Çingenelik | * Çingene olma durumu. * (Küçük ç ile) Arsızca aç gözlülük, cimrilik. |
çini | * Duvarlarıkaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlıve genellikle çiçek resimleriyle bezeli, pişmiş, balçık levha, fayans. * Sırlıve süslü, pişmiş balçıktan yapılmışolan. |
çini döşemek | * bir yeri çini ile kaplamak. |
çini mürekkebi | * Simsiyah, ince ve solmaz bir is mürekkebi. |
çinici | * Çini yapan veya satan kimse. |
çinicilik | * Çini yapma sanatı. |
çinili | * Çinisi olan, çinilerle bezenmişolan. |
çinisiz | * Çinisi olmayan. |
çinke | * Sağlam, sert taş. * En ufak parça. * Benek. |
çinko | * Atom numarası30, atom ağırlığı65,37, mavimsi beyaz renkte olan sert bir element, tutya. KısaltmasıZn. * Bu elementten yapılmış. |
çinko | * Tombala oyununda kartın bir veya iki sırasınıdoldurunca kazandığını bildiren ve açıkça söylenen söz. * Tombala oyununda kartın bir veya iki sırasınıdoldurana verilen ödül. |
çinkograf | * Çinkografi ustası. |
çinkografi | * Çoğaltılmak istenilen resim veya yazıların kalı bınıçinko üzerine çıkarma sanatı. |
Çinli | * Çin milletinden veya bu milletin soyundan olan (kimse). |
çintiyan | * İçi astarlı, uzun kadın donu, kadın şalvarı. |
çip | * Milimetrik yüzeyler üzerinde on binlerce devre elemanından oluşan ve son derece karmaşık elektronik devrelerin yerleştirildiği, genellikle silikon gibi yarı iletken bir malzemeden yapılmışince bir dilim. |
çipil | * (göz için) Ağrılıve kirpikleri dökülmüş. |
çipilleşme | * Çipilleşmek işi. |
çipilleşmek | * Gözleri çipil duruma gelmek. |
çipilti | * Yağmur serpintisi. |
çipo | * Gemiyi istenilen bir yerde tutmak için bir zincirle denize atılan, iki veya daha çok kolu bulunan gemi demiri. |
çipura | * Karagöz balığına benzer, eti beyaz bir Akdeniz balığı(Aurata aurata). |
çir | * Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. |
çirçirci | * Çirçir yapan kimse. |
çiriş | * Çirişotunun kökünün öğütülmesiyle yapılan ve su ile karılarak tutkal gibi kullanılan esmer, sarı bir toz. |
çirişgibi | * yapışkan ve acı. |
çirişotu | * Zambakgillerden, beyaz çiçekli bir bitki (Asphodelus). |
çirişçi | * Çirişyapan ve satan kimse. |
çirişçi çanağı | * Çirişhazırlamakta kullanılan derin kap. * Acıve kurumuş, zehir gibi. |
çirişçilik | * Çirişçinin işi veya mesleği. |
çirişleme | * Çirişlemek işi. |
çirişlemek | * Çirişsürmek. |
çirişlenme | * Çirişlenmek işi veya durumu. * Nişastanın ve bazı inorganik tuzların etkisi ile granürler yapısının bozulması, su alarak şişmesi, kristal özelliğini kaybetmesi ve viskozite ve enzimlere karşıhassasiyetinin artması. |
çirişlenmek | * Çirişsürülmek. |
çirişli | * Çirişsürülmüş. * İnceliği kola ile örtülmüş(bez, kumaş). |
çirkef | * Pis ve bulanık su. * İğrenç ve bulaşkan (kimse veya şey). |
çirkefçe | * Çirkefe yakışır bir biçimde (olan). |
çirkefe (çamura) taşatmak (veya çirkefi üzerine sıçratmak) | * edepsiz bir kimsenin tepkisine yol açacak bir davranışta bulunmak. |
çirkefleşme | * Çirkefleşmek işi. |
çirkefleşmek | * Çirkef durumuna gelmek. |
çirkefli | * İğrenç ve pis durumda bulunan. |
çirkeflik | * Çirkef olma durumu veya çirkefçe davranış. |
çirkin | * Göze veya kulağa hoşgelmeyen, güzel karşıtı. * Yakışık almayan. * Karanlık, dalavereli, şüpheli. |
çirkin kaçmak | * hoşolmayan bir durum olmak. |
çirkince | * Çirkine yakın, çirkin bir biçimde (olan). |
çirkinleşme | * Çirkinleşmek işi. |
çirkinleşmek | * Çirkin bir duruma gelmek. |
çirkinleştirme | * Çirkinleştirmek işi. |
çirkinleştirmek | * Çirkin bir duruma getirmek. |
çirkinlik | * Çirkin olma durumu. * Çirkin olanın niteliği. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 40
-
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 31
çıkra * Sık çalı. çıkralık * Çıkra ile örtülü yer. çıkrık * Kuyudan kovayıçekmeye yarayan ve el ile çevrilen araç.
* İplik bükmek, iplik sarmak gibi işlerde kullanılan, el veya ayakla çevrilen dolap.
* Ağır bir şeyi çekecek ipin sarılmasına yarayan ve bir eksen üzerinde uzunca bir kolla çevrilerek dönen
silindir.çıkrıkçı * Çıkrık yapıp satan kimse.
* Elyaf fitillerini incelterek iplik veya elyaf yünü hâline getiren ve boşmakaralara saran bir makine.çıkrıkçılık * Çıkrık yapma işi veya satma. çıkrıkçın * Bir ördek türü. çıkrıklı * Çıkrığı olan. çıkrıksız * Çıkrığı olmayan. çıktı * Üretim sonucu ortaya çıkan ürün, girdi karşıtı.
* Artık.
* Bilgisayarda yazılan bir metni kâğıda dökme.
* Mezuniyet belgesi.-çıl * Bkz. -cıl / -cil. -çıl * Küçültme sıfatlarıtüreten ek: ak-çıl, kır-çıl vb. çılan * İri bir çeşit çiğde. çılbır * Yoğurtlu yumurta yemeği. çılbır * Yulara takılan ip veya zincir. çıldır çıldır * Canlıcanlı.
* Parlak parlak, parlayarak.çıldırasıya * Çıldıracak gibi, pek çok. çıldırış * Çıldırmak işi veya biçimi. çıldırma * Çıldırmak işi. çıldırmak * Delirmek, aklını oynatmak.
* Israrla istemek, büyük arzu göstermek.çıldırtıcı * Çıldırtmak işini yapan. çıldırtıcılık * Çıldırtıcı olma durumu. çıldırtma * Çıldırtmak işi. çıldırtmak * Çıldırmasına sebep olmak. çılgın * Aşırıdavranışlarda bulunan, deli, mecnun.
* Çok büyük, aşırı, olağanüstü.çılgına dönmek * sevniç, öfke, kızgınlık vb. duygular sonucu aşırıölçüde heycanlamak, kendine hâkim olamamak. çılgınca * Deli gibi, delicesine.
