D | * Döteryum’un kısaltması. |
d D | * Türk alfabesinin beşinci harfi. De adıverilen bu harf ses bilimi bakımından ötümlü, patlayıcıdişeti ünsüzünü gösterir. * Nota işaretleri harfle tanımlandığında re notasını gösterir. * Romen rakamlarında beşyüz sayısını gösterir. |
da / de | * (sonunda kalın ünlülü hece bulunan kelimelerden sonra da, ince ünlülü hece bulunan kelimelerden sonra de, biçimlerinde yazılır; yazıda, ta / te biçimi kullanılmaz.) Daha önce geçmiş bir cümle veya eşgörevli öge ile sonraki arasında “-den başka” anlamıyla ilişki kurar. * Azarlama, yalvarma, küçümseme, yakınma, övme anlamlarında iki cümleyi bağlar. * Şart bildiren fiillerden sonra “bile, dahi” anlamına gelerek şartın geçerli olmadığınıanlatır. * Karşıt anlamlıcümleleri pekiştirerek bağlar. * Bazı birleşik cümleleri “ama, fakat” anlamıyla birbirine bağlar. * Bazıedat, bağlaç ve zarflardan sonra gelerek anlamı güçlendirir. * Kendisinden önceki fiili zarf-fiil durumuna sokar. * -erek, -ip ekli zarf-fiillerden sonra kullanılırsa temel fiilin oluş biçimini, önermenin nasıl oluştuğunu anlatır. * Tekrarlanan iki isim, iki sıfat arasında kullanılırsa anlam güçlendirilmişolur. * Bir isteğe karşı olan fiili bağlamaya yarar. * Tekrarlanan fiiller arasında süreklilik bildirir. * Bir şeyin yerine geçebilen iki cümlenin fiillerini birbirine bağlar. * Tekrarlanan kelimelerin arasına girerek kuvvetli istek, direnme bildirir: Çocuk satıcıyı görünce şeker de şeker diye tutturdu … cümlede da…da, de…de, da…de veya de…da biçimleriyle eşgörevli ögeleri, “hem … hem” anlamıyla bağlar. |
-da / -de /, -ta / -te | * Bulunma hâli eki: oda-da, sokak-ta, ev-de, gök-te vb. Bazıörneklerde bu ek kalıplaşmıştır: gözde, sözde, ondalık. |
-da- / -de-, -ta- / -te- | * Yansımalardan geçişsiz fiil türeten ek: fısıl-da-mak, çağıl-da-mak, gümbür-de-mek, fingir-de-mek vb. |
Dadacı | * Dadacılık akımına bağlısanatçı, dadaist. |
Dadacılık | * Savaşa ve toplumsal düzensizliğe karşı başkaldırmadan doğan bir sanat akımı, Dadaizm. * 1916’da dil ve estetik kurallarınıtanımayan, kelimelerin anlamlarına değer vermeyen, anlatımda başı boşve alabildiğine çağrışımlara dayanan bir yol izleyen, bile bile kapalılığa sapan bir çığır, Dadaizm. |
Dadaist | * Dadacı. |
Dadaizm | * Dadacılık. |
dadandırma | * Dadandırmak işi. |
dadandırmak | * Dadanmasına yol açmak. |
dadanma | * Dadanmak işi. |
dadanmak | * Tadınıaldığı, hoşlandığı bir şeyi sık sık istemek. * Yarar, çıkar amacıyla veya alışkanlıkla bir yere sık sık uğramak. |
dadaş | * Erkek kardeş. * Delikanlı, yiğit kimse. * (doğu illerinde) Seslenme sözü olarak kullanılır. |
dadaşlık | * Dadaşolma durumu. |
dadı | * Çocuk bakımı ile görevlendirilmişkadın. |
dadı olmak | * çocuk bakıcılığı görevini üstlenmek. |
dadılık | * Dadı olma durumu veya dadının yaptığı iş. |
dadılık etmek | * bebek veya çocuk bakıcılığı ile uğraşmak. * üzerine sorumluluk almak, göz kulak olmak, sahip çıkmak, sahiplenmek. |
dağ | * Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine hâkim ve oldukça geniş bir alana yayılan bölümlerine verilen ad. |
dağ | * Kızgın bir demirle vurulan damga, nişan. * İyileştirmek için vücudun hastalıklı bölümünde kızgın bir araçla yapılan yanık. * Büyük üzüntü, acı. |
