huysuzlaşmak | * Huysuz bir duruma gelmek. |
huysuzlaştırma | * Huysuzlaştırmak işi. |
huysuzlaştırmak | * Huysuz duruma getirmek. |
huysuzluk | * Huysuz olma durumu. * Huysuzca davranış. |
huysuzluk etmek | * huysuzca davranışlarda bulunma. |
huyu huyuna suyu suyuna (uygun) | * iki kişinin her yönden birbirine uygunluğunu anlatmak için kullanılır. |
huyuna suyuna gitmek | * onu kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak. |
huzme | * Demet, ışın demeti. |
huzmeli | * Işık saçan. |
huzur | * Dirlik, başdinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık. * (bazıdeyimlerde) Ön, yan, kat, makam. * (bir yerde) Bulunma. * Padişah katı. |
huzur evi | * Yaşlanmışkimselerin kaldığı, bakıldığıve barındığıyer. |
huzur hakkı | * Belli bir konuyu görüşmek için toplanan bir kurulun üyelerine ödenen para. |
huzur vermek | * gönül rahatlığı, dirlik vermek, dinlendirmek. |
huzurlu | * Huzuru olan, rahat. |
huzursuz | * Huzuru olmayan, tedirgin, rahatsız. |
huzursuzca | * Biraz huzursuz (bir biçimde). |
huzursuzluk | * Huzursuz olma durumu. * Huzursuzca davranış. |
huzurunu kaçırmak | * tedirgin, rahatsız etmek. |
hüccet | * Belgit. * Tanıt. |
hücre | * İnce bir zar içindeki protoplâzma ve çekirdekten oluşmuş, bir organizmanın yapıve görev bakımlarından en küçük birliği, göze. * Küçük oda. * Tutukluların veya hükümlülerin yalnız olarak kapatıldıklarıküçük oda. * Siyasî bir inançla gizli olarak çalışan bir örgütün genellikle aynıyerde çalışanlarının oluşturduğu topluluk. |
hücre bilimi | * Biyolojinin, hücrenin yapı, görev, çoğalma ve hayatıyla ilgili dalı, göze bilimi, sitoloji. |
hücre yutarlığı | * Vücuda giren mikropların yutar hücreler tarafından yutulup yok edilmesi, göze yutarlığı, fagositoz. |
hücreler arası | * Dokularda hücrelerin arasında yer alan, gözeler arası. |
hücum | * Saldırma, saldırı, saldırış. * Üşüşme, bir yere toplanma. * Sert eleştiri. * Gol atmak veya sayıkazanmak amacıyla yapılan akın, hamle. * İleri. |
hücum etmek | * saldırmak. |
hücum oyuncusu | * İleri uçta oynayan oyuncu. |
hücuma kalkmak | * (asker) siperden düşmana doğru fırlamak. |
hücumbot | * Bir tür küçük savaşgemisi. |
hücumcu | * Hücum eden, saldıran. |
hükme varmak | * iyice düşündükten sonra karar vermek. |
hükmen | * Hakem kararıyla. |
hükmetme | * Hükmetmek işi. |
hükmetmek | * Egemenliği altında bulundurmak. * Düşünme veya yargılama sonunda bir kanıya varmak. * Aklına esmek. |
hükmî | * Hükümle ilgili, tüzel. |
hükmî şahsiyet | * Tüzel kişilik. |
hükmolunma | * Hükmolunmak durumu. |
hükmolunmak | * Hüküm verilmek. |
hükmü geçmek (veya hüküm yürütmek) | * gücü yetmek, sözü geçmek. * geçerli, etkili durumunu yitirmek. |
hükmü olmak (veya olmamak) | * Önemi, geçerliliği, etkisi bulunmak veya bulunmamak. |
hükmü parasına geçmek | * para ile dilediğini yapabilme gücünü kazanmak. |
hükmü var (veya yok) | * geçerliliği, önemi olma veya olmama. |
hükmünde olmak | * yerinde olmak, yerine geçmek, değerinde olmak. |
hükûmet | * Devletin görevlerini yerine getirmesini sağlayan yetkili organ, bakanlar kurulu, kabine. * Bir ülkenin yönetim kuruluşları. * Devlet yönetimi. * Hükûmet konağı. |
hükûmet darbesi | * Bir ülkenin yönetim düzeninde değişiklik yapmak için zora dayanarak yapılan yasa dışı iş. |
hükûmet erkânı | * İllerde ve daha küçük beldelerde başta vali veya kaymakam olmak üzere hükûmet işlerini yürüten kimse veya kimseler. |
hükûmet etmek | * bir ülkenin yönetimini elinde bulundurmak. |
hükûmet gibi | * güçlü, her dediğini yaptıran. |
hükûmet kapısı | * Devlet dairesi. |
hükûmet konağı | * İllerde ve daha küçük yerlerde, başta vali veya kaymakam olmak üzere, hükûmet görevlilerinin işgördüğü yapı. |
hükûmet kurmak | * bakanlar kurulunu oluşturmak. |
Kategori: H
-
Türkçe Sözlük H Sayfa 58
-
Türkçe Sözlük H Sayfa 59
hükûmet merkezi * Başşehir, başkent. hükûmet sürmek * ülke yönetiminin başında bulunmak. hükûmeti devirmek * zor kullanarak devlet yönetiminde değişiklik yapmak. hükûmeti kurmak * baş bakan, hükûmet işlerinde görev alacak bakanlar kurulunu seçmek. hüküm * Yargı.
* Egemenlik, hâkimiyet.
* Değer, aynıveya benzer nitelik.
* Önem, geçerlilik.
* Etki, hız, şiddet.
* Karar.hüküm giymek * mahkemece cezalandırılmak. hüküm sürmek * iş başında olmak.
* yaygın olmak.
* (etki, hız vb.) sürmek, devam etmek.hüküm vermek * iyice düşündükten sonra bir karara varmak.
* bir suçluyu mahkûm etme.hüküm yemek * mahkûm olmak. hükümdar * Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı. hükümdarlık * Hükümdar olma durumu.
