muhalefet | * Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık. * Karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu. * Demokraside iktidarın dışında olan parti veya partiler. |
muhalefet etmek | * karşıdavranışta bulunmak, karşıçıkmak. |
muhalefet partisi | * Hükûmet kurmaya katılmamışparti. |
muhalefet şerhi | * Karşı olma yazısı, muhalefet gerekçesi. |
muhalif | * Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışta karşı olan, aykırı olan. * Aykırılık eden, uymayan, uygunluk göstermeyen. |
muhallebi | * Süte, şeker ve pirinç unu katılarak yapılan bir tatlı. |
muhallebi çocuğu | * Nazlı büyütülmüşçocuk. |
muhallebici | * Muhallebi yapan veya satan kimse. * Muhallebi satılan yer. * Nazlı büyütülmüşkimse. |
muhallebicilik | * Muhallebici olma durumu. * Muhallebi yapma ve satma işi. |
Muhammedî | * Hz.Muhammed ümmetinden olan kimse, Müslüman. |
muhammen | * Oranlanan, tahmin edilen. |
muhammes | * Beşparçası olan, beşli. * Beşgen. * Beşli. |
muhammin | * Oranlayan, tahmin eden. |
muharebe | * Savaşma, vuruşma, harp etme, iki ordu arasındaki çarpışma, savaş. * Güçlü tartışma. |
muharip | * Savaşa katılan, savaşan, savaşçı. |
muharrem | * Kamer takviminin birinci ayı, aşure ayı. |
muharrer | * Yazılmış, yazılıyazıya geçirilmiş. |
muharrik | * Hareketini sağlayan, harekete gelen. * Kışkırtıcı, ayartıcı. |
muharrir | * Yazar. |
muharrirlik | * Yazarlık. |
muharriş | * Tırmalayan, tahrişeden. * İrkilten, korku veren. |
muhasamat | * Düşmanlık. * (savaşta) Çarpışma. |
muhasara | * Kuşatma, sarma, çevirme. |
muhasara etmek | * kuşatmak. |
muhasebat | * Hesap işleri. |
muhasebe | * Hesaplaşma, karşılıklıhesap görme. * Hesap işleriyle uğraşma. * Hesapların bütünü. * Hesap işlerinin yürütüldüğü yer, saymanlık. |
muhasebeci | * Sayman, muhasip. |
muhasebecilik | * Saymanın görevi, saymanlık. |
muhasebesini yapmak | * bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirerek bir yargıya varmak. |
muhasım | * Birbirine düşman olanlardan her biri. |
muhasır | * Kuşatan, saran. |
muhasip | * Sayman, muhasebeci. |
muhasiplik | * Saymanlık. |
muhassala | * Elde edilen sonuç. * Bileşke. |
muhassas | * (birine) Ayrılmış, tahsis olunmuş. |
muhassasat | * Bir kimseye maaş, tayın vb. olarak verilmişşeyler. * Devlet bütçesinde devlet kuruluşları için ayrılmışpara, ödenek. |
muhassenat | * Yararlı, güzel, hayırlı, işler. |
muhassıl | * Osmanlıİmparatorluğunda Tanzimattan önceki dönemde vergi tahsildarına verilen isim. |
muhat | * Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş. * Kitabın sırt kâğıdı ile mukavvasının arasında isteka ile bastırılarak oluşturulmuşhafif çukurluk. |
muhatap | * Kendisine söz söylenilen kimse, kendisiyle konuşulan kimse. |
muhatap olmak | * kendisine söz söylenmek, hitap edilmek. * karşısında kalmak. |
muhatara | * Korku verici durum, tehlike. * Zarar, ziyan. |
muhataralı | * Korkulu, tehlikeli. |
muhavere | * İki kişi arasında karşılıklı olarak yapılan konuşma. |
muhavere etmek | * birbiriyle konuşmak. |
muhavvil | * Değiştiren, dönüştüren. |
muhavvile | * Dönüştürücü, transformatör. |
muhayyel | * Hayal gücüyle yaratılan, hayal edilen. |
muhayyer | * Beğenilmediğinde geri verilmek şartıyla alınan (eşya vb), seçmece. * Seçmeli. * Türk müziğinde bir makam. |
muhayyer bırakmak | * seçmeli bırakmak, seçmeye izin vermek. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük M Sayfa 64
-
Türkçe Sözlük M Sayfa 59
mor * Kırmızı ile mavinin karışmasından oluşan renk, menekşe renginin kırmızıya çalanı.
* Bu renkte olan.mor karaman * Kızıldan mora kadar değişen renklerde, göz, ağız, burun etrafı, daha açık, başve ayaklar vücuduna göre
daha koyu renkte, kaba karışık yapağılıDoğu Anadolu bölgesi ile kuzeydoğu illerimizde yetiştirilen bir tür koyun.mor ötesi * Gözle görülmeyen, dalga boylarıyaklaşık 4000 angströmle 200 angström arasında olan, mor ışının ötesinde
yer alan, yapay olarak da elde edilip tıpta kullanılan bir ışınım, ültraviyole.mor salkım * Baklagillerden, salkım durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli çiçekler açan, 20 m ye kadar uzayabilen
çok yıllık bir sarmaşık (Wisteria sinensis).moral * Bir insanın ruhsal gücü, yürek gücü, maneviyat. moral eğitimi * Ruhsal gücü, maneviyatı güçlendirme. moral çöküntü * Manevî dirençsizlik, ruhsal yönden direnememe, cesareti yitirme. moral vermek * bir kimsenin ruhsal direnme gücünü artırmak, cesaretlendirmek, yüreklendirmek. morali bozulmak * ruhsal yönden direnme gücünü yitirmek, içine korku düşmek. moralini bozmak * bir kimsenin ruhsal yönden direnme gücünü azaltmak, sarsmak. moralizm * Ahlâkçılık doktrini, ahlâkıaraç değil, amaç sayan doktrin, törelcilik. morarış * Morarmak işi veya biçimi. morarma * Morarmak işi. morarmak * Mor bir renk almak.
* Herhangi bir sıkıntıveya hastalıkla vücudun bir organımor renk almak.morartı * Morarmışyer, morluk. morartma * Morartmak işi. morartmak * Morarmasına sebep olmak, mor renk vermek. moratoryum * Çok bunalımlıdönemlerde bir ülkede, bölgede bir bölüm veya tüm borçlardaki ödeme zorunluğunun geri
bırakılması.
* Resmî geciktirme.moren * Buzul taş. morfem * Kelimelere gramer bakımından biçim veren çoğu ek hâlinde olan kelime parçaları, biçim birimi. morfin * Afyonda % 10 oranında bulunan, uyuşturucu, önemli bir alkaloit. morfinlenme * Morfinlenmek işi. morfinlenmek * Morfinle uyuşturulmak.
