ferdenferda | * Tek tek. |
ferdî | * Bireysel, kişisel, fertle ilgili. |
ferdiyet | * Bireysellik. |
ferdiyetçi | * Bireyci. |
ferdiyetçilik | * Bireycilik. |
ferhane | * Birden çok mağazası bulunan eski hanların tipinde, avlulu geniş bina, büyük han veya kervansaray. |
feri | * Ayrıntılarla ilgili, ayrıntıniteliğinde olan. * İkinci dereceden. |
feribot | * Arabalarıveya vagonları bir kıyıdan öbür kıyıya geçirmeye yarayan gemi, araba vapuru. |
ferih | * Çok sevinçli, neşeli. |
ferih fahur | * Bolluk içinde. * Genişve sıkıntısız. * Bağımsız, bağlantısız, canının istediği gibi. |
ferik | * Tümgeneral veya korgeneral. |
ferik | * Kümes hayvanlarının civcivlikten çıkmışyavrusu, piliç. * Gevrek bir elma türü. |
feriklik | * Tümgenerallik veya korgenerallik. |
feriştah | * En iyisi, en güzeli, en üstünü. |
ferişte | * Melek. |
ferli | * Parlak (göz, ışık). |
ferma | * Av köpeğinin gizlendiği yerden avı gözetlemesi. |
ferman | * Buyruk, emir. * Osmanlı imparatorluğunda padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk, yarlık. |
ferman çıkarmak | * padişah tarafından herhangi bir konuda emir verilmek. * yetkili bir kimse tarafından buyruk verilmek. |
ferman dinlememek | * yasa, kural, yol yöntem tanımamak. |
ferman sizin | * siz nasıl isterseniz öyle olsun!. |
fermanlı | * Hükûmete karşı gelmek suçuyla aranan ve cezalandırılması için hakkında ferman çıkan (kimse). * Kimseden korkusu olmayıp dilediği gibi davranan. |
fermanlıdeli | * Deli olduğu herkesçe bilinen kişi. |
fermantasyon | * Mayalanma, tahammür. |
fermejüp | * Çıtçıt. |
fermene | * Türlü nakışlarla işlemeli, önü kavuşmayan, yeleğe benzeyen bir giysi. |
fermeneci | * Fermene yapan veya satan kimse. |
fermeneli | * Fermenesi olan. |
ferment | * Maya, enzim. |
fermiyum | * (fizikçi Fermi’nin adından) Einstenyumla aynızamanda bulunan ve atom sayısı100 olan yapay element. KısaltmasıFm. |
fermuar | * Giysi, çanta vb. yerlerde kullanılan, karşılıklıdişler ve bunların üzerinde yürüyen kapatıcıdan oluşan mekanizma. |
fernez | * Sünger toplamak için kullanılan makineli dalma aracı. |
fersah | * Yaklaşık beşkilometrelik bir uzaklık ölçüsü. * (çok uzun) Uzaklık. |
fersah fersah | * Pek çok, bol bol. |
fersahlık | * Arasıherhangi bir fersah olan. |
fersiz | * Donuk, cansız, (göz, ışık, yüz). |
fersizleşme | * Fersizleşmek işi veya durumu. |
fersizleşmek | * Fersiz duruma gelmek, donuklaşmak. |
fersizlik | * Fersiz olma durumu. |
fersude | * Eskimiş, yıpranmış, aşınmış. |
fert | * Birey. |
fertik | * Kaçma, uzaklaşma, sıvışma. |
fertik çekmek (veya fertiği kırmak) | * kaçmak. |
feryadı basmak | * çığlık koparmak, yüksek sesle haykırmaya başlamak. |
feryat | * Haykırış, çığlık. |
feryat etmek | * yüksek sesle haykırmak. * büyük bir yokluk, zarar ve sıkıntı içinde bulunmak. |
feryat figan | * Haykırma, bağırma, çığlıklarla ağlama. |
feryat koparmak | * yüksek sesle bağırmak, haykırmak. |
ferz | * Satranç oyununda vezir. |
ferz çıkarmak | * acemi bir oyuncuya karşıvezirsiz oynamak. |
Kategoriler