* Hükümdarla yönetilen ülke.hükümferma * Hüküm süren, hükümdar. hükümlü * Ceza hükmü verilmişolan, mahkûm. hükümlülük * Hükümlü olma durumu. hükümran * Egemen. hükümranlık * Egemenlik, hâkimiyet. hükümsüz * Yürürlükten çıkarılmış, yürürlükten kaldırılmış, geçersiz, hükmü kalmamış. hükümsüz kılmak * yürürlükten kaldırmak, iptal etmek. hükümsüzlük * Hükümsüz olma durumu, geçersizlik. hülle * Medenî Kanunun kabulünden önce, kocasından üç kez boşanan kadının, yine eski kocasıyla evlenebilmesi
için yabancı bir erkeğe bir günlüğüne nikâh edilmesi.hülleci * Hülle yoluyla evlenme işini gerçekleştiren kimse. hümanist * İnsancıl. hümanistleşme * Hümanistleşmek durumu. hümanistleşmek * İnsancıl davranışlar ve düşünceler içinde olmak. hümanizm * İnsancılık, insanlarısevme ülküsü. hümanizma * Hümanizm. hümayun * Kutlu, mutlu.
* Padişahla ilgili.
* Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam.hüner * Beceri isteyen ustalık, beceriklilik. hüner göstermek * becerisini, ustalığını ortaya koymak.
* herkesin yapamayacağı bir işi yapmak.hünerli * Hüneri olan (kimse).
* Hünerle yapılan (şey).hünersiz * Hüneri olmayan (kimse).
* Hünerle yapılmayan, hüner istemeyen (şey).hüngür hüngür * Yüksek sesle ve hıçkıra hıçkıra. hüngürdeme * Hüngürdemek işi. hüngürdemek * Yüksek sesle ve hıçkırarak ağlamak. hüngürtü * Hüngürderken çıkan ses. hünkâr * Osmanlılarda yalnız padişahlar için kullanılan bir unvan. hünkârbeğendi * Üzerine salçalıet konulan patlıcan ezmesiyle hazırlanan bir yemek. hünnap * Hünnapgillerin örnek bitkisi, yenilen meyvesi için özellikle Batıve Güney Anadolu’da yetiştirilen dikenli
bir ağaç, çiğde (Zizyphus jujuba).
* Bu bitkinin meyvesi.hünnapgiller * Ayrıtaç yapraklı iki çeneklilerden, örneği hünnap olan ve sıcak ülkelerde yetişen bir bitki familyası. hünsa * Er dişi. hür * Özgür. hür teşebbüs * Özel girişim. hürle * Bir cins burçak. hürlük * Hür, özgür olma durumu. hürmet * Saygı. hürmet etmek * saymak, saygı göstermek. hürmeten * Hürmetli olarak, saygılıca. hürmetkâr * Hürmetli. hürmetli * Saygılı.
* Oldukça büyük okkalı.hürmetsiz * Saygısız. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 60
hürmetsizlik * Saygısızlık.
hürmette kusur etmekhürriyet * Özgürlük. hürriyetçi * Hürriyeti benimseyen kimse. hürriyetçilik * Hürriyet yanlısı olan kimse. hürriyeti seçmek * baskıdan kurtulmak ve özgür yaşamak için davranışta bulunmak. hürriyetperver * Hürriyetçi. hürriyetsiz * Hürriyetini yitirmiş. hürriyetsizlik * Hürriyetini yitirmişolma durumu. hürya * Hep birden, cümbür cemaat. hürya etmek * bir yerden çıkmak veya bir yere girmek için hep birden atılmak. hüryemez * Bir çeşit elma. hüseynî * Klâsik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam.
* Klâsik Türk müziğinde mi notası.hüsnü kabul göstermek * iyi karşılamak, güler yüz göstermek. hüsnühâl * Bir kimsenin yaşayışında kötü bir şey bulunmama durumu, iyi hâl. hüsnühâl kâğıdı * Bir kimsenin yaşamında kötü bir şey bulunmadığını gösteren resmî kuruluşlarca verilen belge, iyi hâl
belgesi.hüsnühat * Güzel yazısanatı. hüsnükabul * İyi karşılama, güler yüz gösterme. hüsnükuruntu * Herhangi bir durumu safça kendinden yana iyiye yorma. hüsnüniyet * Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe, temiz yüreklilik, iyi dilek, iyi niyet. hüsnüniyetle * İyi niyetle. hüsnütelâkki * İyi karşılama, iyiye yorma. hüsnüteveccüh * Sevgi ve saygıyla.yakınlık gösterme. hüsnüyusuf * Karanfilgillerden, bazıtürleri bahçelere süs olarak dikilen bir bitki, gugu çiçeği (Dianthus barbatus). hüsran * Zarar, ziyan.
* Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı.hüsrana uğramak * beklenilen sonucun elde edilmemesi sebebiyle çok üzülmek, acıçekmek. hüsün * Güzellik. Hüt * “Çok şişmek, kabarmak” anlamında kullanılan Hüt dağı gibi şişmek deyiminde geçer. hüthüt * Çavuşkuşu, ibibik. hüve * “Tamamıtamamına” anlamında hüvesi hüvesine sözünde geçer. hüvelbaki * “Baki kalan o’ (Allah) dur.” anlamında ve genellikle mezar taşlarına yazılan bir söz. hüveyda * Besbelli, açıkça, meydanda, aşikâr. hüviyet * Kimlik. hüviyet cüzdanı * Kimlik belgesi. hüzün * İç kapanıklığı, gönül üzgünlüğü. hüzün çökmek (veya içine bir hüzün çökmek) * hüzünlenmek. hüzüne kapılmak * hüzünlenmek. hüzünlendirme * Hüzünlendirmek işi. hüzünlendirmek * Hüzünlü duruma getirmek. hüzünleniş * Hüzünlenmek işi veya biçimi. hüzünlenme * Hüzünlenmek işi. hüzünlenmek * Hüzünlü duruma gelmek, hüzün duymak. hüzünlü * Gönüle üzgünlük veren, iç kapanıklığına yol açan. hüzünsüz * Hüznü olmayan, şen (kimse). hüzünsüzlük * Hüzünsüz olma durumu. hüzzam * Klâsik Türk müziğinde segâh perdesinde bir makam. hüzzam beşlisi * Klâsik Türk müziğinde birleşik makamların beşlilerinden biri. -ı/ -i, -u / -ü * Fiillerden isim türeten ek: yaz-ı, diz-i, doğ-u, öl-ü vb. -ı/ -i, -u / -ü * Fiillerden sıklık çatısıtüreten ek: kaz-ı-mak, sür-ü-mek vb. -ı/ -i, -u / -ü * Belirli nesne yapan yükleme (akuzatif) eki: kapı-y-ı, ev-i, kutu-y-u, kötü-y-ü vb. -ı/ -i, -u / -ü * Ünsüzle biten kelimelere eklenen 3. kişi iyelik eki: kaş-ı, diş-i, kol-u, göz-ü vb. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 55
hoyrat * Kaba, kırıcıve hırpalayıcı.
