kafa içi | * Bkz. kafatası. |
kafa işçisi | * Beyin gücü ile ortaya eser koyan, araştıran, inceleyip eleştiren kimse. |
kafa kafaya vermek | * iki veya birkaç kişi bir kenara çekilip konuşmak. * baş başa vermek. |
kafa kâğıdı | * Nüfus cüzdanı, nüfus kâğıdı, hüviyet. |
kafa kalmamak | * zihin yorularak çalışmaz olmak. |
kafa koçanı | * Bkz. kafa kâğıdı. |
kafa kol | * Güreşte bir tür oyun. |
kafa kola almak | * güreşte kafa ve kolu birlikte kavrayarak rakibi çevirmek. * etkisi altına alıp kandırmak. |
kafa patlatmak | * bir konu üzerinde pek çok düşünmek. |
kafa sallamak | * ikaz etmek için başını iki yana veya öne arkaya hafifçe eğmek. * başsallamak. * doğru veya yanlışher şeye evet demek. |
kafa şişirmek | * gürültü veya gevezelikle bir kimseyi tedirgin etmek. |
kafa tutmak | * boyun eğmemek, karşı gelmek, diklenmek. |
kafa ütülemek | * çok lâf edip tedirgin etmek. |
kafa yapmak | * dalga geçmek. |
kafa yok! | * akıl, düşünce yok; akılsız!. |
kafa yormak | * bir iş, bir konu üzerinde çokça düşünmek. |
kafaca | * Kafa bakımından, düşünceye göre. |
kafadan | * zihinden, belleğini kullanarak. |
kafadan atmak | * bir konu üzerinde inceleme yapmadan, rastgele konuşmak, uydurmak. |
kafadan bacaklılar | * Yumuşakçaların, baş bölgelerinde sert bir gagasıve çekmenli sekiz kolu bulunan önemli bir sınıfı. |
kafadan gayri müsellâh | * akılsız, aklında bozukluk olan. |
kafadan kontak | * Düşüncesiz, mantıksız işgören. |
kafadar | * Görüşve anlayışları birbirine uyan kimselerden her biri. |
kafadarlık | * Kafadar olma durumu. |
kafadaş | * Kafadar. |
kafadaşlık | * Kafadaşolma durumu. |
kafalı | * Kafası olan. * Kafasıherhangi bir biçimde olan. * Bilgili, kavrayışlıve anlayışlı. |
kafasıalmamak | * anlayamamak, kavrayamamak. * zihin yorgunluğu sebebiyle anlayamaz duruma gelmek. * olabileceğine inanmamak. |
kafası boş | * Cahil. |
kafası bozulmak | * öfkelenmek, kızmak. |
kafası bulanmak | * bir olay karşısında aklıkarışmak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek. |
kafası bulutlu | * Biraz, sarhoş. |
kafasıçalışmak | * Bkz. kafası işlemek. |
kafasıçatlak | * Yarıdeli, aptal. |
kafasıdönmek | * (sıkışık bir durumda) sersemlemek. * kızıp öfkelenmek. |
kafasıdumanlanmak | * çok dalgın olmak. * sarhoşolmak. * esrar içmişolmak. |
kafasıdumanlı | * Hafif sarhoş. * Çözemediği karışık düşüncelerle kafasıyorgun. |
kafasıdurmak | * zihin yorgunluğundan düşünemez olmak. |
kafasıdüzelmek | * doğruyu ve iyiyi bulmak. |
kafası ile oynamak | * takım sporlarında arkadaşlarının durumunu göz önünde tutarak, en iyi fırsatıdeğerlendirecek, iyice düşünerek, bedenini fazla yormadan oynamak. |
kafası işlemek | * aklı, zekâsıyerinde olmak, bir konu üzerinde iyi düşünebilir olmak, kafasıçalışmak. |
kafası iyi | * İçkiden veya esrardan sarhoşolan (kimse). |
kafasıkazan olmak | * Bkz. kafasışişmek. |
kafasıkıyak | * Kafası iyi. |
kafasıkızmak | * öfkelenmek. |
kafasıkontak | * Deli, çıldırmış, çılgın. |
kafasıküflü | * Çağının gerisinde kalmış, gerici. |
kafasıörümcekli | * Düşüncesiz, kaba, anlayışsız. * Gerici. |
kafasısersem sepet (olmak) | * gürültü ve uğultudan zihni yorulmuş(olmak). |
kafasışişmek | * zihni yorulmak. * gürültüden tedirgin olmak. |
Kategori: K
-
Türkçe Sözlük K Sayfa 9
-
Türkçe Sözlük K Sayfa 10
kafasıtakılmak * zihni sürekli olarak bir şeyle uğraşmak. kafasıtembel * Alık, budala, basireti olmayan. kafasıyerinde olmamak * gereği gibi düşünecek durumda olmamak. kafasıyerine gelmek * kendini toparlamak, kendine gelmek. kafasına dank etmek (veya demek) * bir olay sebebiyle birden ayılmak, doğruyu anlamak. kafasına geçirmek * atıp, fırlatıp başına geçirmek. kafasına koymak * kararınıönceden vermişolmak, önceden şartlanmak, bir şey yapmaya kesin karar vererek zamanını
beklemek.kafasına sığmamak * Bkz. akıl erdirememek. kafasına söz girmemek * çok aptal veya inatçı olmak.