dağ(veya dağlar) gibi (kadar) | * çok büyük, çok iri, çok güçlü. * pek çok. |
dağ(veya dağları) devirmek | * çok zor işleri başarmak. |
dağadamı | * Kaba saba kimse. |
dağanası | * Çok iri kadın, dağlar anası. |
dağardında olsun da, yer altında olmasın | * yaşasın da uzakta olsun. |
dağarmudu | * Yabanî armut, ahlat. |
dağaslanı | * Puma. |
dağayısı | * Dağlarda yaşayan yabanî ve tehlikeli ayıcinsi. * Şehir yaşayışına alışmamışçok kaba kimse. |
dağbaşı | * Dağdoruğu. * Şehir dışı; ıssız yer. |
dağbayır | * İnişli çıkışlıyer, kır. |
dağbirliği | * Dağşartlarına göre eğitilmişaskerî birlik. |
dağçamı | * Dağda yetişen çam türü. |
dağçayı | * Bkz. ada çayı. |
dağçayırı | * Dağlık bölgelerde derin ve rutubetli toprağa sahip alanlarda gelişen tabiî çayır. |
dağçileği | * Dağda yetişen çilek, yaban çileği. |
dağdağüstüne olur, ev ev üstüne olmaz | * aynıevde oturan iki aile arasında er geç birtakım anlaşmazlıklar çıkar. |
dağdağa kavuşmaz, insan insana kavuşur | * ne kadar uzak düşmüşolurlarsa olsunlar, insanlar günün birinde birbirleriyle karşılaşabilirler. |
dağdalak otu | * 5-10 cm yükseklikte, yere yatık ve çiçekleri soluk sarırenkli bir dalak otu türü (Teucrium montana). |
dağdoğura doğura bir fare doğurmuş | * büyük şeyler beklenen bir işten önemsiz bir sonuç alınınca söylenir. |
dağelması | * Yabanî elma. |
dağeriği | * Yabanî erik. |
dağeteği | * Dağyamacının alt bölümü. |
dağevi | * Dağlık yerlerde kurulmuşev. * Şehirlerin kirli havasından uzaklaşmak, tabiat varlıklarından ve güzelliklerinden yararlanmak için yapılmış ev. |
dağgölü | * Dağlar arasındaki çukur alanlarda akan suların birikimi ile oluşan göl. |
dağhavası | * Yüksek yerlerdeki serin ve temiz hava. |
dağiklimi | * Sert, kuru ve soğuk havanın hâkim olduğu iklim türü. |
dağispinozu | * Sırtıkara benekli, karnı beyaz, erkeğinin gerdanıportakal renginde, ağaçlık yerlerde yaşayan ispinozgillerden bir kuş. |
dağkeçisi | * Boynuzlugiller familyasından, ufak sürüler hâlinde yaşayan, çok çevik bir antilop türü, elik (Rupicapra tragus). |
Kategori: D
D Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük D Sayfa 1
-
Türkçe Sözlük D Sayfa 2
dağkestanesi * Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen sert yapılıağaç ve bu ağacın meyvesi (Sloane berteriana). dağkırlangıcı * Çobanaldatan, keçisağan. dağkolu * Sıradağlardan her iki yöne doğru uzanan dağsırtı. dağkoyunu * Yabanî koyun. dağköyü * Dağlık yerlerde kurulmuşyerleşim yeri. dağlâlesi * Düğün çiçeğigillerden, mor renkli, çan biçimi tüylü çiçekleri olan otsu bir bitki, anemon (Anemone
vulgaris).dağmerası * Dağlar arasında kalan hayvan otlatmaya elverişli bölge. dağnanesi * Yüksekliği 20-50 cm arasında olan, sık beyaz tüylü, kuvvetli nane kokulu, çok yıllık ve otsu bir bitki
(Cyclotrichium niveum).dağoluşu * Yer kabuğunun belli yerlerinde kıvrılma, kırılma ve yükselme olaylarısonucu dağların oluşunu inceleyen
bilim kolu, orojeni.dağotlağı * Dağmerası. dağserçesi * Serçegillerden, orman ve bahçelerde yaşayan sırtıkahverengi, karnıkül rengi ve beyaz olan bir tür serçe
(Passer montanus).dağsıçanı * Kemiriciler takımının sincapgiller familyasından postu beğenilen bir memeli türü (Marmota marmota). dağtaş * Şehir dışındaki her yer.