* Güneydoğu Anadolu’da ve Irak’taki Türkler arasında tek başına söylenen bir çeşit ezgili deyiş.hoyratça * Kaba (bir biçimde). hoyratlık * Hoyrat olma durumu.
* Hoyratça davranış.hoyratlık etmek * hoyratça davranmak. hoyuk * Bostan korkuluğu. hozalma * Hozalmak işi. hozalmak * Kibirlenmek, burnu büyümek. hozan * Dinlenmeye bırakılmış, birkaç yıl işlenmemiştarla. hödük * Görgüsüz, kaba, anlayışıkıt (kimse).
* Korkak, ürkek.hödükçe * Hödük gibi, görgüsüzce. hödükleşme * Hödükleşmek biçimi. hödükleşmek * Hödükçe davranmak. hödüklük * Hödük olma durumu.
* Hödükçe davranış.hödüklük etmek * görgüsüzce ve kaba davranmak. höl * Yaşlık, nem. höllük * Bazıyerlerde kundak çocuklarının altına bez yerine konulan toprak. höpürdetme * Höpürdetmek işi, hopurdatma. höpürdetmek * Bir şey içerken ses çıkarmak, hopurdatmak. höpürtü * Höpürdetmek biçimi ve tarzı. höpürtülü * Höpürtü ile ses çıkarma. hörgüç * Devenin sırtındaki tümsek, çıkıntı.
* Hörgüce benzeyen tümsek, çıkıntı.hörgüçlü * (deve için) Hörgücü olan. höst * At, katır, sığır gibi hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için çıkarılan ses.
* Bir kimseyi uyarmak için kullanılan kaba seslenme.höşmerim * Tuzsuz taze peynirden nişasta, pirinç unu konarak yapılan bir helva. höt * Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenir. höt demek * göz dağıvermek, korkutmak. höykürme * Höykürmek işi. höykürmek * Tarikattaki kimseler dua ederken kendilerinden geçerek hep bir ağızdan yüksek sesle bağrışmak. höyük * Tarih boyunca türlü sebeplerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve
çoğu kez içinde yapıkalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe.
* Toprak yığını, küçük tepe.Hristiyan * İsa Peygamber’in dininden olan kimse, İsevî, Nasranî.
* Hristiyanlarla ilgili, Hristiyanlara özgü olan (şey).Hristiyanlaşma * Hristiyanlaşmak işi. Hristiyanlaşmak * Hristiyan olmak, Hristiyanlığıkabul etmek. Hristiyanlaştırma * Hristiyanlaştırmak işi. Hristiyanlaştırmak * Bir kimse veya topluluğu Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak. Hristiyanlık * Hristiyan dini, İsevîlik, Nasranîlik.
* Hristiyan dünyası.
* Hristiyan olma durumu.hristo * “Çaprazlama yapılan teyel” anlamına gelen hristo teyeli tamlamasında geçer, kaz ayağı. hristo teyeli * Kaz ayağı. hu * “Neredesin!, bana bak” anlamında daha çok kadınlar tarafından kullanılan seslenme sözü.
* Dervişler arasında seslenme sözü.
* (büyük H ile) Tanrı.hu çekmek (veya demek) * (tekkelerde, dervişler arasında) ayin sırasında sürekli olarak hu demek. hububat * Tahıl. Huda * Tanrı. huda * Hile, düzen. hudayinabit * Kendi biten, kendi kendine yetişen (bitki).
* Başı boş büyümüş(kimse).
* Eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmişolan (kimse).hudut * Sınır.
* Uç, son.hudut boyu * Sınır boyu. hudut dışı * Sınır ötesi, sınır dışı. hudut dışıetmek * sınır dışıetmek, ülkeden dışarıçıkarmak. hudutlandırma * Hudutlandırmak işi. hudutlandırmak * Sınırlandırmak, sınır çekmek. hudutlu * Sınırlı, sınırlanmış.
* Sınırsız, sonsuz. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 56
hudutsuz * Sınırsız. huğ * Çubuk veya kamıştan yapılmış bağve bahçe kulübesi. hukuk * Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze.
* Bu yasalarıkonu alan bilim.
* Yasaların ceza ile ilgili olmayıp alacak verecek gibi davaları ilgilendiren bölümü.
* Haklar.
* Ahbaplık, dostluk.hukukçu * Hukuku meslek edinen, hukukla uğraşan (kimse). hukukçuluk * Hukukçu olma durumu. hukuken * Hukukî olarak. hukukî * Hukuk ile ilgili, tüzel. hukukî metroloji * Metrolojinin, hukukî konuların gerektirdiği durumlarda, ölçme metotları, ölçme birimleri ve ölçme aletleri
ile ilgili olan kısmı.hukuklu * Hukuk fakültesi öğrencisi olan (kimse). hukuksal * Hukukî. hukuksuzluk * Hukuksuz olma durumu. hulâsa * Özet, fezleke.
* Öz.
* Herhangi bir maddenin, alkol, eter gibi bir eritici ile ayrılmışveya başka bir yol ile elde edilmişetkili özü.
* Kısacası, sözün kısası.hulâsa etmek * özetlemek. hulâsaten * Özet olarak, kısaca. huligan * Holigan. hulliyat * Kadın süs eşyası, asım takım, takı. hulûl * Gelme, gelip çatma.