* önemsememek.kafasına uymak * Bkz. aklına uymak. kafasına vur, ekmeğini elinden al * uysal ve sessiz kimseler için söylenir. kafasına vura vura * zorla, isteyip istemediğine bakmadan. kafasına vurmak * (içki) çok etkilemek. kafasında şimşek çakmak * 343 beyninde şimşek çakmak. kafasında tutmak * bir şeyi unutmamak, aklında tutmak. kafasından çıkarmak * bir şeyi unutmak veya ondan vazgeçmek. kafasından geçirmek * belli belirsiz düşünmek. kafasınıdinlemek * başınıdinlemek. kafasınıezmek * zararlı olabilecek bir hareketi, bir durumu başlangıçta yok etmek, etkisiz duruma getirmek. kafasınıkaldırmak * karşı gelmek, başkaldırmak.
* yoğun bir biçimde düşünmek veya çalışmak.kafasınıkaşıyacak vakti olmamak * Bkz. başınıkaşıyacak vakti olmamak. kafasınıkırmak * iyice dövmek, pataklamak. kafasınıkullanmak * akıllıca davranmak. kafasınıkurcalamak * zihnini meşgul etmek, düşündürmek. kafasınısokmak * barınabilecek bir yere yerleşmek, başınısokmak. kafasınıtaştan taşa çarpmak * Bkz. başınıtaştan taşa çarpmak. kafasınıtoplamak * sağlıklıdüşünebilir olmak. kafasınıtütsülemek * Bkz. kafayıtütsülemek.
* sarhoşetmek.kafasınıuçurmak * kellesini uçurmak. kafasınıvurmak * bir kimsenin kafasınıkesmek. kafasının bir tahtasınoksan olmak * akıl durumunda bozukluk olmak. kafasının dikine gitmek * hiçbir öğüde kulak asmayarak aklına koyduğunu yapmak. kafasının etini yemek * sürekli rahatsız etmek. kafasının kontağıatmak * çok sinirlenmek, öfke ile dolmak. kafasız * Kafası olmayan.
* Düşünüşü, anlayışıve kavrayışıkıt olan, anlayışsız, kavrayışsız.kafasızlık * Kafasız olma durumu, anlayışsızlık, kavrayışsızlık. kafatasçı * Kafatasçılıktan yana olan kimse, görüş. kafatasçılık * İnsanlarıkafataslarının biçimine göre değerlendiren görüş. kafatası * İnsanda ve omurgalılarda içinde beyin bulunan, başın kemik bölümü. kafaya çıkmak * topa kafayla vurmak için sıçramak. kafayı(yere) vurmak * hastalanıp yatağa düşmek.
* uyumak için yatmak.kafayı bulandırmak * önceki düşünceleri alt üst etmek, değiştirmek. kafayı bulmak * sarhoşolmak, neşesi, keyfi yerine gelmek. kafayıçalıştırmak * kafayı işletmek. kafayıçekmek * içki içmek. kafayıdeğiştirmek * düşüncesini kanaatini değiştirmek. kafayıdinlemek * sessiz ve sakin kalıp düşünmek. kafayı işletmek * doğru ve iyi düşünmek. kafayıtütsülemek * sarhoşolmak. kafayıüşütmek * delirmek, çılgınlaşmak. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 11
kafayıyemek * aşırıyorgunluktan bunalıma düşmek. Kafdağı * Genellikle masallarda yer alan, dünyayıçevrelediğine inanılan, arkasında cinlerin, perilerin bulunduğu var
sayılan, zümrütten dağ.kafe * Bkz. kahve. kafein * Kahve ve çaydan elde edilen, hekimlikte kullanılan, uyarıcıniteliği olan bir madde. kafes * Aralıklıtelden, metal veya ağaç çubuklardan yapılmış, genellikle taşınabilir koyacak.
* Vahşî hayvanlar için demir çubuklarla yapılmıştaşınabilir bölme.
* Çapraz çubuklarla ve aralıklı olarak yapılmış, pencerelere takılan siper.
* Cami ve tekke gibi yerlerde kadınlara ayrılan yer.
* Ahşap yapıların direk ve çatmalardan oluşan kaplama tahtalarıdışında kalan iskeleti.
* Hapishane.kafes gibi * zayıf, kuru veya delik deşik. kafes teli * Tel çitlerde kullanılan veya bir makine aracılığıyla kafes yapımında gerekli olan ince, galvanizli tel. kafesçi * Kafes yapan veya satan kimse.
* Birini aldatarak çıkar sağlayan (kimse).kafese girmek * aldatılıp kendisinden çıkar sağlanmak.
* hapse girmek.kafese koymak * aldatıp çıkar sağlamak. kafesleme * Kafeslemek işi. kafeslemek * Çıkar sağlamak için birini aldatmak. kafesli * Kafesi olan veya kafes biçiminde olan. kafeşantan * İçkili, çalgılıkahvehane. kafeterya * Müşterilerin kendi kendilerine servis yaptıklarılokanta.
* Kahve ve benzeri içecekler satılan yer.kâffe * Bütün, tamam, hep, cümle. kâffesi * Bütünü, hepsi, tamamı. kâfi * Yeterli, yetecek ölçüde olan.
* Yeter, yetişir, artık istemez!.kâfi gelmek * yetmek, yetişmek. kafile * Birlikte yolculuk eden topluluk.
* Aynıyöne giden taşıt veya yolcu topluluğu, konvoy.
* Sıra ile gönderilen şeylerin her bir bölüğü.kâfir * Tanrı’nın varlığını inkâr eden (kimse).
* Genellikle Müslüman olmayanlara verilen ad.
* Acımasız, zalim.