* Yüksek sesle gevezelik yüzünden yarıuykulu, yarıaptal duruma girmek.morfinoman * Morfin kullanma alışkanlığı olan kimse, morfin tiryakisi. morfoloji * Şekil bilgisi, biçim bilgisi, yapı bilgisi.
* Bkz. biçim bilimi.morfolojik * Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ilişkin. morg * Adliyede kovuşturmayı gerektiren olaylar sonucu veya birdenbire ve şüpheli ölümlerde, ölüm sebebinin ve
ölünün kim olduğunun tespit edilmesi için ölülerin konulduğu ve inceleme yapılan yer veya yapı.morg raporu * Ölülerin muayene ve otopsisinden sonra düzenlenen rapor. morga kaldırmak * ölüleri incelenmek için morga götürmek. morina * Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde yaşayan, eti yenilen, karaciğerinden balık yağıçıkarılan bir balık (Gadus
morrhua).Moritanyalı * Moritanya halkından olan. morlaşma * Morlaşmak işi. morlaşmak * Mor duruma gelmek. morluk * Mor olma durumu.
* Moraran yer.mormenekşe * Rengi mora çalan bir tür menekşe. mors * Morsgillerden, Kuzey Atlantikte yaşayan, 4 m uzunluğunda, derisi, dişi ve yağı için avlanan bir memeli
(Odobenus rosmarus).
* Gizli işaret.mors * Nokta ve çizgilerden oluşan bir alfabe kullanan telgraf dizgesi.
* Bu işaretleri almaya ve göndermeye yarayan alet.
* Gizli işaret.mors alfabesi * Telgrafçılıkta kullanılan, nokta ve çizgilerden oluşan alfabe. morsgiller * Memeliler sınıfının yüzgeç ayaklılar alt takımına giren bir familya. mortadella * Bir tür İtalyan sucuğu ve böreği. mortlama * Mortlamak işi veya durumu. mortlamak * Ölmek. morto * Ölü. mortocu * Hristiyanlarda cenaze taşımak için tutulan kimse.
* Cenazelerde ağıt okuyarak aldığıparayla geçinen kimse.
* İmam.mortoyu çekmek * ölmek. moruk * Yaşlıerkek, baba. moruklaşma * Moruklaşmak işi veya durumu. moruklaşmak * Yaşlanmak, ihtiyarlamak. morulâ * Yumurta hücresinin embriyon oluşurken gelişerek aldığı ilk biçim, blâstulâ. morumsu * Mora çalan, moru andıran. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 60
morumtırak * Morumsu. Moskof * Rus.
* Acımasız, zalim.Moskof camı * Bir tür beyaz mika. Moskof gâvuru * Rus. Moskof toprağı * Maden parlatmak için kullanılan, sarırenkte bir tür gevrek taş. Moskofluk * Moskof olma durumu.
* Acımasızca davranış.mosmor * Her yanımor, koyu mor. mosmor kesilmek * herhangi bir sebeple morarmak. mosmor olmak * kötü duruma düşmek, bozulmak, mahcup olmak. mostra * Örnek, göstermelik, model. mostra olmak * kendini gülünç bir duruma sokmak. mostralık * Göstermelik, numune.
* Kötü veya yersiz davranışlarıyla göze batan kimse.motamot * Kelimesi kelimesine, hiç değiştirmeden, aynen. motamot çeviri * Aslına bağlıkalınarak yapılan çeviri. motel * Motorlu taşıtlarla yolculuk edenlerin barınmalarını, arabalarınıpark etmelerini ve başka ihtiyaçlarını
karşılamak için işlek kara yollarıüzerinde yapılmışotel.motelci * Motel işleten kimse. motelcilik * Motel işletme işi. motif * Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri.
* Bir eserde sık sık tekrarlanan süsleyici öge.
* Bestenin bir parçasına çeşitli yönlerden birlik sağlayan belirleyici küçük birim.motifli * Motifi olan. motifsiz * Motifi olmayan. motivasyon * Güdülenme. moto- * Motorlu, motorla ilgili. motopomp * Motorlu tulumba. motor * Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dönüştüren sistem.
* Akaryakıt motoruyla işleyen deniz aracı.
* Motosiklet.motor yağı * Motorlarda sürtünmeyi azaltarak aşınmayıönlemeye yarayan bir tür yağ. motorbot * Motorla çalışan küçük deniz taşıtı. motorcu * Deniz motoru işleten kimse. motorculuk * Deniz motoru işletmeciliği. motorin * Motorlu taşıtlarıçalıştırmada kullanılan bir yağ. motorize * Motorlu taşıtlarla donatılmış(kıta veya birlik). motorkros * Kırlarda ve engebeli arazilerde motorsikletle yapılan yarış. motorkrosçu * Motorkros yarışçısı. motorlu * Motorla çalışan. motorlu taşıt * İnsan veya yük taşıyan iki veya daha çok dingilli, motor gücüyle hareket eden araçlara verilen genel ad. motorlu tren * Bkz. mototren. motosiklet * Motor silindirinin hacmi 125 cm³ den büyük olan, iki tekerlekli motorlu taşıt. mototren * Bir termik motorla çalışan, yolcu taşıyan demir yolu taşıtı. motris * Birkaç arabalı bir katarda elektrik motoru veya patlamalımotorla çalışan ve öbür arabalarıçekmeye yarayan
taşıt.mozaik * Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taşveya pişmiştoprak parçalarının yan yana getirilmesiyle
yapılan resim ve bezeme işi.
* Bu işiçin kullanılan mermer parçaları.
* İnce kum, çimento ve küçük mermer parçalarından oluşan karışımla döşeme sıvası.
* Tatlı bisküvi parçalarıyla yapılan kakaolu pasta.
* Çimento içine küçük mermer parçalarıkonulup doldurularak yapılan (döşeme, merdiven vb.).
* Değişik dillere ve kültürlere sahip insan topluluğu.mozaik döşeme * Mozaik karışımıyapılan yer döşemesi. mozaik plâka * Mozaikle yapılmışkalıp döşeme maddesi. mozaikçi * Mozaik yapan veya satan kimse.
* Yapılarda mozaik işlerini düzenleyen kimse.mozak * Domuz yavrusu. mozole * Büyük, gösterişli gömüt, anıtkabir. möble * Mobilya. möbleli * Mobilyalı. möblesiz * Mobilyasız. mönü * Bkz. menü. mösyö * Fransızcada erkeklere verilen bir unvan.
* (yabancıerkekler için) Bay.-msa- / -mse- * İsimden fiil türeten ek: az-ı-msamak, çoğ-u-msa-mak, küçü-mse-mek vb. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 56
mitleştirme * Mitleştirmek işi. mitleştirmek * Birini, bir varlığı, bir olayıvb.yi hayal gücü ile büyütmek, yüceltmek, mit durumuna getirmek. mitokondri * Kondriyom ögesi hâlinde stoplâzmanın içinde bulunan organcık. mitoloji * Mitleri, doğuşlarını, anlamlarınıyorumlayan, inceleyen bilim.