* Girme, sinme.
* Geçişme, ozmos.
* Tanrıruhunun herhangi bir bedene girdiğine inanmak.hulûl etmek * girmek, dahil olmak. hulûs * Gönül temizliği. hulûs çakmak * dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak. hulûskâr * Temiz duygulu, içten.
* Dalkavuk, şakşakçı.hulûskârlık * Temiz duygululuk, içtenlik.
* Dalkavukça davranış.hulya * Kuruntu.
* Tatlıdüş, hayal.hulyalaşma * Hulyalaşmak durumu. hulyalaşmak * Hulya durumuna gelmek. hulyalaştırma * Hulyalaştırmak biçimi. hulyalaştırmak * Hulya durumuna getirmek. hulyalı * Hayal kuran veya insanıhayal kurmaya sürükleyen. hulyaya dalmak * hayal kurmak. humar * İçki veya uyku sersemliği. humbara * Demir veya tunçtan dökülmüş, yuvarlak ve boşolan içine patlayıcımaddeler doldurulup havan topu veya
el ile atılan yuvarlak bir tür bomba, kumbara.humbara ocağı * Humbara yapan veya savaşta humbara kullanan bölük. humbaracı * Humbara kullanan asker, kumbaracı. humbarahane * Humbara yapılan fabrika, kumbarahane.
* Humbaracıyetiştirmek amacıyla 1739’da açılan ilk Türk askerî okullarından biri.humma * Ateşli hastalık.
* Sıtma.hummalı * Humması olan.
* Sürekli, sıkı, yoğun, hararetli.humus * Bitkilerin çürümesiyle oluşan koyu renkte organik toprak. humus * İyice ezilmişnohut, tahin ve baharatla hazırlanan bir yemek. hun * Kan. hunhar * Kana susamış, kan dökücü. hunharca * Hunhara yakışır bir biçimde. hunharlık * Kan dökücülük, zalimlik. huni * Bir sıvıyıağzıdar bir kaba aktarmak için kullanılan koni biçimindeki araç.
* Ağızlık.hunnak * Boğak, anjin. hunriz * Kan dökücü, kanlı. hura * Bkz. hurra. hurafe * Dine sonradan girmiş boşinanç. hurç * Genellikle yelken bezinden veya meşinden yapılmış büyük heybe. hurda * Parçalanmış, döküntü durumuna gelmiş.
* İşe yarayamayacak derecede bozulup sakatlanmış, zarar görmüş.
* Eski maden parçası.hurdacı * Hurda alıp satan kimse. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 57
hurdacılık * Hurdacının yaptığı iş. hurdahaş * Onarılamayacak biçimde kırılıp parçalanmış, paramparça. hurdahaşetmek * kırıp dökmek, parçalamak. hurdahaşolmak * kırıp dökülmek, paramparça olmak.
* aşırıölçüde yorulmak.hurdalık * Hurda yığınıveya hurdanın atıldığıyer. hurdasıçıkmak * (eşya için) kullanılmayacak duruma gelmek, eskimek. hurdaya çevirmek * işe yaramaz duruma getirmek. huri * Cennette yaşadığına inanılan kızlara verilen ad. huri gibi * çok güzel (genç kadın). hurma * Hurma ağacının yemişi. hurma ağacı * Palmiyegillerin eski çağlardan beri Kuzey Afrika’da kültürü yapılan örnek bitkisi (Phoenix dactylifera). hurma tatlısı * Hurma biçimi verilerek yapılan bir çeşit hamur tatlısı. hurmalık * Hurma ağacıçok olan yer. hurra * Batılıulusların “yaşa!” anlamında kullandıklarıünlem. huruç * Çıkma, çıkış.
* Göç.hurufat * Harfler.
* Basımda, baskı işinde kullanılan metal veya başka bir maddeden yapılmışharf, rakam veya başka işaret
kalıpları.
* Dizgi işinde kullanılan harf türlerinin bütünü.Hurufî * Hurufîliğe mensup olan kimse. Hurufîlik * Kur’an’ın harflerinden birtakım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep. huruşan * Coşkun. husuf * Ay tutulması. husul * Olma, oluş, oluşma, meydana gelme. husul bulmak * olmak, oluşmak, doğmak, çıkmak, meydana gelmek. husumet * Hasım olma durumu, düşmanlık, yağılık, hasımlık. husumet beslemek * hasım olmak, düşman olmak. husumetkâr * Düşmanlık besleyen, kin güden (kimse). husus * Konu, madde.
* Özellik, yön.hususî * Özel.
* Özel olarak, özel bir biçimde.hususiyet * Özellik.
* İleri derecede tanışıklık, ahbaplık, yakınlık.hususuyla * Özellikle, hele. husye * Er bezi, testis. huş * Gürgengillerden, kerestelik bir ağaç cinsi (Betula). huşu * Alçak gönüllülük.
* Tanrı’ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma.huşunet * Sertlik, kabalık, kırıcılık. hutbe * Cuma ve bayram namazlarında minberde okunan dua ve verilen öğüt. hutut * Çizgiler. huy * İnsanın yaradılışve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat.
* İçgüdü durumunu almışalışkanlık.huy canın altındadır * doğuştan gelen özellikler değiştirilemez. huy edinmek * (bir şeyi) alışkanlık durumuna getirmek. huylandırma * Huylandırmak işi. huylandırmak * Huylanmasına sebep olmak, huylanmasına yol açmak. huylanış * Huylanma biçimi. huylanma * Huylanmak işi. huylanmak * Kuşkulanmak, işkillenmek, pirelenmek, tedirgin olmak.
* (hayvan) Ürküp sinirlenmek.huylu * (herhangi bir nitelikte) Huyu olan.
* İşkilli, kuşkulu.
* (binek hayvanları için) Ürkek, sinirli.huysuz * Huyu iyi olmayan, geçimsiz, şirret. huysuzca * Biraz huysuz; huysuz (bir biçimde). huysuzlanış * Huysuzlanmak işi veya biçimi. huysuzlanma * Huysuzlanmak işi. huysuzlanmak * Huysuzluk etmek, huysuzca davranmak. huysuzlaşma * Huysuzlaşmak işi. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 48
Hindistan cevizi * Palmiyegillerden, tropikal bölgelerde yetişen bir ağaç (Cocos nucifera).
