Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 3

kabartılı * Kabartısı olan.
* Belirgin.
kabartma * Kabartmak işi.
* Bir biçimin veya bir süslemenin düz yüzey üzerindeki çıkıntısı.
* Kil, alçı, taşgibi işlenebilir gereçleri girintili çıkıntılıyüzeyler durumunda biçimlendirerek yapılmışolan
eser, rölyef.
* Kabartılarak yapılmışolan.
kabartma tozu * Pasta, çörek vb. hamur işlerinde kabarmayısağlayan toz, sodyum bikarbonat.
kabartmak * Kabarmasını sağlamak, kabarmasına yol açmak.
* Toprağıtırmık vb. bir araçla karıştırmak, alt üst etmek, yumuşatmak.
kabartmalı * Kabartması olan.
kabasınıalmak * biçim verilecek bir maddenin gereksiz bölümlerini gidermek.
* bir yeri veya bir şeyi gelişigüzel, üstünkörü temizlemek.
kabına sığmamak * duygularına engel olamayıp taşkın davranışlarda bulunmak.
kâbına varamamak * değerce birinden pek aşağı olmak.
kabız * Kavrama, tutma.
* Alma.
* Peklik, sürgün karşıtı.
kabız olmak * peklik olmak.
kabızlık * Kabız olma durumu.
kabil * Olabilir, mümkün.
kabil * Türlü, gibi, benzer.
* Tür, cins.
kabil değil * imkânsız, imkânıyok.
kabile * Ebe.
kabile * Boy.
kabilinden * gibi, türünden, çeşidinden.
kabiliyet * Yetenek.
kabiliyetli * Yetenekli.
kabiliyetsiz * Yeteneksiz.
kabiliyetsizlik * Yeteneksizlik.
kabin * Küçük, özel bölme.
* Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde küçük bölme.
* Plâjda soyunma yeri.
kabine * Bakanlar kurulu.
* Hekim muayenehanesi.
* Kabin.
* Helâ.
kabine çekilmek * bakanlar kurulu görevini bırakmak.
kabine düşmek * herhangi bir sebeple bakanlar kurulu görevini bırakmak zorunda kalmak.
kabir * Mezar, sin.
kabir azabı * Büyük üzüntü, sıkıntı.
kabir azabıçekmek * çok sıkılmak, üzülmek.
kabir suali * Uzun ve bıktırıcısoru.
kabl * Önce, önceki.
kablelmilât * Milâttan önce.
kablelvuku * Olmadan önce.
kablo * Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel.
kablocu * Kablo döşeyen kimse.
kablolu * Kablosu olan.
* Kablo aracılığıyla işlevini yapan (araç, gereç).
kablolu yayın * Televizyon yayınının kablo, cam iletken ve benzeri bir fizikî ortam üzerinden halkın almasımaksadıyla
abonelere ulaştırıldığıyayın türü.
kabotaj * Bir ülkenin iskele veya limanlarıarasında gemi işletme işi.
kabotaj bayramı * Deniz ticaretini teşvik amacıyla her yılın temmuz ayında kutlanan bayram.
kabotaj gemisi * Kabotaj hattında çalışan gemi.
kabotaj hakkı * Türk kara sularında, Türkiye’deki akarsu ve göllerde gemi bulundurma, bunlarla gidişgelişve taşıma
yapma hakkı.
kabristan * Mezarlık, gömütlük, sinlik.
kabuğu dışına çıkmak * içinde bulunduğu ortam veya durumdan ayrılmak.
kabuğuna çekilmek * dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek.
kabuğunu çatlatmak (veya kabuğunu kırmak) * içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak.
kabuk * Bir şeyin üstünü kaplayan ve onu dışetkilere karşıkoruyan, kendiliğinden oluşmuş, sertçe bölüm, kışır.
* Ekmeğin pişme sırasında içinden daha çok sertleşen dış bölümü.
* Bir sıvıveya atmosferi dıştan saran, sert katman.
* Bir hayvanıdıştan örten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi veya boynuzsu örtü, kavkı.
* Deri üzerinde bir yaranın veya sivilcenin kurumasıyla oluşan sertçe bölüm.
kabuk bağlamak (veya tutmak) * üstünde kabuk oluşturmak, kabuklanmak.
kabuk bilimi * Kabukları inceleyen bilim dalı.
kabuk böcekleri * Kın kanatlılar takımına giren, kabuğun hemen altındaki odun katınıkemirerek oyan ve böylece birçok
orman ve meyve ağacının kurumasına yol açan familya.
kabuk değiştirme * Yenilenme.
kabuk gibi * (kumaşiçin) sağlam sert.

Bir yanıt yazın