* Bir ulusa, bir dine, özellikle Yunan, Lâtin uygarlığına ait mitlerin, efsanelerin bütünü.mitolojik * Mitoloji ile ilgili, mitolojiye ait. mitos * Bkz. mit. mitoz * Bkz. karyokinez. mitral * Kalpte sol kulakçık ile sol karıncık arasınıkapayan. mitral darlığı * Kanın kulakçıktan karıncığa geçişini zorlaştıran mitral kapakçığının iki parçasının kısmen birbirine
kaynaması.mitral hücreler * Beyinde koku lobu içinde bulunan sinir hücreleri. mitral kapakçığı * Sol kulakçık ile sol karıncık arasında kanın akışını düzenleyen, iki parçadan oluşan kapak. mitral yetersizlik * Karıncığın büzülmesi sırasında kanın kulakçığa geri gelmesine sebep olan mitral bozukluk. mitralyöz * Makineli tüfek, makineli. mitralyöz gibi (konuşma için) * hiç durmadan, ara vermeden. miyane * 343 meyane. miyar * Değerli madenlerde yasanın istediği ağırlık, saflık ve değer derecesini gösteren ölçü.
* Ölçüt, ölçü.
* Ayıraç.miyasma * Eskiden salgın hastalıklara yol açtığına inanılan etken. miyav * Kedinin çıkardığıses, kedi sesi. miyavlama * Miyavlamak işi. miyavlamak * (kedi) Bağırmak. miyavlatma * Miyavlatmak işi. miyavlatmak * (kediyi) Bağırtmak. miyaz * Sinek kurtçuklarının insanda ve hayvanlarda ortaya çıkardığı bozukluk. miyokart * Kalp kası. miyom * Kas uru. miyon * Kas dokusu uru. miyop * Nesnelerin görüntüleri ağtabakanın ön tarafında kaldığı için uzağı iyi göremeyen (göz).
* Gözleri böyle olan (kimse).miyopluk * Miyop olma durumu. miyosen * Üçüncü çağın memeliler ve maymunların gelişmişolduğu dönemi.
* Bu döneme ilişkin.miza * Kumarda ortaya sürülen para. mizaç * Huy, yaradılış, tabiat.
* İnsan vücudunun fizyolojik yapısı, sağlık.mizaçgir * Herkesin huyuna ve keyfine göre davranan, nabza göre şerbet vermesini bilen. mizaçgirlik * Mizaçgir olma durumu. mizaçlı * Mizacıherhangi bir özellikte olanı. mizaçsız * Sağlığı iyi olmayan, rahatsız, keyifsiz. mizah * Gülmece. mizahçı * Gülmece sanatçısı. mizahçılık * Gülmece sanatçılığı. mizahî * İçinde gülmece bulunan, gülmece niteliği taşıyan (yazı, karikatür vb.). mizan * Terazi.
* Tartı, ölçü aleti.
* Ölçü.
* Sağlama.
* Bir tüccarın, ticarî durumunu, işinin genel sonucunu gösteren, belirli zamanlarda yaptığıhesap özeti.mizana * Üç veya daha çok direği bulunan yelkenli gemilerde arka direk. mizanpaj * Gazete, dergi gibi yayınlarda sayfa düzeni. mizanpli * Islak saçın sarılıp sıcak hava yardımıyla kurutulmasından sonra fırça ve tarakla yapılan kadın saç tualeti. mizansen * Yönetmenin belli bir oyun içinde oyuncuları düzene almasıve onları oyuna uygun bir uyum içine sokması
için yaptığıhazırlık, çalışma.
* Bir şeyi, bir durumu olduğundan değişik göstermek amacıyla hazırlanan düzen.mizantrop * Toplumdan, insandan kaçan kimse, merdüm.
* İnsandan nefret eden kimse.Mn * Manganez’in kısaltması. mnemotekni * Bir takım alıştırma ve çağrışımlardan yararlanarak belleği geliştirme yöntemi. Mo * Molibden’in kısaltması. mobil * Hareketli.
* Hava olaylarıetkisiyle hareketlenen heykel.mobilet * Bir motosiklet markası. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 57
mobilize * Hareketli, devingen. mobilize etmek * harekete geçirmek. mobilya * Oturulan, yemek yenilen, çalışılan, yatılan yerlerin döşenmesine yarayan taşınabilir eşyalara verilen genel
ad, möble.mobilyacı * Mobilya yapan veya satan kimse.
* Mobilya satılan dükkân.mobilyacılık * Mobilya yapma veya satma işi. mobilyalı * Mobilyası olan, döşenmiş, möbleli. mobilyasız * Mobilyası olmayan, döşenmemiş, möblesiz. moda * Değişiklik ihtiyacıveya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik.
* Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırıdüşkünlük.
* Geçici olarak yeniliğe ve toplumsal beğeniye uygun olan.moda evi * Moda giysilerin yapıldığıve satıldığıyer. moda olmak * yaygın duruma gelmek, herkesçe kabul edilmek. modacı * Moda işleriyle uğraşan kimse. modacılık * Modacının işi veya mesleği. modalaşma * Modalaşmak işi veya durumu. modalaşmak * Moda değeri kazanmak. modalaştırma * Modalaştırmak işi veya durumu. modalaştırmak * Moda durumuna getirmek. modalist * Modacının yaratıcı gücünü kalıplayan teknisyen. modası geçmek * moda olmaktan çıkmak.
* önemini yitirmek, geçersiz duruma gelmek, artık aranmamak.model * Resim, heykel veya buna benzer şeyler yapılırken baka baka benzetilmeğe çalışılan nesne, örnek.
* Bir özelliği olan nesne veya kişi.
* Bir sanatçıya poz veren kimse.
* Biçim.
* Örnekleri içinde toplayan dergi.
* Tip.
* Benzer, örnek.
* Örnek olmaya değer kimse veya şey.
* Manken.model salonu * Modellerin sergilendiği alan, yer. modelaj * Kil, bal mumu gibi kolayca biçimlendirilebilen maddelerin yapılacak heykellere model hazırlamak üzere
hacimli olarak biçimlendirme, taslak yapma, oylumlama.modelci * Model hazırlayan sanatçı. modelcilik * Model yapma sanatı. modellik * Modelin işi veya mesleği. modem * Bilgi işlem. moderato * Tek başına kullanıldığızaman orta hızda bir tempoyu belirtir.