* Aşırı bir biçimde.çılgıncasına * Çılgın gibi, çılgına dönmüşolarak. çılgınlaşma * Çılgınlaşmak işi. çılgınlaşmak * Çılgınca davranışlarda bulunmak. çılgınlık * Aşırıdavranış. çılkava * Bkz. cılkava. çıma * Halat ucu. çıma vermek * halat uzatmak. çımacı * Vapur iskelelerinde çıma uzatan veya tutan işçi. çımacılık * Çımacının işi. çımbar * Dokuma tezgâhındaki kumaşı germeye yarayan iki tarafıdişli araç, çımbar. çımkırma * Çımkırmak işi. çımkırmak * (kuşiçin) Pislemek. çın * Doğru, gerçek. çın çın * Metal eşyaya vurulunca çıkan sese benzeyen bir ses çıkararak. çın çın inletmek * gür ve keskin ses çıkarmak. çın çın ötmek * sürekli olarak keskin ses çıkarmak. çın tutmak * doğru olduğunu söylemek, doğrulamak. çınar * İki çeneklilerden, 30 m’ ye kadar uzayabilen, gövdesi kalın, uzun ömürlü, genişyapraklı bir ağaç (Platanus). çınargiller * Örneği çınar olan bitki familyası. çınarımsı * Çınara benzeyen. çınarımsı isfendan * Çınara benzer akça ağaç türü (Acer psüudoplatanus). çınarlı * Çınarı olan. çınarlık * Çınar ağaçlarıçok olan yer. çınayaz * Açık, mehtaplı, çok soğuk hava. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 32
çınçınlatmak * (kadehleri) Birbirine tokuşturmak. çıngar * Kavga, gürültü. çıngar çıkarmak * gürültü, kavga çıkarmak. çıngar kopmak * gürültü, kavga çıkmak. çıngı * Kıvılcım.
* Parça, zerre.çıngıl * Ufak ve seyrek taneli üzüm salkımı. çıngır çıngır * (ses için) Çıngırak sesi gibi ses çıkararak. çıngırağıçekmek * ölmek. çıngırak * Küçük çan.
* İçindeki tanelerin hareketiyle ses çıkaran metal yuvarlak nesne.çıngırakçı * Çıngırak yapan veya satan kimse. çıngırakçılık * Çıngırak yapmak veya çıngırak satmak işi. çıngıraklı * Çıngırak taşıyan, üzerinde çıngırak bulunan.
* Neşeli ve yüksek sesle (gülme, kahkaha).çıngıraklıyılan * Çıngıraklıyılangillerden, kuyruk ucundaki sert pullarıkımıldatarak kuru yaprak hışırtısına benzer bir ses
çıkartan tehlikeli bir yılan (Crotalus).çıngıraklıyılangiller * Omurgalıhayvanlardan sürüngenler sınıfına giren bir familya. çıngırdak * Çıngırak.
* Çocuk oyuncağı olarak kullanılan saplı bir tür çıngırak.çıngırdama * Çangırdamak işi. çıngırdamak * Çıngırak sesi çıkarmak. çıngırdatma * Çıngırdatmak işi. çıngırdatmak * Çıngırak sesi çıkarmasını sağlamak. çıngırtı * Çıngırağın sesine benzer keskin ve kesik ses. çınlak * Çınlaması, yankısıçok olan (yer). çınlama * Çınlamak işi. çınlamak * Çın diye ses çıkarmak.
* Yankıvermek.çınlamalı * Çınlaması olan. çınlatış * Çınlatma işi veya biçimi. çınlatma * Çınlatmak işi veya biçimi. çınlatmak * Çınlamasını sağlamak. çınlayış * Çınlamak işi veya biçimi. çınsabah * Sabahleyin, çok erken. çıpıçıpı * (çocuk dilinde) Yıkanma. çıpıl çıpıl * Su ile oynayarak. çıpıldak * (küçük çocuklar için) Çıplak. çıpır * Yonga. çıpır makinesi * Elyaflıplâka imalâtında kullanılmak üzere odunlarıyonga hâline getiren makine. çıplak * Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan.
* (başiçin) Saçsız.
* Üzerinde yeşillik bulunmayan.
* İçinde, gerekli eşya bulunmayan.
* Yalın, süssüz.
* Olduğu gibi, apaçık.
* Çıplak vücut resmi, nü.
* Yoksul kimse.çıplak alev * Isıtılacak maddelere veya bunların içinde bulunduğu kaplara doğrudan doğruya yöneltilen ateşveya alev. çıplak at * Koşumlarıve gemi takılmamış, eyerlenmemişat. çıplak gözle (bakmak) * görmeye yardımcı olacak hiçbir araç kullanmaksızın. çıplak maden * Tamamen saf durumda, içinde hiçbir yabancımadde bulunmayan maden. çıplak mülkiyet * Yararlanma hakkı başkasının olan bir mal üzerindeki sahiplik durumu, kuru mülkiyet. çıplak resim * Resim sanatında çıplak insanıkonu alan bir resim türü, nü. çıplak tohumlular * Açık tohumlar. çıplak ücret * Vergiler, yan ödemeler veya primler dışında kalan aslî ücret. çıplaklar kampı * İçinde, insanların giysisiz dolaşıp yaşadıklarıdinlenme bölgesi. çıplaklaşma * Çıplaklaşmak işi. çıplaklaşmak * Çıplak duruma gelmek. çıplaklaştırma * Çıplaklaştırmak işi. çıplaklaştırmak * Çıplak duruma getirmek. çıplaklığıyla * hiçbir şey saklamaksızın, olduğu gibi. çıplaklık * Çıplak olma durumu. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 33
çıplanma * Çıplanmak işi. çıplanmak * Çıplak duruma gelmek. çır çır * Çırpınmak fiili ile birlikte ne yapacağınışaşırmış bir durumda çok üzüntü ve telâşanlatır. çıra * Çam gibi reçineli ağaçların yağlıve çabuk yanmaya elverişli bölümü.
* Lâmba.çıra dibine ışık vermek * Bkz. mum dibine ışık vermek. çırağ * Mum, kandil, lâmba gibi ışık aracı; ışık. çırak * Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse.
* Dükkânda ayak işlerine bakan kimse.
* Saray veya daire gibi büyük yerlerde yıllarca hizmet ettikten sonra geçimi sağlanarak izin verilen kimse.çırak çıkarmak * bir kimsenin beklediğinden az bir kazançla ortalıktan uzaklaştırıldığınıanlatmak için kinayeli olarak
kullanılır.
* Cariye veya odalıkların saray, konak veya köşk gibi büyük yerlerde yıllarca hizmet ettikten sonra
evlenmesine veya geçimi sağlayacak o yerden ayrılmasına izin vermek.çırak etmek * bir ustanın yanında çalıştıktan sonra geçimini sağlayabilecek düzeye erişmişolan kişiye bağımsız çalışması
için izin vermek.çıraklık * Çırak olma durumu, yamaklık.
* Çırağın yaptığı iş.
* Çırağa verilen ücret.
