çakmakçı | * Çakmak yapan veya satan kimse. * Tüfek ve tabanca çakmaklarınıyapan ve onaran kimse. |
çakmakçılık | * Çakmak yapıp satma işi. |
çakmaklaşma | * Çakmaklaşmak durumu. |
çakmaklaşmak | * (göz) Çakmak çakmak olmak, kızarmak ve iyice açılmak. |
çakmaklı | * Çakmak taşıve zemberekle ateşalan eski zaman tüfeği. |
çakmaklık | * Çakmakta kullanılacak olan. * İçine çakmak konulan koruyucu malzeme. |
çakmaksız | * Çakmağı olmayan. * Eski, kullanılmaz tabanca veya tüfek. * Kibrit. |
çakozlama | * Çakozlamak durumu. |
çakozlamak | * Uygunsuz bir durumu fark etmek. |
çakşır | * Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan bir tür erkek şalvarı. * Kuşların ayağında bulunan ve süs gibi görünen tüy. |
çakşırlı | * Çakşır giymiş. * Ayaklarıtüylü, paçalı(güvercin) veya başka (kuş). |
çakşırsız | * Çakşırı olmayan. |
çaktırılma | * Çaktırılmak işi. |
çaktırılmak | * Çaktırmak işi yapılmak. |
çaktırış | * Çaktırmak işi veya biçimi. |
çaktırma | * Çaktırmak işi veya durumu. |
çaktırmadan | * Belli etmeden, gizlice, sezdirmeden. |
çaktırmak | * Çakmak işini yaptırmak. * Birinin bir şeyi sezmesini sağlamak. |
çal | * Taşlık yer, çıplak tepe. |
çala | * Belli isimlerden önce gelerek fiile bağlanır ve isimle ilgili bir çabukluk, süreklilik, dikkatsizlik anlamıkatar. |
çala kalem | * Gelişigüzel, durmadan yazarak. |
çala kamçı | * Durmadan kamçılayarak. |
çala kaşık | * Soluk almadan yiyerek. |
çala kılıç | * Durmadan kılıç sallayarak. |
çala kürek | * Sürekli kürek çekerek. |
çala paça | * Zorla yürüterek, sürükleye sürükleye. |
çalacak | * Yoğurt mayası. |
çalâk | * Eline ayağına çabuk, atik, çevik. |
Çalap | * Tanrı. |
çalar | * Farklılık veya anlam inceliği, nüans. |
çalar saat | * Ayarlanışına göre istenilen zamanda çalan saat. |
çalarma | * Çalarmak işi. |
çalarmak | * Ekinler veya meyveler olmağa yüz tutmak. |
çalçene | * Durup dinlenmeden konuşan, çenesi düşük. |
çalçenelik | * Çalçene olma durumu. |
çaldırılma | * Çaldırılmak işi. |
çaldırılmak | * Çalmak işi yaptırılmak. * Hırsıza kaptırılmak. |
çaldırış | * Çaldırmak işi veya biçimi. |
çaldırma | * Çaldırmak işi. |
çaldırmak | * Çalmak işini yaptırmak. * Hırsıza kaptırmak. |
çalgı | * Müzik aleti, enstrüman. * Çalgıçalma, müzik. * Müzik topluluğu. |
çalgıaleti | * Müzik yapmak için kullanılan araç, enstrüman. |
çalgıçağanak | * Çalgı, neşe ve gürültü olduğu hâlde. |
çalgıçalmak | * bir müzik aletini seslendirmek. |
çalgı orağı | * Tırpan. |
çalgıcı | * Çalgıçalmayıkendine meslek edinmişkimse. |
çalgıcı böcek | * Yaklaşık 5 mm boyunda, başısert bir kabukla örtülü, kahverengi veya siyah, zararlı böcek. |
çalgıcı otu | * Turpgillerden, kurak yerlerde yetişen bir bitki cinsi (Sisymbrium). |
çalgıcılık | * Çalgıcının işi. |
çalgıç | * Bazıçalgıların tellerine vurmaya yarar kuştüyü, kemik, boynuz gibi şeylerden yapılmışçalma aracı, tezene, mızrap. * Bahçe süpürgesi, çalkı. |
Kategoriler