* Bu ağacın portakaldan büyük, çok sert kabuklu yemişi.Hindolog * Hindoloji bilgini. Hindoloji * Hint dilini ve kültürünü konu alan bilim. Hindu * Hindistan’ın resmî dili.
* Hindistan’ın Mecusî halkından olan kimse.Hinduizm * Tarihsel olarak daha sonra ortaya çıkan, niteliği bakımından Brahmanizmden daha katı olan bir din. hinleşme * Hinleşmek durumu. hinleşmek * Hin olmak, kurnaz olmak. hinlik * Hin, kurnaz olma durumu, kurnazlık. hinoğlu * Kurnaz. hinoğluhin * Çok kurnaz, her devrin şartlarına uyabilen kimse. Hint armudu * Mersingillerden, sıcak bölgelerde yetişen, meyvesi yenen, tahtasısert bir ağaç (Psidium). Hint bademi * Kakao. Hint baklası * Hint yağıağacı, kene otu. Hint bezelyesi * Baklagillerden, sıcak ülkelerde yetişen, tohumlarıfasulyeye benzeyen bir bitki. hint biberi * Kırmızı biber. Hint çiçeği * Hindistana özgü bir tür çiçek. Hint darısı * Buğdaygillerden, doğu ülkelerinde ekilen, taneleri yenilen, darıya benzeyen bir bitki (Sorghum vulgare). Hint domuzu * Büyük Okyanus adalarında yaşayan, köpek dişleri boynuz gibi yukarıdoğru kıvrık, iri yapılı bir domuz türü
(Porcus babyrussa).
* Kobay.Hint fıstığı * Kürkas. Hint fulü * Beyaz renkli bir nilüfer türü, Mısır fulü (Nelubrium). Hint gergedanı * Hindistan’da bulunan bir gergedan türü. Hint güreşi * Karşıt yönde yan yana ve sırt üstü yatan bir çiftin, iç yandaki bacaklarınıkenetleyerek birbirlerini çevirme
çabası.Hint hıyarı * Hıyarşembe. Hint horozu * İspenç horozu. Hint hurması * Palmiyegillerden, taze filizleri Hindistan’da sebze gibi yenen, meyvesinden reçel yapılan çok sert bir ağaç
(Borrassus).Hint inciri * Frenk inciri. Hint ipeği * Hindistan’da üretilen çok kıymetli bir tür ipek. Hint irmiği * Sagu. Hint kamışı * Bambu. Hint keneviri * Yapraklarından esrar elde edilen bir tür kenevir (Cannabis sativa). Hint kertenkelesi * İguana. Hint kestanesi * At kestanesi. Hint kirazı * Sumak familyasından, sıcak ülkelerde yetişen, zeytin büyüklüğünde yenilir bir meyvesi olan büyük bir ağaç,
mango (Mangifera domestica).Hint kobrası * Gözlüklü yılan. Hint kumaşı * Hindistan’da dokunan ve batıülkelerinde ender bulunan ipekli bir kumaştürü. Hint mandası * Çift parmaklılardan, uzunluğu 2 m, yüksekliği 1-80 civarında, ehlileştirilip çekim işlerinde kullanılan bir tür
memeli.Hint pamuğu * Hindistan’a özgü bir pamuk türü. Hint pirinci * Buğdaygillerden, Hindistan ve Etiyopya’da yetiştirilen, taneleri pirinç yerine kullanılan bir bitki. Hint safranı * Zerdeçal. Hint sarısı * Mango yaprakları ile beslenmişineklerin sidiğinden elde edilen, kehribar sarısına yakın, özellikle yağlı boya
resimde kullanılan bir boya.Hint tavuğu * Brahma ırkından gelen bir tür tavuk. Hint yağı * Kene otunun tohumlarından çıkarılan, hekimlikte ve sanayide kullanılan bir yağ. Hint yağıağacı * İki çeneklilerden, tropik bölgelerde, 8-10 m. yüksekliğe ulaşabilen, çok yıllık, tohumlarızehirli yağelde
edilen bir bitki (Ricinus communa).Hint-Avrupa * Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan diller.
* Bu dilleri konuşan halk.Hintçe * Hint dili. hinterlant * Bkz. iç bölge, art bölge. Hintli * Hindistan halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). hiper * Çok, aşırı, yüksek” anlamında kullanılan ön ek. hiperbol * Bir düzlemin odak denilen durağan iki noktaya uzaklıklarıdeğişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri. hiperbolik * Hiperbol biçiminde olan, hiperbol ile ilgili. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 49
hiperboloidal * Hiperboloit biçiminde olan. hiperboloit * Hiperbole benzeyen.
* Hiperbolün iki ekseninden biri çevresinde döndürülmesiyle ortaya çıkan yüzey.hipermarket * Her türlü malın satıldığı geniş, büyük satışmerkezi. hipermetrop * Cisimlerin görüntüleri ağtabakanın gerisinde kaldığı için, yakını iyi göremeyen (göz).
* Gözleri böyle olan (kimse).hipertansiyon * Normalden yüksek olan atardamar basıncı. hipnotizma * İpnotizma. hipnoz * Uyku, ipnos. hipoderm * Alt deri. hipodrom * Yunan ve Roma’da at ve araba yarışlarının yapıldığıyer.
* At yarışlarıyapılan alan, koşu alanı.hipoglisemi * Aşırıhâlsizliğe, aşırıterlemeye, hafif baygınlığa yol açan, kanda normalden daha az şeker bulunması
hastalığı.hipopotam * Su aygırı. hipopotamgiller * Su aygırı giller. hipostaz * Bazıfelsefe ve din kuramlarının dayandığıtemellerden her biri, uknum. hipotansiyon * Normalden düşük olan atardamar basıncı. hipotenüs * Bir dik üçgende, dik açının karşısında bulunan kenar. hipotetik * Varsayıma dayanan, varsayımlı, farazî. hipotez * İpotez, varsayım, faraziye. hippi * Toplumsal düzene ve tüketime karşıçıkan, derbederce yaşayan, örgütlenmemişgençler topluluğu. hippilik * Hippi olma durumu. hirfet * Kunduracılık, duvarcılık, demircilik, marangozculuk, dokumacılık vb. küçük el sanatlarına verilen ad. his * Duygu.