* Çırakların çalıştığıyer.çıraklık etmek * çırak olarak çalışmak. çırakma * Üzerine kandil, mum veya herhangi bir ışık konulan yüksek tabla, şamdan. çırakman * Üzerinde meş’ale yakılan kule veya demir direk.
* Balıkçıların balıklarıkıyıya çekebilmek için geceleyin yaktıklarıateş.
* Çırakma.çıralı * Çırası olan veya çıra gibi reçineli olan. çıralık * Çıra olarak kullanılmaya elverişli. çıramoz * Balıkçıların, ateş balığı avlarken üzerinde çıra ve funda yaktıklarıızgara. çırçıl * Gemilere yükleme sırasında, bir fıçıyıyukarıkaldırabilmek için fıçının iki başına takılan enli ve kancalı
zincir.çırçıplak * Bütünüyle çıplak, çırılçıplak. çırçıplaklık * Çırçıplak olma durumu. çırçır * Pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan âlet. çırçır * Küçük pınar.
* Cırcır böceği.çırçırlama * Çırçılamak işi veya durumu. çırçırlamak * Pamuk, keten ve kendir gibi bitkisel dokuma ham maddelerini çekirdek veya kabuklarından temizlemek. çırılçıplak * Tamamen çıplak, çırçıplak.
* Çok açık ve yalın bir durumda.çırılçıplaklık * Çırılçıplak olma durumu. çırnık * Küçük boyda kayık.
* Üç flok yelkeni bulunan, iki yüz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli.çırpı * Dal, budak kırpıntısı.
* Boyalıve gergin bir sicimi yay gibi çekip bırakmak yoluyla çizgi çizme.çırpı(gibi) * (kol ve bacak için) çok ince, çok zayıf. çırpı ipi * İki nokta arasında düzgünlüğü sağlamak için kullanılan ip. çırpıvurmak * boyaya batırılmışipin gerilip çabucak çırpılmasıyla yüzeylere çizgi çekmek. çırpıcı * Çırpmak işini yapan.
* Yazma kumaşişlerini, boyalarıtutsun diye deniz suyunda çırpan kimse.çırpılma * Çırpılmak işi. çırpılmak * Çırpma işine konu olmak. çırpınıçırpını * Çırpınarak. çırpınış * Çırpınmak işi veya biçimi. çırpınma * Çırpınmak işi. çırpınmak * Acı ile kımıldanmak.
* Kaslar birdenbire kendiliğinden ve düzensiz bir biçimde kımıldamak, ihtilâç etmek.
* Ses çıkararak hafif dalgalanmak.
* Ne yapacağınışaşırmış bir durumda üzüntü ve telâşgöstermek.
* Çok istenilen bir şeyi gerçekleştirebilmek için aşırıderecede çaba harcamak.çırpıntı * Çırpınma.
* Suların ufak ve oynak dalgalarla kaynaşması.çırpıntılı * Ufak ve oynak dalgalı(deniz). çırpış * Çırpma. çırpışma * Çırpışmak işi. çırpışmak * (kuşlar) Kanatlarını oynatmak. çırpıştırılma * Çırpıştırılmak işi. çırpıştırılmak * Çırpıştırmak işi yaptırılmak. çırpıştırma * Çırpıştırmak işi.
* Çarçabuk, özensiz ve üstünkörü yapılan (iş).çırpıştırmak * Emek harcamadan, özensiz ve üstünkörü yapmak. çırpıya getirmek * bir sıra veya çizgi üzerine getirmek. çırpma * Çırpmak işi.
* Kumaşın kenarınıkıvırıp dikmek için iğne, kenara göre çapraz tutularak ve çift kattan batırılıp tek kattan
çıkarılarak yapılan dikiş biçimi.çırpmacı * Çırpmak işini yapan kimse. çırpmacılık * Çırpmacının işi veya mesleği. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 34
çırpmak * Hızla ve kesik kesik silkelemek.
* İki şeyi birbirine çarpmak.
* Bir şeyin ucundan bir parça kesmek.
* Sulu yiyecekleri hızla ve sürekli olarak çatal, kaşık gibi bir şeyle karıştırmak.
* Güreşte rakibinin kollarını beli hizasında sımsıkıkavrayarak minderde kendi üzerinden sağa ve sola sırt
üstü savurmak.
* Çalmak, hırsızlık etmek.çırptırma * Çırptırmak işi. çırptırmak * Çırpmak işini yaptırmak. çıt * Küçük bir şeyin kırılırken çıkardığıhafif ve süreksiz ses. çıt çıkarmamak * hiç ses çıkarmamak. çıt çıkmamak * en hafif bir ses bile çıkmamak. çıt etmek * çıt sesi çıkarmak. çıt yok * en hafif bir ses bile yok. çıta * Düzgün biçilmişuzun ve ensiz tahta. çıtak * Dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan.
* Kaba, huysuz, kavgacı.çıtçıt * Üzerinde dikili bulunduklarışeyin iki kenarınıüst üste getirerek birleştirmeye yarayan iki parçadan yapılmış
metal tutturmalık, fermejüp, kopça.
* Mobilya kapaklarını, kapılarıkilitleme ve sürgülemenin dışında kapalıtutmaya yarayan ve az bir kuvvetle
açılıp kapanmasınısağlayan iki parçalımetal veya plâstik araç.çıtçıtlama * Çıtçıtlamak işi. çıtçıtlamak * Çıtçıtla tutturmak. çıtıpıtı * Ufak tefek ve sevimli. çıtır çıtır * Kömür ve odun yanarken, ince tahta çubuklar vb. kırılırken, gevrek bir şey yenilirken çıkan ses. çıtır çıtır etmek * çıtırdamak. çıtır çıtır konuşmak * düzgün ve uzunca konuşmak. çıtır pıtır * (çocuklar için) Kolaylıkla ve tatlıtatlı(konuşmak).
* Çıtıpıtı.çıtırdama * Çıtırdamak işi. çıtırdamak * Çıtır çıtır ses çıkarmak. çıtırdata çıtırdata * Çıtırdatarak. çıtırdatış * Çıtırdatmak işi veya biçimi. çıtırdatma * Çıtırdatmak işi. çıtırdatmak * Çıtır çıtır ses çıkarmasına yol açmak. çıtırdayış * Çıtırdamak işi veya biçimi. çıtırtı * Çıtırdama sesi. çıtkırıldım * Aşırı incelik, dayanıksızlık ve çekingenlik gösteren (kimse). çıtkırıldımlık * Çıtkırıldım olma durumu. çıtlama * Çıtlamak işi.
* Antep fıstığının kabuğunu aralama.çıtlamak * Çıt sesi çıkarmak. çıtlatılma * Çıtlatılmak işi. çıtlatılmak * Çıtlatmak işi yapılmak. çıtlatış * Çıtlatmak işi veya biçimi. çıtlatma * Çıtlatmak işi.
* Antep fıstığının kabuğunu aralama.çıtlatmak * Bir şeyden çıt sesi çıkarmak.
* Bir kimseye, bilmediği bir şeyden ancak sezdirecek kadar söz etmek.
* Antep fıstığının kabuğunu aralamak.
