ve oğlum,beni bir oraya bir buraya yürütüyorsun
    I’ve been here all night
    – Bütün gece buradayım
    (Been here all night baby)
    – (Bütün gece buradayım bebeğim)
    I’ve been here all day
    – Bütün gün buradaydım
    (Been here all day baby)
    – (Bütün gün buradayım bebeğim)
    And boy, got me walkin’ side to side (side to side)
    – Ve oğlum, beni bir oraya bir buraya yürütüyorsun (yan yana)

    This the new style with the fresh type of flow
    – Bu canlı bir akımla yeni bir tarz
    Wrist icicle, ride dick bicycle
    – Bilek tutucu, pislik bisikletine bin
    Come true yo, get you this type of blow
    – Gerçeğe dönüşüyor,seni bu tür bir darbeyle alıyorum
    If you wanna menage I got a tricycle
    – Ev işi istiyorsan, üç tekerlekli bisikletim var

  • Macklemore – Growing Up Ed Sheeran, Ryan Lewis İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Macklemore – Growing Up Ed Sheeran, Ryan Lewis İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    They say boys don’t cry
    – Erkekler ağlamaz diyorlar
    But your dad has shed a lot of tears
    – Ama baban bir sürü gözyaşı dökmüştür
    They say I should be a strong man
    – Güçlü bir adam olmam gerektiğini söylüyorlar
    But baby, I’m still filled with fear
    – Ama bebeğim, ben hala korkuyla doluyum
    Sometimes I don’t know who I am
    – Bazen kim olduğumu bilmiyorum
    Sometimes I question why I’m here
    – Bazen neden burada olduğumu soruyorum
    I just wanna be a good dad
    – Sadece iyi bir baba olmak istiyorum
    Will I be? I have no idea
    – Olabilecek miyim? Hiçbir fikrim yok

    They say girls shouldn’t be tough
    – Kızlar güçlü olmamalı diyorlar
    And moms should raise their kids at home
    – Ama annelerin evde çocuklarını yetiştirmeleri gerekiyor
    But baby, I know that that isn’t true
    – Ama bebeğim, bunun doğru olmadığını biliyorum
    Cause your momma’s the toughest person I know
    – Çünkü Annen tanıdığım en güçlü insan
    I wanna raise you to be like her
    – Ben seni onun gibi olman için yetiştirmek istiyorum
    And watch you show the world how to do it on your own
    – Ve Kendi başına bunu nasıl yaptığını dünyaya göstermeni izle
    I’m still tryna figure out who I am
    – Hala kim ollduğumu çözmeye çalışıyorum
    I don’t wanna mess this up or do this wrong
    – Bunu mahvetmek istemiyorum ya da yanlış yapmak
    I’m gonna be there for your first breath
    – Senin ilk öpücüğün için orada olacağım

    I don’t know if I’ll be there for your first step
    – İlk adımın için orda olup olmayacağımı bilmiyorum
    I can promise you that I’ll try to work less
    – Daha az çalışacağıma sana söz verebilirim
    But the tour’s routed, and I got this album
    – Ama tur güzergahında ilerledi ve ben bu albümü aldım
    Put in so many hours, and
    – Çok fazla saatharcadığım
    To be something that I can look back and I can be proud of
    – Geriye dönüp bakabileceğim ve gurur duyabileceğim
    Don’t wanna be a dad that’s living in FaceTime
    – Yüz yüze yaşayacağım bir baba olmak istemiyorum
    I won’t spoil you, you can trust that
    – Seni mahvetmeyeceğim, buna güvenebilirsin
    For your sweet 16, you get a bus pass
    – Sen 16 yaşında olduğun için, otobüse biniş kartın var
    Had your heart broken? Been there, done that
    – Kalbin mi kırıldı, ordasın, yaptın
    I love you and I can’t give you enough of that
    – Seni seviyorum ve sana bunu yeterince veremiyorum
    Get back to community that raised you up
    – Seni büyüten çevreye geri dön
    You put the work in, don’t worry about the praise, my love
    – Bu işi al, övgüyü dert etme, sevgilim
    Don’t try to change the world, find something that you love
    – Dünyayı değiştirmeye çalışma, sevdiğin bir şey bul
    And do it every day
    – Ve her gün onu yap
    Do that for the rest of your life
    – Hayatın geri kalanı için bunu yap
    And eventually, the world will change
    – Ve sonunda, dünya değişecek