* Duyu.
* Sezgi, sezme.hisar * Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmışyüksek duvarlıve kuleli, çevresinde
hendekler bulunan küçük kale, kermen, germen.hisar * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam.
* Klâsik Türk müziğinde rediyez notası.hisarbuselik * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam. hisleniş * Hislenmek işi veya biçimi. hislenme * Hislenmek işi. hislenmek * Duygulanmak. hislerine kapılmak * duygusal davranmak. hisli * Duygulu, içli. hisse * Pay.
* Bir olaydan çıkarılan ders.hisse almak * zarara uğramak. hisse çıkarmak * kendisiyle ilgili bulmak, alınmak. hisse kapmak * bir olaydan yararlı bir öğüt çıkarmak. hisse senedi * Ortaklık sermayesinin belirli bir parçasınıdeğerlendiren belge, pay belgiti, aksiyon.
* Anonim veya komandit ortaklıklarda, ortaklık sermayesinin birbirine eşit bölümlere ayrılmışparçasından
her birinin karşılığı olmak üzere, yasada gösterilen özelliklere uygun olarak düzenlenmişdeğerli belge, pay belgiti,
aksiyon.hissedar * Hissesi olan, paydaş. hissedilme * Hissedilmek işi. hissedilmek * Hissetmek işine konu olmak.
* Sezilmek.hisseişayia * Ortak mülkiyette ayrılmamışpay. hisseişayialı * Pay oranına göre bölümlere ayrılmamışolan, bütünü birkaç kişinin malı olan. hisseli * İçinde birkaç kişinin payı olan, paydaşlı, paylı. hisset * Cimrilik, pintilik. hissetme * Hissetmek işi. hissetmek * Fiziksel bir uyarıyıduymak.
* Bir şeyden etkilenmek, duymak.
* Sezmek, farkına varmak, anlamak.hissettirme * Hissettirmek işi. hissettirmek * Hissetmesine sebep olmak, duyurmak, sezdirmek. hissî * Duygusal. hissikablelvuku * Ön sezi. hissini vermek * gibi gelmek, … izlenimini uyandırmak. hissiselim * Sağduyu. hissiyat * Duygular, sezişler. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 50
hissiz * Duygusuz. hissizlik * Duygusuzluk. histerezis * Doğa olaylarının gelişmesindeki gecikme. histeri * Bkz. isteri. histerik * Bkz. isterik. histoloji * Doku bilimi. hiş * “Hey, bana bak, sana söylüyorum” anlamında seslenme sözü. hişt * Hiş. hit * Liste başı. hitabe * Söylev. hitaben * Sözü birine yönelterek, hitap yoluyla. hitabet * Etkili söz söyleme sanatı, söz sanatı. hitam * Son, bitim. hitam bulmak * sona ermek, bitmek. hitam vermek * bitirmek. hitan * Sünnet etme. hitap * Sözü birine veya birilerine yöneltme, seslenme. hitap etmek * seslenmek, … -e karşısöylemek, söz yöneltmek. Hitit * M. Ö. XX.-XII. yüzyıllar arasında Anadolu’da, XII-VIII. yüzyıllar arasında Hatay ve Kuzey Suriye’de
devletler kurmuşolan eski bir ulus, Eti.Hititçe * Hitit (Eti) dili. Hititolog * Hitit (Eti) dili, kültürü ve kalıntıları ile uğraşan bilim adamı. Hititoloji * Hitit (Eti) dili ve eserlerini konu alan bilim dalı. hiyerarşi * Makam sırası, basamak, derece düzeni. hiyerarşik * Hiyerarşiye özgü. hiyeroglif * Eski Mısırlıların kullandığı, bir resim ile bir kelimenin gösterildiği yazı, resim yazı. hiza * Doğru bir çizgi üzerinde bulunma durumu. hizalama * Hizalamak işi. hizalamak * Hizaya gelmek, hizasını bulmak. hizaya gelmek * düzgün sıra olmak.
* davranışlarınıdüzeltmek yola gelmek.hizaya getirmek * birinin davranışlarınıdüzeltmek, yola getirmek. hizip * Bölük, kısım.
* Bir topluluk, bir örgüt içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren yan tutmaya yönelik küçük
topluluk, klik.hizipçi * Hizip oluşturan veya bir hizip içinde yer alan (kimse), klikçi. hizipçilik * Örgütlenmiş bir topluluğun içinde bütünlüğü bozacak biçimde yeni bir topluluk oluşturma. hizipleşme * Hizipleşmek işi, klikleşme. hizipleşmek * Hiziplere ayrılmak, klikleşmek. hizmet * Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma.
* Görev, iş.
* Bakım, özen, ihtimam.hizmet akdi * İşsözleşmesi, işakdi. hizmet eri * Teğmen ve yukarısıüst düzey subayların hizmetinde bulunan er, emir eri. hizmet görmek (veya etmek) * işgörmek, çalışmak. hizmet içi eğitim * Bkz. iş başında eğitim. hizmetçi * Hizmet gören kimse.
* Belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın.hizmetçilik * Hizmetçinin yaptığı işveya hizmetçi olma durumu. hizmete girmek * çalışmaya başlamak.
* görev almak.hizmeti dokunmak * görevde bulunmak, işyapmak. hizmetinde olmak * birinin yanında çalışmak, işlerini yapmak. hizmetkâr * Ücretle işgören genellikle erkek işçi, uşak. hizmetkârlık * Hizmetkârın işi, uşaklık. hizmetli * Kapıcılık, odacılık gibi işlerde kullanılan kimse, müstahdem. Ho * Holmiyum’un kısaltması. hobi * Düşkü, aşırıölçüde uğraşıalanı. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 51
hoca * Müslümanlıkta din görevlisi.
* Öğretmen.
* Medresede öğrenim gören sarıklı, cübbeli din adamı.