* İşparçalarının bazıyerlerini oyup çıkarmadan makasla kesmek.çıtlık * Çitlembik. çıtpıt * Ayak altında ezilerek çıtır çıtır ses çıkaran bir tür patlangaç, çatapat. çıvdırma * Çıvdırmak işi. çıvdırmak * Çıvmak işini yaptırmak. çıvgar * Çift sürmekte veya araba çekmekte olan hayvanlara yardımcı olarak koşulan hayvan. çıvgın * Rüzgâr ve karla karışık yağan yağmur.
* Ağaç sürgünü, filiz.çıvlama * Çıvlamak işi. çıvlamak * Fışkırarak akmak. çıvma * Çıvmak işi. çıvmak * Atlamak, sıçramak, zıplamak.
* (hızla giden bir şey) Bir yere çarpıp yön değiştirmek, sekmek, çavmak, sapmak, inhiraf etmek.çıyan * Çok ayaklılardan.sarımtırak renkte, zehirli böcek (Scolopendra). çıyan gibi * hain bakışlısarışın kimse. çıyan gözlü * Mavi gözlü. çıyanlık * Hain olma durumu, hainlik. çıyanlık etmek * hainlik etmek. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 35
çızıktırmak * Çiziktirmek. -çi * Bkz. -cı/ -ci. çiçeğe kesmek * çiçek açmak. çiçeği burnunda (veya çiçeği burnunda, çamuru karnında) * yeni, çok taze, yeni koparılmış. çiçek * Bir bitkinin, üreme organlarınıtaşıyan çoğu güzel kokulu, renkli bölümü.
* Çiçek açan kır veya bahçe bitkisi.
* Davranışlarıhafif, toplum kurallarına uymayan kimse.
* İrinli kabarcıklar dökerek yüzde izler bırakan ateşli, ağır ve bulaşıcı bir hastalık.
* Süblimleşme veya çiçeksime yoluyla elde edilen toz.çiçek açmak (veya vermek) * çiçeklenmek.
* yeniden ortaya çıkmak, görüntü vermek.çiçek aşısı * Çiçek hastalığına karşı bağışıklık sağlamak amacıyla aşı olarak yapılan zayıflatılmışçiçek virüsü. çiçek bahçesi * Çiçek yetiştirilen veya çiçeklerle kaplanmışsüslü bahçe. çiçek biti * Yarım kanatlılardan, küçük ve yumuşak vücutlu olan, bitkilerin üzerinde sürü durumunda yaşayan bir
böcek.çiçek boyası * Kırmız. çiçek bozuğu * Çiçek hastalığından yüzü delik deşik olmuş, çopur. çiçek çıkarmak * çiçek hastalığına tutulmak. çiçek durumu * Çiçeklerin sap üzerindeki dizilişi. çiçek dürbünü * Bkz. kaleydoskop. çiçek evi * Çiçek yetiştirilen ve satılan yer. çiçek gibi * temiz, bakımlı, güzel. çiçek olmak * yaşına, durumuna uymayan aşırıdavranışlarda bulunmak. çiçek pazarı * Çiçeklerin alınıp satıldığıçarşı. çiçek sapçığı * Çiçekleri sapa birleştiren ince ve küçük sap. çiçek sapı * Çiçek durumunda bütün çiçeklerin, üzerinde toplandığıveya bitiştiği sap. çiçek soğanı * Lâle gibi çiçeklerin ekim zamanıköklerinde oluşan soğan biçimindeki yumru filiz. çiçek suyu * Turunçgillerin çiçeklerinin imbikten geçirilmesiyle elde edilen güzel kokulu su. çiçek tacı * Çiçeklerin üreme organlarının çevresinde türlü renkte yaprakçıklardan oluşan ve böcekleri çeken organ. çiçek tozu * Başçığın içinde bulunan, çiçekte döllenmeyi sağlayan toz. çiçek yağı * Ayçiçeği yağı. çiçek yaprağı * Çiçek sapıüzerinde ve çiçeğe yakın, özel biçimler gösteren yaprak. çiçekçi * Çiçek yetiştiren, satan veya yapma çiçek işiyle uğraşan kimse.
* Çiçek satılan yer.çiçekçi esnafı * Sebze ve meyve toptancısı, komisyoncusu. çiçekçilik * Çiçek yetiştirme, satma veya yapma, çiçek yapıp satma işi. çiçekleme * Çiçeklemek işi. çiçeklemek * Çiçek dikmek.
* Çiçekle donatmak.çiçeklendirme * Çiçeklendirmek işi. çiçeklendirmek * Çiçekli duruma getirmek.
* Çiçekli bir durumdaymışgibi görünmek.çiçekleniş * Çiçeklenmek işi veya biçimi. çiçeklenme * Çiçek açma.
* Çiçeğin açma zamanı.
* Tuzların billûrlaşma sularınıyitirerek toz durumuna gelmesiyle oluşan tuzlar.çiçeklenmek * Çiçek açmak, çiçek vermek, çiçekli duruma gelmek. çiçekleşme * Çiçekleşmek işi veya durumu. çiçekleşmek * Çiçek durumuna girmek, çiçek gibi olmak. çiçekli * Çiçeği veya çiçek resimleri olan. çiçekli bitkiler * Bkz. tohumlu bitkiler. çiçeklik * Koparılmışçiçekleri koymaya yarar kap.
* Çiçek saksılarınıkoymaya veya çiçek yetiştirmeye ayrılmışyer.
* Eski evlerde süs eşyasıkonulan raflıduvar oyuğu.
* Çiçeğin üzerinde çanak, taç ve öteki organlarının bulunduğu parça.çiçeksever * Çiçeğe düşkün kimse. çiçeksime * Çiçeksimek işi veya sonucu. çiçeksimek * Çiçek gibi olmak, çiçeklenmek.
* Kristal durumunda bulunan bir bileşik, kristal suyunu yitirip beyazımsı bir toz durumunu almak.
* Deride leke, sivilce, çiçek gibi döküntüler belirmek.çiçeksiz * Çiçeği olmayan. çiçeksiz bitkiler * Mantarlar ve eğrelti otları gibi, üreme organları gizli olan bitkiler sınıfı. çift * (nesneler için) Birbirini tamamlayan iki tekten oluşan.
* Bir erkek ve bir dişiden oluşan iki eş.
* Toprağısürmek için birlikte koşulan iki hayvan.
* Küçük maşa veya cımbız.çift atış * Çıkışhakeminin, çıkışın yanlışolduğunu koşuculara bildirmek ve yarışıdurdurmak için yaptığı iki el
tabanca atışı.çift ayaklılar * Duyargalarısekiz eklemli, vücut halkalarında ikişer çift ayak bulunan, ıslak ve karanlık yerleri seven çok
ayaklılar topluluğu.çift camlı * Aralarında boşluk bırakılarak takılmışiki camı bulunan (pencere). -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 24
çengel atmak * bir konuya taraftar toplama girişiminde bulunmak, ilişki kurmak. çengel çeneliler * Çeneleri gaga biçiminde uzamışve tam kemikleşmemiş balıklar takımı, yapışık çeneliler. çengel iğnesi * Çengel biçiminde ilmiklerden oluşan bir tür işleme.