* Sevilen birine takılma, sitem yollu kullanılır.kâfiristan * Kâfir ülkesi, Müslüman olmayanların yaşadığıyer. kâfirleşme * Kâfir gibi olma. kâfirleşmek * Kâfir gibi olmak. kâfirlik * Kâfir olma durumu. kafiye * Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynısesi veren hecelerin benzeşmesi, uyak, (halk edebiyatında)
ayak.kafiyeli * Kafiyeli olma durumu, uyaklı, mukaffa. kafiyesiz * Şiirde kafiye kuralına uymayan, uyaksız. Kafkasyalı * Kafkasya halkından olan (kimse). kaftan * Çoğu ipek bir çeşit uzun, süslü üst giysisi. kaftancı * Kaftan yapan veya satan kimse. kâfur * Kâfur ağacından elde edilen, hekimlikte kullanılan, beyaz ve yarısaydam, kolaylıkla parçalanan, çok ıtırlı
bir madde.
* Çok beyaz.kâfur ağacı * Defnegillerden, Uzak Doğu’da yetişen, kâfur elde edilen ağaç (Cinnamonum camphora). kâfuru * Bkz. kâfur. kâgir * Taşve tuğladan yapılmışolan. kağan * (hakan sözünün eski biçimi) Hanların bağlı olduğu devlet başkanı, imparator. kağanlık * Kağan olma durumu.
* Kağanın yönetimindeki ülke.kâğıda dökmek * yazıya geçirmek. kâğıt * Hamur durumuna getirilmiştürlü bitkisel maddelerden yapılan, yazıyazmaya, basmaya, bir şey sarmaya
yarayan kuru, ince yaprak.
* Yazılıkâğıt yaprağı, pusula, tezkere.
* Yazılısınav kâğıdı.
* İskambil kâğıdı.
* Kâğıt para.
* Kâğıttan yapılmış.
* Belge ve doküman.
* Menkul kıymetler borsasında işlem gören tahvil, hisse senedi gibi malî değeri olan senet.kâğıt açmak * iskambil kâğıtlarını oyunculara dağıttıktan sonra koz olacak kâğıdın yüzünü çevirmek. kâğıt ağacı * Kâğıt dutu. kâğıt balığı * Kâğıt balığı gillerden, gövdesi kâğıt gibi ince ve saydam, üzerinde üç siyah benek bulunan kemikli bir balık
(Trachypterus trachypterus).kâğıt balığı giller * Kemikli balıklardan, örnek hayvanıkâğıt balığı olan, ince gövdeli, gümüşî renkli balık familyası. kâğıt dutu * Dutgillerden, Çin’de ve Japonya’da yetişen, kabuğundan kâğıt yapılan bir ağaç (Broussenetia papyrifera). kâğıt gibi (olmak) * kanı çekilip benzi solmak. kâğıt helvacı * Kâğıt helvasıyapan veya satan kimse. kâğıt helvası * Tekerlek biçiminde, ince, yassıve gevrek bir çeşit helva. kâğıt kaleme sarılmak * hemen yazmaya başlamak. kâğıt kebabı * Kemiksiz koyun eti, domates, biber, soğan ve baharat karışımının yağlıkâğıt içerisine konarak fırında
pişirilmesi yoluyla hazırlanan bir kebap türü.kâğıt oynamak * iskambil kâğıtlarınıkullanarak çeşitli oyunlar oynamak. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 4
kabuk kahvesi * Antep fıstığıkabuğunun öğütülmüşve hafifçe kavrulmuşu ile yapılan ve kahveye benzer içecek. kabuk yönetim * İçi, iç yapısı belli olmayan, belirsiz kalan yönetim. kabuklanma * Kabuklanmak işi.
* Bir lâv akıntısıveya bir lâv gölü yüzeyinin katılaşması.kabuklanmak * Kabuk oluşmak. kabuklaşma * Kabuklaşmak işi. kabuklaşmak * Kabuk durumunu almak, kabuk gibi sertleşmek. kabuklu * Kabuğu olan. kabuklu bit * Koşnil. kabuklular * Kabukları, yapılarındaki kireçli tuzlar dolayısıyla sertleşmiş bulunan, solunum aygıtları balıklara benzeyen,
çok hücreli hayvanlardan eklem bacaklılar sınıfı.kabuksu * Kabuğa benzeyen. kabuksuz * Kabuğu olmayan. kabuksuz yumurtlatmak * bir işi ivedilikle yaptırıp eksik kalmasına yol açmak. kabul * Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma.
* (konuklarıveya işi olanları) Yanına sokma, katına alma.
* Sunulan bir şeyi, armağanıalma.
* Bir öneriyi uygun bulma, onaylama.
* Bir yere alınma.
* Rıza veya izin, akseptans.kabul etmek * bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olmak.
* yanına, katına almak.
* bir armağanıalmak.
* onaylamak.kabul eylemek * kabul ettirmek. kabul günü * Ev hanımlarının konuk ağırladıkları belirli gün. kabul kredisi * Kabulün vadesinden önce poliçeyi kabul eden bankaya belirli bir tarihte belirli bir meblâğın ödeneceğine
dair anlaşmadan sonra bankanın açtığıkredi.kabul odası * Büyük konak veya dairelerde konukların oturtuldukları büyük oda. kabul salonu * Resmî konukların ağırlandığı büyük konuk salonu. kabul töreni * Resmî konuklarıkarşılama töreni. kabul yeri * Bkz. kabul odası; kabul salonu. kabullenme * Kabullenmek işi. kabullenmek * Kabul etmek.
* Hakkıyokken veya istemeyerek kendine mal etmek.kaburga * Eğe kemiklerinin oluşturduğu kafes.
* Bkz. Eğe.
* Gemilerde dışkaplamanın dayandığı iskelet.kaburgalarıçıkmak (veya sayılmak) * çok zayıf olmak. kâbus * Karabasan.
* Acı, sıkıntı, korku veren.kâbus basmak (veya çökmek) * büyük sıkıntı, korku duymak. kâbus gibi * kâbusa benzer, kâbusu andıran. kâbuslu * Karabasan dolu, sıkıntılıve korkulu. kabuz * Yalan, palavra. kabuzcu * Yalancı, palavracı. kabz * El ile tutma, kavrama.
