Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 90

bozdurtma * Bozdurtmak işi veya durumu.
bozdurtmak * Bozdurmak.
bozdurulma * Bozdurulmak işi veya durumu.
bozdurulmak * Bozmak işi yaptırılmak.
bozgeven * Yurdumuzda Erciyes dağında yetişen bir geven türü (Astragalus microcephalus).
bozgun * Bir toplulukta karşılıklı güvenin bozulması ile beliren karışıklık.
* Yenilen bir ordunun, düzen bağınıyitirerek asker onurunun gerektirdiği bütün bağları bozması, hezimet.
* Bu durumda bulunan.
* Morali bozulmuş, çökmüş, yılgın.
bozguna uğramak (veya vermek) * yenilip perişan olmak, dağılmak, hezimete uğramak.
bozguncu * Bozgunluk yaratan (kimse, güç vb.).
bozgunculuk * Bozguncuya yakışır davranış.
bozgunluk * Bozgun.
* Bozgun olanın durumu.
bozkır * Kurakçıl otsu bitkilerden oluşan, sıcak ve ılıman iklimlerde genişalanlara yayılan, ağaçsız doğal bölge, step.
bozkır kedisi * Genellikle bozkırlarda yaşayan yabanî kedi (Otocolobus manul).
bozkır koyunu * Asya koyunu (Ovis vignei).
bozkır tavuğu * Bağırtlak.
bozkırlaşma * Bozkırlaşmak işi veya durumu.
bozkırlaşmak * Bozkır durumuna gelmek.
bozkurt * Birçok Türk destanında yer alan kutsal hayvan.
bozlak * Orta ve Güney Anadolu’nun birçok bölgelerinde bir türkü ezgisi.
* Bu ezgiyle söylenen, konusu acıklıtürküler.
bozlama * Bozlamak eylemi.
bozlamak * (deve) Bağırmak.
* Çığlık koparmak.
bozma * Bozmak işi.
* Biçimi ve kullanılışıdeğiştirilmiş.
bozmacı * Eski şeyleri alıp bozarak parça parça satan kimse.
bozmak * Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek.
* Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak.
* Dokunmak, zarar vermek.
* Kötü duruma getirmek.
* Geçersiz bir duruma getirmek.
* Büyük parayıufak birimlere ayırmak.
* Bir kimseyi beklemediği bir davranışkarşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek.
* Bozguna uğratmak, yenmek, mağlûp etmek.
* Altınıparaya çevirmek, bozdurmak.
* Bağveya bostanın son ürününü toplamak.
* Kızlığına zarar vermek.
* Aklınıyitirecek derecede bir şeye düşkün olmak.
* Biçimini ve kullanılışınıdeğiştirmek.
* Bırakmak, dağıtmak.
bozördek * Tatlısularda bulunan bir tür ördek.
bozrak * Rengi boza çalan.
bozuk * Bozulmuşolan.
* (bir organ) Görevini yapamaz duruma gelmiş.
* Kızgın, sıkıntılı.
* Madenî, küçük değerli para.
* Kötümser, gergin, huzursuz, karışık.
bozuk * Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz.
bozuk çalmak * canısıkılmış, yüzü asılmışolmak.
bozuk düzen * Düzensiz, düzeni bozuk olan.
bozuk para * Ufak birimlere ayrılmışpara, ufaklık, bozuk.
bozuk para gibi harcamak * değerini düşürecek biçimde bir kimseden yararlanmaya kalkışmak.
bozukça * Biraz, bozuk, bozuk gibi.
bozukluk * Bozuk olma durumu.
* Bir paranın ufak birimlere ayrılmışdurumu, ufaklık, bozuk para.
bozulma * Bozulmak işi.
bozulmak * Bozmak işine konu olmak.
* (yiyecek için) Kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek.
* İyi ve değerli niteliğini yitirmek.
* Bir şeye kızmak, içerlemek.
* Sağlığınıyitirip zayıflamak.
* Dağılmak, bozguna uğramak.
bozuluş * Bozulmak işi veya biçimi.
bozum * Bozulmak işi, utangaçlık, mahçupluk.
bozum etmek * utandırmak, mahcup etmek.
bozum havası * Utangaçlık, mahcupluk, yenilmişlik.
bozum olmak * utanmak, utanacak duruma düşmek, mahcup olmak.
bozumca * Kurşun renginde iri bir kertenkele.
bozuntu * Bozulmuş bir şeyin kalan bölümleri, döküntü.
* Kendinde bulunması gereken nitelikleri taşımayan kimse veya şey.
* Şaşkınlığa düşme.
bozuntuya uğramak * şaşkınlığa kapılmak.
bozuntuya vermemek * bir kimsenin hoşa gitmeyen bir durumunda fark etmemişgibi davranmak.
bozuşma * Bozuşmak işi.
bozuşmak * Aralarıaçılmak.
bozuşuk * Aralarıaçılmış, bozulmuşolan.
bozuşukluk * Bozuk durumda, karşılıklı bozulma içinde.
bozyürük * Üstü hafif benekli, başıküçük, kuyruğu kalın ve kısa, zehirsiz ve zararsız bir yılan (Eryx).
böbrek * Kandaki zararlımaddeleri süzen, idrar salan, omurganın sağve sol yanında bulunan çift organlardan her
biri.

Bir yanıt yazın