* Çengelli iğne.çengel sakızı * Kengel sakızı. çengel takmak * uğraşmak veya kötülük etmek için el atmak. çengelleme * Çengellemek işi. çengellemek * Çengelini takmak.
* Çengel atışyapmak.çengellenmek * Çengel takılmak, çengelle tutturulmak. çengelleyiş * Çengellemek işi veya biçimi. çengelli * Çengeli olan veya ucu çengel biçiminde olan. çengelli iğne * Tutturulduğu yerden kurtulmaması için ucu özel yuvaya geçirilen iğne. çengelsi * Çengeli andıran, çengel biçimli. çengi * Çalgıeşliğinde oynamayımeslek edinmişkadın. çengi kolu * Çengilerden oluşan topluluk. çengi takımı * Çengi kolu. çengilik * Çenginin yaptığı iş. çengüçegane * Saz eğlentisi. çenileme * Çenilemek işi. çenilemek * Canıyanan köpek ağlar gibi acıacıses çıkarmak. çenk * Harpıandıran, telli bir çalgı. çentik * Bir şeyin kenarından kesilerek veya kırılarak açılan küçük kertik, tırtık.
* Kertikli.
* Küçük oyuk.
* Basım sırasında basım aletinin diyaframını belirli bir açıklığa getirecek düzeni işletmek için filmin kenarına
yapılan çukurluk.çentik açmak * çentik oluşturmak. çentik atmak * çentiklemek. çentikleme * Çentiklemek işi. çentiklemek * Bir şeyde çentik açmak.
* Bir şeyi ince doğramak.çentiklenme * Çentiklenmek işi. çentiklenmek * Çentikli duruma gelmek. çentikli * Üzerinde çentik bulunan. çentilme * Çentilmek durumu. çentilmek * Çentmek işine konu olmak. çentme * Çentmek işi. çentmek * Bir şeyin kenarında kertik açmak.
* Soğan, salatalık gibi şeyleri küçük ve ince parçalar durumunda doğramak.çepçevre * Bkz. çepeçevre. çepeçevre * Bütün yanlarınıkuşatacak biçimde, fırdolayı. çepel * Kir, bulaşık, çamur, pislik.
* Ürüne karışmışyabancımadde.
* Çalıçırpı.
* Bozuk, kapalı, yağmurlu hava.çepelleme * Çepellemek işi. çepellemek * Çepel duruma getirmek, karıştırmak. çepellenme * Çepellenmek işi. çepellenmek * Çepelli duruma gelmek.
* Karışıp bozulmak.çepelli * İçinde sap, taş, toprak gibi yabancımadde bulunan. çepellilik * Çepelli olma durumu. çeper * Çit.
* Ahlâksız, huysuz, geçimsiz kimse.
* Bağçubuğu, çalıçırpı.
* Sebze bahçesi.
* Zar.çeper çekmek * çitten duvar çevirmek. çeperli * Çeperi olan, çeperle çevrili bulunan. çepez * Bozuk ipek kozası. çepiç * Çebiç. çepin * Bahçelerde kullanılan küçük çapa. Çepni * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. çer * “Gelişigüzel ve dayanıksız yapılmış” anlamında çer çöp veya çerden çöpten ikilemelerinde geçer. çer çöp * Çalıçırpıkırıntısı.
* Döküntü, süprüntü.
* Bazıçocuk oyunlarında dikkat anlamında kullanılan uyarma sözü. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 25
çerçeve * Resim, yazı, ayna gibi şeyleri süslemek veya bir yere asılabilecek duruma getirmek için bunlara geçirilen
kenarlık.
* Kapı, pencere ile bunların cam veya tablalarının yerleştirilmişolduğu kenarlık.
* Bir düşünce alanının sınırlarıveya bu sınırlar içindeki alan.
* Beden eğitiminde asılma ve tırmanmalar için kullanılan araç.çerçeve anlaşma * Hükûmet ile sendika ve işverenler arasında toplu sözleşme öncesinde varılan ön anlaşma. çerçeveci * Çerçeve yapan kimse.
* Resimlere, tablolara çerçeve takma işiyle uğraşan kimse.çerçevecilik * Çerçeve yapma veya satma işi. çerçeveleme * Çerçevelemek işi.
* Filmi çevrilecek başlıca cismin, gerek büyüklük gerek yer bakımından görüntü çerçevesine göre
düzenlenmesi işi.çerçevelemek * Bir şeye çerçeve geçirmek veya bir şeyi çerçeve içine alma. çerçevelenme * Çerçevelenmek işi. çerçevelenmek * Çerçeve içine alınmak. çerçeveletme * Çerçeveletmek işi. çerçeveletmek * Çerçeve geçirtmek. çerçeveli * Çerçeve geçirilmişveya çerçeve içine alınmışolan. çerçevesiz * Çerçeve içinde olmayan. çerçi * Köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyasısatan gezginci esnaf.
* (bazı bölgelerde) Tuhafiyeci.çerçici * Çerçi. çerçilik * Çerçinin yaptığı iş. çerden çöpten * Dayanıksız, çürük.
* Zayıf, narin, çelimsiz.çerez * Asıl yemekten sayılmayan, peynir, zeytin gibi yiyecekler.
* Yemek dışında yenilen yaşveya kuru yemişgibi şeyler.çerezci * Çerez satan kimse. çerezcilik * Çerez satma işi. çerezlenme * Çerezlenmek işi. çerezlenmek * Çerez türünden bir şeyler yemek.
* Bir şeyden biraz yararlanmak, çimlenmek.çerezlik * Çerez olabilecek şeyler.
* Çerez konulan kap.çerge * Derme çatma çadır, göçebe çadırı.
* Çingene çadırı.
* Otağ.çergeci * Padişah çadırını beklemekle görevli yeniçeri. çergi * Bkz. çerge. çergici * Pazarlarda sergi açan gezginci esnaf. çeri * Asker. çeribaşı * Alay beyi.
* Çingene topluluklarının başı.çeribaşılık * Çeribaşı olma durumu. Çerkez * Kafkasya’da yaşayan bir boy veya bu boydan olan kimse.
* Çerkezlere özgü, Çerkezlerle ilgili.Çerkez peyniri * Peynir yapmak için mayalanan sütün ince dilimler hâlinde sıcak suya atılmasıyla yapılan, taze veya kuru
olarak yenen tuzlu bir peynir türü.Çerkez tavuğu * Tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının etinden yapılan ve salçasına dövülmüş ceviz, biber katılarak
hazırlanan bir yemek.Çerkezce * Çerkez dili. çerkezlik * Çerkez gibi davranma eğilimi. çermik * Kaplıca, ılıca. çerviş * Kasaplık hayvanlardan elde edilen çeşitli yağların eritilmişi.
* Yemeğin sulu kısmı.çervişli * Çervişi olan. çeşit * Aynıtürden olan şeylerin bazıözelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi.
* Canlıların bölümlenmesinde, bireylerden oluşan, türden daha küçük birlik.