    I’ll be patient, one more month
    – Sabırlı olacağım, bir ay daha
    You’ll wrap your fingers round my thumb
    – Parmaklarını başparmağının etrafınca sar
    Times are changing, I know, but who am I if
    – Zaman değişiyor, biliyorum, ama ben kimim
    I’m the person you become
    – Senin olduğun kişiyim
    If I’m still growing up, up, up, up
    – Eğer hala büyüyorsam

    If I’m still growing up, up, up, up
    – Eğer hala büyüyorsam
    I’m still growing up
    – Hala büyüyorum

    Listen to your teachers, but cheat in calculus
    – Öğretmenlerini dinle, ama hesap makinesiyle kopya çek
    Tell the truth, regardless of the consequence
    – Doğruları söyle, sonucunu umursamadan
    And every day, give your momma a compliment
    – Ve her gün, annene bir övgü ver
    Take your girl to the prom
    – Kızını geziye götür
    But don’t get too drunk hanging out the limo
    – Limuzin şoförüyle takılacak kadar çok içme
    Slow dance with your woman in your arms
    – Kollarındaki kadınlarla yavaş dans et
    Sneak her in after but boy, you better tiptoe
    – Ona gizlice sokul ama sonra oğlum, parmak uçlarında yürüsen iyi olur
    Don’t wake your mom up, do yoga,
    – Anneni uyandırma, yoga yap,
    The quickest way to happiness? Learning to be selfless
    – Mutluluğun en çabuk yolu ne biliyor musun? özverili olmayı öğrenmek
    Ask more questions, talk about yourself less
    – Daha fazla soru sor, kendin hakkında az konuş
    Watch the sun set with best friends from a rooftop
    – Çatıdan en iyi arkadaşlarınla güneşin batışını seyret
    Wear a helmet, don’t be stupid
    – Bir başlık tak, aptal olma
    Jaywalk, but look before you do it
    – Dikkatsizce yürü ama onu yapmadan önce bir bak
    If it snows, go outside, build a jump, get some help
    – Eğer kar yağarsa,dışarı çık, bir atlayış yap, biraz yardım al
    Go to festivals, camp, fall in love and dance
    – Festivallere, kampa git, aşık ol ve dans et
    You’re only young once, my loved one, this is your chance
    – Sadece bir kere genç olacaksın, benim sevdiğim, bu senin şansın
    Take risks, cause life moves so fast
    – Riskler al, çünkü hayat çok hızlı ilerliyor

    I’ll be patient, one more month
    – Sabırlı olacağım, bir ay daha
    You’ll wrap your fingers round my thumb
    – Parmaklarını başparmağının etrafınca sar
    Times are changing, I know, but who am I if
    – Zaman değişiyor, biliyorum, ama ben kimim
    I’m the person you become
    – Senin olduğun kişiyim
    If I’m still growing up, up, up, up
    – Eğer hala büyüyorsam
    I’m still growing up, up, up, up
    – Hala büyüyorum

    I’ll be patient, one more month
    – Sabırlı olacağım, bir ay daha
    You’ll wrap your fingers round my thumb
    – Parmaklarını başparmağının etrafınca sar
    Times are changing, I know, but who am I if
    – Zaman değişiyor, biliyorum, ama ben kimim
    I’m the person you become
    – Senin olduğun kişiyim
    If I’m still growing up, still growing up, still growing up
    – Eğer hala büyüyorsam, hala büyüyorsam
    If I’m still growing up, still growing up, still growing up
    – Parmaklarını başparmağının etrafınca sar
    I’m still growing up
    – Hala büyüyorum
    I’m still growing up, ooh
    – Hala büyüyorum
    I’m still growing up
    – Hala büyüyorum
    I’m still growing up
    – Hala büyüyorum

  • Lady Gaga – Perfect Illusion  İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Lady Gaga – Perfect Illusion İngilizce Şarkı Sözleri ve Türkçe Çevirisi

    Tryin’ to get control
    – Kontrolü sağlamaya çalışıyorum
    Pressure’s takin’ its toll
    – Yerini baskı alıyor
    Stuck in the middle zone
    – Ortada takılı kaldım
    I just want you alone
    – Seni yalnız istiyorum
    My guessing game is strong
    – Tahmin etmede iyiyimdir
    Way too real to be wrong
    – Yanlış olması için çok gerçekçi

    Caught up in your show
    – Şovundan etkilenmiştim
    Yeah, at least now I know
    – Evet, en azından şimdi biliyorum ki…

