bölgecilik | * Belli bir bölgenin çıkarları için çalışma durumu. |
bölgesel | * Bölge ile ilgili veya bir bölgeye özgü olan. |
bölme | * Bölmek işi, ayırma, parçalama, taksim. * Salon, oda veya sofa gibi büyük bir yerden ayrılmışdaha küçük yer. * Büyük bir yeri, alanıküçük oda veya kısımlara ayıran ince duvar veya tahta perde. * Bölmek işlemi, taksim. * Cins kavramlarınıtür, alt tür kavramlarına ayırmak işi. * Gemilerin içinde, su baskını, yangın gibi durumlarda, ara kapılar kapanınca arızanın veya hasarın yayılmasınıönlemek için kullanılan birbirlerinden ayrılmışyerler. * Kalın ağaç gövdesinden odun veya tekne yapmak için ayrılan tomruk. |
bölme işareti | * Bölme işleminin yapılacağını ifade eden bölü “/” işareti. |
bölmeç | * Ambalâj içinde bulunan malları birbirinden ayırmaya yarayan koruyucu parça. |
bölmek | * Bir bütünü iki veya daha çok parçaya ayırmak, taksim etmek. * Birliğin bozulmasına yol açmak, parçalamak. * Bir niceliği iki veya daha çok eşit parçaya ayırmak. |
bölmeli | * Bölme ile ayrılmışolan. |
bölü | * Bölme işlemini gösteren işaretin “/” okunuşu, taksim; “a/b” anlatımı, “a bölü b” diye okunur. * Bir bayağıkesrin gösterilişinde pay ile payda arasına konulan yatay çizginin okunuşu; “a/b” kesri “a bölü b” diye okunur. |
bölücü | * Bölme işini yapan, bölen. * Bir topluluğu, birliği parçalama, bölme amacında olan, fesatçı, münafık. * Bir siyasî partinin birliğini parçalamayı, bozmayıamaç edinen kimse. |
bölücülük | * Bölücünün yaptığı iş, ara bozuculuk. |
bölük | * Bir bütünden ayrılmışolan parça, kısım. * Saç örgüsü. * Hizip. * Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur oluşturan ve öbür birliklerin temeli sayılan birlik. * On kuralına göre yazılan bir tam sayının, sağdan sola doğru üçer üçer ayrılan basamaklarından her bir üçlü takımı. |
bölük bölük | * Parçalara ayrılmış, kısım kısım. |
bölük pörçük | * Bütünlüğü sağlanamamışdurumda, parça parça. |
bölükbaşı | * Yeniçeri ordusunda üst rütbeli bir görevli. |
bölüm | * Bir bütünü oluşturan parçaların her biri, kısım. * Bir kuruluşun yönetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon. * Bir okul veya üniversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlık dalında eğitim sağlayan birimlerinden her biri, departman. * Çağ, devir. * Bölme işlemi sonunda elde edilen sayı. * Canlıların bölümlenmesinde filumların bir araya gelmesiyle oluşan birlik. |
bölümleme | * Bölümlemek işi, sınıflama, tasnif. |
bölümlemek | * Birçok şey arasında, birbirine eşit veya benzer olanlarıkümelere ayırmak, sınıflamak, tasnif etmek. |
bölümlendirme | * Bölümlendirmek işi, sınıflandırma. |
bölümlendirmek | * Bir şeyi bölümlere ayırmak, sınıflandırmak. |
bölümleniş | * Bölümlenmek işi veya biçimi. |
bölümlenme | * Bölümlenmek işi veya durumu. |
bölümlenmek | * Bölümlemek işine konu olmak, sınıflanmak. |
bölümsel | * Bölünme ile ilgili, kısmî. |
bölünebilme | * Kalansız bölünür olma durumu. |
bölünen | * Bölme işlemine uğratılan sayı; eşit bölümlere ayrılması gereken miktar veya sayı. |
bölüngü | * Fraksiyon. |
bölünme | * Bölünmek işi. * Hücrelerin, belli bir büyüklüğe varınca eşit bölümlere ayrılıp çoğalması. * Yarışta toplu olarak koşarken birbirinden ayrılma. |
bölünmek | * Bir bütün, belirli bölümlere, parçalara ayrılmak. |
bölünmez | * Parçalanamaz, ayrılamaz. |
bölünmezlik | * Bölünmez olma durumu. |
bölüntü | * Bölünmüşparça. * Fraksiyon. |
bölüntüler | * Bir bütünün ayrılmışolduğu bölümler, taksimat. |
bölünüş | * Bölünmek işi veya biçimi. |
bölüş | * Bölmek işi veya biçimi. |
bölüşme | * Bölüşmek işi. |
bölüşmek | * İki veya daha çok kimse aralarında herhangi bir şeyi paylaşmak, üleşmek, payınıalmak, taksim etmek. |
bölüştürme | * Bölüştürmek işi. |
bölüştürmek | * Bölüşmek işini yaptırmak. |
bölüşüm | * Bölüşme, paylaşma. |
bölüt | * Eklem bacaklıların vücudunu oluşturan yan yana dizili parçaların her biri, halka. * Zigotun bölünmesinden sonra embriyonda ortaya çıkan ve az çok birbirine benzeyen parçaların her biri. |
bölütlenme | * Döllenmişyumurtanın blâstulayı oluşturuncaya dek art arda bölünmesi. |
bölütlü | * Bölütlere, halkalara ayrılmışolan. |
bön | * Budala, saf. |
bön bön | * Budala ve safca bakarak. |
bön bön bakmak | * anlamayarak, safça, şaşkın şaşkın bakmak. |
bönce | * Budala, saf (bir biçimde). |
bönleşme | * Bönleşmek işi. |
bönleşmek | * Bön duruma gelmek, aptallaşmak. |
bönlük | * Bön olma durumu, budalalık, aptallık, sersemlik, saflık. |
börek | * Açılmışhamurun veya yufkanın arasına, peynir, kıyma, ıspanak gibi şeyler konularak pişirilen çeşitli biçimlerde hamur işi. |
Kategoriler