* Azrail tarafından ruh teslim alınma, ölme.
* “Alma” anlamında “ahzükabz” teriminde kullanılır.kabza * Tutulacak yer, tutak, sap. kabzımal * Meyve ve sebze üreticileri ile satıcılar arasında aracılık eden kimse, komisyoncu. kabzımallık * Kabzımal olma durumu.
* Kabzımalın yaptığı iş.kacak * Bkz. kap kacak. kaç * Herhangi bir şeyin niceliğini sormak için kullanılan soru sıfatı.
* (cümle, soru cümlesi olmadığında) Birçok.-kaç / -keç * Bkz. -gaç / -geç. kaç para eder? * neye yarar, ne değeri var?. kaç paralık (adam veya şey) * değersiz. kaç parça olayım! * (birçok işler karşısında) hangi birine yetişeyim!. kaç zamandır * belirsiz, fakat çok zamandan beri, çoktan beri. kaça * (fiyat için) Ne kadara?. kaça kaç * Bir yarışmada tarafların aldığısayıveya derecenin oranını belirtir.
* Yarışma, tartışma, kavga ve benzeri gibi durumlarda tarafların oranını belirtir.
* İki kişinin karşılıklı olarak gizlice sayıyazıp tahmin etmesine dayanan bir oyun.kaça patlamak * ne kadara mal olmak, fiyatıne olmak. kaçacak delik aramak * korku ile saklanacak yer aramak. kaçak * Bağlı bulunduğu yerden veya yasadan kaçan, uzaklaşan kimse.
* Yasaca yapılmasıyasak olan veya yapılması için gerekli izin alınmayan.
* Yasaca belirtilmişgerekli gümrük ve vergileri ödenmeden bir yere sokulan veya bir yerden çıkarılan.
* Bir kaptan, bir borudan gaz, sıvıveya bir telden akım kaçması.
* Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice.
* Gizlice kaçırılmışolan mal veya madde.kaçak güreşmek * asıl konuya girmeksizin başka şeylerden söz etmek veya politikada sık sık düşünce değiştirip esas amacını
gizlemek.kaçakçı * Yasalara karşı gelerek bir yere mal sokan, bir yerden mal kaçıran veya bir yerde satan kimse. kaçakçılık * Bir devletin yasalarına karşı gelerek yapılan ticaret.
* Bir ülkeye gizli olarak, gümrüğü ödenmemiş, yasaklanmışmal sokma işi.
* Gizli olarak, sezdirmeden kaçırma işi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 5
kaçaklık * Kaçak olma durumu. kaçamak * Hoşgörülmeyen bir şeyi ara sıra yapma.
* Bir şeyi belli etmeden, gizlice yapmaya çalışma.
* Bir şeyden kaçınma yolu.
* Kaçacak yer, özellikle çobanların sürüyü barındırmak, saklamak için yaptıklarıyer.kaçamak * Mısır unundan yapılan yağlı bir yemek. kaçamak yapmak * hoşgörülmeyen şeyi gizlice ara sıra yapmak. kaçamak yol * Bir sorundan kendisini kurtarmak için gelişigüzel ileri sürülen özür. kaçamak yolu * Kaçamak yol. kaçamaklı * Kesin olmayan, yargı bildirmeyen ve her iki tarafa da çekilebilen (söz, cevap, davranış). kaçan balık büyük olur * elden kaçırılan fırsat gözde büyütülür. kaçan kaçana * Peşpeşe kaçma. kaçanın anasıağlamamış * tehlikeden kaçan kazançlıçıkmış. kaçar * Kaç soru sıfatının üleştirme biçimi. kaçgöç * Dinî bir anlayışla bazıMüslüman kadınların erkeklere görünmemeleri, bir arada oturup konuşmaktan
kaçınmaları.kaçı * Ne kadarı, kaç kişi. kaçık * (bir yana) Kaçmış, kaymış.
* İlmeği kaçmış(çorap vb.).
* Bazıdavranışlarıdelice olan.
* (çorap vb. nin) İlmeği kaçmışyeri.kaçık öz * Uygun olmayan ortamda büyüme sonucu ağaç özünün ortadan kaçık biçimde oluşması. kaçıkça * Biraz kaçık.
* Kaçığa benzer, biraz deli gibi, deliye benzer.kaçıklık * Kaçık olma durumu.
* Delice, kaçıkça davranış.kaçılma * Kaçılmak işi. kaçılmak * Kaçmak işi yapılmak.
* Çekilmek, savulmak.kaçımsama * Kaçımsamak işi. kaçımsamak * Bir işi yapmamak için sözde sebepler yaratmak. kaçımsar * Kaçamak yolu arayan, kaçamağa sapan. kaçın kur’ası * birinin kolay kolay aldanmayacak kadar görmüşgeçirmişolduğunu anlatmak için söylenir. kaçıncı * Kaç soru sıfatının sıra biçimi.
* (cümle, soru cümlesi olmadığında) Çok kez, birçok kez.kaçıngan * Geri duran, girişken olmayan, insan içine girmek istemeyen, insanlardan kaçan, çekingen. kaçınganlık * Geri durma, isteksiz davranma.
* Kaçıngan olma durumu.kaçınılmaz * İstek ve irade dışında olan. kaçınma * Kaçınmak işi. kaçınmak * Herhangi bir işi yapmaktan veya özverili davranmaktan geri durmak, imtina etmek. kaçıntı * Erken doğan kuzu.
* Sızıntı, kaçak.kaçırga * İşe yaramaz, yaşlıhayvan. kaçırılma * Kaçırılmak işi. kaçırılmak * Kaçırmak işi yapılmak veya kaçırmak işine konu olmak. kaçırış * Kaçırmak işi veya biçimi. kaçırma * Kaçırmak işi. kaçırmak * Kaçmasını sağlamak veya kaçmasına imkân yaratmak.