* Çok fazla.dağtavuğu * Bkz. çil (I). dağtopu * Katır sırtında taşınan küçük top. dağyolu * Dağeteklerinden geçen vasıfsız yol. dağyürümezse, abdal yürür * büyüklük taslayan birinden bitecek bir işimiz varsa, biz onun ayağına gidip işimizi görmeliyiz. dağa çıkmak * eşkiyalık etmek veya hükûmete karşı gelmek için dağlara çekilmek. dağa kaldırmak * birini, herhangi bir amaçla, zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada tutmak. dağalası * Eti kırmızı bir çeşit küçük ala balık (Salmo alpinus). dağar * Ağzıyayvan, dibi dar toprak kap.
* Dağarcık.dağarcığıyüklü * bilgisi çok olan, bilgili. dağarcığına atmak * bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, zihnine yerleştirmek. dağarcığındakini çıkarmak * hazırladığı bir sözü söylemek. dağarcık * Meşin torba.
* Bilginin biriktiği yer, bellek.
* Repertuar.dağarcıkta bir şey kalmamak * her şeyi tüketmek, bitirmek. dağcı * Dağa tırmanma sporu yapan kimse, alpinist. dağcıl * Dağşartlarına ve iklimine göre yetiştirilen bitki. dağcılık * Dağa tırmanma sporu, alpinizm. dağda bağın var, yüreğinde dağın var * malımülkü veya evlâdı olanlar kaygıve tasadan uzak olamazlar. dağda büyümüş * kaba ve görgüsüz kimse. dağdağa * Gürültü, patırtı, telâş, karmakarışık durum, sıkıntı. dağdağalı * Gürültülü patırtılı. dağdağasız * Gürültüsüz, patırtısız, sessiz ve sakin (yer veya ortam). dağdan gelip bağdakini kovmak * sonradan geldiği bir yerde eskiden beri burada bulunan kişinin yerini almaya çalışmak. dağdan inme * çok kaba saba kimse. dağılım * Dağılarak birbirinden ayrılma.
* Bir toplumda veya kümede incelenen bir veya birçok özelliğin zamana, yere veya seçilen herhangi bir
değişkene göre hesaplanan sayısal ve oransal dağılışı.
* Ulusal gelirin toplumun bireyleri veya kesimleri arasındaki dağılışı.
* Mal üretiminde, katkıda bulunanlara, üretilen mallardan herhangi bir ölçüde verilmesi, dağıtılması.
* Çağrışım.
* Bir ses biriminin, anlam biriminin veya dizimin değişik kullanım veya bağlamlardaki çevrelerinin tümü.
* Birleşiminde kütle içinde tamamen eşit olarak dağılmışgerçek veya koloidal eriyik biçiminde başka bir
madde bulunan katı, sıvıveya gaz durumundaki bütün cisimlere verilen ad.dağılış * Dağılmak işi veya biçimi, çözülme.
* Yıkılış, çöküş.dağılma * Dağılmak işi.