* Türlü.çeşit çeşit * Çeşitli olan, türlü türlü. çeşitkenar * Kenarlarından hiçbiri ötekine eşit olmayan (çokgen). çeşitkenar üçgen * Üç kenarıda ayrıuzunlukta olan üçgen. çeşitleme * Çeşitlemek işi.
* Belli bir temayıdeğişik armoni, melodi ve ritmle süsleyerek yeniden çalma, varyasyon.çeşitlemek * Bir şeyin çeşidini artırmak. çeşitlendirme * Çeşitlendirmek işi. çeşitlendirmek * Çeşitlerini artırmak. çeşitlenme * Çeşitlenmek işi. çeşitlenmek * Çeşitli duruma gelmek. çeşitli * Çeşidi çok olan, türlü, mütenevvi. çeşitlilik * Çeşidi çok olma durumu, tenevvü. çeşme * Çoğunlukla herkesin yararlanması için yapılan, borularla gelen suyun bir oluktan veya musluktan aktığı,
yalaklısu hazinesi veya yapısı. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 26
çeşmeye gitse çeşme kuruyacak * çok talihsiz kimseler için söylenir. çeşmibülbül * Üzeri beyaz, sarmal süsler ve çiçek motifleri ile bezenmiş cam işlerine verilen ad. çeşni * (yiyecek, içecek için) Tat, tadımlık.
* Hoşa giden bir özellik.çeşni katmak * değişik, özel ve hoş bir katkıyapmak. çeşni tutmak * ekmekçilikte una karıştırılacak suyun oranını belirtmek. çeşnici * Saraylarda ve büyük konaklarda yemek ve sofra işlerini yöneten kimse.
* Sikkelerin ayarını düzenleyen kimse.
* Tütün veya içkilerin tat ve niteliğini belirleyen kimse.çeşnicibaşı * Başçeşnici.
* Sık sık eşdeğiştiren erkek.çeşnicilik * Çeşnicinin işi. çeşnileme * Çeşnilemek işi. çeşnilemek * Çeşni vermek. çeşnilenme * Çeşnilenmek işi. çeşnilenmek * Tadıyerine gelmek. çeşnili * Çeşnisi olan. çeşnilik * Yemeğe çeşni vermek için katılan baharat vb. çeşnisine bakmak * tadına bakmak. çete * Ordu birliklerinden olmayan silâhlıküçük birlik. çete savaşı * Küçük asker birlikleri veya çeteler tarafından düşmanıyıpratmak için her türlü yola başvurarak yapılan
savaş.çeteci * Çeteden olan kimse. çetecilik * Çeteci olma durumu veya çetecinin yaptığı iş. çetele * Çizilerek veya oyularak açılan kertik.
* Ekmekçi, sütçü gibi esnafın, uzunlamasına ikiye bölüp üzerine kertikler çenterek hesap tuttuklarıağaç dalı.çetele çekmek (veya tutmak) * hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çizmek. çeteleşme * Çeteleşmek işi veya durumu. çeteleşmek * Çete durumuna gelmek. çeteleştirme * Çeteleştirmek işi veya durumu. çeteleştirmek * Çete durumuna getirmek. çeteleye dönmek * (insanın yüzü veya başka bir tarafı için) üzerinde birçok kesikler ve sıyrıklar olmak. çetene * Kendir tohumu. çetin * Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, müşkül. çetin ceviz * Yola getirilmesi güç olan kimse, yapılmasızor olan iş. çetince * Çetin (bir biçimde). çetinleşme * Çetinleşmek işi. çetinleşmek * Çetin duruma gelmek. çetinleştirme * Çetinleştirmek işi veya durumu. çetinleştirmek * Çetin duruma getirilmek. çetinlik * Çetin olma durumu, sertlik. çetrefil * Karışıklığıdolayısıyla, anlaşılmasıveya sonuca bağlanması güç.
* Yapıve ses kurallarına aykırıkullanılan (dil).
* Sarp, engelli ve engebeli yer.çetrefilce * Biraz çetrefil. çetrefilleşme * Çetrefilleşmek işi veya durumu. çetrefilleşmek * Çetrefil duruma gelmek. çetrefilli * Karışık ve anlaşılması güç olan. çetrefillik * Çetrefil olma durumu. çetrefilsiz * Basit ve anlaşılmasıkolay olan. çevgen * Değnek.
* Atlara binilerek değneklerle oynanan bir çeşit top oyunu, polo.çevik * Kolaylık ve çabuklukla davranan, tetik. çevikçe * Çevik (bir biçimde). çevikleşme * Çevikleşmek işi. çevikleşmek * Çevik duruma gelmek. çevikleştirme * Çevikleştirmek işi. çevikleştirmek * Çevik duruma getirmek. çeviklik * Çevik olma durumu veya çevikçe davranış. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 27
çevir kazıyanmasın * karşısındakine dokunacak yersiz bir söz söylediğini fark eder etmez sözünü çevirmeye kalkışanlara alay
veya şaka yollu söylenir.çevir sesi * Telefon numarasının aranmaya hazır olduğunu belirten ince ve monoton ses, sinyal. çevir sinyali * Çevir sesi. çeviren * Çeviri yapan kimse, çevirmen. çevirgeç * Elektrik akımınıaçıp kapama veya değiştirme işini yapan araç, şalter, komütatör. çevirgi * Çevrilebilen anahtar, tokmak vb. araçlar. çeviri * Dilden dile aktarma, çevirme, tercüme.
* Bir dilden başka bir dile çevrilmişyazıveya kitap, tercüme.çeviri dili * Bir bilgisayarın sembolik makine dili. çevirici * Sözlü veya yazılıçeviri yapan kimse, dilmaç, tercüman, mütercim.
* Elektrik akımının yönünü değiştirmeye yarayan araç, komütatör.çevirici dili * Bilgisayarda makine dili komutlarının sembollerle kaydedildiği alçak düzeyli proglamlama dili. çeviricilik * Çeviri işi yapma, dilmaçlık, tercümanlık. çevirim * Çevirme işi.
* Sinema filmi elde etmek üzere alıcının çalıştırılması, duyar katın üzerinde gizli görüntülerin belirmesi.çevirim senaryosu * Çekimlere bölünmüş, her çekimin sayısı belirtilmiş, çevirim için bütün teknik açıklamalarıve konuşmaları
içine alan senaryo.çeviriş * Çevirmek işi veya biçimi. çevirme * Çevirmek işi, tedvir.
* Kuzu, oğlak gibi hayvanların şişte, kor üzerinde çevrilerek pişirilmişi.
* Uzaktan dolaşıp düşmanın yan gerilerine düşerek onu istemediği bir durumda dövüşmek zorunda bırakma,
kuşatma, ihata.
* Bir dilden başka dile çevrilmiş, tercüme.
* Bir müzik parçasındaki aralığın veya bir cümle parçasının tiz sesini pese, pes sesini tize dönüştürmek işi.çevirme ağı * Balık sürülerinin önce çevrelerinin sarılması, sonra ağın altının kapatılmasıyoluyla kaçmalarınıönleyerek
avlamayısağlayan bir ağtürü.çevirmek * Bir şeyin yönünü değiştirmek.
