devreye sokmak | * işin içine girdirmek, karıştırmak. |
devrî | * Devirli. * Devirle ilgili. |
devriâlem | * Dünyayıdolaşma. |
devridaim | * Tam ve sürekli dönüşveya dolaşım. * Motorda suyun dönmesini sağlayan cihaz. |
devrihindî | * Türk müziğinde bir küçük usul. |
devrik | * Katlanıp kendi üzerine bükülmüş. * Yatırılmış, yıkılmış, dik durumunu yitirmiş. * (iktidarda olanlar için) Darbe ile makamından indirilmiş. |
devrik cümle | * Yüklemi öteki kelimelerden daha önce gelen cümle. |
devrikebir | * Türk müziğinde bir büyük usul. |
devriklik | * Devrik olma durumu. |
devriliş | * Devrilmek işi veya biçimi. |
devrilme | * Devrilmek işi. |
devrilmek | * Yok edilmek, ortadan kaldırılmak. |
devrim | * Çevrilme, katlanma, bükülme. * (dil inkılâbının ilk yıllarında) İnkılâp. * (son yıllarda) İhtilâl. |
devrimci | * (dil inkılâbının ilk yıllarında) İnkılâpçı. * (daha sonraki yıllarda) Devrim yapan veya devrime bağlı olan, ihtilâlci. |
devrimcilik | * (dil inkılâbının ilk yıllarında) İnkılâpçılık. * (daha sonraki yıllarda) ihtilâlcilik. |
devrirevan | * Türk müziğinde bir büyük usul. |
devrisaadet | * Hazreti Muhammed’in yaşadığıdönem, saadet asrı. |
devrisi | * (gün, hafta, ay, yıl için) Bir sonraki, ertesi. |
devriye | * Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol. * Osmanlılarda ilmiye sınıfından olan kimselere verilen derece. |
devriye gezmek | * Bkz. karakol gezmek. |
devrolunma | * Devrolunma işi. |
devrolunmak | * Devredilmek. |
devşirilme | * Devşirilmek işi. |
devşirilmek | * Devşirmek işi yapılmak. |
devşirim | * Devşirmek işi. |
devşirimli | * Düzenli olarak derlenmiş. |
devşirimsiz | * Düzenli olarak derlenmemiş. |
devşirme | * Devşirmek işi. * Asker yetiştirilmek üzere Yeniçeri Ocağına alınacak çocuklarıseçip toplama işi. * Yeniçeri Ocağına bu yolla alınan çocuk. |
devşirmek | * Bir araya getirmek, derlemek, toplamak. * Katlamak, düzgün duruma getirmek. |
deyi | * Dil, söz, işaret, mimik gibi anlatım araçlarının bütünü. * Hristiyan felsefesinde Tanrıkelâmını insanlara ulaştıran oğul (İsa), logos. |
deyim | * Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmışanlatım, tabir. |
deyimleşme | * Deyimleşmek işi. |
deyimleşmek | * Deyim özelliğini kazanmak. |
deyimleştirme | * Deyimleştirmek işi. |
deyimleştirmek | * Deyim durumuna getirmek, deyim özelliği kazandırmak. |
deyip de geçmek | * önemsememek. |
deyip de geçmemek | * önemsemek. |
deyiş | * Söyleme biçimi, anlatım biçimi, üslûp. * Halk şiiri, halk türküsü. * Bir kimsenin bir konuyla ilgili anlattıkları, ifade. |
deyyus | * Karısının veya kendisine çok yakın bir kadının iffetsizliğine göz yuman kimse anlamında sövgü sözü. |
dezavantaj | * Engelleme, zarar verme durumu. |
dezenfektan | * Mikrop kırma özelliği olan (madde). |
dezenfektasyon | * Mikroplardan temizlemek işi. |
dezenfekte | * Mikroplardan temizlenmiş. |
dezenfekte etmek | * mikroplardan temizlemek, mikropsuzlaştırmak. |
-dı/ -di; -du / -dü; -tı/ -ti; -tu / -tü | * Belirli geçmişzaman eki: al-dı, gel-di, vur-du, gül-dü, at-tı, koş-tu, düş-tü vb. Bu ekle türemişisimler de vardır: türedi, alındı, uydu, dedikodu, gecekondu vb. |
dı bır dı bır | * Ses çıkaran adımlar atarken yapılan yürüyüşü anlatır. |
dığan | * Yağtavası. |
dığdığı | * Konuşurken “r” leri “ğ” gibi söyleyen (kimse). |
dığdık | * Akrabalığın uzak olduğunu anlatmak için dığdığının dığdığıdeyiminde geçer. 343 dızdık. |
-dık / -dik; -duk / -dük; -tık / -tik; -tuk / -tük | * Geçmişzaman sıfat fiil eki: tanı-dık adam, görül-me-dik olay vb. Bu ekle yapılmışisimler de vardır: tanıdığ-a rastlamak, bil-diğ-ini söylemek vb. |
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.