kabartılı | * Kabartısı olan. * Belirgin. |
kabartma | * Kabartmak işi. * Bir biçimin veya bir süslemenin düz yüzey üzerindeki çıkıntısı. * Kil, alçı, taşgibi işlenebilir gereçleri girintili çıkıntılıyüzeyler durumunda biçimlendirerek yapılmışolan eser, rölyef. * Kabartılarak yapılmışolan. |
kabartma tozu | * Pasta, çörek vb. hamur işlerinde kabarmayısağlayan toz, sodyum bikarbonat. |
kabartmak | * Kabarmasını sağlamak, kabarmasına yol açmak. * Toprağıtırmık vb. bir araçla karıştırmak, alt üst etmek, yumuşatmak. |
kabartmalı | * Kabartması olan. |
kabasınıalmak | * biçim verilecek bir maddenin gereksiz bölümlerini gidermek. * bir yeri veya bir şeyi gelişigüzel, üstünkörü temizlemek. |
kabına sığmamak | * duygularına engel olamayıp taşkın davranışlarda bulunmak. |
kâbına varamamak | * değerce birinden pek aşağı olmak. |
kabız | * Kavrama, tutma. * Alma. * Peklik, sürgün karşıtı. |
kabız olmak | * peklik olmak. |
kabızlık | * Kabız olma durumu. |
kabil | * Olabilir, mümkün. |
kabil | * Türlü, gibi, benzer. * Tür, cins. |
kabil değil | * imkânsız, imkânıyok. |
kabile | * Ebe. |
kabile | * Boy. |
kabilinden | * gibi, türünden, çeşidinden. |
kabiliyet | * Yetenek. |
kabiliyetli | * Yetenekli. |
kabiliyetsiz | * Yeteneksiz. |
kabiliyetsizlik | * Yeteneksizlik. |
kabin | * Küçük, özel bölme. * Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde küçük bölme. * Plâjda soyunma yeri. |
kabine | * Bakanlar kurulu. * Hekim muayenehanesi. * Kabin. * Helâ. |
kabine çekilmek | * bakanlar kurulu görevini bırakmak. |
kabine düşmek | * herhangi bir sebeple bakanlar kurulu görevini bırakmak zorunda kalmak. |
kabir | * Mezar, sin. |
kabir azabı | * Büyük üzüntü, sıkıntı. |
kabir azabıçekmek | * çok sıkılmak, üzülmek. |
kabir suali | * Uzun ve bıktırıcısoru. |
kabl | * Önce, önceki. |
kablelmilât | * Milâttan önce. |
kablelvuku | * Olmadan önce. |
kablo | * Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel. |
kablocu | * Kablo döşeyen kimse. |
kablolu | * Kablosu olan. * Kablo aracılığıyla işlevini yapan (araç, gereç). |
kablolu yayın | * Televizyon yayınının kablo, cam iletken ve benzeri bir fizikî ortam üzerinden halkın almasımaksadıyla abonelere ulaştırıldığıyayın türü. |
kabotaj | * Bir ülkenin iskele veya limanlarıarasında gemi işletme işi. |
kabotaj bayramı | * Deniz ticaretini teşvik amacıyla her yılın temmuz ayında kutlanan bayram. |
kabotaj gemisi | * Kabotaj hattında çalışan gemi. |
kabotaj hakkı | * Türk kara sularında, Türkiye’deki akarsu ve göllerde gemi bulundurma, bunlarla gidişgelişve taşıma yapma hakkı. |
kabristan | * Mezarlık, gömütlük, sinlik. |
kabuğu dışına çıkmak | * içinde bulunduğu ortam veya durumdan ayrılmak. |
kabuğuna çekilmek | * dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek. |
kabuğunu çatlatmak (veya kabuğunu kırmak) | * içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak. |
kabuk | * Bir şeyin üstünü kaplayan ve onu dışetkilere karşıkoruyan, kendiliğinden oluşmuş, sertçe bölüm, kışır. * Ekmeğin pişme sırasında içinden daha çok sertleşen dış bölümü. * Bir sıvıveya atmosferi dıştan saran, sert katman. * Bir hayvanıdıştan örten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi veya boynuzsu örtü, kavkı. * Deri üzerinde bir yaranın veya sivilcenin kurumasıyla oluşan sertçe bölüm. |
kabuk bağlamak (veya tutmak) | * üstünde kabuk oluşturmak, kabuklanmak. |
kabuk bilimi | * Kabukları inceleyen bilim dalı. |
kabuk böcekleri | * Kın kanatlılar takımına giren, kabuğun hemen altındaki odun katınıkemirerek oyan ve böylece birçok orman ve meyve ağacının kurumasına yol açan familya. |
kabuk değiştirme | * Yenilenme. |
kabuk gibi | * (kumaşiçin) sağlam sert. |
Kategoriler