* Sınırlı bölgelere toplanmış birlik, gereç ve kuruluşların düşman saldırısına karşıdaha iyi korunmalarını
sağlamak amacıyla birbirlerinden uzaklaştırılmaları.
* Aynısilâhla aynıhedefe atılan mermilerin, barut haklarının ve başka şartların değişmesi yüzünden ayrıayrı
noktalara vurması.dağılmak * Toplu durumda iken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak.
* Değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek.
* Parçalanarak yayılmak, ufalanmak.
* Karışık duruma gelmek, düzeni bozulmak.
* Birliği beraberliği bozulmak.
* Bir topluluğun, kuruluşun varlığıson bulmak, fesholunmak, münfesih olmak.
* Etkisi, gücü azalmak.dağınık * Geniş bir alana yayılmışolan.
* Bir arada olmayan, birbiriyle bağlantısı olmayan.
* Düzeni bozuk, karışık.
* Düzensiz, düzenli olmayan, tertipsiz.
* Düşüncelerini toparlayamayan.dağınık gözenek * Ağaç başkesitindeki gözeneklerin dengeli düzende dağılım gösterme hâli. dağınık ışık * Bir sahnenin aydınlatılmasında genel aydınlanmayısağlayan veya sahnenin genel aydınlanma derecesini
artırmakta kullanılan ışık.dağınıkça * Biraz dağılmış, dağınık gibi. dağınıklık * Dağınık olma durumu. dağıntı * Karışık, gelişigüzel atılmışöteberi. Dağıstanlı * Kuzeydoğu Kafkasya’daki Dağıstan Federe Cumhuriyeti halkından olan kimse. dağıtıcı * Mektup, gazete vb. şeyleri dolaşarak dağıtan kimse, müvezzi.
* Motorlarda yüksek gerilimli akımıçalışma sırasına göre bujilere yayıp gönderen aygıt, distribütör.dağıtıcılık * Dağıtma işi. dağıtık * Kendinden geçmiş, sarhoş. -
Türkçe Sözlük D Sayfa 3
dağıtılma * Dağıtılmak işi. dağıtılmak * Dağıtmak işi yapılmak, tevzi edilmek. dağıtım * Dağıtmak işi, tevzi.
* Bir merkezden çeşitli yerlere göndermek işi.dağıtım bürosu * Dağıtım işinin yapıldığı büro. dağıtım evi * Dağıtım işiyle uğraşan kuruluşmerkezi. dağıtımcı * Dağıtım işiyle uğraşan kimse veya kuruluş. dağıtımcılık * Dağıtımcının işi. dağıtış * Dağıtmak işi veya biçimi. dağıtma * Dağıtmak işi, tevzi etme. dağıtmak * Toplu durumda bulunan kimse veya şeyleri birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak.
* Belli bir orana göre bölüştürmek, pay etmek, tevzi etmek.
* Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak.
* Güçlü bir vuruşla büyük bir zarara yol açmak.
* Bir topluluğun varlığına son vermek, feshetmek.
* Kurulu bir düzeni bozmak.
* Etkisini, gücünü azaltmak, gidermek.
* İletmek, ulaştırmak.dağî * Dağlık bölgelerde söylenen türkülerin makamı. dağlağı * Dağlama aracı. dağlama * Dağlamak işi. dağlama resim * Tahta üzerine kızgın demirle yapılan bir tür resim, yakma resmi, pirogravür. dağlamak * Kızgın bir demirle hayvan derisine damga vurmak.
* Akan kanıdindirmek veya hasta bölümleri ortadan kaldırmak için vücudun bir yerini kızdırılmış bir metal
araçla yakmak.
* (çok sıcak, soğuk veya acı bir şey) Yakmak.