* Bir işi belirlenen zamanda yapamamak.
* Zor kullanarak yanında götürmek.
* Yararlanamamak; bir daha ele geçmemek üzere yitirmek.
* Gitmek, kaçmak zorunda bırakmak.
* Çalmak, kimsenin haberi olmadan götürmek, aşırmak.
* Yasal olmayan yoldan bir ülkeye mal sokmak veya çıkarmak.
* Ölçüyü, sınırıaşmak, fazlasına gitmek.
* Sızdırmak.
* İstemeyerek abdestini yapmak.
* Delirmek.
* Bir araç veya âletle işgörürken aracı iyi kullanamama yüzünden herhangi bir zarara yol açmak.
* Birini veya bir şeyi göstermemek.
* Yarışan bir koşucu diğer bir koşucu tarafından hızla geçilip arayıaçmak.
* Futbol veya basketbolda savunduğu oyuncuyu boş bırakmak, pas almasına fırsat vermek.kaçırtma * Kaçırtmak işi. kaçırtmak * Kaçırmak işini yaptırmak.
* Birinin kaçırılmasına sebep olmak.kaçış * Kaçmak işi veya biçimi.
* Yarışan bir koşucunun veya bir kümenin diğer yarışçılarıhızla geçmesi.kaçışılma * Kaçışılmak durumu. kaçışma * Kaçışmak işi. kaçışmak * Hep birden kaçıp dağılmak. kaçkın * (isim tamlamalarında belirtilen olarak) Bir yerden veya bir işten kaçmışkimse.
* İnsanlardan uzak durmak, insan içine çıkmamak isteyen kimse.kaçlı * Sayısıkaç, hangi sayıdan.
* Bir kimsenin hangi tarihte doğduğunu, okulu bitirdiğini veya asker olduğunu belirtmek için kullanılır.kaçlık * Kilo, lira, metre, adet gibi ölçü anlatan nesnelerin hangisinden olduğunu belirten (soru sözü).
* Kaç yaşında.kaçma * Kaçmak işi, firar. kaçmak * Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek.
* Hızla koşup bir yere saklanmak.
* Kendini göstermemek, rastlatmamaya çalışmak.
* Kaçınmak.
* Sızmak.
* İpliği kopmak.
* Girmek.
* Bir yana doğru kaymak.
* Görünmeden gitmek, savuşmak, sıvışmak.
* Hızlıkoşmak.
* Yok olmak.
* Yaklaşmak, benzemek, andırmak.
* (kadınlar için) Kaçgöçe uymak.
* (kız, kadın için) Yasalara ve aile isteklerine karşı gelerek evlenmek için evinden ayrılmak.
* (renk için) Ağarmak, uçmak.
* Yarışçıdiğerlerinden hızla ayrılıp arayıaçmak.
* Futbol veya basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek için boşalana koşmak.
* Bazınitelik bildiren sözlerle birlikte “olmak” anlamıyla yardımcıfiil gibi kullanılır.kaçmaklık * Kaçmak durumu. kaçmaktan kovalamaya vakit olmamak * önemli işler yüzünden başka işlere yetişememek. kaçmaz * İlmiklerin kaçmasına imkân vermeyen. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 6
kaçta * (saat için) Ne zaman?. kaçurga * 343 kaçırga. kadana * Bir cins iri at. kadana gibi * iri yarı(kadın). kadar * Ölçüsünde, derecesinde.
* Büyüklüğünde, genişliğinde.
* Dek, değin.
* Gibi.
* Denli.
* Süre belirtir.
* Miktar, derece.
* Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir.kadastro * Bir ülkedeki her çeşit arazi ve mülklerin yerinin, alanının, sınırlarının ve değerlerinin devlet eliyle belirlenip
plâna bağlanması işi.kadastrolama * Kadastrolamak işi veya durumu. kadastrolamak * Kadastrosunu yapmak. kadastrolanma * Kadastrolanmak işi veya durumu. kadastrolanmak * Kadastrosu yapılmak. kadastroya geçmek * kadastrosu yapılmak. kadavra * Tıp öğretiminde, üzerinde çalışmak için hazırlanmış, ölü insan veya hayvan vücudu. kadavralaşma * Kadavralaşmak işi. kadavralaşmak * Kadavra durumuna gelmek. kadayıf * Undan yapılan, tatlı olarak tüketilen türlü biçimlerde yiyecek. kadayıfçı * Kadayıf yapan veya satan kimse. kadayıfçılık * Kadayıf yapma veya satma işi. kadeh * İçki içmeye yarar küçük bardak.
* Kadehte bulunan içki.kadeh arkadaşı * Birlikte içki içilen kimse. kadeh arkadaşlığı * Birlikte içki içilen kimseyle oluşan dostluk. kadeh kaldırmak * herhangi birini veya bir şeyi onurlandırmak için içmeden önce kadehleri yukarıkaldırmak. kadeh tokuşturmak * içki içerken karşılıklı bir sevgiyi belirtmek amacıyla, içmeden önce kadehleri birbirine dokundurmak. kadehçik * Meşe, fındık, gürgen gibi ağaçlarda, meyve sapının genişlemesiyle oluşan ve meyveyi ortasına kadar içine
alan küçük kadeh biçimindeki oluşum.kadehdaş * Birlikte içki içmeyi seven kadeh arkadaşı. kadem * Ayak, adım.
* Ayak, fut.
* Uğur.kademe * Aşama, basamak.
