Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 109

aybeay * Aydan aya, ay ay olarak.
ayça * Ayın ilk günlerinde aldığıyay biçimi, hilâl.
* Bayrak ve sancak direklerinin tepesindeki pirinçten yapılmışay yıldızlısüs, alem.
ayçiçeği * Birleşikgillerden, sarırenkli çiçeği çok iri olan, yurdumuzda çok yetiştirilen bir bitki, gün çiçeği, günebakan;
gündöndü (Helianthus annuus).
* Bu bitkinin yağçıkarılan tohumu.
ayçiçeği yağı * Ay çiçeğinden çıkarılan yağ.
ayçöreği * İçine tarçın, ceviz konularak ay biçiminde yapılmışçörek.
ayda yılda bir * çok seyrek olarak.
aydemir * Yüzü yay biçiminde bir çeşit keser.
aydın * Işık alan, ışıklı, aydınlık.
* Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver.
* Kolayca anlaşılacak kadar açık (söz veya yazı), vazıh.
aydınger * Parlak yüzeyli, saydam, mimarlıkta çizim için kullanılan özel bir kâğıt.
aydınlanma * Aydınlanmak işi.
* Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinme, tenevvür.
* Bir yüzeyin, karşısına konulan eşit ışık kaynaklarının sayısı ile orantılı olarak aydınlık görünmesi.
aydınlanmak * Aydınlık olmak.
* Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinmek, tenevvür etmek.
aydınlatıcı * Aydınlık verici.
* Bir sorunla ilgili gerekli bilgileri veren.
aydınlatılma * Aydınlatılmak işi.
aydınlatılmak * Aydınlatmak işine konu olmak.
aydınlatma * Aydınlatmak işi.
* Sahnelerin ışıklandırılması işi.
aydınlatmak * Karanlığı giderip görünür duruma getirmek.
* Bir sorun üzerine bilgi vermek.
aydınlık * Bir yeri aydınlatan güç, ışık.
* Işık alan.
* Kolay anlaşılacak derecede açık olan, vazıh.
* Kötülükten uzak, temiz, saf.
* Bir yapının ortasına gelen oda ve öbür bölümlerin ışık alması için, damın ortasından zemine kadar açılan
boşluk.
aydınlıkölçer * Aydınlıklarıölçmeye yarayan aygıt, lüksmetre.
ayet * Kur’an surelerini oluşturan cümlelerden her biri.
aygın * Bitkin.
aygın baygın * Güçsüz, çok yorgun, bitkin.
* Duyguda ölçüyü kaçırmış.
* Kendinden geçercesine âşık, vurgun.
aygır * Damızlık erkek at.
aygır deposu * Aygırların bakıldığı büyük ahır.
aygır gibi * iri yarıcüsseli, güçlü (kimse).
aygıt * Birçok parçadan yapılmışalet, cihaz.
* Vücutta belirli bir görevin sağlanmasına yarayan organların hepsi, cihaz.
* Birkaç aletin uygun biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım.
ay-gün takvimi * Güneşin görünen hareketlerine göre düzenlenen takvim.
ay-gün yılı * Hem ay evreleri değişimi hem de güneşin gökyüzündeki görünen hareketi göz önüne alınarak düzenlenmiş
olan takvim yılı.
ayı * Memelilerin et obur takımından, beşparmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü
bulunan, iri gövdeli hayvan (Ursus arctos).
* Kaba saba.
ayı balığı * Fok.
ayı gibi * iri yarı.
* kaba, anlayışsız (kimse).
ayı gördüm, yıldıza itibarım (veya minnetim) yok * bir şeyin en iyisine alıştıktan sonra ondan aşağı olanlar beni doyuramaz.
ayı görmeden bayram etme * bir işgerçekleşmeden ona oldu gözüyle bakılıp sevinilmemelidir.
ayı gülü * İki çenekliler sınıfının düğün çiçeğigiller familyasından bir şakayık türü (Peconia corollina).
ayıüzümü * Fundagillerden, küçük taneli yemişler veren, tüylü bir bitki (Arbutus uva ursi).
ayıyavrusu ile oynuyor * iri ve yetişkin birinin ufak tefek birine, bir çocuğa el şakasıyapmasıveya gücünü onda denemesi karşısında
ayıplama yollu söylenir.
ayıyürüyüşü * Gergin kol ve bacaklarla dört ayak yürüme.
ayı bacağı * Çift yan yelkenlerden birini sağdan, birini soldan kullanma biçimi.
ayı bınıyüzüne vurmak * birinin kusurunu yüzüne söylemek.
ayı boğan * İri yarı, kaba ve anlayışsız (kimse).
ayıcı * Ayı oynatmayı işedinen kimse.
* Sert, kaba ve hoyrat (kimse).
ayıcılık * Ayıcının işi, mesleği.
ayı giller * Memeli et oburlardan, ayıları içine alan bir familya.
ayık * Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmişolan.
* Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde.
* Anlayışlı, uyanık.
ayıkla pirincin taşını! * bir işin pek karışık ve içinden çıkılmaz durumda olduğunu anlatmak için kullanılır.
ayıklama * Ayıklamak işi.
ayıklamak * Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri veya maddeleri ayırıp çıkarmak,
temizlemek.
* Bir görevde gereksiz görülenleri işinden ayırmak.
ayıklanma * Ayıklanmak işi.
* Yaşayan varlıklarda ortamın şartlarına en iyi uyan türlerin veya bireylerin üreyip kalması, uyamayanların
yok olması, ıstıfa.
ayıklanmak * Ayıklamak işine konu olmak.
ayıklatma * Ayıklatmak işi.
ayıklatmak * Ayıklamak işini yaptırmak.

Bir yanıt yazın