* Acısıyüreğine işlemek.dağlanış * Dağlanma işi veya biçimi. dağlanma * Dağlanmak işi. dağlanmak * Dağlamak işine konu olmak. dağlar anası * Çok iri kadın, dağanası. dağlara düşmek * büyük bir üzüntü dolayısıyla insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşamak. dağlara taşlara * kötü bir durumdan söz edilirken “hepimizden ırak olsun” anlamında söylenir. dağların misafir aldığımevsim * yaz mevsimi. dağların şenliği (veya dağların gelin anası) * ayı, kaba, anlayışsız kimse. dağlatış * Dağlatmak işi veya biçimi. dağlatma * Dağlatmak işi. dağlatmak * Dağlamak işini yaptırmak. dağlayış * Dağlamak işi veya biçimi. dağlı * Dağlık bölge halkından olan.
* Kaba saba, görgüsüz.
* Dağa ait.dağlı * Dağlanmışolan. dağlıç * Kıvırcık koç ile Karaman koyununun birleşmesinden doğan melez koyun. dağlık * Birçok dağın bulunduğu, dağlarla kaplı(bölge). dah * Bkz. deh. dah etmek * sürmek, yürütmek. daha * Şimdiye kadar, henüz.
* Olana ek olarak, olana katarak.
* Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu
belirtmek için kullanılır.
* Bundan başka, bunun dışında.daha bir * Değişik, farklı. daha da * karşılaştırma derecesini vurgular. daha daha * “Başka neler oldu?” anlamında kullanılır. daha iyisi can sağlığı * “bulunabileceklerin en iyisi oldu” anlamında kullanılır. daha neler! * “hiç öyle şey olur mu!” anlamında kullanılır. dahası * (bir şeye) Fazlası, ilâvesi. dahasıvar * bir konuda bilinmesi gereken başka şeyler de olduğunu anlatmak için kullanılır. dahdah * (çocuk dilinde) At. dahi * Da, de.
* “Bile” anlamında şart bildiren fiillerden sonra gelerek şartın geçerli olmadığını bildirir.dâhi * Olağanüstü yeteneği ve yaratıcı gücü olan (kimse). dâhice * Dâhiye yakışır (biçimde). dahil * Bir işe karışmışolma, karışma. dâhil * İç, içeri.
* İçinde olmak üzere, ile birlikte.dâhil etmek * içine almak, katmak. dâhil olmak * katılmak, girmek veya içinde olmak. dâhilen * İçeriden, içten.
* (ilâçlar için) İçip, yutularak. -
Türkçe Sözlük D Sayfa 4
dâhilî * İçle ilgili. dâhilî deniz * Bkz. iç deniz. dâhilî harp * Bkz. iç savaş. dâhilî nizamname * İç tüzük. dâhilî talimatname * İç yönetmelik. dâhilik * Dâhi olma durumu, deha. dâhiliye * (devlet yönetiminde) İç işleri.
* Vücudun iç hastalıklarıyla ilgili hekimlik kolu.
* İç hastalıklarıyla ilgili hastahane bölümü.dâhiliye mütehassısı * İç hastalıklarıuzmanı. dâhiliye subayı * Askerî okul, hastahane gibi kuruluşlarda iç yönetimde görevli subay. dâhiliyeci * İç hastalıklarıuzmanı. dâhiyane * Dâhiye yakışır (biçimde), dâhice. dahletme * Dahletmek işi. dahletmek * Karışmak, burnunu sokmak; sataşmak. dahra * Bkz. tahra. daim * Sürekli, sonsuz. daim etmek (veya eylemek) * sürekli kılmak. daim olmak * süre durmak, sürüp gitmek, devam etmek. daima * Her vakit, sürekli olarak. daimî * Sürekli, kalıcı, temelli, gedikli. dair * Bir konu üzerine olan, üzerine, konusunda, … ile ilgili, üstüne. daire * Bir çemberin içinde kalan düzlem parçası.
* Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri, kat.
* Belirli devlet işlerini çevirmekle görevli kuruluşlardan her biri ve bunların içinde çalıştıklarıyapı.
* Bir yapıveya gemide belli bir işe ayrılmış bölüm.
* (soyut kavramlar için) Belli sınır, ölçü.