* Başka bir terimle birlikte kullanıldğında, gösterilen temponun biraz yavaşlatılması gerektiğini anlatır.modern * Çağa uygun, çağcıl, asrî, çağdaş. modern mobilya * Antika, taklit, stil mobilyaların dışında kalan ve genellikle düz hatlardan meydana gelen mobilya. modernizasyon * Modernleşmek. modernize * Yenileştirilmiş, modern, çağcıl duruma getirilmiş. modernize etmek * yenileştirmek, çağcıl duruma getirmek. modernleşme * Çağcıllaşma. modernleşmek * Çağcıllaşmak. modernleştirme * Çağcıllaştırma. modernleştirmek * Çağcıllaştırmak. modernlik * Çağcıllık. modifikasyon * Bireyde meydana gelen değişiklik, değişme. modistra * Kadın terzi. modul * Bkz. nodul. modullamak * Bkz. nodullamak. modül * Bir yapının çeşitli bölümleri arasında orantıyı sağlamak için kullanılan ölçü birimi.
* Herhangi bir mekanik özelliği belirten kat sayı.
* Bir uzay taşıtının bütün yapısı içinde yer alan bağımsız bölüm, parça.modülâsyon * Bir sesin yayınmasında ortaya çıkan yeğinlik, vurgu, ton değişimlerinden her biri.
* Bir dalganın genlik, evre ve sıklığının bir yasaya göre zaman içinde farklılaşması.
* Bir tondan başka bir tona geçiş.modüler * Modüllü. modüler sistem * Parçalısistem. modüllü * Modülü olan. Moğol * Moğolistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse.
* Moğollara özgü, Moğollarla ilgili (şey).Moğolca * Moğol dili. mohs ölçeği * Zımpara taneciklerinin sertliğini saptamada kullanılan değerler tablosu. moka * Çok kokulu bir tür kahve.
* Bu kahveden yapılan içecek.mokasen * Kuzey Amerika Kızılderililerinin giydiği deriden yapılmış, tek parça ayakkabı.
* Kısa ökçeli, bağsız ayakkabı. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 58
mola * Yorgunluğu gidermek için duraklama.
* Koyverme.
* (voleybol ve basketbolda) Takımların oyun arasında aldıkları birer dakikalık dinlenme süresi.mola taşı * Hamalların sırtlarındaki yükü dayayarak dinlenmeleri için sokak kenarlarına konulmuşyüksekçe taş. mola vermek * uzun süren yolculuğa, yürüyüşe veya çalışmaya, dinlenmek amacıyla bir süre ara vermek, oturup
dinlenmek.molas * Karbonatlıkum taşı. molasız * Bkz. duraksız. molekül * Element veya birleşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini gösteren en küçük birim, madde.
* (fiziksel kimyada) Bir veya birkaç atomun birleşmesinden oluşan, birkaç çekirdek veya elektronlu yapı.
* Bir bütünün en küçük parçası.moleküler * Moleküle ilişkin, molekülle ilgili. molibden * Atom numarası42, atom ağırlığı95, 94 olan ve 617° C ye doğru eriyen, gümüş beyazlığında, kırılgan, türlü
çeliklerin alaşımına giren element. KısaltmasıMo.molibdin * Doğada ancak amorf durumunda bulunan, doğal molibden oksit. molla * Büyük kadı.
* Medrese öğrencisi.
* Büyük bilgin.mollalık * Molla olma durumu. Molotof kokteyli * Bir şişeye benzin, makine yağı, deterjan doldurularak yapılan fitilli bir tür yangın bombası. moloz * Toprak ve kireçle karışık taşkırıntıları, yapıdöküntüsü.
* Değersiz, işe yaramaz şey veya kimse.moloz duvar * Moloz taşlarla yapılan duvar. moloz taş * Kaba, pürüzlü taş. molozluk * Molozla dolu toprak yığını.
* Değersiz, işe yaramaz olma durumu.moment * Kuvvetin, bir cismi bir nokta veya bir eksen yörüngesinde döndürme etkisini belirleyen vektör niceliği. momentum * Bir cismin hareket miktarı, kütlenin sürat ile çarpımı.
* Hız, hızlılık.monadizm * Bkz. monatçılık. monarşi * Siyasî otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığıdevlet düzeni veya rejim, tek erklik. monarşist * Monarşizme ilişkin, bu rejimi benimseyen ve savunan kimse, tek erkçi. monarşizm * Monarşi yanlılarının siyasî doktrini, tek erklik. monat * Eski Yunan felsefesinde bölünmez birlik.
* Leibniz’in felsefesinde artık bölünemez bir birlik olan sonsuz sayıdaki cevherlerin her biri.monatçılık * Evrenin monatlardan oluştuğunu ileri süren Leibniz’in öğretisi. monden * Toplum yaşamı ile ilgili.
* Yüksek sosyete yaşamınıseven.Mongolist * Moğol dili ve kültürü ile uğraşan kimse. Mongolistik * Moğol dili ve kültürü araştırmaları. monist * Tekçi. monitör * Her tür çalışmalarda yetiştirici.
* Işınım yeğinlik düzeyini algılayıp ölçen alet.
* Ses dalgası iletiminde, iletimi bozmadan ve kesmeden niteliğini denetleyen alet.
* Televizyonda görüntü ile sesin niteliğini eşleme, görüntü seçimini gerçekleştirme, görüntüyü yayımlama
gibi işlerin denetlenmesinde kullanılan alet.monizm * Tekçilik. monogam * Tek eşli. monogami * Tek eşlilik; tek karılık, tek kocalık. monografi * Bilimsel alanlarda özel bir konu veya sorun üzerine yazılan inceleme, tek yazı. monokl * Kaşkemerinin altına sıkıştırılarak kullanılan gözlük camı. monolog * Bir oyunda, kişilerden birinin kendi kendine yaptığıkonuşma.
* Dinleyicilere bir kişinin anlattığı, genellikle, güldüren olay.
* Çevresindekilere fırsat vermeden bir kimsenin yaptığıkonuşma.monopol * Tekel. monoray * Tek bir raydan oluşan demir yolu. monoteist * Tek tanrıcı. monoteizm * Tek tanrıcılık. monotip * Harfleri ayrıayrıdizip döken dizgi makinesi. monoton * Tekdüze, yeknesak. monotonlaşma * Monotonlaşmak işi veya durumu. monotonlaşmak * Monoton duruma gelmek. monotonluk * Tekdüzelik, yeknesaklık. monsenyör * Hristiyan prenslerine verilen unvan.
* Yüksek aşamalıdin adamlarına verilen unvan.mont * Kumaşveya deriden yapılan, genellikle belden kemerli, üstünde cepleri bulunan, gömlek veya hırka üzerine
giyilen kısa, hafif giysi.montaj * Kurgu. montajcı * Kurgucu. montajcılık * Kurguculuk. monte etmek * Kurmak, bir makine veya cihazın sökülü parçalarınıyerli yerine takmak. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 53
minare boyu * Aşağıyukarı10 ile 20 m arasında yüksekliği anlatmak için kullanılır. minare gibi * çok uzun. minare gölgesi * Gerçekleşmesi imkânsız durumlar için kullanılır. minare kırması * Çok uzun boylu (kimse). minareci * Minare yapan usta. minarecik * Küçük minare. minarecilik * Minarecinin yaptığı iş. minareli * Minaresi olan. minaresiz * Minaresi olmayan. minareyi çalan kılıfınıhazırlar * kolay kolay gizlenemeyecek kadar büyük bir yolsuzluğu yapan kimse, sorumluluktan kurtulma yollarını
önceden düşünür.minber * Camilerde hatibin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli, yüksekçe yer. minder * İçi yumuşak bir madde ile doldurularak dikilen, oturmaya, yaslanmaya yarar şilte.
