ayıyıvurmadan postunu satmak | * henüz ele geçmemiş bir şey üzerinde hesap yapmak. |
ayin | * Dinî tören, ibadet. * Mevlevî tekkelerinde okunan ağır bestelerin biçimi. |
ayinicem | * Mevlevî ve Bektaşî tekkelerinde kadın ve erkeğin birlikte katıldığı, dinî müzikli sohbet töreni. |
aykırı | * Alışılmışa, doğru diye bellenmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir. * Gidilen yol üzerinde olmayıp gidişyönüne ters düşen. * Çapraz, ters. * Bütün noktalarıaynıdüzlemde bulunmayan. |
aykırıdoğrular | * Aynıdüzlemde bulunmayan doğrular. |
aykırıdüşmek | * uygun gelmemek, ters gelmek, ters düşmek. |
aykırıkatmanlaşma | * Katmanları düzenli bir biçimde olmayan katmanlaşma. |
aykırı olmak | * ters olmak, zıt olmak. |
aykırılama | * Aykırılamak işi. |
aykırılamak | * Dikey olarak gelmek; kestirmeden gitmek, düz yoldan ayrılmak. |
aykırılaşma | * Aykırılaşmak işi. |
aykırılaşmak | * Aykırıduruma gelmek. |
aykırılık | * Aykırı olma durumu, mugayeret, muhalefet. |
ayla | * Ayın ve bazıyıldızların dolayındaki ışık çevresi, ay ağılı, hale. * Bazıkutsal kişilerin başıetrafında gösterilen ışık çevresi. |
aylak | * İşsiz, boşgezen, avare. * İşsiz, bir şey yapmayarak. |
aylak olmak | * boşta olmak, yapacak bir işi olmamak, boşoturmak. |
aylakçı | * Temelli işi olmayan işçi. |
aylakçılık | * Temelli işsahibi olmama durumu. * İşsizlik, avarelik. |
aylaklık | * Aylak olma durumu, işsizlik, avarelik. |
aylaklık etmek | * boşdurmak, boşoturmak, işsiz güçsüz dolaşmak, çalışmamak. |
aylama | * Aylamak işi. |
aylamak | * Beklemek. * Sürmek, devam etmek. * Ayıdolduran bir süre geçirmek, aylarca kalmak. |
aylandız | * Sedef otugillerden, Avrupa’ya Çin’den getirilmiş, kısa zamanda yetişip boy attığı için bir gölge ağacı olarak dikilen, kötü kokan bir ağaç, kokar ağaç (Ailanthus glandulosa). |
aylanma | * Aylanmak işi. |
aylanmak | * Bir yerin çevresinde dolanmak. |
aylı | * Üzerinde ay biçimi bulunan. * Ay ışığı olan, mehtaplı. |
aylığa geçmek | * çalışmasıkarşılığı olarak her ay belirli bir para alınacak bir işe başlamak. * gündelikten veya ücretten kadroya geçmek. |
aylık | * Birine, görevi karşılığı olarak veya geçimi için her ay ödenen para, maaş. * Bir ay içinde olan veya bir ay süren. * Ayda bir kez yapılan veya çıkan. * … aydan beri var olan. * Ay olarak, bir ay için. |
aylık almak | * bir aylık çalışma karşılığında para almak. |
aylık bağlamak | * emekli olan veya başka sebeplerle çalışmayanlara her ay için belirli bir parayıödemeyi üstlenmek. |
aylık vermek | * aylık olarak üstlenilen parayıödemek. |
aylıkçı | * Aylıkla çalışan kimse. * Başka geliri olmayıp yalnız aldığı aylıkla geçinen kimse. |
aylıklı | * Aylık alan (kimse), maaşlı. * Karşılığı aylıkla ödenen. |
ayma | * Aymak işi. |
aymak | * Kendine gelmek, aklı başına gelmek, ayılmak. * Gerçeği anlamak. |
aymaz | * Çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan, gafil. |
aymazlık | * Çevresinde olup bitenlerin farkına varamama durumu, aymaza yakışacak durum, gaflet. |
ayn | * Göz. |
ayna | * Işığıyansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilâlıve sırlıcam. * Gemilerde işaretçi erlerin kullandığıdürbün. * Akıntıve anaforun birleştiği yerde oluşan su burgacı. * Doğramacılık ve yapıcılıkta çerçeve içine geçirilen tahta veya taşlevha. * Küreğin yassıuç bölümü. * (atlarda) Diz kapağı. * İyi bir durumda, yolunda. * (Karagöz oyununda) Perde. * Bir olayı, bir durumu yansıtan, göz önünde canlandıran olay, durum, şey. |
ayna gibi | * dümdüz ve parlak. * (deniz için) kımıltısız, durgun. |
ayna taşı | * Yapı, anıt ve çeşme gibi yerlere konan yazılıveya yazısız süslü taşlevha. |
ayna tırnağı | * Aynayıduvara tutturmak için kullanılan nikel veya kromla kaplanmışmetal parçası. |
aynabakar | * Büyük, yumurtamsı, kırmızımsımavi renkli bir erik türü. |
aynacı | * Ayna yapan veya satan kimse. * Hileci, işine hile karıştıran. |
aynacılık | * Aynacının yaptığı işveya aynacı olma durumu. |
aynalı | * Aynası olan. * Parlak yüzlü, yakışıklı, güzel. |
aynalısazan | * Üzerinde az sayıda büyük pullar bulunan bir tür sazan balığı. |
aynalık | * Geminin ve bağlı bulunduğu limanın adıyazılan, düz veya az yuvarlak kıç bölüm. |
aynalık tahtası | * Sandalların kıç taraflarında oturanın sırtınıdayamasına yarayan tahta. |
aynasız | * Aynası olmayan. * Hoşa gitmeyen, kötü, yakışıksız, çirkin, ters, biçimsiz. * Polis. |
Kategori: A – Sözlük
A Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 111
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 112
aynasızlık * Aynasız olma durumu. aynaz * Bataklık. aynaz * Köy oyunlarınıyöneten kimse. aynen * Olduğu gibi, değiştirmeden, aynıyla. aynı * Başkasıdeğil, yine o.
* Ayırt edilemeyecek kadar benzeri özdeşi, tıpkısı.
