dalgündüz | * Güpegündüz. |
dalıcı | * Su altına dalan (kimse, hayvan). |
-dalık / -delik | * İsimden isim ve sıfat üreten birleşik ek: On-dalık, gün-delik vb. |
dalına basmak | * hoşlanmadığışeyleri yaparak birini kızdırmak. |
dalına binmek | * bir kimseye bir işyaptırmak için asılmak, musallat olmak, sıkıştırmak. |
dalınç | * Güzel bir görünüş, bir düşünce karşısında kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, istiğrak. |
dalıp çıkmak | * (deniz, göl gibi yerlerde) suyun içinde kaybolup yeniden görünmek. * (deniz, göl gibi yerlerde) az süre kalmak. * birçok yerlere girmek. |
dalıp gitmek | * bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak. |
dalış | * Dalmak işi veya biçimi. * Topu yakalamak amacıyla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak sıçraması, plonjon. |
dalız | * İç kulaktaki kemik dolambacın orta bölümü. |
dalkavuk | * Kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara aşırı bir saygıve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, şaklaban. * Saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse. |
dalkavukça | * Dalkavuk gibi, dalkavuğa yakışır (biçimde). |
dalkavuklaşma | * Dalkavuklaşmak işi. |
dalkavuklaşmak | * Dalkavukça davranmaya başlamak. |
dalkavukluk | * Dalkavuk olma durumu veya dalkavukça davranış, şaklabanlık. |
dalkavukluk etmek | * dalkavuğa yaraşır biçimde davranmak. |
dalkılıç | * Kılıcını çekmişolan. * Kılıcını çekmişolarak, yalın kılıç. |
dalkıran | * Kabuk böcekleri familyasından, fındık ağaçlarında yaşayan kın kanatlı böcek (Anisandrus dispar). * Zorlu esen rüzgâr. |
dalkurutan | * Kabuk altındaki odun katında oyuklar açarak diş budak sürgünlerini ve zeytin dallarınıkurutan kın kanatlı böcek (Hylesinus oleiperda). |
dallama | * Dallamak işi. |
dallamak | * Budamak. |
dallandırma | * Dallandırmak işi. |
dallandırmak | * Dallanmasına yol açmak. * Bir işi, bir sorunu büyütüp karışık duruma getirmek. |
dallanıp budaklanmak veya (bir işi) dallandırıp budaklandırmak | * bir iş, bir sorun büyüyerek karışık duruma gelmek (getirilmek). |
dallanış | * Dallanmak işi veya biçimi. |
dallanma | * Dallanmak işi. |
dallanmak | * Dal vermek. * Yayılmak, genişlemek. * (bir iş, bir sorun) Karışık, güç bir duruma girmek. |
dalları basmak | * ağaçta dallarıeğecek kadar çok meyve olmak. |
dallı | * Dalları olan. * Üzerinde dalları, çiçekleri olan (kumaş). |
dallı budaklı | * Karışık bir duruma girmişolan, çapraşık. |
dallı güllü | * Çok renkli, canlı. |
dalma | * Dalmak işi. * Güreşçinin ayaktayken, birden eğilerek, rakibinin belden aşağıherhangi bir yerini kapması. |
dalmak | * Suyun içine bütünüyle ve hızla girmek. * Bir yerin içine girmek. * Başka bir şeyle uğraşamayacak veya başka bir şeyi düşünemeyecek biçimde kendini bir şeye kaptırmak. * Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden geçmek. * Uyumak. * Güreşte dalma oyununu yapmak. |
dalöğle | * Tam öğle zamanı. |
dalsı | * Dalıandıran, dala benzeyen. * Görevi, biçimi ve durumu yaprağa benzeyen yassı(dal). |
dalsız | * Dalı olmayan. |
daltaban | * Yalın ayak (kimse). * Aşağılık, serseri. |
daltonizm | * Renk körlüğü. |
daluyku | * Derin uyku. |
dalya | * Bir şey sayılırken birim olarak alınan sayıya gelince söylenen uyarma sözü. |
dalya | * Yıldız çiçeği (Dahlia). |
dalyan | * Deniz, göl ve ırmaklarda kıyılara yakın yerlerde ağve kazıklarla oluşturulan, büyük balık avlama yeri. |
dalyan ağı | * Huni biçiminde oldukça dar gözlü balık ağı. |
dalyan çorbası | * Çeşitli taze balıklardan yapılan bol soğanlıçorba. |
dalyan gibi | * boylu boslu. |
dalyan köftesi | * İçine bezelye, havuç ve haşlanmışyumurta konularak rulo biçiminde hazırlanmış bir tür köfte. |
dalyan sepeti | * Dalyanın denizden yana olan dip tarafındaki açıklığıkapamak için kullanılan büyük sepet. |
dalyan tarlası | * Dalyanın, deniz içinde kurulu bulunduğu alan. |
dalyan yeri | * Sabit veya yüzer dalyan kurmaya elverişli avlanma yeri. |
dalyancı | * Dalyan sahibi olan veya dalyanla balık avlayan kimse. |
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.