* Yer alıştırmalarında ve atlamalarda, yerin ve düşmelerin sertliğini gidermek için kullanılan, deri veya
kauçuktan yapılmışşilte.
* Güreşkarşılaşmalarının üzerinde yapıldığı, en az 10 cm kalınlığında, 9 m çapında bir çember çizilmişolan,
çaprazlama köşeleri kırmızıve mavi renklerle belirlenmişyaygı.minder altıetmek * Bkz. hasır altıetmek. minder çürütmek * işsiz, güçsüz oturmak.
* bir yerde uzun süre oturmak.
* otururken yapılan işlerle uzun yıllar uğraşmak.minder dışına atmak * ortadan kaldırmak, silmek, kovmak. minderaltı * Değerli eşyaların veya paraların saklandığıyer. mine * Metal eşya üzerine vurulan renkli cam katmanı.
* Saat kadranı.
* Dişlerin taç kısmınıkaplayan beyaz ve sert doku.
* İnce ve parlak nakış.mine çiçeği * Mine çiçeğigillerden, yapraklarıkarşılıklıve oymalı, çiçekleri başak durumunda alacalı, mavi veya menekşe
renginde, sapıdört köşeli olan ıtırlı bir bitki (Verbena).
* Bu bitkinin çiçeği.mine çiçeğigiller * Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, mine çiçeği ve benzeri türleri içine alan bir bitki familyası. mineci * Mine yapan sanatçı. mineleme * Minelemek işi. minelemek * Mine ile süslemek. mineli * Mine ile bezenmiş. mineral * Normal sıcaklıkta doğada katıdurumda birtakım maddelerle karışık veya birleşik olarak bulunan veya
kimyasal yollarla elde edilen inorganik madde.
* İçinde inorganik maddeler bulunan.mineral bilimci * Minerolog. mineral bilimi * Mineral ve billûrlarla, onların fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceleyen bilim, mineroloji. mineralleştirici * Bir madenle birleşerek onu mineral duruma dönüştüren (madde). mineralleştirme * Mineralleştirmek işi. mineralleştirmek * Bir metali mineral duruma getirmek.
* İçinde mineral maddeler eritilerek suyu, maden suyu niteliğine getirmek.mineralli yağlar * neft, mazot gibi yerden çıkarılan yağlar. minerolog * Mineral bilimi ile uğraşan kimse. mineroloji * Mineral bilimi, maden bilimi. mini * Küçük. mini etek * Diz kapağından yukarıda, çeşitli kısalıkta etek. minibüs * 10, 12 kişilik küçük otobüs. minibüsçü * Minibüsü olan, minibüs alıp satan veya işleten kimse. minibüsçülük * Minibüs işletme işi. minicik * Çok küçük, ufacık. minik * Küçük ve sevimli. minimal * Minimum. minimetre * Silindir biçimindeki nesnelerin iç çaplarınıdenetlemekte kullanılan ölçü aleti. minimini * Küçücük.
* Pek küçük (çocuk).minimum * Bir şey için gerekli en az veya en küçük (derece, nicelik).
* Değişken bir niceliğin inebildiği en alt, asgarî, minimal.miniskül * Küçük (harf). mink * Bkz. vizon. minkale * İletki. minnacık * Çok küçük, minimini. minnet * Yapılan bir iyiliğe karşıkendini borçlu sayma, gönül borcu.
* Bir iyiliğe karşıteşekkür etme, memnuniyet duyma.minnet altında kalmamak * birinin iyiliğine karşıkendini borçlu durumdan kurtarmak için, karşılık olarak bir iyilikte bulunmak. minnet duymak * birinin iyiliğine karşıkendini ona borçlu saymak. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 54
minnet etmek * boyun eğip yalvarmak. minnettar * Bir kimsenin gördüğü iyiliğe karşıteşekkür borcu olan, gönül borçlusu. minnettar kalmak * birinden görülen iyiliğe karşıteşekkür duygusu beslemek. minnettarane * Minnettarca. minnettarlık * Minnettar olma durumu, şükran. minnoş * Küçük ve sevimli kimselere söylenen seslenme sözü. minorka * (tavukçulukta) Akdeniz ırkları içerisinde en iri yapılı olan bir yumurta ırkı. minör * Daha küçük.
* Bir makam, bir akort, bir gam, bir aralık özelliği olan.
* Küçük önerme.mintan * Yakasız, uzun kollu erkek gömleği.
* Gömlek üzerine giyilen kollu yelek.mintanlık * Mintan yapmaya elverişli olan. minüskül * Küçük harf. minüsküs * Bkz. menisk. minval * Biçim, yol, tarz. minyatür * Çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan küçük, renkli resim
sanatı.
* Bu biçimde yapılmışküçük resim.
* Bir şeyin küçük ölçekte kopyasıveya benzeri.minyatürcü * Minyatür yapan sanatçı. minyatürcülük * Minyatür yapma sanatı. minyatürleştirme * Minyatürleştirmek işi veya durumu. minyatürleştirmek * Bir bütüne veya onun bir parçasına en güzel ve kusursuz boyuta vermek, küçültmek. minyon * İnce, küçük, sevimli, cici, çıtıpıtı. mir * Baş, kumandan, amir.
* Bey, emir.mira * Arazi üzerinde seçilmiş bir işaret noktasının düşeyini (şakul doğrultusunu) gösteren, yön belirtmek için
uzaktan gözlenen, geometrik biçimli tahta lâta.miraç * Göğe çıkma. Miraç Gecesi * Recep ayının yirmi yedinci gecesine rastlayan Hz. Muhammed’in göğe çıktığına inanılan gece. Miraç Kandili * Miraç Gecesi ile ilgili kandil. miralay * Albay. miralaylık * Miralay olma durumu veya aşaması, albaylık. miras * Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt.
* Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik.
* Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığışey.miras yemek * kendine miras kalmak.
* kendine kalan mirasıtüketmek.mirasa konmak * bir kimseye önemlice bir kalıt kalmak. mirasçı * Kendisine miras kalan, varis.
* Başkasının iyi veya kötü yönlerini aynışekilde ortaya koyan.mirasyedi * Kendisine önemli bir miras kalan, mirasa konan (kimse).