* Öteki yüzünü görünür duruma getirmek.
* Döndürerek hareket ettirmek.
* Yönetmek, idare etmek.
* Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek.
* Geri göndermek.
* Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek.
* Çevrilemek, tevil etmek.
* Hile, dolap, dalavere gibi dürüst olmayan davranışlar için yapmak.
* Kötü bir duruma getirmek.
* Bir dilden başka bir dile aktarmak, tercüme etmek.
* Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak.
* Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek.
* Bir durumdan başka duruma geçmek.
* (kâğıt oyunu için) Oynamak.çevirmen * Bir yazıyıveya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, mütercim. çevirmenlik * Çevirmen olma durumu, mütercimlik.
* Çevirmenin görevi.çevirtme * Çevirtmek işi. çevirtmek * Çevirmek işi yaptırmak. çevre * Bir şeyin yakını, dolayı, etraf.
* Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit.
* Aynıkonu ile ilgili bulunan kimselerin tümü, muhit.
* Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam.
* Sırma işlemeli mendil.
* Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi.
* Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dışfaktörlerin bütünlüğü.
* Bir birimden önce veya sonra gelen aynıtürden birimlerin tümü; bunların oluşturduğu küçük grup,
konteks.çevre açı * Geometride, bir çemberin iç bölgesinde, köşesi çember üzerinde bulunan açı. çevre bilimci * Çevre bilimi uzmanı, ekolojist. çevre bilimi * Canlıların aralarındaki bağlantılarıve ortamlarıyla olan ilişkilerini inceleyen biyoloji dalı, ekoloji. çevre bilimsel * Çevre bilimiyle ilgili, çevre bilimine dayanan, ekolojik. çevre kirliliği * Doğal kaynakların aşırıve yanlışkullanılması, tahrip edilmesi sonucunda çevrede dengenin olumsuz yönde
bozulmasıve birtakım sorunların ortaya çıkması.çevre sağlığı * Belli bir çevrede yaşayan kişilerin sağlığınıetkileyen dışfaktörler ve alınan önlemler. çevre teker * Sap ve kökte, merkez bölümünün en dışkuşağı. çevre yolu * Şehir trafiğini aksatmamak amacıyla yerleşim yerinin dışından geçen ve şehir yollarına bağlanan ana yol. çevreci * Çevre kirliliği sorunlarıyla uğraşan kimse veya topluluk. çevrecilik * Çevrecinin yaptığı iş. çevreleme * Çevrelemek işi, kuşatma, ihata. çevrelemek * İçine almak, kuşatmak, sarmak, ihata etmek.
* Bir konunun sınırlarınıçizmek, tahdit etmek.çevreleniş * Çevrelenmek işi veya biçimi. çevrelenme * Çevrelenmek işi. çevrelenmek * Kuşatılmak, sınır içine alınmak, tahdit edilmek. çevreleyiş * Çevrelemek işi veya biçimi. çevrelik * Marangozlukta, mimarlıkta ve dülgerlikte kullanılan bütün kenar parçaları. çevren * Ufuk, göz erimi. çevresel * Çevre ile ilgili. çevri * Bir söz veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, tevil.
* Anafor, burgaç.çevrik * Çevrilmiş, dönük. çevrileme * Çevrilemek işi. çevrilemek * Çevriye uğratmak, tevil etmek. çevrili * Çevrilmiş, kuşatılmış.
* Dönük.çevriliş * Çevrilmek işi veya biçimi. çevrilme * Çevrilmek işi. çevrilmek * Çevirmek işine konu olmak.
* Kendini çevirmek, birine dönmek.çevrim * Devir.
* Bir elektrik akımının iletken üzerinde aldığıyol, devre.
* Elektrik enerjisinin bir başka enerjiye dönüştürülmesi. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 28
çevrimli * İşi iyi yöneten, becerikli, idareli. çevrimsel * Çevrimle ilgili veya çevrim biçiminde olan, devrî. çevrinme * Çevrinmek işi, tavaf. çevrinmek * Bir şeyin etrafında saygı ile dolanmak, tavaf etmek. çevrinti * Bir şeyin kendi ekseni çevresinde sürekli dönmesi.
* Su ve hava çevrintisi.
* Çeşitli tahıl karışığı.çevriyazı * Bir yazıyı bütün ses inceliklerini belirterek başka bir alfabeye çevirme yolu, yazıçevrimi, transkripsiyon. çeyiz * Gelin için hazırlanan her türlü eşya. çeyiz çemen * Eksiksiz, kusursuz çeyiz. çeyiz düzmek * çeyiz hazırlamak. çeyizci * Çeyiz hazırlayan veya satan kimse. çeyizcilik * Çeyiz hazırlama veya satma işi. çeyizleme * Çeyizlemek işi. çeyizlemek * Evlenecek kızın çeyizini hazırlayıp vermek. çeyizlenme * Çeyizlenmek işi. çeyizlenmek * Çeyizli duruma gelmek veya getirilmek. çeyizli * Çeyizi olan. çeyizlik * Çeyiz olarak hazırlanan, çeyiz için ayrılan.
* Çeyiz eşyası.çeyizsiz * Çeyizi olmayan. çeyrek * Dörtte bir.
* Gümüşmecidiyenin dörtte biri değerinde olan beşkuruş.
* On beşdakikalık zaman.
* Alman markı.çeyrek final * Bir yarışmada ikili eşlemelerle son sekiz takımın oluşturduğu grup veya aşama. çeyrek finalist * Çeyrek final aşamasına yükselme başarısını gösteren ekip veya kişi. çeyrek son * Koşullarda yarıfinal yarışına katılacak dört kişiyi seçmek üzere sekiz kişi veya dört takımıayırmak için
sekiz takım arasında düzenlenen seçme yarışı.çeyrekleme * Çeyreklemek işi. çeyreklemek * Süt çocuklarının kollarınıve bacaklarınıçaprazlayarak vücutlarına idman yaptırmak. çeyreklenme * Çeyreklenmek işi. çeyreklenmek * Çeyreklemek işi yapılmak. -çı * Bkz. -cı/ -ci. çı ban * Vücudun herhangi bir yerinde oluşan ve çoğu, deride şişkinlik, kızartı, ağrıve ateşile kendini gösteren irin
birikimi.çı ban ağırşağı * Çı banın patlamak üzere olan yeri.
* Ağır sonuçlar doğurabilecek durum veya sorun.çı ban işlemek * çı ban irin akıtmak. çı banbaşı * Kurcalandığı, üzerine düşüldüğü takdirde ağır veya kötü bir sonuca varacak olan tehlikeli sorun veya konu. çı banın başınıkoparmak * ağır bir sorunun patlak vermesine yol açmak. çı banlaşma * Çı banlaşmak durumu. çı banlaşmak * Çı ban durumuna gelmek. çıdam * Sabır. çıdama * Çıdamak işi. çıdamak * Sabretmek. Çıfıt * Yahudi.
* (küçük ç ile) Hileci, düzenbaz.çıfıt çarşısı * Türlü şeylerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer. Çıfıtlık * Yahudilik.
