Türkçe Sözlük D Sayfa 7

dalgündüz * Güpegündüz.
dalıcı * Su altına dalan (kimse, hayvan).
-dalık / -delik * İsimden isim ve sıfat üreten birleşik ek: On-dalık, gün-delik vb.
dalına basmak * hoşlanmadığışeyleri yaparak birini kızdırmak.
dalına binmek * bir kimseye bir işyaptırmak için asılmak, musallat olmak, sıkıştırmak.
dalınç * Güzel bir görünüş, bir düşünce karşısında kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, istiğrak.
dalıp çıkmak * (deniz, göl gibi yerlerde) suyun içinde kaybolup yeniden görünmek.
* (deniz, göl gibi yerlerde) az süre kalmak.
* birçok yerlere girmek.
dalıp gitmek * bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak.
dalış * Dalmak işi veya biçimi.
* Topu yakalamak amacıyla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak sıçraması, plonjon.
dalız * İç kulaktaki kemik dolambacın orta bölümü.
dalkavuk * Kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara aşırı bir saygıve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse,
şaklaban.
* Saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse.
dalkavukça * Dalkavuk gibi, dalkavuğa yakışır (biçimde).
dalkavuklaşma * Dalkavuklaşmak işi.
dalkavuklaşmak * Dalkavukça davranmaya başlamak.
dalkavukluk * Dalkavuk olma durumu veya dalkavukça davranış, şaklabanlık.
dalkavukluk etmek * dalkavuğa yaraşır biçimde davranmak.
dalkılıç * Kılıcını çekmişolan.
* Kılıcını çekmişolarak, yalın kılıç.
dalkıran * Kabuk böcekleri familyasından, fındık ağaçlarında yaşayan kın kanatlı böcek (Anisandrus dispar).
* Zorlu esen rüzgâr.
dalkurutan * Kabuk altındaki odun katında oyuklar açarak diş budak sürgünlerini ve zeytin dallarınıkurutan kın kanatlı
böcek (Hylesinus oleiperda).
dallama * Dallamak işi.
dallamak * Budamak.
dallandırma * Dallandırmak işi.
dallandırmak * Dallanmasına yol açmak.
* Bir işi, bir sorunu büyütüp karışık duruma getirmek.
dallanıp budaklanmak veya (bir işi) dallandırıp budaklandırmak * bir iş, bir sorun büyüyerek karışık duruma gelmek (getirilmek).
dallanış * Dallanmak işi veya biçimi.
dallanma * Dallanmak işi.
dallanmak * Dal vermek.
* Yayılmak, genişlemek.
* (bir iş, bir sorun) Karışık, güç bir duruma girmek.
dalları basmak * ağaçta dallarıeğecek kadar çok meyve olmak.
dallı * Dalları olan.
* Üzerinde dalları, çiçekleri olan (kumaş).
dallı budaklı * Karışık bir duruma girmişolan, çapraşık.
dallı güllü * Çok renkli, canlı.
dalma * Dalmak işi.
* Güreşçinin ayaktayken, birden eğilerek, rakibinin belden aşağıherhangi bir yerini kapması.
dalmak * Suyun içine bütünüyle ve hızla girmek.
* Bir yerin içine girmek.
* Başka bir şeyle uğraşamayacak veya başka bir şeyi düşünemeyecek biçimde kendini bir şeye kaptırmak.
* Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden geçmek.
* Uyumak.
* Güreşte dalma oyununu yapmak.
dalöğle * Tam öğle zamanı.
dalsı * Dalıandıran, dala benzeyen.
* Görevi, biçimi ve durumu yaprağa benzeyen yassı(dal).
dalsız * Dalı olmayan.
daltaban * Yalın ayak (kimse).
* Aşağılık, serseri.
daltonizm * Renk körlüğü.
daluyku * Derin uyku.
dalya * Bir şey sayılırken birim olarak alınan sayıya gelince söylenen uyarma sözü.
dalya * Yıldız çiçeği (Dahlia).
dalyan * Deniz, göl ve ırmaklarda kıyılara yakın yerlerde ağve kazıklarla oluşturulan, büyük balık avlama yeri.
dalyan ağı * Huni biçiminde oldukça dar gözlü balık ağı.
dalyan çorbası * Çeşitli taze balıklardan yapılan bol soğanlıçorba.
dalyan gibi * boylu boslu.
dalyan köftesi * İçine bezelye, havuç ve haşlanmışyumurta konularak rulo biçiminde hazırlanmış bir tür köfte.
dalyan sepeti * Dalyanın denizden yana olan dip tarafındaki açıklığıkapamak için kullanılan büyük sepet.
dalyan tarlası * Dalyanın, deniz içinde kurulu bulunduğu alan.
dalyan yeri * Sabit veya yüzer dalyan kurmaya elverişli avlanma yeri.
dalyancı * Dalyan sahibi olan veya dalyanla balık avlayan kimse.

Yorumlar

Bir yanıt yazın