deli fişeklik | * Deli fişek olma durumu. |
deli gibi | * deliye yaraşır davranışta, delicesine. |
deli gömleği | * Tehlikeli ve saldırgan delilere giydirilen kolsuz gömlek. |
deli güllâbicisi | * Bkz. güllâbici. |
deli ırmak | * Akıntısıçok hızlı olan ırmak. |
deli kızın çeyizi gibi | * bir arada sergilenen ve birbirine yakışmayan eşya için söylenir. |
deli olmak | * çok sevmek. * çok sinirlenmek. |
deli olmak işten değil | * güç durumlarda çaresizliği anlatır. |
deli orman | * Çok sık ve gür orman. |
deli otu | * Turpgillerden, bahçelere süs olarak dikilen bir bitki, kuduz otu (Alyssum). |
deli pösteki sayar gibi | * çok karışık, çok ayrıntılı, sıkıcı bir işle uğraşma. |
deli Raziye gibi | * delice davranışlarda bulunan kız veya kadın. |
deli saçması | * Anlamsız, tutarsız, delice söz. |
deli saraylı(gibi) | * acayip biçimde giyinenler, takıp takıştıranlar için söylenir. |
delibaş | * Koyunlarda ve danalarda görülen tehlikeli bir hastalık. * Huysuzluk yapan hayvan. |
delice | * Davranışlarıaşırı, deli gibi olan. * Delicesine. * Buğdaygillerden, genellikle buğday tarlalarında yetişen, tohumu zehirli, yabanî bir bitki (Lolium temulentum). * Aşılanmamışzeytin ağacı, yabanî ağaç. * Atmaca, şahin. |
delice doğan | * Kartallar takımının kartalgiller familyasından bir kuştürü (Falco subbuteo). |
delicesine | * Aşırı bir biçimde. |
delicesine tutulmak | * aşırı bir biçimde bağlanmak, çok sevmek. |
delici | * Delen, delmek işini yapan. * Çok etkili, etkileyici. |
deliğe tıkmak | * tutuklamak, hapsetmek. |
delik | * Dar, küçük açıklık; dar, küçük çukur. * Delinmiş. * Ceza evi. * Küçük hayvan yuvası. |
delik büyük, yama küçük | * eldeki imkânlar gerekenden çok az. |
delik deşik | * Her yanıdeliklerle dolu. |
delik deşik aramak | * her yerde aramak. |
delik deşik etmek | * (bir canlının vücudunda) bir araçla birçok yaralar, kesikler açmak. * bir şeyin her yanında delikler açmak. |
delik deşik olmak | * (bir canlının vücudunda) bir araçla birçok yaralar, kesikler oluşmak. * bir şeyin her yanıdelinmek. |
delik eğirmek | * hapse girmek, tutuklanmak. |
delikanlı | * Çocukluk çağından çıkmışgenç erkek. * Gençlere seslenme sözü olarak kullanılır. * Sözünün eri, dürüst, namuslu kimse. |
delikanlılık | * Delikanlı olma durumu. * İnsanın delikanlı olduğu çağ. |
delikli | * Deliği veya delikleri olan. * Kevgir. * Deliklerle kaplıesnek doku şeritlerine verilen ad. * Bir tür olta iğnesi. |
delikli boncuk (veya taş) yerde kalmaz | * az çok işe yarayan her şeyin isteklisi bulunur. |
delikliler | * Delikli ve sert bir kabukla kaplı bir hücreli hayvanlar takımı. |
deliksiz | * Deliği olmayan. |
deliksiz uyku | * Arada hiç uyanmadan uyunulan uzun uyku. |
delil | * İnsanıaradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, kanıt, emare. * Kanıt. * Kılavuz, rehber. |
delilenme | * Delilenmek işi veya durumu. |
delilenmek | * Deli gibi davranmak. |
deliliğe vurmak | * kendini deli gibi göstermek. |
deliliği tutmak | * delice davranmak. |
delilik | * Deli olma durumu veya delice davranış. |
delimsirek | * Çılgınca, delicesine. |
delinin eline değnek vermek | * kötülük yapabilecek bir kimsenin davranışlarınıkolaylaştırmak. |
delinme | * Delinmek işi. |
delinmek | * Delmek işine konu olmak. * Bir şeyde delik oluşmak. * Çiğnemek, uymamak, aykırıdavranmak. |
deliriş | * Delirmek işi veya biçimi. |
delirme | * Delirmek işi. |
delirmek | * Deli olmak, aklınıyitirmek, çıldırmak. |
delirtme | * Delirtmek işi. |
delirtmek | * Deli etmek, çıldırtmak. |
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.