    It wasn’t love, it wasn’t love
    – Aşk değildi bu, aşk değildi
    It was a perfect illusion (Perfect illusion)
    – Mükemmel bir illüzyondu (Mükemmel ilizyon)
    Mistaken for love, it wasn’t love
    – Aşkı karıştırmışız, bu aşk değildi
    It was a perfect illusion (Perfect illusion)
    – Mükemmel bir illüzyondu (Mükemmel ilizyon)
    You were a perfect illusion
    – Mükemmel bir illüzyondun

    I don’t need eyes to see
    – Görmek için gözlere ihtiyacım yok
    I felt you touchin’ me
    – Bana dokunuşunu hissetmiştim
    High like amphetamine
    – Amfetamin gibi sarhoş
    Maybe you’re just a dream
    – Belki de sadece bir rüyasın
    That’s what it means to crush
    – Bu parçalanmak demekti
    Now that I’m wakin’ up
    – Artık uyandığıma göre

    I still feel the blow
    – Hâlâ esintiyi hissediyorum
    But at least now I know
    – Ama en azından biliyorum ki…

    It wasn’t love, it wasn’t love
    – Aşk değildi bu, aşk değildi
    It was a perfect illusion (Perfect illusion)
    – Mükemmel bir illüzyondu (Mükemmel ilizyon)
    Mistaken for love, it wasn’t love
    – Aşkı karıştırmışız, bu aşk değildi
    It was a perfect illusion (Perfect illusion)
    – Mükemmel bir illüzyondu (Mükemmel ilizyon)

    Where are you? Cause I can’t see you
    – Neredesin? Göremiyorum da
    It was a perfect illusion but I feel you watchin’ me
    – Mükemmel bir illüzyondu ama izlediğini hissediyorum
    Dilated, falling free in a modern ecstasy
    – Açıldım, modern bir coşku içinde serbestçe düşüyorum

    Where are you? Cause I can’t see you
    – Neredesin? Göremiyorum da
    It was a perfect illusion but I feel you watchin’ me
    – Mükemmel bir ilizyondu ama beni izlediğini hissediyorum
    But I feel you watchin’ me
    – Ama beni izlediğini hissedyorum
    Illusion
    – İlizyon
    But I feel you watchin’ me
    – Ama beni izlediğini hissediyorum
    Mistaken for love
    – Aşkı karıştırmışız
    Where were you? Cause I can’t see
    – Nerdeydin? Göremiyorum da
    But I feel you watchin’ me
    – Ama beni izlediğini hissediyorum
    Mistaken for love
    – Aşkı karıştırmışız
    Dilated, falling free in a modern ecstasy
    – Açıldım, modern bir coşku içinde serbestçe düşüyorum
    Mistaken for love
    – Aşkı karıştırmışız
    In a modern ecstasy
    – Modern bir coşku içinde
    In a modern ecstasy
    – Modern bir coşku içinde

    I’m over the show
    – Şovu bıraktım
    Yeah at least now I know
    – Evet, en azından şimdi biliyorum ki…

    It wasn’t love, it wasn’t love
    – Bu aşk değildi, bu aşk değildi
    It was a perfect illusion (Perfect illusion)
    – Mükemmel bir ilizyondu (Mükemmel ilizyon)
    Mistaken for love, it wasn’t love
    – Aşkı karıştırmışız, bu aşk değildi
    It was a perfect illusion (Perfect illusion)
    – Mükemmel bir ilizyondu (Mükemmel ilizyon)
    You were a perfect illusion
    – Sen mükemmel bir ilizyondun
    You were a perfect illusion
    – Sen mükemmel bir ilizyondun
    It was a perfect illusion
    – Bu mükemmel bir ilizyondu
    Somewhere in all the confusion
    – Bütün bu karmaşanın bir yerinde
    It was a perfect illusion, illusion (illusion)
    – Bu mükemmel bir ilizyondu (ilizyon)

    Where were you ’cause I can’t see it
    – Neredeydin? Göremiyorum da
    It was perfect illusion but I feel you watchin’ me, baby
    – Bu mükemmel bir ilizyondu ama beni izlediğini hissediyorum, bebeğim


    Somewhere in all the confusion
    – Bütün bu karmaşanın bir yerinde
    Dilated, fallin’ free
    – Açıldım serbestçe düşüyorum
    You were so perfect
    – Çok mükemmeldin
    In a modern ecstasy
    – Modern bir coşku içinde
    You were a perfect illusion
    – Sen mükemmel bir ilizyondun