* Çok savurgan (kimse).mirasyedilik * Mirasyedi olma durumu veya mirasyediye yaraşır davranış. mirat * Ayna. mirî * Hükûmetin, hazinenin malı olan, beylik.
* Devlet hazinesi.mirî kâtibi * Osmanlıdevletinde maliye ile halk arasında davalara bakan yargıç. mirî mal * Devlet malı, hazine malı. mirici * Osmanlımaliyesinde, koyunlarısayıp vergilerini toplayan görevli. mirim * Seslenme sözü olarak kullanılır. Beyim, aziz dostum, arkadaşım!. mirliva * Tuğgeneral. mirlivalık * Mirlivalık makamıveya mirliva olma durumu. mirza * BazıTürk topluluklarında ve İran’da kullanılan bir soyluluk sanı. mis * İngilizcede evlenmemişkadınlar için kullanılan unvan. mis * Güzel kokulu bir madde. mis gibi * temiz ve güzel kokulu.
* çok iyi, usta; elverişli.
* pekâlâ, elbette.mis sabunu * Güzel kokulu sabun. mis üzümü * Kokulu üzüm. misafir * Konuk.
* Gözün saydam tabakasında herhangi bir sebeple oluşan beyaz leke.misafir ağırlamak * konuğa gerekli ilgiyi göstermek, ikramda bulunmak. misafir etmek * konuk olarak karşılayıp yedirip içirmek, yatırmak. misafir gibi oturmak * bulunduğu yerden her an ayrılacakmışgibi eğreti, üstünkörü oturmak. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 55
misafir kalmak * bir yerde yiyip içmek, yatmak ve konuk olarak ilgi görmek. misafir odası * Evlerde konukların alındığı oda. misafir olmak * bir yerde konuk olarak karşılanıp, gerekli ilgiyi, izzet ve ikramı görmek. misafir salonu * Evlerde veya resmî konutlarda konuklara ayrılan salon. misafirhane * Yolcuların konakladıklarıhan, kervansaray vb.
* Konuk evi.misafirlik * Konukluk. misafirperver * Konuksever. misafirperverlik * Konukseverlik. misak * Sözleşme, antlaşma, bağlaşma. misakımillî * Erzurum ve Sivas kongrelerinde tespit edilip, OsmanlıMebusan Meclisinde 28 Ocak 1920’de kabul edilen
ve milletçe sonuna kadar uygulanmasına karar verilen altımaddelik millî sözleşme.misal * Örnek olarak alınabilen, gösterilen şey, örnek.
* Benzer, eşgibi.misel * Koloit iyonlarında molekül yığılmasından oluşan ve yalnız başına koloidin bütün niteliğini taşıdığıkabul
edilen bölüm.misil * Eş, benzer.
* Miktar.
* Kat.misilleme * (kötü bir davranış) Dengiyle karşılama. misina * Yapay ve sentetik ham madde ile tek kat çekilmiş, değişik kalınlıkta iplik.
* Balıkçıların olta ipi olarak kullandıklarıkıl veya naylondan iplik.misis * İngilizcede evlenmişkadınlar için kullanılan bir unvan. misk * Asyanın yüksek dağlarında yaşayan bir tür erkek ceylanın karın derisi altındaki bir bezden çıkarılan güzel
kokulu madde.misk gibi * Bkz. mis gibi. misk yerini belli eder * değerli kişi nerede olsa varlığını gösterir. miskal * Bir buçuk dirhem değerinde eski bir ağırlık ölçü birimi. miskalle * çok az ölçüde, çok az miktarda. misket * Güzel kokulu meyveleri nitelemek için kullanılır.
* Misket üzümünden yapılan şarap.misket * Bomba ve şarapnellerin içinde bulunan kurşun veya demir tanelerin adı.
* Bilye.misket oyunu * Bilyelerle oynanan oyun.
* Ankara ve çevresinde bir tür halk oyunu.miskin * Çok uyuşuk olan (kimse).
* Hoşgörülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen (kimse).
* Aciz, zavallı.
* Cüzam hastalığına tutulmuşolan (kimse).miskin miskin * Miskin gibi, miskinleşmişolarak. miskinane * Miskincesine. miskince * Miskin gibi, miskin bir biçimde. miskinhane * Cüzamlıların yerleştirildikleri yer. miskinler tekkesi * İşsiz güçsüz oturanların, tembellerin toplandıklarıyer. miskinleşme * Miskinleşmek işi veya durumu. miskinleşmek * Uyuşuk, tembel duruma gelmek. miskinlik * Uyuşuk, tembel olma durumu veya miskine yakışacak davranış, meskenet. misli menendi yok * benzeri, eşi yok. mister * İngilizcede bay. mistik * Mistisizm yanlısı olan, ilâhiyat veya mistik yaşamla uğraşan kimse, gizemci.
* Mistisizm ile ilgili.mistisizm * Tanrıya ve gerçeğe akıl ve araştırma yolu ile değil de gönül yolu ile, duygu ve sezgi ile ulaşabileceğini kabul
eden felsefe ve din doktrini, gizemcilik.
* Bir konuda en üst derecede bulunabilme tutkusu.misvak * Kuzey Afrika, İran ve Hindistan’da yetişen dikensiz küçük bir ağaç (Salvadora persica).
* Bu ağacın ucu dövülüp fırça durumuna getirilen ve diştemizliğinde kullanılmasıMüslümanlıkça sünnet
olan çubuğu.misyon * Bir kimseye veya bir kurula verilen özel görev.
* Dinsel, bilimsel veya diplomatik bir görev yüklenmişkimselerden oluşan kurul.misyon üstlenmek * özel bir görevi üzerine almak. misyoner * Bir dini, özellikle Hristiyanlığıyaymakla görevli kimse.
* Bir düşünceye, bir ülküye kendini adayan kimse.misyonerlik * Misyoner olma durumu veya misyonerin görevi. -miş * Bkz. -mış/- miş. -mişli geçmiş * Bkz. belirsiz geçmiş. mit * Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin
doğuşu ile ilgili hayalî, alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitos.mitil * İçine yün, pamuk vb. doldurulan beyaz yastık veya yorgan kılıfı.
* İki yüzü beyaz kapsız yorgan.miting * Gösteri amacıyla veya bir olaya dikkati çekmek için, genellikle açık yerlerde yapılan toplantı. mitingci * Miting düzenleyen veya mitinge katılan kimse. mitleşme * Mitleşmek durumu. mitleşmek * Mit durumuna gelmek. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 50
mihrak * Odak. mihrap * Cami, mescit gibi yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmışolan oyuk veya
girintili yer.
* Umut bağlanan yer.mihver * Eksen.
* Konuşulan, yazılan, tartışılan veya düşünülen bir konunun en önemli noktası.-mik * Bkz. -mık / -mik. mika * Püskürük ve başkalaşmışkayalar içinde bulunan, alüminyum silikat ile potasyumdan oluşmuş, yapraklar
durumunda ayrılabilen parlak bir minarel, evren pulu.