* Saz takımında usul vurmaya yarayan tef.daire kesmesi * Bir dairenin iki yarıçapı ile aralarındaki yayın çevrelediği alan. daire parçası * Bir dairenin bir kirişi ile o kirişin yayıarasında kalan parçası. daireli * Dairesi olan. dairesel * Daire ile ilgili, daire biçiminde olan. dairesiz * Dairesi olmayan. dairevî * Dairesel. -daki / -deki, -taki / -teki * İsimden sıfat yapma eki: dağ-daki ev, bahçe-deki ağaçlar, iç-teki masa, uzak-taki akrabamız vb. dakik * Düzenli işleyen.
* Zamanıkullanmada çok dikkatli olan, her şeyi zamanında yapmaya özen gösteren.dakika * Bir saatlik zamanın altmışta biri.
* Bir derecenin altmışta biri.
* An, zaman.dakikane * Tam zamanında, dakik olarak.
* Sadık bir biçimde.dakikasıdakikasına * tam zamanında. dakikasıdakikasına uymaz * her an başka bir ruh durumu gösterir. dakikasında * Hemen o anda, anında. daktilo * Yazımakinesi.
* Yazımakinesi ile yazmayımeslek edinen kimse.daktilo etmek * yazımakinesiyle yazmak. daktilo kâğıdı * Daktilo yazıları için kullanılan kâğıt. daktilo makinesi * Yazımakinesi. daktilo masası * Üzerinde daktilo ile yazıyazılan özel masa. daktilo şeridi * Daktilodaki harflerin beyaz kâğıt üzerinde daha iyi okunmasınısağlayan karbonlu şerit. daktilograf * Yazımakinesi ile yazıyazan kimse, daktilo. daktilografi * Yazımakinesi ile yazıyazma işi. daktiloluk * Daktilo olma durumu. daktiloskopi * Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yöntemi. daktilotekni * Suçlunun parmak izlerini belirleme, kimliğini araştırma ve bulmaya yarayan yöntemlerin bütünü. dal * Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri.
* Kol, bölüm.
* Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların bir araya gelmesiyle oluşan birlik, şube.dal * Arka, sırt.
* Kol.
* Boyun, ense; omuz.dal * Çıplak, yalın. dal * Zaman belirten kelimelerin başına getirildiğinde kelimenin anlamını güçlendirir. dal * Arap alfabesinde de harfi. -
Türkçe Sözlük D Sayfa 5
dal budak salmak * karmaşık bir biçimde yayılıp genişlemek.
* soy yönünden genişleyip yayılmak.dal gibi * ince uzun yapılı. dal gibi kalmak * (vücudu) çok zayıflamak. dal vermek * dayanmak, yaslanmak. dal yarak * Budalalığıyüzünden her zaman densizlik eden kimse. dala çıka * büyük güçlüklerle. dalak * Midenin arkasında, diyaframın altında, sol böbreğin üstünde, yassı, uzunca, akyuvar üreten ve yıpranmışal
yuvarlarıtoplayan, damarlı gevşek bir dokudan oluşmuşorgan.
* Omurgalıhayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan damarlarıçok olan bir organ.
* Bal peteği.
* Tekerlek biçimindeki kaşar peyniri.dalak kestirmek * sıtmadan büyümüşdalağıeski bir usulle tedavi ettirmek. dalak otu * Ballı babagillerden, Akdeniz çevresinde kuru yerlerde yetiştirilen, yüz kadar türü bulunan, güçlendirici,
uyarıcıve yara sağaltıcı olarak kullanılan otsu veya odunsu bitki, duvar sedefi (Teucrium chamaedrys).dalâlet * Sapınç, sapkınlı, doğru yoldan ayrılmak. dalâlete düşmek * doğru yoldan ayrılmak, sapkınlık etmek. dalama * Dalamak işi. dalamak * (köpek, kurt gibi ısırıcıhayvanlar için) Dişlemek, ısırmak.