* Akıl öğreten, öğüt veren kimse.hocalık * Hoca olma durumu veya hocanın yaptığı iş. hocalık etmek * öğretmenlik yapmak.
* akıl öğretmek, öğüt vermek.hodan * Hodangillerden, çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökü kavrularak yenilen, bir yıllık ve otsu bir bitki,
sığırdili (Borago officinalis).hodangiller * İki çeneklilerden, üzeri sert dikenlerle kaplı otsu ve ağaçsı bitkiler familyası. hodbehot * Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan. hodbin * Bencil, egoist. hodbinlik * Bencillik, egoizm. hodkâm * Bencil, egoist. hodkâmlık * Bencillik, egoizm. hodpesent * Kendini beğenmiş, bencil. hodri * “Kendine güvenen ortaya çıksın, işte meydan” anlamında hodri meydan deyiminde geçer. hohlama * Hohlamak işi. hohlamak * Ağzınıyaklaştırıp soluğunu bir şeyin üzerine hızla vermek. hokey * Bir ucu kıvrık sopalarla çayır veya buz üzerinde iki takım arasında oynanılan top oyunu. hokka * Metal, cam veya topraktan küçük kap. hokka gibi * ufak ve düzgün (ağız). hokka gibi oturmak * (giysi için) vücuda iyice uymak.
* her yandan açıkça görünmek.hokkabaz * El çabukluğu ile birtakım şaşırtıcı olaylar yapmayımeslek edinen kimse.
* Başkalarınıaldatarak yalan dolanla işgören.hokkabazlık * Hokkabazın yaptığı iş.
* Yalan dolanla görülen iş.hol * Sofa. holding * Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onlarıdenetimi altında tutan sermaye yatırım
ortaklığı, ana ortaklık.holdingleşme * Holding durumuna gelme. holdingleşmek * Holding durumuna gelmek. holigan * Özellikle futbolda aşırıfanatizmi besleyen ve çevreye zarar veren taraftar veya kimse, serseri, hayta. holiganlık * Holigan olma durumu veya holiganın yaptığı iş. Hollândaca * Hollânda halkının kullandığıdil. Hollândalı * Hollânda halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). holmiyum * Atom numarası67, atom ağırlığı164,94, oksidi açık sarırenkte, tuzlarıportakal sarısırenginde olan, seyrek
bulunan bir element. KısaltmasıHo.holosen * IV. çağın en yeni dönemi. holotüritler * Deniz hıyarları. homojen * Bağdaşık, mütecanis.
* Bütün terimleri aynıderecede olan (çok terimli).homojenlik * Bağdaşık olma durumu. homolog * Bir başkasının tam olarak yerini tutan. homolog kromozom * Biri anadan diğeri babadan gelen ve aynı gen çiftine sahip kromozom. homonim * Eşadlı, eşsesli. homoseksüel * Eş cinsel. homoseksüellik * Eş cinsellik. homoteti * Merkez olarak alınan bir noktaya göre birer noktasının geometrik yerleri karşılıklı olarak aynı olan iki nokta
grubunun durumu.homotetik * Aralarında homoteti durumu bulunan. homur homur * Homurdanarak. homurdanış * Homurdanmak işi veya biçimi. homurdanma * Homurdanmak işi. homurdanmak * Öfke, kızgınlık, can sıkıntısıyla anlaşılmaz sesler çıkarmak.
* (taşıt, alet vb. için) Alışılmışın dışında bozuk ses çıkarmak.homurtu * Homurdanma sesi.
* Ayının çıkardığıses.homurtulu * Homurtusu olan. homurtusuz * Homurtusu olmayan. hona * Erkek sığır. Honduraslı * Honduras halkından olan kimse. hop * Uyarma amacıyla kullanılır.
* Birden ve hızla yapılan işleri anlatır. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 52
hop hop * Bir davranışıengellemek veya uyarmak amacıyla söylenir. hop oturup hop kalkmak * öfke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak. hoparlör * Elektrik dalgalarınıses dalgasına çeviren ve gerektikçe sesi yükselten alet.
* Radyo, pikap, teyp vb. araçlarda sesi işitilebilecek duruma getiren alet.hoparlörlü * Hoparlörü olan. hoparlörsüz * Hoparlörü olmayan. hoplama * Hoplamak işi. hoplamak * Sevinçten, korkudan veya oyun için, bulunduğu yerde havaya doğru fırlamak.
* Büyük bir istekle.hoplatılma * Hoplatılmak işi. hoplatılmak * Hoplatmak işi yapılmak. hoplatış * Hoplatmak işi veya biçimi. hoplatma * Hoplatmak işi. hoplatmak * Hoplamasını sağlamak.
* Çocuğu koltuklarından tutup hafifçe havaya fırlatarak eğlendirmek.hoplaya zıplaya * Büyük bir sevinçle. hoplayış * Hoplamak işi veya biçimi. hoppa * Yaşına uymayan hafiflikler yapan, delişmen, serbest, koket, ağırbaşlıkarşıtı. hoppaca * Hoppaya yaraşır (biçimde), hoppa gibi. hoppadak * Hemen. hoppala * Küçük çocuklar atlarken onlarıyüreklendirmek için söylenir.
* Şaşma ile birlikte kınama anlatır.
* Bebeklerin içine konup zıplayarak eğlenmelerini sağlayan yaylıaraç.hoppala bebek * Çocukça davranışları olan kimselere söylenir. hoppalık * Hoppa olma durumu veya hoppaca davranış. hoppalık etmek * hoppaca davranışlarda bulunmak. hopurdatma * Höpürdetme. hopurdatmak * Höpürdetmek. hor * Değersiz, önemi olmayan, aşağı. hor bakmak (veya görmek) * değersiz saymak, değer vermemek. hor görmek * bir kimseye değersiz gözüyle bakmak. hor kullanmak * dikkat etmeyerek hoyratça kullanmak. hor tutmak * birine karşıküçümseyici, incitici davranışlarda bulunmak. hora * Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu. hora geçmek * beğenilmek, hoşa gitmek, makbule geçmek, kendisine verilen kimsenin çok işine yaramak. hora tepmek * hora oynamak.