* Değişmeyen, aralarında ayrım olmayan.aynıağzıkullanmak * aynışeyi söylemek, aynıdüşünceyi ileri sürmek. aynıkapıya çıkmak * sonuç bakımından fark etmemek, aynısonuca varmak. aynıpotada erimek * benzer konularıve sorunları birlikte düşünmek veya değerlendirmek. aynıtelden çalmak * aynışeyi söylemek. aynıyolun yolcusu * kötü sonları birbirine eşolan. aynızamanda * Hem de, bununla birlikte. aynılık * Aynı olma durumu, özdeşlik, ayniyet. aynısefa * Birleşikgillerden, çiçekleri sarırenkli bir kır bitkisi (Calendula arvensis). aynıyla * Hiçbir değişiklik olmadan, olduğu gibi. aynî * Gözle ilgili. aynî * Para olarak değil, madde olarak verilen. aynî hak * Taşınır veya taşınmaz üzerinde doğrudan doğruya egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen
haklar.ayniyat * Kullanılmaya veya harcamaya elverişli, taşınmasıkolay eşya. ayniyet * Aynılık, özdeşlik. aynştayniyum * Bkz. einsteiniyum. ayol * Daha çok kadınların kullandığı bir seslenme sözü. ayraç * Yay ayraç. ayraç açmak * söz veya yazı içine, asıl konu ile ilgisi az olan bir bölüm sıkıştırmak. ayran * Süt veya yoğurt yayıkta çalkalanarak yağıalındıktan sonra kalan sulu bölüm.
* Yoğurdu sulandırarak yapılan içecek.ayran ağızlı * Aptal, budala, sersem. ayran budalası * Aptal, sersem. ayran delisi * Bön, safdil. ayran gönüllü * Çabuk âşık olan. ayrancı * Ayran yapan veya satan kimse. ayrancılık * Ayran yapıp satma işi. ayranıkabarmak * öfkelenmek, coşmak.
* aşırı bir cinsel arzu duymak.ayranıyok içmeye, atla (veya tahtırevanla) gider sıçmaya * yoksulluğuna bakmadan gösterişyapmaya kalkanların gülünçlüğünü anlatmak için kullanılır. ayranım budur, yarısısudur * yapılan bir işin yarım yamalak olduğu bildirilmek için kullanılır. ayranlaşma * Ayranlaşmak özelliği veya durumu. ayranlaşmak * Ayran durumuna gelmek. ayrı * Yerleri bir olmayan.
* Başka, başka türlü.
* Yalnız, tek başına olan.ayrıayrı * Birbirinden ayrı olan, değişik.
* Her biri için.
* (her biri) Ayrı olarak.ayrı basım * Genellikle bir dergide yayımlanmış bilimsel bir yazının ayrı bir broşür olarak basımı. ayrı başçekmek * topluluktan ayrılıp kendi başına işyapmak. ayrıcinsten * Farklıyapıda olan, heterojen. ayrıçanak yapraklılar * Çanak yaprakları birbirine bitişmişolmayan bitkiler. ayrıdüşmek * birbirinden uzakta kalmak.
* uyuşmamak.ayrı gayrı bilmemek (veya ayrısı gayrısı olmamak) * birbirinden hiçbir şey esirgemeyecek durumda olmak. ayrıseçi yapmak * birkaç şey arasında fark gözetmek. ayrıtaç yapraklılar * Taç yaprakları birbirine bitişik olmayıp yan yana yer almış bulunan bitkiler. ayrıtutmak * farklıdavranmak. ayrıca * Ayrı olarak.
* Ayrı bir önem verilerek.
* Bundan başka.ayrıcalı * Başkalarına benzemeyen, ayrıtutulan, müstesna. ayrıcalık * Başkalarından ayrıve üstün tutulma durumu, imtiyaz. ayrıcalık tanınmak (veya göstermek) * başkalarından ayrıve üstün tutmak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 113
ayrıcalıklı * Ayrıcalığı olan, ayrıcalık tanınan, imtiyazlı. ayrıcalıksız * Ayrıcalığı olmayan, ayrıcalık tanınmayan, imtiyazsız. ayrıcasız * Ayrıtutulmadan, istisnasız. ayrıç * Yol kavşağı, iki yolun ayrıldığıyer. ayrık * Ayrılmış.
* Ayrıtutulan, başkalarına benzemeyen, ayrıcalı, müstesna.
* Kur’a dışı, müstesna.
* Ayrık otu.
* Düzgün ve uygun olmayan, çarpık.ayrık küme * Ortak elemanları olmayan küme. ayrık otu * Buğdaygillerden, kökü hekimlikte idrar söktürücu olarak kullanılan yabanî bir bitki (Agropyrum repens). ayrıklı * Ayrıtutulmuş, benzerlerine uymayan, kural dışı olan, istisnaî. ayrıklık * Ayrıklı olma durumu, ayrıtutma, ayrıtutulma, istisna.
* Bir konik (elips, daire, parabol, hiperbol) üzerinde hareket eden bir cismi, odağa veya merkeze birleştiren
doğrunun büyük eksen ile yaptığı açı.
* Önermelerin birbirine bağlanması işleminde ya … ya ve ya da ile gösterilen ilişki.
* Kaplamları birbirinden ayrı olmakla birlikte aynıyakın cinsin kaplamına giren kavramlar arasındaki
bağlantı.ayrıksı * Alışılagelmiştöre ve davranışlara aykırı olan, eksantrik. ayrıksıay * Ayın yörüngesindeki en beri noktasından art arda iki geçişi arasındaki süre farkı. ayrıksıyıl * Yerin kendi yörüngesindeki günberi noktasından art arda iki geçişi arasındaki süre farkı. ayrıksılık * Ayrıksı olma durumu. ayrıksız * Hiçbir ayrığı olmadan veya hiçbirini ayrık tutmaksızın, istisnasız, bilâistisna. ayrılanma * Ayrılanmak durumu. ayrılanmak * Ayrıduruma gelmek. ayrılaşma * Ayrılaşmak işi, teferrüt. ayrılaşmak * Benzerleri arasında ayrı bir yeri ve önemi olmak, teferrüt etmek. ayrılı * Ayrılmışolan, ayrıduran, munfasıl. ayrılık * Ayrı olma durumu.
* Birinden uzak düşme.
* Düşünce, görüşveya duygu arasındaki uymazlık, mubayenet.
* Evlilik birliğinin yargıç kararı ile geçici bir süre için kaldırılması.ayrılış * Ayrılmak işi veya biçimi. ayrılışma * Ayrılışmak işi veya durumu. ayrılışmak * Birbirinden ayrılmak. ayrılma * Ayrılmak işi.
* Bir biçmeden geçen beyaz ışığın türlü renklerde görünmesi.ayrılmak * Ayırmak işine konu olmak.
* Bir yerden, bir kimseden, bir şeyden uzaklaşmak.
* (karıve koca için) Evlilik birliğini bozmak.ayrılmazlık * Özelliklerin, kendilerini taşıyan nesnelerle; ilineklerin tözle bağlantısı, kalıcılık karşıtı. ayrım * Ayırmak işi, tefrik.
* Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasınısağlayan ayrılık; benzer şeyleri birbirinden ayıran
özellik, başkalık, fark.
* Alt bölüm.
* Cinsleri ve türleri birbirinden ayıran ana karakter, fark.
* Ayrılma noktası.
* Bir veya daha çok sahne içinde geliştirilip, olayın tamamlanmış bir parçasınıveren film bölüğü.ayrımlama * Senaryonun hazırlanmasında geliştirim ile çevrim senaryosu arasında yer alan, senaryonun sahne ve
ayrımlarının belirlendiği, başlıca karakterlerin ayrıntılarıyla çizildiği, konuşmaların son biçimini aldığı aşama.ayrımlaşma * Ayrımlaşmak işi, farklılaşma.
* Hücrelerin veya canlı organizmaların işlevlerine veya yaşayıştürlerine ilişkin yapısal nitelik kazanması,
farklılaşma.
* Bir iç kayanın katılaşmasısürecinde yer ve zamana göre ayrımların ortaya çıkması, farklılaşma.ayrımlaşmak * Ayrımlıduruma gelmek, farklılaşmak. ayrımlı * Ayrımı olan, aralarında ayrım bulunan, değişik, farklı. ayrımlılık * Ayrımlı olma durumu, farklılık. ayrımsama * Ayrımsamak işi veya durumu. ayrımsamak * Bir şeyi anlamak, bir şeyi görmek, fark etmek. ayrımsız * Ayrımlı olmayan, aynı, farksız. ayrımsızlık * Ayrımsız olma durumu, farksızlık. ayrıntı * Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, detay.
* Edebiyat veya sanat eserlerinde bir bütünün ögelerinden her biri, teferruat, tafsilât.
* Bir tiyatro eserinde ana düşünceye yardımcı olan kelime, cümle veya eşya.ayrıntılara inmek * bir konuyu en küçük noktasına kadar inceleyip araştırmak. ayrıntılı * Ayrıntısı olan, teferruatlı, tafsilâtlı, detaylı, mufassal. ayrışık * Ayrışmışolan.
* Ayrıtürden, çeşit çeşit, muhtelif.ayrışıklık * Ayrışık olma durumu. ayrışım * Ayrışmak işi. ayrışma * Ayrışmak işi.
* Moleküllerin, türlü etkenlerle geçici olarak daha yalın atom ve moleküllere bölünmesi, tahallül.ayrışmak * Birbirinden ayrılmak, birliği bozmak.
* Moleküller, türlü etkenler sebebiyle geçici olarak daha yalın atom veya moleküllere bölünmek.ayrıştırma * Ayrıştırmak işi. ayrıştırmak * Bütünün bozulmasına sebep olmak.
* Ayrışmasını sağlamak.ayrıt * İki düzlemin ara kesiti. aysar * Ayın etkisiyle huyunun değiştiği sanılan (kimse).
* Değişken huylu, kararsız (kimse).aysberg * Buz dağı. aysfild * Buzla, bankiz. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 114
aysız * Ay ışığı olmayan (gökyüzü, gece). ayşekadın * Kılçıksız, lezzetli bir tür taze fasulye. aytışma * Aytışmak işi. aytışmak * Atışmak, tartışmak, münakaşa etmek.
* Halk şairleri belli bir ayak çerçevesinde karşılıklıatışmak.ayva * Gülgillerden, çiçekleri iri ve pembe, yapraklarının altıtüylü, orta yükseklikte bir ağaç (Cydonia vulgaris).
* Bu ağacın büyük, sarırenkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe, ufak çekirdekli meyvesi.ayva göbekli * göbeği çukur olan (kimse). ayva hoşafı * Ayvadan yapılan hoşaf. ayva kompostosu * Ayvadan yapılan komposto. ayva marmelâdı * Ayva ve şekerden yapılan ezme. ayva reçeli * Ayva ve şekerden yapılan kokulu reçel. ayva tüyü * Vücuttaki ince, sarıtüyler. ayvadana * Yüksekliği 15-70 cm , sık tüylü, soluk sarıçiçekli, çok yıllık ve otsu bir bitki (Achillea nobilis). ayvalık * Ayva ağaçlarının çok bulunduğu yer. ayvan * Teras, sundurma.
* Bir tarafıdışarıya açık olan oda.ayvayıyemek * kötü duruma düşmek, işi bozulmak. ayvaz * Büyük konaklarda mutfak ve yemek hizmetlerinde çalıştırılan uşak.
* Koca, erkek, eş.ayvaz kasap hep bir hesap * ha öyle ha böyle, ikisi de bir. ayvazlık * Ayvazın görevi. ayyar * Dolandırıcı, hilekâr. ayyarlık * Dolandırıcılık. ayyaş * İçkiye düşkün, içkici, içken, bekri. ayyaşlık * Ayyaşolma durumu. ayyuk * Göğün en yüksek yeri.
* Göğün kuzey yarım küresinde bulunan bir takım yıldızın en parlak yıldızı.ayyuka çıkmak * (ses için) yükselmek.
* (dedikodu için) herkesçe duyulmak, yayılmak.Az * Azot’un kısaltılması. Bu gaz N kısaltması ile de gösterilir. az * Alışılmışolandan, umulandan veya gerekenden eksik, çok karşıtı.
* Nicelik, güç, nitelik, süre bakımından eksiklik bildirir.az az * Uzun süreli, yavaşyavaş.
* Küçük ölçülerle.az buçuk * Bir parça, biraz. az bulmak * yeterli görmemek, az saymak, azımsamak. az buz olmamak * (bir şey) azımsanacak kadar olmak. az çok * Bir parça, oldukça. az daha * az kalsın, neredeyse. az değil! * birinin herhangi bir karakter bakımından göründüğü gibi olmadığınıanlatmak için söylenir. az gelişmiş * gelişmesi gecikmişolan.
* eğitim düzeyi düşük kalmış, üretimi daha çok ilkel tarıma dayanan, doğal kaynaklarını gereğince
değerlendiremeyen (ülke).az gelmek * yetmemek, daha çok istemek. az görmek * umduğundan eksik bulmak.
* azımsamak.az günün adamı olmamak * çok yaşamış, çok görmüş bulunmak. az kaldı(veya az kalsın) * bir işin olması, gerçekleşmesi, bitmesi çok yakınken olmadığınıanlatır. az tamah çok ziyan getirir * hırslıve pinti insan her zaman zararlıçıkar. aza * Organlar, vücut parçaları.
* Üye.