* (zehirli böcek, ısırgan otu gibi yakıcımaddesi bulunan şeyler veya sert kumaşiçin) Dokunarak teni acıtmak
veya kaşındırmak.dalan * Lobi.
* Biçim, şekil.dalancı * Lobici. dalancılık * Dalancının işi veya mesleği. dalap olmak * (dişi hayvan, özellikle kısrak) Erkek istemek. dalaş * Kavga, gürültülü bağrışıp çağrışma. dalaşma * Dalaşmak işi veya durumu, dalaş. dalaşmak * (köpekler) Boğuşup birbirini ısırmak.
* Ağız kavgasıetmek.dalavere * Yalan dolanla gizlice görülen kötü iş, gizli oyun. dalavere çevirmek (veya döndürmek) * yalan dolanla gizlice kötü işgörmek. dalavereci * Çıkarı için hileye başvuran (kimse). dalaverecilik * Dalavereci olma durumu. dalbastı * Bir tür iri, aşılıkiraz. dalcık * Ana dalın kollarından her biri, küçük dal. daldalan * Arka arkaya, peşi sıra. daldan dala * Oradan oraya, düzensiz, kararsız. daldan dala konmak * sık sık iş, konu veya düşünce değiştirmek. daldırılma * Daldırılmak işi. daldırılmak * Daldırmak işine konu olmak. daldırış * Daldırma işi veya biçimi. daldırma * Daldırmak işi.
* Bir dalı gövdeden ayırmadan toprağa gömerek köklenmesini sağlama yolu.
* Bu yolla daldırılan dal.daldırma * Cam veya seramikten yapılmış bir çeşit kulplu kap. daldırmak * Dalmak işini yaptırmak, dalmasına sebep olmak.
* Dalmak.daldırtma * Daldırtmak işi. daldırtmak * Daldırmasını sağlamak. daldız * Marangozların kullandığı ağaç oymaya yarayan oluklu demir alet.
* Ağaçtan oyulmuşarıkovanı.
* Ağaçtan oyulmuşyayık.
* Petekten bal almak için kullanılan demir kepçe, demir bıçak.dalfes * Üstünde sarık bulunmayan, sarıksız fes. dalfidan * Taze ve yeni fidan. dalfidan boylu * İnce, uzun ve yeni dal gibi boyu olan. dalga * Deniz veya göl gibi genişsu yüzeylerinde genellikle rüzgârın, depremin vb. nin etkisiyle oluşan kıvrımlı
hareket.
* (sıcak, soğuk, moda için) Belli bir süre etkili olan dönem.
* Titreşimin bir ortam içinde yayılma hareketi.
* Bir yüzeydeki kıvrım.
* Saçların kıvrım genişliği.
* Gizli iş, dalavere.
* Esrar, eroin vb. uyuşturucu maddelerin verdiği keyif durumu.
* Dalgınlık.
* Geçici sevgili.
* Macera, meşru olmayan kazanç veya aşk ilişkisi.dalga bandı * Hem radyo hem de optik dalgalarıkapsayan bant. dalga boyu * Yan yana iki dalga sırtıarasında kalan ve uzunluğu yerine göre birkaç metreden birkaç yüz metreye kadar
ulaşabilen yatay uzaklık.
* Devirli hareketlerde bir devir içindeki hareketin yayıldığıuzaklık.dalga çukuru * Biribiri ardından gelen iki dalga arasında oluşan çukur bölge. dalga dalga * (renk için) Açıklıkoyulu.
* Düzgün olmayan, alçaklı, yüksekli.
* (saç için) Kıvrımlı.dalga geçmek * üzerinde durulması gereken işle ilgilenmeyerek, başka şeyler düşünmek.
* eğlenmek, alay etmek.
* geçici sevgi ilişkisi kurmak, gönül eğlendirmek.dalga genliği * Dalganın en yüksek noktası ile sıfır noktasıarasındaki nicelik. dalga hızı * Dalga boyunun dalga periyoduna oranı. dalga kuşağı * Aynıfrekansı içeren dalgalar bütünlüğü.