* Motorlu araçların bakım ve onarım işlerinin yapıldığı birim.kademe ilerlemesi * Devlet memurunun olumlu sicil almak şartıyla bir yıllık terfi etmesi. kademe kademe * Basamak basamak, derece derece. kademeleme * Kademelemek işi. kademelemek * Kademeli bir biçimde düzenlemek. kademelendirme * Kademelendirmek işi. kademelendirmek * Kademeli duruma getirmek. kademelenme * Kademelenmek durumu. kademelenmek * Kademeli duruma gelmek. kademeli * Aşamalı, basamaklı. kademesiz * Kademesi olmayan. kademhane * Ayakyolu, helâ. kademli * Uğurlu. kademli olsun! * uğurlu olsun!. kademsiz * Uğursuz. kademsizlik * Uğursuzluk. kader * Alın yazısı, yazgı.
* Genellikle kaçınılmaz kötü talih.kader birliği * İyi ve kötü günleri, aynısonu paylaşma durumu. kader birliği etmek * her zaman ve her yerde, her durumu birlikte yaşamak, her şeyi paylaşmak. kaderci * Alın yazısına inanan ve ondan yana olan, fatalist. kadercilik * Yazgıcılık, cebriye, fatalizm. kadere boyun eğmek * yazgısını, talihini kabul etmek. kaderin cilvesi * talihin, beklenmedik bir anda ortaya değişik bir durumu ortaya çıkarması. kaderiye * Kader anlayışını inkâr ederek, insanların irade ve hareket özgürlüklerinin bulunduğunu ileri süren İslâm
felsefesi.kadersiz * Kaderi olmayan.
* Kötü talihi olan. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 2
kabak tadı * Beğenilmeyen, bıkkınlık veren durum. kabak tadıvermek * bıktırmak, usanç vermek, tatsız gelmeye başlamak. kabak tadıvermek * bıkkınlık veya sıkıntı oluşturmak. kabak tatlısı * Soyulmuş, çekirdekleri çıkarılmışve parmak kalınlığında bal kabağının ağır ateşte uzun süre pişirilmesi ve
üzerine ceviz serpilmesiyle hazırlanan bir tatlıtürü.kabakçı * Kabak yetiştiren veya satan kimse. kabakgiller * İki çeneklilerden, kabak, kavun, karpuz, hıyar gibi cinsleri içine alan, genişyapraklı, sürüngen ve sarılgan
bir bitki familyası.kabaklama * Kabaklamak işi. kabaklamak * Ağaçların gençleşmesi için dallarını budamak. kabaklaşma * Kabaklaşmak işi. kabaklaşmak * Saçlarıdökülmek, dazlaklaşmak.
* (taşıt lâstikleri için) Tırtıllarıaşınıp yüzeyi düz bir duruma gelmek.kabaklık * (karpuz, kavun için) Hamlık.
* (başiçin) Tüysüzlük, dazlaklık.
* Bilgisizlik, görgüsüzlük.kabakulak * Tükürük bezlerinin, özellikle kulak altı bezlerinin iltihaplanmasıyla beliren bulaşıcı, salgın ve ateşli bir
hastalık.kabakulak olmak * bu hastalığa yakalanmak. kabakulak otu * Loğusa otu, zeravent. kabala * Yahudilerde, yazılı olarak konulmuşolan Tanrıkanunlarının yanında, ağızdan ağza geçen din
buyruklarının, İbranî felsefesinin ve efsane yazılarının bütünü.
* Bir öğretinin yandaşlarının bütünü.
* Doğaüstü varlıklarla ilişki kurma sanatı.kabala * Götürü, toptan. kabalacı * Kabala konusunda uzmanlaşmışkimse, kabala ile uğraşan kişi. kabalacı * Kabala (II) işyapan kimse. kabalak * Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda kullanılmışolan, şapkaya benzeyen bir tür başlık. kabalak * Kabak yaprakları biçiminde etli ve tüylü yaprakları olan, kırlarda ve su kenarlarında yetişen bir bitki. kabalaşma * Kabalaşmak işi. kabalaşmak * Kaba bir duruma gelmek.
* Kabalık etmek.kabalaştırma * Kabalaştırmak işi. kabalaştırmak * Kaba bir duruma getirmek, kabalaşmasına sebep olmak. kabalık * Kaba olma durumu.
* Kaba davranış, nezaketsizlik, huşunet.kabalist * Kabalacı(I). kabalizm * Kabala (I) yanlısısanat akımı. kaballama * Kaballamak işi. kaballamak * Maden ocaklarında galerileri ağaçlarla pekiştirmek. kaban * Dik yokuş.
* Tepe.kaban * Kalçaya kadar uzunluğu olan, paltoya benzeyen üst giysisi. kabana * Genellikle otelin ana binasının dışında, plâj veya havuz kıyısında bir oda. kabara * Dayanıklılık sağlamak amacıyla, ayakkabıların altına çakılan, iri başlıdemir çivi.
* Süs olarak odaların ahşap bölümlerine, türlü biçimler yapmak için çakılan iri başlı, sarıçivi.kabara kabara * Gittikçe kabararak, coşarak.
* Böbürlenerek, gururlanarak.kabaralı * Kabara çakılmışolan. kabarcık * İçi su veya hava dolu ufak kabartıveya kürecik.
* Vücutta oluşan sivilce gibi küçük şişkinlik.
* (metal biliminde) Sıvıveya katıların içinde oluşan gaz hacmi.
* Kabartı.kabarcıklı * Kabarcıklı olan. kabarcıklıdüzeç * İçinde hava kabarcığı bırakılmışsu dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan oluşan, düzlem veya
doğruların yataylığını belirleyen alet, tesviye ruhu.kabare * Çeşitli gösterilerin yapıldığıeğlence yeri.