* Vücut parçası, organ.aza çoğa bakmamak * olanla yetinmek. aza sormuşlar: “nereye?” “çoğun yanına” demiş * küçük kazançların bile hep varlıklıkimselere düştüğü inancını belirtir. azade * Başı boş, erkin, serbest.
* Başı boş, erkin, serbest olarak gürültüden azade yaşamak.azade azade * bir şeyden kurtulmuş, uzak. azadelik * Azade olma durumu, serbestlik. azalma * Azalmak işi, eksilme, tenakus. azalmak * Az denecek bir miktara inmek veya eskisinden az bir duruma gelmek.
* Etkisini yitirmek, hafiflemek.azaltma * Azaltmak işi. azaltmak * Az denecek bir miktara indirmek veya eskisinden az bir duruma getirmek, kırmak.
* Etkisini yitirmesine sebep olmak, hafifletmek.azamet * Ululuk, büyüklük.
* Gurur.
* Görkem, heybet.
* Debdebe.
* Çalım, kurum, tekebbür. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 115
azamet satmak * büyüklük taslamak, çalım satmak, böbürlenmek. azametli * Ulu, çok büyük.
* Gururlu.
* Görkemli, heybetli.
* Debdebeli.
* Çalımlı, kurumlu.azamî * En büyük, en yüksek, en çok, maksimum. azap * (Müslümanlıkta) Dünyada günah işlemişolanlara ahrette verilecek ceza.
* Organik veya ruhî büyük sıkıntı, ezinç.azap * (Anadolu’nun birçok bölgesinde) Çiftlik uşağı.
* Anadolu beyliklerinde donanmadaki görevlerde kullanılan asker.azap çekmek * ahrette ceza görmek.
* çok büyük sıkıntıya uğramak.azap vermek * acıçektirmek, üzmek. azar * Paylama. azar azar * Süreyi uzatarak, yavaşyavaş, az az.
* Küçük ölçülerle.azar işitmek * azarlanmak. azarlama * Azarlamak işi, paylama. azarlamak * Paylamak, tekdir etmek. azarlanma * Azarlanmak işi, paylanma. azarlanmak * Azarlamak işine konu olmak, paylanmak, kötü sözle karşılaşmak. azarlatma * Azarlatmak işi. azarlatmak * Azarlamak işini yaptırmak veya azarlanmasına yol açmak. azat * Serbest bırakma.
* Okullarda paydos.
* Serbest bırakılmışolan.azat etmek * serbest bırakmak, salıvermek.
* (köle ve cariyeler için) özgürlüğünü geri vermek.azat eylemek * azat etmek. azatlı * Azat edilmiş(cariye veya köle). azatlık * Azat olma durumu, serbestlik.
* Azat edilme vakti gelmişolan (cariye, köle).azatsız * Azat edilemez. azca * Oldukça az. azdırılma * Azdırılmak işi. azdırılmak * Azmasına yol açmak. azdırma * Azdırmak işi. azdırmak * Azmasına sebep olmak.
* Azgın duruma getirmek.
* Şımartmak.
* Kötü davranışveya alışkanlıklara sürüklemek, yoldan çıkarmak.azelya * Açalya. Azerbaycanlı * Azerbaycan halkından olan kimse. Azerî * Azerbaycan Cumhuriye’tinde ve güney Azerbaycan’da (İran’da) yaşayan Türk soylu halk veya bu halktan
olan kimse.
* Azerî halkına özgü olan, Azerî halkı ile ilgili (olan).Azerîce * Azerbaycan Türkçesi. azgın * Azmışolan.
* (ten için) Çabuk iltihaplanan, yarasıhemen kapanmayan.
* (çocuk için) Çok yaramaz.
* Cinsel istekleri aşırı olan.azgınlaşma * Azgınlaşmak işi. azgınlaşmak * Azgın duruma gelmek.
* Cinsel istekleri aşırılaşmak.azgınlık * Azgın olma durumu. azı * Köpek dişlerinden sonra içeriye doğru, alt ve üst çenenin iki yanında beşer tane bulunan ve yiyecekleri
öğütmeye yarayan dişlerin ortak adı, azıdişi, öğütücü diş.
* Öküz arabalarında ön ve arka yastıklarıdingile bağlayan ağaç çivi.azıçoğa saymak (veya tutmak) * verilen küçük bir armağanıçok ve değerli kabul etmek. azıdişi * Azı. azıcık * Çok az, biraz.
* (süre ve miktar için) Az olarak, biraz.azıcık aşım kaygısız başım * derdim olmasın da başka bir şey istemem. azık * Yiyecek, besin, gıda. azıklı * Azığı olan.
* Yoksullarıdoyuran.azıklık * Azık olarak ayrılan veya hazırlanan yiyecekler.
* Azık koymaya yarayan kap veya torba.
* Hemen yemek üzere, harman zamanından önce biçilip savrulan ekin.azılı * Gözü bir şeyden yılmayan, azgın.
* Şiddetli, korkunç, çok etkili.azımsama * Azımsamak işi. azımsamak * Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak, daha fazlasını istemek, az görmek, az bulmak. azınlık * Bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrıve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk
karşıtı.
* Bir ülkede egemen ulusa göre ayrısoydan ve sayıca az olan topluluk, ekalliyet.azınlık hükûmeti * Mecliste çoğunluğu olmayan bir partinin kurduğu hükûmet. azınlıkta kalmak * bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşıdüşünceye oy verenlerden daha az olmak. azışma * Azışmak işi. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 116
azışmak * Gittikçe kızışmak, şiddetlenmek. azıştırma * Azıştırmak işi. azıştırmak * Azışmasına yol açmak. azıtma * Azıtmak işi. azıtmak * Azgın duruma getirmek.
* Çığırından çıkarmak.azil * Görevden alma. azim * Bir işteki engelleri yenme kararı. azimet * Gidiş. azimet etmek * gitmek, yola çıkmak. azimkârane * Kararlı.
* Kararlılıkla, kararlı olarak.azimli * Kararında, tutumunda direnen, kararlı. azit * Azothidrik asit HN3 deki hidrojenin yerine bir kökün geçmesi ile türeyen birleşiklere verilen ad. aziz * Sevgide üstün tutulan, muazzez.
* Ermiş, eren.azize * Ermişkadın. aziziye * Sultan Abdülaziz’in ve devlet adamlarının giydiği fes. azizlik * Aziz olma durumu.
* Muziplik.azizlik etmek * muziplik etmek. azledilme * Azledilmek işi. azledilmek * Görevden alınmak. azletme * Azletmek işi. azletmek * Bir görevliyi işinden ayırıp açıkta bırakmak, görevden almak, çıkarmak. azlık * Az olma durumu.
* Azınlık.azlolunma * Azlolunmak işi. azlolunmak * Görevinden alınmak, görevinden çıkarılmak. azma * Azmak işi.
