briketleme | * Briketlemek işi. |
briketlemek | * Briket hâline getirmek. |
briyantin | * Saçıparlatmak ve yatırmak için kullanılan güzel kokulu bir madde. |
briyantinli | * Briyantinle süslenmiş, briyantin sürünmüş. |
brizbiz | * Pencerelerin çerçevesine, içeriden tutturulan ince perde. |
brokar | * Sırma veya gümüşişlemeli bir tür ipekli kumaş. |
brokkoli | * Küçük, yeşil yumrular hâlinde olan, haşlanarak yemeği hazırlanan bir tür sebze. |
brom | * Atom numarası35, atom ağırlığı79,909 olan, deniz sularında az, bazı göllerde çok miktarda bulunan, yoğunluğu 2,97 olan kırmızırenkli, pis kokulu, zehirli sıvı bir element. Kısaltması br. |
bromhidrik | * Bromun hidrojenle birleşmesinden oluşan. |
bromhidrik asit | * Bromun hidrojenle birleşmesinden oluşan HBr aside verilen ad. |
bromür | * Bromhidrik asidin tuzu veya eteri. |
bromürlü | * Yapısında bromür bulunan. |
bronş | * Soluk borusunun akciğerlere giden iki kolundan her biri ve bunların dalları. |
bronşçuk | * Bronşların uç dallarından her biri. |
bronşit | * Bronşve bronşçukların iltihaplanması. |
bronz | * Tunç. |
bronz gibi | * tunca benzeyen, tunç renginde olan. |
bronzlaşma | * Bronzlaşmak işi. |
bronzlaşmak | * Bronz rengini almak. |
broş | * Kadınların takındıklarısüs iğnesi. |
broşür | * Sayfa sayısıaz, küçük kitap, risale. |
brovning | * 7.65 mm lik otomatik tabanca. |
bröve | * Diploma, şahadetname. |
Bruxelles lâhanası | * Bkz. Brüksel lâhanası. |
Brüksel lâhanası | * Ceviz büyüklüğünde bir lâhana türü, Frenk lâhanası(Brassica oleracea gemmifera). |
brülör | * Sıvıyakıtıkolayca yanabilecek taneciklere ayırarak püskürten araç, yakmaç. |
brüt | * Kesintisi yapılmamış, kesintisiz (para). * Kabı ile darasıçıkarılmadan tartılan (ağırlık). |
bu | * Yerde, zamanda veya söz zincirinde en yakın olanı gösterir. * En yakında bulunan bir varlığıveya biraz önce anılan bir şeyi işaret yolu ile belirtmek için kullanılır (Çekim sırasında bunu, buna, bunda, bundan, biçimlerine girer. Çokluk biçimi bunlar). |
bu (veya şu) kadar | * bir sayıdan sonra gelerek o sayıdan artık miktarı bildirir. |
bu abdestle daha çok namaz kılınır | * bir tutum veya davranışın etkisinin sürekli olacağınıanlatır. |
bu arada | * Bu süre içinde. * Birlikte, beraber. |
bu cümleden | * bunlar arasında, bunlar gibi. |
bu gidişle | * bu biçimde, bu tarzda. |
bu gözle | * bu anlayışla. |
bu günlerde | * içinde bulunduğumuz zamanda, bu birkaç gün içinde. |
bu haysiyetle | * bu bakımdan. |
bu kabil | * bu gibi, bu türlü. |
bu kabilden | * gibi, çeşidinden. |
bu kadar | * bu denli. |
bu kadar kusur kadıkızında da bulunur | * üzerinde durulmaya değmeyecek kadar küçük bir kusurdur. |
bu meyanda | * Bkz. bu arada. |
bu meyanda | * Bu arada. |
bu ne perhiz bu ne lâhana turşusu! | * sözleri ve davranışları birbirini tutmuyor, çelişiyor. |
bu sefer | * Bu defa, bu kez. |
bu sıcağa kar mıdayanır? | * aşırıharcamalarla eldeki imkânların tükeneceğini anlatır. |
bu türlü | * böyle, bu biçimde. |
bu yüzden | * bundan dolayı, bunun için. |
buat | * Elektrik akımıdevrelerinde birleştirme yapmak veya akımı bir veya daha fazla kollara ayırmak için kullanılan araç, kutu. |
bubi | * Küçük bir dokunma ile patlayan, kamufle edilmiş bombadan oluşan bubi tuzağıteriminde geçer. |
bucak | * Kenar, köşe, yer. * İlçelerin, bir müdürle yönetilen bölümlerinden her biri, nahiye. |
Kategoriler