Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 107

ayak vermek * âşık atışmalarında dinleyicilerden biri uyak belirtmek.
ayak yalın * Yalın ayak.
ayak yapmak * birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek.
ayakaltı * Gelip geçenlerin çok olduğu yer.
ayakaltına almak * hakir görülmek, gözden çıkarılmak.
ayakaltında bırakmak * ezilmesine, yok olmasına göz yummak, korumamak.
ayakaltında dolaşmak * bir işe yaramadığıhâlde herkesin işine engel olacak biçimde ortalıkta dolaşmak.
ayakbastı * Bir yere dışarıdan gelen insan ve eşyadan alınan vergi, toprakbastı.
ayakçak * Merdiven, merdiven basamağı.
* Dokuma tezgâhıayaklığı.
* Çocukların, cambazların ayaklarına takıp yürüdükleri çifte sırık.
ayakçı * Ayak işlerinde kullanılan kimse.
* Bir işsüresince tutulan hizmetçi.
* Gezici satıcı, çerçi.
ayakçın * Dokuma tezgâhlarında atkı ipliklerini hareket ettirmek için ayakla basılan tahta ayaklık.
ayakkabı * Özellikle sokakta ayağıkorumak için giyilen ve altıkösele, lâstik gibi dayanıklımaddelerden yapılan ayak
giyeceği, pabuç.
ayakkabıvurmak * (ayakkabı) ayağızedelemek, ayağırahatsız etmek.
ayakkabıcı * Ayakkabıyapan veya satan kimse, pabuççu.
* Ayakkabısatılan yer.
ayakkabıcılık * Ayakkabıcının işi, pabuççuluk.
ayakkabılarını çevirmek * konuk ayakkabılarını gidişyönüne doğru düzgün biçimde sıralamak.
* bazıdavranışlarla konuğu gitmeye zorlamak.
ayakkabılık * Ayakkabıkonulan yer, ayakkabıdolabı.
* Ayakkabıyapmaya elverişli olan (deri, kösele gibi şeyler).
ayaklama * Ayaklamak işi.
ayaklamak * Ayakla ölçmek.
ayaklandırma * Ayaklandırmak işi.
ayaklandırmak * Ayaklanmak işini yaptırmak.
ayaklanma * Ayaklanmak işi.
* Birçok kimsenin cebir ve şiddet kullanarak devlet güçlerine karşı gelmesi, başkaldırma, isyan, kıyam.
ayaklanmak * (çocuk için) Yürümeye başlamak.
* (hasta için) Yürüyebilir duruma gelmek.
* Ayağa kalkıp gitmeye davranmak.
* (birçok kimse) Cebir ve şiddet kullanarak devlet güçlerine karşı gelmek, başkaldırmak, isyan etmek.
* Uyanmak, uyanıp kalkmak.
ayaklar altına almak * önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek.
ayaklar baş, başlar ayak olmak * değersiz kimseler başa geçip, değerli kimseler ise en geride bırakılmak.
ayaklarıdolaşmak * yürürken ayakları birbirine takılmak.
ayakları geri geri gitmek * bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek.
ayaklarıyere değmemek * çok sevinmek.
ayaklarına (veya ayağına) kara su (veya sular) inmek * uzun süre ayakta kalmak veya yürümekten çok yorulmak.
ayaklarınısürümek * güçlükle yürümek, ayağınısürümek.
ayaklarınıyerden kesmek * bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak.
ayaklarının (veya ayağının) ucuna basmak * çok yavaş, sessiz, gürültü yapmamaya özen göstererek yürümek.
ayaklı * Ayağı olan.
* Bir destekle yere dayanan.
* Ayakla işletilen.
ayaklıcanavar * Çok hareketli, yaramaz, cin gibi çocuk.
ayaklıkoşma * Halk şiirinde müstezat tarzında söylenen deyiş.
ayaklıkütüphane * Pek çok konuda bilgisi olan, çok şey okumuşve öğrenmişolan, sorulan her soruya cevap verebilen kimse.
ayaklımani * Cinaslıayaklarla söylenen bir mani türü.
ayaklık * Ayakla işletilen makinelerde ayağın bastığıyer, pedal.
* Ayak basacak yer.
* Ayakçak.
* Taban.
ayaksız * Ayağı olmayan.
ayaksızlar * Omurgalıhayvanlarda amfibyumlar sınıfının en ilkel yapılıtürlerini içine alan bir takım.
ayakta * Ayağa kalkmışdurumda.
* Telâşlı, heyecanlı.
ayakta kalmak * oturacak yer bulamamak.
* yıkılmamak, çökmemek.
* değerini yitirmemek, önemini korumak.
ayakta tedavi * hastanın yatağa yatırılması gerekli görülmeyerek kendisine ayakta yapılan tedavi.
ayakta tutmak * oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak.
* bir kuruluşun yaşamasını sağlamak.
ayakta tutmak * o şeyin sürekliliğini sağlamak.
ayakta uyumak * aşırıdalgın, şaşkın veya yorgun olmak.
ayaktan * (kesim hayvanları için) canlı olarak.
ayaktaş * Arkadaş, yoldaş; hempa.
ayakucu * Yeryüzünde bir noktada çekülün gösterdiği doğrultudaki alt yön.
ayaküstü * Oturmadan, ayakta durarak; kısa sürede.
* Acele olarak.
* Hazır yemek, festfut.

Bir yanıt yazın