* İki ayrıırkın karışmasından doğan, kırma, melez, metis.azmak * Küçük su birikintisi, gölcük.
* Bataklık.azmak * Taşkınlıkta ileri gitmek, kötülüğünü artırmak.
* (deniz, ırmak vb. için) Kabarmak, taşmak.
* (yara, hastalık vb. için) Etkili, tehlikeli duruma gelmek.
* Cinsel duygularıartmak.
* (çamaşır) Artık ağartılamaz duruma gelmek.
* (hayvanlar için) İki ayrıırktan doğmak.azman * Çok gelişmiş.
* Azma.
* Kerestelik tomruk.azman kaya * Kaya balığının bir çeşidi. azmanlaşma * Azmanlaşmak işi. azmanlaşmak * İrileşmek, kocaman duruma gelmek. azmetme * Azmetmek işi. azmetmek * Bir işteki engelleri yenmeye karar vermişolmak. azmettirme * Azmettirmek işi. azmettirmek * Bir suçu veya herhangi bir işi kesinlikle yapmasına karar verdirmek. azmışkudurmuştan beterdir * “coşkun ve heyecana kapılmışkimseyi zaptetmek zordur” anlamında kullanılır. aznavur * Gürcüce, iri “yarı” “kırıcı” sinirli, asık yüzlü, sert kimse. aznavur gibi * zalimce davranan. aznif * Bir tür domino oyunu. azoik * İçinde fosil bulunmayan (toprak).
* En eski jeolojik (sistem).azol * Heterosiklik birleşiklerin önemli bir sınıfına verilen ad. azonal * Yeryüzünün herhangi bir noktasında enleme bağlı olmaksızın meydana gelen olay. azot * Atom numarası7, atom ağırlığı14,008 olan, havada beşte dört oranında bulunan, rengi, kokusu, tadı
olmayan element. KısaltmasıN.azotlama * Azotlamak işi.
* Azotlu besin almayan bitki veya hayvanların dokularındaki serbest azotu tespit etme işi.azotlamak * Azotla karıştırmak veya birleştirmek. azotlanmış * Azotlama işlemi yapılmış. azotlu * İçinde azot bulunan. azotometre * Bir organik maddede bulunan azotun gaz hacmini ayarlamaya yarayan aygıt. azotölçer * Azotometre. Azrail * Tanrı buyruğu ile insanların canınıalmakla görevli olduğuna inanılan melek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 117
Azrail’e bir can borcu olmak (veya kalmak) * nasıl olsa öleceğini kabul etmek.
* hiç kimseye borcu kalmamak, bütün borçlarından kurtulmak.Azrail’in elinden kurtulmak * ölümden kurtulmak. Azrail’le burun buruna gelmek * ölümle karşıkarşıya gelmek. azvay * Sarısabır. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 108
ayaküzeri * Ayaküstü. ayakyolu * İnsanın besin artıklarıyla idrarını boşalttığıyer, abdesthane, helâ, kademhane, memişhane, kenef, tuvalet. ayal * Karı, eş. ayan * Belli, açık. âyan * İleri gelenler.
* Senato üyeleri.ayan beyan * Besbelli, apaçık, açık seçik. ayan olmak * belli olmak, bilinir olmak. ayandon * 18 Ocak’ta başlayan bir fırtına. ayar * Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu.
* Saatler için belli bir yere göre kabul edilmişolan ölçü.
* Altın, gümüşgibi madenlerden yapılmışşeylerin saflık derecesi.
* Bir işveya bir davranışta gereken ölçü.
* Değer derecesi.ayar etmek * (bir aygıtın) çalışmasınıdüzeltmek, düzenli işler duruma getirmek. ayarcı * Esnafın kullandığıölçü aletlerini denetleyen görevli. ayarı bozuk * Belli bir ayarı olmayan.
* Ahlâk, karakter veya aklıyerinde olmayan.ayarlama * Ayarlamak işi. ayarlamak * Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak.
* Bir aygıtı belli bir işyapabilecek duruma getirmek.
* İşleri birbiriyle çatışmayacak veya zamanında bitirecek biçimde düzenlemek.
* Kandırmak.ayarlanma * Ayarlanmak işi. ayarlanmak * Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek. ayarlatma * Ayarlatmak işi. ayarlatmak * Ayar ettirmek. ayarlı * (saat ve makine için) Ayarlanmış, doğru çalışmasısağlanmış, düzeltilmiş, düzenli, doğru.
* (altın ve gümüşiçin) Belirli bir ayarı olan.ayarlıpense * Vida, cıvata ve musluk aksamınısıkıştırmak amacıyla kullanılan, ağız açıklığı ayarlanabilen özel alet. ayarsız * Ayarıyapılmamış, ayarı bozuk, düzensiz.
* Davranışlarıölçüsüz.
* (altın ve gümüşiçin) Belli bir ayarı olmayan.ayarsızlık * Ayarsız olma durumu.
* Ölçüsüzlük, düzensizlik.ayartı * Baştan çıkarma. ayartıcı * Baştan çıkaran, doğru yoldan saptıran, ayartan. ayartıcılık * Ayartıcının yaptığı iş. ayartılma * Ayartılmak işi. ayartılmak * Ayartmak işine konu olmak. ayartma * Ayartmak işi. ayartmak * Baştan çıkarmak, doğru yoldan saptırmak.
* Kandırmak.
* Birini, çalıştığıyerden ayırıp başkasının yanında çalışmaya kandırmak.ayaz * Duru, sakin havada çıkan kuru soğuk.
* (hava ve gece için) Soğuk.ayaz kesmek * uzun süre soğukta kalıp üşümek. ayaz paşa kol geziyor * dışarıda çok soğuk var. ayaz vurmak * (sebze ve meyveler için) donmak. ayaza çekmek * kışın kuru soğuk artmak. ayazda kalmak * soğukta kalmak.
* boşyere beklemek, eline bir şey geçmemek.ayazlama * Ayazlamak işi. ayazlamak * (hava) Ayaza çevirmek.
* Ayazda kalıp üşümek.
* Boşyere beklemek, eline bir şey geçmemek.ayazlandırılma * Ayazlandırılmak durumu. ayazlandırılmak * Ayazlanmasısağlanmak. ayazlandırılmışrakı * Halk inanışına göre sıtma tedavisinde kullanılmak üzere rakının açılarak balkonda veya dışarıda bekletilmiş
hâli.ayazlandırma * Ayazlandırmak durumu. ayazlandırmak * Ayazlanmasını sağlamak. ayazlanma * Ayazlanmak işi. ayazlanmak * Ayazda bırakılıp soğumak. ayazlatma * Ayazlatmak işi. ayazlatmak * Soğukta bekletmek.