* (küçük ç ile) Hilekârlık, düzenbazlık.çıfıtlık etmek * hile yapmak, düzenbazlık etmek. çığ * Dağın bir noktasından kopup yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyen kar kümesi.
* Bölme veya paravana.çığdüşmek * dağda aşağıçığyuvarlanmak. çığgibi büyümek * (bir olay için) birdenbire ve etkileyici bir şekilde büyümek. çığa * Mersin balığının, yumurtasından havyar yapılan türü (Acipenser ruthenus). çığa * Horoz, cennet kuşu gibi birtakım kuşların kuyruğundaki tüylerden en uzun ve gösterişli olanı. çığalanma * Çığalanmak işi. çığalanmak * (atın kuyruğu) Horoz kuyruğu gibi dikilmek. çığıltı * Çığlıkla karışık ses. çığır * Çığın kar üzerinde açtığı iz.
* Hayvanların gide gele açtıkları ince yol, keçi yolu, patika.
* İz.
* (başkalarının da uyabileceği) Yeni bir biçim, yöntem veya yol.
* Büyük hattatların sanat yolu. -
Türkçe Sözlük Ç Sayfa 29
çığır açmak * bir alanda yeni bir yol, yöntem başlatmak. çığırından çıkmak * doğru ve uygun yolundan ayrılmak. çığırış * Çığırmak işi veya biçimi. çığırma * Çığırmak işi. çığırmak * Çağırmak, seslenmek.
* Türkü söylemek.çığırtı * Çığrışma sesleri. çığırtkan * Çağırtkan.
* Bir şeyi yüksek sesle çevreye duyuran.
* Çıkarı olduğu için birini övüp koruyan kimse.çığırtkanlık * Çığırtkanın yaptığı iş. çığırtma * Çığırtmak işi.
* Basit, küçük, nefesli bir çalgı.çığırtmacı * Çığırtma çalan kimse. çığırtmak * Çağırtmak. çığlık * Acıacıveya ince ve keskin bağırma, feryat, figan. çığlık atmak (koparmak veya basmak) * kulak tırmalayıcıkorkunç sesler çıkararak acıacı bağırmak. çığlık çığlığa * Çığlık atarak bağırıp çağırarak. çığralık * Karda kürekle, dallarla açılan dar yol.
* Bir tür çalılık.çığrış * Haykırış. çığrışma * Çığrışmak işi. çığrışmak * Hep birden bağırıp çağırarak gürültü etmek. -çık * Bkz. -cık / -cik. çıkacak * Hamamlarda dışarıya çıkıp giyinme yerine giderken kurulanmak üzere verilen havlu.
* Boy ölçüşecek (kimse).çıkagelme * Çıkagelmek işi. çıkagelmek * Beklenmedik bir zamanda gelmek. çıkak * Çıkılacak yer, çıkıt, mahreç.
* Boğumlanma noktası, mahreç.çıkan * Çıkarma işleminde bütünden alınan sayı. çıkar * Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat. çıkar budak * Çevresi ile bağlantısızayıflayan ve bazıağaç türlerinde kendiliğinden düşebilen budak türü. çıkar yol * Güç durumlarda insanı başarıya ulaştıran, kurtaran davranış, çözüm yolu, çare. çıkarayazmak * Çıkarma işi gerçekleşecek olmak. çıkarcı * Yalnız kendi çıkarınıdüşünen, çıkarınıkollayan kimse, menfaatçi, menfaatperest. çıkarcılık * Yalnız kendi çıkarınıdüşünme durumu, menfaatçilik, menfaatperestlik. çıkarılış * Çıkarılmak işi veya biçimi. çıkarılma * Çıkarılmak işi. çıkarılmak * Çıkarmak işine konu olmak. çıkarım * Çıkarmak işi.
* Belli önermelerin kabul edilen veya gerçek olan doğruluklarından veya yanlışlıklarından, başka önermelerin
kabul edilen veya gerçek olan doğruluk veya yanlışlıklarınıçıkarma, istidlâl.çıkarına bakmak * sadece kendini ve kendi durumunu gözeterek çıkar sağlamak. çıkarınıtepmek * kendisine yarar sağlayacak bir şeyi veya bir durumu istememek, böyle bir şeyden veya durumdan
yararlanmamak.çıkarış * Çıkarmak işi veya biçimi. çıkarma * Çıkarmak işi.
* Çıkarmak işlemi, tarh.
* Kıyılara ve en çok düşman kıyılarına asker indirme, asker çıkarma.çıkarma birliği * Deniz kıyısında çıkarma harekâtıyapmak üzere eğitilmiş, özel yapılmışhafif ve küçük teknelerden
kurulmuşaskerî birlik.çıkarma gemisi * Çıkarma yapılacak kıyıya asker, araç ve cephane taşımaya yarayan, altıdüz küçük deniz aracı. çıkarma harekâtı * Düşman işgalinde olan bir kıyıya, güvenli bir köprü başıkurmak amacıyla düzenlenen ve çeşitli birliklerin
görev aldığı askerî harekât.
* Bir konuda kamuoyu oluşturmak veya yandaştoplamak için yoğun faaliyet göstermek.çıkarma işareti * Çıkarma işlemini anlatan işaret. çıkarmak * (birinin veya bir şeyin) Çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak.
* (cümlede zaman anlatan bir sözle) Sonunu getirmek.
* Anlamak, ne olduğunu bilmek.
* Bulmak, ortaya koymak.
* Hatırlamak.
* Söylemek.
* Döküntülü hastalığa tutulmak.
* (keyif, tat, zevk gibi şeyler için) Çok hoşlanmak.
* (öfke, hırs, acı gibi şeyler için) Zararını çektirmek.
* Sağlamak, elde etmek.
* Gibi göstermek, bir davranışyüklemek.
* Sindirim yolundan dışarıatmak.
* İlgisini keserek uzaklaştırmak.
* Giysi, ayakkabı gibi şeyleri vücuttan ayırmak, soymak.
* Yayımlamak.
* Gidermek.
* Sebep olmak, yol açmak.
* Yapmak, üretmek.
* Sunmak.
* Göstermek.
* (bir şeyi) Bir örneğe göre yapmak.
* Üçüncü bir sayıelde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayıkadar birim eksiltmek,
tarh etmek.
* Yollamak, göndermek.
* Yükü boşaltmak.
* Resim yapmak veya fotoğraf çektirmek.çıkarsama * Bir önermeden, düşünce yoluyla bir başka önermeye geçme işi, intikal. çıkartı * Boşaltım ile vücuttan dışarıçıkan madde, ıtrah maddesi. çıkartılma * Çıkartılmak işi. çıkartılmak * Çıkartmak işi yapılmak. çıkartma * Çıkartmak işi.
* Üzerindeki resim ıslatılarak yapıştırıldığıyere çıkartılan, özel olarak hazırlanmışzamklıkâğıt.
* Bu yolla çıkarılan resim.çıkartmak * Çıkarmak işini yaptırmak. çıkı * Küçük bohça, çıkın.