* Meyhane.kabare tiyatrosu * Daha çok güncel konuları iğneleyici, yerici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların,
şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.kabareci * Kabare oyuncusu. kabarecilik * Kabare işletmek veya kabarede oynamak işi. kabarık * Kabarmışolan.
* Çıkıntısı olan, tümsekli.kabarık deniz * Gelgit olayında, sular yükseldiğinde denizin durumu. kabarıklık * Kabarık olma durumu, şişkinlik. kabarış * Kabarmak işi veya biçimi. kabarma * Kabarmak işi.
* Duygulanma.
* Kendini üstün görme, büyüklük taslama.
* Ay ve Güneş’in çekim etkisiyle, büyük denizlerde suların yükselmesi, met.kabarmak * Ağırlığı artmadan hacmi büyümek.
* (sıvılar için) Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak.
* Niceliği artmak, büyümek.
* Şişmek, genişlemek.
* (hayvanlar için) Tüyleri dikilmek.
* (kumaşiçin) Üzerinde tüyler oluşmak, havlanmak.
* Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak.
* (deniz) Dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak.
* Bulanmak.
* (öfke, sevgi gibi bazıduygular için) Gittikçe güçlenmek.
* Kafa tutmak, öfkelenip üstüne yürüyecek gibi davranmak.
* Böbürlenmek, gururlanmak.kabartı * Tümsek, çıkıntı, kabarmışyer. kabartıcı * Kabartma maddesi, kabartma tozu. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 3
kabartılı * Kabartısı olan.
* Belirgin.kabartma * Kabartmak işi.
* Bir biçimin veya bir süslemenin düz yüzey üzerindeki çıkıntısı.
* Kil, alçı, taşgibi işlenebilir gereçleri girintili çıkıntılıyüzeyler durumunda biçimlendirerek yapılmışolan
eser, rölyef.
* Kabartılarak yapılmışolan.kabartma tozu * Pasta, çörek vb. hamur işlerinde kabarmayısağlayan toz, sodyum bikarbonat. kabartmak * Kabarmasını sağlamak, kabarmasına yol açmak.
* Toprağıtırmık vb. bir araçla karıştırmak, alt üst etmek, yumuşatmak.kabartmalı * Kabartması olan. kabasınıalmak * biçim verilecek bir maddenin gereksiz bölümlerini gidermek.
* bir yeri veya bir şeyi gelişigüzel, üstünkörü temizlemek.kabına sığmamak * duygularına engel olamayıp taşkın davranışlarda bulunmak. kâbına varamamak * değerce birinden pek aşağı olmak. kabız * Kavrama, tutma.
* Alma.
* Peklik, sürgün karşıtı.kabız olmak * peklik olmak. kabızlık * Kabız olma durumu. kabil * Olabilir, mümkün. kabil * Türlü, gibi, benzer.
* Tür, cins.kabil değil * imkânsız, imkânıyok. kabile * Ebe. kabile * Boy. kabilinden * gibi, türünden, çeşidinden. kabiliyet * Yetenek. kabiliyetli * Yetenekli. kabiliyetsiz * Yeteneksiz. kabiliyetsizlik * Yeteneksizlik. kabin * Küçük, özel bölme.
* Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde küçük bölme.
* Plâjda soyunma yeri.kabine * Bakanlar kurulu.
* Hekim muayenehanesi.
* Kabin.
* Helâ.kabine çekilmek * bakanlar kurulu görevini bırakmak. kabine düşmek * herhangi bir sebeple bakanlar kurulu görevini bırakmak zorunda kalmak. kabir * Mezar, sin. kabir azabı * Büyük üzüntü, sıkıntı. kabir azabıçekmek * çok sıkılmak, üzülmek. kabir suali * Uzun ve bıktırıcısoru. kabl * Önce, önceki. kablelmilât * Milâttan önce. kablelvuku * Olmadan önce. kablo * Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel. kablocu * Kablo döşeyen kimse. kablolu * Kablosu olan.
* Kablo aracılığıyla işlevini yapan (araç, gereç).kablolu yayın * Televizyon yayınının kablo, cam iletken ve benzeri bir fizikî ortam üzerinden halkın almasımaksadıyla
abonelere ulaştırıldığıyayın türü.kabotaj * Bir ülkenin iskele veya limanlarıarasında gemi işletme işi. kabotaj bayramı * Deniz ticaretini teşvik amacıyla her yılın temmuz ayında kutlanan bayram. kabotaj gemisi * Kabotaj hattında çalışan gemi. kabotaj hakkı * Türk kara sularında, Türkiye’deki akarsu ve göllerde gemi bulundurma, bunlarla gidişgelişve taşıma
yapma hakkı.kabristan * Mezarlık, gömütlük, sinlik. kabuğu dışına çıkmak * içinde bulunduğu ortam veya durumdan ayrılmak. kabuğuna çekilmek * dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek. kabuğunu çatlatmak (veya kabuğunu kırmak) * içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak. kabuk * Bir şeyin üstünü kaplayan ve onu dışetkilere karşıkoruyan, kendiliğinden oluşmuş, sertçe bölüm, kışır.
* Ekmeğin pişme sırasında içinden daha çok sertleşen dış bölümü.
* Bir sıvıveya atmosferi dıştan saran, sert katman.
* Bir hayvanıdıştan örten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi veya boynuzsu örtü, kavkı.