* Bu minaralden yapılmışolan.mikado * Japon imparatorlarına verilen unvan.
* Fil dişi, tahta veya kemikten yapılmışküçük çubuklarla oynanan bir oyun.mikalı * Yapımında mika maddesi kullanılan. mikalıcam * Yapımında mika maddesi kullanılan, darbe aldığında tuz buz olup dağılmayan cam türü. mikâp * Küp. mikaşist * Küçük kuvars billûrlarıyla mikadan oluşmuş, yaprak biçiminde başkalaşıma uğramışkaya. mikoloji * Mantar bilimi. mikos * Mantar asalaklarından oluşan hastalık. mikoz * Mantar. mikro- * “Küçük” anlamıveren ön ek. mikroamper * Amperin milyonda birine eşit akım şiddet birimi. mikrobik * Mikropla ilgili; mikroplu. mikrobiyolog * Mikrobiyoloji uzmanı. mikrobiyoloji * Mikroplarıkonu alan bilim dalı. mikrodalga * Boyları1 mm. ile 1 m. arasında değişen (milimetre, santimetre ve desimetre cinsinden) elektromagnetik
dalga.mikrofilm * Herhangi bir belgeyi, yayınıvb. yi küçük sinema filmi gibi bir şerit üzerine çeken, özel bir fotograf
makinesiyle elde edilmişfilm.mikrofon * Elektrik akımıetkisiyle sesi uzakta bulunan alıcıya ulaştıran araç. mikrofona koymak * hikâye, roman, oyun gibi eserleri radyo için elverişli duruma getirip yayımlamak. mikrofoncu * Ses kaynağının yer değiştirmesine göre mikrofonu yöneten kimse. mikrofonik * Mikrofona uygun düşen. mikrokok * Nokta biçimdeki mikroplara verilen genel ad. mikrolit * Bazıtaşların yapısında bulunan, prizma biçiminde ve ancak mikroskopla görülebilen billûrlar. mikrometre * Büyük ölçüde büyütme gücü olan teleskop, mikroskop gibi optik aletlerle incelenen nesnelerin oylumlarını
ölçmede kullanılan alet.
* Çok küçük uzunluklarıölçmeye, incelemeye yarayan alet.
* Mikron.mikron * Bir metrenin milyonda biri, milimetrenin binde biri, mikrometre. mikroorganizma * Mikroskopla görülebilen organizma. mikrop * Mikroskopla görülebilen, çürümeye, mayalanmaya ve hastalıklara yol açan bir hücreli canlı.
* Kendisinden kötülük ve zarar gelen kimse.mikroplanma * Mikroplanmak işi. mikroplanmak * Mikroplu duruma gelmek.
* Kirlenmek.mikroplu * Mikrobu olan, mikropla buluşan, intanî. mikropluk * Yaramazlık, kötülük, fesatlık. mikropsuz * Mikrobu olmayan, mikrobu öldürülmüşolan. mikropsuzlandırma * Mikropsuzlandırmak işi. mikropsuzlandırmak * Bir şeyin mikroplarınıkimyasal maddeler veya ısıyardımıyla öldürmek, dezenfekte etmek. mikropsuzlaştırma * Mikropsuzlaştırmak işi veya durumu. mikropsuzlaştırmak * Mikropsuzlandırmak. mikrosefal * Yetersiz gelişme sonunda beyni ve kafatasıküçük olan (kimse). mikrosinema * Mikroskopla görülebilecek nesnelerin görüntülerini tespit etmekle uğraşan sinema kolu. mikroskobik * Mikroskopla görülebilecek kadar küçük olan. mikroskop * Bir mercek yardımıyla küçük nesneleri büyültüp daha iyi belirtmeye veya çıplak gözle görülmeyenleri
göstermeye yarayan alet.mikroskop altına koymak * en ince noktasına kadar araştırmak, didik didik edip incelemek. miksefe * 343 meksefe. mikser * Çeşitli yiyecek maddelerini karıştırmaya yarayan elektrikli alet, karıştırıcı.
* Harç karma aleti, karmaç.miktar * Bir şeyin ölçülebilen, sayılabilen veya azalıp çoğabilen durumu, nicelik.
* Ölçü, para, kısım.mikyas * Ölçek, ölçü. mikyaslı * Ölçeği veya ölçüsü olan. mikyassız * Ölçeği veya ölçüsü olmayan.
* Hadsiz hesapsız, hesaba kitaba sığmayan. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 51
mil * Selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmışkum ve toprak karışımı. mil * Türlü işlerde kullanılmak için yapılan ince ve uzun metal çubuk.
* Göze sürme çekmeye yarayan, kemik veya fil dişinden yapılmışince ve uzun araç.mil * Yer yer uzunluğu değişen bir uzaklık ölçü birimi. kara mili, deniz mili. mil çekmek * birinin gözlerini kızgın mille kör etmek. milâdî * Milâda dayanan, milâtla ilgili olan. milâdî takvim * İsa peygamberin doğumunu (aslında, doğumunun yaklaşık olarak dördüncü yılını) başlangıç olarak alan
takvim.milâdî tarih * Milâdî takvimin belirttiği tarih. milât * İsa peygamber’in doğduğu gün. milâttan önce * Milâdî tarih başlangıcından geriye doğru sayılan yıllara göre belirtilen tarih (kısaltılmış biçimde: M. Ö.). milâttan sonra * Milâdî tarih başlangıcından bu yana sayılan yıllara göre belirtilen tarih (kısaltılmış biçimde: M. S.). mildiyu * En çok bağlarda görülen, peronospora cinsinden, emeçlerini bitkilerin yapraklarına salarak yaşayan aslak
bir mantarın oluşturduğu hastalık.milel * Milletler, uluslar. milföy * Çok ince yufka ve kremayla yapılan bir tür pasta. mili- * Bir ölçü biriminin önüne getirildiğinde bu birimi binle bölen ön ek. Kısaltmasım. milibar * Bir barın binde biri değerinde atmosfer basıncıölçü birimi. miligram * Bir gramın binde birine eşit ağırlık ölçüsü birimi (mgr). mililitre * Bir litrenin binde birine eşit oylum ölçü birimi (ml). milim * Santimetrenin onda biri. milim oynamamak * ölçüsüne tam olarak uygun düşmek.
* hiç kıpırdamamak.milim şaşmamak * tam denk düşmek. milimetre * Metrenin binde birine eşit uzunluk ölçü birimi (mm).
* En küçük miktar, en az.milimetrik * Milimetre ilgili olan.
* Milimetrelere bölünmüş.milimi milimine * Tam, tastamam, iyice. milimikron * Bir mikronun binde biri (m). milis * Savaşsırasında orduya yardımcı olarak toplanan halk gücü.
* Bazıülkelerde yardımcı güvenlik gücü.militan * Bir düşüncenin, bir görüşün başarıkazanması için savaşan, mücadele eden.