* Ayazda soğutmak.ayazlık * Evlerde serinlemek için kullanılan önü açık yer, tahtaboş, balkon, taraça. ayazma * Rumların kutsal saydıklarıkaynak veya pınar. aybaşı * Ayın ilk günü, ay dönümü.
* Ayın ilk günü.aybaşı olmak * (kadının) ayda bir döl yatağından kan gelmek, âdet görmek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 109
aybeay * Aydan aya, ay ay olarak. ayça * Ayın ilk günlerinde aldığıyay biçimi, hilâl.
* Bayrak ve sancak direklerinin tepesindeki pirinçten yapılmışay yıldızlısüs, alem.ayçiçeği * Birleşikgillerden, sarırenkli çiçeği çok iri olan, yurdumuzda çok yetiştirilen bir bitki, gün çiçeği, günebakan;
gündöndü (Helianthus annuus).
* Bu bitkinin yağçıkarılan tohumu.ayçiçeği yağı * Ay çiçeğinden çıkarılan yağ. ayçöreği * İçine tarçın, ceviz konularak ay biçiminde yapılmışçörek. ayda yılda bir * çok seyrek olarak. aydemir * Yüzü yay biçiminde bir çeşit keser. aydın * Işık alan, ışıklı, aydınlık.
* Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver.
* Kolayca anlaşılacak kadar açık (söz veya yazı), vazıh.aydınger * Parlak yüzeyli, saydam, mimarlıkta çizim için kullanılan özel bir kâğıt. aydınlanma * Aydınlanmak işi.
* Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinme, tenevvür.
* Bir yüzeyin, karşısına konulan eşit ışık kaynaklarının sayısı ile orantılı olarak aydınlık görünmesi.aydınlanmak * Aydınlık olmak.
* Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinmek, tenevvür etmek.aydınlatıcı * Aydınlık verici.
* Bir sorunla ilgili gerekli bilgileri veren.aydınlatılma * Aydınlatılmak işi. aydınlatılmak * Aydınlatmak işine konu olmak. aydınlatma * Aydınlatmak işi.
* Sahnelerin ışıklandırılması işi.aydınlatmak * Karanlığı giderip görünür duruma getirmek.
* Bir sorun üzerine bilgi vermek.aydınlık * Bir yeri aydınlatan güç, ışık.
* Işık alan.
* Kolay anlaşılacak derecede açık olan, vazıh.
* Kötülükten uzak, temiz, saf.
* Bir yapının ortasına gelen oda ve öbür bölümlerin ışık alması için, damın ortasından zemine kadar açılan
boşluk.aydınlıkölçer * Aydınlıklarıölçmeye yarayan aygıt, lüksmetre. ayet * Kur’an surelerini oluşturan cümlelerden her biri. aygın * Bitkin. aygın baygın * Güçsüz, çok yorgun, bitkin.
* Duyguda ölçüyü kaçırmış.
* Kendinden geçercesine âşık, vurgun.aygır * Damızlık erkek at. aygır deposu * Aygırların bakıldığı büyük ahır. aygır gibi * iri yarıcüsseli, güçlü (kimse). aygıt * Birçok parçadan yapılmışalet, cihaz.
* Vücutta belirli bir görevin sağlanmasına yarayan organların hepsi, cihaz.
* Birkaç aletin uygun biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım.ay-gün takvimi * Güneşin görünen hareketlerine göre düzenlenen takvim. ay-gün yılı * Hem ay evreleri değişimi hem de güneşin gökyüzündeki görünen hareketi göz önüne alınarak düzenlenmiş
olan takvim yılı.ayı * Memelilerin et obur takımından, beşparmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü
bulunan, iri gövdeli hayvan (Ursus arctos).
* Kaba saba.ayı balığı * Fok. ayı gibi * iri yarı.
* kaba, anlayışsız (kimse).ayı gördüm, yıldıza itibarım (veya minnetim) yok * bir şeyin en iyisine alıştıktan sonra ondan aşağı olanlar beni doyuramaz. ayı görmeden bayram etme * bir işgerçekleşmeden ona oldu gözüyle bakılıp sevinilmemelidir. ayı gülü * İki çenekliler sınıfının düğün çiçeğigiller familyasından bir şakayık türü (Peconia corollina). ayıüzümü * Fundagillerden, küçük taneli yemişler veren, tüylü bir bitki (Arbutus uva ursi). ayıyavrusu ile oynuyor * iri ve yetişkin birinin ufak tefek birine, bir çocuğa el şakasıyapmasıveya gücünü onda denemesi karşısında
ayıplama yollu söylenir.ayıyürüyüşü * Gergin kol ve bacaklarla dört ayak yürüme. ayı bacağı * Çift yan yelkenlerden birini sağdan, birini soldan kullanma biçimi. ayı bınıyüzüne vurmak * birinin kusurunu yüzüne söylemek. ayı boğan * İri yarı, kaba ve anlayışsız (kimse). ayıcı * Ayı oynatmayı işedinen kimse.
* Sert, kaba ve hoyrat (kimse).ayıcılık * Ayıcının işi, mesleği. ayı giller * Memeli et oburlardan, ayıları içine alan bir familya. ayık * Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmişolan.
* Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde.
* Anlayışlı, uyanık.ayıkla pirincin taşını! * bir işin pek karışık ve içinden çıkılmaz durumda olduğunu anlatmak için kullanılır. ayıklama * Ayıklamak işi. ayıklamak * Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri veya maddeleri ayırıp çıkarmak,
temizlemek.
* Bir görevde gereksiz görülenleri işinden ayırmak.ayıklanma * Ayıklanmak işi.
* Yaşayan varlıklarda ortamın şartlarına en iyi uyan türlerin veya bireylerin üreyip kalması, uyamayanların
yok olması, ıstıfa.ayıklanmak * Ayıklamak işine konu olmak. ayıklatma * Ayıklatmak işi. ayıklatmak * Ayıklamak işini yaptırmak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 110
ayıklık * Ayık olma durumu. ayıkmak * Ayılmak, kendine gelmek, uyanmak, aklı başına gelmek. ayıkulağı * Çuha çiçeğinin bir türü (Primula auricula). ayılık * Kabalık, kaba davranış. ayılık etmek * kaba davranmak. ayılıp bayılmak * birini kendinden geçercesine sevmek.
* aşırıölçüde sinir bunalımları geçirmek.ayılma * Ayılmak işi. ayılmak * Sarhoşluk, baygınlık gibi bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek.