* Deri üzerinde bir yaranın veya sivilcenin kurumasıyla oluşan sertçe bölüm.kabuk bağlamak (veya tutmak) * üstünde kabuk oluşturmak, kabuklanmak. kabuk bilimi * Kabukları inceleyen bilim dalı. kabuk böcekleri * Kın kanatlılar takımına giren, kabuğun hemen altındaki odun katınıkemirerek oyan ve böylece birçok
orman ve meyve ağacının kurumasına yol açan familya.kabuk değiştirme * Yenilenme. kabuk gibi * (kumaşiçin) sağlam sert. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 1
K * Potasyum’un kısaltması. -k * Bkz. ık / ik, uk / ük. -k * 343 -ak / -ek. k, K * Türk alfabesinin on dördüncü harfi. Ke adıverilen bu harf, ses bilimi bakımından ince ünlülerle ön damak,
kalın ünlülerle art damak patlayıcıünsüzlerinin ötümsüzünü gösterir.kaba * Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil.
* Taneleri iri.
* Terbiyesi, görgüsü kıt, nezaketsiz.
* Terbiyeye, inceliğe aykırı, çirkin, kötü.
* Hafif olduğu hâlde kalın veya hacimli.
* Kuyruk sokumunun iki yanındaki şişkin yer.kaba düzen * Şöyle böyle üstünkörü yapılan iş.
* Çalgılarıpes seslere akort etmek işi.kaba et * Kuyruk sokumunun her iki yanındaki şişkin yer. kaba kâğıt * Bir şey sarmak için kullanılan kalın kâğıt. kaba kurgu * Filmin son durumuna yer vermek üzere seçilen çekimlerin senaryodaki sıralanışa göre birbirine eklenerek
oluşturulan ilk kurgusu.kaba kuşluk * Öğleden bir iki saat önceki zaman. kaba kuvvet * Yasa dışı işlerle bir amaca ulaşmak için zorbalık yaparak veya güç kullanarak tutulan yol. kaba saba * Görgüsüz.
* Özensiz.kaba sakal * Gür ve genişsakallı. kaba sıva * İnce sıvadan önce duvarlarda bulunan pürüzleri doldurup kapatmak için yapılan sıva. kaba sofu * Dinî kurallarıyanlışyorumlayarak ibadet ve düşüncede aşırılığa kaçan. kaba şiş * Kaba kulak. kaba taslak * Bir şeyin ayrıntılarına girmeden ana çizgilerini belirten. kaba Türkçesi * Açıkçası, tam anlamıyla. kaba yapı * Bir binayıdışetkenlere karşıkoruyup ayakta tutan temel, ana duvarlar, kirişler, çatıvb. nden oluşan asıl
gövde.kaba yel * Lodos. kababurun * Sazangillerden, ırmak ve göllerde yaşayan, eti kılçıklıküçük bir balık (Chondrostoma nasus). kabaca * Kaba bir biçimde.
* İrice, büyükçe.
* Yaklaşık.kabadayı * Korkusuz, iyi dövüşen, kendine özgü namus kurallarının dışına çıkmayan kimse.
* Babayiğit, koçak.
* Bir şeyin en iyisi, başta geleni.kabadayıca * Kabadayıya yakışır bir biçimde, kabadayı gibi. kabadayılanma * Kabadayılaşmak, kabadayılanmak işi. kabadayılanmak * Kabadayılık etmek, kabadayı gibi davranmak. kabadayılaşma * Kabadayılaşmak işi. kabadayılaşmak * Kabadayı gibi davranmak, kabadayılık etmek. kabadayılık * Kabadayı olma durumu veya kabadayıca davranış. kabadayılık etmek * kabadayı gibi davranmak. kabadayılık taslamak * kabadayı gibi davranmak, kabadayı gibi görünmeye çalışmak. kabahat * Uygunsuz hareket, çirkin, yakışıksız davranış, suç, kusur, töhmet.
* Hafif hapis, para cezasıveya meslek ve sanattan alıkonulma ile cezalandırılan hafif suç.kabahat bulmak * bir kusur, suç aramak. kabahat etmek (veya işlemek) * suç olacak, kusur sayılacak bir işyapmak. kabahat samur kürk olsa, kimse sırtına almaz * hiç kimse suçlu olduğunu kabul etmek istemez. kabahati (birine veya bir şeye) yüklemek * işlediği bir suçu başkasının üzerine atmak. kabahatli * Kabahati olan, kusurlu, suçlu, töhmetli. kabahatlilik * Kabahatli olma durumu. kabahatsiz * Kabahati olmayan, kusursuz, suçsuz. kabahatsizlik * Kabahatsiz olma durumu. kabak * Kabakgillerden, birçok türleri olan bir bitki (Cucurbita).
* Bu bitkinin türlerine göre yemeği ve tatlısıyapılan ürünü.
* Esrarkeşlerin kullandığı bir çeşit nargile.
* Bilgisiz, görgüsüz, kaba.
* (kavun, karpuz için) Ham, tatsız.
* Tüysüz, dazlak.
* (taşıt lâstikleri için) Tırtıllarıaşınarak yüzeyi düzleşmişolan.
* Kabak kemane.
* Kısa boynuzlu hayvan.kabak (birinin) başına (veya başında) patlamak * birçok kimsenin ilgili olduğu bir olaydan, yalnızca bir kimse zarar veya ceza görmek. kabak çekirdeği * Bal kabağının tohumu.
* Genellikle vakit geçirmek için yenilen kuru yemişçeşidi.kabak çıkmak (karpuz, kavun vb. için) * ham çıkmak. kabak çiçeği * Süs eşyası. kabak çiçeği gibi açılmak * utangaçlıktan çabucak sıyrılarak aşırıölçüde serbestlik göstermek. kabak gibi * tüysüz, çıplak, her tarafıaçık. kabak kafalı * Saçlarıdökülmüş, dazlak.
* Saçlarıustura ile kazınmış.
* Aptal, budala.kabak kemane * Gövdesi uzunlamasına ikiye bölünen su kabağının üzerine ince bir deri gerilerek yapılan, üç telli, yayla
çalınan bir halk çalgısı.