* Bir örgütün etkin üyesi.
* Mücadelesini zor kullanarak ve yasa dışıyollarla yapan taraftar.militanlaşma * Militanlaşmak işi veya durumu. militanlaşmak * Militan olmak, militan durumuna girmek. militanlaştırma * Militanlaştırmak işi veya durumu. militanlaştırmak * Militan durumuna getirmek. militanlık * Militan olma durumu. militarist * Militarizm yanlısı. militarizm * Bir ülkede ordu gücünün aşırıderecede ağır basması.
* Bütün yurt sorunlarının yalnız ordu gücüyle çözülebileceğini savunan görüş.millenme * Millenmek işi veya durumu. millenmek * Akarsuyun getirdiği kumlu, çamurlu toprak bir yere yığılmak. millet * Çoğunlukla aynıtopraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği
olan insan topluluğu, ulus.
* Benzer özellikleri olan topluluk.
* Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes.millet meclisi * Milletvekillerinin oluşturduğu kurul.
* Bu kurulun toplandığıyapı.milletçe * Millet tarafından, millete göre, millet olarak. milletler arası * Milletler arasında yapılan; milletler arasındaki ilişkilerle ilgili olan, uluslar arası. milletler arasıcı * Bkz. Uluslar arasıcı. milletler arasıcılık * Bkz. Uluslar arasıcılık. milletsever * Milletini seven kimse. milletseverlik * Milletsever olma durumu. millettaş * Aynımilletten olan. milletvekili * Anayasaya göre yasama meclisine seçimle giren millet temsilcisi, mebus. milletvekilliği * Milletvekilinin görevi, mebusluk. millî * Milletle ilgili, millete özgü, ulusal. millî eğitim * Eğitimin ulusal olması. millî ekonomi * Bir milletin kendine özgü ekonomi siyaseti. millî gelir * Bir yıllık toplumsal üretimde, üretim araçları için harcananların düşülmesinden sonra kalan bölüm, ulusal
gelir. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 52
millî güvenlik * Kamu düzeni ve emniyeti. millî hüviyet * 343 millî kimlik. millî iktisat * Ulusal ekonomi. millî irade * Ulusça kullanılan ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet. millî kimlik * Bir milletin kendine özgü düşünüşve yaşayış biçimi, dil, töre ve gelenekleri, toplumsal değer yargılarıve
kuralları ile oluşan özellikler bütünü, millî hüviyet.millî marş * İstiklâl marşı. millî mücadele * İstiklâl Savaşı, KurtuluşSavaşı. millî müdafaa * Milli savunma. millî savunma * Ulusal savunma. millî takım * Uluslar arasıyarışmalarda bir ülkeyi temsil etmek için bir araya gelmişsporcular grubu. millîleşme * Millî nitelik kazanma. millîleşmek * Millî nitelik kazanmak. millîleştirme * Millî bir nitelik verme, millîleştirmek işi veya durumu. millîleştirmek * Millî bir nitelik vermek.
* Özel sektöre ait yerli ve yabancıfirmalarıdevlet mülkiyetine geçirmek, ulusallaştırmak.millîlik * Millî olma durumu. milliyet * Millete özgü olma durumu veya millî olma durumu, ulusallık.
* Bağlı bulunan millet, tabiiyet.milliyetçi * Milliyet ilkesini benimseyen, ulusçu. milliyetçilik * Maddî ve manevî açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarınıher şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusalcılık. milliyetperver * Milletini seven, milletine bağlı olan (kimse), ulussever. milliyetperverlik * Milliyetperver olma durumu, ulusseverlik. milliyetsever * Milliyetini benimseyen, milliyetçi. milliyetseverlik * Milliyetçi olma durumu, milliyetini benimseme durumu. milliyetsiz * Millet sevgisi olmayan, millî duygularızayıf (kimse). milyar * Milyon kere bin, 1.000.000.000.
* Bu sayının adı.milyarder * Bir veya daha çok milyarı olan (kimse).
* Maddî varlığı bakımından zengin sayılan (kimse).milyarderlik * Milyarder olma durumu. milyarlarca * Milyar milyar, birçok milyar bir arada olarak. milyarlık * Niceliği milyarla ölçülen.
* Maddî varlığımilyar değerinde olan.milyon * Bin kere bin, 1.000.000.
* Bu sayının adı.milyoner * Bir veya daha çok milyonu olan kimse.
* Maddî varlığı bakımından zengince sayılan kimse.milyonerlik * Milyoner olma durumu. milyonlarca * Milyon milyon, birçok milyon bir arada olarak. milyonluk * Niceliği milyonla ölçülen.
* Maddî varlığımilyon değerinde olan.mim * Arap alfabesinde m harfinin adı.
* Ebcet hesabında karşılığı40 olan harf.
* Biten bir yazının altına konulan işaret.mim * Eski Yunan ve Roma’da yaşamı, töreleri taklit amacı güden komedi türü.
* Bir oyuncunun herhangi bir davranışveya duyguyu yüz ve vücut hareketleriyle anlattığıkomedi türü.
* Bu türü gerçekleştiren sanatçı.mim koymak * unutulmaması için işaret koymak.
* önemli bularak üstünde ısrarla durmak.mimar * Yapıların plânınıyapıp bunların gerçekleşmesini sağlayan, yöneten kimse. mimarbaşı * Osmanlısarayında, resmî yapıların onarım ve yapım işleriyle uğraşan mimarların başı. mimarî * Mimarlık.
* Mimarlıkla ilgili, mimarlığa ilişkin.mimarîsiz * Plânımimar tarafından yapılmayan, kaba yapı. mimarlık * Mimar olma durumu.
* Belirli ölçü ve kurallara göre yapılar yapma sanatı, mimarî.mimik * Yüz, el, kol hareketleriyle düşünceyi anlatma sanatı.
* Duyguları, düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar, hareketler.mimleme * Mimlemek işi. mimlemek * Birini, hoşa gitmeyen veya iyi olmayan bir davranışıdolayısıyla hakkında iyi düşünülmeyenler arasına
koymak.mimlenme * Mimlenmek işi. mimlenmek * Mimlemek işine konu olmak. mimli * Genellikle davranışlarından kuşku duyulan, kötü olarak bilinen, mimlenmiş.
* Arap alfabesinde mim harfi ile işaret konmuşolan (kitap, yazıvb.).mimoza * Baklagillerden, çiçekleri sarıve bazıtürlerine beyaz veya menekşe renginde, yapraklarıakasya yaprağına
benzeyen bir süs bitkisi (Mimosa).minakop * Gölge balığı, taşlevreği. minare * Namaz vaktinin geldiğini bildirmek için müezzinin çıkıp ezan okuduğu, bir veya birkaç şerefeli, çoğunlukla
taştan, yüksek ve ince yapı.