* aklı başına gelip gerçeği görmek.ayıltı * İçki içmiş bir kimsenin duyduğu başağrısıve sersemlik, mahmurluk. ayıltma * Ayıltmak işi. ayıltmak * Ayılmasını sağlamak. -ayım / -eyim * İstek kipi tekil 1. kişi eki: yaz-ayım, çiz-eyim, oku-y-ayım, bekle-y-eyim vb. ayın * Arap alfabesinde on sekizinci, Osmanlıalfabesinde yirmi birinci harf. ayın on dördü * Dolunay. ayın on dördü gibi * yüzü çok güzel (kadın veya kız). ayınga * Kaçak tütün, tütün. ayıngacı * Tütün kaçakçısı. ayıngacılık * Tütün kaçakçılığı. ayının kırk türküsü var, kırkıda Ahlat üstüne * bir kimsenin hep aynışeyi veya hikâyeyi anlatmasıkarşısında söylenir. ayınlarıçatlatmak * bu harfin gösterdiği Arapçaya özgü sesi gırtlakta boğumlamaya çalışmak. ayıp * Toplumun ahlâk kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranış.
* Kusur, eksiklik.
* Utanç veren.ayıp etmek (veya yapmak) * yakışıksızca davranmak. ayıp yerler * vücutta örtülü tutulması gereken yerler. ayıplama * Ayıplamak işi, takbih. ayıplamak * Kınamak, takbih etmek. ayıplanma * Ayıplanmak işi. ayıplanmak * Ayıplamak işine konu olmak. ayıplı * Ayı bı, kusuru olan. ayıpsız * Ayı bı, kusuru olmayan. ayıptır söylemesi * “bunu söylemek size karşısaygısızlık olacak, ama söylemek zorundayım” anlamında özür dilemek için
kullanılır.
* övünmek gibi olmasın ama.ayıraç * Cisimleri, birleşime veya ayrışıma uğratarak niteliklerini belirtmede kullanılan madde, miyar. ayıran * Işığıyalın ögelerine ayırma özelliği olan. ayırıcı * Ayırma özelliği veya gücü olan. ayırım * Ayırmak işi. ayırım yapmak * eşit davranışta bulunmamak, fark gözetmek. ayırım yaratmak * farklılık çıkarmak, ikilik ortaya atmak. ayırımlama * Ayırım yapmak işi. ayırımlamak * Ayırım yapmak. ayırma * Ayırmak işi. ayırmaç * Bir şeyi benzerlerinden ayırt etmeye yarayan durum veya öge, farika. ayırmak * Bölmek.
* Bir bütünden bir parçayıherhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak.
* Bir yeri bir engelle bölmek.
* Birbirinden uzaklaştırmak.
* Nitelik değişikliğini anlamak.
* Seçmek.
* İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak.
* Farklıdavranmak, fark gözetmek.
* (bir şey veya yeri) Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek.ayırt edilmek * Ayırt etmek işine konu olmak. ayırt etmek * Birkaç şeyi birbirinden ayıran niteliği anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek. ayırtı * Aynıcinsten olan şeyler arasındaki ince fark, nüans. ayırtma * Ayırtmak işi. ayırtmak * Ayırmak işini yaptırmak. ayırtman * Sınavlarda, soruların hazırlanmasından notların verilmesine kadar bütün değerlendirme çalışmalarına
katılan görevli, mümeyyiz.ayırtmanlık * Ayırtmanın görevi, mümeyyizlik. ayıt * Mine çiçeğigillerden, Akdeniz çevresinde yetişen, mavi, beyaz veya menekşe renginde çiçekler açan, 1-2 m
boyunda bir ağaççık, hayıt (Vitex agnus-castus).ayıya kaval çalmak * anlayışsız bir kimseye bir şey anlatmaya çalışmak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 104
Avrupaî * Avrupalılara vergi, Avrupalılara benzer, Avrupalılar gibi. Avrupalı * Avrupa’da yaşayan, Avrupa halkından olan kimse.
* Avrupa’ya özgü olan, Avrupa ile ilgili (olan).Avrupalılaşma * Avrupalılaşmak. Avrupalılaşmak * Avrupalıların düşünce, davranışve yaşantılarını benimsemek. Avrupalılık * Çağdaşolma, düşünce ve davranışta batıölçülerinde bulunma. Avşar * Bkz. Afşar. avuç * Elin iç tarafı.
* Elin yarıyumulmuşdurumu.
* Yarıyumulmuşelin alacağımiktar.avuç (veya el) açmak * dilenmek, para istemek, yardım istemek. avuç avuç * Her defasında bir avuç.
* (para için) Bol bol, pek çok.
* Avuçlayarak.avuç dolusu * (para için) Pek çok. avuç içi * Elin parmak dipleri ile bilek arasındaki iç bölümü. avuç içi kadar * pek küçük, dar (yer). avuçlama * Avuçlamak işi. avuçlamak * Avuçla kavramak, avuçla almak. avukat * Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını
aramayı, korumayımeslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartlarıtaşıyan kimse.
* Gerekmediği hâlde başkasının savunmasınıüstlenen kimse.avukat tutmak * adlî işlemleri gereğince yerine getirmek için bir avukata vekâletname verip onu görevli kılmak. avukatlık * Avukat mesleği.
* Avukatın yaptığı iş.
* Gereksiz, boşsavunma.avunç * Acının hafiflemesi veya unutulması, avuntu, teselli. avundurma * Avundurmak işi. avundurmak * Oyalanmasını sağlamak.
* Acısınıhafifletmek, acısınıunutturmak, teselli etmek.avunma * Avunmak işi, teselli. avunmak * Bir şeyle uğraşarak acısınıunutmak, sıkıntılardan uzaklaşmak, teselli bulmak, müteselli olmak.
* Oyalanmak; yetinmek.
* (hayvan) Gebe kalmak.avuntu * İnsanıavutan şey, teselli. avurdu avurduna geçmek * çok zayıflamak. avurt * Yanağın ağız boşluğu hizasına gelen bölümü. avurt satmak (veya avurt zavurt etmek) * beceremeyeceği şeyleri becerebilecekmişgibi konuşmak.
* korkutucu büyük sözler söylemek.avurt şişirmek * yanağın iç tarafındaki boşluğu su veya havayla doldurup şişkin duruma getirmek. avurt ünsüzü * Dil ucunun ön damağa veya art damağa çarpmasından oluşan ve dilin yanlarından akan ses: Dil, bel, el, dal,
bal, al kelimelerindeki l ünsüzü gibi.avurtlama * Avurtlamak işi. avurtlamak * Büyülenmek.