* ayaklarınıvurarak gürültü etmek.horanta * Aile halkı. horasan * Kiremit ve tuğla tozlarının kireç ve su ile karıştırılmasından elde edilen bir çeşit harç. horasanî * Üst bölümü sarıktan taşacak biçimde yapılmışhoca kavuğu. Horasanlı * Horasan halkından olan kimse. horhor * Gür ve ses çıkararak akan su. horlama * Horlamak işi (I) (II). horlamak * Uyku sırasında soluk alırken boğaz ve burundan gürültülü sesler çıkarmak. horlamak * Birinin gönlünü incitircesine davranmak. horlanış * Horlanmak işi veya biçimi. horlanma * Horlanmak işi. horlanmak * Hor görülmek. horlayış * Horlamak işi veya biçimi. hormon * İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin gibi uyarıcı
maddelerin genel adı.
* Hormon görevinde kullanılan yapay madde.hornblent * Doğal alüminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikatından oluşmuş, koyu yeşil veya kara renkte parlak
bir amfibol türü.horon * Karadeniz bölgesinde kemençe ile oynanan halk oyunu. horon tepmek * horon oyununu oynamak. horoz * Tavukgillerden, tavuğun erkeği olan kümes hayvanı.
* Ateşli silâhlarda çakmak taşına veya merminin kapsülüne vurmaya yarayan metal parça.
* Kapızembereğinin mandalı.
* Kabadayıerkek.horoz ağırlık * Güreş, boks ve halterde 51-57 kg olarak tespit edilmişağırlık sınıfı, horoz siklet. horoz akıllı * Akılsız. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 53
horoz dövüşü * Özel olarak yetiştirilmişiki horozun eğlence ve yarışma amacıyla dövüştürülmesi.
* Çömelik duruşta karşılıklı iki kişinin elleriyle itişmeleri.horoz evlenir, tavuk tellenir * yeri yokken başkasının sevincine katılanlar için söylenir. horoz fasulyesi * Bir tür fasulye. horoz gibi * kabadayıca davranan erkekler için kullanılır. horoz ibiği * Horozun tepesinde bulunan etli kırmızıkısım.
* Bkz. horoz ibiği.
* (renk) Koyu, pembe, kırmızı.horoz ibiği * Horoz ibiğigillerden, kırmızıçiçekleri horoz ibiğini andıran bir süs bitkisi (Amaranthus). horoz kafalı * Horoz akıllı. horoz karası * Bir çeşit üzüm. horoz mantarı * Yenilebilen bir cins mantar (Cantherellus cibarius). horoz ölür, gözü çöplükte kalır * yaşanılmış, alışılmış, erişilmiş bir durum veya makam yitirildikten sonra, yine o durum veya makamda gözü
kalan kimseler için söylenir.horoz siklet * Horoz ağırlık. horoz şekeri * Horoz biçiminde, çeşitli renklerde yapılmış, ince tahta çubuğa takılıp satılan şeker. horoz vakti * Sabahın erken saati. horozayağı * Tüfekten boşkovanıçıkarmaya yarayan burgu. horozbina * Horozbinagillerden, sırt yüzgeci uzun ve geniş, küçük bir balık (Blemnius). horozbinagiller * Örnek hayvanıhorozbina olan, kayalık deniz kıyılarında yaşayan kemikli balıklar familyası. horozcuk otu * Turpgillerden, eskiden kuduzun ilâcısanılan, ıtırlı bir dağbitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre). horozdan kaçmak * (kadın için) erkeklerden uzak durmak, onlardan kaçmak. horozgözü * Maydanozgillerden, beyaz veya pembe çiçekli bir bitki (Seseli tortuosum). horozibiğigiller * Ispanaklar takımından, örneği horozibiği olan bitki familyası. horozlanış * Horozlanmak işi veya biçimi. horozlanma * Horozlanmak işi. horozlanmak * Kabadayıtavrıtakınmak, çalım satmak. horozlar ötmek * sabah olmak. horozlaşma * Horozlaşmak işi. horozlaşmak * Kabadayılaşmak, kabadayı gibi davranmak. horozu çok olan köyde sabah geç olur * karışanıçok olan işlerden güç sonuç alınır. horst * Çöküntü hendeğinin yanındaki çıkıntılar. hortlak * Mezardan çıkarak insanlarıkorkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet. hortlama * Hortlamak işi. hortlamak * (yanlış bir inanışa göre) Ölü mezardan çıkmak.
* Herhangi bir sorun yeniden ortaya çıkmak.hortlatma * Hortlatmak işi. hortlatmak * Hortlamak işi yapılmak. hortum * Filde ve bazı böceklerde boru biçiminde uzamışağız veya burun bölümü.
* Tulumba veya musluklara takılan genellikle plâstikten uzun boru.
* Hava veya suyun hızla dönüp sütun biçiminde yükselmesiyle oluşan, alanıdar bir siklon çeşidi.hortum gibi * çok uzun (burun). hortum sıkmak * (yangına) su sıkmak. hortumlu * Hortumu olan. hortumlu böcekler * Eşkanatlıları, yarım kanatlıları, tahta kurularını içine alan, kan veya öz su emici birçok asalak türü bulunan
böcekler topluluğu (Rhynchota).hortumlular * Pek çok türünün nesli tükenmişolan, günümüzde filleri içine alan memeli hayvanlar alt takımı. horul horul * Horlama sesi çıkararak. horuldama * Horuldamak işi. horuldamak * Horlamak (I). horuldayış * Horuldama biçimi. horultu * Horuldama sesi. hostes * Taşıtlarda ve özellikle uçaklarda yolcu ağırlayan genç kadın.
* (bir toplulukta, kongrede vb. yerlerde) Katılanlarıağırlayan, onlara kılavuzluk eden genç kadın.hosteslik * Hostes olma durumu.
* Hostesin görevi.hoş * Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren.
* Bununla birlikte.
* Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde.hoş bulduk * “hoşgeldiniz” sözüne verilen karşılık. hoşgeldiniz * gelene söylenen esenleme sözü. hoşgörmek (veya karşılamak) * gücenilecek veya karşılık verilecek bir davranışıhoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur
saymamak.