* Çalım satmak, yüksekten atmak.avurtlarıçökmek (veya avurtları birbirine geçmek) * çok zayıfladığıyüzünden belli olmak. avurtlu * Çalım satan, yüksekten atan. Avustralya kara tavuğu * Serçegillerden, erkeğinin kuyruğu lir biçiminde ve çok süslü bir Avustralya kuşu (Maenura superba). Avustralyalı * Avustralya kökenli olan (kimse). Avusturyalı * Avusturya kökenli olan (kimse). avutma * Avutmak işi, teselli. avutmak * (bir kimsenin acısınıveya sıkıntısını) Yatıştırmak, teselli etmek.
* Oyalamak.avutucu * Avutan, teselli eden. avutulma * Avutulmak işi. avutulmak * Avutmak işine konu olmak. Ay * Yer yuvarlağının uydusu olan gök cismi, kamer.
* Yılın on iki bölümünden her biri.
* Art arda gelen iki yeni ay arasında geçen süre.
* Bir ayın herhangi bir gününden ertesi ayın aynı gününe kadar geçen veya yaklaşık 30 gün olarak kabul
edilen süre.ay * Birdenbire duyulan acı, ağrıveya şaşırma, ürkme veya sevinç anlatır. -ay / -ey * İsimden isim türeten ek: kol-ay, düz-ey, gün-ey, yüz-ey vb. -ay / -ey, y * Fiilden isim ve sıfat türeten ek: ol-ay, dene-y, yapa-y vb. ay ağılı * Ayın aylası, hale. ay aydın, hesap belli * anlaşılmayacak bir şey yok, hesap ortada, açık. ay balığı * Ay balığı gillerden, 3 m boyunda, görünüşü balık başına benzeyen, kuyruk yüzgeci hilâl biçiminde olan,
Akdeniz’de yaşayan bir balık türü, pervane balığı, kemer balığı(Mola mola).ay balığı giller * Kemikli balıklar takımının çengel çeneliler alt takımına giren bir familya. ay balta * Ağzıyarım daire biçiminde olan balta, teber. ay çekirdeği * Ay çiçeğinin tohumu.
* Genellikle vakit geçirmek için içi yenen kuru yemişçeşidi. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 105
ay dede * (çocuk dilinde) Ay. ay dedeye misafir olmak * gece açıkta yatmak, geceyi açıkta geçirmek. ay dönümü * Aybaşı. ay evi * Ayla. ay gibi * Bkz. ay parçası. ay harmanlanmak * ayın çevresinde ayla oluşmak. ay ışığı * Ayın yeryüzüne verdiği ışık.
* Ayın dolunay durumundaki parlak durumu, mehtap.ay karanlığı * Bulutlar arkasında kalan ayın yaydığıhafif aydınlık. ay modülü * Gözlem araçlarını içinde taşıyan, ay araştırmaları için kullanılan ve ay yüzüne yumuşak inişyapan araç. ay örümceği * Ay modülü. ay parçası(gibi) * (kadın veya kız için) çok güzel. ay takvimi * Ayın gökyüzündeki görünen hareketine ve evrelerine göre düzenlenen takvim, kamer takvimi. Ay tutulması * Yer yuvarlağının Güneşile Ay arasına girmesiyle, Ay’ın yer yuvarlağı gölgesinde kalması, husuf. ay yıldız * Türk bayrağındaki ayça ve beş ışınlıyıldızdan oluşmuşsimge. ay yılı * Ayın on iki kez yeni aydan yeni aya gelmesi için geçen süre (354 gün 8 saat). aya * Elin parmak dipleriyle bilek arasındaki iç bölümü, avuç içi; ayak tabanı.
* Yaprakların düz ve parlak bölümü.ayağa düşmek * işe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak. ayağa fırlamak * hızla ayağa kalkmak. ayağa kaldırmak * telâşve heyecana düşürmek. ayağa kalkmak * ayaklarıüzerinde durmak, dikilmek.
* telâşlanmak, telâşa kapılmak, heyecanlanmak.
* (hasta) iyi olmak, iyileşmek.
* saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri durumuna geçmek.ayağı(veya ayakları) dolaşmak * yürürken telâştan ayakları birbirine takılmak. ayağı(veya ayakları) suya ermek * bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek. ayağıalışmak (veya alışmamak) * bir yere sürekli gitmek (veya gitmemek). ayağıdüşmek * Bkz. yolu düşmek. ayağıdüze basmak * güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek. ayağı ile (veya kendi ayağı ile) gelmek * kendi isteğiyle gelmek veya emek çekilmeden elde edilmek. ayağıuğurlu * geldiği yere uğur getirdiğine inanılan (kişi). ayağıüzengide * hemen yola çıkmak üzere olan. ayağıyerden kesilmek * ayağıyere değmez olmak.
* bir taşıta binip yaya yürümekten kurtulmak.ayağıyürüten baştır * halkın düzen içinde çalışmasını baştakiler sağlar. ayağına (veya ayaklarına) kapanmak * alçalırcasına yalvarmak.
* bağışlanmak için yalvarmak.ayağına (veya bacağına) geçirmek * aceleyle bir şeyi giymek. ayağına bağolmak * (biri) bulunduğu yerden ayrılmasına veya yaptığı işi sürdürmesine engel olmak. ayağına bağvurmak * önüne bir engel çıkarmak. ayağına çabuk * bir yere alışılandan daha kısa sürede gidip gelen. ayağına çağırmak * yanına gelmesini istemek. ayağına çelme takmak * biri yürürken ayaklarıarasına ayak uzatıp düşürmek.
* (birinin) işinde yükselmesine engel olmak.ayağına dolanmak (veya dolaşmak) * başkasına yapmayıtasarladığıkötülük kendi başına gelmek.
* işyapmakta olan birine engel olmak, yürümesine engel olmak.ayağına düşmek * çok yalvarmak. ayağına gelmek * alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek.
* emek çekilmeden elde edilmek.ayağına getirmek * sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak. ayağına gitmek * alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak. ayağına ip takmak * bir kimseyi çekiştirmek. ayağına kira istemek * gelmeye nazlanmak, gitmeye üşenmek. ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? * ender gelen bir konuğa yarısitem, yarısevinçle söylenen söz. ayağına üşenmemek * hamarat olmak, ayak işlerini bıkmadan, yorulmadan yapmak. ayağında donu yok, fesleğen ister (veya takar) başına * yoksulluğuna bakmayarak süs ve gösterişyapmak ister. ayağını(veya ayaklarını) altına almak * tek bacağını(veya bacaklarını) kıvırıp üzerine oturmak. ayağını(veya ayaklarını) öpeyim * yalvarırım. ayağınıalamamak * ağrıveya uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak.
* alışılan bir yere gitmekten kendini alamamak.